İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 11. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

SAKİFE OLAYI VE EBU BEKİR (R.A.)'IN HALİFELİĞİ

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edince, Ensar, Saideoğulları Sakifesi'nde Sa'ad bin Ubade'ye bey'atte bulunmak üzere toplantılar. Onların bu durumunun haberi Hz. Ebü Bekir'e ulaşınca, beraberinde Hz. Ömer ile Ebü Ubeyde bin el-Cerrah olduğu halde onların bulunduğu yere gitti. Onlara: "Bu ne oluyor?" diye sorunca, Ensar: "Bizden bir emir, sizden de bir emir olsun" dediler. Hz. Ebu Bekir: "Emirler bizden vezirler de sizdendir" diye cevap verdikten sonra şunları söyledi: "Ben sizlere Ömer ile bu ümmetin emini olan Ebu Ubeyde'den birisini tavsiye ediyorum." Bunun üzerine Hz. Ömer: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in öne geçirdiği iki ayağı, hanginiz gönül hoşluğuyla geride bırakabilir?" diye bir soru ortaya attı ve arkasından Hz. Ebu Bekir'e bey'at ediverdi. Sonra diğer Müslümanlar da bey' atte bulundular.

 

Ensar veya onlardan biri: "Bizler Ali'den başkasına bey'at etmeyiz" dediler.

 

Hz. Ali ile Haşimoğulları, Zübeyr ve Talha bey'atten geri kaldılar. Hatta Zübeyr şunları söyledi: "Ben, Ali'ye bey'at edilmedikçe kılıcımı kınına sokmayacağım." Bunun üzerine Hz. Ömer: "O'nun kılıcını alınız ve taşa çalınız." diyerek onların bulundukları yere gitti ve bey'at etmek konusunda onları teşvik etti.

 

Denildiğine göre, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir'e bey'at edildiğini haber alınca, altında pantolonu ve üstünde de ridası bulunmayan bir gömlek ile alelacele çıkıp Hazreti Ebu Bekir'e bey'at etti. Daha sonra kendi pantolon ve ridasını isteyerek örtündü.

 

Fakat doğrusu Hz. Ali'nin ancak altı ay sonra bey'at ettiği şeklindedir. En doğrusunu ise Allah bilir.

 

Yine denildiğine göre, halk Ebu Bekir'e bey'at etmek üzere bir araya geldiğinde, beri taraftan Ebu Süfyan şunları söyleyerek geliyormuş: "Ben öyle bir toz ve duman görüyorum ki bunu ancak kan dindirebilir. Ey Abdumenaf soyundan gelenler, Ebu Bekir nasılolur da sizin işlerinizi çekip çevirebilir? O, iki mustaz'af, o iki sıkıntı çekmiş kişi olan Ali ile Abbas nerede? Niye bu iş Kureyş'in en az kalabalık ailesine veriliyor?" dedikten sonra Hz. Ali'ye dönüp: "Uzat elini sana bey'at edeyim. Allah'a yemin ederim, sen dilersen burayı ona karşı süvari ve piyadelerle doldururum." demişti. Fakat Hz. Ali bu görüşünü kabul etmeyip azarlayarak şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim, sen bununla ancak fitneyi körüklemeyi arzuluyorsun. Allah'a yemin ederim, sen uzun bir süre İslam için kötülük istemiş bir kimsesin. Bizim senin nasihatine ihtiyacımız yoktur. "

 

İbn Abbas der ki: "Ben Abdurrahman bin Avf'a Kur'an'dan bazı ayetleri öğretiyordum. Ömer hac etti. Biz de onunla birlikte hac ettik. Abdurrahman bana: ''Bugün mü'minlerin emirini Mina'da gördüm. Adamın birisi O'na; şunları söyledi: Ben filan kişinin: 'Ömer ölürse filan kişiye bey'at edeceğim' dediğini işittim, dedi. Bunun üzerine Ömer: 'Ben akşam herkesin ortasına dikilip onları bu insanların elinden haklarını gasp etmeyi arzulayan bu kişilerden sakınmak üzere uyaracağım' dedi. Bunun üzerine ben şöyle söyledim: 'Ey mü'minlerin emiri, hac mevsimin insanların sıradan olanlarını, ağızları kalabalıkları bir araya getirir. Senin meclisinde bunlar çoğunluğu teşkil edecektir. O bakımdan korkarım ki sen bir söz söylersin onlar onu anlamaz ve bellemezler. Bundan da olumsuz anlamlar çıkartırlar. Bu bakımdan Medine'ye gelinceye kadar bekleyiver. Orada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabıyla beraber kalırsın. Ne demek istiyorsan onlara söylersin. Onlar da senin sözlerini iyice bellerler.' dedim. Bu sefer kendisi: 'Allah'a yemin ederim o takdirde Medine'de yapacağım ilk konuşmada bundan söz edeceğim.' dedİ.''"

 

İbn Abbas devamla der ki: Medine'ye vardığımda cuma günü Abdurrahman bin Avf'ın bana söyledikleri dolayısıyla erkenden gittim. Ömer minbere oturduktan sonra Allah'a hamd-ü sena etti ve Recim ile ilgili ayetin Kur'an'dan neshedildiğini belirttikten sonra şunları söyledi: "Sizin aranızdan bir kimsenin: "Emiru'ül-Mü'minin ölecek olursa filana bey'at ederim" dediğini haber aldım. Hiç kimse: "Ebu Bekir'in bey'ati oldubittiye gelmiştir" diye düşünmesin. Evet, böyle bir fitne vardı. Fakat Allah onun kötülüğünden bizleri korudu. Aranızda Ebu Bekir gibi önünde boyunların kıl gibi inceleceği hiçbir kimse yoktur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiği zaman bizim en hayırlımız o idi. Ali ile Zübeyr ve onlarla beraber olanlar Fatıma'nın evinde bizden geri kaldılar. Aynı şekilde Ensar da bizden geri kalmıştı. Muhacirler, Ebu Bekir'in yanına gelip toplandı. Ben kendisine, "Haydi seninle birlikte Ensar kardeşlerimizin yanına gidelim" dedim. Hep birlikte onların bulundukları yere doğru gittik. Orada Ensar'dan salih iki adam gördük. Bunlardan birisi Uveym bin Saide, diğeri ise, Ma'n bin Adiyy idi. Bunlar bizlere dediler ki: "Geri gidiniz ve kendi işinizi kendi aranızda hallediniz." Ömer devamla: "Bunun üzerine Ensar'ın yanına gittiğimizde onların Saideoğulları Sakifesi'nde toplanmış olduklarını gördük. Önlerinde sarıp sarmalanmış bir adam vardı. Ben: "Bu kim?" diye sorunca, bana: "Sa'ad bin Ubade biraz hastadır" dediler. Aralarından bir adam kalkıp Allah'a hamdü sena ettikten sonra şunları söyledi: "Bize gelince, biz, Ensar'ız ve İslamın askerleriyiz. Sizler ise ey Kureyşliler, aramızda bulunan bir topluluksunuz. Sizin kavminizden bir grup bizim yanımıza geldiler. Bir de baktık ki onlar bu işi elimizden almak istiyorlar." O susunca benim Ebu Bekir'in önünde yapmayı tasarladığım bir konuşmam vardı. Fakat ben, ileri atılıp konuşmak isteyince, Ebu Bekir: "Yavaş ol" diyerek ayağa kalktı, Allah'a hamdetti. Benim söylemeyi tasarladığım her bir şeyi teker teker söyledi, hatta daha güzel bir şekilde dile getirdi. Ve şunları ekledi: "Ey Ensar topluluğu, sizler hangi bir faziletten söz ediyor iseniz, gerçekten ona sahipsiniz. Fakat gerçek şu ki Araplar bu işte ancak Kureyş'e boyun eğerler ve onları tanırlar. Çünkü Kureyş Arapların hem soyca hem de bulundukları yer itibariyle en asilleridir. O bakımdan ben sizlere bu iki kişiden birini seçiyorum" diyerek benim ve Ebu Ubeyde bin el-Cerrah'ın ellerini tuttu. Allah'a yemin ederim O'nun bu sözleri dışında hoşuma gitmeyen bir tek sözü yoktu. Gerçekten ileri götürülüp boynumun vurulması, aralarında Ebu Bekir gibi birisinin bulunduğu bir topluluğa baş yapılmak günahından daha hafif gelirdi.

 

Ebu Bekir sözlerini bitirdikten sonra aralarından birisi kalkarak: "Şimdi ben size bu konuda işi kesin olarak çözüme ulaştıracak bir görüş sunacağım: Bizden bir emir olsun sizden de bir emir" dedi. Bunun üzerine her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Anlaşmazlık bir dereceye kadar dinince ben Ebu Bekir'e: "Uzat elini sana bey'at edeyim" dedim. O da elini uzattı, ben de bey'at ettim. Daha sonra başkaları da O'na bey'at ettiler. Bilahare Sa'ad bin Ubade'nin yanından geçince aralarından birisi: "Sa'ad'ı öldürdünüz" deyince: "Sa'ad öldüyse O'nu Allah öldürmüştür" dedim. Gerçek şu ki Allah'a yemin ederim, biz, Ebu Bekir'e bey'at etmekten daha güçlü bir çözüm bulamadık. Şundan çekindim: Eğer oradan bir bey'at olmaksızın ayrılacak olsaydık, bunlar bizden sonra bir bey' at yapacaklar, bu durumda bizler onlara ya razı olmadığımız şeye rağmen tabi olacağız veyahut da onlara muhalefet edeceğiz, bu sefer ortalığa fesat çıkacaktır. "

 

Ebu Amra el-Ensari: der ki: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edince, Ensar Saideoğulları Sakifesi'nde toplandı. Başa geçirmek amacıyla da Sa'ad bin Ubade'yi dışarı çıkardılar. Sa'ad o sırada hasta bulunuyordu. Allah'a hamd ettikten sonra şunları söyledi: "Ey Ensar topluluğu, sizin öyle bir geçmişiniz ve üstünlüğünüz var ki; bu, Araplardan hiçbir kimseye nasip olmamıştır. Gerçek şu ki Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kavmi arasında on yıldan fazla bir süre kalmış, bu süre içerisinde onları davet etmiş fakat çok az kimse dışında O'na iman eden olmamıştır. Bu bakımdan bu azınlık O'nu koruyamıyor, dinini himaye edemiyor ve O'na isabet edebilecek bir kötülüğü savamıyordu. Sonunda Allah sizin faziletli olmanızı murad edince, kerameti size doğru sürükledi. Kendisine ve Resulü'ne iman etmeyi ihsan etti. O'nu ve arkadaşlarını korumak imkanını size verdi, O'nu ve dinini yüceltmenize fırsat tanıdı ve sizleri O'nun düşmanlarına karşı cihad ettirdi. Böylelikle düşmanlarına karşı en çetin kimseler sizler oldunuz. Sonunda Araplar isteyerek ya da istemeyerek Allah'ın emrini kabul ettiler. Uzakta bulunanlar da sizlere küçüle küçüle itaat ettiler. Böylece bütün Araplar kılıçlarınız sayesinde Allah'ın Resulü'ne boyun eğmiş oldu. Allah ruhunu aldığında O, sizden razı ve hoşnuttu. O halde insanlar bir tarafa bu işe kendinizi layık görmelisiniz. Çünkü bu onlardan çok sizindir. "

 

Hep birlikte O'na: "Gerçekten bu konuda güzel söyledin ve görüşlerin yerindedir. Biz bu işi sana veriyoruz. Çünkü sen bütün mü'minlerin rahatlıkla kabul edeceği bir kimsesin" dediler. Daha sonra karşılıklı olarak konuşmalara devam ettiler ve şöyle dediler: "Kureyş'ten olan Muhacirler bu görüşü kabul etmeyip "Bizler muhacirleriz ve Resulullah'ın ilk sahabeleri, akrabaları ve yakınlarıyız" derlerse diye bir soru ortaya atınca, bunun üzerine onlardan kimileri: "O zaman biz de onlara bizden bir emir, sizden de bir emir olsun der ve bunun dışında kesinlikle hiçbir çözüm kabul etmeyiz" deyince, bu sefer Sa'ad: "İşte bu ilk çözülmedir" dedi.

 

Ömer durumu haber alınca, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in evine vardı. Hz.

Ebu Bekir içeride İdi. Ona çık, yanıma gel diye bir haber gönderince, Hz. Ebu Bekir, "Meşgulüm" diye bir cevap gönderdi. Bu sefer Hz. Ömer: "Mutlaka senin bulunman gereken bir durum var" deyince, Hz. Ebu Bekir çıktı ve O'na durumu haber verdi. Bu sefer ikisi hızlıca onların bulundukları yere, beraberlerinde Ebu Ubeyde olduğu halde yola koyuldular.

Ömer der ki: "Biz onların yanına vardığımızda yapmayı tasarladığım bir konuşma vardı. Konuşmak üzere ileri geçmek istediğimde Ebu Bekir beni susturup söylemek istediğim her şeyi söyledi. Allah'a hamdettikten sonra şunları dedi: "Muhakkak Allah bizim aramızda ümmetine şahit olmak üzere bir Resul gönderdi. Ki yalnız O'na ibadet etsinler, O'nu tevhit etsinler. Halbuki o vakit onlar Allah'tan başka taştan, ağaçtan yapılmış çeşitli ilahlara tapmakta idiler. Araplar ise atalarının dinini bırakmayı bir türlü hazmedemediler. Allah onun kavminden ilk muhacirleri O'nu tasdik etmek ve O'nu teselli etmek, kavminin onlara çeşitli eziyetlerine ve onları yalanlamalarına karşı sabırlı olmak konusunda özellikle seçti. Bütün insanlar onlara karşı aslanın kükremesini andıran bir şekilde muhalefet etti. Fakat onlar az oldukları için ve insanlar onların dediklerini kabul etmiyorlar diye, yalnızlık duygusuna kendilerini kap tırmadılar. Bu bakımdan onlar bu yeryüzünde Allah'a ilk ibadet edenler ve Allah'a ve Resulü'ne ilk iman eden kimseler oldular. Onlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in dostları ve O'nun aşiretinin efradıdırlar. O bakımdan O'ndan sonra bu işte insanlar arasında en çok sahibi olan kimselerdirler. Zalim olanın dışında bu konuda onlarla hiçbir kimse anlaşmazlığa düşmez. Size gelince, ey Ensar topluluğu, ey dindeki üstünlükleri ve İslam' daki öncelikleri inkar edilmeyen kişiler, Allah sizlerin kendi dininin ve Resulünün yardımcıları olmanızı diledi. Bu bakımdan O 'nun size hicret etmesini takdir buyurdu. İlk muhacirler dışında sizin makamınızda bildiğimiz hiçbir kimse yoktur. O bakımdan bizler emirler, sizler ise vezirlersiniz. Hiçbir istişare siz olmadan yapılmayacağı gibi, siz olmayınca da hiçbir iş kesilip atılmaz."

 

Bunun üzerine Hubab bin el-Münzir bin el-Cemuh kalkarak şöyle söyledi: "Ey Ensar topluluğu, kendi işinize kendiniz sahip çıkınız. İnsanlar sizin gölgenizde bulunuyor. Size karşı gelmeye ve görüşünüzün dışına çıkmaya hiçbir kimse cür'et edemez. Sizler şeref sahibi, sizler kalabalık, sizler koruyabilecek ve sizler güç sahibi kimselersiniz. Herkes sizin ne yapacağınıza bakar. O bakımdan sizler ihtilafa düşmeyiniz. O takdirde sizin işleriniz bozulur. Bunlar sizin de işittiğiniz gibi yüz çeviriyorlar. O halde bizden bir emir olsun, sizden de bir emir olsun. "

 

Bunun üzerine Ömer dedi ki: "Heyhat! Bu imkansızdır. Çünkü hiçbir dönemde iki kişi birlikte olmamıştır. Allah'a yemin ederim ki, bizim Peygamberimiz sizin dışınızda kalan kimselerden iken, Araplar sizleri başa geçirip emir yapmaya asla razı olmayacaktır. Fakat buna rağmen Araplar peygamberliğin kendilerinden olduğu kimselerin eline yönetimini vermekten imtina etmeyecektir. Bu konuda bizim delilimiz açık ve diğerlerini çürütücüdür. Biz, O'nun yakınları ve aşireti olduğumuz halde Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sahip olduğu yönetim otoritesi konusunda bizimle kim çekişmeye girebilir?!"

 

Bunun üzerine el-Hubab bin el-Münzir şunları söyledi: "Ey Ensar topluluğu, ellerinize sahip olunuz. Ve bu adamın ve arkadaşlarının sözlerine kulak asmayınız! Bunlar bu işte sizin payınıza sahip olmak isti-yorlar. Onlar bu konuda size karşı gelecek olurlarsa onları buradan dışarı çıkartır ve onların başına geçersiniz. Allah'a yemin ederim sizler bu işe onlardan daha çok hak sahibisiniz. Gerçek şu ki, insanlar bu dine sizin kılıçlarınız sayesinde boyun eğmiştir. Ben bu işin yolunu, yordamını çok iyi bilirim. Ben aslanın, inine alışmış olduğu gibi, bu işlere de alışkırum. Allah'a yemin ederim sizler arzu ederseniz, bu işleri başına da döndürebiliriz."

 

Bunun üzerine Ömer: "O takdirde Allah seni öldürecektir" deyince, bu sefer el-Hubab: "Bilakis seni öldürecektir" diye cevap verdi.

 

Ebu Übeyde dedi ki: "Ey Ensar topluluğu, sizler ilk yardım edenlersiniz. Bunun için ilk değiştirenler de olmayınız." Bunun üzerine Ensar'dan Nu'man bin Beşir'in babası Beşir bin Sa'ad ayağa kalkarak şunları söyledi: "Ey Ensar topluluğu, Allah'a yemin ederim gerçek şu ki bizler müşriklere karşı yapılan cihatta bir üstünlüğe ve dinde bir ön-celiğe sahip isek de bundan ancak Rabbimizin rızasını, Peygamberimizin itaatini ve kendimiz için hayırlı işler yapmayı murad etmiştik. Bunları insanlara karşı bir üstünlük aracı olarak kullanmamamız ve bunlarla dünyalık talep etmememiz gerekir. Biliyorsunuz ki, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kureyş'tendir. O'nun kavminden olanlar ona daha yakındır. Allah'a yemin ederim bu işte onlara karşı geldiğimi Allah görmeyecektir. Allah'tan korkunuz ve onlarla bu konuda anlaşmazlığa düşmeyiniz."

 

Bunun üzerine Ebü Bekir (r.a.) şunları söyledi: "İşte Ömer işte Ebu Ubeyde, arzu ederseniz onlara bey'at ediniz." Fakat bunun üzerine Hz. Ömer ile Ebü Ubeyde dediler ki: "Allah'a yemin ederiz ki bu konuda biz senin başına emir olmayız. Çünkü sen muhacirlerin en faziletlisi ve İslam Dini'nin en değerli buyruğu olan namazda Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in halifesisin. Elini uzat da sana bey'at edelim," dediler. Fakat ona bey'at etmek üzere ilerlerken Beşir bin Sa'ad onlardan daha erken davranıp Hz. Ebü Bekir'e bey'at etti. el-Hubab bin elMünzir bunun üzerine O'na: "Senin bu yaptığın akrabalığa yakışmaz. Sen, emirlik konusunda amcan oğluna karşı başkalarını mı yarıştırıyor ve destekliyorsun?" deyince, Beşir şunları söyledi: "Hayır Allah'a yemin ederim öyle değil, fakat ben bu kimselerin haklı oldukları bir şeyden anlaşmazlığa düşmek istemem." diye cevap verdi.

 

Evs'liler Beşir'in yaptıklarını, Hazrec'lilerin de Sa'ad'ı emir yapmak istediğini görünce, aralarında Akabe temsilcilerinden biri olan Üseyd bin Hudayr'ın da bulunduğu halde şöyle söylediler: "Allah'a yemin olsun eğer Hazrec bu işin başına bir defa geçecek olursa bu konuda onlar eb edi yen sizin üzerinizde olur ve ebediyen sizin bu işte bir payınız olmaz. Haydi kalkın ve Ebü Bekir'e bey'at edin." Sonra O'na bey'atte bulundular. Böylelikle Sa'ad ile Hazrec'lilerin almış oldukları karar bozulmuş ve insanlar dört bir yandan Ebu Bekir'e bey'at etmeye başlamış oldu.

 

Daha sonra Sa'ad bin Ubade evine çekildi ve birkaç gün orada kaldı.

 

"O'na herkes bey'at etmiş bulunuyor, sen de bey'at et" diye haber gönderilince, şöyle karşılık verdi: "Allah'a yemin ederim ki hayır, ta ki sizlere torbamdaki okları atıp mızrağımı köreHip kılıcımla da savaşıncaya kadar ve ailemle bana itaat edenlerle birlikte sizinle çarpışıncaya kadar bu iş olmayacaktır. İsterse bütün cinler ve insanlar sizinle birlikte olsun. Ben, Rabbimin önüne çıkarılıncaya kadar size bey'at etmeyeceğim" dedi. Hz. Ömer, Beşir bin Sa'ad'a, "Bey'at edinceye kadar O'nu bırakma" dedi. Beşir bin Sa'ad şunları söyledi: "O, kızıp köpürdü ve yüz çevirdi. Öldürülünceye kadar size bey'at etmeyecektir. Ayrıca ailesi ve aşiretinden bir grup kimse de öldürülmediği sürece o öldürülecek değildir. O'nu bu haliyle bırakmanız size zarar vermez. Çünkü o bir başına bir adamdır." demesi üzerine onu bıraktılar.

 

Daha sonra Eslem'liler gelip bey'at ettiler. Böylelikle Hz. Ebu Bekir onlarla daha bir güç kazanmış oldu. Diğer Müslümanlar da ondan sonra bey'at ettiler.

 

Denildiğine göre, Amr bin Hureys, Said bin Zeyd'e: "Ebu Bekir'e ne zaman bey'at edildi?" diye sormuş o da: "Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefat ettiği günü. Çünkü onlar cemaatsiz olarak bir günün bir kısmı bile kalmaktan hoşlanmadılar" diye cevap verdi.

 

Zühri der ki: Ali, Haşiraoğulları ve ez-Zübeyr altı ay süreyle Hz. Fatıma (R.A.) vefat edinceye kadar bey'at etmediler. O'nun vefatından sonra bey'at ettiler.

 

Ebü Bekir'e bey'at edildiğinin ertesi günü minbere oturdu ve bu sefer insanlar umumi bey'atte bulundular. Daha sonra bir konuşma yaptı. Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra şunları söyledi: "Ey insanlar, ben sizlerin en hayırlınız olmadığım halde başınıza geçirilmiş bulunuyorum. İyilik yaparsam bana yardımcı olunuz. Kötülük yaparsam beni doğrultunuz. Doğruluk bir emanettir, yalancılık ise bir hıyanettir. Sizin aranızdaki zayıf bir kimse onun başkasındaki hakkını alıp kendisine verinceye kadar benim yanımda güçlüdür. Güçlü olan bir kimse ise, ondaki başkasının hakkını alıncaya kadar da benim yanımda güçsüzdür. Allah'ın izniyle; aranızda hiçbir kimse cihadı terk etmeyecektir. Çünkü cihadı hangi kavim terk etmişse mutlaka Allah o kavmi zelil etmiştir. Ben Allah'a ve Resülü'ne itaat ettikçe siz de bana itaat ediniz. Eğer Allah'a ve Resülü'ne karşı gelip isyan edersem o zaman benim sizden itaat beklemek hakkım olmaz. Haydi, namaza kalkınız. Allah'ın rahmeti üzerinize olsun."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

PEYGAMBER (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN TEÇHİZ ve DEFNİ