İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
SAKİFE
OLAYI VE EBU BEKİR (R.A.)'IN HALİFELİĞİ
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edince, Ensar, Saideoğulları Sakifesi'nde Sa'ad
bin Ubade'ye bey'atte bulunmak üzere toplantılar. Onların bu durumunun haberi
Hz. Ebü Bekir'e ulaşınca, beraberinde Hz. Ömer ile Ebü Ubeyde bin el-Cerrah
olduğu halde onların bulunduğu yere gitti. Onlara: "Bu ne oluyor?"
diye sorunca, Ensar: "Bizden bir emir, sizden de bir emir olsun"
dediler. Hz. Ebu Bekir: "Emirler bizden vezirler de sizdendir" diye
cevap verdikten sonra şunları söyledi: "Ben sizlere Ömer ile bu ümmetin
emini olan Ebu Ubeyde'den birisini tavsiye ediyorum." Bunun üzerine Hz.
Ömer: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in öne geçirdiği iki ayağı,
hanginiz gönül hoşluğuyla geride bırakabilir?" diye bir soru ortaya attı
ve arkasından Hz. Ebu Bekir'e bey'at ediverdi. Sonra diğer Müslümanlar da bey'
atte bulundular.
Ensar
veya onlardan biri: "Bizler Ali'den başkasına bey'at etmeyiz"
dediler.
Hz.
Ali ile Haşimoğulları, Zübeyr ve Talha bey'atten geri kaldılar. Hatta Zübeyr
şunları söyledi: "Ben, Ali'ye bey'at edilmedikçe kılıcımı kınına
sokmayacağım." Bunun üzerine Hz. Ömer: "O'nun kılıcını alınız ve taşa
çalınız." diyerek onların bulundukları yere gitti ve bey'at etmek
konusunda onları teşvik etti.
Denildiğine
göre, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir'e bey'at edildiğini haber alınca, altında
pantolonu ve üstünde de ridası bulunmayan bir gömlek ile alelacele çıkıp
Hazreti Ebu Bekir'e bey'at etti. Daha sonra kendi pantolon ve ridasını
isteyerek örtündü.
Fakat
doğrusu Hz. Ali'nin ancak altı ay sonra bey'at ettiği şeklindedir. En doğrusunu
ise Allah bilir.
Yine
denildiğine göre, halk Ebu Bekir'e bey'at etmek üzere bir araya geldiğinde,
beri taraftan Ebu Süfyan şunları söyleyerek geliyormuş: "Ben öyle bir toz
ve duman görüyorum ki bunu ancak kan dindirebilir. Ey Abdumenaf soyundan
gelenler, Ebu Bekir nasılolur da sizin işlerinizi çekip çevirebilir? O, iki
mustaz'af, o iki sıkıntı çekmiş kişi olan Ali ile Abbas nerede? Niye bu iş
Kureyş'in en az kalabalık ailesine veriliyor?" dedikten sonra Hz. Ali'ye
dönüp: "Uzat elini sana bey'at edeyim. Allah'a yemin ederim, sen dilersen
burayı ona karşı süvari ve piyadelerle doldururum." demişti. Fakat Hz. Ali
bu görüşünü kabul etmeyip azarlayarak şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim,
sen bununla ancak fitneyi körüklemeyi arzuluyorsun. Allah'a yemin ederim, sen
uzun bir süre İslam için kötülük istemiş bir kimsesin. Bizim senin nasihatine
ihtiyacımız yoktur. "
İbn
Abbas der ki: "Ben Abdurrahman bin Avf'a Kur'an'dan bazı ayetleri
öğretiyordum. Ömer hac etti. Biz de onunla birlikte hac ettik. Abdurrahman
bana: ''Bugün mü'minlerin emirini Mina'da gördüm. Adamın birisi O'na; şunları
söyledi: Ben filan kişinin: 'Ömer ölürse filan kişiye bey'at edeceğim' dediğini
işittim, dedi. Bunun üzerine Ömer: 'Ben akşam herkesin ortasına dikilip onları
bu insanların elinden haklarını gasp etmeyi arzulayan bu kişilerden sakınmak
üzere uyaracağım' dedi. Bunun üzerine ben şöyle söyledim: 'Ey mü'minlerin
emiri, hac mevsimin insanların sıradan olanlarını, ağızları kalabalıkları bir
araya getirir. Senin meclisinde bunlar çoğunluğu teşkil edecektir. O bakımdan
korkarım ki sen bir söz söylersin onlar onu anlamaz ve bellemezler. Bundan da
olumsuz anlamlar çıkartırlar. Bu bakımdan Medine'ye gelinceye kadar bekleyiver.
Orada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabıyla beraber kalırsın.
Ne demek istiyorsan onlara söylersin. Onlar da senin sözlerini iyice
bellerler.' dedim. Bu sefer kendisi: 'Allah'a yemin ederim o takdirde Medine'de
yapacağım ilk konuşmada bundan söz edeceğim.' dedİ.''"
İbn
Abbas devamla der ki: Medine'ye vardığımda cuma günü Abdurrahman bin Avf'ın
bana söyledikleri dolayısıyla erkenden gittim. Ömer minbere oturduktan sonra
Allah'a hamd-ü sena etti ve Recim ile ilgili ayetin Kur'an'dan neshedildiğini
belirttikten sonra şunları söyledi: "Sizin aranızdan bir kimsenin:
"Emiru'ül-Mü'minin ölecek olursa filana bey'at ederim" dediğini haber
aldım. Hiç kimse: "Ebu Bekir'in bey'ati oldubittiye gelmiştir" diye
düşünmesin. Evet, böyle bir fitne vardı. Fakat Allah onun kötülüğünden bizleri
korudu. Aranızda Ebu Bekir gibi önünde boyunların kıl gibi inceleceği hiçbir
kimse yoktur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiği zaman bizim
en hayırlımız o idi. Ali ile Zübeyr ve onlarla beraber olanlar Fatıma'nın
evinde bizden geri kaldılar. Aynı şekilde Ensar da bizden geri kalmıştı.
Muhacirler, Ebu Bekir'in yanına gelip toplandı. Ben kendisine, "Haydi
seninle birlikte Ensar kardeşlerimizin yanına gidelim" dedim. Hep birlikte
onların bulundukları yere doğru gittik. Orada Ensar'dan salih iki adam gördük.
Bunlardan birisi Uveym bin Saide, diğeri ise, Ma'n bin Adiyy idi. Bunlar
bizlere dediler ki: "Geri gidiniz ve kendi işinizi kendi aranızda
hallediniz." Ömer devamla: "Bunun üzerine Ensar'ın yanına
gittiğimizde onların Saideoğulları Sakifesi'nde toplanmış olduklarını gördük.
Önlerinde sarıp sarmalanmış bir adam vardı. Ben: "Bu kim?" diye
sorunca, bana: "Sa'ad bin Ubade biraz hastadır" dediler. Aralarından
bir adam kalkıp Allah'a hamdü sena ettikten sonra şunları söyledi: "Bize
gelince, biz, Ensar'ız ve İslamın askerleriyiz. Sizler ise ey Kureyşliler,
aramızda bulunan bir topluluksunuz. Sizin kavminizden bir grup bizim yanımıza
geldiler. Bir de baktık ki onlar bu işi elimizden almak istiyorlar." O
susunca benim Ebu Bekir'in önünde yapmayı tasarladığım bir konuşmam vardı.
Fakat ben, ileri atılıp konuşmak isteyince, Ebu Bekir: "Yavaş ol" diyerek
ayağa kalktı, Allah'a hamdetti. Benim söylemeyi tasarladığım her bir şeyi teker
teker söyledi, hatta daha güzel bir şekilde dile getirdi. Ve şunları ekledi:
"Ey Ensar topluluğu, sizler hangi bir faziletten söz ediyor iseniz,
gerçekten ona sahipsiniz. Fakat gerçek şu ki Araplar bu işte ancak Kureyş'e
boyun eğerler ve onları tanırlar. Çünkü Kureyş Arapların hem soyca hem de
bulundukları yer itibariyle en asilleridir. O bakımdan ben sizlere bu iki
kişiden birini seçiyorum" diyerek benim ve Ebu Ubeyde bin el-Cerrah'ın
ellerini tuttu. Allah'a yemin ederim O'nun bu sözleri dışında hoşuma gitmeyen
bir tek sözü yoktu. Gerçekten ileri götürülüp boynumun vurulması, aralarında
Ebu Bekir gibi birisinin bulunduğu bir topluluğa baş yapılmak günahından daha
hafif gelirdi.
Ebu
Bekir sözlerini bitirdikten sonra aralarından birisi kalkarak: "Şimdi ben
size bu konuda işi kesin olarak çözüme ulaştıracak bir görüş sunacağım: Bizden
bir emir olsun sizden de bir emir" dedi. Bunun üzerine her kafadan bir ses
çıkmaya başladı. Anlaşmazlık bir dereceye kadar dinince ben Ebu Bekir'e:
"Uzat elini sana bey'at edeyim" dedim. O da elini uzattı, ben de
bey'at ettim. Daha sonra başkaları da O'na bey'at ettiler. Bilahare Sa'ad bin
Ubade'nin yanından geçince aralarından birisi: "Sa'ad'ı öldürdünüz"
deyince: "Sa'ad öldüyse O'nu Allah öldürmüştür" dedim. Gerçek şu ki
Allah'a yemin ederim, biz, Ebu Bekir'e bey'at etmekten daha güçlü bir çözüm
bulamadık. Şundan çekindim: Eğer oradan bir bey'at olmaksızın ayrılacak
olsaydık, bunlar bizden sonra bir bey' at yapacaklar, bu durumda bizler onlara
ya razı olmadığımız şeye rağmen tabi olacağız veyahut da onlara muhalefet
edeceğiz, bu sefer ortalığa fesat çıkacaktır. "
Ebu
Amra el-Ensari: der ki: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat
edince, Ensar Saideoğulları Sakifesi'nde toplandı. Başa geçirmek amacıyla da
Sa'ad bin Ubade'yi dışarı çıkardılar. Sa'ad o sırada hasta bulunuyordu. Allah'a
hamd ettikten sonra şunları söyledi: "Ey Ensar topluluğu, sizin öyle bir
geçmişiniz ve üstünlüğünüz var ki; bu, Araplardan hiçbir kimseye nasip
olmamıştır. Gerçek şu ki Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kavmi arasında
on yıldan fazla bir süre kalmış, bu süre içerisinde onları davet etmiş fakat
çok az kimse dışında O'na iman eden olmamıştır. Bu bakımdan bu azınlık O'nu
koruyamıyor, dinini himaye edemiyor ve O'na isabet edebilecek bir kötülüğü
savamıyordu. Sonunda Allah sizin faziletli olmanızı murad edince, kerameti size
doğru sürükledi. Kendisine ve Resulü'ne iman etmeyi ihsan etti. O'nu ve
arkadaşlarını korumak imkanını size verdi, O'nu ve dinini yüceltmenize fırsat
tanıdı ve sizleri O'nun düşmanlarına karşı cihad ettirdi. Böylelikle
düşmanlarına karşı en çetin kimseler sizler oldunuz. Sonunda Araplar isteyerek
ya da istemeyerek Allah'ın emrini kabul ettiler. Uzakta bulunanlar da sizlere
küçüle küçüle itaat ettiler. Böylece bütün Araplar kılıçlarınız sayesinde
Allah'ın Resulü'ne boyun eğmiş oldu. Allah ruhunu aldığında O, sizden razı ve
hoşnuttu. O halde insanlar bir tarafa bu işe kendinizi layık görmelisiniz.
Çünkü bu onlardan çok sizindir. "
Hep
birlikte O'na: "Gerçekten bu konuda güzel söyledin ve görüşlerin
yerindedir. Biz bu işi sana veriyoruz. Çünkü sen bütün mü'minlerin rahatlıkla
kabul edeceği bir kimsesin" dediler. Daha sonra karşılıklı olarak
konuşmalara devam ettiler ve şöyle dediler: "Kureyş'ten olan Muhacirler bu
görüşü kabul etmeyip "Bizler muhacirleriz ve Resulullah'ın ilk sahabeleri,
akrabaları ve yakınlarıyız" derlerse diye bir soru ortaya atınca, bunun üzerine
onlardan kimileri: "O zaman biz de onlara bizden bir emir, sizden de bir
emir olsun der ve bunun dışında kesinlikle hiçbir çözüm kabul etmeyiz"
deyince, bu sefer Sa'ad: "İşte bu ilk çözülmedir" dedi.
Ömer
durumu haber alınca, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in evine vardı.
Hz.
Ebu
Bekir içeride İdi. Ona çık, yanıma gel diye bir haber gönderince, Hz. Ebu
Bekir, "Meşgulüm" diye bir cevap gönderdi. Bu sefer Hz. Ömer:
"Mutlaka senin bulunman gereken bir durum var" deyince, Hz. Ebu Bekir
çıktı ve O'na durumu haber verdi. Bu sefer ikisi hızlıca onların bulundukları
yere, beraberlerinde Ebu Ubeyde olduğu halde yola koyuldular.
Ömer
der ki: "Biz onların yanına vardığımızda yapmayı tasarladığım bir konuşma
vardı. Konuşmak üzere ileri geçmek istediğimde Ebu Bekir beni susturup söylemek
istediğim her şeyi söyledi. Allah'a hamdettikten sonra şunları dedi:
"Muhakkak Allah bizim aramızda ümmetine şahit olmak üzere bir Resul
gönderdi. Ki yalnız O'na ibadet etsinler, O'nu tevhit etsinler. Halbuki o vakit
onlar Allah'tan başka taştan, ağaçtan yapılmış çeşitli ilahlara tapmakta
idiler. Araplar ise atalarının dinini bırakmayı bir türlü hazmedemediler. Allah
onun kavminden ilk muhacirleri O'nu tasdik etmek ve O'nu teselli etmek,
kavminin onlara çeşitli eziyetlerine ve onları yalanlamalarına karşı sabırlı
olmak konusunda özellikle seçti. Bütün insanlar onlara karşı aslanın
kükremesini andıran bir şekilde muhalefet etti. Fakat onlar az oldukları için
ve insanlar onların dediklerini kabul etmiyorlar diye, yalnızlık duygusuna
kendilerini kap tırmadılar. Bu bakımdan onlar bu yeryüzünde Allah'a ilk ibadet
edenler ve Allah'a ve Resulü'ne ilk iman eden kimseler oldular. Onlar
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in dostları ve O'nun aşiretinin
efradıdırlar. O bakımdan O'ndan sonra bu işte insanlar arasında en çok sahibi
olan kimselerdirler. Zalim olanın dışında bu konuda onlarla hiçbir kimse
anlaşmazlığa düşmez. Size gelince, ey Ensar topluluğu, ey dindeki üstünlükleri
ve İslam' daki öncelikleri inkar edilmeyen kişiler, Allah sizlerin kendi
dininin ve Resulünün yardımcıları olmanızı diledi. Bu bakımdan O 'nun size
hicret etmesini takdir buyurdu. İlk muhacirler dışında sizin makamınızda
bildiğimiz hiçbir kimse yoktur. O bakımdan bizler emirler, sizler ise
vezirlersiniz. Hiçbir istişare siz olmadan yapılmayacağı gibi, siz olmayınca da
hiçbir iş kesilip atılmaz."
Bunun
üzerine Hubab bin el-Münzir bin el-Cemuh kalkarak şöyle söyledi: "Ey Ensar
topluluğu, kendi işinize kendiniz sahip çıkınız. İnsanlar sizin gölgenizde
bulunuyor. Size karşı gelmeye ve görüşünüzün dışına çıkmaya hiçbir kimse cür'et
edemez. Sizler şeref sahibi, sizler kalabalık, sizler koruyabilecek ve sizler
güç sahibi kimselersiniz. Herkes sizin ne yapacağınıza bakar. O bakımdan sizler
ihtilafa düşmeyiniz. O takdirde sizin işleriniz bozulur. Bunlar sizin de
işittiğiniz gibi yüz çeviriyorlar. O halde bizden bir emir olsun, sizden de bir
emir olsun. "
Bunun
üzerine Ömer dedi ki: "Heyhat! Bu imkansızdır. Çünkü hiçbir dönemde iki
kişi birlikte olmamıştır. Allah'a yemin ederim ki, bizim Peygamberimiz sizin
dışınızda kalan kimselerden iken, Araplar sizleri başa geçirip emir yapmaya
asla razı olmayacaktır. Fakat buna rağmen Araplar peygamberliğin kendilerinden
olduğu kimselerin eline yönetimini vermekten imtina etmeyecektir. Bu konuda
bizim delilimiz açık ve diğerlerini çürütücüdür. Biz, O'nun yakınları ve
aşireti olduğumuz halde Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sahip olduğu
yönetim otoritesi konusunda bizimle kim çekişmeye girebilir?!"
Bunun
üzerine el-Hubab bin el-Münzir şunları söyledi: "Ey Ensar topluluğu,
ellerinize sahip olunuz. Ve bu adamın ve arkadaşlarının sözlerine kulak
asmayınız! Bunlar bu işte sizin payınıza sahip olmak isti-yorlar. Onlar bu
konuda size karşı gelecek olurlarsa onları buradan dışarı çıkartır ve onların
başına geçersiniz. Allah'a yemin ederim sizler bu işe onlardan daha çok hak
sahibisiniz. Gerçek şu ki, insanlar bu dine sizin kılıçlarınız sayesinde boyun
eğmiştir. Ben bu işin yolunu, yordamını çok iyi bilirim. Ben aslanın, inine
alışmış olduğu gibi, bu işlere de alışkırum. Allah'a yemin ederim sizler arzu
ederseniz, bu işleri başına da döndürebiliriz."
Bunun
üzerine Ömer: "O takdirde Allah seni öldürecektir" deyince, bu sefer
el-Hubab: "Bilakis seni öldürecektir" diye cevap verdi.
Ebu
Übeyde dedi ki: "Ey Ensar topluluğu, sizler ilk yardım edenlersiniz. Bunun
için ilk değiştirenler de olmayınız." Bunun üzerine Ensar'dan Nu'man bin
Beşir'in babası Beşir bin Sa'ad ayağa kalkarak şunları söyledi: "Ey Ensar
topluluğu, Allah'a yemin ederim gerçek şu ki bizler müşriklere karşı yapılan
cihatta bir üstünlüğe ve dinde bir ön-celiğe sahip isek de bundan ancak
Rabbimizin rızasını, Peygamberimizin itaatini ve kendimiz için hayırlı işler
yapmayı murad etmiştik. Bunları insanlara karşı bir üstünlük aracı olarak
kullanmamamız ve bunlarla dünyalık talep etmememiz gerekir. Biliyorsunuz ki,
Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kureyş'tendir. O'nun kavminden olanlar
ona daha yakındır. Allah'a yemin ederim bu işte onlara karşı geldiğimi Allah
görmeyecektir. Allah'tan korkunuz ve onlarla bu konuda anlaşmazlığa
düşmeyiniz."
Bunun
üzerine Ebü Bekir (r.a.) şunları söyledi: "İşte Ömer işte Ebu Ubeyde, arzu
ederseniz onlara bey'at ediniz." Fakat bunun üzerine Hz. Ömer ile Ebü
Ubeyde dediler ki: "Allah'a yemin ederiz ki bu konuda biz senin başına
emir olmayız. Çünkü sen muhacirlerin en faziletlisi ve İslam Dini'nin en
değerli buyruğu olan namazda Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
halifesisin. Elini uzat da sana bey'at edelim," dediler. Fakat ona bey'at
etmek üzere ilerlerken Beşir bin Sa'ad onlardan daha erken davranıp Hz. Ebü
Bekir'e bey'at etti. el-Hubab bin elMünzir bunun üzerine O'na: "Senin bu
yaptığın akrabalığa yakışmaz. Sen, emirlik konusunda amcan oğluna karşı
başkalarını mı yarıştırıyor ve destekliyorsun?" deyince, Beşir şunları
söyledi: "Hayır Allah'a yemin ederim öyle değil, fakat ben bu kimselerin
haklı oldukları bir şeyden anlaşmazlığa düşmek istemem." diye cevap verdi.
Evs'liler
Beşir'in yaptıklarını, Hazrec'lilerin de Sa'ad'ı emir yapmak istediğini
görünce, aralarında Akabe temsilcilerinden biri olan Üseyd bin Hudayr'ın da
bulunduğu halde şöyle söylediler: "Allah'a yemin olsun eğer Hazrec bu işin
başına bir defa geçecek olursa bu konuda onlar eb edi yen sizin üzerinizde olur
ve ebediyen sizin bu işte bir payınız olmaz. Haydi kalkın ve Ebü Bekir'e bey'at
edin." Sonra O'na bey'atte bulundular. Böylelikle Sa'ad ile Hazrec'lilerin
almış oldukları karar bozulmuş ve insanlar dört bir yandan Ebu Bekir'e bey'at
etmeye başlamış oldu.
Daha
sonra Sa'ad bin Ubade evine çekildi ve birkaç gün orada kaldı.
"O'na
herkes bey'at etmiş bulunuyor, sen de bey'at et" diye haber gönderilince,
şöyle karşılık verdi: "Allah'a yemin ederim ki hayır, ta ki sizlere
torbamdaki okları atıp mızrağımı köreHip kılıcımla da savaşıncaya kadar ve
ailemle bana itaat edenlerle birlikte sizinle çarpışıncaya kadar bu iş
olmayacaktır. İsterse bütün cinler ve insanlar sizinle birlikte olsun. Ben,
Rabbimin önüne çıkarılıncaya kadar size bey'at etmeyeceğim" dedi. Hz.
Ömer, Beşir bin Sa'ad'a, "Bey'at edinceye kadar O'nu bırakma" dedi.
Beşir bin Sa'ad şunları söyledi: "O, kızıp köpürdü ve yüz çevirdi.
Öldürülünceye kadar size bey'at etmeyecektir. Ayrıca ailesi ve aşiretinden bir
grup kimse de öldürülmediği sürece o öldürülecek değildir. O'nu bu haliyle
bırakmanız size zarar vermez. Çünkü o bir başına bir adamdır." demesi
üzerine onu bıraktılar.
Daha
sonra Eslem'liler gelip bey'at ettiler. Böylelikle Hz. Ebu Bekir onlarla daha
bir güç kazanmış oldu. Diğer Müslümanlar da ondan sonra bey'at ettiler.
Denildiğine
göre, Amr bin Hureys, Said bin Zeyd'e: "Ebu Bekir'e ne zaman bey'at
edildi?" diye sormuş o da: "Resülullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in vefat ettiği günü. Çünkü onlar cemaatsiz olarak bir günün bir kısmı
bile kalmaktan hoşlanmadılar" diye cevap verdi.
Zühri
der ki: Ali, Haşiraoğulları ve ez-Zübeyr altı ay süreyle Hz. Fatıma (R.A.)
vefat edinceye kadar bey'at etmediler. O'nun vefatından sonra bey'at ettiler.
Ebü
Bekir'e bey'at edildiğinin ertesi günü minbere oturdu ve bu sefer insanlar
umumi bey'atte bulundular. Daha sonra bir konuşma yaptı. Allah'a hamd-ü senada
bulunduktan sonra şunları söyledi: "Ey insanlar, ben sizlerin en
hayırlınız olmadığım halde başınıza geçirilmiş bulunuyorum. İyilik yaparsam
bana yardımcı olunuz. Kötülük yaparsam beni doğrultunuz. Doğruluk bir
emanettir, yalancılık ise bir hıyanettir. Sizin aranızdaki zayıf bir kimse onun
başkasındaki hakkını alıp kendisine verinceye kadar benim yanımda güçlüdür.
Güçlü olan bir kimse ise, ondaki başkasının hakkını alıncaya kadar da benim
yanımda güçsüzdür. Allah'ın izniyle; aranızda hiçbir kimse cihadı terk
etmeyecektir. Çünkü cihadı hangi kavim terk etmişse mutlaka Allah o kavmi zelil
etmiştir. Ben Allah'a ve Resülü'ne itaat ettikçe siz de bana itaat ediniz. Eğer
Allah'a ve Resülü'ne karşı gelip isyan edersem o zaman benim sizden itaat
beklemek hakkım olmaz. Haydi, namaza kalkınız. Allah'ın rahmeti üzerinize
olsun."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
PEYGAMBER
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN TEÇHİZ ve DEFNİ