İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 11. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

RESULULLAH (S.A.V.)'İN HASTALANMASI ve VEFATI

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hastalığı Safer (28 Nisan - 26 Mayıs 632) ayının son günlerinde Zeyneb bint Cahş'ın evinde iken başladı. Hastalığı Meymune'nin evinde olduğu sırada şiddetleninceye kadar hanımlarının evlerine sırayla gitmeye devam etti. Hanımlarını toplayıp Hz. Aişe'nin evinde hastalığını geçirmek için onlardan izin istedi. Bu sırada Yemen'de el-Esved el-Ansi'nin, Yemame'de Müseylime'nin, Esedoğulları arasında Tulayha'nın, Sümeyra denilen yerde de bir grup askerin toplanıp karşı çıktığı haberleri gelmeye başladı. İleride Allah'ın izniyle bunların haberlerinden söz edilecektir.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hastalığı ve el-Esved el-Ansı ile Müseylime'nin haberleri dolayısıyla Üsame'nin yola koyulması gecikti. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başı ağrıdığından başını bağlayarak çıkıp şunları söyledi: "Ben rüyada iki kolumda altından iki bilezik gördüm. Bunlara üfleyince ikisi de uçup gitti. Ben bunları Yemame ile San'a'nın yalancıları olarak yorumladım." Daha sonra Üsame ordusunun yola koyulmasını emredip: "Allah peygamberlerinin kabirlerini namaz kılacak yer edinenlere lanet etsin" diye buyurdu.

 

Üsame yola çıkıp askerler el-Curf denilen yerde konakladı ve herkes ağırdan almaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ağırlaştığı halde hastalığının şiddeti O'nu Allah'ın emrini uygulamaktan geri bırakmadı. Bu nedenle Ensar'dan bir gruba Esved'in durumu ile ilgili olarak haber gönderdi. Esved, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) henüz hayatta iken ve vefatından bir gün önce öldürüldü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çeşitli kimselere haber gönderip çevrelerinde bulunan mürtetlerle cihat etmeyi teşvik ediyordu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in azatlısı Ebu Müveyhibe der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gece beni uyandırıp dedi ki: ''Ben el-Baki'de medfrın vefat etmiş olanlara istiğfar etmekle emrolundum. Benimle geL'' Bunun üzerine kalkıp O'nunla gittim. Onlara selam verdikten sonra: ''İçinde bulunduğunuz durumdan dolayı sizlere ne mutlu, fitneler karanlık gecelerin parçaları gibi gelmeye başladı.'' dedikten sonra şunları ekledi: ''Bana yeryüzünün hazinelerinin anahtarları ve yeryüzünde ebediyen kalmak verildikten sonra cennet de sunuldu. Daha sonra bunlar ile Rabbime kavuşmak arasında serbest bırakıldım. Ben de Rabbime kavuşmayı seçtim.'' Daha sonra Baki'de bulunanlara istiğfar ettikten sonra ayrıldı. Ve vefatı ile sonuçlanan hastalığı başladı."

 

Hz. Aişe der ki: "Baki'den döndükten sonra başımın ağrıdığını ve benim: ''Vah başım'' diye söylenmekte olduğumu görünce: ''Hayır ya Aişe, Allah'a yemin ederim asıl benim başım ağrıyor'' diye buyurduktan sonra şunları söyledi: ''Sen benden önce vefat etsen ben de senin cenaze işlerini üzerime alıp seni kefenlesem, namazını kılıp sonra da defnetsem senin ne zararın olur?'' deyince, ben kendisine: ''Öyle mi? Allah'a yemin ederim bana yapacak olsan evine döner ve sen hanımlarının birisiyle başbaşa bir yana çekilirsin'' deyince gülümsedi. Daha sonra hastalığı arttı ve benim evimde hastalığını geçirdi. "

 

Bir gün evden dışarıya iki adam arasında çıktı. Bunlardan birisi Hz. Abbas'ın oğlu el-Fadl diğeri ise, Hz. Ali idi. el-Fadl der ki: O'nu minber üzerinde oturuncaya kadar çıkardım. Allah'a hamd etti. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ilk konuştuğu şey, Uhud'da bulunanlara ve şehit olanlara dua etmek; onlara çokça dua ve istiğfarda bulunmak oldu. Daha sonra şöyle buyurdu. "Ey insanlar, sizin aranızda bana birtakım haklar geçmiş bulunuyor. Her kimin sırtına vurmuş isem, işte sırtım gelsin aynı şekilde kısas yapsın. Her kimin namus ve şerefine dil uzattıysam işte benim namus ve şerefim gelsin ondan öcünü alsın. Her kimin malından bir şey aldıysam işte malım gelsin ondan alsın. Ben O'na düşmanlık ederim diye asla çekinmesin. Çünkü bu benim yapabileceğim bir şey değildir. Şunu biliniz ki benim en sevdiğim kişi bende hakkı varsa hakkını alan ya da helal eden kişidir. Böylelikle ben nefsim rahat ve huzur içerisinde Rabbime kavuşmuş olurum."

 

el-Fadl anlatmaya devamla: "Daha sonra minberden indi ve öğle namazını kıldırdıktan sonra tekrar minbere çıkıp birinci defa söylediklerini tekrarladı. Bu sefer adamın birisi ondan üç dirhem alacağının olduğunu söyleyince, karşılığını ona verdik ve şöyle buyurdu: ''Ey insanlar, kimin yanında ödenmesi gereken bir hak varsa dünyada utanırım, demesin. Şunu biliniz ki dünyada teşhir olup utanmak, ahirette teşhir olup utanmaktan daha önemsizdir.'' Daha sonra Uhud' da şehit olanlara dua etti ve onlara istiğfarda bulunduktan sonra şöyle buyurdu: ''Allah bir kulu dünya ile kendi katındakinden birisini seçmek konusunda serbest bıraktı. Bu kul Allah'ın yanında olanı seçti.'' Bunun üzerine Ebu Bekir ağladı ve: ''Canlarımız, babalarımız sana feda olsun'' diye cevap verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Mescide açılan bütün kapılar, Ebu Bekir'in kapısı dışında hep kapansın, ben benim yanımda sohbetinde ondan daha faziletli bir kimse bilmiyorum. Ben şayet bir dost edinecek olsaydım Ebu Bekir'i dost edinirdim. Fakat İslam kardeşliği önde gelir.'' Daha sonra Ensar hakkında vasiyette bulunarak: ''Ey muhacirler topluluğu, siz artmaya başladınız. Ensar ise çoğalmaz oldu. Ensar benim sığındığım sığınak oldu. Onların kerim olanlarına ikramda bulunun, kusur işleyenlerinin kusurlarını bağışlayın.''"

 

İbn Mes'ud der ki: "Peygamberimiz, sevgilimiz, kendisinin vefatını vefatından bir ay önce haber verdi. Ayrılık yaklaştığında bizi Aişe'nin evinde toplayarak yüzümüze ısrarlı ısrarlı baktı ve iki gözü yaşardıktan sonra şöyle buyurdu: "Sizlere, hepinize merhaba, Allah size uzun ömürler versin. Allah sizlere merhamet buyursun. Allah sizleri himayesine alsın. Allah sizleri korusun. Allah, sizleri yüceltsin. Allah sizleri muvaffak kılsın. Allah sizleri (her türlü kötülükten) salim kılsın. Allah sizleri (amellerinizle) kabul buyursun. Ben sizlere Allah'tan muttaki olmanızı tavsiye ediyorum. Sizleri de Allah'a ısmarlıyorum. Sizin üzerinize O'nu vekil bırakıyorum. Sizleri O'nun eline teslim ediyorum. Ben, size O'nun tarafından gönderilmiş, azabıyla korkutucu (nezir), rahmetiyle müjdeleyici (beşır)im: Allah'ın kulları arasında ve O'nun ülke-sinde Allah'a karşı büyüklük taslamayınız. Şunu biliniz ki O, hem bana hem de sizlere: ''İşte ahiret yurdu. Biz onu yeryüzünde ne üstünlük taslamak ne de fesat çıkartmak istemeyen kimselere nasip ederiz. (Güzel akıbet) müttakilerindir'' (EI-Kasas suresi, 83), diye buyurmaktadır." Bu sefer biz O'na: "Eceliniz ne zaman?" diye sorunca, kendisi: "Ayrılık yaklaştı, dönüş Allah'a, Sidretu'l-Müntehi'i'ya, er-Refik'l-A'la'ya ve Cennet'ul-Me'va'yadır" diye buyurunca bizler: "Seni kimler yıkasın?" diye sorunca, kendisi: "Ehlim" diye buyurdu. Bu sefer bizler: "Seni neyle kefenleyelim?" diye sorduk. Kendisi: "Elbiselerimle veya beyaz renklilerle" diye cevap verdi. "Senin namazını kim kıldırsın?" diye sorunca, O: "Biraz yavaş olunuz, Allah sizlere mağfiret buyursun ve peygamberinin yerine sizlere hayır mükafat versin." diye buyurunca, biz de ağladık, kendisi de ağladı. Daha sonra şöyle buyurdu: "Beni kabrimin kenarında, sedirimin üzerine bırakınız. Daha sonra Cebrail, İsrafil, Mikail ve ölüm meleğinin diğer meleklerle birlikte namazımı kılmaları için yanımdan bir süre çıkın. Arkasından benim yanıma grup grup girerek, namazımı kılın ve beni tezkiye ile veyahut da bir gürültü yapmakla rahatsız etmeyiniz. Benden sizlere selam olsun. Ashabımdan hazır bulunmayanlara da benim selamımı iletin. Dinim üzere sizlere tabi olanlara da selamımı söyleyiniz."

 

İbn Abbas anlatıyor: "Perşembe günü, o perşembe günü neydi? -dedikten sonra, gözyaşları yanaklarına aktı.- O gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hastalığı ve ağrıları artmıştı. Şöyle buyurdu: ''Bana bir kalem ile bir beyaz kağıt (veya üstüne yazı yazılan herhangi bir şey), getirin ona bir şey yazacağım, benden sonra ebediyyen sapıtmazsınız.'' Bu sefer yanında bulunan sahabeler arasında anlaşmazlık çıktı. -Halbuki hiçbir peygamberin huzurunda anlaşmazlık çıkmaması gerekir.- Onlardan kimisi: ''Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalığının etkisiyle böyle konuşuyor'' dedi. Fakat bu konuda yazsın veya yazmasın diyenler arasındaki tartışma uzayıp gidince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Beni kendi halime bırakınız. Benim bu durumum sizin beni kendisine çağırdığınız şeyden hayırlıdır.'' Daha sonra üç husus vasiyet etti: ''Birincisi, Müşrikler Arap yarımadasından çıkartılsın; ikincisi, gelen heyetlere kendisi nasıl karşılık ve hüsnü kabul gösteriyorsa onun gibi davranılsın.'' Üçüncüsünde ise ... " (İbn Abbas'ın kendisi) kasti olarak sustu. Ya da: ''Unuttum'' dedi.

 

Ali bin Ebi Talib, hastalığı esnasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanından çıkınca, ona: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bugün nasıl?" diye sorulmuştu. Hz. Ali: "Allah'a hamdolsun şifa buldu." diye cevap verince, Hz. Abbas elinden yakalayarak şunları söyledi: "Sen, üç gün sonra (başkasının) asasına (yani otoritesine) köle olacaksın. Gerçek şu ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hastalığından yakında vefat edecektir. Ben, Abdülmuttaliboğulları'nın yüzünden ölümlerinin yaklaştıklarını bilirim. Bunun için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına git ve bu işin (yönetimin) kimler arasında olacağını soruver. Eğer bizde ise bunu bilmiş oluruz. Bizden başkalarında olursa ona emreder ve hakkımızda tavsiyede bulunur" deyince, Hz. Ali şöyle dedi: "Eğer biz bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e soracak olur ve o da bunu bizden men edecek olursa, bu sefer insanlar ebediyen bize bunu vermeyecektir. Allah'a yemin ederim ki, bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ebediyen sormayacağım. "

 

Daha kuşluk sıcağı artmadan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etti.

 

Hz. Aişe anlatıyor: "Esma binti Umeyr O'nun hastalığı zatülcenb'den başka bir şey değildir bunun için ağzından keşke ilaç verseniz" dedi. Dediğini yaptılar. Ayılıp kendisine geldiğinde: "Niye bunu yaptınız?" diye sorunca etrafındakiler: "Biz senin zatülcenb olduğunu zannettik" dediler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah bana böyle bir hastalık musallat edecek değildir" dedikten sonra şöyle devam etti: "Şu anda burada hazır olanların hepsine amcam dışında ilaç içiriniz." O esnada Abbas hazır bulunuyordu. Dediğini yaptılar.

 

Üsame der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ağırlaşınca, ben ve beraberimdekiler Medine'ye geri gelerek yanına girdiğimizde susmuş ve konuşmuyordu. Elini göğe doğru kaldırıyor, sonra da üzerime bırakıyordu. Bana dua etmekte olduğunu anladım." Aişe der ki: "Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çokça: ''Muhakkak Allah hiçbir peygamberin canını onu muhayyer bırakmadıkça kabz etmez'' derdi." Hz. Aişe (R.A.) devam ederek: "Onun vefatı yaklaştığı sırada söylediği son sözleri: ''er-Refiku'l-A'layı tercih ederim'' oldu. Bunu işitince: ''Buna göre Allah'a yemin ederim O bizi seçmiyor'' dedim ve onun muhayyer bırakıldığını bildim."

 

Hastalığı çoğalınca Bilal O'na namaz vaktinin girdiğini haber verdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Bekir'e söyleyiniz, Müslümanlara namaz kıldırsın" diye buyurunca, Hz. Aişe, şu hususları ileri sürdüğünü anlatır: "O, çok ince kalpli bir insandır, senin bulunduğun makama geçecek olursa bunun altından kalkamaz." Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Bekir'e emrediniz insanlara namaz kıldırsın" diye buyurdu. Ben bir öncekinin benzerini tekrarlayınca, kızdı ve: "Sizler Yusuf'a da eziyet etmiştiniz. Ebu Bekir'e emrediniz insanlara namaz kıldırsın." Bunun üzerine Ebu Bekir mihraba geçti. Namaza başladığında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem); kendisinde nispeten bir hafifleme gördüğünden iki kişinin yardımı ile (mescide) çıktı. Ebu Bekir'e yaklaştığında Ebu Bekir geri çekildi. Fakat O'na: "Olduğun yerde kal" anlamına bir işarette bulundu. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Bekir'in yanında oturarak namaz kılmaya başladı. Böylelikle Ebu Bekir, Nebi'e, diğer insanlar da Ebu Bekir'e uyarak namazlarını kıldılar. Ebu Bekir Müslümanlara on yedi vakit namaz kıldırdı. Üç gün namaz kıldırdığı da söylenmiştir. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiği günü sabah namazında insanların arasına çıktı. İnsanlar, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i bu halde gördüklerinden dolayı neredeyse sevinçlerinden namazlarını şaşıracaklardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onları namazda gördüğünden dolayı sevinçten gülümsedi. Daha sonra geri döndü, insanlar da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ağrılarının geçtiğini düşünerek dağıldılar. Ebu Bekir de es-Sunh'daki evine döndü. Aişe der ki: "Ben, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i vefat ederken gördüm. yanında su dolu bir kase gördüm. Elini o kasenin içerisine sokuyor daha sonra yüzüne suyu sürerek: ''Allah'ım, ölüm sekeratına karşı sen bana yardımcı ol'' diyordu. Daha sonra Ebu Bekir'in aile halkından birisi elinde bir misvak olduğu halde içeri girdi. Misvaka baktığı zaman onun misvak istediğini anladım. Onu alıp yumuşattıktan sonra kendisine verdim. Onunla dişlerini fırçaladıktan sonra elinde bıraktı, daha sonra benim kucağımda ağırlaşmaya başladı."

 

Hz. Aişe anlatmaya devam ediyor: "Ben yüzüne bakmaya başladım. Gözlerinin kaydığını ve: ''Hayır Refik-i a'la'yı istiyorum'' dediğini ve sonra da ruhunun kabzedildiğini gördüm." Hz. Aişe der ki: "O, başı benim boynumla göğsüm arasında olduğu halde vefat etti. Aklım ermediği ve yaşım küçük olduğu için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benim kucağımda ruhu kabzedildiği halde başını bir yastık üzerine koyduktan sonra ben de diğer kadınlarla birlikte yüzüme yanağıma vurup ağlamaya koyuldum. "

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ağrıları çoğalıp vefatı yaklaşınca, eliyle su alıp yüzüne serpiyor ve: "Ah bu ıstırabım" diyordu. Hz. Fatıma da: "Ah babacığım senin duyduğun ıstırap dolayısıyla benim ıstırabım da ne kadar büyüktür" diye cevap veriyor; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da şöyle karşılık veriyordu: "Artık bugünden sonra senin baban için hiçbir ıstırap yoktur." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nun korku ve üzüntüsünün fazlalığını görünce, kendisine yaklaşmasını isteyip gizlice bir şey söyledi. Bunun üzerine Hz. Fatıma ağladı. Daha sonra O'na bir daha gizli bir şey söyleyince, bu sefer güldü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edince, Hazreti Aişe O'na bunun sebebini sordu. Hz. Fatıma: "Bana vefat edeceğini haber verince ağladım. Daha sonra aile efradı arasında kendisine ilk olarak benim kavuşacağımı haber verdi, bunun üzerine de güldüm." O'nun şöyle söylediği de rivayet edilmiştir: "Sonra bana ikinci defa gizlice bir şeyler söyledi. V e bana benim cennet kadınlarının hanımefendisi olduğumu söyleyince, güldüm."

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Rabiülevvel ayının on ikinci (7 Haziran 632) Pazartesi günü vefat etmiş, ertesi günün ortalarında defnedilmiştir. Yine bazılarına göre onun Rebiülevvel ayının bitmesine iki gün kala ve Pazartesiye rastlayan gün ortasında vefat etmiştir.

 

Vefat ettiğinde, Ebu Bekir, es-Sunh'daki evinde bulunuyordu. Ömer ise yakınında idi. Vefat ettiğinde Ömer ayağa kalkarak: "Münafıklardan bir takım kimseler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefat ettiğini ileri sürüyorlar. Halbuki Allah'a yemin ederim muhakkak ki O, vefat etmemiştir. Bilakis İmran'ın oğlu Musa'nın gidişi gibi Rabbinin katına gitmiştir. Allah'a yemin ederim Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kesinlikle geri dönecek ve kendisinin vefat ettiğini ileri süren bir takım adamların ellerini ve ayaklarını kesecektir" diyordu. Ömer bu şekilde insanlarla konuşurken Ebu Bekir çıkageldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına girdi. Nebi'in evin bir tarafında üzeri örtülü durduğunu gördü. Yüzünü açtı, sonra onu öptü ve: "Anam babam sana feda olsun hayatın da güzel, ölümün de. Allah'ın sana tatmayı yazmış olduğu ölümü tatmış bulunuyorsun" diyerek tekrar örtüyü yüzüne örttü ve dışarıya çıktı. Ömer hala konuşmasına devam ediyordu. Susmasını emrettiyse de susmadı. Bu sefer Ebu Bekir halka doğru yürüdü. Halk O'nun sözlerini işitince, Ömer'i bırakıp yanına doğru gelmeye başladı. Hz. Ebü Bekir Allah'a hamd ve sena ettikten sonra: "Ey insanlar, kim Muhammed'e ibadet ediyor idiyse, gerçek şu ki Muhammed ölmüş bulunuyor. Kim de Allah'a ibadet ediyorsa gerçek şu ki Allah hay'dır ve ölmez." dedikten sonra şu mealdeki ayeti okudu: ''Muhammed ancak bir Resul'dür. Ondan önce pek çok Resul'ler gelip geçmiştir. Eğer ölecek ya da öldürülecek olursa sizler ökçelerinizin üzerine gerisin geri mi döneceksiniz? (Şunu biliniz ki) kim ökçelerinin üzerine gerisin geri dönerse Allah'a hiçbir şey ile zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.'' (Al-i İmran suresi, 144). Ravi der ki: Allah'a yemin ederim insanlar bu ayeti sanki ilk olarak işitiyorlar gibi idiler. Ömer de şöyle der: "Allah'a yemin ederim bunu işitir-işitmez bacaklarımın dermanı kesildi. Ayaklarım beni taşımaz oldu ve yere düştüm. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefat etmiş olduğunu da böylece öğrenmiş oldum."

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefat haberi Mekke'ye ulaştığında Mekke'nin başında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in valisi sıfatıyla Attab bin Esid bin Ebi'l-As bin Ümeyye valilik görevi yapmakta idi. Attab gizlendi, Mekke de çalkalandı. Mekkeliler az kalsın irtidad ediyordu. Bunun üzerine Süheyl bin Amr, Kabe'nin kapısına dikilerek Mekkelilere seslendi. Hepsi etrafında toplandıktan sonra şöyle söyledi: "Ey Mekke halkı, en son Müslüman olanlar ve ilk olarak irtidad edenler olmayın. Allah'a yemin ederim Allah bu işi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in belirttiği gibi tamamlayacaktır. Ben, kendisini şu bulunduğum yerde ve tek başına şöyle derken görmüştüm: ''Benimle birlikte La ilahe illallah deyiniz. Bütün Araplar size boyun eğeceği gibi Arap olmayanlar da size cizye ödeyecektir. Allah'a yemin ederim Kisra'nın ve Kayser'in hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız.'' İşte kimisi bununla alayetti, kimisi bu sözleri tasdik etti. Sonunda şu gördükleriniz oldu. Allah'a yemin ederim bundan sonra da geri kalanlar kesinlikle gerçekleşecektir. Bunun üzerine Mekke halkı irtidad etmekten vazgeçti.

 

İşte Süheyl bin Amr, Bedir Savaşı'nda esir alındığında, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Ömer bin el-Hattab'a: "Süheyl'in övünülecek bir şekilde bir iş göreceğini" zikrettiği makam budur. Bunu Bedir Savaşı'ndan söz ederken anlatmış idik.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

SAKİFE OLAYI VE EBU BEKİR (R.A.)'IN HALİFELİĞİ