İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 8. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HUNEYN GANİMETLERİNİN PAYLAŞTIRILMASI

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Taif'ten ayrıldıktan sonra ''Ci'rane'' diye bilinen yerde konaklayıncaya kadar yoluna devam etti. Hevazin Heyeti Ci'rane'de Müslüman olmuş olarak yanına geldiler ve: "Ey Allah'ın Resulü, bizler bir kabilenin temeliyiz ve aşiretiz, senin bildiğin durum başımıza gelmiş bulunuyor. Bize ihsanda bulunarak azad et. Allah da sana ihsan etsin" dediler. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i emziren kabile olan Sa'ad bin Bekroğulları'ndan Züheyr bin Sürad ayağa kalkarak: "Ey Allah'ın Resulü, burada yakalanmış, toplanmış bulunanlar arasında senin halaların, teyzelerin ve dadıların vardır. Şayet bizler Gassanlı Haris bin Ebu Şimr'i ya da Nu'man bin el-Münzir'i emzirmiş olsaydık, onların bize iyilikte bulunacaklarını ümit ederdik. Sen ise bu şekilde hizmet görmüş olanların en hayırlısısın" diyerek daha sonra aralarında şu beyitlerin de yer aldığı bir şiir okudu:

 

''Ya Resulallah, kerem et bizi azad eyle,

Çünkü senden ümitvarız bizler

Serbest bırak kaderin musibetine uğramış kadınları

Bunlar darmadağın olmuştur, devranları dönmüştür''

 

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları çocukları, kadınları ile mallarından birilerini tercih etmek hususunda serbest bıraktı. Onlar da çocuklarım ve kadınlarım tercih ettiler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bana ve Abdülmuttaliboğulları'na düşen sizin olsun. Ben insanların önüne geçip onlara namaz kıldırdıktan sonra sizler şöyle deyiniz: Biz, Resulullah'ın Müslümanlara, Müslümanların da Resulullah'a şefaatçi olmalarını ve çocuklarımızı ve kadınlarımızı bize bağışlamalarını diliyoruz. O zaman ben de sizlere bunları vereceğim ve diğerlerinin de hanım ve çocuklarınızı geri vermelerini talep edeceğim. "

 

Öğle namazını kıldırdıktan sonra Resulullah'ın kendilerine emrettiği şeyi yaptılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bana ve Abdülmuttaliboğulları'na ait olanlar sizindir" dedi. Bunun üzerine Muhacirlerle Ensar da: "Bizim olan da Resulullah'ındır" dedi. Akra' bin Habis: "Bana ve Temimoğulları'na ait olanları vermiyoruz" dedi. Diğer taraftan Uyeyne bin Hısn da: "Bana ve Fezareliler'e ait olanı da vermiyoruz" dedi. Abbas bin Mirdas: "Bana ve Süleym'e ait olanı vermiyoruz" dedi. Fakat Süleymoğulları: "Bize düşen Resulullah'ındır" dediler. Bu sefer Abbas: "Beni küçük düşürdünüz?" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kim esirlerden hakkını elinde tutar ve bu hakkından vazgeçmek istemiyorsa ben ona alacağım ilk ganimetten bunlara karşılık olmak üzere altışar pay vereceğim" diye buyurunca, bu sefer herkes elindeki esirleri bıraktı ve Hevazinlilere çocuklarını ve hanımlarını iade etti.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Malik bin Avf'ı sordu. Onlar: "Taif'tedir" deyince onlara: "O'na haber veriniz, Müslüman olarak yanıma gelecek olursa ailesini, mallarını iade eder, bununla birlikte yüz deve de veririm" diye buyurdu. Malik'e durum haber verilince, gizlice Taif'ten çıkıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi, Müslüman oldu ve İslam'a güzel bir şekilde bağlandı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da O'nu kavmine ve Taif çevresinde bulunan kabileler arasından Müslüman olanlara başkan tayin etti. O'na ailesini, malını ve ayrıca yüz deve de verdi.

 

Malik, Sümale, Selım ve Seleme kollarından kendisiyle birlikte Müslüman olanlarla Sakiflilere karşı çarpışıyordu. Onlar arasından çıkan her bir guruba mutlaka hücum tertipliyor ve onları gittikçe sıkıştırıyordu.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hevazin esirlerini iade ettikten sonra bineğine bindi ve savaşa katılanlar da arkasından takılarak: "Ey Allah'ın Resulü, bizlere aldığımız ganimetleri paylaştır" diyorlardı. Sonunda bir ağacın yakınında ona yetiştiler ve ridası düşürüldü. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey insanlar, bana ridamı veriniz, Allah'a yemin ederim eğer Tihame ağaçları sayısınca deve olacak olsaydı kesinlikle onları sizlere paylaştıracaktım, sizler benden ne cimrilik, ne korkaklık, ne de yalancılık asla görmeyeceksiniz" dedikten sonra bir devenin hörgücünden bir kıl kopararak şunları söyledi: "Benim sizin ganimetIeriniz arasından bana ayrılan hums (beşte bir) dışında şu kıl kadar hiçbir şeyim yoktur. Zaten bu hums da size geri dönüyor. "

 

Daha sonra ''Müellefetu'l-Kulub'' diye bilinen kimselere çeşitli bağışlarda bulundu. Bunlar toplumlarının en şerefli kimseleri idi. Amacı onları İslam'a daha da ısındırmaktı. Bu amaçla Ebu Süfyan'a ve oğlu Muaviye'ye, Hakim bin Hizam'a, Ala bin Cariye es-Sakafi'ye, Haris bin Hişam'a, Safvan bin Umeyye'ye, Süheyl bin Amr'a, Huvaytib bin Abdu'l-Uzza'ya, Uyeyne bin Hısn'a Akra' bin Habis'e, Malik bin Avf en-Nasri'ye yüzer deve verdi. Yüze yakın kişiye çeşitli bağışlarda bulundu. Bunlar arasında Mahreme bin Nevfel ez-Zühri, Umeyr bin Vehb, Hişam bin Amr, Said bin Yerbu'da vardı. Abbas bin Midas'a da birkaç deve verdi. Abbas menmun olmayıp şu beyitleri okudu:

 

''O bir talandı ve ben asıl hücum ederken

ileriye, onlarla ilgilenmedim;

Kavmimi uyardım, uyumasınlar diye

Herkes uyurken ben uyumadım

Benim ve atımın talanları

Uyeyne ile Haris'e düştü

Ben savaşta iyi savunucu idim

Şimdi ise ne bir şey verildi, ne de verilmedi

Ne Hısn ne de Habis toplantılarda Mirdas'a üstün değildi

Ben de onlardan aşağı değilim

Bugün alçalttığın asla yükselemez.''

 

Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na, razı edecek şekilde ihsanda bulundu.

Sahabeden birisi de: "Ey Allah'ın Resulü, sen Uyeyne ve Akra'a verdin.

 

Fakat Cuayl bin Süraka'ya bir şey vermedin" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, Cuayl gibi birisi yeryüzünde Uyeyne ve Akra' gibi gelmiş olanların hepsinden daha hayırlıdır, ben onları bu şekilde ısındırmak istedim, Cuayl'ı ise İslamıyla başbaşa bıraktım."

 

Denildiğine göre Zu'l-Huvaysira et-Temimi, bu paylaştırma es-nasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Sen bugün adaletli davranmadın" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben adaletli davranmayacak olursam ya kim adaletle davranır?" diye sorar. Bu sefer Hz. Ömer bin Hattab: "O'nu öldürmeyelim mi?" diye sorunca, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır, bırakın" dedi ve devamla: "İleride O'nun bir şiası (taraftar grubu) olacak ve bunlar dinde o kadar teferruata dalacaklar ki okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır." diye ekledi.

 

Yine denildiğine göre: Bu söz, Hz. Ali'nin Yemen'den Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdiği bir malı, aralarında Uyeyne, Akra' ve Zeydülhayl'in bulunduğu bir grup arasında paylaştırırken söylenmiştir.

 

Ebu Said el-Hudri der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), o ganimetIerden Kureyşlilerle Arap kabilelerinden çeşitli kimselere verip de Ensar'a hiçbir şey vermeyince, Ensar bundan biraz sıkılır gibi oldu. O kadar ki aralarından birisi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) artık kendi kavmine karışmış bulunuyor" dedi. Sa'ad bin Ubade, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e durumu haber verince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ya Sa'ad, sen şu anda kimler arasındasın?" diye sorunca, Sa'ad: "Ben şu anda kavmimin arasındayım" dedi. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haydi kavmini bana topla" deyince, Sa'ad onları topladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların yanına giderek şöyle buyurdu: "Sizin söylediğiniz bazı sözler bana ulaşmış bulunuyor, bunlar ne demektir? Ben, sizler sapıkken size gelip benimle Allah sizleri hidayete erdirmedi mi? Fakirken benimle Allah sizleri zengin etmedi mi? Düşmanken benimle Allah sizin kalbIerinizi birbirine ısındırmadı mı?" diye sorunca onlar: "Evet Allah'a yemin ederiz, ey Allah'ın Resulü durum böyleydi. Bütün minnet ve fazlu kerem Allah'a ve Resulünedir," dediler. Resulullah onlara:

 

"Bana niye cevap vermiyorsunuz?" diye sorunca Ensar: "Sana nasıl bir cevap verelim?" diye sordular. Bu sefer Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

 

"Allah'a yemin ederim arzu edip de şunları söyleseydiniz, doğru söylemiş olurdunuz: Sen bize yalanlanmış olarak geldin, biz seni tasdik ettik, sen yenik geldin, biz sana yardımcı olduk. Kovulmuş geldin, seni barındırdık. Kimsesiz geldin, seni aramıza aldık. Ey Ensar topluluğu, ben İslam'a girsinler diye bazı kimselerin kalbIerini dünyalık basit şeylerle ısındırdım sizleri de İslamınızIa başbaşa bıraktım diye rahatsız mı oldunuz? Herkes koyunlarını, develerini alıp giderken sizler yurtlarınıza Resulullah ile birlikte geri dönmeye razı değil misiniz? Nefsim elinde olana yemin ederim, eğer hicret olmasaydı, Ensar'dan bir kişi olurdum. Eğer bütün insanlar bir yoldan giderse, Ensar da bir diğer yol izlerse ben Ensar'ın gittiği yoldan giderim. Allah'ım, sen Ensara, Ensar'ın çocuklarına, Ensar'ın çocuklarının çocuklarına merhamet buyur." Ebu Said ilave ediyor: Orada bulunanlar sakallarını ıslatıncaya kadar ağladılar ve: "Biz pay ve kısmet olarak Resulullah'a razı olduk" diyerek dağıldılar.

 

Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ci'rane denilen yerden Unıre yaptı ve oradan Medine'ye döndü. Mekke'de Attab bin Esid'i vali tayin etti. O'nun la birlikte insanlara dinlerini öğretmek amacıyla da Muaz bin Cebel'i bıraktı. Attab bin Esid, Hac görevini idare etti. Bu sene de insanlar daha önce Arapların hac ettiği şekilde hac ettiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da Zilkade (20 Şubat - 21 Mart 630) ya da Zilhicce (22 Mart - 19 Nisan 630) ayında Medine'ye geri döndü.

 

Yine Hicretin bu sekizinci yılında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Amr bin elAs'ıUmman diye bilinen yerde Ezdlilere mensup bulunan el-Cülendi'nin iki oğlu olan Ceyfer ve İyad'ın yanına zekat toplamak amacıyla gönderdi. Amr onların zengin olanlarından zekatı alıp fakirlerine dağıttı. Mecusilerden cizye aldı. Asıl yerliler de Mecusilerdi. Araplar iseUmman'ın çevresinde bulunuyorlardı. Bu olayın hicretin yedinci yılında olduğu da söylenmiştir.

 

Yine Hicretin bu sekizinci yılında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), asıl adı Fatıma bint ed-Dahhak bin Süfyan olan el-Külabiyye ile evlenmiş, fakat dünya ile Resulullah arasında tercih yapmak söz konusu edilince dünyayı tercih etmiştir. Denildiğine göre bu kadın bu şekilde değil de ona yaklaşmasını istemediğinden Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ondan ayrılmıştır.

 

Aynı yıl Mariye'den Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in oğlu İbrahim, Zilhicce ayında dünyaya geldi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) İbrahim'i, Münzir'in kızı, Ensar'dan Um Bürde'ye verdi. Um Bürde, İbrahim'i emziriyordu. Um Bürde'nin kocası ise Ensar'dan Bera bin Evs idi. Mariye'nin doğumunu yaptıran, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in azatlı cariyesi Selma idi. Ebu Rafi'i, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e İbrahim'in doğduğunu müjdelemek üzere gönderince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na bir köle hediye etti. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in diğer hanımları Mariye'den kendisine bir çocuk ihsan edilince olayı büyüttüler ve kıskandılar.

 

Yine aynı yıl içerisinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ka'ab bin Ümeyr'i beraberinde on dört kişi ile birlikte Şam bölgesinde bulunan bir grup Huza'alıların bulunduğu ''Zatu İtlah'' denilen yere gönderdi. Ka'ab onların yanına varıp İslam'a davet ettiyse de kabul etmediler. O sırada Huza'alıların başkanı Sedlis diye bilinen bir adamdı. Bunlar Müslümanları öldürdüler ve aralarından sadece Umeyr kurtulup Medine'ye kadar geldi.

 

Yine aynı yıl içerisinde Fezare'li Uyeyne bin Hısn'ı Temim'den Anberoğulları üzerine gönderdi. Uyeyne onlara hücum ederek aralarından bazı kadınları esir aldı. Hz. Aişe'nin, İsmailoğulları'ndan bir köle azat etmek şeklinde bir adağı vardı. Bu nedenle Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şimdi bizlere Amberoğulları'ndan bir grup esir gelecek, onlardan birisini sana vereceğim, sen de onu azat edersin. "

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HİCRETİN DOKUZUNCU YILI (20 Nisan 630 - 8 Nisan 631)