İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 8. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HUNEYN'DE HEVAZİN GAZVESİ

 

Bu Gazve, Şevval (22 Ocak - 19 Şubat 630) ayında olmuştur. Bunun nedeni şudur: Hevazin Yüce Allah'ın Resulüne Mekke'yi fethetmeyi nasip ettiğini haber alınca Nasr bin Muaviye bin Bekroğulları'ndan olan Malik bin Avf en-Nasri, Hevazinlileri toplayıp bir araya getirdi. Zaten Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Mekke'yi fethettikten sonra üzerlerine hücum edeceğinden korkuyorlar ve: "O'nun bize hücum etmesini engelleyecek bir durum yoktur. Görüşümüz odur ki O bizim üzerimize gelmeden biz O'nun üzerine yürüyelim" dediler.

Sakif'liler başlarında Ahlaf'ın reisi olan Karib bin el-Esved bin Mes'ud, Zu'l-Himar Subey' bin el-Haris, O'nun kardeşi ve Malikoğulları'nın reisi olan el-Ahmar bin el-Haris komutasında Malik'in etrafında toplandılar. Bunlar arasında Kays Aylan kolundan ancak Nasr, Cuşem, Sa'ad bin Bekr ve Kilaloğulları'ndan bir grup bu savaşa katılmıştır. Ka'ab ya da Kilab kollarından kimse bu savaşa katılmadı. Cuşem'den Düreyd bin es-Simme de Cuşemliler arasında idi. Düreyd, o sırada oldukça yaşlı bir ihtiyardı. O'nun görüşünden başka yararlanılacak hiç bir şeyi kalmamıştı. Oldukça tecrübeleri olan bir yaşlıydı.

 

Malik bin Avf, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in üzerine yürümeye karar verince savaşa katılanlar mallarını ve hanımlarını da beraberlerinde aldılar. Evtas denilen yere vardıklarında bütün askerleri bir araya topladılar. Aralarında Düreyd bin es-Simme de vardı. Düreyd: "Siz hangi vadide bulunuyorsunuz?" diye sordu. Onlar: "Evtas" deyince, Düreyd: "Burası atlar için çok ideal bir yerdir" dedi. "Ne fazla sert ne de gömülecek kadar yumuşaktır. Ne oluyor, develer bağırıyor, eşekler anırıyor, koyunlar meliyor, küçükler ağlıyor?" deyince, etrafındakiler: "Malik bütün bunların beraber götürülmesini istedi" diye cevap verdiler. Bu sefer Düreyd: "Ey Malik, bu sonrası olan bir gündür, niye böyle bir şey yaptın?" deyince, Malik: "Ben, bunları askerle beraber getirdim ki herkes namusunu ve malını korumak için savaşsın." Bu sefer Düreyd: "Allah'a yemin ederim bu bir koyun çobanıdır, hiç yenilen bir kişi, geri döner mi? Gerçek şu ki zafer kazanırsan sana ancak kılıcı ile kalkanıyla gelmiş bir adam yararlı olabilir. Yok, yenilirsen bu sefer ailen ve malınla da rezil olursun." dedikten sonra: "Ka'ab ve Kilab kolları ne yaptı?" diye sordu. "Onlardan hiç kimse burada bulunmuyor." demeleri üzerine: "O halde burada ne alınacak bir şey vardır, ne de alınabilecek iyi bir soluk. Eğer bugün yükselme ve yücelme günü olsaydı, Ka'aboğulları ve Kilaboğulları bundan geri kalmazlardı. Keşke sizler de onların yaptığını yapmış olsaydınız," diyerek Malik'e: "Ey Malik, sen beraberinde bulunan kimseleri al, onları yurtlarının yüksek yerlerine bırak, daha sonra da atlarla bu yeni yetmeleri karşıla. Eğer savaş senin lehine olursa geride bıraktığın kimseler de gelip sana yetişir, yok aleyhine olursa aileni ve malını korumuş olursun" dediyse de Malik: "Allah'a yemin ederim böyle bir şey yapmayacağım, gerçek şu ki sen de yaşlandın, bilgilerin de eskidi. Allah'a yemin olsun ey Hevazin'liler, ya bana itaat edersiniz, yahut da şu kılıcımın üzerine dayanır sırtımdan çıkartırım" dedi. Çünkü Malik, bu savaşta Düreyd' den söz edilsin istemiyordu. Bunun üzerine Düreyd şunları söyledi: "Bu ne hazır bulunup gördüğüm ne de bulunmayıp görmediğim bir gündür." Daha sonra Malik şunları söyledi: "Ey insanlar, sizler karşı taraftan olanları gördüğünüzde kılıçlarınızın kınını kırınız ve onların üzerine hep bir elden hücum ediniz. "

 

Malik, Müslümanlardan haber toplayıp getirmeleri amacıyla casuslar gönderdi. Casuslar geri döndüklerinde kemikleri birbirlerinden ayrılıp dağılmış gibiydiler. Malik onlara: "Ne oldu size?" diye sorunca casuslar: "Bembeyaz tenli ve siyah beyaz renkli atlara binmiş bir takım adamlar gördük. Allah'a yemin ederiz kendimizi bu gördüğün hale düşmekten koruyamadık" diye cevap verdiler. Fakat bu durum bile onu, burnunun doğrultusunda gitmekten alıkoymadı.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hevazin Kabilesi'nin üzerlerine doğru gelmekte olduğu haberi ile birlikte Safvan bin Umeyye'nin yanında bir takım zırhların ve silahların bulunduğu haberini de aldı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o gün henüz müşrik olan Safvan'a: "Bize silahlarını ariyet olarak ver, onları düşmanlarımıza karşı kullanacağız" deyince Safvan: "Ya Muhammed, bunları benden gasp olarak mı alacaksın?" diye sordu. Nebi: "Hayır bilakis garantili bir ariyet olarak alıyoruz, bunu kesinlikle sana ödeyeceğiz" diye buyurunca bu sefer Safvan: "O zaman her hangi bir sakınca yoktur" diyerek yeteri kadar silahla birlikte ona yüz tane zırh verdi. Daha sonra Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraberinde iki bini fetih günü Müslüman olmuş kimselerden on bini de ashabından olmak üzere on iki bin askerle yola çıktı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraberinde bulunan askerlerin çokluğunu görünce: "Bugün bizler az olduğumuz için yenilgiye uğramayız" diye buyurdu. İşte (Tevbe suresi, 25) buyruğundaki: ''Bir de Huneyn Günü'nü hatırlayınız. Hani o vakit çokluğunuza güvenmiş fakat onun size hiç bir faydası olmamıştı.''

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'dekilerin başına Attab bin Esid'i vali olarak tayin etti. Hz. Cabir anlatıyor: "Biz, Huneyn Vadisi'nin karşısına geldiğimizde içerlek bir vadiye saptık. Biz bu vadinirı içerisine sabahın karanlıkları içerisinde girmiştik. Bizden önce onlar vadiye gelerek yollarında ve dar geçitlerinde tuzaklar kurmuş, gerekli hazırlıklarını yapmış bulunuyorlardı. Allah'a yemin ederim biz daha ne olup bittiğini anlamaya kalmadan üzerimize bölük bölük tek bir adammışçasına hücum ettiler. Herkes bozguna uğradı. Kimse kimseye aldırış etmiyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağ tarafa doğru çekildi ve sonra da: ''Ey insanlar, gelin etrafıma toplanınız, ben Resulullah'ım, ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im.'' cümlelerini üç defa tekrarladı. Daha sonra develer birbirine girdi. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Muhacirlerden, Ensardan ve Ehl-i Beytinden bazı kimseler kalmıştı. Ebu Bekir, Ömer, Ali, Abbas O'nun oğlu el-Fadl, Ebu Süfyan bin el-Haris, Rabia bin el-Haris, Um Eymen'in oğlu Eymen ve Zeyd'in oğlu Üsame vardı." Cabir devam ederek der ki: "Hevazin'den kırmızı bir deve üzerinde herkesin önünde siyah bir bayrak taşıyan biri vardı. Kime yetiştiyse ona bir darbe indirip sonra da arkasında bulunanlara, bayrağını yükseltip kaldırıyor onlar da peşinden geliyorlardı. Ali bir hamle yaptı ve onu öldürdü."

 

İnsanlar yenilip dağılınca Mekkelilerden bazıları içlerinde henüz canlılığını devam ettirmekte olan hıncın etkisiyle çeşitli sözler söylemeye başladılar. Ebu Süfyan bin Harb: "Bunlar denize varmadan önce yenilgilerinin sonu gelmeyecektir" dedi. Bu sözleri söylerken fal okları hala beraberinde bulunuyordu. Safvan bin Umeyye'nin anne bir kardeşi olan Kelede bin Hanbel ise şunları söyledi: "İşte şimdi sihrin sonu geldi." O sıralarda henüz müşrik olan Safvan bin Umeyye: "Kes sesini, Allah senin ağzını dağıtsın, Allah'a yemin ederim ki, Kureyş'ten bir kimsenin beni yönetmesi Hevazin'den birisinirı beni yönetmesinden daha çok hoşuma gider." Şeybe bin Osman da: "İşte ben de bugün Muhammed'den intikamımı alacağım" dedi. Çünkü babası Uhud gününde öldürülmüştü. Şeybe der ki: "Muhammed'i öldürmek üzere yaklaşıp yetiştim. Fakat bana öyle bir şey karşı çıktı ki bu bütün kalbimi örttü, kapladı ve amacımı gerçekleştiremedim."

 

Abbas, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında bulunuyor ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in üzerine binmiş olduğu Düldül adındaki katırının yularım tutuyordu. Abbas, iri yarı ve yüksek sesli birisi idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na: "Ey Abbas, ey Ensar topluluğu, ey gece sohbetinin arkadaşları, diye bağır" dedi. Hz. Abbas dediğini yapınca Ensar: "Emret buyur, emret buyur" diye cevap vermeye başladılar, öyle ki herhangi bir kimse devesini geri çevirmek isteyince buna gücü yetmeyecek olursa silahını alıp devesinden aşağıya iner ve sesin geldiği tarafa koşardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in çevresine yüz kişi kadar toplanınca onlarla düşmanın üzerine yürüyüp savaşmaya başladı. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaşın çok çetin bir şekilde devam etmekte olduğunu görünce:

 

''Ben peygamberim, yok bunda yalan Benim Abdülmuttalib'in oğlu olan''

 

diye bir beyit okuyarak: ''İşte şimdi savaş kızıştı'' anlamına gelen bir deyim kullandı. Arapçada bu deyimi ilk olarak kullanan o oldu.

 

Her iki taraf da çok şiddetli bir şekilde savaştı. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Düldül adındaki katırına "Çök! Ey Düldül" diye seslendi. Bunun üzerine katır karnını yere yapıştırdı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yerden bir avuç toprak alarak onu düşmanın yüzüne doğru fırlattı. Böylelikle onlar yenilgiye uğramış oldu. Müslüman savaşçılar geri döndüklerinde Resulullah'ın yanında esirler alınmış olduğunu gördüler. Bu konuda denildiğine göre "Hayır gökten örtüye benzer siyah bir şey gelip onların arasına düştü. Her tarafa dağılmış simsiyah karıncalar görününce onların yenilmesine sebep oldu."

Hevazinliler yenilgiye uğradığında Sakif'lilerden ve Malikoğullarından yetmiş kişi öldürülmüştü. Sakiflilerden el-Ahlaf diye bilinenlere gelince yalnızca iki kişi öldürüldü. Çünkü çok çabuk bir şekilde bozguna uğramışlardı. Müşriklerin bazıları aralarında Malik bin Avf olduğu halde Taife doğru gitti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in süvarileri müşriklerin peşini bırakmadı ve onlardan yakaladıklarını öldürdüler. Rabia bin Yerbu' es-Sülemı, Düreyd bin es-Simıne'ye yetişti. Düreyd oldukça yaşlı olduğu için üzerinde Hevdec yoktu. Devesini çöktürünce onun çok yaşlı birisi olduğunu gördü. Düreyd, Rabia'ya: "Ne istiyorsun?" diye sorunca, Rabia: "Seni öldüreceğim" dedi. Bu sefer Düreyd, "Sen kimsin?" deyince, Rabia nesebini söyledi, daha sonra da kılıcıyla bir darbe indirdi. Fakat bu hiç bir fayda vermeyince, Düreyd: "Senin annenin sana vermiş olduğu bu silah bir işe yaramıyor, al şu kılıcımı da git, onunla kemiklerin üst tarafına kafanın alt tarafına darbe indir, ben vaktiyle adamları bu şekilde öldürüyordum. Daha sonra annenin yanına gittiğinde ona Düreyd bin esSimme'yi öldürdüğünü söyle. Belki senin soyundan gelen bir takım kadınları vaktiyle ben kurtarmışımdır" dedi. Bunun üzerine Rabia O'nu öldürdü. Daha sonra annesine durumu anlatınca, annesi: "Allah'a yemin ederim ki, senin anneni, annenin annesini ve onun annesini azad etmiştir" dedi.

 

Ensar'dan Ebü Talha tek başına Huneyn gününde yirmi kişi öldürmüş ve onların eşyalarını almıştı.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Herkesin öldürdüğü kişinin seleb (üzerindeki silah vesair eşyaları)i öldürene aittir" diye buyurdu.

 

Ensardan Ebu Katade birisini öldürmüş, fakat savaşmakta olduğu için onun üzerindeki eşyaları alamamış ondan başka birisi o eşyaları almıştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yukarıdaki sözü söyleyince, Ebu Katade ayağa kalkıp: "Ben birisini öldürdüm, fakat onun eşyasını bir başkası aldı." dedi. Bu sefer onun eşyasını alan kişi: "O eşya benim yanımdadır ey Allah'ın Resulü, benim yerime onu sen razı et" deyince, Ebu Bekir şöyle söyledi: "Hayır vallahi olmaz, Allah yolunda savaşan Allah aslanlarından birisiyle sen bu şekilde paylaşamazsın, haydi ona ait olan eşyasını iade et" dedi.

 

Sakif Kabilesi'nden birisinin Hıristiyan bir kölesi vardı. Bu köle bu savaşta öldürülmüştü. Ensar'dan birisi öldürülen Sakiflilerden eşyalarını almakta iken, bu kölenin avreti açılmış ve sünnet edilmemiş olduğunu görünce, avazı çıktığı kadar: "Ey Araplar, bakınız Sakifliler sünnet olmuyor" diye bağırınca, bu sefer Muğıre bin Şu'be: "Hayır böyle söyleme bu Hıristiyan bir köledir" diyerek Sakiflilerden öldürülmüş olanların sünnet edilmiş olduklarını ona söyledi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolda öldürülmüş bir kadın görünce: "Bunu kim öldürdü?" diye sorunca hazır bulunanlar, "Halid bin Velid öldürdü" dediler. Bu sefer Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında bulunanlardan birisine: "Halid'e yetiş ve ona de ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) seni kadın çocuk, ya da (savaşa katılmayan) ücretle çalıştırılan işçilerin öldürülmesini yasaklıyor."

 

Bazı müşrikler Evtas denilen yerde bulunuyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara Ebü Musa'nın amcası olan Ebu Amir el-Eş'ari'yi gönderdi. Ebu Amir'e bir ok isabet etti. Denildiğine göre, bu oku Düreyd bin es-Simme'nin oğlu Seleme atmıştı. Ebu Musa'da Ebu Amir diye bilinen bu amcasına karşılık Seleme'yi öldürdü.

 

Müşrikler Evtas'ta yenilgiye uğradılar. Müslümanlar da ganimet ve esirler alarak zafer kazandılar. Alınan esirler arasında el-Haris bin Abdül-uzza'nın kızı Şeyma da vardı. Şeyma onlara: "Allah'a yemin ederim ki ben sizin adamınızın süt kardeşiyim" dediyse de ona inanmayıp peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna getirdiler. Şeyma Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Ben senin kız kardeşinim" dedi; Hz Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunun herhangi bir delili, belirtisi var mıdır?" diye sorunca Şeyma şöyle dedi: "Ben, senin önünde oturmuş bulunuyorken senin benim sırtımı dişlemenin neticesinde sırtımda kalmış bulunan bir izdir" diye cevap verdi. Nebi onu tanıdı, ridasını alıp yere serdi ve onu ridasının üzerine oturtup şu teklifi yaparak istediğini tercih etmekte serbest bıraktı: "Arzu edersen yanımda kal, ben sana ikram eder ve sevgi gösteririm.

 

Arzu edersen ben sana mal veririm ve sen de kavmine geri dönersin." Bu teklife karşılık Şeyma: "Hayır, bana vereceğini ver ve beni kavmime geri gönder" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bunu yaptı.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) esir ve malların toplanmasını emretti ve onların üzerine Huza'alı Büdeyl bin Verka'yı görevlendirdi.

 

Huneyn'de Müslümanlardan Um Eymen'in oğlu Eymen, Yezid bin Zeme'a bin Esved bin el-Muttalib bin Abduluzza ve diğerleri şehit düştü.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

TAİF MUHASARASI