İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 8. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HALİD BİN VELİD'İN CEZİME OĞULLARI GAZVESİ

 

Hicretin bu sekizinci yılında Halid bin Velid Cezimeoğullarına gazve yaptı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'nin fethinden sonra Mekke çevresine çeşitli seriyyeler göndererek halkı İslam'a davet etmelerini emretmiş, savaşmalarını ise emretmemişti. Gönderdikleri arasında Halid bin Velid de vardı. Onu bir davetçi olarak göndermiş bir savaşçı olarak göndermemişti. Halid, Cezime bin Amir bin Abdu Menat bin Kinane'nin sularından birisi olan ''el-Gumaysa'' diye bilinen su kenarında konakladı. Cezime, Cahiliye Döneminde Abdurrahman bin Avf'ın babası olan Avf bin Abdiavf ile Halid'in amcası olan Fakihe bin Muğiyre'yi öldürmüştü. Bunlar Yemen'e ticaret amacıyla gitmiş ve geri dönmüşlerdi. Cezime'liler yanlarında bulunan malları almış ve onları öldürmüşlerdi. Halid su kenarına konaklayınca Cezimeoğulları silahlarını aldılar. Bu sefer Halid onlara: "Silahı bırakınız çünkü çevrede bulunanlar İslam'a girmiş bulunuyor." Bunun üzerine onlar da silahlarını bıraktılar. Halid daha sonra emir vererek bunların ellerinin, kollarının bağlanmasını istedi. Ondan sonra onlardan bir takım kimseleri kılıçtan geçirdi.

 

Durum Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ulaşınca, ellerini göğe kaldırıp şöyle buyurdu: "Allah'ım, Halid'in yaptığından beri olduğumu sana iletirim." Daha sonra Hz. Ali'yi beraberinde bir miktar mal ile birlikte gönderdi ve onların bu durumlarını gözden geçirmesini Emretti. Hz. Ali onların kanlarının ve mallarının bedellerini verdi. Öyle ki Hz. Ali onlara köpeğin yaladığı yalağın bedelini bile vermişti. Sonunda yanında bir miktar kalmıştı. Hz. Ali onlara: "Artık ödenecek bir mal veya henüz ödenmemiş bir kanınız kaldı mı?" diye sorunca, Cezimeliler: "Hayır" dediler. Bu sefer Hz. Ali: "Ben size geri kalan bu malı da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in adına bir İhtiyat payı olmak üzere vereceğim" deyip artan kısmı onlara verdi. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geri dönüp durumdan haberdar etti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "İsabet ettin ve çok güzel yaptın" diye buyurdu.

 

Denildiğine göre: Halid, özür beyan etmiş ve: "Abdullah bin Huzafe esSehmi kendisine bunun Resulullah'ın emri olduğunu söylemişti." O sıralarda Abdurrahman bin Avf ile Halid arasında bu konuda bir konuşma da geçmiş ve O'na şöyle söylemişti: "Sen, İslam geldikten sonra bir cahili geleneğin gereğini yaptın" Bu sefer Halid: "Ben, senin babanın intikamını aldım." deyince, Abdurrahman da: "Yalan söyledin, ben babamın katilini öldürmüştüm. Fakat sen amcan Fakihe'nin intikamını aldın" dedi. Sonunda aralarında çatışma oldu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu durumu haber alınca: "Yavaş ol, ya Halid, ashabımı rahat bırak. Allah'a yemin ederim eğer senin Uhud Dağı kadar altının da olsa, onu Allah yolunda harcasan yine de onlardan herhangi birisinin Allah yolunda bir sabah gidişIerinin veya dönüşlerinin sevabına ulaşamazsın. "

 

Abdullah bin Ebi Hadred el-Eslemi anlatıyor: "O günlerde ben, Halid'in askerleri arasında idim. Genç çocukların götürdüğü bir takım deve izlerinin yukarı çıktığını gördüm. Halid: "Bunlara yetişiniz," dedi. Abdullah devam ediyor: "Onların peşinden onları yetişinceye kadar gittik. Fakat onlar yürümelerine devam ettiler. Yol üzerinde karşımıza çıkan bir genç yolumuzu keserek bizimle çarpışmaya başladı. çarpışırken şu mısraları okuyordu:

 

''Kuyruklarınızı kaldırıp otlamaya devam edin

Hiç korkmamış gibi usul usul gidin

Bugün kadınlar korunursa, sizleri de korurlar''

 

Bu gençle uzun bir süre çarpışmaya devam ettik. Sonunda onu öldürüp develerine yetişinceye kadar yolumuza devam ettik. Bu sefer karşımıza aynen bir öncekini andıran bir genç daha çıkıp bu da bizimle çarpışırken diğer taraftan şu beyitleri okuyordu:

 

''Yemin ederim ağaçlar arasındaki

Yeleli bir aslan bağırınca

Ve tek başına yiğitleri öldürmek isterse

En samimi bir şekilde ben yardımlarına koşarım''

 

Sonunda bunu da öldürünceye kadar çarpışmaya devam ettik. Bilahare develerine yetişip onları aldık. Aralarında oldukça parlak yüzlü ve sanki ezilmiş gibi yüzünde sarılık olan birini gördük. Onu bağlayıp öldürmek üzere ileri getirince, bize: "Sizler bir iyilik yapmak istemez misiniz?" diye sordu. Biz: "Bu iyilik nedir?" dedik. O da bize: "Benimle birlikte vadinin dibindeki develere yetişirsiniz, ondan sonra beni öldürürsünüz." Biz, ona: "Olur, yaparız," dedik. Ve develerin bulunduğu yöne doğru ilerlemeye başladık. Sesimizin işitilebileceği bir yere varınca elimizdeki genç sesinin çıktığı kadar şöyle bağırmaya başladı: "Ey Hübeyş, sen kurtul, hayatını kaybetme". Bunun üzerine oldukça güzel beyaz tenli bir kızcağız geldi. Ve şunları söyledi: "Sen de fazla düşmanlarından ve aşırı sıkıntılardan kurtuluver" deyince genç: "Bir asır bile yaşasan hayat boyu sana selam olsun" dedi. Bu sefer kızcağız: "Senin de üzerine on kat selam olsun, tek, çift, üç ve bu şekilde selamlar uzayıp gitsin." Bunun üzerine genç şu beyitleri okudu:

 

''Ey Hübeyş, beni öldürseler bile senin sevgin

Bende gönül susuzluğundan başkasını bırakmaz

Etimi kanımdan kemiğimden ayırdın Gözyaşlarımı göğsüme akıttırdın''

 

Bunun üzerine kızcağız şu cevabı verdi:

 

''Biz de senin ayrılığından ağladık

Zorlukta da, kolaylıkta da seni düşündük

Bizden uzak değildin, ne iyi maşuktun sen

İffetli ve kimse yokken de sevgili idin.''

 

Bu sefer genç ona şu şiirle cevap verdi:

 

''Hatırlar mısın sizi arayıp bulmuştum

Hayle'de ya da daracık yollarda

Geceleri gözyaşı döken bir aşıkın

Mükafat görmek hakkı yok mu?

Komşu olduğumuzda, günahsızdım:

"Bir zorluk gelmeden, sevgiyle gel" derken

Sevgiyle gel, ayrılmadım önce;

Ayrı sevgiliyi başkan ayırmadan

Gerçek şu ki gizlim de kalmadı iyi gün de görmedim

Seni görmediğimden bu yana.

Aşiretin başına gelen her bir şey

Ve sözü edilen her şey,

Hep senin aşkını hatırlattı''

 

Daha sonra genci ileri alıp boynunu vurdular.

 

Bu şiir Kinane'li Abdullah bin Alkame'ye aittir. Abdullah, Cezime'li olup, Hubeyş'in kızı Kinane'li Hubşiyye ile beraber idi. Henüz genç bir çocukken bir komşusunun ziyaretine gitmek üzere annesiyle birlikte çıkmıştı. Bu komşunun Hubşiyye bint Hubeyş adında bir kızı vardı. Abdullah onu görünce aşık olmuş ve kalbinde yer etmişti. Annesi komşusunun yanında kalmış, Abdullah ise ailesinin yanına geri dönmüştü. İki gün sonra annesini almak için geri döndüğünde Hubşiyye'nin çevredeki herhangi bir olay münasebetiyle süslenmiş olduğunu gördü. Ona olan beğenisi daha da arttı. Annesi onunla birlikte geri dönerken Abdullah, hem annesiyle birlikte yürüyor, hem de şu mısraları okuyordu:

 

''Bilemiyorum; yok, hayır biliyorum

Yağmur damlası mı güzel, yoksa Hübeyş mi

Her şeyi yaratana yemin ederim

Hubşiyye daha güzel Aşka artık tahammülüm kalmadı''

 

Annesi onun bu söylediklerini işitmiş duymazlıktan gelmişti. Daha sonra tümsekçe bir yerde bir ceylan görmüş ve şu beyitleri söylemişti:

 

''Anacığım yalansız haber ver bana

Doğruyu soran zaten yalan istemez

Bu (Hubşiyye) mi güzel, yoksa tepedeki ceylan mı? Hayır

Hubşiyye gözümde de aklımda da güzeldir''

 

Annesi O'nu azarlayıp: "Bunları söyleyen sen misin? İşte seni amcanın kızıyla, kadınların en güzeliyle evlendireceğim" diyerek Ümeyr'in hanımının yanına gitti, durumu anlatarak: "Kızını süsle" dedi. O da kızını süsleyip oğlunun önüne çıkardı. Annesi: "Şu anda bunların hangisi güzel?" diye sorunca bu sefer şu mısraları okudu:

 

''Hubşiye'yi bir an göremeyecek olursam

Ne sabrım gelir ne de matem işe yarar!

İçimi sanki ateşler dağlıyor

Kalbimse kor ateşlerde tutuşuyor''

 

Böylece kızcağızla yazışmaya, o da ona yazmaya başladı. O, kızı sevdiği gibi kız da ona bağlandı. Onun hakkında çokça şiirler söyledi. Bunlardan birisi de şöyledir:

 

''Ey Hubşiye birdir yiğit atalarımız

Benim de akrabam ve ailemdir, sizin akrabanız ve aileniz

Bir gün sarılacak mıyım, o elbisene ... ''

 

Kızın ailesi bunların durumunu öğrenince onu oğlana göstermez oldular. Fakat bu onun sevgisini daha da arttırdı. Akrabaları kıza: "Ağaçlıkların ve çalılıkların olduğu yerde buluşmak üzere onunla sözleş. Yanına gelecek olursa de ki: Allah adına yemin ediyorum sen beni sevsen bile, benim için yeryüzünde senden daha çok nefret ettiğim kimse yoktur. Biz de senin yakınında bulunacağız ve senin dediklerini işiteceğiz." dediler. Bunun üzerine kızcağız da bu gence buluşmak üzere söz verdi, akrabaları da ona yakın bir yerde oturdular. Sözleşilen zamanda genç geldi. Yanına yaklaşınca Hubşiye'nin gözleri yaşararak ailesinin oturmakta olduğu yere döndü. Genç de onların oldukça yakın olduklarını anladı. Ve öyle bir coştu ki şu beyitleri söylemekten kendisini alamadı:

 

''Desen onların dediklerini, aşk ateşini daha yakarsın

Üstelik ne sırrımız kaldı, ne de perdemiz

Yok ki gizli kapaklı bir şeyimiz

Uzak kalmak ve ayrılık beni senden ayırabilsin.

Ne eşyayı, ne aşklarını unutmam ben

Bakışını da; ta kabre varıncaya kadar''

 

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), hemen bunun arkasından daha önce sözünü ettiğimiz şekilde Halid bin el-Velid'i gönderdi.

 

Bu sene içerisinde Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Leys Kabilesi'nden Davud'un kızı Müleyke ile evlenmiştir. Babası Mekke'nin fethi gününde öldürülmüştü. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden birisi O'nun yanına vararak: "Senin babanı öldürmüş bir adamla evlenmekten sıkılmıyor musun?" deyince o da bu işten çekinerek: "Senden Allah'a sığınıyorum" deyince Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ondan ayrıldı.

 

Yine bu yıl içerisinde Halid bin Velid Ramazan'ın bitmesine beş gün kala Batn Nahle'de bulunan Uzza putunu yıktı. Uzza putunun bulunduğu bu mabedi Kureyş, Kinane ve Mudar kabilelerinin tümü tazim ederdi. Bu mabedin hizmetçileri ise Haşimoğulları'nın antlaşmalıları olan Şeyban bin Süleymoğulları idi. Bu puthanenin hizmetkarı, Halid bin Velid'in burayı yıkmak üzere yola çıktığını haber alınca, putun üzerine kılıcını asarak şu beyiti okudu:

 

''Ey Uzza, öyle bir hamle yap ki işini bilir

Halid 'in Perdeleri indir ve örtüleri at.''

 

Halid putun yanına gelince, onun hizmetçi si puta: "Ey Uzza, o kızgınlıklarından birini göster!" dedi. Bu sefer siyah, çırılçıplak ve her tarafı örümcek ağıyla kaplı bir kadın ortaya çıkınca Halid, o kadını öldürdü. Putu kırdı, putun üstünde bulunduğu evi de yıktı. Sonra da Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geri dönerek durumu anlatınca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İşte bu Uzza'ya bir daha ebediyyen ibadet edilmeyecektir." dedi.

 

Yine aynı yıl içerisinde Amr bin el-As, Süva' adlı putu yıktı. Bu put Ruhat adlı yerde bulunuyordu. Amr, putu kırdıktan sonra putun hizmetkarı Müslüman oldu. Putun iç taraflarında herhangi bir şey bulmadı.

 

Yine aynı yıl içerisinde Sa'ad bin Zeyd el-Eşhell, el-Müşellel denilen yerdeki Menat putunu yıktı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HUNEYN'DE HEVAZİN GAZVESİ