İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 8. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MEKKE'NİN FETHİ

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mu'te Gazvesi'nden sonra Cumade'l-ahire ve Receb (26 Eylül -23 Kasım 629) aylarında Medine'de kaldı. Daha sonra Bekir bin Abd Menatoğulları, Huza'alılar üzerine saldırdı. Bunlar o sırada Mekke'nin alt tarafında ''el-Vetir'' diye bilinen kendilerine ait bir su kenarında bulunuyorlardı. Huza'alılar, Hudeybiye antlaşmasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in tarafında yer almıştı. Bekroğulları ise, aynı antlaşmada Kureyş tarafında yer almıştı.

 

Bunun nedeni şöyle olmuştu: el-Hadramioğulları'ndan Malik bin Abbad adındaki birisi, Esved bin Rezn ed-Düeli (daha sonra el-Bekri)'nin Cahiliye Dönemi'nde antlaşmalısı onun himayesine girmişti. Ticaret amacıyla yola çıkmıştı. Huza'alıların arazisinden geçerken O'nu öldürüp elindeki mallarını aldılar. Bu sefer Bekroğulları da Huza'a'dan birisine saldırarak öldürdüler. Buna karşılık Huza'a, Esved bin Reznoğulları'ndan Selmu, Külsum ve Züeyb üzerine saldırarak Arafe'de onları öldürdüler. Bunlar ise Bekroğulları'nın en şereflileri arasında sayılıyorlardı. İşte Huza'a ve Bekroğulları bu durumda iken İslam geldi ve herkes İslam ile uğraşıp durmaya başladı. Hudeybiye Antlaşması olunca da, Huza'a, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafında, Bekroğulları da Kureyş tarafında antlaşmaya girdiler. Bekr'liler bu antlaşmayı ganimet bilerek elEsvedoğulları'nın öldürülmesine karşılık Huza'a'dan intikam almak istediler. Bu nedenle Bekroğulları'ndan Nevfel bin Muaviye ed-Düeli, kendisine tabi olanlarla birlikte yola çıktı ve el-Vetir suyu çevresinde Huza'alılar üzerine hücum etti.

 

Bunun sebebi konusunda şunlar da söylenmiştir: Huza'a'dan bir adam Bekroğulları'ndan birisinin Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i hicveden bir şiir söylediğini işitti. O da üzerine hücum edip başını yaraladı. Böy lelikle aralarındaki anlaşmazlık büyüdü. Sonunda Bekroğulları el-Vetir diye bilinen su kenarında, Huza'alılar üzerine hücum etti. Kureyş de Bekroğulları'na Huza'alılara karşı silah ve bineklerle yardım ettiği gibi gizlice Kureyş 'ten bir topluluk da onların yanında savaşta yer aldı. Bu savaşta çarpışmada yer alanlar arasında Safvan bin Umeyye İkrime bin Ebi Cehil ve Selim bin Amr da vardı. Huza'a, Harem taraflarına çekildi. Onlardan bir grup öldürüldü. Huza'alılar Harem-i Şerif'e girince Bekroğulları'na şöyle seslendiler: "Ey Nevfel, biz Hareme girmiş bulunuyoruz! Tanrından kork!" deyince Nevfel: -'Bugün haremin tanrısı yoktur, ey Bekroğulları, intikamınızı alınız. Yemin ederim siz Harem'de aşırılığa gidiyorsunuz, günah işliyorsunuz, o halde intikamınızı ne diye almıyorsunuz?"

 

Bekroğulları ile Kureyşliler bu şekilde kendileriyle Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arasındaki antlaşmayı bozunca aslen Huza'alı daha sonra da Ka'ablı olan Amr bin Salim, Medine'de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varıp huzuruna çıktı ve şu şiiri okudu:

 

''Allahım, Muhammed'e sesleniyorum:

"Atamızın ve soylu atasının antlaşmasına uy" diye

Biz babayken sen çocuktun

Sonra teslim olduk, yardımımızı da esirgemedik

Allahım, Resulullah'a yardım et

Allah'ın kullarını da çağır yardım etsinler

Aralarında Allah'ın Resulü var

Ayın on dördü gibi parlak ve yüksek

Kureyş sana verdiği sözde durmadı

Sana ettikleri yemini bozdu

Keda' da bana tuzak kurdular

Kimseyi yardıma çağırmayacağımı sanarak

Halbuki onlar hem daha zelil, hem daha azdırlar

Vetir'de geceleyin bize hücum ettiler

Rüku ve secdede iken öldÜrdüler''

 

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Amr bin Salim, sana yardım edilecektir" diye buyurdu. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gökte bir bulut göründü. O da şöyle buyurdu: "Muhakkak ki bu bulut Ka'ab oğuIları'nın zaferinin bir başlangıcıdır. "

 

Abdülmuttalib ile Huza'a arasında eskiden beri bir antlaşma olduğundan Amr bin Salim:

''Atamızın ve soylu atasının antlaşmasına uy'' anlamındaki mısrayı söylemişti.

 

Daha sonra Büdeyl bin Verka, yanına Huza'alılardan bir grup alarak Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna Medine'ye geldiler. Kendisi gusletmekte iken ona seslendiler. O da onlara: "Evet, işittim" diye buyurup onların yanına çıktı. Ona durumu anlatıp Mekke'ye geri döndüler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bana öyle geliyor ki Ebu Süfyan korkusundan dolayı antlaşmasını yenilemeye gelecek ve antlaşma müddetini uzatmak isteyecektir. "

 

Büdeyl yolda giderken "Usfan'' da Ebu Süfyan'a rast geldi. Ebu Süfyan korkudan antlaşmayı yenilemek üzere Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gidiyordu. Büdeyl'i görünce: "Nereden geliyorsun?" diye sordu Büdeyl: "Şu vadinin iç taraflarında ve deniz kıyısında bulunan Huza'alıların yanından geliyorum" diye cevap verince Ebü Süfyan: "Muhammed'in yanına gitmedin mi?" diye sorması üzerine Büdeyl: "Hayır" dedi. Büdeyl yanlarından ayrılıp gidince Ebü Süfyan arkadaşlarına: "Devesinin pisliğine bir bakınız. Eğer Medine'den gelmişse devesine hurma çekirdeği yedirmiş olacak." dedi. Devesinin pisliğine baktıklarında hurma çekirdeği buldular.

 

Ebü Süfyan, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varıncaya kadar yoluna devam etti. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi olan kendi kızı Um Habibe'nin evine girdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in döşeği üzerine oturmak isteyince, kızı döşeği katladı kaldırdı. Bunu gören Ebü Süfyan şöyle söyledi: "Onu mu bana layık görmedin? Yoksa beni mi ona layık görmedin?" deyince Um Habibe: "Bu, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in döşeğidir. Sen ise pis bir müşriksin, o bakımdan senin bu döşeğin üzerine oturmanı istemiyorum" dedi. Bu sefer Ebü Süfyan: "Benden sonra sana çok kötülükler isabet etmiş" dedi. Daha sonra Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına çıktı. O'nunla konuştuysa da Nebi hiçbir cevap vermedi. Arkasından Hz. Ebü Bekir'in yanına giderek: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşması konusunda rica ettiyse" de Hz. Ebü Bekir: "Böyle bir şey yapamam" diye cevap verdi. Bu sefer Hz. Ömer'in yanına gidip konuştu. Hz. Ömer O'na şöyle söyledi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında size şefaat mi edecekmişim? Allah'a yemin ederim eğer toz ve toprağın dışında hiçbir şey bulamayacak olursam onunla bile sizinle savaşırım" dedi. Ebu Süfyan O'nun yanından ayrılıp Hz. Ali'nin yanına vardı. Hz. Ali'nin yanında Hz. Fatıma ve henüz küçük yaştaki oğlu Hasan vardı. Bu konuda onunla konuştu. Ali: "Allah'a yemin ederim Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öyle bir şeye karar vermiş ki hiçbirimiz O'nunla bu konuda konuşamayız. " Bu sefer Fatıma'ya: "Ey Muhammed'in kızı, şu oğluna emredip insanların huzurunda Arapların efendisini himayesine almasını söyleyebilir misin?" deyince, Hz. Fatıma: "Benim oğlum insanlara karşı çıkıp başkasını himayeye alacak yaşa gelmedi. Hele Resulullah'a karşı hiç kimse kimseyi himayeye alamaz." diye cevap verdi. Bu sefer Hz. Ali'ye dönerek şöyle söyledi: "Ben, işlerin oldukça sarpa sardığını görüyorum. Bu nedenle bana bir öğüt ver." Hz. Ali: "Sen, Kinaneoğulları'nın efendisisin. Kalk, herkes arasında himayeme gir ve ondan sonra da bulunduğun yerine git" bu sefer Ebü Süfyan Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mescidine gidip herkesin önünde: "Ey insanlar, ben himayenize girmiş bulunuyorum" diyerek devesine bindi ve Mekke'ye gidip Kureyş'e durumu haber verdi, Ali'nin kendisine verdiği fikri de onlara anlattı. Kureyşliler O'na: "Allah'a yemin ederiz Ali seninle alayetmekten başka bir şey yapmadı" dediler.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaşa hazırlandı ve insanlara da Mekke'ye gitmek üzere hazırlanmalarını emredip şöyle buyurdu: "Allah'ım, sen Kureyş'e casusları ve haberleri ulaştırma! Ki onu kendi yurdunda ansızın bastırabilelim."

 

Hatıb bin Ebi Belte'a, Kureyş'e bir mektup yazarak onlara durumu haber vermek istedi. Bu mektubu da adı Kenud olan Müzeyne Kabilesi'nden bir kadın ile birlikte gönderdi. Muttaliboğulları'nın bir cariyesi olan Sara ile birlikte gönderdi, diyenler de vardır.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ali ile ez-Zübeyr'i gönderdi. Mektup taşıyan kadına yetiştiler ve götürdüğü mektubu ondan aldılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e getirdiler. Hatıb huzura getirildi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na sordu: "Bunu ne diye yaptın?" Bu sefer Hatıb: "Allah'a yemin ederim ben, Allah'a ve Resulü'ne iman eden bir kimseyim, ne imanımda bir değişiklik yaptım, ne de bir tahrif. Fakat benim Kureyşliler arasında ailem ve çocuklarım vardır. Beni koruyacak herhangi bir aşiretim de yoktur. İşte bununla onları korumak istedim" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Beni bırak, bunun boynunu uçurayım, çünkü o muhakkak münafıklık yapmıştır" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ya Ömer, sen Allahu Teala'nın Bedir Savaşı'na katılmış bulunanlara: İstediğinizi yapınız, ben size mağfıret ettim, demediğini nerden biliyorsun?" diye cevap verdi. Yüce Allah da Hatıb hakkında şöyle başlayan ayeti kerimeyi inzal buyurdu: ''Ey iman edenler, benim düşmanım ve sizin düşmanınız olan kimseleri dostlar edinmeyiniz'' (Mümtehine suresi, 1).

 

Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola koyuldu. Medine'de Gifar Kabilesi'nden Ebu Ruhm Külsum bin Husayn'ı yerine vekil bıraktı. Ramazanın onuncu günü (1 Ocak 630) Medine'den çıktı ve Ramazanın bitmesine on gün kala Mekke'yi fethetti.

Usfan ile Emec arasına varıncaya kadar oruca devam etti. Orada oruçlarını açtılar (iftar ettiler). Muhacir ve Ensar'ın tümü onunla birlikte idi. Süleym'den yedi yüz kişi, Müzeyne'den de bin kişi onlara katıldı. Bütün kabilelerden pek çok silahlı ve Müslüman olmuş kimse vardı. Yolda Fezare'li Uyeyne bin Hısn ile Akra' bin Habis O'na yetişti. Abbas bin Abdülmuttalib de ''es-Sukya'' denilen yerde O'nunla karşılaştı. Zu'l-huleyfe'de karşılaştılar diyenler de vardır. Abbas muhacir olarak yola koyulmuştu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na yüklerini Medine'ye gönderip kendisinin de beraber dönmesini emretti ve şunları söyledi: "Sen, en son muhacirsin, ben de en son peygamber."

 

Yine yolda Nevfel'in oğlu Mahreme ile Abdülmuttalib'in oğlu Haris'in oğlu Ebu Süfyan ve Ümeyye'nin oğlu Abdullah ile ''Niku'l-Ukab'' denilen yerde karşılaştılar. Her ikisi de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna girmenin yollarını aradılar. Um Seleme onlar hakkında Nebile konuşup şöyle dedi: "Birisi senin amcanın oğludur, diğeri halanın oğludur" Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İkisine de ihtiyacım yok. Amcamın oğlu benim ırzıma namusuma saldırmış; halamın oğluna gelince, o, Mekke'de bildiğin şeyleri söylemiş olan kimsedir." dedi. Ebu Süfyan'ın yanında adı Ca'fer olan bir oğlu vardı. Bu sözleri işitince, şöyle söyledi: "Allah'a yemin ederim, ya bana izin verir, O'na katılırım yahut da bu oğlumun elinden tutar, çöllere düşerim, ta ki açlık ve susuzluktan ikimiz de ölür gideriz." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların bu hallerine acıyarak huzuruna kabul etti ve her ikisi de böylece Müslüman oldular.

 

Denildiğine göre, Hz. Ali (r.a.), Haris'in oğlu Ebu Süfyan'a şöyle demiştir: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna seni görecek şekilde gir ve Yusuf'un kardeşlerinin Yusuf'a söyledikleri şu sözleri söyle:

 

''Allah'a yemin ederiz. Allah seni bize üstün kılmıştır ve muhakkak bizler hata işlemiş olan kimseleriz" (Yusuf suresi, 91).

 

Çünkü O, hiçbir zaman herhangi bir kimsenin ne söz, ne de davranış itibariyle kendisinden daha ileri olmasını istemez." Bunun üzerine Ebu Süfyan aynı şeyleri yaptı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na:

 

''Bugün sizin başınıza herhangi bir şey kakmıyorum. Allah size mağfiret buyursun, nitekim O, merhametlilerin en merhametlisidir'' (Yusuf suresi, 92) diye cevap verdi.

 

Onları kendisine yakınlaştırdı ve her ikisi de Müslüman oldu. Daha sonra Ebu Süfyan geçmiş olan durumları ile ilgili olarak özür beyan etmek üzere şu beyitleri okudu:

 

''Yemin ederim, Lat'ın atlıları Muhammed'inkileri

Yenmek için sancak taşırken

Kapkaranlık bir gecede giden bir şaşkındım

Dem, hidayet bulup hidayet edileceğim demdir

Hidayetçi bana hidayet verdi ve beni Allah'a

Ulaştırdı. Oysa daha önce kovalayıp durmuştum.''

 

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) göğsüne vurarak: "Beni kovalayıp duran sendin" diye buyurdu.

 

Ebu Süfyan'ın, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den utancından dolayı kafasını kaldırmadığı söylenir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ''Merruzzahran'' diye bilinen yere on bin atlı ile birlikte gelmiş bulunuyordu. Bunların dört yüzü Gifaroğulları'ndan, bin üçü Müzeyne'den, yedi yüzü Süleymoğulları'ndan, bin dört yüzü Cüheyne'den diğer geri kalan kısmı ise, Kureyş'ten, Ensar'dan, onlarla antlaşmalı olanlardan, çeşitli Arap kabilelerinden, Temim, Esed ve Kays kabilelerinden oluşmuştu.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Merruzzahran'da konaklayınca Abbas bin Abdülmuttalib: "Eyvah, Kureyş helak oldu, Allah'a yemin ederim, eğer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların şehirlerine ansızın baskın yapıp, savaşarak oraya girecek olursa kıyamete kadar Kureyş bir daha var olmayacaktır" dedi. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katırına binerek şöyle dedi: "Hele bir çıkayım, belki bir oduncuya veya Mekke'ye girecek birisine rastlarım da onlara Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in olduğu yeri haber verir, onlar da gelerek ondan eman isterler."

 

Abbas anlatmaya devam ediyor: "Ben, yerimden ayrılıp Erak ağaçlarının bulunduğu bölgede dolaşmaya başladım. Aniden Ebu Süfyan'ın Hakim bin Hizam'ın, Büdeyl bin Verka el-Huzai'nin seslerini işittim. Onlar casusluk yapmak üzere dışarı çıkmış bulunuyorlardı. Ebu Süfyan: ''Şu, ateşlerden daha çok ateş görmüş değilim'' deyince Büdeyl: ''Bu Huza'alıların ateşidir'' dedi. Ebu Süfyan: ''Huza'a bu kadar çok değildir. Oldukça azdır'' dedi. Ben: ''Ey Ebu Hanzala'' diye seslendim. -Ebu Hanzala Ebu Süfyan'ın künyesiydi•- Ebu Süfyan bana: ''Ey Ebu'l-Fadl, sen misin?'' deyince, ben: ''Evet'' dedim. Ebu Süfyan bana: ''Buyur, annem babam sana feda olsun, ne haber?'' diye sordu. Ben kendisine: ''İşte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Müslümanlar arasında bulunuyor. On bin kişi ile birlikte üzerinize geldi'' deyince, Ebu Süfyan: ''Peki ne yapmamı emredersin?" diye sordu, ben: ''Benimle bin, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den senin için eman isteyeyim, çünkü Allah'a yemin ederim, eğer seni ele geçirecek olursa, kesinlikle boynunu uçurur.'' Bunun üzerine Ebu Süfyan, benim terkime bindi. Onunla birlikte aynı bineğin sırtında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Müslümanların yaktıkları her bir ateşin yanından geçtikçe şöyle diyorlardı: ''Resulullah'ın amcası, Resulullah'ın katırına binmiş'' Sonunda Ömer bin Hattab'ın yanından geçince Ebu Süfyan: ''Seni böyle vakitsiz ve antlaşmasız bu imkanlara sahip kılan Allah'a hamdolsun'' dedi. Daha sonra hızlıca Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e doğru ilerledi. Ben de atı vurunca Ömer'i geride bıraktım. Ömer, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna girip durumu anlattıktan sonra: ''Bırak beni, boynunu uçurayım'' dedi. Bu sefer ben: ''Hayır ey Allah'ın Resulü, ben kendisini himayeye almış bulunuyorum'' dedim. Sonra da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in başını tutarak şöyle söyledim: ''Bugün, benden başka hiç kimse onunla gizlice konuşmayacaktır.'' Fakat Ömer'in durmayıp konuşmaya devam ettiğini görünce: ''Yavaş ol ya Ömer, dedim. Allah'a yemin ederim sen bu yaptıklarını sırf bu adam Abd Menaf oğulları'ndandır, diye yapıyorsun, eğer bu Adiyoğulları'ndan olsaydı bu söylediklerini söylemezdin.'' Bu sefer Ömer: ''Yavaş ol, ya Abbas,'' dedi. ''Allah'a yemin ederim, senin Müslüman olduğun gün eğer Hattab Müslüman olmuş olsaydı, o kadar sevinmezdim.'' Bu sefer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Haydi git biz ona tekrar sabah huzuruma getirinceye kadar eman verdik'' diye buyurdu. Ben de alıp yerime gittim. Sabah olunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına getirdim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nu görünce: ''Vay sana ey Ebu Süfyan, artık Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığını kabul etmenin zamanı gelmedi mi?'' diye sorunca, Ebu Süfyan: ''Evet, geldi annem babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü, eğer gerçekten ondan başka bir ilah olmuş olsaydı, hiç olmazsa birazcık faydası dokunurdu.'' dedi. Bu sefer Resulullah: ''Vay sana benim muhakkak Allah'ın Resulü olduğumu bilmenin zamanı gelmedi mi?'' diye sorunca, Ebu Süfyan: ''Annem babam feda olsun buna gelince, bu konuda içimde bir tereddüt var gibi'' deyince, ben de şöyle söyledim: ''Vay sana, sen hak olan şahadeti boynun uçurulmadan evvel getiriver'' dedim. Bu sefer Ebu Süfyan şahadet getirdi. Onunla birlikte Hakim bin Hizam ile Büdeyl bin Verka da Müslüman oldular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Abbas'a şöyle söyledi: ''Git ve Ebu Süfyan'ı vadinin dar boğazındaki tepenin hakim mevkiinde tut. Allah'ın orduları onun önünden geçsin de görsün.'' Ben: ''Ey Allah'ın Resulü, Ebu Süfyan öğünmeyi seven bir kişidir. Bu bakımdan kavmi arasında O'na bir özellik tanı'' deyince, Resulullah şöyle buyurdu: ''Ebu Süfyan'ın evine giren emniyettedir. Hakim bin Hizam'ın evine giren emniyettedir. Mescide giren emniyettedir, kapısını üzerine kapatan kimse emniyettedir'' diye buyurdu."

 

Hz. Abbas anlatmasına devam ediyor: "Ebu Süfyan'ı alıp dağın geçide hakim yerinde yanımda tuttum. Onun önünden kabileler geçtikçe: ''Bunlar, kimdir?'' diye sordu. Ben: ''Bunlar Eslem Kabilesi'dir.'' O: ''Eslem'den bana ne?'' diyordu. Daha sonra geçenleri: ''Bunlar kimdir?'' diye sordu. Ben: ''Bunlar Cüheyne'dir'' diye cevap verince: ''Cüheyne'den bana ne?'' diye cevap veriyordu. Sonunda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) askerleri arasında yeşil sancağıyla Muhacir ve Ensar ile birlikte geçti. Zırhlara bürünmüşlerdi. Sadece gözleri görünüyordu. Ebu Süfyan bana: ''Bunlar kim?'' diye sorunca, ben: ''Bu, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'dir. yanındakiler ise Muhacirler ve Ensar'dır'' dedim. Bu sefer Ebu Süfyan bana: ''Senin kardeşinin oğlunun mülkü gerçekten büyümüştür'' deyince ben: ''Hayır bu mülk ve krallık değil, peygamberliktir'' dedim. Bu sefer: ''Öyle olsun'' dedi. Ben O'na: ''Haydi, alelacele kavminin yanına git, onlara tehlikeyi haber ver'' dedim. Hakim bin Hizam ile birlikte Mekke'ye gitti ve Mescitte bağırarak şunları söyledi: ''Ey Kureyşliler, işte Muhammed hiç bir şekilde karşı koymayacağınız son derece kalabalık bir asker gurubuyla gelmiş bulunuyor.'' Bu sefer onlar: ''Peki, ne yapacağız?'' diye sordular. Ebu Süfyan: ''Kim benim evime girerse emniyettedir, kim Mescide girerse emniyettedir, kim kapısını üzerine kapatıp dışarı çıkmazsa emniyettedir,'' dedikten sonra şunları ekledi: ''Ey Kureyşliler, Müslüman olun, kurtulursunuz!''

 

Bu sefer karısı Hind gelerek onun sakalını yakalayıp şöyle söyledi: ''Ey Galiboğulları, şu ahmak İhtiyarı öldürünüz.'' Ebu Süfyan: ''Bırak sakalımı, yemin ederim eğer bizzat sen bile Müslüman olmayacak olursan senin de boynun vurulacaktır. Haydi, evine git'' dedi. Bunun üzerine Hind O'nu bırakıp gitti. "

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların peşinden (yani Ebu Süfyan ile Hakim'in peşinden) Zübeyr'i gönderdi ve O'na: "Bir kısım askerle birlikte Keda tarafından girmesini" emretti. Zübeyr, sol kanadın komutanı idi. Sa'ad bin Vbade'ye de yine bazı askerlerle birlikte Keda tarafından girmeyi emretti. Sa'ad'ı görevlendirince Sa'ad dedi ki: "İşte bugün savaş günüdür. Bugün, Kabe'nin hürmetinin helal kılındığı (yani kan dökmenin helal kılındığı) bir gündür" dedi. Muhacirlerden birisi bu sözleri işitip Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bildirince, Ali bin Ebi Talib'e şöyle söyledi: "Haydi yetiş, sancağı O'nun elinden al, elinde sancakla sen gir!" dedi. Halid bin Velid'e de Mekke'nin alt kısımlarından bir grup askerle birlikte "el-Lit" diye bilinen yerden girmesini emretti. Onunla birlikte Eslem'den, Gifar'dan, Müzeyne'den, Cüheyne'den, diğer Arap kabilelerinden bazı kimseler vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Halid bin Velid'i komutan olarak tayin ettiği ilk gün budur.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ''Zi Tava'' diye bilinen yere varınca bineğini durdurdu. Üzerinde kırmızı renkli ipek karışımı bir elbise vardı. Yüce Allah'ın fetih ile bu şekilde kendisini mükerrem kıldığını görünce, alçak gönüllülük ve tevazu ile başını önüne eğdi. O kadar ki sakalının alt tarafı bineğinin sırtının ortalarına değiyordu, sanki. Daha sonra ilerledi ve Mekke'nin üst taraflarındaki ''Ezahir'' adlı yerden girdi. Çadırı da oraya kuruldu.

Ebu Cehil'in oğlu İkrime ile Umeyye'nin oğlu Safvan ve Amr bin Süheyl, ''el-Handeme'' diye bilinen yere bazı kişileri toplamış ve savaşmak amacıyla bir araya gelmişlerdi. Onlarla birlikte Enhabiş, Bekiroğulları ve Haris bin Abd Menafoğulları da vardı. Halid bin Velid onlarla karşılaştı ve çarpıştı. Müslümanlardan Cabir bin Cüheyr el-Fihri ile Hubeyş bin Halid şehid edildi. Hubeyş, ''el-Eş'ar el-Kabi'' diye de bilinen kişidir. Seleme bin el-Meyla da öldürülen Müslümanlar arasında idi. Müşriklerden de on üç kişi öldürülmüş ve müşrikler daha sonra yenilgiye uğramıştı.

 

İkrime ile birlikte Himas bin Halid ed-Düeli de vardı. Himas karısına şöyle demişti: "Ben, sana Muhammed'in arkadaşlarından bir hizmetçi getireceğim." Fakat yenik olarak geri dönünce karısı alaylı bir şekilde: "Hizmetçi nerede" diye sordu.

 

Bu sefer Himas şöyle dedi:

 

''Görmüş olsaydın bizi Handeme'de, Safvan da kaçtı, İkrime de, Ebu Yezid yas tutan kocakarı gibiydi Tek kelime demezdin görseydin bunları Bizleri vura vura körelmişti kılıçları Arkamızdan geliyorlardı homurdanarak.''

      

Burada kendisinden Ebu Yezid diye söz edilen kişi, Süheyl bin Amr'dır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) komutanlara ancak kendileriyle savaşanlarla savaşmayı emretmişti.

 

Müşrikler yenik düşüp Müslümanlar da Mekke'ye girmek isteyince önlerinde bazı müşrik kadınlar dikilip, atlarının yüzlerine şarap dökmeye başlamışlardı. Saçları çözülmüştü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında Ebu Bekir olduğu halde bunları görünce gülümsedi ve şöyle söyledi: "Ey Ebu Bekir Hassan ne söylemişti?" diye sorunca, Ebu Bekir şu beyitleri okudu:

 

''Atlarımız sanki yağmura tutulmuş

Kadınlar onlara şarap dökünce''

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sekiz erkek ve dört kadının kesinlikle öldürülmesini emretmişti. Erkekler arasında Ebu Cehil'in oğlu İkrime de vardı. İkrime, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e eziyet ve düşmanlık etmekte, O'na karşı yapılacak savaşlar için malını harcamakta babası gibi idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'yi fethedince İkrime öldürülmekten korkarak Yemen'e kaçtı. Karısı olan el- Haris bin Hişam'ın kızı Um Hakim ise Müslüman olmuş ve kocası için eman almıştı. yanında Rum bir kölesi olduğu halde O'nu aramaya koyuldu. Köle, kadından murad almak istedi. Kadın, ümit vermekle birlikte böyle bir şeye fırsat vermedi. Sonunda Araplardan bir kabileye yolları düştü ve onlardan buna karşı yardım istedi. Araplar da onu bağladılar. İkrime, deniz yoluyla kaçmak amacıyla kayığa binmek üzereyken karısı yetişti ve şunları söyledi: "Sana, akrabalık haklarına en çok riayet eden, insanların en affedicisi, en kerimi olan kişinin yanından geliyorum. Bu kişi sana eman vermiş bulunuyor" dedi. İkrime geri döndü, O'na Rum kölesinin durumunu anlattı. İkrime Müslüman olmadan önce bu köleyi öldürdü.

İkrime, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna vardığında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bundan dolayı oldukça sevindi, İkrime, Müslüman oldu ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den kendisine mağfiret dilemesini istedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da bu isteğini yerine getirdi.

 

Öldürülmeleri emredilenlerden bir tanesi de Umeyye bin Halefin oğlu Safvan idi. Bu da Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e karşı çok şiddetli düşmanlık besleyenlerdendi. Bundan korkarak Cidde'ye kaçmıştı. Umeyr bin Vehb el-Cumahi: "Ey Allah'ın Resulü, Safvan benim kavmimin efendisidir, senden kaçıp gitti. Ona eman ver" deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O emandadır" diye cevap verdi. Bunun belirtisi olmak ve kendisine eman verildiğinin bilinmesi için Mekke'ye girdiği sırada başında bulunan sarığını Umeyr'e verdi. Umeyr bu sarığı alarak Cidde'de Safvan'a yetişti ve kendisine eman verildiğini bildirerek: "O, insanların en müsamahalısı ve akrabalık haklarına en çok riayet edenidir, o senin amcanın oğludur, onun izzeti senin izzetin, şerefi de senin şerefindir" deyince, Safvan: "Ben, O'nun beni öldürmesinden korkuyorum" dedi. Bu sefer Umeyr: "Hayır, O sandığından daha çok müsamahakardır" deyince, Safvan geri döndü ve Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Bu kişi senin bana eman verdiğini söylüyor" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Doğru söylüyor" dedi. Bunun üzerine Safvan: "O halde bana tercihimi yapmak üzere iki aylık bir süre tanı" deyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır, sana dört ay veriyorum" buyurdu. Onunla birlikte kafir olarak kaldı, Huneyn ve Taif olaylarında bulundu. Daha sonra İslam'a girdi ve güzel bir şekilde İslam'a bağlandı. Cemel vakası gününde Mekke'de bulunanlar, Basra'ya doğru çıkarken o da Mekke'de vefat etti.

 

Amir bin Lüleyyoğulları'ndan Abdullah bin Sa'ad bin Ebi Serh de öldürülmeleri emredilenler arasında idi. Abdullah Müslüman olmuş ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vahiy katipliğini yapmıştı. Fakat Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na: "Azizün Hakim" yazmasını emrettiği zaman O: "Alimün Hakim" ve bu gibi şekillerde değiştirip yazıyordu. Daha sonra irtidat edip Kureyş'e şöyle söyledi: "Ben, Muhammed'in Kur'an'ında okuduğu harfleri istediğim gibi yazıyordum. Sizin dininiz, onun dininden daha hayırlıdır." Fakat Mekke'nin fethedildiği gün kaçıp Osman bin Affan'ın yanına sığınmıştı. Osman, O'nun sütkardeşi idi. Etraf duruluncaya kadar Osman O'nu gizledi. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına getirip eman istedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uzun bir süre sustuktan sonra eman verdi. Böylece Abdullah, İslam'a girip huzurundan ayrıldı. Oradan ayrıldığında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabına: "Sizden biriniz kalkar O'nu öldürür diye sustum" deyince, birisi şöyle sordu: "Niye bize gizlice bir işaret vermedin?" Bu sefer Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İşaret vermek suretiyle birisini öldürmek bir peygambere yakışmaz. Çünkü muhakkak peygamberler hain bir şekilde bakmazlar." diye buyurdu.

 

Abdullah bin Hatal da öldürülmeleri emredilenler arasındaydı. Daha önce Müslüman olmuştu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nun Müslüman olduğunu kabul ederek, Ensar'dan birisi ve Müslüman olmuş bir Rum kölesi ile birlikte bir yere gönderdi. Rum köle O'na hizmet eder, yemek pişirirdi. Bir gün yemek yapmayı unuttu. Bunun üzerine bu köleyi öldürüp irtidat etti. Bu Abdullah'ın iki tane şarkıcı cariyesi vardı. Bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i yeren şarkılar söylerlerdi. O'nu Mahzumiler'den Amr bin Hureys'in kardeşi olan Said bin Hureys ile Eslem'li Ebu Berze öldürdü.

 

Yine öldürülmeleri emredilenlerden bir tanesi de el-Huveyris bin Nukayz bin Vehb bin Abd bin Kusay'dır. el-Huveyris, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Mekke'de iken eziyet eder ve hakkında hicvedici kasideler söylerdi. Fetih gününde evinden kaçmıştı. O'nu gören Ali bin Ebi Talib öldürdü.

 

Yine öldürülmeleri emredilenlerden bir tanesi Mikyas bin Subabe idi. Bunun öldürülmesinin emredilmesinin nedeni, kardeşi Hişam'i hataen öldüren Ensar'dan birisini öldürmesi ve sonra da irtidat etmesiydi. Mekke'liler Fetih günü yenik düşünce beraberlerinde bir grup kişi ile birlikte gizlenip şarap içmeye başladılar. Kinane'li Numeyle bin Abdullah O'nun bu durumunu öğrenince gidip kılıç darbeleriyle vurmaya başladı ve sonunda öldürdü.

 

Selim'li Abdullah bin ez-Ziba'ri de öldürülmeleri emredilen kimselerdendi. Abdullah, Mekke'de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i hicveder ve hakkında çok kaba sözler sarfederdi. Fetih günü o ve Ebu Talib'in kızı Umra Hani'nin eşi Mahzum oğulları'ndan Hübeyre bin Ebi Vehb ile birlikte Necran'a kaçtı. Hübey re orada ölünceye kadar müşrik olarak kaldı. İbnu'z-Ziba'ri'ye gelince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geri dönüp özür beyan etti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da özrünü kabul etti. İbnu'z-Ziba'ri, İslam'a girince şu beyitleri okudu:

 

''Ey her şeye sahip olanın elçisi

Benim dilim, ben bozguncu iken ve

Kötülük yollarında şeytan la yarıştığımda

Söylediklerimi düzeltecektir.

-Zaten kim onunla yola giderse onun gibi kovulur-

Etim de kemiğim de Rabbime inanmıştır.

Hem nefsim de şahit: Sen nezirsin''

 

Onun bu şekilde özür beyan ettiği şiirleri pek çoktur. Hamza'nın katili Vahşi bin Harb da bunlar arasındadır. Fetih günü Taif'e kaçmıştı. Daha sonra Taiflilerin temsilcileri arasında Resulullah. (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gelmiş ve şunları söylüyordu: "Şahadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki Muhammed Allah'ın Resulüdür." Bunun üzerine Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen Vahşi misin yoksa?" diye sorunca o: "Evet" dedi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Söyle bakayım, amcamı nasıl öldürdün?" diye sordu. Vahşi de anlattı. Nebi ağladı ve: "Yüzünü görmeyeyim" dedi. Vahşi, içki içtiğinden dolayı ilk sopa vurulan kişidir. Ayrıca Şam'da Muasfar diye bilinen bir çeşit elbiseyi de ilk olarak giyen odur.

 

Huvaytib bin Abdu'l-Uzza kaçarken Ebu Zerr bir bahçe duvarı içindeyken görür ve Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bulunduğu yeri bildirir. Onun üzerine: "Bizler, öldürülmesini emrettiklerimizin dışında geri kalanlara eman vermemiş miydik? Ona bunu haber veriniz." diye buyurdu. O da Peygamber'e gelip Müslüman oldu. Denildiğine göre O, bir gün Mervan bin el-Hakem'in huzuruna Medine Valisi iken girer. Mervan ona: "Ey yaşlı adam, sen oldukça geç Müslüman oldun" deyince kendisi: "Ben, birden fazla Müslüman olmak istedimse de her seferinde senin baban beni bundan alıkoyuyordu" diye cevap verdi.

 

Öldürülmeleri emredilen kadınlara gelince; bunlardan bir tanesi Utbe'nin kızı Hind idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. Hamza'ya Hind'in yaptıklarını görünce öldürülmesini emretmişti. Ayrıca Mekke'de iken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e oldukça eziyet ediyordu. Bir grup kadın ile birlikte örtülerine bürünmüş olarak Resulullah'ın yanına geldi ve Müslüman oldu. Daha sonra da evinde bulunan bütün putları teker teker kırıp: "Bizler sizin hakkınızda gerçekten gurura kapılmış ve aklanmıştık" diyerek Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e iki tane oğlak hediye etti ve koyunlarının çok az doğurmalarından şikayette bulunup özür beyan etti. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) koyunlarının bereketlenmesi için duada bulundu. Bu duanın bereketiyle koyunları çoğaldı. Bu bakımdan Hind, koyun hibe eder ve: "İşte bu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bereketiyledir. Bizi İslam'a hidayet eden Allah'a hamdü senalar olsun" derdi.

 

Bunlar arasında Amr bin Abdülmuttalib bin Haşim bin Abd Menaf'ın cariyesi Sara da vardı. Bu Hatıb bin Ebi Belta'a'nın mektubunu taşıyan kadındır, diyenler de vardır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına Müslüman olarak gelmiş, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise O'na iyilikte bulunmuş, o da irtidat edip Mekke'ye geri dönmüştü. Bunun üzerine öldürülmesini emretmişti. Onu Ali bin Ebi Talib öldürdü.

 

Abdullah bin Hatal'ın iki şarkıcı cariyesi de öldürülmeleri emredilen kadınlardandı. Bunlar, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ı hicveden şarkılar söylerlerdi. Bu bakımdan öldürülmelerini emir buyurmuştu. Adı Küraybe olan birileri öldürülmüş, öbürü ise kaçmıştı. Daha sonra kılık değiştirerek Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gelip Müslüman oldu. Ömer bin Hattab'ın halifeliği dönemine kadar hayatta kaldı. Hataen birisinin atı onu çiğnedi ve öldü. Hz. Osman'ın halifeliği dönemine kadar hayatta kaldığını söyleyenler de vardır. Bunlara göre bir adam hataen onun kaburga kemiklerinden birisini kırmış ve ölümüne neden olmuştu. Bunun üzerine Hz. Osman adama kadının diyetini ödemek mükellefiyetini yüklemişti.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye girdiğinde başında siyah renkli bir sarık vardı. Kabe'nin kapısında durup şunları söyledi: "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O, birdir. Vaadini yerine getirdi. Kuluna zafer nasip etti. Tek başına türlü, çeşitli bütün orduları yenilgiye uğrattı. Haberiniz olsun (Cahiliyye'den kalma) her türlü kan veya intikam ya da ileri sürülen mal davası şu anda benim iki ayağımın altındadır. Beytullah'ın hizmeti ile hacılara su verilme hizmetleri bunların dışındadır." Daha sonra şöyle sordu: "Ey Kureyş'liler, şu anda size ne yapacağımı sanı-yorsunuz?" Onlar: "Hayır umuyoruz. Kerim bir kardeş ve kerim bir kardeşin oğlusun" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haydi gidiniz, serbestsiniz" diyerek onları affetti. Allah, onlara karşı kendisine istediğini yapabilecek bir imkanı vermişti ve onlar O'nun bir ganimeti idi. Bu nedenle Mekke halkına: (serbest bırakılanlar anlamına gelen) ''Tulaka'' adı verilmiştir.

 

Daha sonra Kabe'nin etrafında tavaf yapıp içine girdi, orada namaz kıldı.

 

İçinde bazı peygamberlerin resimlerini gördü. Bunların silinmesini emretti. Kabe'nin üzerinde üç yüz altmış tane put vardı. Elinde bir asa bulunuyordu. Putlara bu asa ile işaret edip şu mealdeki ayeti okuyordu: ''De ki: Hak geldi batıl zail oldu. Çünkü zaten batıl (yapısı itibariyle) yok olup gidicidir.'' (İsra suresi, 81). Bu şekilde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işaret ettiği her bir put yüz üstü yıkılıp düşüyordu. O'nun emir vererek yerlerinden kopartıldığını ve kırıldığını söyleyenler de vardır.

 

Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bey'at almak üzere Safa Tepesi'ne oturdu. Ömer bin el-Hattab ise O'ndan biraz aşağıda oturmuştu. Herkes Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna: ''İslam üzere'' beyat etmek için toplandı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla Allah'a ve Resulüne emirlerini dinleyip güçleri yettiğince bunlara itaat etmek üzere bey'at ediyordu. İşte bu ''Erkekler Bey'ati'' diye bilinir.

 

Kadınların bey'atine gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) erkeklerin bey'atini bitirdikten sonra kadınlarla bey'at yapmaya başladı. Aralarında Kureyş'in bazı kadınları da vardı. Bunlar arasında Ebi Talib'in kızı Üm Hani ile el-As bin Ümeyye'nin kızı Üm Habib de vardı. Üm Habib Amr bin Abdi Ved el-Amiri'nin hanımı idi. Yine bey'atte bulunan kadınlar arasında Attab bin Esid'in halası Ebu'l-iys'in kızı Erva vardı. Ebu'I-Iys'in diğer kızı Erva'nın kız kardeşi Atike de bey'at edenler arasındaydı. Atike, Abdülmuttalib bin Ebi Veda'a esSelımi'nin hanımı idi. Affan bin Ebi'l-As'ın kızı ve Osman'ın kız kardeşi de vardı. Affan'ın bu kızı da Mahzumoğulları'nın antlaşmalısı olan Sa'ad'ın hanımı idi. Ebu Süfyan'ın hanımı Utbe'nin kızı Hind, Safvan bin Nevfel bin Esed bin Abduluzza'nın kızı Yesire, Ebu Cehil'in oğlu İkrime'nin hanımı Halid'in kız kardeşi Velid bin el-Muğiyre'nin kızı Fahite, Amr bin el-As'ın hanımı Haccac'ın kızı Ray ta başka bazı kadınlarla birlikte gelip bey' atte bulundular. Hind, Hamza'ya yaptıklarından dolayı kılık değiştirerek gelmişti. Çünkü bu yaptıklarından sorguya çekilmekten korkuyordu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamak üzere bana bey'at ediniz" deyince Hind: "Allah'a yemin ederim sen, erkeklerden almadığın bir sözü bizden alıyorsun. Fakat bununla birlikte biz sana böyle bir söz veriyoruz" deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ve hırsızlık etmemek üzere ... " diye buyurdu. Bu sefer Hind: "Allah'a yemin ederim, Ebu Süfyan'ın malından şunları şunları almıştım" dedi. Ebu Süfyan da orada hazır bulunuyordu: "Geçmiş olana gelince, o senin için helaldir" demesi üzerine, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yoksa Hind mi?" deyince, Hind: "Evet, ben Hind'im, geçmiş olanları bağışla! Allah da seni bağışlasın" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bey'ate devam ederek: "Ve zina etmeyeceksiniz" deyince, Hind: "Hür bir kadın hiç zina eder mi?" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Çocuklarınızı da öldürmeyeceksiniz" deyince Hind: "Biz onları küçükken büyüttük, sen büyüdükten sonra Bedir'de öldürdün, sen ve onlar durumu daha iyi biliyorsunuz." Bunun üzerine Hz. Ömer güldü. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devamla: "Ellerinizin ve ayaklarınızın arasında uydurup düzeceğiniz bir bühtan ve iftirada bulunmayacaksınız" Hind şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, iftirada bulunmak çirkin bir şeydir. Bununla birlikte kısmen bağışlamak daha bir güzel. .. " Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devam ederek: "Ma'ruf olan hiçbir şeyde bana karşı gelmeyeceksiniz" deyince, Hind: "Biz, buraya sana isyan etmek maksadıyla gelip oturmadık." dedi. Bu sefer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Ömer'e: "Onlarla bey'atleş" diye emir vererek, onlar için Allah'tan mağfiret diledi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadınlara el sürmez, hiçbir kadınla tokalaşmaz ve hiçbir kadın da O'na el sürmezdi. Yüce Allah'ın kendisine helal kıldığı ya da mahremi olan bir kadın olması müstesna ...

 

Öğle vakti gelince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. Bilal'e, Kabe'nin üstüne çıkıp Kureyş dağların üzerinde bulunuyorken ezan okumasını emretti. Bu şekilde dağlara çıkan Kureyşlilerin kimisi eman diliyor, kimisi de eman almış bulunuyordu. Bilal, ezan okuyup "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" deyince Ebu Cehil'in kızı Cüveyriye şöyle söyledi: "Babam, Bilal'ın Kabe üzerindeki bu seslenişini görmediği için Allah O'na gerçekten ikramda bulunmuştur." dedi. Denildiğine göre Cüveyriye şöyle söylemiştir: "Allah Muhammed'in şanını yükseltmiştir, bize gelince biz de namaz kılacağız, fakat sevdiklerimizi öldürenleri de sevemiyoruz" demiştir. Osman bin Esed'in kardeşi Halid bin Esed de şöyle söylemiştir: "Bugünü görmediği için Allah, babama gerçekten ikramda bulunmuştur." Haris bin Hişam ise: "Keşke bugünden önce ölmüş olsaydım" dedi. Bu gibi sözleri bir grup kişi daha söylemiştir.

 

Daha sonra bunların hepsi Müslüman olmuş İslam'a güzel bir şekilde bağlanmışlardı. Allah onlardan razı olsun.

 

Yukarıda sözü edilen Umm Seleme'nin: "Amcanın ve halanın oğludur" anlamındaki sözlerinden maksadı şudur: O, amcasının oğlu ile Ebu Süfyan bin el-Haris bin Abdülmuttalib'i, halasının oğlu ile de Abdullah bin Ebi Umeyye'yi kastetmiştir. Abdullah baba bir Ümmü Selime'nin kardeşiydi. Onun annesi ise Abdülmuttalib'in kızı .Atike idi.

 

Resulullah'ın: "O Mekke'de söylediklerini söylemiştir" demekle onun Mekke'de iken: "Biz, sana sen göklere tırmanmadıkça iman etmeyiz, tırmansan da bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe inanmayız" şeklindeki sözleridir.

 

Bazı ileri gelen ilim adamları Um Selime'nin, senin halanın oğludur, sözünü yorumlarken Peygamberin babası Abdullah'ın annesinin Mahzumoğulları'ndan olduğunu, Abdullah bin Ebi Umeyye'nin de Mahzumi olduğunu söylemekle yanılmışlardır. Çünkü bu durumda Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nun teyzesinin oğlu olur. Halasının oğlu değildir. Doğrusu ise bizim yukarıda belirttiğimizdir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HALİD BİN VELİD'İN CEZİME OĞULLARI GAZVESİ