İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 8. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MUT'E GAZVESİ

 

Aslında bu gazveyi daha önce sözünü ettiğimiz gazvelerden önce zikretmemiz gerekirdi. Fakat biz bunu büyük gazveler birbirleriyle ilgili olup ard arda gelsinler diye geriye bıraktık.

 

Bu gazve hicretin 8. yılının Cümade'l-üla (27 Ağustos - 25 Eylül 629) ayında olmuştur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların başına Zeyd bin Harise'yi komutan olarak tayin ederek şöyle talimat verdi: "Zeyd öldürülecek olursa Ca'fer bin Ebi Talib, Cafer öldürülürse, Abdullah bin Revaha başa geçsin." Bunun üzerine Cafer şöyle dedi: "Sen, bana Zeyd'i komutan tayin edecek olursan ben bu savaşa gitmeyeceğim." Nebi: "Git, sen bunların hangisinin daha hayırlı olduğunu bilmiyorsun" diye buyurdu. Herkes ağlamaya başladı ve: "Ey Allah'ın Resulü, aramızda bıraksaydın ya onları" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara cevap vermedi. Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Filan kişi öldürülürse emir filandır" diyecek olursa kendisinden sözettiği herkes mutlaka öldürülürdü.

Savaşa gidecekler hazırlıklarını yaptılar. Askerlerin sayısı üç bin kişi idi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve diğer Müslümanlar onları tevdi ettiler. Abdullah bin Revaha ile vedalaşırken Abdullah ağladı. Çevredekiler: "Niçin ağlıyorsun?" diye sorunca Abdullah: "Ben, dünyayı sevdiğimden veyahut da sizinle birlikte olmayı arzuladığımdan ağlamıyorum, ağlamamın sebebi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i okurken işittiğim şu ayettir: ''Sizİn aranızdan onun üzerinden (Cehennem üzerinden) geçmeyecek hiç bir kimse yoktur. Bu Rabbinin üzerinde yerine getirilmiş kesin bir husustur.'' (Meryem suresi, 72). Artık bilmiyorum, oradan geçtikten sonra nasıl dönebileceğim?" Bunun üzerine Müslümanlar: "Allah sizinle beraber olsun ve sağlık ve esenlikle sizleri bize geri göndersin. " deyince bu sefer Abdullah şu beyitleri okudu:

 

''Bense Rahman'dan mağfiret dilerim

Bir de köpük attıracak şekilde bir darbe

Yahut ölüme götüren karnı ve ciğerleri

Deşen bir hançer yarası.

Ta ki kabrimin yanından geçenler:

"Allah seni doğru yoldan ayırmasın ey savaşçı" desinler

Ben de zaten ayrılmadım''

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları tevdi edip geri dönünce Abdullah şunları söyledi:

 

''Hurmalığın yanında vedalaştığım kişiye selam olsun,

O en hayırlı uğurlayıcı ve dosttur''

 

Daha sonra ''Muan'' diye bilinen yere varıncaya kadar yollarına devam ettiler. Heraklieos'un Bizanslılardan ve Müsta'rebe Araplarından olan Lahm, Cüzam, Belkin ve Belli kabilelerinden müteşekkil yüz bin kişilik ordu ile kendilerine doğru gelmekte olduğunu haber aldılar. Bu Bizans ordusunun başında Belli Kabilesi'nden adı Malik bin Rafile olan bir komutan vardı. Müslümanlar el-Belka diyarında ''Muab'' diye bilinen bir yerde konakladılar. Müslümanlar burada iki gün durumlarını gözden geçirmek üzere kaldıktan sonra kendi aralarında: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e mektup yazalım, durumdan haberdar edip emirlerini bekleyelim," dediler. Fakat Abdullah bin Revaha bu konuda onları cesaretlendirerek şöyle dedi:

 

"Ey kavim, Allah'a yemin ederim, muhakkak şu anda hoşunuza gitmeyen şey daha önce arzu ederek yola koyulduğumuz şeydir. Yani bu şahadettir, biz başkalarıyla sayı ya da kuvvetle savaşmıyoruz. Biz onlarla ancak bu din ile savaşıyoruz. O halde kalkınız, bu (şehitlik veya gazilik demek olan) iki şeyden başkası olmayacaktır." Hazır bulunanlar da: "Allah'a yemin ederiz doğru söylüyor" diyerek yollarına devam ettiler.

 

O'nun himayesinde yetim olarak büyüttüğü ve bu yolculuğunda yüklerinin yanına bindirdiği Zeyd bin Erkam, Abdullah bin Revaha'nın şu beyitleri söylediğini işitti:

 

''Beni uğurlayıp eşyalarımı

Yerde kaybolup giden sudan sonra dört gün taşırsan

Artık istediğini yap kimse kınamaz

Geri dönüp aileme bakmayacağım

Müslümanlar gelip Şam bölgesinde

Beni geçtiler o arzulanan yerde

İşte orada aldırış etmem Altlarından tatlı su mu akar diye''

 

Zeyd bu sözleri işitince ağlamaya başladı. Bunun üzerine Abdullah ona elindeki kamçıyla dürterek: "Sana ne oluyor, niye ağlıyorsun? Allah bana şahadet nasip edecek, sen de bu yükler arasında geri döneceksin." dedi.

 

Daha sonra yollarına devam ettiler. Meşarif adı verilen Belka'nın bir kasabasının yakınlarında Bizans ve Araplardan müteşekkil ordu karşılarına çıktı. Müslümanlar ''Mu'te'' adı verilen bir kasabaya doğru çekildiler ve her iki ordu orada karşı karşıya gelip savaştılar.

 

Müslümanların sağ kanadının başında Kutbe bin Katade el-Uzad, sol kanatlarında ise, Ensar'dan Abaye bin Malik bulunuyordu. Çok şiddetli bir savaşa tutuştular. Zeyd bin Harise, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sancağıyla savaştı. Bu savaşmasına karşı tarafın mızraklarıyla delik deşik oluncaya kadar devam etti. Daha sonra aynı sancağı Ebu Talib'in oğlu Ca'fer aldı. O da sancak elinde olduğu halde savaşmasına devam etti. Savaşırken şu beyitleri okuyordu:

 

''Cennet ve ona yakınlık ne hoştur,

İçecekleri ise soğuktur,

Rumlara gelince azapları yakındır

Ahdim var: Onlarla karşılaşırsam vuracağım diye.''

 

Savaş kızışınca Cafer üzerine binmiş olduğu dor atından inerek meydana atıldı ve atını kesti. Daha sonra da öldürülünceye kadar savaşmaya devam etti. Böylece Ca'fer İslam tarihinde atını ilk kesen kişi olmuş oluyordu. Vücudunda çeşitli darbe ve hançer, ok ve mızrak yarası olmak üzere 80 küsur yara tespit edildi. Onun öldürülmesinden sonra bayrağı Abdullah bin Revaha aldı. İlerledi, önceleri biraz tereddüt geçirdiyse de daha sonra kendi nefsine seslenerek şu beyitleri okudu:

 

''Yemin ettim ey nefs, ya isteyerek,

Savaşırsın ya da zorlarım seni.

Herkes ileri atılıp savaş kızışmışken

Cenneti ne diye istemezsin?

Sen uzunca rahat ettin

Bir damla sudan başka nesin ki!''

 

Yine şu beyitleri okuyordu:

 

''Ey nefs, öldürülmesen bile öleceksin

İşte ölünecek yere geldin

Ne istediysen verildi sana

Önceki iki kişi gibi yaparsan hidayet bulacaksın.''

 

Daha sonra atından indi. Amcasının oğullarından birisi O'na bir parça et getirdi ve: "Bunu al da biraz ayakta duracak hale gel, bu bildiğin sıkıntılarla karşılaşıp durdun." Abdullah eti aldı ve ondan bir lokma sıyırırken askerlerin bulunduğu yerden savaş gürültüleri işitince kendi kendine: "Sen, hala dünyadasın ha?" diyerek elindekini fırlatıp kılıcını aldı ve şehit edilinceye kadar savaşmasına devam etti.

 

Müslümanların durumu oldukça zorlaştı. Düşman onların dört bir yanından etraflarını sarmış ve saldırılarına devam ediyordu. Kutbe bin Katade bundan önce Bizans ordularında bulunan Arapların komutanı olan Malik bin Rafile'yi öldürmüştü.

 

Savaşın haberleri Allah tarafından anında Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bildiriliyordu. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) minbere çıkıp: "Topluca namaza" diye seslenilmesini emretti. Müslümanlar bir araya gelerek camide toplandılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Üç defa: "Bu hayırlı bir kapıdır" diye buyurduktan sonra:

 

"Şimdi sizlere şu anda savaşmakta olan ordunuzun haberini veriyorum: Onlar düşmanlarıyla karşılaştılar. Zeyd şehit olarak öldürüldü. " Daha sonra Zeyd'e istiğfar etti. Devam ederek: "Ondan sonra sancağı Ca'fer aldı. Karşı tarafa şehit olarak öldürülünceye kadar hücum etti," diyerek O'na da istiğfar etti ve devamla: "Daha sonra sancağı Abdullah bin Revaha aldı." Nebi burada bir süre sustu. Öyle ki çevrede bulunan Ensar'ın yüzlerinin rengi değişti. Ve Abdullah'tan hoşlanmayacakları bazı durumlar ortaya çıktığını sandılar. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Abdullah da şehit olarak öldürülünceye kadar devam etti." dedikten sonra şunları ekledi: "Bunların hepsi altından tahtlar üzerinde Cennete götürüldüler. İbn Revaha'nın tahtında öbür iki arkadaşının tahtına nazaran biraz değişiklik vardı. Ben, bu değişikliğin sebebi nedir? diye sorunca, bana: Bu ikisi tereddütsüz olarak ileri atıldı. Fakat bu biraz tereddütten sonra ileri atıldı, diye cevap verdiler." Daha sonra ibn Revaha öldürülünce sancağı Ensardan Sabit bin Erkam alıp: "Ey Müslümanlar, aranızdan birinizi seçiniz" dediyse de orda bulunanlar: "Biz senden razıyız, komutanlığından razıyız" demeleri üzerine, Sabit: "Ben bu işi yapamam," diye cevap verdi. Bunun üzerine Halid bin el-Velid üzerinde anlaştılar. Halid sancağı aldı. Ve güzel bir savunmada bulununca düşman oradan biraz geri çekilir oldu. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Daha sonra Allah'ın kılıçlarından birisi olan Halid bin el- Velid sancağı aldı. insanlarla ilerledi" diye buyurdu. Bundan sonra Halid'e: ''Allah'ın Kılıcı'' adı verildi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Dün Cafer bir grup melekle birlikte benim önümden geçti. iki kanadı vardı ve önleri kana boyanmış idi."

 

Esma anlatıyor: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma geldi. Ben o sırada işimi bitirmiş ve Cafer'in çocuklarını yıkamış, onlara kokular sürmüştüm. Onları alıp kucakladı, kokladı ve gözleri yaşardı. Ben Ey Allah'ın Resulü, Cafer hakkında sana bir haber mi ulaştı? diye sorunca: Evet bugün şehit oldu, cevabını verdi. Daha sonra ailesinin yanına giderek onlara Cafer'in ailesi için yemek hazırlamalarım emretti. "

 

işte islam dininde ölü ailesi için yapılan ilk yemek budur.

 

Umeys'in kızı Esma anlatıyor: "Ben, kalkıp bir şeyler yapmaya uğraşınca kadınlar benim yanıma gelip toplandılar. Ordu geri dönüp Medine'ye yaklaştığında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Müslümanlar onları karşılamaya çıktılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Abdullah bin Ca'fer'i aldı ve bineğine bindirdi. Herkes orduya toprak saçarak: ''Ey savaş kaçkınları, ey savaş kaçkınları'' demeye başladı, fakat bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Hayır, bunlar kaçkın değildir. Aksine onlar inşaallah hücum eden ileri atılanlardır.'' diye buyurdu."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MEKKE'NİN FETHİ