İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 6. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

RESULULLAH (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN HÜKÜMDARLARA MEKTUP YAZMASI

 

Bu yıl içerisinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kisra'ya, Kayser'e, Necaşi'ye ve diğer hükümdar ve yöneticilere mektuplar yazıp gönderdi.

 

Hatıb bin Ebi Belte'a'yı Mısır Hükümdarı Mukavkis'e, Esed'li Şüca' bin Vehb'i Gassan Hükümdarı Haris bin Ebu Şimr'e, Dihye'yi Kayser'e, Selit bin Amr el-Amiri'yi Hevze bin Ali el-Hanefi'ye, Abdullah bin Huzafe'yi Kisra'ya, Amr bin Ümeyye ed-Damri'yi Necaşi'ye, el-Ala' bin el-Hadrami'yi de Kaysoğulları'ndan el-Münzir bin Savi'ye gönderdi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu elçileri Hicret'in sekizinci yılında gönderdiği de söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir.

 

Mukavkis, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubunu saygıyla kabul edip dört cariye hediye etti. Bunlar arasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in oğlu İbrahim'in annesi Mariye de vardır.

 

Bizans Kayser'i Hirakl (Heraklieos)'e gelince, O da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubunu kabul etti ve yan tarafına yerleştirdi. Roma'da bulunup eski semavi kitapları okuyan bir adama haber salarak kendisine bu mektubu gönderenin durumunu bildirmesini istedi. Roma'lı bu kişi O'na: "Muhakkak ki O bizim beklemekte olduğumuz peygamberdir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. O'na tabi ol ve O'nu tasdik et" diye yazdı. Bunun üzerine Heraklieos bütün Bizans patriklerini, bir kilisede toplayıp kapılarını kapattırdı. Ondan sonra onlara yüksekten bir göz gezdirdi. Onların kendisine bir kötülük yapmalarından çekinerek şöyle söyledi:

 

"Bana şu bildiğiniz adamın mektubu geldi. Beni dinine davet ediyor. Allah'a yemin ederim O bizim kitaplarımızda kendisinden söz edildiğini gördüğümüz peygamberdir. Haydi, geliniz O'na uyalım, O'nu tasdik edelim. Böylece dünyamızı ve ahiretimizi kurtaralım. "

 

Hepsi bir ağızdan homurdanıp durdular, daha sonra da dışarı çıkmak için kapılara doğru yöneldiler. Heraklieos "Onları geri yanıma getirin" diye emir verdi ve kendisine kötülük yapmalarından çekindiği için şöyle söyledi: "Ben, sizlere bu söylediklerimi dininizdeki selabetinizi ölçmek için söyledim. Sizden gördüğüm bu durum gerçekten beni sevindirdi." Bunun üzerine bütün patrikler O'nun önünde secdeye kapandı. Heraklieos oradan ayrılıp Dihye'ye şunları söyledi: "Ben, kesinlikle biliyorum ki seni buraya gönderen arkadaşın, Allah tarafından elçi olarak gönderilmiş bir peygamberdir. Fakat ben bunların bana kötülük yapmasından korkuyorum. Bu durum olmasaydı, kesinlikle O'na tabi olurdum. Şimdi Bizanslıların en büyük patriği olan Dağatır'ın yanına git ve O'na arkadaşının durumundan sözederek söyleyeceklerine bir kulak ver" diye söyledi.

 

Dihye, Dağatır'ın yanına gidip Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından getirdiklerini anlatınca Dağatır şöyle söyledi:

 

"Allah'a yemin ederim, senin bu arkadaşın Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Biz, O'nu nitelikleriyle tanıyor ve kutsal kitaplarımızda O'ndan söz edildiğini görüyoruz."

 

Bundan sonra Dağatır asasını eline alıp, kilisede bulunan diğer Bizans patriklerinin ve Bizanslıların yanına giderek:

 

"Ey Rumlar, (Bizanslılar) Ahmed'den bize bir mektup geldi. Bu mektubunda bizi Allah'ın yoluna çağırıyor. Kesinlikle ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür" demesi üzerine hep birlikte üzerine saldırarak O'nu öldürdüler.

 

Bundan sonra Dihye Heraklieos'un yanına gitti ve O'nu olanlardan haberdar etti. Bunun üzerine Heraklieos: "Ben, onların bize bir kötülük yapmalarından korktuğumu söylemiştim" deyip Kayser diğer Rumlara şu teklifte bulundu: "Haydi, gelin ona cizye (vergi) ödeyelim." Fakat kabul etmediler. Bu sefer onlara: "Ona Suriye (Şam ve çevresini) verelim ve onunla barış yapalım" teklifınde bulundu. Yine kabul etmediler. Bu sefer Heraklieos Şam bölgesine ticaret amacıyla gelmiş bulunan Ebü Süfyan' i çağırdı. Ebü Süfyan Mekke'lilerle Müslümanlar arasındaki barış antlaşmasının doğurduğu ortamdan yararlanıp ticaret amacıyla Şam'a gelmiş bulunuyordu Ebü Süfyan, Heraklieos'un yanına beraberinde bir grup Kureyşli olduğu halde gitti. Heraklieos diğer Kureyşlileri Ebu Süfyan'ın arkasına oturtarak: "Ben, bu adama bazı sorular soracağım. Yalan söyleyecek olursa onun yalan söylediğini belirtiniz." diye talimat verdi.

 

Ebu Süfyan der ki: "Eğer benim yalan söylediğime dair haberlerin anlatılmasından çekinmeseydim kesinlikle yalan söyleyecektim."

 

Heraklieos, Ebu Süfyan'a Peygamber hakkında sorular sordu. Ebu Süfyan: "Ben, O'nun durumunu mümkün olduğu kadar küçük ve önemsiz göstermeye çalıştımsa da sözlerime kulak asmayarak, bana şöyle sordu: ''O'nun sizin aranızdaki soyunun sopunun durumu nasıldır?'' Buna ben: ''O, nesep itibariyle bizim en soylumuzdur'' diye cevap verince, bu sefer bana: ''O'nun ailesi ve yakınları arasında daha önce O'nun söylediklerinin benzerini söyleyenler oldu mu?'' diye sorunca, ben: ''Hayır'' diye cevabını verdim. Bu sefer bana: ''O'nun sizin aranızda bir mülkü, hükümdarlığı vardı da siz onu elinden mi aldınız?'' diye sordu ben: ''Hayır'' deyince, bu sefer bana: ''Sizin aranızdan O'na kimler tabi oldu?'' diye sordu, ben: ''Zayıflar, miskinler ve gençler'' cevabını verdim. Bu sefer bana; ''O'na uyanlar O'nu seviyor, yanından ayrılmıyorlar mı, yoksa bırakıp ondan uzaklaşıyorlar mı?'' diye sordu, buna ben: ''O'na uyup da ayrılan tek bir adam bile yoktur'' dedim. Bu sefer bana: ''Peki sizlerle O'nun arasında savaşların sonucu nasıldır?'' Bu sefer ben: ''Değişiyor, bazen O bizi yeniyor, bazen biz O'nu yeniyoruz'' dedim. Bana ''Peki antlaşmalarını ihlal ediyor mu?'' diye sorunca, ben, Bu konuda O'nu eleştirecek başka bir şey bulamamıştım. Şöyle dedim: ''Hayır, fakat biz şu anda O'nunla bir antlaşma halindeyiz. O'nun bu antlaşmayı bozmayacağından emin değiliz.'' dedim. Fakat Heraklieos buna da kulak asmadı."

 

Ebu Süfyan şöyle devam ediyor: "Heraklieos bana dedi ki: ''Ben, sana O'nun soyu hakkında soru sordum, insanların en soylusu olduğunu söyledin. Peygamberler işte böyledir. Sana ailesinden daha önce O'nun söylediğini söyleyen kimse olup olmadığını sordum. Böylelikle kendisinin daha önce aynı iddiada bulunan kimseye benzeyip benzemek istemediğini anlamak istedim. Sen kimsenin olmadığını söyledin. Ben sana O'na uyanların ne türden olduklarını sorduğumda onların zayıf ve miskin kimseler olduklarını söyledin. Gerçekten de peygamberlerin tabileri böyledir. O'na uyanların kendisini sevdiklerini ya da ayrılıp gittiklerini sordum. Sen bana, uyanların O'nu sevdiklerini ve ayrılmadıklarını söyledin. İşte imanın lezzeti buradadır. Bir kalbe girdi mi bir daha dışarıya çıkmaz. Ben sana O'nun antlaşmalara riayetsizlik edip etmediğini sordum. Sen hayır dedin. Eğer bana bu söylediklerini doğru söylemişsen şu iki ayağımın bastığı yere pek yakında hakim olacaktır. O'nun yanında olup ayaklarını yıkamayı arzu ederdim. Haydi, çık işine git.'' "

 

Ebu Süfyan der ki: "Çıktığımda ellerimi oğuşturuyor ve şöyle diyordum: Ey Allah'ın kulları, Ebu Kabşe'nin oğlunun işi gerçekten gittikçe büyüyor. Artık Bizans hükümdarları bile kendi ülkelerinde ondan korkmaya başladılar."

 

Dihye, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubunu Heraklieos'a takdim etti.

Peygamberin mektubunda şunlar yazılıydı:

 

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Resulullah Muhammed'den Rumların büyüğü Heraklieos'a ... Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Müslüman ol ki selamete kavuşasın. Müslüman ol, Allah sana ecrini iki kat versin. Şayet kabul etmeyecek olursan (Bizanslı) çiftçilerin günahı senin üzerine olacaktır."

 

Gassan'lı Haris bin Ebu Şimr'e gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubunu O'na Şüca' bin Vehb götürmüştü. Haris mektubu okuyunca "Şimdi O'nun üzerine yürüyorum" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nun bu sözlerini haber alınca: "O'nun mülkü yok olsun" diye buyurdu.

 

Necaşi'ye gelince: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubu O'na ulaştığında Peygambere imaan etti, O'na uydu ve Ca'fer bin Ebi Talib'in eli üzere Müslüman oldu. Altmış Habeşistanlı ile oğlunu Nebi'in yanına gönderdiyse de hepsi denizde boğuldular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na haber göndererek kendisini Ebu Süfyan'ın kızı Ümm Habibe ile evlendirmesini istedi. Ümm Habibe eşi Ubeydullah bin Cahş ile birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. Eşi Hıristiyanlık dinine girmiş ve Habeşistan'da vefat etmişti. Necaşi, Ümm Habibe'yi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e istedi, o da olumlu cevap verince, O'nu Nebile nikahladı. Necaşi O'na mehir olarak dört yüz dinar verdi. Ebu Süfyan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kızı Ümm Habibe ile evlendiğini haber alınca şunları söyledi: "Bu, bir türlü dizgine gelmeyen bir devedir." dedi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubu Abdullah bin Huzafe tarafından Kisra'ya ulaştırılınca, Kisra mektubu parçaladı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O'nun da mülkü darmadağın olup parçalansın" diye buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Kisra'ya gönderdiği mektup şöyleydi:

 

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Resulü Muhammed'den Farshların büyüğü Kisra'ya ... Hidayete erip Allah'a ve Resulüne iman eden, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şahadet edenlere selam olsun. Ben, seni Allah'ın çağırdığı davaya çağırıyorum. Ben, bütün insanlara gönderilmiş ve onların ''Hayatta olanlarını Allah'ın azabıyla korkutmak ve kafirler üzerine (azap) sözü hak olmak üzere'' (Yasin suresi, 70) gönderildim. Onun için İslam'a gir ki esenliğe kavuşasın. Davetimi kabul etmeyip yüz çevirecek olursan bütün Mecusilerin günahı senin üzerine olacaktır."

 

Kisra, mektubu okuyunca yırttı ve şöyle' söyledi: "Bu kişi benim kölem olduğu halde bana nasılolur da böyle bir mektup yazar?" Daha sonra Yemen'de bulunan Bazan'a şunları yazdı: "Hicaz'da bulunan bu adamın üzerine yanından iki yiğit adam gönder ve bana O'nu getirip gelsinler."

 

Bazan, Nabeve adında birisini gönderdi. Nabeve okur-yazar ve hesap yapar birisiydi. Onunla birlikte ''Hurra-Husre'' diye bilinen bir başka İranlıyı göndermişti. Onlarla birlikte bir mektup göndererek bu mektupta Nebi'e: "Bu iki kişinin refakatinde Kisra'nın yanına gitmeyi" emretti. Ve Nabeve'ye de: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in durumundan kendisini haberdar etmesini" bildirdi. Kureyş durumdan haberdar olunca, bu olaya çok sevindiler ve birbirlerine şöyle dediler: "Müjdeler olsun! Artık hükümdarlar hükümdarı Kisra O'na karşı dikilmiş bulunuyor. O, sizin yerinize onun hakkından gelir."

 

Bazan'ın gönderdiği bu iki kişi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna sakallarını tıraş etmiş ve bıyıklarını uzatmış bir halde vardılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara bakmak istemedi, tiksindi ve onlara: "Vay sizin halinize, size bunu kim emretti?" diye sorunca, onlar (krallarını) kastederek: "Bize bunu bizim rabbimiz emretti." deyince, Nebi: "Fakat benim Rabbim bana sakalımı bırakıp bıyıklarımı kesmemi emretmiştir" diye buyurdu. İki elçi getirdikleri mektubu haber verdiler ve şöyle söylediler: "Eğer gereğini yapacak olursan Bazan senin hakkında Kisra'ya mektup yazar. Kabul etmeyeceksen seni de etrafındakilerini de helak eder." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Şimdi gidiniz, yanıma yarın geliniz" diye buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Semadan şöyle bir haber geldi: "Allah Kisra'nın üzerine oğlu Şireveyh'i musallat etmiştir. O da O'nu öldürmüştür." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları çağırıp Kisra'nın öldürüldüğü haberini verdi ve şunları söyledi: "Benim dinim ve egemenliğim Kisra'nın ülkesine varacak ve ayakların bastığı her noktaya kadar varacaktır." Daha sonra da onlara Bazan'a şu mesajını götürmelerini emretti. "Müslüman ol. Müslüman olursan ben onu elinin altında bulunanların üzerine hakim kılar ve onu kavmine hükümdar yaparım." Daha sonra Hurra Hüsre'ye bazı hükümdarların kendisine hediye ettiği altın ve gümüşten bir kuşak verdi.

 

Bazan'ın elçileri ayrılıp memleketlerine gittiler ve durumu haber verdiler. Bu sefer onlara şunları söyledi: "Allah'a yemin ederim bu bir hükümdarın söyleyeceği söz değildir. Ben O'nun bir peygamber olduğu görüşündeyim. Bekleyelim, eğer söyledikleri doğruysa, kesinlikle O Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Yok, öyle değilse o zaman görüşümüze göre O'na bir şeyler yapar, ona göre davranırız" dedi.

 

Fazla bir süre geçmeden Şireveyh'ten Bazan'a bir mektup gelir.

 

Şireveyh, Kisra'nın kendisi tarafından öldürüldüğünü ve İranlıların soylularını öldürdüğü için gazaba gelerek babasını öldürdüğünü söyledi. Ayrıca; Yemen'i kendisi adına itaat altına alıp Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den uzak kalmasını ve O'na el uzatmamasını emretti.

 

Bazan, Şireveyh'in mektubunu alınca İslam dinine girdi. O'nunla birlikte Fars'lardan bazı kimseler de Müslüman oldular. O sıralarda Himyerliler Hurra-Husre'yi mucize sahibi diye adlandırmakta idi. Himyer dilinde mucize ''kuşak'' anlamındadır.

 

Hevze bin Ali, Yemame Hükümdarı idi. Selit bin Amr yanına gidip O'nu İslam'a çağırdığında Hıristiyan dinine mensuptu. Hevze aralarında Mücca'e bin Murare ile er-Reccal bin Unfuve'nin de bulunduğu bir heyeti Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e göndererek şu sözleri söylemelerini emretti: "Şayet beni veliaht tayin ederse İslam'a girerim ve O'na yardımcı olurum. Aksi takdirde O'nunla savaşacağım." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Bir testi kapağı olsa bile vermeyeceğim. Allah'ım benim namıma sen onun hakkından gel" diye buyurdu. Hevze de kısa bir süre sonra ölüp gitti.

 

Mücca'e ve Reccal'a gelince, bunların ikisi de Müslüman oldu. Reccal Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında Bakara suresi'ni ve başkalarını öğreninceye, yeterli dini bilgi sahibi oluncaya kadar kaldı. Daha sonra da Yemame'ye geri döndü, orada irtidat etti ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Müseylime'yi kendisine ortak kıldığına şahitlik etti. Böylelikle er-Reccal'ın bu konudaki fitneye düşmesi Müseylime'nin fitneye düşmesinden daha beter bir hal aldı.

 

Bahreyn Valisi el-Münzir bin Savi'ye gelince, el-Ala' bin el-Hadrami O'nun yanına varıp beraberinde bulunan diğer Bahreynlilerle birlikte İslam dinine girmeyi ya da cizye vermeyi kabul etmeye çağırdı.

 

O'nun Bahreyn valiliği İranlılar adına idi. Münzir bin Savi, İslam'a girdi, O'nunla birlikte Bahreyn bölgesinde bulunan bütün Araplar da Müslüman oldu.

 

Bölgede bulunan Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilere gelince, onlar da elAla' ve el-Münzir ile birlikte ergenlik yaşına gelmiş her bir erkek için bir dinar cizye ödemek üzere antlaştılar. Bahreyn'de herhangi bir savaş olmayıp onların bir kısnu İslam'a girdi, bir kısnu da barış yaptı.

 

Bu sene de hac işlerini müşrikler yönettiler. (hicretin 6.yılında)

 

Bu yıl Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi olan Hz. Aişe'nin annesi Um Ruman vefat etti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HİCRETİN YEDİNCİ YILI (11 Mayıs 628 - 30 Nisan 629) 

HAYBER GAZVESİ