İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 6. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HUDEYBİYE UMRESİ

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) umre yapmak üzere ve savaş kastetmeksizin Zilkade (13 Mart - 11 Nisan 628) ayında yola çıktı. yanında Muhacirlerden, Ensar'dan ve çöl Araplarından kendisine tabi olan bin dört yüz kişilik bir cemaat de vardı. Bin beş yüz ve üç yüz de denilmiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kurbanlıkları beraberinde alarak, yetmiş deve götürdü ki, herkes O'nun Beytullah'ı ziyaret etmek için geldiğini görüp anlasın. ''Usfan'' diye bilinen yere varınca, Busr bin Süfyan el-Ka'abi ile karşılaştılar. Büsr O'na: "Ey Allah'ın Resulü, Kureyş senin buraya geldiğini haber aldı. Bunun için ''Zi Tava'' diye bilinen yerde toplanmışlar ve onlar olduğu sürece asla Kabe'ye girmeyeceğine dair yemin etmişler. Bunun içinde Halid bin Velid'i ''el-Gamim'' diye bilinen yere de ileri güç olmak üzere göndermiş bulunuyorlar."

 

Bir başka rivayete göre Halid, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile bulunuyor ve Müslüman olmuş idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nu ileriye göndermiş, İkrime bin Ebi Cehil ile karşılaşmış ve yenilgiye uğratmıştır. Fakat birinci rivayet daha doğrudur.

Büsr, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Kureyş'in yaptıklarını haber verince şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun Kureyş'e, savaş onları yiyip bitirdi. Onlara ne zarar gelir ki beni diğer insanlarla başbaşa bıraksalar? Eğer başka insanlar bana kötülük yaparlarsa zaten istedikleri arzuları gerçekleşir. Yok Allah bana zafer verirse o zaman onlar da fazladan İslam'a girerler. Allah'a yemin ederim, Allah bu dini üstün kılıncaya, ya da bu eski tutumları ortadan kalkıncaya kadar Allah'ın beni kendisiyle gönderdiği dava (İslam) ile onlarla cihad etmeye devam edeceğim." diye buyurdu.

 

Daha sonra onların izledikleri yolun dışında başka bir yol takip ederek sağ taraftan ilerlemeye başladı. Ondan sonra Hudeybiye'nin üst tarafında kalan Murar Tepesi'ne yöneldi. Bu tepede devesi çökünce herkes: "Deve oturup çöktü" diye söyledi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır, dedi. Deve kendiliğinden oturup çökmedi. Fakat fili Mekke'ye gitmekten alıkoyan ne ise, onu da alıkoydu. Bugün Kureyş beni neye çağırırsa eğer bu çağırdıklarında bir akrabalık hukukuna riayet (sıla-i rahim) varsa mutlaka onların istediklerini yerine getiririm" diye buyurduktan sonra insanlara: "Bineklerinizden ininiz" diye emir verdi. Onlar: "Bu vadide su yok" deyince, ok torbasından bir ok çıkartıp onu ashabından birisinin eline verdi. O da çevrede bulunan kuyulardan birisine indi, onu kuyunun orta yerine gömdü. Su oldukça taştı, o kadar ki herkes bu suyun kenarında develerini çöktürdü. Sözü edilen bu oku alan kişinin adı, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kurbanlık develerinin sürücüsü olan Naciye bin Umeyr idi.

 

Onlar burada konaklamışken Huza'alı Büdeyl bin Verka' kavmi olan Huza'alılardan birkaç kişi ile birlikte çıkageldi. Huza'alılar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için Tihame'de casusluk yaparlardı. Büdeyl şöyle söyledi: "Ben, Ka'ab bin Lü'ey ile Amir bin Lüey'i Hudeybiye sularının yanında konaklamış buldum. Onlar seninle savaşmakta ve seni Beyt'i ziyaretten alıkoymakta kararlı bulunuyorlar." Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Biz, kimseyle savaşmak için buraya gelmedik. Biz umre yapmak üzere gelmiş bulunuyoruz. Kureyş, arzu ederse onlara belirli bir süre veririz, bizi diğer insanlarla başbaşa bırakırlar . Yok, eğer kabul etmeyecek olurlarsa nefsimi elinde tutana yemin ederim ki bir başıma kalıncaya kadar onlarla savaşıp duracağım."

 

Büdeyl, Kureyş'in yanına varıp onlara Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in söylediklerini bildirince Urve bin Mes'ud es-Sakafı ayağa kalkarak: "Bu adam size doğru bir plan teklif etti. Onu kabul ediniz. Beni bırakın, onun yanına gideyim" deyince Kureyşlilerin de: "Peki git," diye cevap vermeleri üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gidip O'nunla konuşmaya başladı ve şunları söyledi: "Ya Muhammed, sen çeşitli insanları bir araya topladın. Ondan sonra onlarla birlikte asıl kendini himaye edecek kimselerin yanına getirdin ki seni himaye edecek kimseleri ortadan kaldırasın diye. İşte Kureyş, yanına kendilerine sığınmış olanları, ehli olan ve olmayanları da almış, sırtlanların derilerini giymiş ve Allahü Teala'ya sen ebediyyen Mekke'ye zorla girmeyeceksin diye söz vermiş olarak gelmiş bulunuyorlar. Allah'a yemin ederim bunlar sanki yarın senden, çevrenden açılıp gidecekler" deyince Ebu Bekir (r.a.): "Git, Lat'ın bızırını emmeye devam et. Biz mi onun yanından ayrılacakmışız?" dedi. Urve de: "Bu kim oluyor? Ya Muhammed?" diye sorunca, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu, Ebu Kuhafe'nin oğludur" cevabını verdi. Bu sefer Urve:

"Allah'a yemin ederim, eğer senin benim yanımda hatırın olmasaydı mutlaka bunun karşılığını verirdim" dedi. Urve, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşurken Resulullah'ın sakalını eline alıp konuşuyordu. Bu sırada Muğire bin Şu'be de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in başı ucunda kılıcı elinde duruyor, Urve'nin elini Peygamber Efendimiz'in sakalına uzattıkça geri itiyor ve: "Bu kılıcını boynunu bulmadan elini çek!" diyordu. Urve, bir daha "Bu kim?" diye sorunca. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu senin kardeşinin oğlu Muğire'dir" cevabını verince, Urve: "Bu ne biçim sözünde durmamaktır? Ben senin işlediğin kötülüğü daha dün silebildim" dedi. Muğire, Malikoğulları'ndan on üç kişi öldürmüş ve sonra da kaçmıştı. Öldürülenlerin kabilesi olan Malikoğulları ile Muğire'nin kabilesi olan el-Ahlaf birbirlerine karşı çıkmaya başladılar. Bunun üzerine Urve, öldürülmüş olanların kabilesine on üç kişinin diyetini vermiş ve böylece iş düzelmişti.

 

Urve ile Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arasında konuşma uzayıp gitti. Sonunda Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Büdeyl'e söylediğine benzer şeyler söyleyince, Urve şöyle sordu: "Ya Muhammed, diyelim ki sen kavminin kökünü kazıdın. Şimdiye kadar Araplardan birisinin kendi soyunu kökten kazıdığını işittin mi?"

 

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı, etrafına toplanmaya başladılar. Allah'a yemin ederim. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) göğsünden veya başka herhangi bir tarafından en ufak bir şeyatacak bile olsa ashabından birisinin eline geçer, onunla yüzünü ve tenini silerdi. Onlara bir şeyemredecek olursa hep birlikte yarışırcasına yanına koşarlardı. Abdest aldığı zaman abdest suyunu ellerine geçirebilmek için nerdeyse birbirleriyle çarpışırlardı. Saygılarından dolayı O'na açık açık bakamıyorlardı.

 

Bunların hepsini dikkatle izleyen Urve arkadaşlarının yanına dönerek şöyle söyledi: "Ey benim kavmim, ben Kisra'ya, Kayser'e ve Necaşi'ye elçi olarak gittim, Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in ashabının Muhammedi ta'zim ettiği kadar hiçbir hükümdarın yakınları tarafından bu şekilde ta'zim edildiğini görmedim." dedikten sonra gördüklerini bir bir anlattı ve Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in söylediklerini aktardı.

 

Adı el-Hüleys bin Alkame olan Ehabiş'in reisi Kinane'den bir şahıs: "Beni bırakın O'nun yanına gideyim" deyince, Kureyşliler: "Haydi git." dediler. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nu görünce: "Bu filandır. O, Kabe'de kurban edilmek üzere götürülen develere büyük: saygı gösteren bir kavimdendir, onun için develeri gözünün önüne sürünüz." diye buyurdu. el-Hüleys, kurbanlık develeri görünce Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varmadan Kureyş'in yanına geri döndü: "Ey kavm, ben geri çevrilmesi kesinlikle doğru olmayan belirtileri içerisinde olmak üzere kurbanlık develeri gördüm." deyince, Kureyşliler: "Otur yerine, sen bir çöl bedevisisin, bir şey bilmezsin" dediler. Bu sefer elHüleys: "Allah'a yemin ederim, biz sizlerle Beytullah'ı ta'zim etmek üzere gelenleri geri çevirmek için antlaşmadık. Allah'a yemin ederim; ya Muhammed'i serbest bırakır gelmesine imkan verirsiniz, ya ben ve bütün Ehabiş tek bir adam olarak ayrılır gideriz." deyince, Kureyşliler: "Nasıl arzu edersen, ya Hüleys, bırak da biz bildiğimizi yapalım" dediler.

 

Adı Mikrez bin Hafs olan bir adam aralarından kalkarak: "Beni bırakın O'nun yanına gideyim" deyince, Kureyşliler: "Haydi git" dediler. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına yaklaşınca, Nebi ashabına: "Bu ahlaksız bir adamdır" diye buyurdu. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşmaya başladı. Bu şekilde konuşmakta iken Süheyl bin Amr çıkageldi. O'nun geldiğini gören Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Artık sizin işiniz kolaylaştı" diye buyurdu.

 

İbni İshak der ki: "Kureyşliler Süheyl'i, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Osman bin

Affan'ı Kureyş'e göndermesinden sonra göndermişti."

 

İbn İshak devam eder: Urve bin Mes'ud dönüp Kureyş'in yanına gidince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Huza'alı Hiraş bin Umeyye'yi es-Sa'leb diye bilinen bir devesini de vererek, Kureyş'e gönderdi ve söylediklerini onlara bildirmelerini emretti. Kureyş, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ait olan deveyi kestiler ve Hiraş'i öldürmek istedilerse de Ehabiş O'nu korudu ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varmak üzere serbest bıraktı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye göndermek üzere Hz. Ömer'i çağırdıysa da Hz. Ömer: "Mekke'de Adiyyoğulları'ndan beni koruyacak kimse yoktur. Kureyş benim onlara nasıl düşmanlık ettiğimi, çok iyi bilir. Onların bana bir kötülük yapmasından korkarım. Bunun için Osman'ı gönder. O'nun Kureyş arasında bana göre koruyacak kimseleri daha çoktur." deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Osman'ı söylediklerini Kureyş'e iletmek üzere çağırdı.

 

Hz. Osman yola çıktı. Yolda Eban bin Said bin el-As ile karşılaştı. Eban Hz. Osman'ı himayesi altına aldı. Hz. Osman, Ebu Süfyan'a ve Kureyş'in ileri gelenlerinin yanına vararak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mesajını iletti. Hz. Osman, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mesajını ilettikten sonra Kureyş'liler O'na: "Sen, Kabe'yi tavaf etmek istiyorsan, tavaf edebilirsin" dedilerse de Hz. Osman'ın: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kabe'yi tavaf etmedikçe ben asla tavaf etmem" demesi üzerine Kureyş O'nu alıkoydu. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Hz. Osman'ın öldürüldüğü haberi ulaştı. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onlarla savaşmadan artık buradan ayrılmayacağız." diye buyurdu.

 

Daha sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraberindekileri kendisine bey'at etmeye çağırdı. Onlar da bir Semura ağacı altında bey'atte bulundular. Bu bey'atten el-Ced bin Kays dışında kimse geri kalmadı. Ona ilk bey'at eden ise, Esedoğulları'ndan Ebu Sinan diye bilinen birisi oldu. Daha sonra Osman'ın öldürülmediği haberi geldi.

 

Sonra Kureyşliler, Amir bin Lüleyogulları'ndan Süheyl bin Amr'ı Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gönderdi. O'nu, "bu sene Beytullahı tavaf etmemek ve geri dönmek şartıyla" antlaşma yapmak üzere göndermişlerdi. Süheyl, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi, uzun uzadıya konuştu. Karşılıklı olarak birbirleriyle tartıştılar. Sonunda aralarında barış gerçekleşti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ali bin Ebi Talib'i çağırdı ve O'na: "Bismillahirrahmanirrahim, diye yaz" buyurdu. Süheyl: "Hayır, biz böyle bir şey bilmiyoruz, bunun yerine ''Bismikiallahümme (Senin adınla Allahım'') ifadesini yaz" dedi. Hz. Ali de onu yazdı. Daha sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Ali'ye yaz dedi: "Bu Allah'ın Resulü Muhammed'in Süheyl bin Amr ile yaptığı barıştır." Bu sefer Süheyl: "Eğer biz senin Allah'ın Resulü olduğunu bilmiş olsaydık, asla seninle savaşmazdık. Fakat bunun yerine kendi adını ve babanın adını yaz" deyince, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Ali'ye: "Resulullah ifadesini sil" dedi. Fakat Hz. Ali: "Ebediyyen silmeyeceğim" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eline (kalemi) aldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güzel yazı yazamıyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ifadesinin yerine "Muhammed bin Abdullah" ibaresini yazdıktan sonra Hz. Ali'ye: "Bunun benzeriyle imtihan edilerek sen de karşı karşıya kalacaksın" diye buyurdu ve şu hususlar üzerine antlaştılar: "Karşılıklı olarak on yıl süreyle savaşmayacaklar. Onlardan, (Kureyş'ten) Resulullah'ın yanına velisinin izni olmadan kim gelirse onu kendilerine iade edecek; buna karşılık Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber olanlardan Kureyş'in yanına giden olursa onu iade etmeyeceklerdi. (Arap kabileleri arasından) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in tarafına girmek isteyen girebilecek, Kureyş'in tarafına girmek isteyen de onların tarafına girebilecekti. "

 

Bunun üzerine Huza'alılar Nebi'in tarafına geçtiler. Benü Bekir de Kureyş tarafına geçtiler. Andlaşmanın diğer şartı: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu yıl (Kabe'yi tavaf etmeksizin) geri dönecek, gelecek sene biz Kureyşliler Mekke'den dışarı çıkacağız, arkadaşlarınla geleceksiniz, üç gün orada kalacaksınız, süvarinin kılıçları kesinlikle kınlarında kalacaktır" diye belirlenmişti.

 

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) antlaşma metnini yazdırmakta iken Ebu Cendel bin

Süheyl bin Amr (yani Kureyş tarafının temsilcisinin oğlu) demirlerini sürüye sürüye geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına bu haliyle kaçıp varabilmişti. Nebi'in ashabının Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in gördüğü bir rüya dolayısıyla Mekke'nin fethedileceğinden şüpheleri yoktu. Fakat sulh yapıldığını görünce, bundan dolayı çokça rahatsız oldular ve üzüntülerinden nerdeyse ölüp gideceklerdi. Süheyl, oğlu Ebu Cendel'in geldiğini görünce, onu yakalayıp: "Ya Muhammed, bu kişi sana gelip sığınmadan önce aramızda antlaşma olup bitmişti. " deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Doğru söyledin" diye buyurdu. Süheyl, oğlunu Kureyş'e geri götürmek için yakalayınca Ebu Cendel: "Ey Müslümanlar, beni dinimden geri çevirmeleri için mi müşriklere geri veriliyorum?" diye bağırdı. Bu durum Müslümanların rahatsızlıklarına rahatsızlık kattı, çok ağırlarına gitti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'tan ecrini bekle! Muhakkak Allah sana ve seninle birlikte bulunan mustaz'aflara (zayıf Müslümanlara) bir çıkış ve bir kurtuluş nasip edecektir. Biz bunlara söz vermiş bulunuyoruz. Onlara vermiş olduğumuz sözü tutmamazlık edemeyiz" diye buyurdu.

 

İbni İshak der ki: "Ömer bin el-Hattab, Ebu Cendel ile birlikte yürüyüp O'na şöyle diyordu:

"Sabret, ecrini Allah'tan bekle. Muhakkak onlar müşriktir. Onların herhangi birisinin kanı bir köpeğin kanı gibidir" deyip kılıcının kabzasını ona yaklaştırmaya başladı. Hz. Ömer bununla oğlunun Ömer'in kılıcını yakalayıp babasının kafasını uçurmasını bekliyordu.

 

İbn İshak der ki: Ebu Cendel babasına kıymadı.

 

Barış antlaşmasına Müslümanlardan aralarında Ebu Bekir, Ömer, Abdurrahman bin Avf ve başkalarının bulunduğu bir topluluk ile birlikte müşriklerden de bir grup kişi şahitlik yaptı.

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu şekilde antlaşma işini bitirdikten sonra: "Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da tıraş olun" diye buyurdu. Fakat defalarca bunu tekrarladığı halde kimse yerinden kalkmadı. Kimsenin kalkmadığını görünce, Um Selime'nin yanına giderek durumu anlattı. Um Seleme O'na: "Ey Allah'ın Resulü, sen hiç kimseyle konuşmaksızın dışarı çık, kendi develerini kes, ondan sonra da saçlarını tıraş et" dedi. Nebi de aynı şeyi yaptı. Ashap O'nun yaptıklarını görünce, kalkıp develerini ve saçlarını kestiler. Kederlerinden nerdeyse birbirlerini vuracaklardı. Fakat bundan önce İslam için bundan daha büyük fetih olmamıştı. Çünkü bütün insanlar kendilerini güvenlik içinde hissetmiş ve bunun sonucu olarak bu iki yıl içerisinde daha önceki tüm sürede Müslüman olanlar kadar kişi İslam dinine girmişti.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye varınca, Sakifli Ebu Basir Utbe bin Esid bin Cariye Müslüman olarak geldi. Mekke'de hapsedilen kimselerdendi. Mekkelilerden el-Ezher bin Abd Avf ile el-Ahne s bin Şerik iadesi için mektup yazdılar ve bu amaçla da Amir bin Lüeyoğulları'ndan birisini ve onun yanında bir kölelerini gönderdiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Basir'e şunları söyledi: "Sen de biliyorsun ki biz bu kavme bir söz vermiş bulunuyoruz, dinimizde de verilen sözde durmamak olmaz" Ebu Basir, Mekke'den gelen iki kişi ile birlikte yola koyuldu. ''Zu'l-Hüleyfe'' diye bilinen yere vardılar. Dinlenmek üzere oturdular. Ebu Basir onlardan birisinin kılıcını alıp, onu öldürdü. Köle ise koşarak Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varıp arkadaşının öldürüldüğünü haber verdi. Daha sonra da Ebu Besir gelerek: "Ya Resulallah, sen sözünü yerine getirmiş bulunuyorsun. Allah da beni onlardan kurtardı" demekle birlikte ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Vay senin haline, eğer bu öldürdüğün kimsenin adamları olsaydı bunun için savaş çıkardı." diye buyurdu. Bunu işiten Ebu Basir kendisini Mekkelilere iade edeceğini anladı. Ebu Basir Kureyş'in Şam'a giderken izlediği sahil yolu üzerinde yer alan ''Zu'l-Merve'' diye bilinen yerin yakınına gidip sığındı. Mekke'de hapsedilen Müslümanlar bunu haber aldılar ve teker teker Ebu Basir'in yanına gidip O'na katıldılar. Bunlardan birisi de Ebu Cendel'di. Ebu Basir'in etrafında yetmişe yakın adam toplandı. Kureyşi sıkıştırmaya ve onlara ait olan kervanlarını vurmaya başladılar. Bunun üzerine Kureyş, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e haber göndererek: "Allah rızası için, akrabalığı için ant vererek yanına gelen kimselerin emniyet içerisinde olduklarını" bildirdiler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onları Medine'ye alıp himaye etmeye başladı.

 

Fetih Suresi bununla ilgili olarak nazil oldu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına aralarında Ukbe bin Ebi Muayt'ın kızı Um Külsum'ün de bulunduğu pek çok mü'min kadın hicret etti. Üm Külsum'ün iki kardeşi Umare ve Velid onu istemek üzere geldiler. Bunun üzerine Yüce Allah: ''Eğer sizler o kadınların mü'min kimseler olduklarını bilirseniz onları tekrar kafirlere iade etmeyiniz'' (Mümtehine suresi, 10) buyruğunu inzal buyurdu. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem); mü'min olan bir kadını Mekke'ye iade etmedi. Bundan sonra Yüce Allah yine aynı ayette yer alan: "Kafirleri nikahınız altında tutmayın" buyruğunu inzal buyurunca Ömer bin el-Hattab iki hanımını da boşadı. Bunlardan birincisi Ebu Umeyye'nin kızı Kuraybe, ikincisi ise Amr bin Cervel el-Huzai'nin kızı olan Ümmü Külsüm idi. Bu iki kadın da o zaman müşrik idiler. Üm Külsum'ü Ebu Cehm bin Huzeyfe bin Ganim nikahladı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

AYNI YILıN SERİYYE ve GAZVELERİ