İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
HENDEK
YA DA AHZAB GAZVESİ
Bu
gazve bu yılın Şevval (24 Ocak - 22 Şubat 627) ayında olmuştur.
Sebebi
şudur: Aralarında Abdullah bin Sellam bin Ebi'l-Hukayk, Huyeyy bin Ahtab,
Kinane bin er-Rabi' bin Ebi'l-Hukayk ve başkalarının da bulunduğu
Nadiroğulları'na mensup bir grup Yahudi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in aleyhine çeşitli Arap topluluklarını böldüler. Mekke'de de Kureyş'e
başvurup ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile savaşmaya onları
çağırdılar ve şöyle dediler: "O'nun kökünü kazıyıncaya kadar biz sizinle
beraber olacağız." Mekkeliler onların bu çağrılarını kabul ettikten sonra,
aynı kişiler Gatafan Kabilesi'nin yanına giderek onları da Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e karşı savaşa çağırdılar ve bu konuda Kureyş'in kendileriyle
birlikte olduğunu bildirdiler. Gatafanlılar da bu çağrıyı kabul ettiler.
Kureyş, komutanları Ebu Süfyan bin Harb ile Gatafan ve komutanları
Fezareoğulları'ndan Uyeyne bin Hısn ile yola koyuldular. Ayrıca, Mürrelilerin
başında el-Haris bin Avf bin Ebi Harise el-Murri, Eşcalıların başında ise
Mis'ar bin Ruhayle el-Eşcai vardı.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların bu durumlarından haberdar olunca,
Hendek'in kazılması emrini verdi. Bu görüşü Selman el-Farisi ortaya koymuştu.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Selman'ın ilk katıldığı
savaş bu savaştır. Çünkü o zaman Selman, hürriyetine yeni kavuşmuştu.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizzat kendisi ecir kazanmak ve
Müslümanları da bu konuda teşvik etmek üzere Hendek kazılması işinde çalıştı.
Münafıklardan bir grup da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bilgisi
dışında ayrılıp gitmişti, bunun üzerine Yüce Allah buna işaret ederek şu buyruğunu
indirmişti: ''İçinizden bir birinin arkasına gizlenerek sıvışıp gidenleri
mutlaka Allah biliyor.'' (Nur suresi, 63).
Müslümanlardan
herhangi birisine bir ihtiyaç doğacak olursa bu konuda mutlaka Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bildirir ve ondan izin istedikten sonra gider,
ihtiyacını görür ondan sonra da geri dönerdi. Buna işaret etmek üzere Yüce
Allah şöyle buyurdu: ''Mü'minler, o kimselerdir ki, Allah'a ve ResUlüne iman
etmişlerdir.'' (Nur suresi, 62).
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hendeği Müslümanlar arasında paylaştırdı.
Muhacirlerle
Ensar, Selman hakkında anlaşmazlığa düştüler. Onların her birisi Selman'ın
kendilerinden olduğunu söylüyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Selman bizdendir, Selman ehl-i beyttendir" diye buyurdu. Her on
kişiye kırk zira'lık (yaklaşık otuz beş metre) bir mesafe ayırmıştı. Selman,
Huzeyfe, Nu'man bin Mukarrin, Amr bin Avf ve Ensar'dan altı kişi çalışmakta
iken karşılarına kazmalarını kıran bir kaya çıktı. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'e durumu haber verdiler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
beraberinde Selman olduğu halde kayanın yanına geldi, kazmayı eline alarak
indirdiği bir darbe ile onu kısmen parçaladı.
Kayadan
öyle bir şimşek çaktı ki Medine'nin iki tepesi arasındaki kısmı aydınlattı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Müslümanlar tekbir getirdiler.
İkinci sefer de aynı şekilde oldu, üçüncü seferde de aynı durum tekrar oldu.
Ondan sonra Resulullah Hendek'ten çıktığı zaman kaya parçalanmış bulunuyordu.
Selman bu konuda soru sorunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şunları
söyledi: "Birinci şimşek çaktığında, Hire ve Kisra'nın saraylarını
aydınlattı. Cebrail bana ümmetimin muzaffer olarak burayı ellerine
geçireceklerini bildirdi. İkincisinde Şam ve Bizans ülkesindeki kırmızı
sarayları bana aydınlattı. Cebrail ümmetimin buraları da eline geçireceğini
haber verdi. Üçüncüsünde San'a'nın saraylarını aydınlattı ve Cebrail bana
ümmetimin burayı da eline geçireceğini bildirdi. Müjdeler olsun sizlere ... "
diye buyurdu, Müslümanlar da bu müjdeden dolayı sevindiler.
Münafıklar
bunun üzerine: "Siz hayret etmiyor musunuz? Size batıl şeyler vaat ediyor,
onun Yesrib'ten Hire'yi ve Kisra'nın Medain şehrini gördüğünü, bunların
fethedileceğini size söylüyor. Halbuki sizler Medine'nin dışına bile
çıkamıyorsunuz." Bunun üzerine Yüce Allah: ''Münafıklarla kalblerinde
hastalık olanlar, bizlere Allah ve ResUlü aldanıştan başka bir şeyin sözünü
vermediler, derler.'' (Ahzab suresi, 12) buyruğunu indirdi.
Kureyş,
Ehabislerden ve Kinane ile Tihame'nin kendilerine tabi olanlarından oluşan on
bin kişilik bir askeri kuvvetle el-Curf ile Zeğabe arasında kalan Rume'den
gelen sellerin birleştiği yere varıncaya kadar yoluna devam etti. Gatfanlılar
ve onlara tabi olanlar da Uhud'un yakınlarına kadar gelip konakladılar.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Müslümanlar da Sel' Dağı'nı
arkalarına alarak mevzilendiler. Asker sayıları üç bin kişi idi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) orada mevzilendi, kadın ve çocukları da ''el-Atam''
diye bilinen yerde bıraktı. Huyeyy bin Ahtab, Kurayzalıların reisi olan Ka'ab
bin Esed'in yanına gitti. Ka'ab, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
kavmi ile ilgili olarak antlaşma yapmıştı. Ka'ab, kalesini kapatarak, Huyeyy'in
girmesine izin vermeyip: "Sen uğursuz birisisin, Muhammed'le antlaşma
yapmış bulunuyorum ve ben O'ndan atlaşmasına sadakatten başka birşey
görmedim" dedi. Bu sefer Huyeyy: "Ya Ka'ab, ben sana zaman boyunca
devam edecek bir şerefle ve uçsuz bucaksız bir denizle geldim. Sana Kureyş'i,
komutanlarının şereflilerini getirdim. Gatafanlıları komutanlarıyla getirdim.
Onlar bana Muhammed ve arkadaşlarının kökünü kazımadıkça gitmeyeceklerine dair
söz verdiler." dediyse de Ka'ab: "Sen bana tüm zamanın zilletini; suyu
boşalmış, şimşek ve yıldırım çaktığı halde içerisi kof bir buluttan başka bir
şey getirmedin, ey Huyeyy beni ve Muhammed'i rahat bırak!" diye cevap
verdi. Huyeyy ise bin bir dereden su getirerek sonunda Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in antlaşmasına ihanet etmek durumunda bıraktı. O da
antlaşmayı bozdu ve ahdine sadakat göstermedi. Huyeyy de: "Kureyş, ve
Gatfan, Muhammed'e hiç bir zarar vermeden dönecek olurlarsa gelip senin kalene
sığınacağımı ve sana ne gelirse, bana da gelmesini bekleyeceğimi söz veriyorum"
diye O'nunla antlaştı.
Bunun
sonucunda musibet büyüdü, korku daha geniş boyutlara ulaştı.
Müslümanların
üzerine düşmanları üstlerinden ve altlarından gelmeye başladı. Bazı
münafıkların münafıklıkları da ortaya çıktı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), müşrikler O'nu bekler halde bir aya yakın, yirmi küsur gün bekleşip
durdular. Bu sürede iki taraf arasında karşılıklı ok atmanın dışında herhangi
bir çarpışma olmadı.
Musibetin
sebep olduğu sıkıntılar artınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Gatfan'ın komutanları olan Uyeyne bin Hısn ile Haris bin Avf el-Mürri'ye haber
göndererek beraberlerindeki askerleri de almanın karşılığında Medine'nin
mahsulünün üçte birini vermeyi teklif etti. Onlar da bu teklifi kabul ettiler.
Fakat Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Sa'ad bin Mu'az ve Sa'ad bin
Ubade ile birlikte istişarede bulununca dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü,
yapmak istediğin bir şey mi var? Yoksa Allah'ın emrettiği bir şey mi var? Yoksa
bizim için yapacak bir şeyin mi var?" diye sorunca, şu cevabı aldılar:
"Hayır, sizin yararınız için bir şey yapmak istiyorum. Arapların el
birliği ederek adeta tek bir yaydan size ateş yaptıklarını gördüm. Ben de
onların size karşı olan bu birliklerini, güçlerini, kırmak dağıtmak
istedim." Bu sefer Sa'ad bin Mu'az: "Bizler de onlar da şirk üzere
idik, onlar bizden misafir gelmeleri halinde ikram edeceğimiz bir hurma veya
alış-veriş neticesinde bizden alacakları malın dışında bir şeyimizi yemeyi ümit
etmiyorlardı. Allah bizi İslamla şereflendirdikten sonra onlara malımızı mı
vereceğiz? Allah bizimle onların arasında hükmünü verinceye kadar onlara
kılıçtan başka bir şey vermeyeceğiz." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bu teklifinden vazgeçti.
Daha
sonra Amir bin Lüeyoğulları'ndan Amr bin Abd-i Ved, İkrime bin Ebi Cehil,
Hübeyre bin Ebi Vehb, Nevfel bin Abdullah, Dirar bin el-Hatib el-Fİhri gibi
kimselerin de bulunduğu bazı Kureyş süvarileri atlarına binerek Kinaneoğulları'nın
arasından geçtiler ve onlara "Savaşa hazırlanın, kimlerin güzel ata
bindiklerini öğreneceksiniz" dediler. Amr bin Abd-i Ved, katil' olarak
Bedir Savaşı'nda bulunmuş ve oldukça fazla yara alıncaya kadar çarpışmalarına
devam etmişti. Ancak, Uhud'da bulunamamış, Hendek'te ise ne derece kahraman bir
kişi olduğunun bilinmesi için bir takım işaretlerle savaşa katılmıştı.
Arkadaşlarıyla birlikte hendeğin kıyısına kadar geldiler. Daha sonra
araştırdıkları dar bir yerden hendeği geçtiler. Sel' Tepesi ile Hendek arasında
kalan çoraklık bir yerde atlarının sırtında gidip gelmeye başladılar. Hz. Ali
bin Ebi Talib bir grup Müslümanla onların karşılarına çıktılar ve
geçebilecekleri yeri onlara karşı korudular. Amr işaretli olarak meydana
çıkmıştı. Hz. Ali: "Ey Amr, sen şöyle sözvermiştin: Kureyş'ten kim seni
iki şeyden birisine çağıracak olursa sen onların birisini mutlaka kabul
edeceksin." Amr: "Evet," deyince Hz. Ali: "O halde ben seni
Allah'a ve İslam'a davet ediyorum" Amr'ın cevabı şu oldu: "Allah'a
yemin ederim seni öldürmek istemiyorum." Buna karşılık Hz. Ali:
"Fakat ben seni öldürmek istiyorum" deyince Amr gayrete gelip atından
indi ve Ali'ye doğru ilerledi. Karşılıklı olarak, darbe denemelerinden sonra
Hz. Ali, Amr'ı öldürdü ve diğer atlılar da hezimeti kabul edip geri dönmek
zorunda kaldılar. Amr ile birlikte iki kişi daha öldürülmüştü. Bunların
birisini Hz. Ali öldürmüş, öbürüne de bir ok isabet etmiş ve bundan dolayı da
Mekke'de ölmüştü.
Sa'ad
bin Mu'az'ın, isabet aldığı bir okla kolundaki ana damarı kopmuştu.
Bu
oku ona Amir bin Lüey'den olan Maisoğulları'ndan Hibban bin Kays bin elAraka
bin Abd Menaf atmıştı. el-Araka O'nun büyük annesidir. O'na el-Araka adı
verilmesinin nedeni, terinin hoş kokulu olmasıydı. Araka, Kilabe bint Sa'ad bin
Sehm'dir. Abdu Menaf bin Haris'in annesidir.
Hibban,
Sa'ad'a ok atınca, "Al sana, ben el-Araka'nın oğluyum" demişti.
Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah senin yüzünü ateşin derinliklerinde
ebediyen bıraksın," diye beddua etti. Kolundaki bu damar kopan herkes
kesinlikle ölürdü. Sa'ad şöyle dua etmişti: "Allah'ım eğer Kureyş daha
savaşa devam edecek olursa beni de hayatta bırak, çünkü senin Peygamberine
eziyet edip O'nu yalanlayan kişilere karşı savaşmaktan daha çok sevdiğim bir
şey yok. Allah'ım, eğer aramızda savaş bitmiş ise bu benim için şahadetin
sebebi olsun, Kurayzaoğulları'nın durumunu gözüm aydın oluncaya kadar canımı
alma."
Kurayzaogulları
Cahiliyye döneminde onun antlaşmalıları ve dostları idi. Sa'ad'a oku atan
kişinin Mahzumoğulları'nın antlaşmalısı olan Ebü Üsame el-Cüşemi olduğu da
söylenmiştir.
Sa'ad,
yukarıda belirttiğimiz duayı yaptıktan sonra da kanı kesildi.
Nebi'in
halası Safiyye, Hassan bin Sabit'in kalesi olan Fari' Kalesi'nde idi. Hassan da
korkak olduğundan dolayı kadınlarla birlikte burada kalmıştı. Safiyye
anlatıyor: "Yahudilerden birisi bizim bulunduğumuz yere gelip dolaşmaya
başladı. Hassan'a dedim ki: Bu Yahudi etrafımızda dolanıyor. Onun zayıf
taraflarımızı ihbar edeceğinden korkuyoruz. İn de öldür! Hassan: Ben bu işlerin
adamı değilim dedi. Bu sefer elime bir sopa alıp indim, onu öldürdüm. Döndükten
sonra Hassan'a: İn de onun üzerindeki eşyaları al, dedim. Erkek olduğu için bu
işi yapamam, dediğim halde Hassan bana: Allah'a yemin ederim onun üzerindeki
eşyaya da bir ihtiyacım yoktur, diye cevap verdi. "
Eşca'lı
Nuaym bin Mes'ud, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gelerek
şöyle söyledi: "Ey Allah'ın Resulü, ben Müslüman oldum. Kavmimin de bundan
haberi yoktur. Ne arzu ediyorsan emret." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu: "Sen, tek başına bir kişisin. Gücün yettiği kadar
bizim için bir hile yap. Çünkü savaş bir hiledir." Nuaym,
Kurayzaoğulları'nın yanına gitti. Cahiliye döneminde onlarla iyi arkadaşlığı
vardı. Onlara şöyle söyledi: "Sizlere olan sevgimi biliyorsunuz. Onlar:
Biz bu konuda seni itham edemeyiz," deyince, Nuaym: "Siz, Kureyşi ve
Gatfan'ı Muhammed'e karşı savaşmak konusunda desteklediniz, fakat onlar sizin
gibi değildir. Bu şehir sizin şehrinizdir. Mallarınız, çocuklarınız, kadınlarınız
buradadır. Bunları başka yere alıp götüremezsiniz. Kureyş ve Gatfan bir fırsat
ve ganimet bulacak olurlarsa onu alıp giderler, değerlendirirler. Yok, böyle
bir şeyolmayacak olursa, yurtlarına gider ve sizleri Muhammed'le başbaşa
bırakırlar. Onunla başbaşa kaldığınız takdirde ise, ona güç yetiremezsiniz. Bu
bakımdan onların şereflilerinden güveninizi sağlamak üzere rehineler almadıkça
savaşmayınız, ki Muhammed'e rahatlıkla karşı çıkabilesiniz." deyince,
onlar: "Gerçekten bizim iyiliğimize söylüyorsun" dediler.
Daha
sonra Nuaym Kureyş'e giderek, Ebu Süfyan'a ve beraberindekilere: "Size
olan sevgimi ve Muhammed'e karşı durumumu biliyorsunuz." Kurayza'lılar
pişman olup Muhammed'e şöyle haber göndermişler: "Kureyş'in ve Gatfan'ın
soylularından bazı kimseleri alıp boyunlarını uçurmak üzere bunları sana
verdikten sonra geri kalanlara karşı senin yanında savaşacak olursak bu işe
razı olur musun?" Onlardan böyle bir teklif alan Muhammed onlara:
"Evet", diye cevap vermiş. Bunun için eğer Kurayza sizlerden ileri gelenlerinizin
bazılarını rehine olarak isteyecek olursa bir tek kişi bile vermeyiniz"
dedi. Arkasından Gatfanlıların yanına da giderek onlara da: "Sizler benim
akrabam ve aşiretimsiniz." dedikten sonra Kureyş'e söylediklerinin
benzerini bunlara da söyledi ve tehlikeden onları sakındırdı.
Yüce
Allah'ın Resulü'nün faydasına Hicretin beşinci yılının Şevval ayı cumartesi
gecesinde yaptıkları arasında şu da vardır: Ebu Süfyan ve Gatfan'ın ileri
gelenleri Kurayza'lılara Kureyş ve Gatfan'ın bazı kimseleri ile birlikte Ebu
Cehil'in oğlu ikrime'yi göndererek, onlara şöyle söyledi: "Bizler, buranın
yerlileri değiliz. Burada artık kalmak imkanımız yok. Bunun için Muhammed'le
çarpışmak üzere savaşa hazırlanırız", dediler. Kurayza'lılar ise şöyle
söyledi: "Bugün cumartesidir, biz bugünde hiçbir şey yapamayacağımız gibi
bizim için güvenlik olmak üzere bazı rehineler vermediğiniz sürece sizinle
yanyana savaşmayız. Çünkü sizlerin yurtlarınıza geri dönüp, bizi bu adamla bu
ülkede başbaşa bırakmanızdan korkuyoruz." dediler. Elçiler bu sözü onlara
haber olarak götürünce, Kureyş ve Gatfan: "Allah'a yemin ederiz Nuaym
doğru söylüyor," dediler. Ondan sonra Kurayza'ya şu haber geldi:
"Allah'a yemin ederiz, size bir adam bile vermeyeceğiz" bunun üzerine
Kurayza şu sözleri söyledi: "Nuaym'ın söylediği sözü gerçekmiş."
Böylece Allahü Teala onları birbirinden uzaklaştırdı. Yüce Allah şiddetli
soğuğu olan kış gecelerinde hızlı bir fırtına gönderdi. Öyle ki çanakları
kalkıyor ve çadırları yerden sökülüyordu.
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların bu şekilde birbirlerine düştüklerini
görünce, geceleyin Huzeyfe bin el-Yeman'ı çağırarak onlara şunu söyledi:
"Onların bulunduğu yere çık, durumlarını gör ve bize gelinceye kadar hiç
kimseye bir şey söyleme."
Huzeyfe
anlatıyor: "Ben de çıkıp gittim, onların bulunduğu yere vardım. Rüzgar ve
Allah'ın gönderdiği ordular onlara yaptıklarını yapıyordu. Tencereleri,
çadırları ve ateşleri bir türlü olduğu gibi durmuyordu. Ebü Süfyan kalkıp
şunları söyledi: Ey Kureyşliler, herkes kiminle oturduğuna dikkat etsin. Bunun
üzerine yanımdaki adamın elini yakaladım ve ona sen kimsin, diye sordum? O
bana: Ben filanım dedi. Daha sonra Ebü Süfyan: ''Allah'a yemin ederim artık
adar da binekler de helak oldu. Kurayzalılar bize verdikleri sözlerinde durmadılar.
Bu rüzgardan gördüğünüz sıkıntıları görmektesiniz. Haydi, binip gidin. Ben de
gidiyorum'' dedikten sonra, devesine doğru gitmek üzere kalktı. Devesi bağlı
bulunuyordu. Onun üzerine bindi ondan sonra da kalkmak üzere durdu. Deve üç
ayağı üzerine kalktı. Eğer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bana
hiçbir şey yapmama emri olmasaydı kesinlikle öldürürdüm."
Huzeyfe
der ki: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına vardım.
Hanımlarının birisine ait bir şala bürünmüş olduğunu ayakta namaz kılmakta
olduğunu gördüm. Beni alıp önüne oturttu. Ve üzerime de şalın bir kenarım
örttü. Selam verince de ona durumu anlattım.
Gatfanlılar
Kureyş'in yaptıklarını haber alınca, onlar da ülkelerine geri döndüler. Geri
dönerken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Şu
anda biz de onların üzerine gidip gazada bulunacağız, onlar bize gaza
edemesinler.'' dedi. Allah, Mekke'nin fethini nasip edinceye kadar durum
gerçekten böyle oldu."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA