İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

MEDİNE’YE HİCRET       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

PEYGAMBER (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN HİCRETİ

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı hicrete devam ederken Nebi Mekke'de verilecek emri bekliyordu. Ali bin -Ebi Talib, Ebu Bekir es-Sıddik de geri kalmış onu beklemişti. Kureyş, bu durumu görünce Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Mekke'den başka yere çıkacağından çekinmeye başladılar. Bu amaçla Daru'n-Nedve'de toplandılar. Daru'n-Nedve, Kusayy bin -Kilab'ın eviydi. Orada danıştılar. İblis, yaşlı bir kişi suretinde onların arasına katıldı ve şunları söyledi: "Ben bir Necidliyim. Sizin durumunuzu haber aldım ve toplantınıza katıldım. Görüşümden yararlanacağınızı umarım."

 

Utbe, Şeybe, Ebu süfyan, Tuayma bin -Adiyy, Habib bin -Mut'im, al-Haris bin -Amir, en-Nadr bin -el-Haris, Ebu'I-Bahteri bin -Hişam, Rabia bin -el-Esved, Hakim bin -Hizam, Ebu Cehil, Haccac'ın iki oğlu Nübeyh ve Münebbih, Umeyye bin -Halef ve başkaları bu toplantıya katılanlardandı.

 

Biri, ötekilerine: "Şu adamın durumu bildiğiniz gibi idi. Bununla birlikte biz kendisine tabi olanlarla beraber üzerimize hücum etmesinden korkuyoruz. O halde bu konuda bir görüşe varalım," deyince bir başkası şunları söyledi: "Onu zincire bağlayınız ve üzerine kapıyı kapatınız. Sonra da önceki şairlerin başına ne gelmiş se O'nun da başına gelmesini bekleyiniz." (Bununla ölümü kastediyorlardı). Necid'li kılığındaki Şeytan şöyle dedi: "Bu kabul edilecek bir görüş değil. Bu şekilde hapsedecek olursanız kapının ötesinden durumu dışarıya taşar, o zaman da üzerinize hücum edip, O'nu alıp giderler." Bu sefer bir başkası: "Yurdumuzdan çıkartır, sürgüne göndeririz, biz O'nu görmedikten sonra nereye giderse gitsin" dedi. Necid'li ihtiyar (şeytan): "O'nun ne kadar güzel konuştuğunu, ne kadar iyi bir mantığı olduğunu görmüyor musunuz? Siz bunu yapacak olursanız Araplardan herhangi birilerinin yanına gider, tatlı mantığı ile onları da kendi egemenliği altına alır, sonra da onlarla birlikte sizi çiğneyip geçinceye ve yönetimi elinizden alıncaya kadar üzerinize gelir." dedi. Bu sefer Ebu Cehil şunları söyledi: "Benim görüşüm odur ki, her kabileden soylu bir genç alalım ve bunların her birisine bir kılıç teslim edelim. Hepsi tek bir adamın hareketiyle hep birlikte ona bir darbe indirip öldürsünler. Bunu yapacak olursa kanının bedeli bütün kabileler arasına dağılmış olur. Ve Abd Menafoğulları, bu durumda kendi kavimlerinin tümüyle savaşmaya güç yetiremeyecekleri için buna karşılık diyeti kabul edeceklerdir." Bu sefer Necid'li: "Söz diye bu adamın sözüne derler. Yerine getirilecek görüş budur." dedikten sonra bu görüşe karar vermiş olarak dağıldılar.

 

Cebrail, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek şöyle dedi: "Bu gece yatağına yatmayacaksın." Karanlık basınca suikastçılar Peygamber Efendimiz'in kapısında toplanarak onu gözetmeye başladılar, uyuyunca üzerine çullanacaklardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların bu durumunu görünce, Ali'ye şunları söyledi: "Yatağımda sen uyu, benim yeşil bürdemi de sen üzerine çek. Bu yatağımda uyu ve şunu kesinlikle bil ki hoşuna gitmeyen bir şey sana isabet etmeyecektir." Ondan sonra yanında bulunan emanet gibi benzeri şeyleri sahiplerine vermesi için gerekli talimatı verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışarı çıkıp, eline bir avuç toprak aldı ve onu başlarının üzerine serperken:

‘‘Yasin, çok hikmetli olan Kur'an'a yemin olsun'' buyruğundan ''Onlar asla görmezler'' buyruğuna kadar olan kısmı okudu. (Yasin suresi, 13). Peygamber Efendimiz bu ayetleri okuyup, geçip gitti. Hiçbirisi de O'nu görmedi. Tanınmayan birisi onlara gelerek şunu sordu: "Ne bekliyorsunuz?" Onlar: "Muhammed'i bekliyoruz." O: "Allah sizleri şaşırttı" dedi. "O, yanınızdan çıkıp gitti ve başına toprak koymadığı kimseyi bırakmadı, istediği gibi çekip gitti." Herbirisi ellerini başının üzerine koyunca toprakla karşılaştı. Fakat dikkatle bakınca Ali'nin uyumakta olduğunu ve üzerinde Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bürde-sinin bulunduğunu görünce: "Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyuyor" dediler. Ve bu halleri sabah oluncaya kadar devam etti. Hz. Ali yataktan kalkınca onu tanıdılar.

Yüce Allah'ın şu mealdeki buyruğu bunu anlatmaktadır:

 

''Hani küfredenler senin için plan kuruyorlardı: Ya seni tutup bağlayacaklar, ya öldürecekler veya yurdundan çıkartacaklardı'' (Enfal suresi, 30).

 

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in evini sarmış olanlar Hz. Ali'ye Peygamber'in nerede olduğunu sordular. Hz. Ali: "Bilmiyorum dedi, siz ona çıkmasını söylediniz. O da çıkıp gitti." Hz. Ali'yi dövdüler ve onu Mescid-i Haram'a alıp götürdüler. Bir süre onu hapsettilerse de bıraktılar. Yüce Allah, Resulü'nü Kureyşlilerin tuzağından kurtarmış ve ona hicret etmek emrini vermişti..

 

Hz. Ali de kalkıp Peygamber'in yanındaki emanetleri geri verdi ve öbür emirlerini yerine getirdi.

 

Hz. Aişe şöyle demiştir: "Sabah veya akşam olsun Resulullah'ın Ebu Bekir'in evine geldiği vakti hiç kimse şaşırmazdı, herkes bilirdi. Allah, Resulü'ne hicret etmek iznini verdiği zaman da Resulullah evimize tam herkesin evine istirahat etmek için çekildiği öğle sıcağında çıkageldi. Ebu Bekir bunu görünce:

 

"Bu saatte ortaya çıkan önemli bir olay dolayısıyla gelmiş olmalıdır" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içeri girince divana oturup şöyle dedi: "Yanında bulunanları dışarı çıkart." Ebu Bekir: "Ey Allah'ın Resulü, içerde benim sadece iki kızım var, bunlar da yabancı sayılmaz." deyince Nebi: "Allah buradan çıkmam için izin vermiş bulunuyor" dedi. Ebu Bekir: "Ben de beraber miyim, ya Resulallah?" diye sordu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen de berabersin" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir sevincinden ağlamaya başladı. ed-Deyl bin -Bekroğullarından Abdullah bin -Erkad'ı ücretle kiraladılar. Abdullah o zaman müşrikti ve onlara yol göstermek üzere tutulmuştu. Resulullah'ın Mekke'den çıkışını Ebu Bekir, Ali ve Ebu Bekir'in ailesinden başka kimse bilmiyordu. Ali'ye gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na kendisine vekaleten yanında bulunan bütün emanetleri sahiplerine geri verdikten sonra kendisine yetişmesini emretmişti.

 

Ebu Bekir'in evinin arka tarafında bulunan küçük bir pencereden çıkıp gittiler. Oradan Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya gidip içeri girdiler. Ebu Bekir, oğlu Abdullah'a gündüzün Mekke'de ne olduğuna kulak kesilmesini, sonra da geceleyin kendilerine haber olarak iletmesini emretmişti. Kölesi Amir bin -Fuheyre'ye de koyunlarını gündüzün otlatıp, geceleyin yanlarına getirmesini emretmişti. Hz. Ebu Bekir'in kızı Esma da akşamları onlara yemeklerini götürüyordu. Mağarada üç gün kaldılar.

 

Kureyş Kabilesi Nebii kendilerine getirene yüz dişi deve vaat etmişti.

 

Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdullah, onların yanına gittiğinde Amir bin Füheyre de onun arkasından koyunlarıyla birlikte gider ve böylece onun izini kaybettirirdi. Aradan üç gün geçip insanlar bir dereceye kadar durulunca onların kılavuzları onlara ait iki deve ile birlikte geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu develerden birisini parasıyla satın aldı. Ebu Bekir'in kızı Esma onlara yol azığını da getirip verdi.

 

Azık torbasını bağlamayı unutmuştu. Belindeki kuşağını çözüp bu azığı bağladı ve develerin üzerine astı. İşte bu nedenle Hz. Esma'ya ''iki kuşak sahibi'' anlamına gelen ''Zatünnikateyn'' unvanı verildi.

 

Daha sonra ikisi de develerine binip yola koyuldular. Hz. Ebu Bekir kölesi Amir bin -Füheyre'yi yolda kendilerine hizmet etmek üzere yanına almıştı. O gece ve ertesi gün öğle vaktine kadar yollarına devam ettiler. Uzun bir kayalıkla karşılaştılar. Ebu Bekir orada Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimiz'in kuşluk vakti uykusuna yatması ve gölgesinde gölgelenmesi için bir yer hazırladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uykuya daldı. Ebu Bekir de güneş zeval vaktini aşıncaya kadar onun güneşe karşı koruyuculuğunu yaptı.

 

Kureyş, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i getirene bir kişinin diyeti kadar mükafat vereceğini söylemişti. Süraka bin -Malik bin -Cu'şüm el-Müdlici onları takip etti ve onlar kayalık bir yerdeyken onlara yetişmek üzere olduğu sırada Ebu Bekir şöyle feryat etti: "Ey Allah'ın Resulü, bize yetişiyor." Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Üzülme, muhakkak Allah bizimle beraberdir." (Tevbe suresi, 40) cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona bedduada bulundu. Atı karnına kadar gömüldü ve altından dumanlar çıktı. Bunun üzerine Süraka: "Ya Muhammed, benim için dua et, Allah beni kurtarsın. Buna karşılık sana söz veriyorum. Seni takip edenleri geri çevireceğim" dedi. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimiz dua etti ve kurtuldu. Fakat Süraka onları tekrar takip etmeye koyulunca, bu sefer Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimiz, ikinci defa beddua etti. Atının bacakları birincisinden daha şiddetli bir şekilde yere gömüldü. Bu sefer Süraka: "Ya Muhammed, bu durumumun, senin benim hakkımdaki bedduan neticesi olduğuna inandım. O halde Allah'a dua et, beni kurtarsın, buna karşılık sana söz veriyorum ki seni takip etmek üzere gelenleri geri çevireceğim." Peygamber Efendimiz dua etti ve o da kurtuldu. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e yaklaştı ve şunları söyledi: "Ey Allah'ın Resulü, tirkeşimden bir ok aL. Benim develerim filan yerdedir, onlardan istediğini alabilirsin." Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır, benim develerine hiçbir ihtiyacım yoktur." cevabını verdi.

 

Süraka geri dönmek isteyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Süraka'ya sordu: "Ya Süraka, Kisra'nın bileziklerini bileğine geçirmeye ne dersin?" Süraka: "Hürmüz'ün oğlu Kisra'yı mı söylüyorsun?" diye sorunca, Peygamber: "Evet" cevabını verdi. Süraka geri döndü ve Peygamber Efendimizi takip etmek isteyen kimle karşılaşırsa: "Bu tarafta yoktur." diye geri çevirdi.

 

Hz. Ebu Bekir'in kızı Esma anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hicret edince aralarında Ebu Cehil'in de bulunduğu bir grup Kureyşli kapımıza gelerek "Baban nerede?" diye sordular. "Ben bilmiyorum." cevabını verince Ebu Cehil elini kaldırarak yanağıma bir darbe vurdu ve küpem kulağımdan düştü. Ebu Cehil, çok kaba ve pis ahlaklı birisiydi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hangi tarafa gittiğini bilmeksizin bir süre bekledi. Sonunda Mekke'nin aşağı tarafından bir cin geldi. Herkes onun peşinden gidiyor, sesini işitiyor fakat göremiyordu. Bu cin şu şiiri okuyordu:

 

''İnsanların Rabbi Allah Um Mabad'in çadınna Konaklayan iki arkadaşı mükafatlandırsın,

Onlar develerle konakladı ve sütlerini içti Muhammed'e yol arkadaşı olan kurtulmuştur.

Kab oğullarına kutlu olsun Orası mü'minIerin gözetleme yeridir.''

 

Esma devam ediyor: Biz cinin bu sözlerini işitince Peygamber Efendimiz'in Medine'ye yöneldiğini anladık.

 

Kılavuzları onları Kuba denilen yere getirdi. Orada Amr bin -Avfoğulları'nın yanında konakladılar. Rabiülevvelin on ikinci günü güneş tam göğün ortasına gelmek üzere idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Amr bin -Avfoğulları'ndan Külsum bin -el-Hidm'e misafir oldu. Sa'ad bin -Hayseme'nin misafiri olduğu da söylenmiştir. Sa'ad bekardı ve Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bekar ashabı onun misafiri olurdu. O bakımdan onun evine: ''Bekarlar Evi'' adı verilmişti. Allah daha iyi bilir.

 

Ebu Bekir, Sunh diye bilinen yerdeki Hubeyb bin -İsaf'ın yanına misafir oldu. Haris bin -Hazrecoğulları'ndan Harice bin -Zeyd'in yanında misafir olduğu da söylenmiştir.

Hazreti Ali'ye gelince: O da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in emirlerini yerine getirdikten sonra Medine'ye hicret etti. Geceleyin yol yürüyor ve Medine'ye varıncaya kadar da gündüzleri gizleniyordu. Ayakları yürümekten çatlamıştı. Peygamber: "Bana Ali'yi çağırın" deyince: "Yürüyemiyor" dediler. Bunun üzerine Peygamber O'nun yanına giderek kucakladı ve ayaklarındaki şişkinlikten dolayı acıdığı için ağladı. Ellerine tükürüp ayakları üzerine gezdirdi. Bundan sonra Hz. Ali şehit edilinceye kadar ayaklarından hiç şikayet etmedi. Hz. Ali Medine'de kocası olmayan dul bir kadının yanında misafir kaldı. Her gece birisinin gelip ona birşey verdiğini gördü. Bundan kuşkulandı. Gelenin kim olduğunu sorunca, kadın: "O Sehl bin -Huneyf' tir, benim dul bir kadın olduğumu bildiği için kavminin putlarını kırıyor ve bana getirip: "Bunu odun ihtiyacım karşılamak için sana veriyorum." diyor." Ali, Sehl bin -Huneyf vefat ettikten sonra bu iyiliğini sık sık dile getirirdi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kuba'da pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günleri kaldı. Mescitlerini kurdu. Ondan sonra da cuma günü oradan ayrıldı. Kuba'da daha fazla kaldığını söyleyenler de vardır. Doğrusunu Allah bilir. Resulullah, Salim bin -Avfoğulları'nın bulunduğu yerde iken cuma vakti gelmiş oldu. Vadinin orta taraflarındaki mescitte cuma namazını kıldı. Böylece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın Medine'de kıldığı ilk cuma namazı bu oluyordu.

 

İbn Abbas anlatıyor: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) pazartesi günü dünyaya geldi. Pazartesi günü peygamberlik verildi. Pazartesi günü Hacerülesved'i kaldırıp yerine koydu. Pazartesi günü hicret etti ve pazartesi günü ruhunu teslim etti."

 

İlim adamları Peygambere vahiy geldikten sonra Mekke'de kaldığı süre hakkında farklı görüşlere sahiptir. Enes ve İbn Abbas'tan Ebu Seleme tarafından yapılan rivayete ve Hazreti Aişe'den gelen rivayete göre Nebi Mekke'de on yıl kalmıştır. Tabiinden İbn Müseyyeb, Hasan, Amr bin -Dinar da aynı şeyi söylemiştir. Mekke'de on üç yıl kaldığı da söylenmiştir. Bunu İbn Abbas, Ebu Cemra'nın rivayetiyle söylemiştir. İkrime de İbni Abbas'tan aynı şekilde rivayette bulunmuştur. Peygamberin Mekke'de on yıl kaldığını söyleyenler davetin açıkça ortaya konulduktan sonraki süreyi kastetmiş olabilirler. Çünkü Peygamberimiz daha önceki bir kaç seneyi daveti açığa vurmadan geçirmiş bulunuyordu. Bu görüşü güçlendiren delillerinden bir tanesi Ensar'dan Sırma bin -Ebi Enes'in,

 

''Kureyş arasında on küsur yıl kaldı

Karşılaştığı her bir arkadaşına öğüt veriyordu.''

 

anlamındaki beyiti Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in on üç yıl süreyle Mekke'de kaldığına delildir. Çünkü şair buradan on yıla bir fazlalık eklemiş bulunuyor. Eğer on beş yıl demiş olsaydı, yine vezin doğru olurdu. On üç yıl diyecek olsaydı, vezİn bozulacağından, on küsur yıl demeyi tercih etmiştir. Peygamber Efendimiz'in on yıldan fazla kaldığını bildiren rivayetlerde yalnız on üç ve on beş yıl şeklinde ayrı ayrı rivayet vardır.

 

Katade'den de oldukça garip bir görüş rivayet edilmiştir ki, o da: "Mekke'de Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Kur'an-ı Kerim sekiz yıl süreyle nazil olmuştur." şeklindedir. Fakat bu konuda O'na hiç kimse muvafakat etmemiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HİCRETİN BİRİNCİ YILI OLAYLARI (16 Temmuz 622 - 6 Haziran 623)