İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

İSLAM’IN DOĞUŞU MEKKE...       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

İKİNCİ AKABE BEY'ATİ

 

İslam Ensar arasında yayılınca onlardan bir grup kimseye farkettirmeden gizlice Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gitmeyi kararlaştırdılar. Zilhicce ayında hac mevsiminde kavimlerinin kafirleriyle birlikte Mekke yoluna koyuldular. Mekke'de Hazreti Peygamberle görüşüp, teşrik günlerinin ikincisinde Akabe denilen yerde buluşmak üzere sözleştiler.

 

Kararlaştırılan günün gecesinin üçte ikisi geçtikten sonra gizlice teker teker ayrılıp Akabe'de toplandılar. Burada toplananların sayısı yetmiş erkek ve iki tane de kadındı. Bu kadınlar Nuseyb bint Kab Umm Umare ile Selimeoğulları'ndan Esma Um Amr bint Adiy idiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında Abdülmuttalib'in oğlu amcası Abbas olduğu halde onların yanına geldi. Abbas henüz Müslüman olmamıştı. Fakat kardeşinin oğlunun işinin sağlam tutulmasını arzu ediyordu. Bu konuda sözü ilk açan Abbas oldu ve şöyle dedi: "Ey Hazrecliler, (Araplar o sırada Hazreclilere de Evslilere de Hazrecliler, diye söz ederdi) Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizim aramızda sizin gördüğünüz şekilde şeref ve kuvvete sahiptir. Fakat O, mutlaka bizden kopup size gelmek istedi. Sizler O'na verdiğiniz sözü yerine getireceğinizi ve koruyacağınızı kesinlikle biliyor iseniz, bu işle sizi baş başa bırakıyorum. Fakat eğer sizler O'nu başkalarına teslim edecek iseniz, şu andan itibaren içinde bulunduğu şeref, üstünlük ve himayesinde bırakınız."

 

Ensar şöyle dedi: "Ne dediğini işittik, Ey Allah'ın Resulü, konuş, kendin için de Rabbin adına da nasıl bir teminat almak istiyorsan söyleyebilirsin. "

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara konuşma yaptı, Kur'an okudu ve İslam'a teşvik ettikten sonra şöyle dedi: "Beni hanımlarınızı ve çocuklarınızı koruduğunuz gibi koruyacaksınız."

 

Sonra el-Bera bin -Ma'rur Nebi'in elini tutarak dedi ki: "Seni hak ile gönderene yemin olsun, çoluğumuzu çocuğumuzu koruduğumuz gibi seni de koruyacağız. Ey Allah'ın Resulü, bize bey'at et, çünkü biz Allah'a yemin ederim ki savaşçı bir topluluğuz."

 

Daha sonra Ebu Heysem bin -et- Teyyihan söze karışarak şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü, bizimle insanlar arasında bir takım bağlar vardır. Biz bunları koparmış oluyoruz. (Bununla Yahudileri kastediyordu.) Eğer Allah (C.C.) sana zafer ihsan edecek olursa bizi bırakıp kendi kavmine geri dönecek misin?" diye sorunca, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gülümseyerek şöyle dedi: "Sizin kanınız benim kanım, sizin zararınız benim zararımdır. Ben sizdenim, siz bendensiniz. Siz kiminle barışırsanız ben onunla barış yaparım, kiminle savaşırsanız onunla ben de savaşırım." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayrıca şöyle dedi: "Bana aranızdan on iki temsilci seçiniz ve onlar kavminin temsilcisi olsun." Hazrec'den dokuz kişi Evs 'ten de üç kişi çıkardılar.

 

Ensar'dan Abbas bin -Ubade bin -Nadla şöyle dedi: "Ey Hazrecliler, siz bu adama neye söz verdiğinizi, bey'at ettiğinizi biliyor musunuz? Siz, bununla kırmızı ve siyah renklilerle savaşmak üzere bey'at veriyorsunuz. Eğer mallarınıza bir musibet gelip, şereflileriniz öldürülünce O'nu teslim edecekseniz şu andan itibaren Allah'a yemin ederim ki, dünyanın da ahiretin de rezilliği olur. O'na vermiş olduğunuz bu sözü yerine getireceğinizi umuyorsanız bunu alınız. Allah'a yemin ederim bu, hem dünya için, hem ahiret için hayırlı bir şeydir."

Hep birlikte ona şöyle cevap verdiler: "Biz, bunu mallarımıza gelecek musibete ve şereflilerimizin öldürülmesine rağmen kabul ediyoruz, bunun karşılığında bize ne var?" diye sorunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cennet" dedi. Bunun üzerine O'na: "Elini uzat" deyip beyatte bulundular.

 

Abbas bin -Ubade bu sözleri onların giriştikleri akdin, bey'atin ehemmiyetini daha da pekiştirici ifadelerle anlatmak için söylemişti. Bunun sebebi hakkında: "Hayır, O bu sözleri Abdullah bin -Ubey bin -Selul da hazır bulunup işi daha da güçlü bir noktaya getirmek için ertelemek amacıyla söylemiştir" şeklinde de yorum yapılmıştır.

 

Nebie ilk bey'at eden Ebu Ümame Es'ad bin -Zürare oldu. Ebu'I-Heysem bin -et-Teyyihan'dır, denildiği gibi, el-Bera bin -Ma'rur'dur da denilmiştir. Ondan sonra geri kalanlar da peşpeşe bey' atte bulundular.

 

Bu şekilde onlar bey'at edince şeytan Akabe yokuşunun üst tarafından şöyle bağırdı: "Ey buranın halkı, başkalarını zimmet altına sokan kimsenin haberini duydunuz mu? Çoluk-çocuk da size karşı savaşmak için O'nun başına toplanmış bulunuyorlar. "

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim ki, ey Allah'ın düşmanı, senin için de münasip bir fırsat bulacağım." dedikten sonra: "Şimdi artık yerlerinize geri dönünüz" diye Ensar'a emir verdi. Abbas bin -Ubade Peygamber Efendimiz'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Seni hak ile peygamber olarak gönderene yemin ederim ki isteyecek olursan yarın Mina halkına kılıçlarımızla hücum ederiz." demekle birlikte Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bununla henüz emrolunmadık." cevabını verdi ve onlar da geri döndüler.

 

Sabah olduğunda Kureyş'in ileri gelenleri onların yanına varıp şöyle dediler: "Sizin bizim adamımıza varıp onu kendi şehrinize çıkartacağınız ve bize karşı savaşmak üzere O'na bey'atte bulunduğunuz haberi ulaştı. Allah'a yemin olsun bütün Arap kabileleri arasında en çok savaşmayı arzu etmediğimiz kimseler sizlersiniz."

 

Orada bulunan Ensar kabilelerinden olan müşrikler böyle bir şey olmadığına dair yemin ettiler.

 

Ensar Mekke'den ayrılınca Bera bin Ma'rur şöyle dedi: "Ey Hazrec topluluğu! Namaz kıldığım zaman Kabe'yi arkama almak istemiyorum." Fakat öbürleri ona: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Şam'a doğru yöneliyor, biz ona muhalefet etmeyiz." cevabını vermekle birlikte el-Bed', Kabe'ye dönerek namaz kılıyordu. Bera Mekke'ye vardığında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bu konu hakkında soru sordu. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen zaten bir kıble üzerinde bulunuyordun, keşke sabretseydin." cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah'ın döndüğü yöne dönerek namazını kılmaya başladı.

 

Ensar, Peygamber Efendimize Zilhicce ayında bey'at edip geri döndüler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da Mekke'de Zilhiccenin geri kalan kısmını Muharrem ve Safer aylarını geçirdikten sonra Rebiyülevvel ayında Medine'ye hicret etti, Medine'ye Rebiyülevvel ayının l2'nci günü vardı.

 

Kureyşliler, Ensar'dan Müslüman olanların haberini alınca Mekke'de bulunan Müslümanlara baskılarını daha da arttırdı ve onları dinlerinden geri çevirmek için oldukça gayret gösterdiler. Bu bakımdan Müslümanlar çok büyük sıkıntılarla karşılaştılar. Bu, onların karşı karşıya kaldıkları son imtihandı. Bu şekildeki ilk imtihan ise Habeşistan' a hicretten daha önce başlamıştı.

 

İkinci Akabe' de ileri sürülen şartlar, Birinci Akabe biatının şartlarından farklıydı. Çünkü Birinci Akabe biatında kadınlar beyatinin muhtevası işlenmişken bu beyatte: "Kırmızı renkli ve siyah renkli herkese karşı savaş açmak" sözkonusu edilmişti.

 

Daha sonra Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabına Medine'ye hicret etmek emrini verdi. Oraya ilk olarak varan kişi Ebu Seleme bin -Abd el-Esed oldu. O'nun hicreti bey'atten bir sene önce gerçekleşmişti. Ondan sonra Adiyyoğullarımn antlaşmalısı Amir bin -Rabia, hanımı Ebu Haşme'nin kızı Leyla ile birlikte hicret ettiler. Amir'den sonra Abdullah bin -Cahş, kardeşi Ebu Ahmed ve ailesinin diğer fertleri ile birlikte hicret etti. Evlerinde kimse kalmamıştı. Sahabeler de peşpeşe hicret ediyordu. Arkasından Ömer bin -Hattab, Ayyaş bin -Ebi Rabia hicret ederek Amr bin -Avfoğulları'nın mahallesine yerleştiler. Ebu Cehil bin -Hişam ve Haris bin -Hişam Medine'de Ayyaş bin -Ebi Rabia'nın yanına gittiler. Ayyaş, onların anne bir kardeşi idi. Ona: "Senin annen gölgede kalmamaya ve saçlarını taramamaya söz verdi." deyince Ayyaş'ın bundan dolayı kalbi incindi ve geri döndü. Sahabiler ise, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hicret edinceye kadar peşpeşe hicretlerine devam etti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

PEYGAMBER (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN HİCRETİ