İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

İSLAM’IN DOĞUŞU MEKKE...       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

PEYGAMBER (S.A.V.)'İ ve MÜSLÜMANLARI BOYKOT

 

İslam'ın gittikçe yayılıp Müslüman olanların sayısının artması, üstelik Ömer ve Hamza'nın da İslam'a girmesiyle güçlenmeleri KureyŞ'i düşündürmeye başladı. Bu arada Amr bin -As ile Abdullah bin Ebü Umeyye'nin Necaşi'nin yanından O'nun Müslümanları koruyacağı haberini getirmeleri ve Müslümanların orada güvenlik içerisinde olduklarını öğrenmeleri üzerine bir araya gelip şu görüşe vardılar: Aralarında bir antlaşma yazacaklar ve bu antlaşmada:

 

"Haşimoğulları'ndan ve Muttaliboğulları'ndan kız almayacakları ve onlarla alışveriş yapmayacakları" konusunda anlaştılar. Buna dair antlaşmalarını bir sahifeye yazdılar ve bu konuda birbirleriyle sözleştiler. Daha sonra da yazdıkları bu sahifeyi bu antlaşmayı kendileri için daha da pekiştirici bir hale getirmek amacıyla Kabe'nin içine astılar. Kureyş bunu yapınca, Haşimoğulları ile Muttaliboğulları Ebu Talib'in yanına gittiler ve onunla birlikte mahallesinde bir araya geldiler.

 

Ebu Leheb bin -Abdülmuttalib Haşimoğulları arasından ayrılıp Kureyş'in yanına gitmek üzere yolda giderken Utbe'nin kızı Hind'i görür ve: "Benim Lat ve Uzza'ya yardımcı olmamı nasıl gördün?" diye sorunca, kadın "Çok iyi yaptın" diye söyler.

 

Bu boykot iki veya üç sene devam etti. Kendilerinden Müslümanlara hiçbir şey gitmemesi için çok büyük çabalar harcadılar. Giden ancak gizlice gidebiliyordu.

 

Ebu Cehil, Hakim bin -Hizam bin -Huveylid'i gördü. Hakim'in yanında bir miktar buğday vardı, onu halası Hatice'ye götürmek istiyordu. Hatice de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın yanında Ebu Talib Mahallesi'nde bulunuyordu. Ebu Cehil O'na asılıp durdu ve: "Allah'a yemin ederim, seni bu konuda rezil rüsvayederim" diye tehdit etti. Bu sırada Hişam'ın oğlu Ebu Buhteri çıkageldi ve: "Aranızda ne var?" diye sordu. Ebu Cehil: "Bu adamın yanında halasına götürmek üzere bir yiyecek vardır." deyince Buhteri: "Sen de onu bu yiyeceği götürmekten alı mı koyacaksın? Bırak yoluna gitsin." dedi. Fakat Ebu Cehil kabul etmeyerek üzerine hücum etti. Ebu'l Buhteri de bir devenin çene kemiğiyle ona vurdu, kafasını yardı ve yere düşürüp ağır bir şekilde ezdi. Hamza da durmuş onları seyrediyordu. Müşrikler, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in durumdan ha-berdar olmasını istemiyor ve onun da, Müslümanların da bu hallerine sevinmelerini arzu etmiyorlardı.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), insanları gizli ve açık olarak İslam'a davet etmeye devam ediyordu, vahiy de ona gelmekte idi. Bu şekilde üç yıl kadar bir süre kaldılar.

Kureyş'ten bir grup kişi sahifeye yazılmış bu antlaşmayı ihlal etmeye kalkıştılar. Bunlar arasında en güzel işleri başaran Amr'ın oğlu Hişam'dı. Hişam'ın dedesinin adı Haris babası Amr bin -Lüey idi. Hişam, Nadla bin -Hişam bin -Abdu Menarın anne bir kardeşinin oğlu idi. Hişam geceleyin yiyecek yüklediği deveyi alır, Müslümanların muhasara altında bulunduğu mahalleye karşı götürür, yularını serbest bırakır, sürerdi. Böylece deve kendiliğinden Müslümanların bulunduğu yere varırdı. Hişam Müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıları ve sürenin de uzayıp gittiğini görünce Üm Seleme'nin kardeşi olan Züheyr bin -Ümeyye bin -el-Muğire el-Mahzuıni'nin yanına gider. Züheyr de Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i ve Müslümanları çokça korumayı arzu ederdi. Onun annesi Atike de Abdülmuttalib'in kızı idi. Hişam ona: "Ya Züheyr, sen yemekleri yiyeceksin güzel elbiseler giyeceksin, hanımlarla evleneceksin, de senin dayıların bildiğin durumda kalacak, bu olur mu? Bana gelince Allah'a yemin ederim ki eğer Ebu'l-Hakem' in yani Ebu Cehil'in dayıları bu şekilde olsaydı sonra da onu seni davet ettiği şeylere çağırsaydın kesinlikle senin bu çağrını kabul etmezdi" diye söyleyince Züheyr: "Ben ne yapabilirim ki? Ben tek başıma bir adamım. Allah'a yemin ederim benimle bir başkası birlik olsaydı, bu antlaşmayı bozardım" diye söyleyince bu sefer Hişam: "Böyle bir adam daha bulmuşsun" deyince Züheyr: "Bu adam kimdir?" diye sorunca Hişam: "Benim" der. Züheyr: "Üçüncü birisini ara" diye söyler. Hişam kalkıp elMut'im bin -Adiyy bin -Nevfel bin -Abd Menaf'ın yanına giderek: "Adiyy bin -Abd Menafoğulları'ndan iki sülalenin yok olmasına sesini çıkarmayıp göz yumar mısın? Allah'a yemin ederim eğer siz başkalarına bu konuda fırsat verecek olursanız, onlar sizden daha hızlı bir şekilde koşarlar." deyince Mut'im: "Ben ne yapabilirim? Ben tek başıma bir adamım." diye cevap verir. Bu sefer Hişam: "İkincisini de bulmuş bulunuyorsun." deyince, Mut'im: "Kimmiş bu?" diye sordu. O da: "Benim" der. Bu sefer Mut'im: "Üçüncü birisini de bul" deyince, Hişam: "Onu da bulmuş bulunuyorum" der. Mut'im: "Bize dördüncü bir kişi bul" der. Bunun üzerine Hişam, Ebu'I-Bahteri bin -Hişam'in yanına giderek Mut'ime söylediği şeylere benzer sözler söyleyince bu sefer Ebu'lBahteri şöyle der: "Bu konuda bize yardımcı olacak bir kişi daha var mıdır?" der. Hişam: "Evet" der. Ebu'I-Bahteri: "Kimdir?" diye sorunca, Hişam: "Ben, Züheyr ve el-Mut'im" cevabını verir. Bu sefer Ebu'I-Bahteri: "Beşinci bir kişi daha arayıp bul" der. Hişam da Zemea bin -el-Esver bin -el-Muttalib bin -Esed'in yanına gider. Onunla konuşur ve mahsur bulunan Müslümanların kendilerine yakınlıklarını anlatır. Bu sefer Zemea: "Peki bu konuda bize yardımcı olacak kimse var mı?" diye sorunca, Hişam: "Evet" cevabını verir ve yardımcı olacakların isimlerini teker teker söyler. Mekke'nin üst tarafında "Hatm el-Cahun" diye bilinen yerde buluşmak üzere sözleşirler. Orada toplanırlar ve bu antlaşmayı bozmak konusunda birbirleriyle anlaşırlar. Ondan sonra Züheyr: "Önce ben başlayacağım" diye söyler.

 

Ertesi günü sabah olunca Kureyş'in toplandığı meclise giderler. Züheyr, Kabe'nin etrafında tavaf ettikten sonra orada bulunanlara dönerek: "Ey Mekkeliler, bizler yemeğimizi yiyeceğiz, elbiselerimizi giyeceğiz, buna karşılık Haşimoğulları helak olacak?! Ne satın alabiliyorlar, ne de kimse onlardan birşey satın alabiliyor. Allah'a yemin ederim, bu akrabalık bağlarını koparan zalim sahife parçalanmadıkça yerime oturmayacağım" diye söyler. Bu sefer Ebu Cehil: "Yalan söylüyorsun Allah'a yemin ederim bu sahife parçalanmayacak" diye söyleyince bu sefer Zemea bin el-Esved şöyle dedi: "Hayır asıl sen yalan söyledin. Biz zaten yazıldığı zaman bile ona razı değildik" der. Bu sefer Ebu'I-Bahteri: "Zemea doğru söyledi" der. "Biz bu sahifede yazılı olanlara razı olmuyoruz." Bundan sonra Mut'im bin -Adiyy kalkarak: "İkiniz doğru söylediniz, bunun dışında söyleyen yalan söylüyor" deyince, bu sefer Hişam bin -Amr da kalkarak benzeri şeyler söyler. Ebu Cehil: "Bu geceleyin hazırlanmış bir plandır" diye söyler. Ebu Talib de o sırada mescide yakın bir yerde bulunuyordu.

 

Mut'im sahifeyi parçalamak üzere ayağa kalkıp içeri gittiğinde böceklerin sahifeyi yemiş bulunduğunu, geriye sadece "Bismike Allahümme" yani "Senin adınla ey Allahımız," ifadesinin yazılı olduğu kısımdan başka birşey kalmadığını gördü. Kureyşliler yazdıkları her şeye bu ifade ile başlarlardı. Bu sahifeyi yazan Mansur bin -İkrime'nin de eli felç olmuştu.

 

Denildiğine göre, onların Ebu Talib'in mahallesinden çıkıp kurtulmalarının nedeni şöyle olmuştu: Sahife yazılıp Kabe'ye asıldıktan sonra herkes Haşim ve Muttalib oğullarıyla olan ilişkilerini kesip onlardan uzaklaşmış, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Ebu Talib ve onlarla beraber bulunanlar üç yıl o mahallede kalmışlardı. Allah bir böcek gönderip bu sahifede bulunan zulüm ve akrabalık bağlarını koparmakla ilgili şeyleri yemiş, geriye içinde bulunan Allahü Teala'nın ismini bırakmıştı. Cebrail gelerek durumu Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bildirmişti. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) durumu amcası Ebu Talib'e bildirdi. Ebu Talib, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in doğru söylediğinden şüphe etmezdi. Bulunduğu yerden çıkıp Mescidu'l-Haram'a gider. Kureyş'in ileri gelenleri orada toplanınca, Ebu Talib onlara dedi ki: "Benim kardeşimin oğlu bana şunu bildirdi: Allah sizin sahifeye bir böcek göndermiş, bu böcek sahifede bulunan akrabalık bağlarını koparma ve zulüm ile ilgili ifadeleri kemirmiş yiyip, bitirmiş, geriye sadece Allah'ın isimlerini bırakmış bulunuyor. Kalkın, bu sahifeyi getirin. Eğer söylediğinde doğru ise siz de görmüş olacaksınız ki sizler bize zulmediyorsunuz, bizim akrabalık bağlarımızı koparıp atıyorsunuz. Yok, eğer yalancı olduğu ortaya çıkarsa sizlerin hak üzere olduğunuzu bizlerin de batıl üzere bulunduğumuzu hep birlikte öğrenmiş olacağız."

 

Hepsi alelacele kalkıp sahifeyi getirdiler. Gerçekten durumun Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın dediği gibi olduğunu gördüler. Böylelikle Ebu Talib'in maneviyatı güçlenmiş olarak yüksek sesle onlara şöyle söyledi: "Artık siz de açıkça görüyorsunuz ki zalimsiniz ve akrabalık bağlarını koparan kimselersiniz." Hepsi başlarım önlerine eğdiler, şöyle dediler: "Siz bize sihir yapıyorsunuz ve iftira ediyorsunuz." Bundan sonra az önce sözünü ettiğimiz kişiler ayağa kalkıp konuştular. Ebu Talib de sahife ve orada yer alan zulüm ve akrabalık bağlarını koparılması hakkında bir şiir söyledi. Aşağıdaki beyitler bu şiirdendir:

 

''Sahifenin durumunda bir ibret vardır.

Hazır bulunmayana bildirildikçe hayret eder

Allah onların küfürlerini ve itaatsizliklerini

Hakkı açıkça söyleyenden aldıkları intikamı iptal etti.

Böylece onların söylediklerinin batıl olduğu ortaya çıktı

Kim doğru olmayan bir şey ortaya atarsa yalancı çıkar.''

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

EBU TALİB ve HZ. HATİCE'NİN VEFATI İLE RESULULLAH (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN ARAPLARDAN KENDİSİNİ HİMAYE ETMELERİNİ İSTEMESİ