İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT İSLAM’IN DOĞUŞU MEKKE... ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi |
EBU
TALİB ve HZ. HATİCE'NİN VEFATI İLE RESULULLAH (S.A.V.)'İN ARAPLARDAN KENDİSİNİ
HİMAYE ETMELERİNİ İSTEMESİ
Ebu
Talib İle Hz. Hatice Hicretten üç yıl önce ve Ebu Talib'in mahallesindeki
muhasaradan sonra vefat ettiler. Ebu Talib Şevval veya Zilkade ayında seksen
küsur yaşında iken vefat etti. Hatice de ondan otuz beş gün kadar daha önce
vefat etmişti. Onların vefatları arasında elli beş gün vardır, denildiği gibi
üç günlük bir süre vardır, diyenler de vardır. Bu iki kişinin vefatı Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) için büyük bir musibet idi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Kureyş Ebu Talib
ölünceye kadar bana hoşuma gitmeyecek birşey yapamamıştır." Çünkü Kureyş,
Ebu Talib'in vefatından sonra hayatta olduğu sürece yapamadığı şeyleri
Resulullah'a yapmaya başlamıştı. Öyle ki onlardan bazıları Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in başına toprak atar ve hatta bazıları namaz kılarken
koyunun barsaklarım bile üzerine bırakırdı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu alışılmış hareketlere karşı çıkar ve şöyle derdi: "Ey
Abdumenafoğulları, sizin bu yaptıklarınız ne biçim bir himayedir?" der ve
üzerine atılanları yola bırakırdı.
Ebu
Talib'in vefatından sonra Resulullah'ın durumu daha da zorlaşınca yanına Zeyd
bin -Harise'yi de alarak yardım etmeleri ümidiyle Sakif Kabilesi'nin yanına
gider. Bu kabileden o zaman Sakifin ileri gelenleri ve üç kardeş olan Amr bin
-Umeyr'in üç oğlu Abd Yalil, Mes'ud ve Hubeyb idiler. Resulullah onları
Allah'ın dinine davet eder ve İslam yolunda kendisine yardımcı olmalarını,
kendisine karşı duranlara karşı durmalarını ister. Onlardan birisi şöyle der: "Seni
eğer gerçekten Allah göndermiş ise bir isyankar çıkar, Kabe'nin örtülerini
yırtar." Öbürü: "Allah senden başka peygamber gönderecek kimseyi
bulamadı mı?" diye alayeder. Üçüncüleri de şöyle der: "Allah'a yemin
ederim ki seninle bir kelime konuşmayacağım. Eğer sen gerçekten ileri sürdüğün
gibi Allah'ın Resulü isen, sana karşı gelmek bir tehlike olur. Yok, eğer
Allah'a yalan söyleyen birisi isen benim seninle konuşmam zaten gerekmez."
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan bir hayır geleceğinden ümidini keserek
Sakiflilerin yanından ayrılırken: "Dediğimi kabul etmiyorsanız bile
aramızda gizli kalsın" diyerek bunun kavmine ulaşmamasını sağlamak
istiyordu. Fakat Sakifliler bunu yapmadılar ve ayak takımlarını O'na karşı
kışkırttılar. Sakif'in ayaktakımı, bir araya toplanıp onu Rabia'nın iki oğlu
olan Utbe ve Şeybe'ye ait bir çitin içine sığınmak zorunda bıraktılar. İçeride
bir bahçe vardı. Utbe ve Şeybe de bu bahçedeydiler. Buraya sığındıktan sonra
ayaktakımı Nebii bırakıp geri döndüler. Nebi de bir hurmanın gölgesine
çekilerek şu duayı yaptı:
"Allahım,
gücümün zayıflığının, çaresizliğimin, insanlar gözündeki değersizliğimin
şekvasını sana yapıyorum. Allahım, ey merhametlilerin en merhametlisi, sen
zayıf ve düşkünlerin Rabbisin benim de Rabbimsin. Beni kime bırakacaksın? Bana
surat yapacak bir uzak kimseye mi, yoksa iş imi eline teslim ettiğin bir
düşmana mı? Eğer sen bana karşı gazap etmemişsen hiçbir şeye aldırış etmiyorum.
Fakat senin afiyetin, vereceğin sağlık ve esenlik bundan daha geniştir. Ben üzerime
gazabını indirmenden ya da bana kızıp cezalandırmandan, karanlıkları aydınlatan
ve dünya ile ahireti düzene koyan, yüzünün nuruna sığınırım."
Rabia'nın
iki oğlu Resulullah'a isabet eden bu zulümleri görünce adı Addas olan
Hıristiyan bir kölelerini çağırarak: "Şu üzümden bir salkım alıp onu bu
adama götür" diye söylediler. Addas denileni yaptı. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in önüne bu üzümü koyunca Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) elini uzatıp "'Bismillah" diyerek yemeğe başladı. Addas şunu
söyledi: "Allah'a yemin ederim bu bölge halkı bu sözü söylemezler."
Bunun üzerine Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şunu söyler: "Sen
hangi ülkedensin ve dinin nedir?" Addas: "Ben, Hıristiyanım ve
Ninova'lıyım." diye cevap verince, Resulullah: "Salih adam Yunus bin
-Metta'nın kasabasından mısın?" Addas: "Sen Yunus'u nerden
biliyorsun?" diye sorunca Resulullah: "O, benim Peygamber kardeşimdi
ve ben de Peygamberim" deyince, Addas Resulullah'ın ellerine ve ayaklarına
kapanarak onları öptü sonra da geri dönüp gitti.
Rabia'nın
iki oğlu biri diğerine: "Senin köleni bile sana karşı ifsat etti"
diye söyledi. Addas geri dönünce ikisi O'na şöyle dediler: "Ne oldu sana
adamın ellerini ve ayaklarını öptün?" Addas: "Yeryüzünde bu adamdan
daha hayırlı hiçbir kimse yoktur" cevabını verince Rabia'nın oğulları:
"Yazıklar olsun sana, senin dinin onunkinden daha hayırlıdır" diye
söylediler.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) oradan ayrılıp Mekke'ye geri döndü. Gece yarısı
olunca namaz kılmaya başladı. Yanından Nasibin cinlerinden yedi kişilik bir
grup cin geçti ve Yemen'e giderken okuduğu Kur'an-ı işittiler. Peygamber
namazını bitirince onlar da kavimlerini Allah'ın azabından korkutmak üzere
oraya gittiler ve iman edip İslam davetini kabul ettiler.
Bazı
ilim adamları der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Sakif'ten
geri dönünce el-Mut'im bin -Adiyy'e haber göndererek kendisini himayesine
almasını istedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) böylelikle Rabbinin
mesajını, Risaletini tebliğ etmenin yolunu aramıştı. Mut'im onu himayesine
aldı. Sabah olunca Mut'im ve çocukları bir de yeğenleri ile birlikte
silahlarını kuşanıp mescide gittiler. Ebu Cehil: "Sen himayene mi aldın,
yoksa uydun mu?" diye sorunca Mut'im: "Himayeme aldım" der. Bunun
üzerine Ebu Cehil: "Sen kimi himayene aldınsa biz de onu himayemize
aldık" der. Bu sırada Peygamber Mekke'ye girer ve orada ikamet etmeye
başlar. Ebu Cehil O'nu görünce: "Ey Abdu Menafoğulları, bu sizin
peygamberinizdir" diye bağırır. Bunun üzerine Utbe bin -Rabia şöyle der:
"Bizden niye bir peygamber ve bir hükümdar olmasın ki?"
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu durumdan haberdar edilince yanlarına gelip
şunları söyler: "Ey Utbe, sen Allah için beni himayene almadın. Beni ancak
kendin için himayene aldın. Ebu Cehil, Allah'a yemin ederim ki fazla bir zaman
geçmeden sen çok az gülecek ve çokça ağlayacaksın ve ey Kureyşliler, size
gelince Allah'a yemin ederim ki fazla zaman geçmeden kabul etmediğiniz şu dine
istemeyerek gireceksiniz." Durum da gerçekten böyle oldu.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) çeşitli Önemli günlerde kendisini Arap
kabilelerine takdim ederdi. Konakladıkları yerde Kinde Kabilesi'nin yanına
gitti. Adı Müleyh olan reisIeri de onların arasında bulunuyordu. Onları
Allah'ın yoluna çağırıp kendisini onlara takdim etti, kendisini himaye
etmelerini istedi. Fakat kabul etmediler. Ondan sonra Abdullahoğulları diye
bilinen Ke'b Kabilesi'nin bir kolunun yanına giderek kendisini himaye
etmelerini istedi. Fakat onlar da bu teklifini kabul etmediler. Daha sonra
Hanife'oğuları'na giderek kendisini himaye etmelerini istediyse de Araplar
arasında onlardan daha çirkin ve kötü bir şekilde kimse O'nu geri çevirmedi.
Hanifeoğulları'ndan sonra Amiroğulları'nın yanına giderek onları Allah'ın
dinine çağırdı ve kendisini korumalarını istedi. Amiroğulları'ndan birisi O'na:
"Biz sana uyarsak Allahü Teala da sana karşı olanlara zafer verirse,
senden sonra yönetim bizim elimize geçer mi?" diye sorunca Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Emir Allah'ındır onu dilediği yere
koyar." diye cevap verir. Bu sefer bu adam: "Biz, boyunlarımızı
Araplara senin uğrunda hedef yapalım da sen muzaffer olunca bu iş başkasının
eline gidecek, öyle mi? Bizim senin işine ihtiyacımız yoktur" diye söyler.
Amir
oğulları aralarında oldukça yaşlı birisine geri dönüp Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in haberini, nesebini bildirince elini başına koyarak şöyle
der: "Ey Amiroğulları, artık bunu telafi edebilir miyiz? Nefsim elinde
olana yemin ederim ki bundan önce İsmailoğulları 'ndan hiç kimse böyle bir şey
söylemedi. Muhakkak ki bu doğrudur. O'nun hakkındaki görüşünüz neredeydi?"
diye çıkıştı.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) adı ve şerefi olan herkesi ve Mekke'ye gelenleri
Allah'ın yoluna davet etmekten geri durmadı. Gelen her bir kabileyi İslam'a
davet ettikçe amcası Ebü Leheb de peşinden gider, Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) davetini bitirip oradan ayrılınca şöyle derdi: "Ey filan
oğulları, bu adam sizleri Lat'ı ve Uzza'yı ve cinlerden sizin müttefikiniz olan
kimseleri boynunuzdan çıkarıp atmayı, buna karşılık getirmiş olduğu sapıklık ve
bid'ata sarılmaya sizleri davet eder. Ona itaat etmeyin ve onun dediğini
dinlemeyin. "
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA