İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

İSLAM ÖNCESİ MEKKE...      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

RESULULLAH (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN NESEBİ VE ATALARI İLE UZAK DEDELERİNİN BİR KISMI HAKKINDA BİLGİLER

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in adı Muhammed'dir. Kisra Anuşirvan'ın hükümdarlığı anlatılırken doğumundan söz edilmişti. O'nun tam adı: Muhammed bin -Abdullah'tır. Babası Abdullah'ın künyesi: Ebu Kusem'dir. Ebu Muhammed de denildiği gibi, (künyesi) Ebu Ahmed'dir diyenler de vardır, Abdülmuttalib'in oğludur.

 

Abdullah, kardeşlerinin en küçüğü idi. Abdullah Ebu Talib (ki adı: Abdu Menaf'tır), ez-Zübeyr, Abdülkabe, Atike, Umeyme, Berre bin -Abdulmuttalib'in çocukları olup bunların anneleri: Fatıma binti Amr bin - Ayiz bin - İmran bin - Mahrum bin - Yakaza idi.

 

Abdülmuttalib, Zemzem Kuyu'sunu kazmak isteyip Kureyş'ten -ileride açıklayacağımız gibi- zorluklarla karşılaşınca, şöyle bir adakta bulunmuştu: On tane oğlu olup bunlar, kendisini (Kureyş'e karşı) koruyacak bir yaşa gelecek olurlarsa, onlar arasından bir tanesini, Kabe'de Allah için kesecekti. On tane çocuğu olup onların kendisini koruyacak bir duruma geldiklerini görünce, vaktiyle yapmış olduğu adaktan onları haberdar etti. Onlar da kendisine itaat göstererek: "Ne yapalım?" diye sorunca onlara: "Sizden her biriniz bir ok alıp üzerine adını yazsın." dedi. Çocukları denileni yapıp okları babalarına getirdiler ve Kabe'nin içerisine Hübel'in bulunduğu yere girdiler. Hübel onların en büyük putları idi. Bu put, Kabe'ye hediye edilen şeylerin toplandığı bir kuyunun başında bulunuyordu.

 

Hübel'in yanında yedi ayrı ok bulunurdu. Bunların her birisi üzerinde ayrı bir şey yazılı olup bir tanesinin üzerinde de ''Akl'' yazılı idi. Diyeti kimin ödeyeceği konusunda aralarında anlaşmazlık çıkacak olursa, bu okun yedisini de kullanırlardı. (Bu ok kime çıkarsa, diyeti o öderdi). Birisi üzerinde ''evet'' yazılı idi. Bir işi yapmak istediklerinde şayet ''evet'' çıkacak olursa o işi yaparlardı. Bir başkasında ''hayır'' yazılı idi. Bir işi yapmak, ya da terk etmek istediklerinde bu okları çekerlerdi. ''Hayır'' çıkacak olursa, o işi yapmazlardı. Bir başkasına ''Sizdendir''; öbüründe ''Size katılmıştır''; bir ötekisinde ise ‘‘Sizden değildir'' yazılı idi. Bir başka okta da ''Sular'' yazıyordu. Su aramak amacıyla toprak kazmak istediklerinde -aralarında bu ok da bulunduğu halde- okları çekerler, çıkan oka göre hareket ederlerdi. Bir çocuğu sünnet etmek, bir kızı nikahlamak, bir ölüyü gömmek istedikleri zaman, ya da aralarından birisinin nesebi hakkında şüpheye düşecek olurlarsa; yanlarında yüz dirhem ve bir deve alıp Hübel putunun yanına giderler. Bunu okları çekmekle görevli olan kişiye verirler, sonra da yanlarında getirmiş oldukları kişiyi -artık her ne amaçla getirmişlerse- yaklaştırarak şöyle derlerdi: "Ey Tanrımız, bu filan oğlu filandır. Biz onun için şunu şunu istiyoruz. Bu konuda gerçek ne ise bize açıkça belirt." Sonra da bu iş için görevli olan kimseye: "Çek" derler, o da okları çekerdi. Eğer ''Sizdendir'' yazılı ok çıkacak olursa, o kişi onlardan birisi gibi şerefli ve asilolurdu. Üzerinde ''Sizden değildir'' yazılı ok çıkarsa, anlaşmalı birisi olarak kabul edilirdi. Şayet üzerinde, ''Size katılmıştır'' ifadesi yazılı olan ok çıkacak olursa, artık bu kimse, ne onların soyundan kabul edilir, ne antlaşmalı biri olabilirdi. Eğer yapacakları işlerle ilgili olarak, bunların dışında birşey çıkacak olursa; ''Evet'' yazılı ok çıkarsa, o işi yaparlar. ''Hayır'' çıkarsa, bu işi gelecek yıla ertelerlerdi ve bir daha gelirlerdi. Onlar böylelikle işlerini oklardan çıkan sonuca göre ayarlıyorlardı.

 

Abdülmuttalib, okların çekimi ile görevli olan kimseye: "Benim bu çocuklarımla ilgili olarak şu oklarını çekiver." diyerek yapmış olduğu adağı ona haber verdi. Abdullah, kardeşlerinin en küçüğü ve babasının en çok sevdiği çocuğu idi. Görevli, okları çekme işine başlayınca, Abdülmuttalib Allah'a dua etmeye başladı. Görevli, ok çekti ve Abdullah çıktı. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Abdullah'ın elinden tutup onunla İsaf ve Naile'nin bulunduğu yere doğru ilerlemeye koyuldu. Bütün kurbanlıklarını bu iki putun yanında keserlerdi. Kureyşliler, sohbet meclislerinden dağılıp ona: "N e yapmak istiyorsun?" diye sorunca O: "Bunu kesmek istiyorum" dedi. Kureyşlilerle diğer çocukları hep bir ağızdan: "Allah'a yemin ederiz, bu konuda sana çıkar bir yol gösterilmedikçe, sen onu kesmeyeceksin. Çünkü eğer böyle birşey yapacak olursan, aramızdan çocuğunu kesmeye kalkışanlar türeyip gideceklerdir." dediler. Muğire bin -Abdullah bin -Amr bin -Mahzüm ona: "Allah'a yemin ederim bu konuda sana bir çıkar yol gösterilmedikçe, sen de onu kesmeyeceksin. İsterse onu bu ölümden kurtarman, tüm mallarımızı feda etmemizi gerekmsin." derken diğer taraftan Kureyşlilerle çocukları yalvarıyorlardı: "Yapma şunu. Hicr'de bir kahine (kadın kahin) var. O'na gidip durumu sor. Sana onu kes, diyecek olursa kesersin, senin için bir çıkar yol gösterir se kabul edersin."

 

Kadının yanına gitmek üzere çıktılar. Kadın o sırada Hayber'de bulunuyordu. Abdülmuttalib durumunu anlattı. Kadın: "Bugün gidin. Bana haber veren cinim gelecek, ona durumu soracağım." demesi üzerine yanından ayrılıp ertesi gün bir daha geldiler. Kadın onlara: "Evet, bana haber gelmiş bulunuyor. Sizde diyet ne kadardır?" diye sorunca onlar: "On deve" dediler. Gerçekten de öyleydi. Bu sefer kadın onlara şöyle dedi: "Memleketinize dönün ve bir tarafa on deve koyarak, develerle adamınız arasında kur'a çekin. Eğer kur'a adamınıza çıkarsa, o zaman Rabbınızı razı edinceye kadar onar onar develerin sayısını artırın. Develere çıkacak olursa, o develeri kesin. O zaman Rabbiniz de razı olmuş olur, adamınız da kurtulmuş olur."

 

Bunun üzerine derhal Mekke'ye geri döndüler. Bunu uygulamaya koyuldukları zaman Abdülmuttalib Allah' a dua etmeye başladı. Sonra da bir tarafa Abdullah'ı, öbür tarafa da on deveyi koyup ok çekmeye başladılar. Ok, Abdullah'ın aleyhine çıkınca, develerin sayısını on daha artırdılar. Fakat oklar yine Abdullah' ın aleyhine çıktı. Onlar durmadan develerin sayısını artırıyor, fakat oklar da hep Abdullah'ın aleyhine çıkıyordu. Sonunda develerin sayısı yüzü buldu. Bu sefer yine çektiler. Bu kere oklar develerin tarafına çıktı. Hazır olanlar: "Ey Abdülmuttalib, artık Rabbin razı olmuş bulunuyor." dedilerse de Abdülmuttalib: "Allah'a yemin ederim ki, üç defa daha ok çekilmedikçe kabul etmeyeceğim." dedi. Üç kere daha ok çekimi yapıldı ve üçünde de develer tarafına çıktı. Bunun üzerine develer kesildi ve oldukları gibi bırakıldı. Onlara yaklaşmak isteyen hiçbir kimse -insan ya da yırtıcı bir hayvan olsun- alıkonulmadı.

 

Abdullah bin -Abdülmuttalib'in, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in annesi Veheb'in kızı Amine ile evlendirilmesine gelince, Abdülmuttalib, develeri kesme işini bitirince, oğlunu elinden tutup yolda ilerlemeye başladılar. Yolda Varaka bin -Nevfel'in kızkardeşi, Nevfel bin -Esed'in kızı olan Ümmü Kattal'a rast geldiler. Beyt'in yanında bulunuyordu. Onu görüp yüzüne dikkatle bakınca şunları söyledi: "Ey Abdullah, nereye gidiyorsun?" Abdullah: "Babamla beraberim" deyince kadın: "Baban seni kurtarmak için kestiği deve kadar vermeyi sana vaat ediyorum, yeter ki hemen yanıma gel." teklifinde bulundu, fakat Abdullah: "Babam yanımdadır. Ne ona aykırı bir hareket yapabilirim, ne de ondan ayrılabilirim." diye cevap verdi.

 

Abdülmuttalib, oğlu ile birlikte Vehb bin -Abd-i Menaf bin -Zühre'nin yanına varıncaya kadar, yolda yürümelerine devam ettiler. Vehb, Beni Zühre'nin ileri geleniydi. Oğlunu, Vehb'in kızı olan Amine ile evlendirdi. Amine'nin anne tarafından soyu şöyledir: Berre bint Abdiluzza bin - Osman bin - Abdüddar bin - Kusayy, Berre'nin anne tarafından soyu: Umm Hubeyb bint Esed bin - Abdüluzza bin - Kusayy'dır, Umm Hubeyb'in anne tarafından soyu: Berre bint Avf bin - Ağabeyyd bin - Avle bin - Adiyy bin - Ka'ab'dır.

 

Abdullah, nikahlandıktan sonra, babasının evinde .Amine ile gerdeğe girdi . .Amine, Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hamile kaldı. Abdullah, sonra yanından ayrılarak bir önceki gün kendisinden kam almasını isteyen kadının yanından geçince Ona: "Ne oluyor sana? Dün bana yapmış olduğun teklifi bugün niye tekrarlamıyorsun?" dedi. Kadın: "Dün seninle beraber olan o nur, senden ayrılmış bulunuyor. Artık bugün sana ihtiyacım yok." dedi.

 

Ümmü Kattal, kardeşi Nevfel'den, bu Ümmete İsmailoğulları'ndan bir peygamber geleceğini işitip dururdu.

 

Denildi ki; Abdülmuttalib, oğlu Abdullah'ı evlendirmek üzere çıktığında, yolda Tübale'li, adı Fatıma binti Murre olan Has'am'a mensup ve Yahudiliğe girmiş bir kahineye rast gelirler. Bu kahine, Abdullah'ın yüzünde bir aydınlık görünce: "Ey genç, şu anda yanıma gel, buna karşılık sana yüz deve vermeyi vaat ediyorum." deyince Abdullah ona şu (anlamdaki) mısraları okur:

 

''Ölüm iyidir, elbet harama düşmekten,

Ortada ise helal yok, ben onu araştırıyorum;

Senin bu istediğinse, çok uzaktır benden.''

 

Sonra da şunları ekler:

 

"Şu anda babamla birlikteyim. Ondan ayrılmak imkanım yok."

 

Abdülmuttalib, yoluna koyulup onu .Amine bint Vehb bin -Abdi Menaf bin -Zühre ile evlendirir. Abdullah üç gün hanımının yanında kaldıktan sonra dışarı çıktı. Yolda giderken, daha önce kendisini bilinen şekilde çağıran Has'am'lı kadına rastlar. O kadına şöyle der: "Daha önceki isteğin hakkında (şimdi) ne diyorsun?" Kadın ona: "Ey genç, dedi. Ben kötü niyetli birisi değilim. Fakat senin yüzünde bir nur gördüm. Ben o nurun benim olmasını istedim. Fakat Allah, benim bu isteğimi kabul etmeyip onu dilediği yere bıraktı. Benden sonra ne yaptın ki?" Abdullah: "Babam beni .Amine bint Vehb ile evlendirdi" dedi. Bunun üzerine Fatıma bint Mürre şu şiiri okudu:

 

''Şimşek çakan bir bulut gördüm ben,

Parladıkça parladı yağmur yüklerinde,

Bu çevresini ayın on dördü gibi,

Aydınlatan bir nurdu sanki.

Onu nail olacağım bir övünç umdum

Fakat her çakmak çakan ateş yakamaz Zühre Kabilesi'ne mensup olan kadın,

Senin elbiselerini çıkarırken senden Nasıl bir hayır aldı, bilmiyor.''

 

Yine bu konuda aynı kadın şunları demiştir:

 

''Haşimoğulları! Amine 'nin kardeşinizden aldığı,

Sönmeye yüz tutmuş kandilin, yağını çekmesine benzer,

Gencin kazandığı herşey, bir azim sonucu olmadığı gibi,

Kaybettikleri de zaafindan dolayı değildir.

Birşey istediğin zaman güzelce iste,

Sana bir birine yaklaşan iki el yeter:

Ya sımsıkı kapalı bir eldir bunların biri,

Yahut da parmak uçlarına kadar açılmış biri.

Amine ondan aldığını aldı;

O aldıklarının eşi ve benzeri yok.''

 

Onun yanından geçen bundan başka birisidir, de denilmiştir.

 

Zühri der ki: "Abdülmuttalib oğlu Abdullah'ı Medine'ye kendilerine hurma getirmek üzere göndermiş ve Abdullah orada ölmüş idi. Hayır, Abdullah Kureyş'in bir kervanı ile birlikle Şam'da bulunuyordu. O kervanla birlikte dönüşte Medine'de konakladıklarında hasta bulunuyordu. Orada yirmi beş yaşında iken vefat etti ve Nabiğa el-Ca'dl'nin evine defnedildi." Yirmi sekiz yaşında vefat ettiği de söylenmiştir. Abdullah, ResUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) doğmadan önce vefat etmiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

İBN ABDüÜ'L-MUTTALİB