İBNÜ’L-ESİR |
1. CİLT |
VAKİT
VAK'ASI
Bu
vak'a şöyle olmuştur: Sa'lebe bin Ukabe bin Sa'b bin Ali bin Bekr bin Vail'in
iki oğlu Kays ve Teymü'l-Lat oğullarından oluşan Lehazim Kabilesiyle İcl bin
Lüceym ve Aneze bin Esed bin Rabi'a bin Nizar toplulukları bir araya gelerek
baskın maksadıyla Temimoğulları'nın üzerine yürüdüler. Bu sırada Temimoğulları
baskın yapmakla meşguldü. Kays bin Sa'lebe'nin elinde esir olarak bulunan ve
''el-A'ver'' adıyla bilinen Naşib bin Beşame el-Anberi baskın yapmak gayesiyle
toplandıklarını görünce onlara: "Bana bir adam verin, bazı isteklerimi
bildirmesi için onu kendi kabileme göndereceğim." dedi; bunun üzerine
onlar: "Sana vereceğimiz bu adamı bizim hazır bulunduğumuz bir sırada ve
gözümüzün önünde gönderebilir misin?" diye sordular. el-A'ver: "Evet,
gözünüzün önünde gönderebilirim." diye cevap verdi. Bu söz üzerine onlar
elA'ver'in yanına genç bir uşak getirdiler. Bunun üzerine el-A'ver: "Bana
ahmak bir uşak getirdiniz." dedi. Genç uşak: "Allah'a and olsun ki,
ben ahmak değilim." diye karşılık verdi. el-A'ver: "Ben seni bir deli
olarak görüyorum." dedi. Genç uşak: "And olsun ki, bende delilik
falan yok." diye cevap verdi. Bu defa el-A'ver ona: "Sen akıllı
mısın?" diye sordu, genç uşak: "Elbette akıllıyım." diye
karşılık verdi. el-A'ver: "O halde ateş mi daha çok, yoksa yıldızlar
mı?" diye sordu, genç uşak: "Yıldızlar daha çoktur. Aslında her ikisi
de çoktur." diye cevap verdi. Bunun üzerine el-A'ver avucuna kum aldı ve:
"Avucumda ne kadar kum var?" diye sordu, genç uşak: "Bilmiyorum
ama avucunuzdaki kum bir hayli çoktur." diye karşılık verdi. Sonra
el-A'ver eliyle güneşi işaret ederek: "Bu nedir?" diye sordu uşak:
"Bu güneştir." diye cevap verdi. Bunun üzerine el-A'ver: "Senin
akıllı birisi olduğunu sanıyorum; kavmime git, benden onlara selam ve
yanlarında bulunan esirlere iyi davranmalarını söyle, zira ben öyle bir kavmin
yanında bulunuyorum ki, bana ikram ve ihsanda bulunuyorlar. Yine onlara söyle
ki: kırmızı erkek devemi soyup salsınlar ve dişi ak deveme binip isteklerimi
Malikoğulları'na iletsinler. Ayrıca onlara böğürtlen dikeninin yaprak açtığını,
kadınların su tulumu diktiklerini haber ver. Söyle onlara, Hemmam bin Beşame'ye
itaat etmesinler, çünkü o uğursuzun birisidir. Huzeyl bin Ahnes'e itaat
etsinler; zira o kararlı ve uğurlu birisidir. Bu söylediklerimin haber ve
izahını Haris'ten sorsunlar." dedi.
Bundan
sonra genç uşak el-A'ver'in kavmine gelip söylediklerini iletti, fakat kavmi
O'nun ne demek istediğini anlayamadı; bunun üzerine onlar Haris'in yanına gelip
genç uşağın kendilerine getirmiş olduğu bu haberi ona baştan aşağı anlattılar.
Haris genç uşağa dönüp: "el-A'ver'in sana söylediklerini baştan sona kadar
tekrar bana anlat." dedi, genç uşak da el-A'ver'in kendisine
söylediklerini baştan itibaren sonuna kadar anlattı; bunun üzerine Haris genç
uşağa: "Bizden el-A'ver'e selam götür ve tavsiyelerine uyacağımızı haber
ver." dedi. Genç uşak böylece elçilik vazifesini yerine getirip tekrar
kendi kabilesine döndü. Haris ise Anberoğullarına dönüp onlara şunu söyledi:
"Adamınız
el-A'ver'in size açıklamak istediği bir şey var: Avucundaki kuma gelince,
bununla size sayılamayacak derecede kalabalık bir düşman kuvvetin üzerinize
gel-mekte olduğunu haber veriyor. Eliyle güneşe işaret etmesine gelince,
bununla da size gelmekte olan düşman kuvvetin güneşten daha açık ve gerçek
olduğunu söylemek istiyor. Kırmızı erkek deve meselesine gelince, onunla es-Samman'ı
kastediyor ve size derhal burayı terk etmenizi emrediyor. Beyaz dişi deveye
gelince, onunla da Dehna'ya gidip korunmanızı istiyor. Malikoğulları'na
gitmeniz hususuna gelince, kendinizle birlikte onları da haberdar edip
uyandırmanızı istiyor. Böğürtlen ağacının yaprak açması meselesine gelince,
bununla, üzerinize gelmekte olan düşman kuvvetin silahlanıp hazırlandıklarım
bildirmek gayesini güdüyor. Kadınların meşin tulum dikmeleri hususuna gelince,
bu kadınların savaş için su tulumları dikip hazırladıklarım ima etmek istiyor.
"
Haris'in
bu açıklaması üzerine Anberoğulları durumdan haberdar olup uyandılar ve
Dehna'ya gittiler. Bu arada Malikoğulları'nı da uyardılar, fakat Malikoğulları
onların bu uyarısına pek kulak asmadılar.
Sonra
Lehazim Kabilesiyle icl ve Anezeoğulları harekete geçerek Hanzalaoğulları'na
geldiler ve Amroğulları'nı yerlerinden ayrılmış buldular; bunun üzerine
''Vakit'' denilen yerde Darimoğulları'nı bastırdılar ve onlarla şiddetli bir
şekilde savaştılar; öyle ki, bu savaş çok büyüdü. Neticede Rabi'aoğulları
Temimoğulları'nın reislerinden bir grup kimseyi esir aldılar. Esir edilen
reislerin arasında Dırar bin Ka'ka' bin Ma'bed bin Zürare de bulunuyordu. Alın
saçını kestikten sonra Dırar bin Ka'ka'ı serbest bıraktılar. Ayrıca Ascel bin
Me'mlin bin Zürare ile Cüveyre bin Bedr bin Abdullah bin Dilrim'i de esir
aldılar. Cüveyre bin Bedr, esaret zinciri altında eli kolu bağlı bir vaziyette
bulunduğu sırada, Rabi'aoğulları'nı içki aleminde gördü ve onlara işittirmek
üzere şu mealdeki mısraları söyledi:
"Nice
kaylule uykusunda olanlar var ki, bu durum onların bizi ziyaret etmesine engel
teşkil ediyor; zaten ben de böyle bir ziyareti yapmaktan uzağım. Bunca felaket
ve musibet başımda iken güçlü, silahlı, tehlikelerin üzerine süratle giden, çirkin
sözlerden geri duran ve cahilce davranışlar hariç, edepsiz ve terbiyesizlerin
yanında vakarlı ve temkinli olan bir kavmin pençesine düştüm. Umarım ki, tıpkı
yağmurlu bulutun kurak beldeye suyunu döküp akıttığı gibi, onlar da benim
üzerime nimet yağmurlarını akıtırlar. Allah bir yiğidi zillet ve perişanlığa
düştükten sonra tekrar tutup ayağa kaldırmağa kadirdir. İsterlerse İcloğulları
'nın asil ve şerefli kişileri, beni zilletten kurtarıp eski halime
kavuşturabilirler. "
Rabi'aoğulları
söylediği bu mealdeki beyitleri duyunca O'nu serbest bıraktılar.
Ayrıca
bu savaşta Ka'ka' bin Ma'bed bin Zürare'nin iki oğlu Nuaym ve Avf ile birlikte
Temimoğulları'nın ileri gelen büyüklerinden de bir kısım kimseleri esir
aldılar. Bu arada Nehşel kabilesinden Hakim bin Cezime bin Usaylı' en-Nehşeli
öldürüldü. Zaten Nehşel kabilesinden bu savaşa ondan başkası iştirak etmemişti.
Bekr kabilesi bu vak'adan üç gün sonra kendi yurtlarına dönerken yolda
Anberoğulları'ndan üç kişiye rastladılar. Bunlar kendi kavimleri gittikleri
halde bulundukları yeri terk etmemişlerdi. Nihayet Bekroğulları'nı görünce
develerini kovalayarak sürüp götürdüler ve Bekroğulları'nın eline düşmekten
kurtardılar.
Şairler
bu vak'a hakkında pek çok şiir söylemişlerdir. Bunlardan bir tanesi Ebu Mehveş el-Fak'asi'nin
Vakit Savaşı dolayısıyla Temim Kabilesi'ni yerip ayıpladığı şu mealdeki
mısralarıdır:
"Meydana
gelen iki Vakit vak'asında, ne Nehşel Kabilesi, ne de uğursuz Fukaym bin Darim
Topluluğu doğru dürüst savaştılar. Beracim Kabilesi hariç, Mucaşi' Kabilesi'nin
adamları olan Avfoğulları da onların bellerini kıramadılar ve kıçlarını açtırıp
kovalayamadılar. "
Ebu't-Tufeyl
Amr bin Halid bin Mahmud bin Amr bin Mersed de şu meal-
deki
mısraları söylemiştir:
"Temim
oğulları sancaklarımda karşılaştıklarında, tıpkı tavşaneli kuşlarının yere
inerken kanatlarını topladıkları gibi göğüslerini kaşıyıp yoldular. Gürültülü
sesler arasında düşman kabilenin askerleri ansızın Vakit'e geldiler; bu
askerlerin süngüleri ise uzun urgan gibiydiler.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA