İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

İKİNCİ KÜLAB VAK'ASI

 

Kays bin Sa'lebeoğulları'ndan birisi Necran topraklarında ikamet eden dayıları Haris bin Ka'ab oğulları'nın yanına gitmişti. Haris bin Ka'ab oğulları O'ndan arkasında kalan diğer insanların durumunu sordular; bunun üzerine, Muşakkar Kalesi'nin kapısının Temimoğulları'nın üzerine kapatıldığını ve savaş erlerinin öldürüldüğünü, çoluk çocuklarıyla mallarının evlerinde korumasız bir halde kaldıklarını anlattı. Onun bu haberi üzerine Mezhıc Kabilesi'nden olan Harisoğulları ve onların müttefikleri bulunan Nehd ve Cerm bin Rabban (Cerm bin Zıyyan veya Hazm bin Riyyan ?) boyları bir araya geldiler ve sekiz bin kişilik büyük bir ordu meydana getirdiler. Cahiliyye döneminde, Zü-Kar Savaşı'ndaki Kisra'nın ordusu ve Cebele Vak'asındaki ordu hariç bu ordudan daha kalabalık bir ordu meydana getirildiği bilinmiyor.

 

Nihayet Temimoğulları'nın üzerine yürümek maksadıyla harekete geçtiler. Bu sırada Harisoğulları'nın arasında bulunan Seleme bin Muğaffel adındaki katin ortaya çıkıp onları uyardı ve onlara hitaben: "Sizler kabilelerin birer fertleri olarak gideceksiniz, bir müddet mutlu ve mutsuz olarak savaşacaksınız, yolcu olarak onların sularından içeceksiniz, su üzerinde karşılaşıp vuruşacaksınız, ganimetiniz toprak olacak. Sözümü dinleyin ve Temim Kabilesi'yle savaşmayın." dedi, fakat onlar Katin'in sözünü dinlemediler ve savaşmak üzere yola çıktılar. Nihayet Temimoğulları durumdan haberdar olunca, içlerinden ileri gelen görüş sahibi kimseler o gün için yüz doksan yaşlarında bulunan Eksem bin Sayfi'ye giderek: "Ey Ebu Ciyde (Cünde ?) şu işi siz üstlenin, zira biz sizin reisliğinize razıyız." dediler, bunun üzerine Eksem bin Sayfi şu mealdeki mısraları söyledi:

 

"Bir kişi yüz doksan yıl yaşayıp hala hayattan bıkıp usanmamışsa, o kişi cahildir. On eksiği ile ömrümden iki yüz yıl geçti (yani yüz doksan yıl yaşadım). Geçen geceleri saymaktan bu yılları saymak daha az ve kolaydır. "

 

Sonra Eksem onlara: "Benim reisliğe ihtiyacım yok, fakat size tavsiyede bulunup yol gösterebilirim. Hanzala bin Malik Dehna'ya, Sa'ad bin Zeyd Menat ile Dabbe bin Üdd, Sevr, Ukl ve Abd Menat bin Üdd'ünoğulları Adiyy(4) kabilelerinden teşekkül eden Ribab topluluğu Kulab'a inip konaklasınlar.

 

(4) Yukarıda Ukl, Abd Menaf bin Üdd'ünoğulları gösterilmişti. Burada ise Abd Menat bin Üdd'ün oğulları olarak Adiyy gösterilmektedir, bk. Nisar Vak'ası. (Mütercim).

 

Harisoğulları ve müttefikleri bu iki yolun hangisinden gelirse, bunlardan birisi diğerinin yerini almış olur ve karşı kabileye kafi gelir." dedi; sonra sözlerine şöyle devam etti: "Tavsiyelerimi tutun, sakın kadınları savaş saflarına sokmayın; zira seviyesi düşük kötü kişi kendi kurtuluşunu namus ve harimini terk etmekte görür. Başınızda bulunan emirlerinize (kumandanlarınıza) karşı fazla ihtilaf çıkarmayın. Savaş esnasında fazla bağırıp çağırmayın; zira bu korkaklıktan ileri gelir. Şüphesiz ki, kişi acizdir. En aptalca hareket facirliktir, yani haktan ayrılmaktır. En akıllı ve zekice hareket ise takvadır, yani haramdan sakınmak, Allah'tan korkmaktır. Fikir birliği içerisinde olun, zira birlik içinde olmak topluluğu kuvvetlendirir. Ayrılık ve ihtilaftan uzak durun, çünkü ihtilafa düşenler birlik içinde olamazlar. Çok savsaklamayın, fakat acelecilik de etmeyin; zira bu ikisi arasında en sağlam yol temkinli ve ağır hareket etmektir. Öyle acelecilikler vardır ki, sonu gecikmeyle neticelenir. Bir kardeşin sana üstünlük ve ululuk taslarsa, ona karşı alçak gönüllü ol. Kaplan derilerini giyinip savaşa çıkın, gece karanlığını bekleyin ve durmadan bütün gece yürüyün; zira gece tehlike ve şerleri gizlemeğe daha müsaittir. Sabır ve sebat göstermek, kuvvetli ve güçlü olmaktan daha iyidir. En mutlu zafer, esirleri çok olan zaferdir. En hayırlı ganimet ise maldır. Savaş esnasında ölümden korkmayın, çünkü ölüm arkanızdadır. Savaş sırasında yaşama sevgisine kapılmak hatadır. Emirlerinizin en hayırlılarından birisi ise, Temim bin Abd Menat bin Üddoğulları'ndan Nu'man bin Malik bin Haris bin Cessas'tır."

 

Ekseni bin Sayfi'nin tavsiyesini kabul edip tuttular, bunun üzerine Amr bin Hanzala Dehna'ya, Sa'ad ile Rihab toplulukları da Külab'a gelip konakladılar . Bu arada Mezhic Kabilesi ve onların yanında yer alan Küda' alılar da harekete geçerek Külab'a doğru yöneldiler. Onların bu hareket haberi Sa'ad ve Rihab topluluklarına ulaştırıldı. Mezhic Kabilesi'nin kendilerine yaklaştığı bir sırada, Şümeyt bin Zinha' el-Yerbll'i durumdan haberdar olup hemen devesine bindi ve Sa'ad'in yanına gelip: "Ey Temimoğulları! Uyanın, kalkın!" diye seslendi, bunun üzerine onlar hemen kalkıp harekete geçtiler. Mezhic Kabilesi ise develere ulaşıp onları yağma ettiler. Yağma esnasında Mezhic Kabilesi'nden birisi şu mealdeki ürcüzeyi söylüyordu:

 

"Biz her yıl Külab'a sahipleri ortadan kaybolmuş develer için gelirdik, fakat kim galip gelirse develeri o sürer götürürdü. "

 

Aradan çok geçmeden ve herkesten önce Kays bin Asım el-Minkarı, Nu'man bin Cessas ve Malik bin el-Müntefik onlara yetiştiler. Kays bin Asım, ürcüze söyleyen Mezhicli kimseye şu mealdeki mısralarla karşılık verdi:

 

"Çok geçmeden bulutu dağılmış yıldızlar gibi sahipleri develerine yetişecek, Sa 'd ile savaşın kahramanları ve develerin sahipleri onların götürülmelerine engelolacak. "

      

Sonra Kays bin Asım şu mealdeki mısraları söyleyerek onların üzerine saldırdı:

 

"Her yıl develere el koyup götürüyorsunuz, bir grup onları aşılayıp döllüyor, siz de yavrular elde ediyorsunuz. Sahipleri ise aciz ve cahil olduklarından develerini koruyamıyor, develeri uğrunda vuruşmak için karşı koyamıyorlar. Şimdi siz bu yiğitlerin yumuşak ve gevşek davranacaklarını mı sanıyorsunuz? Heyhat! Artık umduğunuza nail olamayacaksınız. "

 

Bundan sonra taraflar hemen savaşa tutuştular ve bütün gün akşama kadar var güçleriyle savaştılar. Neticede Yezıd bin Şeddad bin Kanan el-Harisı, Nu'man bin Malik bin Cessas'ın üzerine saldırdı ve attığı bir okla öldürdü. Nu'man bin Malik'in öldürülmesi üzerine reislik Kays bin Asım'a geçti. Taraflar akşam karanlığının bastırmasına kadar savaşa devam ettiler ve geceyi tetikte bekleyerek geçirdiler. Ertesi gün sabah olunca tekrar savaş için harekete geçtiler. Kays bin Asım tarafıyla Mezhic kabilesi karşılaştılar ve birinci günden daha şiddetli bir şekilde savaştılar. Mezhic Kabilesi'nden ilk hezimete uğrayan kişi onların sancaktarlığını yapan ve ''Müdricü'r-Riyah'' adıyla tanınan Amir bin Mecıln bin Abdullah el-Cermı idi. Amir bin Mecıln sancağı bırakıp kaçınca, Sa'ad oğulları'ndan birisi peşine düştü ve yetişti, fakat Amir bineğinin direnip yürümemesi üzerine hemen inip yaya olarak koşmağa başladı ve Kays bin Asım'ın yanına gelip: "Ey Temimoğulları! Siz süvarileri halletmeğe bakın, yayalar zaten sizindir." diye seslendi ve esirleri toplamağa başladı. Bu arada Mezhic Kabilesi'nin reisi olan Abd Yağus bin Haris bin Vakkas el-Harisi esir edildi ve Nu'man bin Malik bin Cessas mukabilinde öldürüldü. Abd Yağus, şair bir kişiydi ve öldürmezden önce kendilerini hicvetmesin diye dilini bağlamışlardı; fakat Abd Yağus işaretle onlara dilini çözmelerini ve kendilerini hicvetmeyeceğini anlattı. Bu durum karşısında dilini çözdüler.

 

Bunun üzerine Abd Yağus bin Haris şu mealdeki şiiri söyledi:

 

"Beni kınamayın! Artık başıma gelenler kınanmama yeter ve artar. Ne benim için, ne de sizin için kınamada her hangi bir fayda vardır. Bilmiyor musunuz ki, kınamanın faydası azdır; zaten benim bir kardeşi kınayıp yermem karakterime yakışmaz. Ey yolcu! Eğer yolun düşerse, Necranlı nedimlerime, bir daha Ebu Kerib, Eyheman (yani Esved ve Akıb'e), Yemen'e ait Hadramevt bölgesinin üst kısımlarında bulunan Kays'e kavuşamayacağımı söyle. Onlar, dilimi yassı semer kalanı kayışlarından birisiyle bağladıkları zaman ben onlara: 'Ey Temim oğulları topluluğu! Dilimi çözün. ' diye söyledim. Sanki ben küheylana binmemişim ve atıma: 'Bir defa da geri dön, arkamdakilere saldır. ' dememişim. Sanki suya kandırıcı tulumları yapıp hazırlayan ben değilmişim ... Karım Müleyke bilir ki, ben hem saldıran ve hem de üzerime saldırılan bir aslanım. Külab'da görüp karşılaştığını bir kavmin asillerine ve onlara tabi olanlara Allah lanet etsin! Eğer isteseydim endamı güzel kısrak beni onların elinden kurtarırdı ve sen onun peşinden sökün ederek ileri geçip kurtulan kestane dorusu kızıl atları görürdün. Mızraklar atlara dürtüştürüldüğü zaman mızrakları parmak uçlarımda oynatmak hususunda çok mahir idim. Ey Asım! Zincir ve bağımı çöz, zira ben mağlup olarak zamanın acılarını tatmağa karşı tahammüllü ve sabırlıyım. Eğer beni öldürürseniz, bir efendi ve reisi öldürmüş olursunuz. Eğer serbest bırakırsanız, malımı elimden almış olursunuz. "

 

Bu şiirdeki ''Ebu Kerib''den maksat, Bişr bin Alkame bin Haris'tir. ''Eyheman'' tabirinden maksat ise, Esved bin Alkame bin Haris ile ''Abdülmesih bin Ebyad'' adıyla tanınan Akib'dır. Kays'den ise, Kays bin Ma'di Kerib kastedilmiştir.

 

Bir rivayette ileri sürüldüğüne göre, Kays: "Eğer Abd Yağus bu şiirinde beni öne alsaydı, sahip olduğum her şeyi verip onu kurtarırdım." demiştir. Nihayet Abd Yağus öldürülmüş ve kendisinden hiç bir suretle fidye kabul edilmemiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ZAHRU'D-DEHNA VAK'ASI