İBNÜ’L-ESİR |
1. CİLT |
BİRİNCİ VE
İKİNCİ FİCAR VAK'ALARI
Birinci
Ficar Vak'asında kayda değer önemli bir şeyolmamıştır. Fakat buna rağmen bizim
burada birinci Ficar Vak'asını zikretmemizin sebebi İkinci Ficar Vak'asında
meydana gelen büyük hadiseler dolayısıyla Birinci Ficar Vak'asının da bunun
gibi olduğu ve bizim bunu ihmal edip buraya almadığımız zannını bertaraf etmek
içindir.
İbn
İshak anlatıyor:
"Birinci
Ficar Savaşı Kureyş ve onlarla beraber olan bütün Kinaneoğullarıyla Kays-ı
Aylan Kabilesi arasında meydana gelmiştir. Bu savaşın sebebi şu idi:
Kinaneoğulları'ndan birisinin Nasr bin Muaviye bin Bekr bin
Hevazinoğulları'ndan birisine borcu vardı. Kinaneli bu şahıs ise fakir düşüp
borcunu ödeyemeyecek hale gelmişti. Bunun üzerine Nasr bin Muaviyeoğulları'ndan
olan kişi Ukaz Panayırı'na bir maymun getirip: ''Kinane Kabilesi'nden olan
falan kişinin bana olan borcu mukabilinde kim bunu benden satın alır?'' diye
seslendi. O bunu, Kinaneli şahsı ve kabilesini ayıplayıp küçük düşürmek için
yapmıştı. Fakat bu sırada onun yanından geçmekte olan Kinaneli birisi, Nasr bin
Muaviyeoğulları'ndan olan bu kişinin söylediği söz gururuna dokunduğundan
kılıcıyla vurup maymunu öldürdü. Bunun üzerine Nasr bin Muaviyeoğulları'ndan
olan kişi Kays Kabilesi'ni, Kinaneoğulları'ndan olan kişi de Kinane Kabilesi'ni
yardıma çağırdı. Nihayet her iki kabilenin insanları toplanıp ağız kavgasına
tutuştular. Aralarında savaş çıkmasına ramak kalmıştı, fakat sonra sulh yapıp
anlaşmaya vardılar."
Diğer
bir rivayete göre ise, bu savaşın sebebi şu idi: Bir grup Kureyşli genç,
Amiroğulları'ndan yüzü peçeli güzel bir kadının yanına gelip ona: "Peçeni
kaldır da yüzünü görelim." demişlerdi. Kadın onların bu sözüne aldırış
etmemiş ve yüzünü açmamıştı, fakat bu gençlerden birisi kadının elbisesinin
eteğini sırtına kadar kaldırıp bir dikenle buraya tutuşturmuştu. Kadın bunun
farkında değildi. Nihayet kadın ayağa kalkınca dübürü açılmış ve gençler:
"Yüzüne baktırmadın, ama biz senin dübürüne baktık." diyerek
gülmüşlerdi. İşte bunun üzerine kadın: "Ey Amiroğulları! Yetişin, rezil
rüsvay oldum." diye bağırdı. Onun bağırması karşısında bir grup insan
koşuşup yanına geldiler ve kavgaya tutuştular. Savaş çıkmasına ramak kaldığı
bir sırada, durumun sanıldığı kadar büyük olmadığını ve basit olduğunu
gördüler, bunun üzerine anlaşmazlığa son verip sulh yaptılar.
Başka
bir rivayete göre, Birinci Ficar Savaşı'nın sebebi şu idi: Gıfar oğullarından
Ebu Ma'şer bin Mikrez adında, son derece güçlü ve kararlı birisi Ukaz
Panayırı'nda oturup ayaklarını uzatarak şu mealdeki mısraları söylemişti:
"Bize
Müdrike bin Hındifoğulları derler;
kimin
gözüne vurursak artık gözü görmez olur,
kim
de bizim kavmimizden olursa artık o kişi azgın denizin dalgası gibi gururlanıp
büyüklenir. "
Sonra
da: "Allah'a and olsun ki, ben Arab'ın en şereflisi ve ulusuyum; kim
benden daha şerefli ve ulu olduğunu iddia ederse, gelsin ayağıma kılıçla
vursun." demişti. İşte bunun üzerine Kays Aylan'dan Ahmer bin Mazin adında
birisi kalkıp kılıçla ayağına vurdu ve hafifçe ayağını tahriş edip yaraladı. Bu
hadise üzerine her ikisinin taraftarlarından bir hayli insan toplanıp
münakaşaya tutuştular, fakat sonra anlaşmaya vardılar.
İkinci
Ficar Vak'ası ise, Fil Vak'asından yirmi yıl, Abdülmuttalib'in vefatından on
iki yıl sonra meydana gelmiştir. Araplar arasında ''Eyyamü'l-Arab'' adıyla
bilinen savaşların en büyüğü ve en meşhuru bu ikinci Ficar vak'asıdır. Bu
vak'aya ''Ficar'' denmesinin sebebi, Kays Aylan ve Kinane kabilelerinin bu
vak'ada bazı haramları ihlal edip helal saymalarından ileri gelmektedir. Bu
ikinci Ficar Vak'asından önce cereyan eden Şı'bu Cebele Vak'ası,
Eyyamü'l-Arab'ın arasında zikredilmektedir, fakat bu Ficar Vak'ası ondan daha
büyüktür.
İkinci
Ficar Vak'asının sebebi şu idi: Önce Kinane Kabilesi'nden olup, sonra Damre
Kabilesi'ne geçen Berrad bin Kays bin Rafi', şerli ve belalı olması yüzünden kavminin
kendi aralarından çıkarıp sürdüğü bir kişiydi ve aklına eseni hiç çekinmeden
yapardı. Atılgan ve pervasızlığı sebebiyle darb-ı mesel haline gelmiş ve
hakkında: "Berrad'dan daha pervasız ve ahlaksız." denilmiştir.
Bu
hususta bir şair şu mealde beyitler söylemiştir:
"Bu
genç gecelerin tanıdığı bir gençtir ve o bu gecelerde dilini çıkarıp hareket
ettiren zehirli yılan gibidir.
Tıpkı
Berrad gibi, gecelerin geçmesiyle her gün pervasızca yaptığı bir hadise vardır.
"
Bir
gün Berrad kalkıp Nu'man bin Münzir'in yanına geldi. Nu'man her yıl misk ve
kumaş yüklü bir kafileyi ticaret için Ukaz panayırına gönderir ve bunlar orada
kendi hesabına satılırdı. ''Ukaz'', ''Zü'l-Mecaz'' ve ''Mecenne'' hac mevsimi
geldiğinde her yıl Arapların toplandıkları panayırlardı ve panayır günleri
geçinceye kadar herkes güven içerisinde bulunurdu. Ukaz Panayırı Nahle ile Taif
arasında, Mecenne Panayırı Zahran'da, Zü'l-Mecaz ise Arafat'ta vakfe yerine
durulduğunda sol tarafta bir yerde kurulurdu. Bir gün Nu'man, yanında Berrad
bin Kays ile er-RahMI ismiyle tanınan -ki bu isim ona hükümdarların yanına
fazla gidip geldiği için verilmişti- Urve bin Utbe bin Ca'fer bin Kilab'ın
bulundukları bir sırada: "Kim benim bu misk ve kumaş yüklü kafilemi Ukaz
Panayırı'na kadar götürebilir." dedi. Bunun üzerine Berrad ortaya atılıp:
"Ey Nu'man, lanetten uzak olasın! Bu kafileyi ben Kinane üzerinden
götürebilirim. " diye karşılık verdi. Nu'man: "Ben bu kafileyi Kinane
ve Kays Aylan üzerinden götürecek birisini istiyorum." dedi. Bu defa Urve
bin Utbe ortaya atıldı ve (Berrad'ı kasdederek): "Ey Nu'man, lanetten uzak
olasın! Kendi kabilesinden kovulan bu köpek mi senin kafileni götürecek? Ben bu
kafileyi, Tihame ve Necd halkından olan Şili ve Kaysum ahalisinin üzerinden
götürebilirim. " dedi. Fakat Berrad öfkelendi ve: "Ey Urve! Kinane
üzerinden götürebilir misin?" diyerek ona çıkıştı. Urve ise: "Evet,
bütün insanlar üzerinden götürebilirim." diyerek karşılık verdi.
Bunun
üzerine Nu'man kafileyi Urve er-Rahhal'e teslim etti ve götürmesini emretti.
Berrad Urve'nin peşine takıldı; Urve O'nu görüyordu ve ondan korkmuyordu.
Nihayet Urve, Fedek civarında ''Teymen'' denilen vadide kavminin ortasına
geldiği bir sırada, Berrad bin Kays ona yetişti ve kumar (fal) oklarını çıkarıp
öldürülmesi hususunda falına baktı. Bu sırada Berrad'ın yanına gelen Urve:
"Ey Berrad! Ne yapıyorsun?" diye sordu. Berrad: "Katlin
hususunda falına bakıp kur'a çekiyorum; bakalım katlin konusunda bana izin
verilecek mi, yoksa verilmeyecek mi?" diye cevap verdi; bunun üzerine
Urve:
"Bunu
yapmak dübürünü sıkar." diye tehdit etti, fakat Berrad kılıcıyla hemen
Urve'nin üzerine atıldı ve onu öldürdü. Kafile ve yük işleriyle meşgulolanlar
Urve'yi öldürülmüş görünce hemen kafileyi bırakıp dağıldılar. Berrad ise
kafileyi alıp doğru Hayber'e gitti, fakat Kays Kabilesi'nden iki kişi Berrad'ı
yakalamak üzere onun peşine düştü. Bu iki kişiden birisi Gani Cemaati'ndendi ve
ismi Esed bin Cüveyn idi, diğeri ise Gatafan Kabilesi'ndendi ve adı Müsavir bin
Malik idi. Berrad Hayber'e geldiğinde ilk defa bu iki kişi ile karşılaştı ve
onlara: "Siz kimsiniz?" diye sordu. Onlar: "Biz Kays
Kabilesi'ndeniz, Berrad'ı öldürmek için geldik." diye cevap verdiler.
Bunun üzerine Berrad onları indirip bineklerini bağladı, sonra: "Hanginiz Berrad'a
karşı daha cesur davranıp güzel kılıç kullanır?" diye sordu. Gatafanlı
olan: "Ben." diye cevap verdi. Sonra Gani Cemaati'nden olan Esed bin
Cüveyn'e: "Sen bineklere sahip ol." dedi ve Gatafanlı Müşavir bin
Malik'i yanına alıp güya Berrad'ın bulunduğu yeri göstermek gayesiyle onu
evlerden uzakta ve Hayber'in kenarında izbe bir harabeye götürdü. Berrad buraya
gelince Gatafanlı adam: "İşte Berrad'ın bulunduğu harabe burasıdır ve o
burada barınır. Bana biraz mühlet ver, gidip onun içerde olup olmadığına
bakayım." dedi. Gatafanlı adam beklerken Berrad içeri girip geri geldi ve:
"Berrad içeridedir, hem de uyuyor. Bana kılıcını göster, keskin mi, değil
mi bir bakayım?" dedi. Bunun üzerine Gatafanlı adam kılıcını Berrad'a
verdi ve Berrad kılıcını çekip Gatafanlı adamı öldürdü. Sonra bu kılıcı
saklayıp Gani Cemaati'nden olan adamın yanına geldi ve ona: "Arkadaşından
daha korkak birisini görmedim. Onu Berrad'ın bulunduğu odaya bıraktım, uykuda
olmasına rağmen onun üzerine gidemedi." dedi. Bu-nun üzerine Gani
Cemaati'nden olan adam: "Sen şu bineklere bakacak birisini bul, ben gidip
Berrad'ı öldüreyim." dedi. Berrad: "Sen binek hayvanlarını bırak, mes
'uliyeti bana aittir." diye karşılık verdi. Sonra beraberce harabeye
geldiler ve Berrad burada onu da öldürdü. Bundan sonra Berrad kafileyi alıp
Mekke'ye hareket etti ve yolda Esed bin Huzeymeoğulları'ndan birine rastladı.
Berrad: "Gel sana mükafat ve ödül vereyim ve Harb bin Ümeyye ile kavmime
git; zira onlar hem benim kavmim, hem de senin kavmindir -çünkü Esed bin
Huzeyme Hındifoğulları'ndandı-. Onlara, Berrad bin Kays'in Urve er-Rahhal'i
öldürdüğünü haber ver ve Kays Kabilesi'nden kendilerini korusunlar. " dedi
ve bu haberi için ona on deve vermeyi kararlaştırdı. Bunun üzerine Esed bin
Huzeymeoğulları'ndan olan bu adam yola çıktı ve Ukaz Panayırı'na geldi. Burada
bir grup insan bulunuyordu ve bu adam Harb bin Ümeyye'ye gelip Berrad'ın
mesajını ona iletti. Bu durum karşısında Harb bin Ümeyye, Kureyş'in
yaşlılarından ve eşrafından olan Abdullah bin Cüd'an et-Teymi ile Ebu Cehl'in
babası Hişam bin Muğire el-MahzUmi'ye haber gönderdi, ayrıca bütün Kureyş
kabilelerine haber gönderip her birinin birer temsilci göndermelerini istedi.
Bu arada Ahabiş Topluluğu'nun efendi ve reisi olan Huleys bin Yezid
el-Harisi'ye de haber saldı ve durumu onlara bildirdi. Bunun üzerine onlar
aralarında müşavere ettiler ve: "Biz Kays Kabilesi'nin kendilerinden
öldürülen kişinin intikamını almasından korkuyoruz; çünkü onlar öldürülen kişi
karşılığında Damreoğulları'ndan pervasız ve ahlaksız birini (Berrad'ı) öldürmeğe
razı olmazlar." dediler ve o gün için Kays Kabilesi'nin asil ve reisi olan
Ebu Bera Amir bin Ca'fer bin Kilab Müla'ıbu'l-esinne'ye gidip ona: "Bizim
haberimiz yokken Necd ve Tihame arasında bir hadise meydana gelmiştir. Bunu
halka duyur; böylece hem sen, hem de onlar durumu öğrenmiş olurlar."
demeyi kararlaştırdılar.
Nihayet
Ebu Bera Amir bin Malik'in yanına gelip düşündüklerini ona söylediler; bunun
üzerine Ebu Bera kendisine söylenenleri kavmine bildirdi ve durumu halka
duyurdu.
Bundan
sonra bir grup Kureyşli kalkıp: "Ey Ukaz ahalisi! Mekke'de kavmimizin
arasında bir hadisenin meydana geldiğini öğrendik. Şimdi onlardan geri duracak
olursak fitne ve şerrin büyümesinden korkuyoruz. Sakın buradan ayrılmamız sizi
korkutmasın." diyerek harekete geçtiler ve her şeye rağmen dere tepe
demeyip Mekke yoluna düştüler. Akşama doğru gelmekte oldukları haberi Ebu Bera
Amir bin Malik'e ulaştırıldı, bunun üzerine: "Kureyş vaadinde durmadı,
Harb bin Ümeyye ise beni aldattı. Allah'a and olsun ki, artık Kinane Kabilesi
bir daha Ukaz Panayırı'na ebediyyen gelemeyecektir." dedi ve adamlarını
alıp Kureyşlilerin peşine düşerek ''Nahle'' denilen yerde onlara yetişti.
Taraflar savaşa tutuştular ve Kays Kabilesi mensupları öfkelenip iyice
coştular. Kureyşliler nerdeyse hezimete uğrayacaktı; fakat onların sığınıp
emniyette olacakları bir yerleri vardı, o da Harem-i Şerife girmekti.
Kureyşliler bu şekilde savaşa devam ettiler, fakat geceyle birlikte hemen
Harem'e girdiler. Bu sırada Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla beraberdi
ve yirmi yaşlarındaydı.
Zühri:
''Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla beraber değildi; eğer
onlarla beraber olsaydı, hezimete uğramazlardı.'' diyor. Bu gerekçe hiç bir şey
ifade etmez, çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vahiy verilip
peygamberlik geldikten sonra bile O'nun ashabı hezimete uğramış ve
öldürülmüşlerdir. Kaldı ki Nebi'in risaletten önce bir toplulukla beraber
olması ve onların hezimete uğramaları, pek tabii ki mümkündür.
Nihayet
Kureyşliler Harem-i Şerife girince, Kays Kabilesi mensupları onlardan
uzaklaştılar ve ayrılırken: "Ey Kureyş Topluluğu! Urve'nin kanını yerde
bırakmayacağız; önümüzdeki yıl Ukaz Panayırı'nda hesaplaşacağız." dediler
ve birbirlerini teşvik ve tahrik edip Urve er-Rahhal'in öldürülmesine ağlayarak
memleketlerine döndüler.
Daha
sonra Kays kabilesi toplayabileceği bütün grupları çevresine topladı; bu arada
kendisine Sakif ve diğer kabileler de katıldı. Diğer taraftan Kureyş kabilesi
de toplayabileceği bütün gruplarını topladı. Kinane kabilesinin tamamı, Ahabiş
topluluğu ve Esed bin Huzeyme de Kureyş'in yanında yer aldılar. Kureyş kabilesi
ise herkese silah dağıttı; bu arada Abdullah bin Cüd'an yüz kişiyi mükemmel bir
şekilde silahlandırdı. Diğerleri de aynı şekilde hareket ettiler.
Nihayet
Kureyş Kabilesi her boyunun başında bir reis olduğu halde vaat olunan yere
(Ukaz'a) gitmek üzere yola çıktı. Haşimoğulları'nın reisi Zübeyr bin
Abdülmuttalib idi ve yanında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte
Abdülmuttalib'in oğullarından kardeşleri Ebu Talib, Hamza ve Abbas
bulunmaktaydı. Ümeyyeoğulları ile müttefiklerinin reisi Harb bin Ümeyye,
Abdüddaroğulları'nın reisi İkrime bin Haşim bin Abd Menaf bin Abdüddar, Esed
bin Abdü'l-Uzzaoğulları'nın reisi Huveylid bin Esed, Mahzumoğulları'nın reisi
Ebu Cehil'in babası Hişam bin Muğire, Teymoğulları'nın reisi Abdullah bin
Cud'an, Cumahoğulları'nın reisi Ma'mer bin Habib bin Vehb, Sehmoğulları'nın
reisi As bin Vail, Adiyyoğulları'nın reisi Sa'id bin Zeyd'in babası Zeyd bin
Amr bin Nüfeyl, Amir bin Lüeyoğulları'nın reisi Süheyl bin Amr'ın babası Amr
bin Abd Şems, Fihroğulları'nın reisi Ebu Ubeyde'nin babası Abdullah bin
el-Cerrah idi. ''Ahabiş'' denilen ve Haris bin Abd Menafoğulları ile Kinane,
Adal ve Kare kabilelerinden, Hun bin Huzeymeoğulları'ndan Diş ile Mustalak bin
Huza'a'dan meydana gelen bu topluluğun reisIeri ise başlarında kumandan olarak
bulunan Huleys bin Yezid ile Süfyan bin Uveyf idi. Onlar Harisoğulları ile
ittifak ettikleri için ''Ahabiş'' adını alrmşlardı. Ahabiş kelimesiyle aynı kökten
gelen ''tahabbüş'' kelimesi, ''toplanmak'' manasına gelmektedir.
Bekroğullarının reisi Bel'a bin Kays, Kinane Kabilesi'nden Firas bin
Ganmoğulları'nın reisi Umeyr bin Kays Cizlü't-Ta'an, Esed bin
Huzeymeoğulları'nın reisi Bişr bin Ebu Hazim idi. Diğer insan topluluklarının
reisliği ise, Abd Menafoğulları arasındaki itibarından ve yaşlılığından dolayı
Harb bin Ümeyye'ye verilmişti.
Kays
Kabilesi, Ukaz Panayırı'na Kureyş Kabilesi'nden önce gelmişti.
Amiroğulları'nın
reisi Ebu Bera Amir bin Malik Müla'ıbu'l-esinne, Nasroğulları ile Sa'ad ve
Sakif kabilelerinin reisi Sübey' bin Rabi' bin Muaviye, Cüşemoğulları'nın reisi
Düreyd'in babası es-Simme, Gatafan Kabilesi'nin reisi Avf bin Ebu Harise
el-Mürri, Süleymoğulları'nın reisi Abbas bin Zı'l bin Hüneyy bin Enes, Fehm ve
Advanoğulları'nın reisi ise Kidam bin Amr idi.
Kureyş
Kabilesi hareket edip Ukaz Panayırı'na geldiği zaman, Kays Kabilesi burada
bulunuyordu. Harb bin Ümeyye'nin yanında Ümeyye'nin oğullarından diğer
kardeşleri Süfyan, Ebu Süfyan, As ve Ebu'l-As da bulunmaktaydı. Harb bin Ümeyye
ve kardeşleri Süfyan ile Ebu'l-As kendilerini bağlayıp: "Bizden hiç bir
adam, ölünceye veya muzaffer oluncaya kadar bulunduğu yerden asla
ayrılmayacaktır." dediler. İşte o zaman ''Anabis (aslanlar'') adını
aldılar. Bu kelimenin müfredi (tekili) olan ''anbes'' kelimesi ''aslan''
manasına gelmektedir. Nihayet Kays ve Kureyş kabileleri şiddetli bir savaşa
tutuştular. Gündüzün ilk saatlerinde savaş Kays Kabilesi'nin lehine idi ve
zafer onlarındı. Bu sebeple Kureyş kabilesinden ve Kinaneoğulları'ndan pek çok
sayıda kişi hezimete uğramıştı. Bu arada Zühre ve Adiyyoğulları da hezimete
uğramışlardı. Ayrıca Ma'mer bin Habib el-Cumahi öldürülmüş ve
Firasoğulları'ndan bir grup da hezimete uğramıştı. Harb bin Ümeyye ile Abd Menafoğulları
ve diğer Kureyş Kabileleri sebat ve sabır gösterip yerlerinden ayrılmamışlardı.
Nihayet öğle vaktine kadar Kureyş ve Kinane kabilelerine karşı üstünlük ve
zafer Kays Kabilesi'ndeydi. Bundan sonra durum tersine dönüp zafer ve üstünlük
Kureyş ve Kinane kabilelerine geçti. Bu sebeple Kays Kabilesi'nden pek çok
sayıda insan öldürdüler. Savaş gittikçe kızıştı ve durum vahim bir hal aldı. O
gün Haris bin Abd Menaf bin Kinaneoğullarının sancağı altında bulunan, sabır ve
metanet gösteren yüz kişi öldürüldü. Böylece Kays kabilesi hezimete uğradı ve
onların ileri gelenlerinden Abbas bin Zı'l es-Sülemi ve diğerleri öldürüldü.
Malik bin Avf en-Nasri'nin amcası Ebu's-Seyyid, Kinane Kabilesi'nin yaptığı bu
katliamı görünce: "Ey Kinaneoğulları topluluğu! Öldürmek hususunda ileri
gittiniz." diye seslendi. Bunun üzerine Abdullah bin Cüd'an: "Biz
aşırı ve ileri giden müsrif bir topluluğuz." diye karşılık verdi.
Sübey'
bin Rabi' bin Muaviye, Kays kabilelerinin hezimete uğradıklarını görünce
kendisini bağlayıp yan yattı ve: "Ey Nasroğulları Topluluğu! İster beni
müdafaa edin, ister bırakıp gidin." diye seslendi; bunun üzerine Nasr,
Cüşem, Sa'ad bin Bekr, Fehm ve Advanoğulları ona acıyıp çevresinde toplandılar,
diğer Kays Kabileleri ise hezimete uğrayıp dağıldılar. Çevresinde toplanan bu
kabileler benzeri görülmedik çetin bir savaş yaptılar. Sonra taraflar
birbirlerini sulhe davet ettiler ve ölüleri sayıp hangi tarafın ölü sayısı daha
çoksa, çok olan tarafın diğer taraftan ölülerinin diyetlerini alması şartıyla
aralarında sulh yaptılar. İki tarafın ölüleri sayıldığında, Kureyş Kabilesiyle
Kinaneoğulları'nın Kays tarafından yirmi kişi daha fazla öldürdükleri
anlaşıldı, bunun üzerine Harb bin Ümeyye, o gün Kays Kabilesi'ne diyet
bedellerini ödeyinceye kadar oğlu Ebu Süfyan'ı ve kabilesinin ileri gelen bazı
reisIerini rehin olarak bıraktı. Bundan sonra taraflar birbirlerinden
ayrıldılar ve savaşı bıraktılar. Aralarındaki düşmanlık ve kötülükleri tamamen
terk ettiler. Artık bir daha Berrad ile U rve arasında geçen hadiseden dolayı
birbirlerine eza ve cefa etmemek üzere anlaştılar.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA