İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

BİRİNCİ VE İKİNCİ FİCAR VAK'ALARI

 

Birinci Ficar Vak'asında kayda değer önemli bir şeyolmamıştır. Fakat buna rağmen bizim burada birinci Ficar Vak'asını zikretmemizin sebebi İkinci Ficar Vak'asında meydana gelen büyük hadiseler dolayısıyla Birinci Ficar Vak'asının da bunun gibi olduğu ve bizim bunu ihmal edip buraya almadığımız zannını bertaraf etmek içindir.

İbn İshak anlatıyor:

 

"Birinci Ficar Savaşı Kureyş ve onlarla beraber olan bütün Kinaneoğullarıyla Kays-ı Aylan Kabilesi arasında meydana gelmiştir. Bu savaşın sebebi şu idi: Kinaneoğulları'ndan birisinin Nasr bin Muaviye bin Bekr bin Hevazinoğulları'ndan birisine borcu vardı. Kinaneli bu şahıs ise fakir düşüp borcunu ödeyemeyecek hale gelmişti. Bunun üzerine Nasr bin Muaviyeoğulları'ndan olan kişi Ukaz Panayırı'na bir maymun getirip: ''Kinane Kabilesi'nden olan falan kişinin bana olan borcu mukabilinde kim bunu benden satın alır?'' diye seslendi. O bunu, Kinaneli şahsı ve kabilesini ayıplayıp küçük düşürmek için yapmıştı. Fakat bu sırada onun yanından geçmekte olan Kinaneli birisi, Nasr bin Muaviyeoğulları'ndan olan bu kişinin söylediği söz gururuna dokunduğundan kılıcıyla vurup maymunu öldürdü. Bunun üzerine Nasr bin Muaviyeoğulları'ndan olan kişi Kays Kabilesi'ni, Kinaneoğulları'ndan olan kişi de Kinane Kabilesi'ni yardıma çağırdı. Nihayet her iki kabilenin insanları toplanıp ağız kavgasına tutuştular. Aralarında savaş çıkmasına ramak kalmıştı, fakat sonra sulh yapıp anlaşmaya vardılar."

 

Diğer bir rivayete göre ise, bu savaşın sebebi şu idi: Bir grup Kureyşli genç, Amiroğulları'ndan yüzü peçeli güzel bir kadının yanına gelip ona: "Peçeni kaldır da yüzünü görelim." demişlerdi. Kadın onların bu sözüne aldırış etmemiş ve yüzünü açmamıştı, fakat bu gençlerden birisi kadının elbisesinin eteğini sırtına kadar kaldırıp bir dikenle buraya tutuşturmuştu. Kadın bunun farkında değildi. Nihayet kadın ayağa kalkınca dübürü açılmış ve gençler: "Yüzüne baktırmadın, ama biz senin dübürüne baktık." diyerek gülmüşlerdi. İşte bunun üzerine kadın: "Ey Amiroğulları! Yetişin, rezil rüsvay oldum." diye bağırdı. Onun bağırması karşısında bir grup insan koşuşup yanına geldiler ve kavgaya tutuştular. Savaş çıkmasına ramak kaldığı bir sırada, durumun sanıldığı kadar büyük olmadığını ve basit olduğunu gördüler, bunun üzerine anlaşmazlığa son verip sulh yaptılar.

 

Başka bir rivayete göre, Birinci Ficar Savaşı'nın sebebi şu idi: Gıfar oğullarından Ebu Ma'şer bin Mikrez adında, son derece güçlü ve kararlı birisi Ukaz Panayırı'nda oturup ayaklarını uzatarak şu mealdeki mısraları söylemişti:

 

"Bize Müdrike bin Hındifoğulları derler;

kimin gözüne vurursak artık gözü görmez olur,

kim de bizim kavmimizden olursa artık o kişi azgın denizin dalgası gibi gururlanıp büyüklenir. "

 

Sonra da: "Allah'a and olsun ki, ben Arab'ın en şereflisi ve ulusuyum; kim benden daha şerefli ve ulu olduğunu iddia ederse, gelsin ayağıma kılıçla vursun." demişti. İşte bunun üzerine Kays Aylan'dan Ahmer bin Mazin adında birisi kalkıp kılıçla ayağına vurdu ve hafifçe ayağını tahriş edip yaraladı. Bu hadise üzerine her ikisinin taraftarlarından bir hayli insan toplanıp münakaşaya tutuştular, fakat sonra anlaşmaya vardılar.

İkinci Ficar Vak'ası ise, Fil Vak'asından yirmi yıl, Abdülmuttalib'in vefatından on iki yıl sonra meydana gelmiştir. Araplar arasında ''Eyyamü'l-Arab'' adıyla bilinen savaşların en büyüğü ve en meşhuru bu ikinci Ficar vak'asıdır. Bu vak'aya ''Ficar'' denmesinin sebebi, Kays Aylan ve Kinane kabilelerinin bu vak'ada bazı haramları ihlal edip helal saymalarından ileri gelmektedir. Bu ikinci Ficar Vak'asından önce cereyan eden Şı'bu Cebele Vak'ası, Eyyamü'l-Arab'ın arasında zikredilmektedir, fakat bu Ficar Vak'ası ondan daha büyüktür.

 

İkinci Ficar Vak'asının sebebi şu idi: Önce Kinane Kabilesi'nden olup, sonra Damre Kabilesi'ne geçen Berrad bin Kays bin Rafi', şerli ve belalı olması yüzünden kavminin kendi aralarından çıkarıp sürdüğü bir kişiydi ve aklına eseni hiç çekinmeden yapardı. Atılgan ve pervasızlığı sebebiyle darb-ı mesel haline gelmiş ve hakkında: "Berrad'dan daha pervasız ve ahlaksız." denilmiştir.

Bu hususta bir şair şu mealde beyitler söylemiştir:

 

"Bu genç gecelerin tanıdığı bir gençtir ve o bu gecelerde dilini çıkarıp hareket ettiren zehirli yılan gibidir.

Tıpkı Berrad gibi, gecelerin geçmesiyle her gün pervasızca yaptığı bir hadise vardır. "

 

Bir gün Berrad kalkıp Nu'man bin Münzir'in yanına geldi. Nu'man her yıl misk ve kumaş yüklü bir kafileyi ticaret için Ukaz panayırına gönderir ve bunlar orada kendi hesabına satılırdı. ''Ukaz'', ''Zü'l-Mecaz'' ve ''Mecenne'' hac mevsimi geldiğinde her yıl Arapların toplandıkları panayırlardı ve panayır günleri geçinceye kadar herkes güven içerisinde bulunurdu. Ukaz Panayırı Nahle ile Taif arasında, Mecenne Panayırı Zahran'da, Zü'l-Mecaz ise Arafat'ta vakfe yerine durulduğunda sol tarafta bir yerde kurulurdu. Bir gün Nu'man, yanında Berrad bin Kays ile er-RahMI ismiyle tanınan -ki bu isim ona hükümdarların yanına fazla gidip geldiği için verilmişti- Urve bin Utbe bin Ca'fer bin Kilab'ın bulundukları bir sırada: "Kim benim bu misk ve kumaş yüklü kafilemi Ukaz Panayırı'na kadar götürebilir." dedi. Bunun üzerine Berrad ortaya atılıp: "Ey Nu'man, lanetten uzak olasın! Bu kafileyi ben Kinane üzerinden götürebilirim. " diye karşılık verdi. Nu'man: "Ben bu kafileyi Kinane ve Kays Aylan üzerinden götürecek birisini istiyorum." dedi. Bu defa Urve bin Utbe ortaya atıldı ve (Berrad'ı kasdederek): "Ey Nu'man, lanetten uzak olasın! Kendi kabilesinden kovulan bu köpek mi senin kafileni götürecek? Ben bu kafileyi, Tihame ve Necd halkından olan Şili ve Kaysum ahalisinin üzerinden götürebilirim. " dedi. Fakat Berrad öfkelendi ve: "Ey Urve! Kinane üzerinden götürebilir misin?" diyerek ona çıkıştı. Urve ise: "Evet, bütün insanlar üzerinden götürebilirim." diyerek karşılık verdi.

 

Bunun üzerine Nu'man kafileyi Urve er-Rahhal'e teslim etti ve götürmesini emretti. Berrad Urve'nin peşine takıldı; Urve O'nu görüyordu ve ondan korkmuyordu. Nihayet Urve, Fedek civarında ''Teymen'' denilen vadide kavminin ortasına geldiği bir sırada, Berrad bin Kays ona yetişti ve kumar (fal) oklarını çıkarıp öldürülmesi hususunda falına baktı. Bu sırada Berrad'ın yanına gelen Urve: "Ey Berrad! Ne yapıyorsun?" diye sordu. Berrad: "Katlin hususunda falına bakıp kur'a çekiyorum; bakalım katlin konusunda bana izin verilecek mi, yoksa verilmeyecek mi?" diye cevap verdi; bunun üzerine Urve:

"Bunu yapmak dübürünü sıkar." diye tehdit etti, fakat Berrad kılıcıyla hemen Urve'nin üzerine atıldı ve onu öldürdü. Kafile ve yük işleriyle meşgulolanlar Urve'yi öldürülmüş görünce hemen kafileyi bırakıp dağıldılar. Berrad ise kafileyi alıp doğru Hayber'e gitti, fakat Kays Kabilesi'nden iki kişi Berrad'ı yakalamak üzere onun peşine düştü. Bu iki kişiden birisi Gani Cemaati'ndendi ve ismi Esed bin Cüveyn idi, diğeri ise Gatafan Kabilesi'ndendi ve adı Müsavir bin Malik idi. Berrad Hayber'e geldiğinde ilk defa bu iki kişi ile karşılaştı ve onlara: "Siz kimsiniz?" diye sordu. Onlar: "Biz Kays Kabilesi'ndeniz, Berrad'ı öldürmek için geldik." diye cevap verdiler. Bunun üzerine Berrad onları indirip bineklerini bağladı, sonra: "Hanginiz Berrad'a karşı daha cesur davranıp güzel kılıç kullanır?" diye sordu. Gatafanlı olan: "Ben." diye cevap verdi. Sonra Gani Cemaati'nden olan Esed bin Cüveyn'e: "Sen bineklere sahip ol." dedi ve Gatafanlı Müşavir bin Malik'i yanına alıp güya Berrad'ın bulunduğu yeri göstermek gayesiyle onu evlerden uzakta ve Hayber'in kenarında izbe bir harabeye götürdü. Berrad buraya gelince Gatafanlı adam: "İşte Berrad'ın bulunduğu harabe burasıdır ve o burada barınır. Bana biraz mühlet ver, gidip onun içerde olup olmadığına bakayım." dedi. Gatafanlı adam beklerken Berrad içeri girip geri geldi ve: "Berrad içeridedir, hem de uyuyor. Bana kılıcını göster, keskin mi, değil mi bir bakayım?" dedi. Bunun üzerine Gatafanlı adam kılıcını Berrad'a verdi ve Berrad kılıcını çekip Gatafanlı adamı öldürdü. Sonra bu kılıcı saklayıp Gani Cemaati'nden olan adamın yanına geldi ve ona: "Arkadaşından daha korkak birisini görmedim. Onu Berrad'ın bulunduğu odaya bıraktım, uykuda olmasına rağmen onun üzerine gidemedi." dedi. Bu-nun üzerine Gani Cemaati'nden olan adam: "Sen şu bineklere bakacak birisini bul, ben gidip Berrad'ı öldüreyim." dedi. Berrad: "Sen binek hayvanlarını bırak, mes 'uliyeti bana aittir." diye karşılık verdi. Sonra beraberce harabeye geldiler ve Berrad burada onu da öldürdü. Bundan sonra Berrad kafileyi alıp Mekke'ye hareket etti ve yolda Esed bin Huzeymeoğulları'ndan birine rastladı. Berrad: "Gel sana mükafat ve ödül vereyim ve Harb bin Ümeyye ile kavmime git; zira onlar hem benim kavmim, hem de senin kavmindir -çünkü Esed bin Huzeyme Hındifoğulları'ndandı-. Onlara, Berrad bin Kays'in Urve er-Rahhal'i öldürdüğünü haber ver ve Kays Kabilesi'nden kendilerini korusunlar. " dedi ve bu haberi için ona on deve vermeyi kararlaştırdı. Bunun üzerine Esed bin Huzeymeoğulları'ndan olan bu adam yola çıktı ve Ukaz Panayırı'na geldi. Burada bir grup insan bulunuyordu ve bu adam Harb bin Ümeyye'ye gelip Berrad'ın mesajını ona iletti. Bu durum karşısında Harb bin Ümeyye, Kureyş'in yaşlılarından ve eşrafından olan Abdullah bin Cüd'an et-Teymi ile Ebu Cehl'in babası Hişam bin Muğire el-MahzUmi'ye haber gönderdi, ayrıca bütün Kureyş kabilelerine haber gönderip her birinin birer temsilci göndermelerini istedi. Bu arada Ahabiş Topluluğu'nun efendi ve reisi olan Huleys bin Yezid el-Harisi'ye de haber saldı ve durumu onlara bildirdi. Bunun üzerine onlar aralarında müşavere ettiler ve: "Biz Kays Kabilesi'nin kendilerinden öldürülen kişinin intikamını almasından korkuyoruz; çünkü onlar öldürülen kişi karşılığında Damreoğulları'ndan pervasız ve ahlaksız birini (Berrad'ı) öldürmeğe razı olmazlar." dediler ve o gün için Kays Kabilesi'nin asil ve reisi olan Ebu Bera Amir bin Ca'fer bin Kilab Müla'ıbu'l-esinne'ye gidip ona: "Bizim haberimiz yokken Necd ve Tihame arasında bir hadise meydana gelmiştir. Bunu halka duyur; böylece hem sen, hem de onlar durumu öğrenmiş olurlar." demeyi kararlaştırdılar.

 

Nihayet Ebu Bera Amir bin Malik'in yanına gelip düşündüklerini ona söylediler; bunun üzerine Ebu Bera kendisine söylenenleri kavmine bildirdi ve durumu halka duyurdu.

Bundan sonra bir grup Kureyşli kalkıp: "Ey Ukaz ahalisi! Mekke'de kavmimizin arasında bir hadisenin meydana geldiğini öğrendik. Şimdi onlardan geri duracak olursak fitne ve şerrin büyümesinden korkuyoruz. Sakın buradan ayrılmamız sizi korkutmasın." diyerek harekete geçtiler ve her şeye rağmen dere tepe demeyip Mekke yoluna düştüler. Akşama doğru gelmekte oldukları haberi Ebu Bera Amir bin Malik'e ulaştırıldı, bunun üzerine: "Kureyş vaadinde durmadı, Harb bin Ümeyye ise beni aldattı. Allah'a and olsun ki, artık Kinane Kabilesi bir daha Ukaz Panayırı'na ebediyyen gelemeyecektir." dedi ve adamlarını alıp Kureyşlilerin peşine düşerek ''Nahle'' denilen yerde onlara yetişti. Taraflar savaşa tutuştular ve Kays Kabilesi mensupları öfkelenip iyice coştular. Kureyşliler nerdeyse hezimete uğrayacaktı; fakat onların sığınıp emniyette olacakları bir yerleri vardı, o da Harem-i Şerife girmekti. Kureyşliler bu şekilde savaşa devam ettiler, fakat geceyle birlikte hemen Harem'e girdiler. Bu sırada Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla beraberdi ve yirmi yaşlarındaydı.

 

Zühri: ''Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla beraber değildi; eğer onlarla beraber olsaydı, hezimete uğramazlardı.'' diyor. Bu gerekçe hiç bir şey ifade etmez, çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vahiy verilip peygamberlik geldikten sonra bile O'nun ashabı hezimete uğramış ve öldürülmüşlerdir. Kaldı ki Nebi'in risaletten önce bir toplulukla beraber olması ve onların hezimete uğramaları, pek tabii ki mümkündür.

Nihayet Kureyşliler Harem-i Şerife girince, Kays Kabilesi mensupları onlardan uzaklaştılar ve ayrılırken: "Ey Kureyş Topluluğu! Urve'nin kanını yerde bırakmayacağız; önümüzdeki yıl Ukaz Panayırı'nda hesaplaşacağız." dediler ve birbirlerini teşvik ve tahrik edip Urve er-Rahhal'in öldürülmesine ağlayarak memleketlerine döndüler.

 

Daha sonra Kays kabilesi toplayabileceği bütün grupları çevresine topladı; bu arada kendisine Sakif ve diğer kabileler de katıldı. Diğer taraftan Kureyş kabilesi de toplayabileceği bütün gruplarını topladı. Kinane kabilesinin tamamı, Ahabiş topluluğu ve Esed bin Huzeyme de Kureyş'in yanında yer aldılar. Kureyş kabilesi ise herkese silah dağıttı; bu arada Abdullah bin Cüd'an yüz kişiyi mükemmel bir şekilde silahlandırdı. Diğerleri de aynı şekilde hareket ettiler.

 

Nihayet Kureyş Kabilesi her boyunun başında bir reis olduğu halde vaat olunan yere (Ukaz'a) gitmek üzere yola çıktı. Haşimoğulları'nın reisi Zübeyr bin Abdülmuttalib idi ve yanında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Abdülmuttalib'in oğullarından kardeşleri Ebu Talib, Hamza ve Abbas bulunmaktaydı. Ümeyyeoğulları ile müttefiklerinin reisi Harb bin Ümeyye, Abdüddaroğulları'nın reisi İkrime bin Haşim bin Abd Menaf bin Abdüddar, Esed bin Abdü'l-Uzzaoğulları'nın reisi Huveylid bin Esed, Mahzumoğulları'nın reisi Ebu Cehil'in babası Hişam bin Muğire, Teymoğulları'nın reisi Abdullah bin Cud'an, Cumahoğulları'nın reisi Ma'mer bin Habib bin Vehb, Sehmoğulları'nın reisi As bin Vail, Adiyyoğulları'nın reisi Sa'id bin Zeyd'in babası Zeyd bin Amr bin Nüfeyl, Amir bin Lüeyoğulları'nın reisi Süheyl bin Amr'ın babası Amr bin Abd Şems, Fihroğulları'nın reisi Ebu Ubeyde'nin babası Abdullah bin el-Cerrah idi. ''Ahabiş'' denilen ve Haris bin Abd Menafoğulları ile Kinane, Adal ve Kare kabilelerinden, Hun bin Huzeymeoğulları'ndan Diş ile Mustalak bin Huza'a'dan meydana gelen bu topluluğun reisIeri ise başlarında kumandan olarak bulunan Huleys bin Yezid ile Süfyan bin Uveyf idi. Onlar Harisoğulları ile ittifak ettikleri için ''Ahabiş'' adını alrmşlardı. Ahabiş kelimesiyle aynı kökten gelen ''tahabbüş'' kelimesi, ''toplanmak'' manasına gelmektedir. Bekroğullarının reisi Bel'a bin Kays, Kinane Kabilesi'nden Firas bin Ganmoğulları'nın reisi Umeyr bin Kays Cizlü't-Ta'an, Esed bin Huzeymeoğulları'nın reisi Bişr bin Ebu Hazim idi. Diğer insan topluluklarının reisliği ise, Abd Menafoğulları arasındaki itibarından ve yaşlılığından dolayı Harb bin Ümeyye'ye verilmişti.

 

Kays Kabilesi, Ukaz Panayırı'na Kureyş Kabilesi'nden önce gelmişti.

Amiroğulları'nın reisi Ebu Bera Amir bin Malik Müla'ıbu'l-esinne, Nasroğulları ile Sa'ad ve Sakif kabilelerinin reisi Sübey' bin Rabi' bin Muaviye, Cüşemoğulları'nın reisi Düreyd'in babası es-Simme, Gatafan Kabilesi'nin reisi Avf bin Ebu Harise el-Mürri, Süleymoğulları'nın reisi Abbas bin Zı'l bin Hüneyy bin Enes, Fehm ve Advanoğulları'nın reisi ise Kidam bin Amr idi.

 

Kureyş Kabilesi hareket edip Ukaz Panayırı'na geldiği zaman, Kays Kabilesi burada bulunuyordu. Harb bin Ümeyye'nin yanında Ümeyye'nin oğullarından diğer kardeşleri Süfyan, Ebu Süfyan, As ve Ebu'l-As da bulunmaktaydı. Harb bin Ümeyye ve kardeşleri Süfyan ile Ebu'l-As kendilerini bağlayıp: "Bizden hiç bir adam, ölünceye veya muzaffer oluncaya kadar bulunduğu yerden asla ayrılmayacaktır." dediler. İşte o zaman ''Anabis (aslanlar'') adını aldılar. Bu kelimenin müfredi (tekili) olan ''anbes'' kelimesi ''aslan'' manasına gelmektedir. Nihayet Kays ve Kureyş kabileleri şiddetli bir savaşa tutuştular. Gündüzün ilk saatlerinde savaş Kays Kabilesi'nin lehine idi ve zafer onlarındı. Bu sebeple Kureyş kabilesinden ve Kinaneoğulları'ndan pek çok sayıda kişi hezimete uğramıştı. Bu arada Zühre ve Adiyyoğulları da hezimete uğramışlardı. Ayrıca Ma'mer bin Habib el-Cumahi öldürülmüş ve Firasoğulları'ndan bir grup da hezimete uğramıştı. Harb bin Ümeyye ile Abd Menafoğulları ve diğer Kureyş Kabileleri sebat ve sabır gösterip yerlerinden ayrılmamışlardı. Nihayet öğle vaktine kadar Kureyş ve Kinane kabilelerine karşı üstünlük ve zafer Kays Kabilesi'ndeydi. Bundan sonra durum tersine dönüp zafer ve üstünlük Kureyş ve Kinane kabilelerine geçti. Bu sebeple Kays Kabilesi'nden pek çok sayıda insan öldürdüler. Savaş gittikçe kızıştı ve durum vahim bir hal aldı. O gün Haris bin Abd Menaf bin Kinaneoğullarının sancağı altında bulunan, sabır ve metanet gösteren yüz kişi öldürüldü. Böylece Kays kabilesi hezimete uğradı ve onların ileri gelenlerinden Abbas bin Zı'l es-Sülemi ve diğerleri öldürüldü. Malik bin Avf en-Nasri'nin amcası Ebu's-Seyyid, Kinane Kabilesi'nin yaptığı bu katliamı görünce: "Ey Kinaneoğulları topluluğu! Öldürmek hususunda ileri gittiniz." diye seslendi. Bunun üzerine Abdullah bin Cüd'an: "Biz aşırı ve ileri giden müsrif bir topluluğuz." diye karşılık verdi.

 

Sübey' bin Rabi' bin Muaviye, Kays kabilelerinin hezimete uğradıklarını görünce kendisini bağlayıp yan yattı ve: "Ey Nasroğulları Topluluğu! İster beni müdafaa edin, ister bırakıp gidin." diye seslendi; bunun üzerine Nasr, Cüşem, Sa'ad bin Bekr, Fehm ve Advanoğulları ona acıyıp çevresinde toplandılar, diğer Kays Kabileleri ise hezimete uğrayıp dağıldılar. Çevresinde toplanan bu kabileler benzeri görülmedik çetin bir savaş yaptılar. Sonra taraflar birbirlerini sulhe davet ettiler ve ölüleri sayıp hangi tarafın ölü sayısı daha çoksa, çok olan tarafın diğer taraftan ölülerinin diyetlerini alması şartıyla aralarında sulh yaptılar. İki tarafın ölüleri sayıldığında, Kureyş Kabilesiyle Kinaneoğulları'nın Kays tarafından yirmi kişi daha fazla öldürdükleri anlaşıldı, bunun üzerine Harb bin Ümeyye, o gün Kays Kabilesi'ne diyet bedellerini ödeyinceye kadar oğlu Ebu Süfyan'ı ve kabilesinin ileri gelen bazı reisIerini rehin olarak bıraktı. Bundan sonra taraflar birbirlerinden ayrıldılar ve savaşı bıraktılar. Aralarındaki düşmanlık ve kötülükleri tamamen terk ettiler. Artık bir daha Berrad ile U rve arasında geçen hadiseden dolayı birbirlerine eza ve cefa etmemek üzere anlaştılar.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ZU-NECEB VAK'ASI