İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

İMRUÜ'L-KAYS'IN BABASI HUCR'UN ÖLDÜRÜLMESİ VE ONUN ÖLDÜRÜLMESİNDEN İMRUÜ'L-KAYS'IN ÖLÜMÜNE KADAR MEYDANA GELEN HADİSELER

 

Biz önce onların Necid bölgesindeki Arapların başına geçip hükümdar olmalarının sebebini zikredeceğiz, sonra da onun öldürülmesine kadar olup biten hadiseleri ve öldürülmesi ile ilgili hususları sırayla aktaracağız.

 

Bekr Kabilesi'nin ayak takımları aklı başında olan kimselere galip gelip, duruma hakim olmuşlardı. Öyle ki, kuvvetli olan zayıf olanı yiyordu. Bu durum karşısında aklı eren kimseler zayıfın hakkını kuvvetliden alabilecek birini başlarına hükümdar yapmağa karar verdiler; fakat diğer Araplar onların bu kararına rıza göstermediler, çünkü onlar Bekr Kabilesi' nden birisinin başa geçmesi halinde, Araplardan bir kısım kabilelerin ona itaat edeceklerini, diğer bir kısım kabileIerin ise karşı koyup muhalefet edeceklerini, dolayısıyla bu işin yürümeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Bunun üzerine Yemen tübba'larından (hükümdarlarından) birisine gidip başlarına bir hükümdar tayin etmesini istediler, çünkü o zamanlar Araplar için Yemen Tübba'ları, Müslümanların halifeleri mesabesinde idi. Bu durum karşısında Yemen Tübba'ı, Hucr bin Amr Akilü'l-murar'ı onların başına hükümdar tayin etti. Nihayet Hucr bin Amr gelip Batnu Akıl'e yerleşti, Bekr Kabilesi'ni yanına alıp baskın hareketlerine girişti ve Lahmilerin elinde bulunan topraklarını kurtarıp geri aldı. Hucr ölüp Batnu Akıl'e defnedilinceye kadar bu topraklar onun elinde kaldı.

 

Hucr ölünce yerine oğlu Amr bin Hucr hükümdar oldu. Amr'ın hükümdarlığı sırf babasının hakim olduğu yerlerle sınırlı olduğundan kendisine ''elMaksur'' denildi. ''el-Cevn'' adıyla bilinen kardeşi Mu'aviye ise Yemame hükümdarı idi. Amr bin Hucr ölünce yerine oğlu Haris bin Amr hükümdar oldu. Haris, otoriter ve gür sesli bir hükümdardı. Nihayet Fars tahtına Kubad bin Firuz çıkıp hükümdar olduğu zaman, yukarıda da bahsettiğimiz üzere, Mazdek adında birisi ortaya çıktı ve insanları zındıklığa davet etti. Kubad, onun bu davetini kabul etti. Bu sırada Münzir bin Maüssema, Kisralar adına Hire ve civarının valiliğinde bulunuyordu. Kubad kendisiyle birlikte onu Mazdek'in dinine girmeğe davet etti, fakat Münzir onun bu davetini reddetti. Bu defa Kubad, Haris bin Amr'ı Mazdek'in dinine davet etti, o bu daveti kabul etti; bunun üzerine Kubad onu Hire valiliğine tayin etti ve Münzir'i memleketinden kovdu. Haris bin Amr'ın tayini konusunda daha başka rivayetler de vardır. Bunu Kubad dönemine ait olan bahiste anlattık.

 

Nihayet Kisra Enuşirvan babası Kubad'dan sonra yerine geçip hükümdar oluncaya kadar herkes yerinde kaldı. Enuşirvan tahta çıkınca Mazdek'i ve taraftarlarını öldürüp Münzir bin Maüssema'yı tekrar Hire valiliğine iade etti. Sonra Haris bin Amr'ın peşine takıldı. Haris ise Enbar'da kalıyordu, ailesi ve meskeni burada idi. Neticede Haris bin Amr çocuklarını, mallarını ve hecin develerini (veya cariyeden doğma çocuklarını) alarak kaçtı; fakat Münzir Tağlib, İyad ve Behra kabilelerinden meydana gelen bir süvari birliğiyle peşine düştü. Bu sırada Kelb Kabilesi'uin topraklarına giren Haris bin Amr kurtuldu, fakat malları ve hecin develeri (veya cariyeden doğma çocukları ?) Münzir tarafından yağma edildi. Bu arada Tağlib Kabilesi, Akilü'l-murar Oğulları'ndan kırk sekiz kişiyi yakalayıp Münzir'in yanına getirdi. Bunların arasında Haris bin Amr'ın iki oğlu Amr ile Malik de bulunuyordu. Neticede Münzir onları Beni Merina (Merina oğulları) diyarında öldürdü. Bu hadiseyi Amr bin Külsum: "Onlar ganimet ve esir alarak döndüler; biz de zincire vurulmuş hükümdarlar alarak döndük. " mealindeki mısralarıyla dile getirdi.

 

Şair İmruü'l-Kays ise onların durumunu şu mealdeki mısralarıyla dile getirmiştir:

"Hucr bin Amroğulları 'ndan nice hükümdarlar akşama doğru getirilip öldürüldüler. Eğer bir savaş meydanında öldürülmüş olsalardı, belki hoş görülebilirdi; fakat onlar Benu Merina diyarında öldürüldüler. Başları hıtmi (hanım çiçeği) ile yıkanmamış, aksine kanlara bulanmış olarak kalmıştır. Kuşlar ise başlarına üşüşmüş, kaşlarını ve gözlerini oyup çıkarmışlardır. "

 

Bundan sonra Haris bin Amr Kelb Kabilesi topraklarında ikamet etmeğe başladı. Kelbliler onun Münzir'in adamları tarafından öldürüldüğünü ileri sürerler. Kindeli alimler ise, onun ava çıktığı sırada geyik sürüsünden erkek bir geyiğin peşine takıldığını, avlamakta güçlük çektiği için ciğerinden yemedikçe hiç bir şey yemeyeceğine dair yemin ettiğini, bir süvari grubu tarafından geyiğin takip edilip üç gün sonra getirildiğini, bu sırada Haris'in açlık yüzünden ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını, geyiğin kendisi için kebap yapıldığını ve karaciğerinden sıcak bir parça yedikten sonra hemen öldüğünü ileri sürüyorlar.

 

Haris bin Amr, Rire'de bulunduğu sırada Nizar kabilelerinin ileri gelen eşrafı gelip kendisine: "Senin itaatin altındayız. Bildiğiniz gibi, bazı öldürme hadiseleri yüzünden aramıza fitne girdi. Biz çevremizden (veya yok olmaktan ?) korkuyoruz. Oğullarınızı bizimle beraber gönderin de aramızda kalsınlar ve bu fitneyi kaldırsınlar." dediler. Bunun üzerine Haris bin Amr oğullarını Arap kabileleri arasında taksim etti. Oğullarından Hucr'u Esed bin Huzeyme ile Gatafan'ın, Külab hadisesinde öldürülen oğlu Şurahbil'i Bekr bin Vail ile diğer kabilelerin, başını güzel koku ile kılıflayıp sardığı için kendisine ''Galfa'' denilen diğer oğlu Ma'di Kerib'i Aylan soyundan gelen Kays Kabilesi ile diğer küçük kabilelerin, diğer oğlu Seleme'yi ise Tağlib ve Nemir bin Kaasıt kabileleri ile Temim Kabilesi'nden Sa'ad bin Zeyd Menatoğulları'nın başına tayin etti.

 

Esedoğulları'nın başında bulunan Hucr, her yıl ihtiyacı kadar onlardan vergi ve hediyeler alıyordu. Bu durum bir müddet böyle devam etti. Sonra vergilerini toplamak üzere onlara birisini gönderdi. Bu sırada Esedoğulları Tihame'de bulunuyorlardı. Hucr tarafından vergi toplamak üzere gönderilen bu adamı dövdüler ve kovdular. Bu durumu öğrenen Hucr, Rabi'a Kabilesi'nden aldığı askerler ile kardeşinin Kays ve Kinane kabilelerinden meydana getirdiği askeri birliği alıp onların üzerine yürüdü. Nihayet Hucr onların yanına geldiği zaman önce seçkin ve ileri gelen kimselerini yakalayıp sopa ile öldürmeğe başladı, mallarını mubah sayıp el koydu ve onları Tihame'ye gönderdi(1), ayrıca onların ileri gelen eşrafından bir grup kimseyi de hapsetti. Bu kişilerin arasında şair Ubeyd bin el-Ebras da bulunuyordu. Bu zat bir şiir söyleyerek Hucur'dan kendilerine merhamet dilediğinde bulundu. Onun bu şiirinden duygulanan Hucr merhamete geldi ve birisini gönderip onları serbest bırakmasını istedi. Nihayet bir gün kahinleri Avf bin Rabi'a bin Amir el-Esedi kehanette bulundu ve onlara: "Uzun boylu, galip gelen hiç mağlup olmayan, develerin arasına girdiğinde onları yabani sığır sürüsüne çeviren, işte kanı akıyor olan ve yarın ilk defa soyulacak olan hükümdar kimdir?" diye sordu. Onlar da: "Kim olduğunu siz söyleyin." dediler, bunun üzerine kahin: "Eğer korkan nefsimin ürküntü ve çalkantısı olmasaydı, onun Hucr olduğunu apaçık söylerim." dedi. Bu sözleri üzerine her taraftan harekete geçerek Hucr'un karargahına ulaştılar ve çadırına hücum edip onu öldürdüler. Kılıcını dürterek Hucr'u öldüren kişi İlba' bin Haris el-Kahili idi.

 

(1) Az önce Esedoğullarının Tihame'de bulundukları kaydedilmiştİ. Burada ise onların ileri gelen eşrafının Tihame'ye gönderildiği ifade ediliyor. Her halde metinde bir tahrip var. Doğrusunu tespit etmek mümkün olmadı. (Mütercim).

 

Daha önce de Hucr onun babasını öldürmüştü. Hucr öldürülünce Esedoğulları: "Ey Kinane ve Kays kabileleri topluluğu! Sizler bizim kardeşimiz ve amcamızın oğullarısınız. Nesep itibariyle bizden ve sizden uzak olan bu adamın gidişatını, kendisinin ve kavminin size yaptıklarını gördünüz. O halde onların mallarını yağmalayınız." dediler. Bunun üzerine onlar Hucr'a ait olan hecin develerinin üzerine saldırdılar ve onları yağma ettiler, sonra Hucr'u beyaz bir elbiseye sarıp yol üzerine attılar. Kays ve Kinane kabileleri onu yol üzerine atılmış vaziyette görünce üzerindekileri soyup aldılar. Bu arada Amr bin Mes'ud da ailesini kurtardı.

 

Rivayet edildiğine göre, Hucr Esedoğulları'nın kendisine karşı birleştiklerini görünce onlardan korkup ailesi ve kızı Hind için Utilrid bin Ka'ab bin Zeyd Menat bin Temim'in oğullarından biri olan Üveymir bin Şicne'den yardım istedi ve Esedoğullarına: "Eğer bana cephe alacaksanız, ben sizden ayrılıyor ve sizi kendi halinize bırakıyorum." dedi. Hucr'un bu sözü üzerine onunla anlaştılar ve yol verdiler. Sonra Hucr aralarından ayrıldı ve bir müddet kendi kavmi arasında kaldı. Daha sonra onlara karşı büyük bir kalabalık topladı ve bu kimselere güvenerek küstahça üzerlerine yürüdü. Esedoğulları ise kendi aralarında istişare ederek: "Allah'a yemin ederek ifade edelim ki, eğer Hucr bizi mağlup ederse, bizleri çocuk yerine koyacaktır. Bu takdirde yaşamanın bir manası yoktur. O halde şerefimizle ölelim daha iyidir." dediler ve bir araya toplanıp Hucr'un üzerine yürüdüler. Karşılaşan taraflar şiddetli ve çetin bir şekilde savaştılar. Esedoğullarının başında İlba' bin Haris bulunuyordu ve Hucr'a saldırıp onu öldürdü. Böylece Kindeliler ile beraberindekiler hezimete uğrayıp mağlup oldular. Esedoğulları ise Hucr'un ailesinden bir takım kimseleri esir aldılar ve ellerini avuçlarını dolduracak kadar bol miktarda ganimet ele geçirdiler. Ayrıca Hucr'un cariyelerini, karılarını ve yanlarında bulundurdukları şeyleri alıp aralarında taksim ettiler.

 

Diğer bir rivayete göre, Hucr savaş alanında esir olarak yakalanıp bir çadırın içerisine konulmuş ve İlba'ın kız kardeşinin oğlu onun üzerine atılıp yanındaki bir demir parçasını ona vurmuştu; çünkü Hucr, daha önce İlba'ın babasını öldürmüştü. Hucr, İlba'ın yeğeni tarafından yaralanmış ise de henüz ölmemişti. Bunun üzerine Hucr vasiyetini yazıp bir adama verdi ve ona: "Önce oğullarımın en büyüğü olan Nafi'e git, eğer ağlar ve sabırsızlık gösterir se onu bırak ve en küçük oğlum imruü'l-Kays'e gelinceye kadar onları tek tek dolaşıp yokla, hangisi sabır gösterip metanetli davramrsa atımı, silahımı ve vasiyetimi ona ver." dedi. Hucr, vasiyetinde kendisini kimin öldürdüğünü ve hadisenin nasıl meydana geldiğini anlatmıştı.

 

Nihayet bu adam onun vasiyetini alıp oğlu Nafi'e götürdü ve Nafi başına toprak serpip sabırsızlık gösterdi. Sonra oğullarının hepsini dolaştı ve hepsi de Nafi' gibi sabırsızlık gösterip dayanamadılar ve başlarına toprak serptiler. En son bu adam imruü'l-Kays'in yanına geldi ve O'nu, arkadaşıyla şarap içip tavla oynarken buldu. Bu adam imruü'l-Kays'e babası Hucr'un öldürüldüğünü söyledi, fakat O, adamın sözüne hiç aldırmadı. Arkadaşı ise bir an için oyundan elini çekti, fakat İmruü'l-Kays ona: "Oyununu bozmak istemedim." dedi, sonra babasının vasiyetini getiren bu adama dönüp, babası Hucr'un başından geçenleri baştan sona kadar anlatmasını istedi, adam da olup bitenleri baştan aşağı anlattı. Bunun üzerine İmruü'l-Kays adama dönüp: "Esedoğulları'ndan yüz kişiyi öldürüp, yüz kişiyi serbest bırakmadıkça içki ve kadın bana haram olsun." dedi.

 

Hucr, şiir söylediği için oğlu İmruü'l-Kays'i yanından kovmuştu ve ondan pek hoşlanmıyordu. İmruü'l-Kays'in annesi, Rabia bin Haris'in kızı ve Küleyb bin Vail'in kız kardeşi Fatıma idi. İmruü'l-Kays ise Arap kabileleri arasında dolaşır, su göletleri kenarında içki içer ve avcılık yaparak günlerini geçirirdi. Babasının öldürüldüğü haberi geldiği zaman Yemen topraklarında bulunan Demmun'da bulunuyordu. İmruü'l-Kays babasının ölüm haberini duyunca:

 

"Ey Demman! Geceler uzuyor, bitip tükenmek bilmiyor. Ey Demman! Biz, Yemen topluluğuyuz ve kavmimizi severiz. " mealindeki beyitleri söyledi.

 

Sonra İmruü'l-Kays: "Babam beni küçük iken ihmal etti, büyüyünce de kan davasını sırtıma yıktı. Bu gün şarap, yarın iş var." dedi ve O'nun bu sözü bir darb-ı meseloldu. Daha sonra Yemen'den ayrıldı, Bekr ve Tağlib kabilelerine gelip Esedoğulları'na karşı onlardan yardım istedi. Onlar da İmruü'l-Kays'in bu yardım isteğini kabul ettiler. Bunun üzerine Esedoğulları'na casuslar gönderdi. Fakat Esedoğulları durumdan haberdar olup uyandılar ve gelip Kinaneoğulları'na sığındılar. İmruü'l-Kays'in casusları ise onların arasında bulunuyorlardı. Bu sırada İlba' bin Haris Esedoğulları'na: "Haberiniz olsun ki, siz Kinaneoğulları'nın yanında iken İmruü'l-Kays'ın casusları sizinle ilgili haberleri alıp O'na götürdüler. Kinaneoğullarına bildirmeden bir gece burayı terk edin." dedi ve onlar da söz dinleyip buradan ayrıldılar. İmruü'l-Kays ise Bekr, Tağlib ve diğer kabilelerden topladığı kimseleri yanına alıp Kinaneoğulları'na geldi; Kinaneoğulları'nı Esedoğulları sanmıştı. Bu sebeple Kinaneoğulları üzerine saldırıp silahını çekti ve "Hükümdar Hucr'un ve bu büyük insanın intikamını almağa çağırıyorum." diyerek seslendi. Bu sırada kendisine: "Lanet edilmekten uzak olasın! Biz senin intikam almak istediğin kimseler değiliz, biz Kinaneoğullarıyız. Esedoğulları dün buradan ayrıldılar, onları takip et ve intikamını aL." denildi. Bunun üzerine İmruü'l-Kays Esedoğullarının peşine düştü, fakat onlar o gece yakalanmadılar. Bu durum karşısında İmruü'l-Kays şu mealdeki mısraları söyledi: "Bir kavmin peşinden Hind'e karşı teessür duyuyorum; eğer onlar yakalanabilselerdi intikamımız dinecekti; fakat ne yazık ki onlar ele geçirilemediler. Dedeleri onları babalarının oğulları vasıtasıyla korudu ... Mahvolmak üzere iken onları İlba' kurtardı. Eğer ona yetişebilseydim tulumları boş kalacaktı. "

 

İmruü'l-Kays bu şiirinde "babalarının oğullarıyla" sözünden Kinaneoğullarını kastediyor; çünkü iki kardeş olan Esed ve Kinane Huzeyme'nin iki oğlu idi. Onun "Eğer ona yetişebilseydim tulumları boş kalacaktı." sözüne gelince; bir rivayete göre bunun manası şu idi: Onlar Hucr'u öldürdükten sonra develerini sürüp gitmişlerdi ve bu yüzden Hucr'un süt tulumları boş kalmıştı. Diğer bir rivayete göre ise, Hucr'un öldürülmesiyle kanları akıp derisi boşalmıştı. Tulumun boş kalması demek bu manaya gelmektedir.

 

Fakat İmruü'l-Kays Esedoğullarının izlerini takip edip onları öğle vakti yakaladı. N e var ki İmruü' I-Kays' ın süvarileri takatten kesilmiş, susuzluktan mahvolmuşlardı. Esedoğulları ise bir suyun başına gelip konaklamışlardı. Nihayet taraflar savaşa tutuştular ve her iki taraf çok sayıda ölü verdiler. Neticede Esedoğulları savaştan kaçmak mecburiyetinde kaldılar. Ertesi gün olunca Bekr ve Tağlib kabileleri Esedoğullarının peşlerini takip etmek istemediler ve İmruü'l-Kays'e: "İşte intikamını aldın, yeter artık." diyerek itiraz ettiler. İmruü'l-Kays ise: "Hayır, vallahi intikamımı almadım." dedi, bunun üzerine onlar: "Hayır, sen uğursuz bir adamsın." dediler ve Kinaneoğulları'nın öldürülmelerini istemediklerinden onu yalnız bırakıp ayrıldılar. Bu durum karşısında İmruü'l-Kays Şenue'de yerleşen Ezd Kabilesi'ne gidip onlardan yardım istedi, fakat onlar: "Esedoğulları bizim kardeşimiz ve komşumuzdur." diyerek yardım isteğini reddettiler. Bu defa onların yanından ayrılıp Himyeri hükümdarı Mersedü'l-Hayr bin Zü-Ceden'in yanına geldi ve aralarında akrabalık bulunması hasebiyle Esedoğulları'na karşı yardım istedi, bunun üzerine Mersed, Himyerlilerden beş yüz adamı O'nun emrine verdi. Fakat İmruü'l-Kays ayrılmazdan önce Mersed vefat etti, yerine Kurmül adında Himyerli birisi geçti. Kurmül, İmruü'l-Kays için yol azığı hazırladı, sonra bu beş yüz kişilik askeri kuvveti onunla beraber gönderdi. Bu arada yabancıların arasında azınlık halinde yaşayan Araplar da O'na iltihak ettiler. Ayrıca İmruü'l-Kays Yemen kabilelerinden ücretli adamlar tuttu. Sonra bütün bu adamları alıp Esedoğulları'nın üzerine yürüdü ve onları ele geçirdi.

Daha sonra Münzir İmruü'l-Kays'i ele geçirmek istedi, bu konuda ısrarlı olup üzerine ordular gönderdi. İmruü'l-Kays bu ordulara karşı koyacak güçte değildi, ayrıca beraberinde bulunan Himyerliler ile diğer kabilelerden kendisine katılanlar ayrılıp gittiler. Ancak İmruü'l-Kays ailesinden bir grupla birlikte kurtuldu ve Ebu Uteybe bin Haris adıyla bilinen Şihab el-YerbU'i'nin oğlu Haris'in yanına geldi. Münzir O'na bir elçi gönderip İmruü'l-Kays'i ve beraberindeki kişileri kendisine teslim etmediği takdirde savaşla tehdit etti. Bu durum karşısında Haris bin Şihab onları teslim etti, fakat İmruü'l-Kays ile beraberinde bulunanlardan Yezid bin Muaviye bin Haris ve kendi kızı Hind kurtuldular. İmruü'l-Kays, kızı Hind ve Yezid bin Mu'aviye ile birlikte zırhlarını, silah ve mallarını yanlarına alıp İyad Kabilesi reisi olan Sa'ad bin ed-Dabbab'ın yanına geldi, Sa'ad da onu himaye edip korudu. Ancak İmruü'l-Kays O'nun hakkında bir medhiye söyledikten sonra yanından ayrılıp Mualla bin Teym etTai'nin yanına geldi ve kendisi için develer edindi. Ancak kendilerine ''Zeydoğulları'' denilen Cedile Kabilesi'nden bir grup kimse bu develere saldırdılar ve yakalayıp götürdüler. Bunun üzerine Nebbanoğulları sütünü sağıp faydalanması için O'na küçük bir keçi sürüsü verdiler. İşte İmruü'l-Kays bu hadiseyi: "Develer olmadığı zaman keçiler onların yerini tutar. Bu keçilerin en yaşlı/arının boynuzları ise so pa gibi uzundurlar. " beytiyle başlayan mısralarında dile getirmiştir.

 

Daha sonra onların yanından ayrılan İmruü'l-Kays, bu defa Amir bin Cüveyn'in yanına geldi, fakat Amir onun aile ve mallarını elinden almak istedi. İmruü'l-Kays bu durumu öğrenince hemen ayrılıp Sü'aloğulları'ndan Harise bin Murr adında birisinin yanına geldi ve ondan kendisini himaye etmesini istedi, Harise bin Murr de O'nu himayesine aldı. İşte bu yüzden Amir bin Cüveyn ile Harise bin Murr arasında savaş çıktı ve bir takım büyük hadiseler meydana geldi. Nihayet İmruü'l-Kays kendisi yüzünden Tayyi' kabilesi arasında savaş çıktığını görünce, onların yanından ayrılıp Yahudi Semuel bin Adiya'nın yanına geldi ve Semuel O'na ikramda bulunup konuk edindi. İmruü'l-Kays bir müddet orada kaldı, sonra O'ndan kendisini Bizans Hükümdarı'na ulaştırması için Haris bin Ebu Şinır el-Gassani'ye bir mektup yazmasını rica etti. Semuel O'nun bu isteğini kabul etti ve İmruü'l-Kays, ailesini ve zırhlarını bırakıp Haris bin Ebu Şinır'in yanına gitti. İmruü'l-Kays Bizans Hükümdarı'nın yanına vardığı zaman hükümdar iyi karşıladı ve kendisine ikramda bulundu.

 

Esedoğulları, İmruü'l-Kays'in Bizans Hükümdarı'nın yanına gittiğini öğrendikleri zaman kendilerinden Tammah adında birisini Bizans Hükümdarı'na gönderdiler. İmruü'l-Kays ise Tammah'ın bir erkek kardeşini öldürmüştü. Tammah vardığı zaman, hükümdar İmruü'l-Kays ile birlikte içerisinde hükümdar oğullarından bir grubun bulunduğu büyük bir orduyu harekete geçirmişti. İmruü'l-Kays yola çıktıktan sonra Tammah hükümdarın yanına gelip ona: "İmruü'l-Kays facir ve sapığın birisidir. KızınızIa mektuplaştığını ve buluştuğunu söylüyor, ayrıca kızınız hakkında şiirler söyleyerek Araplar arasında kızınızı teşhir etti." dedi. Bunun üzerine hükümdar, İmruü'l-Kays'in arkasından ona zehirli bir hülle (elbise) ile altından dokunmuş bir şey gönderdi ve bir de mektup yazarak: "Sana hürmeten kendi giydiğim hüllemi gönderiyorum ve bunu giymeni arzu ediyorum. Ayrıca her konak mahallinden durumunu bildiren mektuplar göndermeni istiyorum." dedi. İmruü'l-Kays ise buna çok sevindi ve hülleyi giyindi, fakat giydiği hüllenin zehiri hemen vücuduna sirayet etti ve derisi dökülmeğe başladı; bu yüzden kendisine ''yara sahibi'' manasına gelen ''Zü'l-kuruh'' adı verildi. İmruü'l-Kays bu hadiseyi: "Tammah bana işkence verecek elbiseyi giydirmek için ülkesinden kalkıp geldi. Keşke canım doğru dürüst birden çıksaydı; ne var ki, canım taksit taksit çıktı. " mealindeki mısralarıyla dile getirdi.

 

İmruü'l-Kays Bizans topraklarında bulunan Ankara'ya gelince burada ölüm döşeğine düştü ve: "Nice boşanmış tesirli fasih söz, taşıp dökülen nice vuruş, dopdolu nice büyük kap (yani İmruü'l-Kays) şimdi Ankara toprağına gelmiş bulunuyor." dedi. Bu sırada Asib Dağı'nın eteğine defnedilmiş Bizans hükümdarlarının kızlarından bir kadının kabrini gördü ve ona hitaben: "Ey komşum! Şüphesiz meşakkatler nöbetleşerek yer değiştirir. Asib Dağı durdukça ben buradayım. Ey komşum! Biz burada iki garibiz, her garib birbirinin yakınıdır. " mealindeki mısralarla tahassürünü dile getirdi. Sonra İmruü'l-Kays öldü ve bu kadının mezarının kenarına defnedildi. İmruü'l-Kays'in kabri buradadır.

 

İmruül-Kays ölünce, Haris bin Ebu Şimr el-Gassani, Semuel bin Adiya'nın yanına gidip ondan İmruü'l-Kays'in kendisine bırakmış olduğu yüz zırhıyla diğer emanetlerini kendisine vermesini istedi, fakat Yahudi Semuel bunları ona vermedi. Bunun üzerine Haris bin Ebu Şimr Semuel'in bir oğlunu elinden aldı ve: "Zırhları bana vermezsen oğlunu öldüreceğim." dedi, buna rağmen Semuel, İmruü'l-Kays'e ait olan hiç bir şeyi ona teslim etmedi. Bu durum karşısında Haris de onun oğlunu öldürdü. Semuel ise bu hadiseyi şu mealdeki mısralarla dile getirdi: "Bir kısım kavimler yerilirken ben Kindi'nin, yani İmruü'l-Kays'in emanet zırhlarını korumak suretiyle ahdimi yerine ge-tirdim. Babam Adiya bir gün bana: ''Ey Semuel! İnşa edip yaptığını şeyi sakın yıkmayasın.'' diye vasiyette bulunmuştu. Yine babam Adiya benim için muhkem bir kale yapmıştı ve istediğim zaman içip faydalanacağım bir su bırakmıştı. "

 

Daha sonra el-A'şa bu hadiseyi şu mealdeki mısralarıyla dile getirmiştir: "Sen Semuel gibi ol, zira azim ve himmet sahibi Haris bin Ebu Şimr gece karanlığı gibi, kalabalık ve büyük bir orduyla Semuel 'in yanına geldiği zaman, o, iki kötü durumla karşı karşıya kalıp Harise: ''Ey Haris! Dilediğini söyle, zira sözünü dinleyip yerine getireceğim.'' demişti. Bunun üzerine Haris de ona: ''Sen ahdini bozmak ve evladını kaybetmek gibi iki şey arasında bulunuyorsun. Hengisini seçersen seç, seçen için bunların her ikisinde de hayır ve haz yoktur.'' diyerek karşılık vermişti. Semuel, biraz tereddüt gösterdikten sonra Haris'e: ''Sen esirini (oğlumu) öldür, zira ben komşumun (yani İmruü'l-Kays'in) bıraktığı emanetleri koruyacağım.'' diyerek ahdine vefa gösterdi. "

 

El-A'şa'nın bu hadise ile ilgili olarak söylediği bu mısralar bir hayli uzundur, biz bu kadarla ikti fa ediyoruz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HAZAZ VAK'ASI