İBNÜ’L-ESİR |
1. CİLT |
ZÜ-KAAR
VAK'ASI ve SEBEBİ
Rivayete
göre, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kisra ordusunun Rabi'a kabilesi
karşısında yenildiğini haber aldığı zaman: "Bu gün Araplar'ın Acemler
karşısında muzaffer oldukları ilk gündür. Rabi'a kabilesi benim sayemde bu
yardıma nail oldu." buyurmuştur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu
sözü tespit edildi ve bu sözünü vak'a günü söylediği anlaşıldı.
Hişam
bin Muhammed anlatıyor: "Adiyy bin Zeyd et-Temimi ve kardeşleri Ammar
(Übeyy) ile Amr (Sümeyy) kisralar ile beraber bulunurlardı ve onların kisralar
katında ayrı bir yerleri ve itibarları vardı. Münzir bin Münzir emirlik
makamına geçince, oğlu Nu'man'ı Adiyy bin Zeyd'in terbiye ve himayesine verdi. Münzir'in
Nu'man'dan başka on bir erkek evladı daha vardı ve güzelliklerinden dolayı
onlara beyaz çehreli manasına gelen ''eşahib'' adı verilmişti. Münzir bin
Münzir öldüğü zaman arkasında bu oğullarını bırakmıştı. Kisra ise onların
arasından birisini seçip Arapların başına emir tayin etmek istiyordu. Bunun
üzerine Kisra Adiyy bin Zeyd'i huzuruna çağırıp ondan Münzir'in oğulları
hakkında bilgi istedi. Kisra Adiyy bin Zeyd'in Münzir'in oğullarının yetişmiş
adamlar olduğunu söylemesi üzerine onları huzuruna getirmesini emretti. Adiyy
bin Zeyd de birer mektup yazarak onları getirtti ve evinde misafir etti. Fakat
Adiyy bin Zeyd bu misafirlerine ikramda bulunurken kardeşlerini Nu'man'a tercih
ediyor, böylece onlara Nu'man'ın başa geçmesine taraftar olmadığını göstermek
istiyordu. Bu arada Adiyy bin Zeyd Nu'man'ın kardeşleriyle ayrı ayrı görüşerek
onlara: ''Eğer hükümdar sizden bütün Arapları zapt edip edemeyeceğinizi soracak
olursa, kendisine Nu'man hariç bütün Arapları zapt edebileceğinizi söyleyin''
dedi. Sonra Nu'man ile başbaşa kalıp O'na: ''Eğer hükümdar sana kardeşlerin
hakkında bir şey soracak olursa, 'Eğer ben kardeşlerimi zapt etmekten aciz
kalırsam, başkalarını zapt etmekten daha çok aciz kalırım.''' şeklinde cevap
vermesini öğütledi. "
"Merinaoğullarından
Adiyy bin Evs bin Merina adında dahi bir şair vardı.
Bu
zat, Nu'man'ın kardeşlerinden Esved bin Münzir'e: ''Benim gözüm seni tutuyor,
senin başa geçmeni istediğimi biliyorsun. Fakat ben senden, Adiyy bin Zeyd'e
uymamam ve onun söylediklerini dinlememeni istiyorum. Allah'a yemin ederim ki,
hiç bir zaman o senin iyiliğini düşünmez.'' dedi, fakat Esved onun bu sözlerine
hiç iltifat etmedi. "
"Nihayet
Kisra Adiyy bin Zeyd'den onları huzuruna getirmesini isteyince teker teker
huzuruna soktu. Kisra Nu'man'ın kardeşlerinden her birine ayrı ayrı: ''Arapları
zapt-u rapt altına alabilir misiniz?'' diye sorduğu zaman onlardan her biri:
''Nu'man hariç, bütün Arapları zapt edip sana itaat etmelerini sağlarız.'' diye
cevap verdi. Nihayet Nu'man Kisra'nın huzuruna girince, Kisra, onun kısa boylu,
alaca tenli, çirkin bir adam olduğunu gördü ve ona: ''Kardeşlerini ve Arapları
zapt edip bana itaat etmelerini sağlayabilir misin?'' diye sordu. Bunun üzerine
Nu'man: ''Eğer kardeşlerimi zapt etmekten aciz kalırsam, başkalarını hiç zapt
edemem.'' diye cevap verdi. Nu'man'ın bu cevabı üzerine Kisra O'nu emir tayin
etti ve altmış bin dirhem kıymetinde bir taç ile bir hıl'at (elbise) giydirdi.
Bu durum karşısında Adiyy bin Evs bin Marina, Esved bin Münzir'e: ''Al bakalım
şimdi, sözümü dinlemedin, emirlikten mahrum kaldın.'' dedi."
"Sonra
Adiyy bin Zeyd bir yemek ziyafeti hazırladı ve Adiyy bin Evs bin Merina'yı
yemeğe davet etti. Bu sırada ona: ''Dostun Esved bin Münzir'in emir olmasını,
dostum Nu'man bin Münzir'in emir olmasından daha çok arzu ettiğini biliyorum.
Sakın beni ayıplama, çünkü sen de aynı durumdasın. Ayrıca bana karşı kin
beslememeni istiyorum, zira bu işte benim payım seninkinden daha çok
değildir.'' dedi. Sonra Adiyy bin Evs bin Merina'ya, kendisini ayıplayıp yermeyeceğine
ve hiç bir zaman kendisine problem çıkarmayacağına dair yemin edip söz verdi.
Bu sırada Adiyy bin Evs bin Merina da ayağa kalkıp devamlı surette onu hicvedip
yereceğine ve başına problem ve gaileler çıkaracağına dair yemin etti. Nu'man
ise Kisra'nın yanından ayrılıp Hire'ye geldi. Adiyy bin Evs bin Merina Esved
bin Münzir'e: ''Emirliği elden kaçırdıysan da Adiyy bin Zeyd'den intikamını
almaktan geri durma, çünkü onun mensup olduğu Ma'add Kabilesi'nin hile ve
desisesi hiç bir zaman eksik olmaz. Ayrıca senden ona karşı koymam istedim,
fakat beni dinlemedin. Bu arada senden mal ve mülkünün gelirlerini bana arz
edip göstermeni istiyorum.'' dedi. Esved bin Münzir de onun bu teklifini kabul
etti."
"Adiyy
bin Evs bin Merina zengin bir adam olup malı ve mülkü çoktu. Her Allah'ın günü
Nu'man'a bir hediye ve kıymetli eşya gönderirdi, bu sebeple, Nu'man'ın katında
saygı gören bir kişi olmuştu. Adiyy bin Evs Nu'man'ın katında Adiyy bin
Zeyd'den bahsedildiği vakit onu över, meziyetlerini sayar, fakat bu arada onun
hile ve hud'a sahibi birisi olduğunu da söyler, böylece Nu'man'ın adamlarını
kendine çekmeğe çalışırdı. Nitekim bunu başardı ve onları kendine çekti. Adiyy
bin Evs onların Nu'man'ın huzurunda her vesile ile: ''Adiyy bin Zeyd seni emir
tayin ettirdiğini söylüyormuş.'' demeleri hususunda onlarla anlaştı. Nihayet
onlar bu sözü tekrarlamak suretiyle Nu'man'ı Adiyy bin Zeyd'in aleyhine
çevirdiler. Bunun üzerine Nu'man, Adiyy bin Zeyd'e birini gönderip hemen acele
kendisini ziyarete gelmesini istedi. Bu sırada Kisra'nın yanında bulunan Adiyy
bin Zeyd ondan izin alıp geldi, fakat Nu'man onun hiç yüzüne bakmadı, onu
hapsedip yanına giriş ve çıkışı da yasakladı. Adiyy bin Zeyd ise hapishanede
şiir söylemeğe başladı. Şiirlerini duyunca Nu'man onu hapsettiğine pişman oldu,
fakat onu serbest bırakmaktan da korktu."
"Sonra
Adiyy bin Zeyd kardeşi Übeyy'e, yani Ammar'a manzum beyitlerle bir mektup
yazarak halini ona anlattı. Übeyy, kardeşinin bu manzum beyitlerle yazılmış
olan mektubunu okuduktan sonra kardeşi hakkında Kisra ile görüştü. Bunun
üzerine Kisra Adiyy bin Zeyd'i serbest bırakması hususunda Nu'man'a bir mektup
yazdı ve bir de adam gönderdi. Bu arada Adiyy bin Zeyd'in kardeşi Übeyy, Kisra
tarafından gönderilen adamın önüne geçip ondan, Nu'man'dan önce Adiyy bin
Zeyd'in yanına gitmesini istedi, o da Übeyy'in bu teklifini kabul ederek önce
Adiyy bin Zeyd'in yanına gitti ve ona hapisten kurtarılması için kendisinin
gönderildiğini bildirdi. Bunun üzerine Adiyy bin Zeyd ona: ''Mektubu bana ver,
onu ben göndereyim. Sakın yanımdan çıkma, zira benim yanımdan ayrılırsan Nu'man
beni öldürür.'' dedi; fakat mektubu getiren bu adam Adiyy bin Zeyd'in bu
teklifIni kabul etmedi. Bu sırada Adiyy bin Zeyd'in düşmanları Nu'man'ın yanına
gelip durumu ona bildirdiler ve onu Adiyy bin Zeyd'i serbest bırakmakla
korkuttular. Bu durum karşısında Nu'man onları Adiyy bin Zeyd'in yanına
gönderdi. Nihayet onlar gelip Adiyy bin Zeyd'i boğarak öldürdüler, sonra da
defnettiler."
"Bu
arada Kisra'nın gönderdiği adam Nu'man'ın huzuruna girdi ve mektubu sundu.
Nu'man: ''Evet, baş üstüne, hükümdarın emrini saygıyla yerine getireceğiz.''
dedi ve Kisra'ya bir cariye ile dört bin miskal (para) gönderdi, sonra ona:
''Ertesi gün sabah olunca Adiyy bin Zeyd'in yanına git, onu hapishaneden al ve
götür.'' dedi. Ertesi gün adam hapishaneye geldiğinde Adiyy bin Zeyd'i burada
göremedi. Bu sırada hapishanenin muhafızları ona, Adiyy bin Zeyd'in bir kaç gün
önce öldüğünü söylediler. Bunun üzerine adam tekrar Nu'man'ın yanına geri döndü
ve ona Adiyy bin Zeyd'i dün gördüğünü, bu gün ise göremediğini söyledi. Bu
durum karşısında Nu'man: ''Yalan söylüyorsun.'' dedi ve ona bir miktar rüşvet
verip durumu Kisra'ya söylememesini, kendisinin Nu'man'ın yanına gelmezden önce
Adiyy bin Zeyd'in öldüğünü söylemesini istedi ve ondan güven sözü aldı. Ne var
ki, Nu'man Adiyy bin Zeyd'i öldürdüğünden dolayı çok pişman oldu ve
düşmanlarının kendi-sine karşı cür'etli davranmalarından da çok korktu."
"Bir
gün Nu'man ava çıkmıştı, yolda giderken Adiyy'in oğlu Zeyd ile karşılaştı. Görüşüp
konuştu ve onu gördüğüne çok sevindi, fakat babasının başına gelen durumdan
dolayı da özür diledi. Sonra Kisra'nın yanına gönderdi ve onu sitayişle övüp
babasının yerine geçirmesini istedi. Kisra onun bu arzusunu kabul etti ve
Zeyd'i özellikle Araplara yazılan mektupları kaleme almakla görevlendirdi.
Sonra Kisra Nu'man'ı nasıl bulduğunu sordu, o da sitayişle bahsederek Nu'man'ı
methedip övdü. Böylece Zeyd babasının mevkiinde yıllarca hükümdar Kisra'nın
yanında kaldı. Zeyd Kisra'nın yanına teklifsiz olarak sık sık girip
çıkardı."
"Acem
hükümdarlarının elinde kadınların vasıflarından bahseden bir yazı vardı. Onlar
nerede bulunursa bulunsun bu vasıflara uygun bir kadın buldukları zaman onu
istemek üzere adamlar gönderirler, ancak bunun için Arap memleketlerine pek
başvurmazlardı. Bir gün Zeyd bin Adiyy Kisra'ya: ''Ben, kulunuz Nu'man'ın ve
amcasının kızları arasında bu vasıfları haiz yirmiden fazla kızın bulunduğunu
biliyorum.'' dedi. Bunun üzerine Kisra ona: ''O halde bu kızları benim katıma
göndermeleri için bir mektup yaz.'' dedi. Onun bu teklifi karşısında Zeyd: ''Ey
hükümdar! İşin en kötü tarafı Arapların ve Nu'man'ın kendilerini Acemlerden
üstün görmeleridir. Onların bu kızları saklamalarından endişe ediyorum. Eğer
Nu'man'ın yanına gidersem bunu yapamaz. Beni ve benimle birlikte iyi Arapça
bilen birisini Nu'man'ın yanına gönder.'' dedi. Bunun üzerine Kisra onunla
birlikte güçlü kuvvetli birisini gönderdi. Zeyd bu adamla birlikte yola çıkıp
Hire'ye geldi ve birlikte Nu'man'ın huzuruna girdi. Zeyd söz alarak Nu'man'a:
''Hükümdar Kisra aile mensuplarıyla oğulları için kız arıyor; seni saydığı için
bu maksatla bizi sana gönderdi.'' dedi. Nu'man ona: ''Bu kadınların vasıfları
nelerdir?'' diye sordu. Bunun üzerine Zeyd: ''Biz, onların vasıflarını bildiren
bir yazıyı getirdik.'' diye cevap verdi."
"Aranılan
kadınların vasıfları ise, Münzir'in Gassanilerden Haris bin Ebu Şimr'in üzerine
yaptığı bir baskında ele geçirdiği bir cariyede bulunan vasıflardı. Münzir bu
cariyeyi Enuşirvan'a hediye etmişti ve bir mektup yazarak cariyeyi şu şekilde
tavsif etmişti: Orta boylu, parlak renkli, inci dişli, beyaz tenli, sık
kirpikli, parlak çehreli, ahu gözlü, gözlerinin siyahı simsiyah ve beyazı
bembeyaz, iri gözlü kalkık burunlu, burun delikleri dar, adımları geniş, tez
yürüyen, gözlerinin siyahı tamamen beyazıyla çevrili, kaşlarının arası açık,
söbü yüzlü, endamı hoş, saçları gür, uzun boyunlu, göğsü ve gerdanı geniş,
tomurcuk memeli, pazu ve omuz başları iri, bilekleri güzel, avuçları hoş ve
nazik, parmak uçları uzun ve düzgün, karın büklümleri nazik, ince belli,
kalçalarının iç kısmı dolgun, arka kısımları kalkık ve ölçülü, uylukları
tombul, yan etleri dolgun, omuzları iri, diz kapakları büyük, incikleri ve
halhal yerleri dolgun, topuk ve ayakları hoş ve narin, adımları dar, nazlı,
cildi yumuşak ve nazik, efendisine karşı fev kalade itaatkar, burun ucu hafif
kalkık olup gerisi basık değil, tırnak çevresi pürüzsüz, alçakgönüllü, ten
rengi kırmızıya mail karamtırak değil, fakirlik görmemiş, canlı (şefkatli ?),
vakarlı, akıllı, güzel halli, aşiretine inmeden babasının nesebiyle iktifa
eder, kabilesinin toplu adına inmeden yakın aşiretinin nesebiyle yetinir,
terbiye ve edebini hadiseler olgunlaştırmış, fikir ve görüş bakımından şerefli
kimseler gibi düşünür, ihtiyaç sahibi gibi iş görür, elleri hünerli, tatlı
dilli, ince ve tatlı sesli, evinin ziyneti, düşmanı ayıplama unsuru, arzu
ettiğin zaman murad almağa hazır, bıraktığın zaman o da bırakır, gözleri
süzülerek keskince bakar, yanakları kırmızı, dudakları hareket edip kımıldar,
senden önce sana doğru sıçrayıp koşar ve sen otur demeden oturmaz."
"Kisra
Enüşirvan gönderilen bu cariyeyi kabul etti ve kadın hakkında yazılan bu
vasıfların kayda geçirilmesini emretti. Böylece bu yazı Kisra Pervız bin
Hürmüz'e kadar ulaştı. Nihayet Zeyd kadınların tavsifini ihtiva eden bu yazıyı
Nu'man'a okudu ve bu ona çok ağır geldi. Sonra Nu'man Kisra tarafından Zeyd ile
birlikte gönderilen ve Arapçayı bilen bu adamın yanında Zeyd'e: ''Sevad ve Fars
inekleri arasından ihtiyacınızı karşılayamadınız mı?'' dedi. Nu'man, ''sığır ve
inek'' manasına gelen ''ın'' kelimesini kullandığı için Kisra'nın gönderdiği
adam bu kelimenin manasını anlayamadı ve Zeyd'e: ''İn ne demektir?'' diye
sordu. O da: ''İnek manasına gelmektedir.'' diye cevap verdi. "
"Nu'man
onları iki gün misafir etti ve Kisra'ya bir mektup yazarak: ''Benim yanımda
hükümdarın istediği vasıfta kadın yoktur.'' diye cevap verdi. Ayrıca Zeyd'e:
''Beni hükümdara karşı mazur göster.'' dedi."
"Zeyd
yanındaki adamla birlikte Kisra'nın yanına geri döndüğü zaman, Kisra Zeyd'e:
''Hani bulunduğunu haber verdiğin kadınlar nerede?'' diye sordu. Bunun üzerine
Zeyd: ''Ben size Arapların kendilerinden başkalarına kız vermediklerini
söylemiştim. Tabii bu onların yanlış tercihlerinden ve bahtsızlıklarından ileri
gelmektedir. Ayrıca Nu'man'ın ne söylediğini benimle gönderdiğin bu adamdan
sorabilirsin. Zira onun söylediği sözleri burada huzurunuzda hikaye etmeyi
büyüklüğünüze uygun bulmuyorum.'' diye cevap verdi. Bu defa Kisra, Nu'man'ın ne
söylediğini adamına sordu, o da Nu'man'ın: ''Sevad ve Fars'ın inekleri arasında
ona yetecek derece inek yok mudur ki bizden kadın istiyor.'' sözünü anlattı.
Kisra bu sözleri işitince yüzünde hiddet eserleri görüldü, kalbinde kin ve
intikam hisleri uyandı. Bu sırada Kisra: ''Nice kul ve köleler vardır ki,
bundan daha kötü ve ağırını istemiştir, neticede ziyan ve helake maruz
kalmıştır.'' dedi."
"Nu'man
Kisra'nın bu sözünü duydu, fakat Kisra aylarca ses çıkarmadı.
Nu'man
harp hazırlıklarına başladığı bir sırada Kisra'dan kendisine bir mektup geldi,
bu mektupta Kisra'nın yanına çağrılıyordu. Mektup Nu'man'ın eline geçer geçmez
silahlandı ve alabileceğini yanına alıp Tayyi' dağlarına geldi. Nu'man bu
kabileden evli olduğu için onlardan kendisini Kisra'ya karşı korumalarım istedi,
fakat Kisra'dan korktukları için onun bu isteğini kabul etmediler. Nu'man
nereye gittiyse, hiçbir Arap kabilesi onu kabul etmedi. Bu durum karşısında
gizlice ''Zü-Kar'' denilen yerde bulunan Şeybanoğulları'nın yanına geldi.
Burada Hani' bin Mes'üd bin Amir bin Amr eş-Şeybani ile karşılaştı. Hani'
kabilesinin nüfuzlu bir büyüğü idi. Bu sırada hanedanlık Rabl'a Kabilesi'nin
Zü'l-Ceddeyn hanedanından Kays bin Mes'ud bin Kays bin Halid bin Zü'lCeddeyn'İn
elinde bulunuyordu ve Kisra Kays bin Mes'ud'a Ubulle'yi arpalık olarak
vermişti, bu yüzden Nu'man ailesini onun yanında bırakmak istemedi. Hani'in
himayesinde bıraktığı takdirde kendi şahsını koruduğu gibi koruyacağını bildiği
için ailesini ve mallarını ona emanet etti. Mallarının arasında dört yüz, diğer
bir rivayette sekiz yüz adet zırh vardı."
"Bundan
sonra Nu'man Kisra'nın yanına hareket etti ve giderken Sabat köprüsünün
üzerinde Zeyd bin Adiyy ile karşılaştı. Zeyd ona: ''Haydi kurtul bakalım
Nu'mancık!'' dedi. Bunun üzerine Nu'man: ''Ey Zeyd! Demek bunu sen yaptın ha!
Allah'a yemin ederim ki, eğer bir kurtulursam babana yaptığımı sana da
yapacağım.'' dedi. Zeyd ise ona: ''Yürü Nu'man'cık, and olsun senin için
Kisra'nın katında öyle bir toyla ipi hazırladım ki, onu neşeli tay bile
koparamaz.'' diye karşılık verdi."
"Kisra
Nu'man'ın kendi kapısına kadar geldiğini öğrendiği zaman ona birisini gönderdi
ve onu zincire vurdurup Hanikin'e yolladı. Daha sonra veba hastalığına
yakalanan Nu'man burada öldü. Halk ise el-A'şa'nın bir beytine dayanarak onun
Sahat'ta öldüğünü sanır. el-A'şa bu beytinde şöyle diyor: ''İşte Nu'man
Sabat'ta mahbus olarak öldü; Rabb'i ise onu ölümden kurtarmadı.''"
Nu'man,
İslamiyet'in zuhurundan önce vefat etmiştir.
"Nihayet
Nu'man ölünce Kisra Hire ve Nu'man'ın idaresinde bulunan yerlerin valiliğine
İyas bin Kabisa et- Tai'yi tayin etti. Kisra, Bizans hükümdarının yanına
giderken İyas bin Kabisa'nın yanından geçmişti ve İyas ona hediyeler vermişti,
bu sebeple Kisra ona birisini göndererek teşekkür etmişti. Bu defa Kisra İyas
bin Kabisa'ya birisini gönderip Nu'man'ın arkasında bırakmış olduğu şeyleri bir
araya toplayarak kendisine yollamasını istedi. Bunun üzerine İyas bin Kabisa,
Hani' bin Mes'ud eş-Şeybani'ye birisini göndererek ondan Nu'man'ın kendisine
emanet bıraktığı şeyleri yollamasını talep etti, fakat Hani' bin Mes'ud
Nu'man'ın kendisine emanet ettiği şeyleri teslim etmek istemedi. Kisra ise
Hani' bin Mes'ud'un bu hareketine çok öfkelendi. Bu sırada Nu'man bin Zur'a
et-Tağlibi onun yanında bulunuyordu ve o Bela bin Vail Kabilesi'nin ortadan
kaldırılmasını istiyordu; bu sebeple Kisra'ya: ''Sıcaklar bastırıncaya kadar
onlara dokunma, nasılolsa onlar sıcaklar başladığı zaman pervanelerin ateşe
saldırdıkları gibi Zü-Kar suyunun yanına ineceklerdir. İşte o zaman istediğiniz
gibi onları yakalarsınız.'' dedi. Kisra onun bu sözü üzerine Zü-Kar'ın
yakınındaki el-Hınv'e gelmelerine kadar onları bekledi. Buraya geldiklerinde
Kisra, Nu'man bin Zur'a'yı elçi olarak gönderdi ve onları teslim olmak yahut
ülkelerini terketmek veyahut da savaşmak gibi üç şıktan birisini tercih etmek
hususunda muhayyer bıraktı; bunun üzerine onlar bu üç şarttan birini seçmek
işini Hanzala bin Sa'lebe el-İcli'ye havale ettiler, o da savaşmayı tavsiye
etti. Bu durum karşısında onlar Kisra'ya savaş ilan ettiklerini bildirdiler.
Kisra onların bu kararını öğrenince, İyas bin Kabisa et-Tai komutasında bir
ordu gönderdi. Bu arada Fars merzubanları (beylerbeyleri) Hamerz en-Nesevi,
Tağlib ve İyM kabileleri ile Sefevan tarafının valisi Kays bin Mes'ud bin Kays
bin Zü'l-Ceddeyn de bu orduya katıldılar. Ayrıca Kisra üzerinde okçuları
taşıyan fillerle birlikte bir de ordu gönderdi. Bu sırada Hz. Muhammed
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olarak gönderilmişti. Diğer taraftan
Kays bin Mes'ud'un isteği üzerine Hani' bin Mes'ud Nu'man'ın kendisine emanet
bıraktığı zırhlarım ve silahlarını Kays bin Mes'ud'un bahadırlarına
dağıttı."
"Nihayet
Fars ordusu Şeybanoğullarına yaklaşınca, Hani' bin Mes'ud: ''Ey Bekroğulları
topluluğu! Sizin Kisra ile savaşacak gücünüz yok, çöl ve kırlara çekiliniz.''
dedi. Onun bu sözü üzerine kabile halkı sür'atle çöle doğru koşuşmağa başladı.
Tam bu sırada Hanzala bin Sa'lebe el-Ieli ortaya atıldı ve: ''Ey Hani bin
Mes'ud! Bir taraftan bizi kurtarmak istiyorsun; diğer taraftan tehlikeye
atıyorsun.'' dedi ve çöle yönelen halkı geri çevirdi. Ayrıca Bekroğullarına
kadınlarını götürmelerine imkan vermemek için kadınları içine koyarak develerin
üzerine yükledikleri mahfelerin kolanlarım (iplerini) kesti, bu yüzden
kendisine ''kolanları kesen'' manasına gelen ''Mukattı'u'l-vudun'' ismi
verildi. Sonra Hanzala bin Sa'lebe kendisi için üzerine kubbeli bir çadır
kurdurdu ve bu kubbeli çadır üzerinden uçup yıkılmadıkça Savaştan kaçmayacağına
dair yemin etti. Bunun üzerine çöle yönelen halk geri dönüp kendileri için on
beş gün yetecek kadar su aldılar. Bu sırada Acemler onların üzerine yürüyüp
el-Hınv'de savaşa tutuştular, fakat susuzluk korkusuyla hezimete uğrayarak
Cubabat'a kadar çekildiler. Bekr ve lel kabilelerinin mensupları ise Acemlerin
peşlerine düşüp onları kovaladılar ve bu kabileler o gün büyük bir yararlık
gösterdiler, fakat Acem askerlerinin sonradan onları kuşatıp sarması üzerine
halk: ''İcl Kabilesi mahvoldu.'' demeğe başladı, ancak Bekroğulları daha sonra
Acemler üzerine yaptıkları bir hamlede Icl Kabilesi mensuplarının savaşa devam
ettiklerini gördüler. Savaş esnasında onlardan bir kadın: ''Eğer onlar zafer
elde ederler ise, sünnetsizler bizi ele geçirirler. Ey İcl oğulları! Elinizi
çabuk tutun, onlar size feda olsun.'' mealindeki mısraları söylüyordu."
"O
gün bu kabileler Acemlere karşı savaşlarım sürdürdüler. Ancak susuzluk
endişesine kapılan Acemler Zu-Kar kumsalına çekildiler. Bu sırada Acemlerin
tarafında yer alan İyM Kabilesi, Bekroğullarına haber salarak, onlara:
''İsterseniz bu gece savaş safından çekilip kaçalım, isterseniz kalalım, siz
Acemlerle karşılaştıktan sonra cepheyi terk edelim.'' diye teklifte bulundular.
Bunun üzerine Bekroğulları onlara: ''Sizin Acem ordusuyla birlikte kalmanız ve
bizim onlarla karşılaşmamızdan sonra cepheden çekilmeniz bizim için daha
faydalı olur.'' diye cevap verdiler. Bu arada Şeyban oğullarının müttefiki olan
Zeyd bin Hassan es-Sekuni onlara: ''Beni dinleyin, Acemlere karşı pusu kurun.''
dedi. Nihayet onlar Zeyd bin Hassan'ın bu tavsiyesine uydular, sonra birbirlerini
teşvik ederek savaşa tutuştular ve kıyasıya savaştılar. Bu arada Şeybanilerden
el-Karin'in kızı onları teşvik gayesiyle: ''Ey Şeybanoğulları! Çabuk
davranınız, saf saf olarak düşmana saldırınız. Eğer bozguna uğrarsanız
sünnetsizler bizi kirletirler.'' mealindeki beyitleri söyledi. Bunun üzerine
Şeybanoğullarından yedi yüz kişi kılıç sallamayı kolaylaştırmak için
kaftanlarının kollarını omuzlarından itibaren kestiler ve Acemlere karşı
kahramanca savaştılar. Bu sırada Hamerz, muhareze (düello) için ortaya atıldı
ve karşısına Bürd bin Harise el- Y eşküri çıktı. Hamerz muhareze esnasında Bürd
bin Harise tarafından öldürüldü. Sonra Bekroğullarının sol ve sağ kanatları
Acem ordusunun sol ve sağ kanatlarına karşı hücuma geçtiler. Bu arada pusuda
gizlenenler ortaya çıktılar ve içlerinde İyas bin Kabisa et-Ta'i'nin de
bulunduğu ordunun merkezine saldırdılar. İyadlılar ise daha önce verdikleri söz
üzerine bozguna uğrayarak geri çekildiler. Böylece Acemler hezimete uğrayıp
mağlup oldular. Bekroğulları ise onların peşlerine düştüler, ganimet ve yağma
hareketlerine iltifat etmeden onları öldürmeğe devam ettiler. Zu-Kar vak'ası
hakkında şairler pek çok şiir söylemişlerdir."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
AMR BİN HİND'DEN
SONRAKİ HiRE HÜKÜMDARLARI