İBNÜ’L-ESİR |
1. CİLT |
PERVİZ BİN
HÜRMÜZ'ÜN HÜKÜMDARLIĞI
Kisra
Perviz kuvvet ve satvet bakımından hükümdarların en güçlüsü, görüş cihetinden en
isabetlisi idi. Kuvvet, şecaat, mal toplamak ve bahtiyar olmak bakımından
kendinden önceki hiç bir hükümdarın ulaşamadığı mertebelere erişti. İşte bu
sebeple kendisine muzaffer olmak manasına gelen ''Perviz'' lakabı verildi.
Perviz, daha babası Hürmüz hayatta iken hükümdarlığı onun elinden almak
istediği iddiasıyla Behram-Çubin tarafından babasına jurnal edilmişti. Perviz,
Behram'ın kurduğu bu tuzağı öğrenince, babasının kahrından korktuğu için
gizlice Azerbaycan'a gitti. Yukarıda da geçtiği üzere, bu hususta başka
rivayetler de vardır. Nihayet Perviz Azerbaycan'a varınca oranın ileri gelen
büyükleri bey'at edip ona tabi oldular. Bu arada Medain'de bulunanlar da babası
Hürmüz'ü tahttan indirmeyi kararlaştırdılar. Perviz bu durumu duyunca
Behram-Çubin'den önce Medain'e ulaşmak için acele harekete geçip ondan önce
Medain'e geldi ve taç giyip tahta oturdu. Bundan sonra gözlerine mil çekilen
babası Hürmüz 'ün yanına varıp ona kendisine yapılan bu hareketlerle hiç bir
ilgisinin olmadığını ve kendisinin kahrından korktuğu için Azerbaycan'a
kaçtığını söyledi. Bunun üzerine babası Hürmüz onun bu sözlerini tasdik etti ve
ondan her gün kendisi ile sohbet edip vakit geçirecek birisini göndermesini ve
kendisini tahttan uzaklaştırıp gözlerine mil çekenlerden intikamını almasını
istedi. Perviz, Behram'ın askerleriyle birlikte kendisine doğru yaklaşmakta
olduğunu söyleyerek babasından özür diledi ve kendisine yapılanların intikamını
ancak Behram'ı ele geçirdikten sonra alabileceğini ifade etti.
Behram
ise Nehrevan'a hareket etti, Perviz de ona doğru yürüdü ve her ikisi
Nehrevan'da karşılaştılar. Perviz, kendi adamlarının savaşa karşı isteksiz
olduklarını gördü ve neticede hezimete uğradı. Sonra babasının yanına gelip
durumu anlattı ve istişarede bulundu. Babası Hürmüz ise ona Bizans hükümdarı
Mavrik (Maurikios)'ın yanına gitmesini tavsiye etti; bunun üzerine Perviz
ikinci defa hazırlık yaptı ve çok az miktarda askerle yola çıktı. Dayıları
Pinduye ve Bistam ile Behram'ın kardeşi Kürdi de bu askerlerin arasında
bulunuyordu. Medain'den çıktıkları zaman Perviz'in adamları, Behram'ın tekrar
Hürmüz'ü hükümdarlığa getirmesinden, Bizans hükümdarına bir mektup yazarak
kendilerini kabul etmeyip geri çevirterek Behram'a teslim etmesinden korkuya
kapıldılar ve bu yüzden babası Hürmüz'ü öldürmek için ondan izin istediler;
fakat Perviz onlara her hangi bir cevap vermedi. Bu durum karşısında Pinduye,
Bistam ve onların yanında bulunan bazı kimseler Hürmüz'ün yanına gittiler ve
onu boğarak öldürdüler, sonra Perviz'in yanına geri döndüler. Bundan sonra
Perviz ile adamları sür'atle yollarına devam ederek Fırat'ı geçtiler ve
istirahat etmek üzere bir manastıra girdiler. Tam bu sırada Behram-Çubin'in
Behram bin Siyavuş komutasında gönderdiği süvariler onları burada bastırdılar.
Bunun üzerine Pinduye Perviz'e: "Başının çaresine bak." dedi, Perviz
de: "Şu anda hiçbir çarem yok." diye cevap verdi. Sonra Pinduye:
"Ben kendimi senin için feda edeceğim." dedi ve onun elbiselerini
alıp giydi. Bundan sonra Perviz ve beraberindekiler manastırdan çıktılar ve bir
dağın içerisine gizlendiler. Behram bin Siyavuş manastıra geldiğinde Perviz'in
elbiselerini giymiş olan Pinduye'yi manastırın damında gördü ve onu Perviz
zannetti. Pinduye sağ salim teslim olması için ertesi güne kadar ondan mühlet
istedi ve Behram ona mühlet tanıdı. Ertesi gün olunca Pinduye aynı hileye
başvurdu, fakat Behram bin Siyavuş onu alıp Behram-Çubin'in yanına götürdü ve
Behram-Çubin onu hapsetti. Bundan sonra Behram-Çubin başkent Medain'e geldi ve
taç giyip tahta çıktı, fakat devletin ileri gelen büyükleri ondan yüz
çevirdiler, halk ise korkularından ona itaat etmek mecburiyetinde kaldı. Bu
arada Behram bin Siyavuş ile Pinduye Behram-Çubin'i öldürmek üzere anlaştılar,
fakat Behram-Çubin durumu öğrenince Behram bin Siyavuş'u öldürdü, Pinduye ise
Azerbaycan'a kaçarak kurtuldu.
Perviz
daha sonra Antakya'ya geldi ve adamlarını yardım istemek üzere hükümdar
Mavrık'ın yanına gönderdi. Hükümdar Mavrık ona yardım vaadinde bulundu. Bu
arada Perviz hükümdar Mavrık'ın Meryem adındaki kızı ile evlendi. Sonra Mavrık
çok sayıda asker hazırlayıp onun emrine verdi. Bu askerlerin sayısı yetmiş bine
ulaşıyordu ve içlerinde bin savaşçıya bedel bir kimse de bulunuyordu. Perviz bu
askerleri bir nizama soktuktan sonra onlarla birlikte Azerbaycan'a hareket
etti. Bu sırada Pinduye, diğer öncü birlikler ve tımarlı sipahiler kırk bin
kişilik bir süvari birliğiyle gelip Perviz'e katıldılar. Ayrıca İsfahan, Fars
ve Horasan'dan bir çok insan gelip onun etrafında toplandı. Bundan sonra Perviz
Medain üzerine yürüdü; Behram-Çubin de Perviz'e karşı yürüdü. Nihayet taraflar
arasında şiddetli bir savaş meydana geldi ve bu savaşta bin savaşçıya bedelolan
Bizanslı süvari öldürüldü. Behram-Çubin ise hezimete uğrayıp Türk illerine
gitti, Perviz ise savaş meydanından harekete geçip Medain'e girdi ve Bizans
askerlerine toplam yirmi milyon para dağıttı, sonra onları memleketlerine geri
gönderdi.
Behram-Çubin
Türklerin arasında kalıyor ve onlardan izzet, ikram görüyordu. Bir ara Perviz
Türk hükümdarının hanımına birisini gönderdi ve ona hediye olarak bol miktarda
mücevher ve diğer kıymetli eşya yollayıp ondan Behram-Çubin'i öldürmesini
istedi. Bunun üzerine Türk hakanının hanımı onun peşine adamlar koydu ve onu
öldürttü. Beh-ram'ın öldürülmesi Türk hükümdarının ağırına gitti ve hanımının
öldürttüğünü öğrenince onu hemen boşadı. Daha sonra Pervız de dayısı Pinduye'yi
öldürdü. Diğer dayısı Bistam'ı öldürmek istediği zaman, Bistam sığınmaya müsait
olan Taberistan'a kaçtı ve kurtuldu, fakat Pervız peşine adamlar takıp onu da
öldürttü.
Bizanslılar
ise Pervız'in hükümdarlığının üzerinden on dört yıl geçtikten sonra
hükümdarları Mavrık'ı tahttan indirip öldürdüler ve Fokas adındaki bir kumandam
başlarına hükümdar yaptılar. Ayrıca Kisra Pervız'in yanına kaçıp kurtulan bir
oğlu hariç, Mavrık'ın bütün neslini ve zürriyetini yok ettiler. Bunun üzerine
Kisra Pervız kendisine sığınan Mavrık'ın oğluna taç giydirip onu Bizans'a
hükümdar yaptı ve onunla birlikte üç büyük kumandan ve tımarlı sipahinin
komutasında büyük bir ordu gönderdi. Bu kumandanlardan birisinin adı Boran idi
ve Pervız onu bir orduyla Suriye tarafına gönderdi. Boran Suriye'ye girip
Beytü'l-Makdis'e kadar geldi ve Hıristiyanların üzerinde Hz. İsa (A.S.)'ın
asılıp idam edildiğini iddia ettikleri çarmıh ağacını alıp Kisra Pervız'e gönderdi.
İkinci kumandan ise Şahin adında birisiydi ve Pervız onu başka bir orduyla
Mısır'a gönderdi. Şahin adındaki bu kumandan da Mısır'ı fethedip
İskenderiye'nin anahtarlarını Pervız'e yolladı. ''Şehrberaz'' rütbesinde olan
üçüncü kumandan ise onların en büyükleri olup adı Fermhan idi ve Pervız diğer
iki kumandanı ona bağlamıştı. Fermhan'ın annesi soylu bir kadındı ve hep üstün
meziyetli çocuk doğururdu. Bir gün Pervız onu huzuruna getirtip: "Ben
Bizans üzerine bir ordu göndermek istiyorum ve bu ordunun başına oğullarından
birisini getirmek niyetindeyim; acaba hangisini getirmemi tavsiye
edersin?" dedi. Kadın: "Falan oğlum tilkiden daha kurnaz, şahinden
daha ihtiyatlıdır. Ferruhan süngüden daha tesirli ve nüfuzludur. Şehrberaz ise
falan oğlumdan daha halimdir." diye cevap verdi. Bunun üzerine Pervız:
"Ben en halim olanını tercih edip tayin ediyorum." dedi ve ordunun
başına Şehrberaz'ı geçirdi. Şehrberaz, hemen harekete geçip Bizans üzerine
yürüdü, Rumları öldürüp ağaçlarım doğradı ve şehirlerini tahrip edip yıktı.
Baskın, yağma ve tahriplerine devam ederek Bizans memleketlerini çiğneyip
Kostantiniyye (İstanbul)'ye kadar gelip Haliç'e indi. Bu arada Kisra Pervız
tarafından Bizans'ın başına hükümdar olarak geçirilen Mavrık'ın oğluna halk
boyun eğmedi ve itaati altına girmedi. Bununla birlikte Rumlar, ahlaksız ve
fasık olduğu için başlarına geçirmiş oldukları Fokas'ı öldürdüler ve yerine
Müslümanların kendisinden Suriye'yi almış olduğu Hirakl (Herakleios) adında
birisini hükümdarlığa getirdiler.
Hirakl,
Bizanslı halkın başına gelen yağma, öldürme ve çeşitli felaketleri görünce,
Farslı askerlerin elinden kendilerini kurtarması için Allah'a yalvarıp dua
etti. Bir gün Hirakl, (rüyasında) yüksek bir yerde oturan, gür sakallı (veya
iri gövdeli), güzel kıyafetli birisini gördü. Bu sırada yanlarına gelen bir
başkası bu adamı oturduğu yüksek yerden indirip Hirakl'a: "Bu adamı sana
teslim ediyorum." dedi. Fakat Hirakl uyandıktan sonra gördüğü bu rüyayı
kimseye anlatmadı. İkinci gece rüyasında tekrar bu adamı makamında otururken
gördü. Üçüncü bir adam elinde bir zincirle yanlarına gelip zinciri oturmakta
olan bu adamın boynuna takıp onu Hirakl'a teslim etti ve: "Sana ipiyle
birlikte Kisra'yı teslim ediyorum. Onunla savaş, zira galip geleceksin ve
düşmanların hakkındaki arzularına kavuşacaksın." dedi. Bunun üzerine
Hirakl Bizans'ın ileri gelen büyüklerine bu rüyayı anlattı. Onlar da Hirakl'a
Kisra'ya karşı savaş açmasını tavsiye ettiler. Bu durum karşısında Hirakl
hazırlığını yapıp yerine oğlunu Kostantiniyye'de halef bıraktıktan sonra
Şehrberaz'ın bulunduğu yoldan başka bir güzergah takip ederek harekete geçti ve
Ermeniyye memleketlerine gelip el-Cezire'ye gitmek üzere Nusaybin'e indi. Kisra
PervıZ ise Hirakl'a karşı bir birlik göndererek Musul'da beklemelerini emretti.
Bu arada Kisra Pervız Şehrberaz'a bir mektup göndererek Hirakl' a karşı
yapacağı savaşta gönderdiği askeri birliğe destek ve yardımcı olması için oraya
gelmeğe teşvik etti.
Bir
rivayette Şehrberaz'ın bu seferinde değil de başka bir seferinde Bizans
ülkesine yürüyüp Suriye topraklarını çiğnedikten sonra Ezriat'a geldiği, burada
Bizans ordularıyla karşılaşıp onları hezimete uğrattığı, zafer elde edip esir
ve ganimetler aldığı, bu sayede itibarının artıp ün kazandığı söylenir.
Bir
gün Şehrberaz'ın kardeşi Ferruhan içkili bir anında: "Ben rüyamda kendimi
Kisra Pervız'in tahtında oturur gördüm." dedi. Onun bu sözü Kisra'ya
ulaşınca, kardeşi Şehrberaz'a bir mektup yazarak Ferruhan'ı öldürmesini
emretti, fakat Şehrberaz Kisra'ya bir mektup yazıp Ferruhan'ın şecaatini, düşman
karşısındaki vuruculuğunu bildirdi ve onu öldürmemesini istedi. Kisra ise
tekrar bir mektup yazarak onu öldürmesini emretti. Buna rağmen Şehrberaz
kardeşinin öldürülmemesi için Kisra'ya bir mektup daha yazdı. Sonra Kisra
üçüncü bir mektup yazarak onu öldürmesini emretti. Şehrberaz ise buna rağmen
kardeşini öldürmedi. Bunun üzerine Kisra bir mektupla, Şehrberaz'ı azlettiğini,
yerine askerin başına Ferruhan'ı getirdiğini bildirdi. Şehrberaz ise Kisra'nın
kendisini azline karşı çıkmadı ve boyun eğdi. Ferruhan kumandanlık makamına
oturunca postacı O'na Kisra'nın küçük bir mektubunu sundu. Bu mektupta Kisra
Ferruhan'a kardeşi Şehrberaz'ı öldürmesini emrediyordu. Nihayet Ferruhan'ın
Şehrberaz'ı öldürmek istemesi üzerine O: "Bana fırsat ver de vasiyetimi
yazayım." dedi ve bir tomar getirip içerisinden Kisra'nın kendisine
gönderdiği üç mektubu çıkararak O'na gösterdikten sonra: "Ben senin
hakkında üç defa Kisra'dan ricada bulundum ve seni öldürmedim; halbuki sen daha
bir emirle hemen öldürüyorsun." dedi. Bunun üzerine Ferruhan kardeşi
Şehrberaz'dan özür diledi ve kumandanlığı iade etti. İşte bundan sonra Ferruhan
ile kardeşi Şehrberaz Kisra'ya karşı Bizans hükümdarını desteklemeğe karar
verdiler. Bu sebeple Şehrberaz Hirakl'a bir mektup yazarak: "Benim seninle
görüşmem gerek ve söyleyecek bir şeylerim var. Fakat söyleyeceklerim ne mektuba
sığar ve ne de posta ile ulaştırılabilir. En iyisi elli Rum askerle bana doğru
gel, ben de elli Farslı askerle sana doğru geleyim." dedi. Bunun üzerine
Kaysar (Bizans hükümdarı) bütün ordularıyla (beş yüz bin askerle) harekete
geçti ve Şehrberaz'ın kendisine karşı bir tuzak kurmasından endişe ederek önce
Şehrberaz'dan haber getirmeleri için gözcü casuslar gönderdi. Bu casusların
Şehrberaz'ın elli Farslı askerle gelmekte olduğunu bildirmeleri üzerine Kaysar
da elli Rum askerle ona doğru yürüdü. Neticede her ikisi bir araya geldiler.
Aralarında bulunan bir tercüman vasıtasıyla Şehrberaz Kaysar'a: "Ben ve
kardeşim ülkeni tahrip ettik ve bildiğin üzere daha bir takım şeyler yaptık, fakat
Kisra bizi kıskanıp öldürmek istedi. Biz şimdi itaatinden çıktık ve senin
yanında ona karşı savaşacağız." dedi. Hirakl, buna çok sevindi ve Kisra'ya
karşı aralarında ittifak ettiler. Bu arada sırlarını ifşa etmesin diye
tercümanı öldürdüler. Bundan sonra Hirakl ordusuyla birlikte Nusaybin'e gitti.
Kisra
Perviz bu durumu öğrenince Hirakl ile savaşması için kumandanlarından Rahzar
adındaki birisinin komutasında on iki bin kişi gönderdi ve bu kumandana Hirakl'ın
Dicle'yi geçmesine mani olması için Musul topraklarındaki Ninova'da beklemesini
emretti. Kisra ise Deskiretü'l-Melik'te kaldı. Rahzar, Hirakl'ın durumunu
anlamak için etrafa casuslar gönderdi ve bu casuslar Hirakl'ın yetmiş bin
savaşçı ile gelmekte olduğunu haber verdiler. Bunun üzerine Rahzar Kisra'ya
birisini gönderip durumu bildirdi ve bu kadar çok askerle savaşmayacağını
söyledi. Kisra onun bu mazeretini kabul etmedi ve savaşmasını emretti. Bu durum
karşısında Rahzar, Kisra'nın emrine boyun eğdi ve askerlerini savaşa hazır hale
getirdi. Bu sırada Hirakl, Kisra'nın ordusuna doğru yola çıktı ve Rahzar'ın
beklemekte olduğu yerin dışında bir yerden Dicle'yi geçti. Rahzar da onun
üzerine yürüdü. Nihayet taraflar karşılaşıp savaşa tutuştu ve bu savaşta Rahzar
ile altı bin askeri öldürüldü, geri kalanlar ise hezimete uğradı.
Kisra
Perviz, bu durumu haber alınca son derece sarsıldı, Hirakl ile savaşamayacağını
anlayıp geri çekildi ve Medain'e dönüp buraya sığındı. Sonra hezimete uğrayan
askeri birliklerin kumandanlarına birer mektup yazarak onları cezalandırmakla
tehdit etti. İlerde de bahsedeceğimiz üzere, onun bu mektubu askerleri aleyhine
çevirdi. Hirakl ise Medain kentinin yakınına kadar geldi, sonra ülkesine geri
döndü.
Hirakl'ın
geri dönmesinin sebebi şu idi: Kisra Perviz Hirakl ile savaşmaktan aciz kalınca
bir hile düşündü ve Şehrberaz' a bir mektup yazarak teşekkür etti ve medhedip
O'nu övdü. Mektubunda: "Bizans hükümdarlarına gidip ülkeye gelmesine
yardımcı olmak hususundaki emrimi yerine getirmekle çok iyi yaptın. Şu anda o
ülkenin iç kısımlarına kadar girmiş durumda ve kendisinden emin bulunmaktadır.
Sen O'nun arkasından, ben ise karşısından geleceğim. Falan gün O'na karşı
koymak üzere bir araya geleceğiz ve onlardan hiç bir kimse bizden kurtulamayacaktır."
dedi. Sonra bu mektubu abanoz ağacından yapılmış bir bastonun içine yerleştirdi
ve Medain'deki bir kilisenin rahibini huzuruna getirterek: "Sana ihtiyacım
var." dedi. Rahip: "Hükümdar benim gibi birisine muhtaç olmaktan çok
uzaktır; aslında ben onun kulu ve kölesiyim." diye karşılık verdi. Bunun
üzerine Kisra: "Bizanslı Rumlar yakınımızda konaklamış durumdalar, bütün
yollar ise onların kontrolündedir. Şu anda benim Suriye'de bulunan adamlarıma
ihtiyacım var. Sen bir Hıristiyansın, Bizanslıların yanından geçerken seni
yadırgamazlar. Ben bir mektup yazdım ve onu şu bastonun içerisine yerleştirdim.
Bunu Şehrberaz'a ulaştıracaksın." dedi ve ona iki yüz dinar verdi. Rahip
mektubu alıp açtı ve okuduktan sonra onu tekrar yerine koyup yoluna koyuldu.
Bizans karargahına gelip Rumları, rahipleri ve çanları görünce duygulanıp kalbi
yufkalaştı ve kendi kendine: "Eğer Hıristiyanlığı mahvedersem, insanların
en kötüsü olurum." dedi. Sonra hükümdar Hirakl'ın çadırına gidip durumunu
anlattı ve mektubu ona verdi. Hirakl bu mektubu okudu. Sonra adamları Suriye
yolunda yakaladıkları bir adamı onun huzuruna getirdiler. Bu adam Kisra ile
anlaşmıştı ve yanında Şehrberaz'ın ağzından Kisra'ya yazdığı bir mektup
bulunuyordu. Bu mektupta ise Kisra'ya hitaben: "Ben Bizans hüküm-darını
devamlı surette aldattım. Artık bana iyice inandı ve emrettiğin üzere ülkenin
iç kısımlarına kadar geldi. Hükümdardan arka taraftan benim, karşı taraftan
onun, Hirakl'ın üzerine hücum ederek onun ve adamlarından hiç birisinin
kurtulmaması için üzerine yürüyeceğimiz günü bana bildirmesini bekliyorum.
Ayrıca Hirakl'e yakalanacağı yoldan gitmesini tavsiye edip isteyeceğim."
deniyordu.
Bizans
hükümdarı Hirakl ikinci mektubu okuyunca haber kesinlik kazanmış oldu ve
yenilmiş gibi göstererek hemen ülkesine döndü. Şehrberaz Bizans hükümdarı
Hirakl'ın ülkesine dönmekte olduğunu öğrenince kaçırmış olduğu fırsatı telafi
etmek istedi ve yolun yarısında Rumlara yetişip onları kırıp geçirdi ve pek
çoklarını öldürdü. Bu arada Kisra'ya bir mektup yazarak: "Ben Bizanslı
Rumlara bir hile yaptım ve onlar Irak'a girdiler." dedi ve öldürdüğü
kimselerin çoğunun başlarını ona gönderdi. Bu hadise hakkında Allah (CC):
''Elif, lam, minı. Rumlar (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde
yenildiler; onlar bu yenilgilerinden sonra bir kaç (3 ila 9) yıl içinde tekrar
galip gelip yeneceklerdir .'' (Rum suresi, ayet 1-4) mealindeki ayetleri
indirmiştir . Ayette geçen ''en yakın yer'' tabiri ile Arapların Bizans
topraklarına en yakın yer olan Ezriat kastedilmiştir. Nitekim Bizanslı Rumlar
burada yapınış oldukları bir savaşta yenilmişlerdi.
Farsların
ilk defa kitap ehli olan Rumlara galip gelip yenmeleri, Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ve Müslümanlara çok ağır geldi. Müşrik kafirler ise kendileri gibi
ümmı olan Mecusi (Ateşperest) Farsların Rumları yenmelerine çok sevindiler. Bu
ayetler indiği zaman Hz. Ebu Bekr (R.A.), Übeyy bin Halef ile dokuz yıla kadar
Rumlar galip geldiği takdirde yüz devesine bahse girmişti. Neticede bahsi Hz.
Ebu Bekr kazandı. O za-manlar bu tür bahse girmek henüz haram değildi. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Bizanslı Rumların Farslara karşı zafer haberini
Hudeybiye günü öğrendi, kendisi ve yanında bulunan Müslümanlar buna çok
sevindi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
NEBİ (S.A.V.)'İN
SEBEBİYLE KİSRA PERVİZ'İN GÖRDÜĞÜ MUCİZELER