İBNÜ’L-ESİR |
1. CİLT |
HARAÇ VE
ASKER KONUSUNDA KİSRA ENUŞİRVAN'IN YAPTIKLARI
Kisra
Emlşirvan'dan önce Fars hükümdarları eyalet topraklarının sulanma ve verimlilik
derecesine göre bazılarından üçte bir, bazılarından dörtte bir, diğer
bazılarından beşte bir, altıda bir nispetinde vergi alıyorlar, ayrıca belli
miktarda cizye (kafa vergisi) de topluyorlardı. Hükümdar Kubad, daha sıhhatli
vergi toplayabilmek için arazinin ölçülmesini emretti, fakat bu ölçme işi
tamamlanmadan önce Kubad öldü. Kubad'ın oğlu Kisra Enüşirvan hükümdar olunca,
ölçme işinin tamamlanmasını emretti ve buğday, arpa, üzüm, yonca, hurma, zeytin
ve pirinç mahsüllerinden her birine belli bir miktarda vergi koydu. Bu vergiler
bir yıl içerisinde üç taksitte toplanıyordu. Hz. Ömer bin el-Hattab, İran'ı
fethettiği zaman bu vergi sistemini uyguladı.
Kisra
Enüşirvan sonra amirlerinin fazla vergi almasını önlemek için vilayet
kadılarına, vergi maddelerini ve nispetlerini ihtiva eden birer yazı gönderdi.
Ayrıca mahsullerine afat isabet edenlerin vergilerini zarar ve ziyan nispetinde
indirmelerini emretti. Diğer taraftan ülkenin ileri gelen büyükleri, hanedan
mensupları, askerler, ateşgedeler, katipler ve hükümdarın hizmetinde olanlar
hariç, bütün insanlar güçlerine göre on iki, sekiz, altı ve dört dirhem
arasında değişen miktarda cizye ödemekle mükellef tutuldular. Ancak yirmi
yaşına girmeyenler ile elli yaşını aşanlar cizye vergisinden muaf tutuldular.
Kisra
Enüşirvan daha sonra katipler sınıfından ''Babek'' adında asaletli ve becerikli
birisini askeri işler dairesinin başına getirdi. Babek Kisra'dan bu işle
meşgulolup üzerine düşmesi için imkan ve fırsat istedi. Bundan sonra Babek,
askerlerin teftiş edilmesi için önünden geçecekleri yere kendisi için bir seki
(yüksek yer) yaptırıp burasını güzelce tefriş ettirdi, sonra silah ve
teçhizatları ile birlikte karşısında hazır bulunmaları için onlara seslendi.
Bunun üzerine askerler karşısına gelip durdular, fakat Babek askerlerin
arasında Kisra'yı görmediği için geri dönmelerini emretti. Babek, bu hareketini
iki gün tekrarladı, üçüncü gün bir münadiye emir vererek, başında tacı dahi
olsa, herkesin toplanma yerine gelmesi için yüksek sesle bağırmasını istedi.
Kisra münadinin sesini işitince hemen başına tacını giyip silahını kuşandıktan
sonra teftiş alanına geldi, sonra Babek'in önüne gelip kendisini arz etti.
Babek iki yay kirişi hariç onun mükemmel bir surette silahlanmış olduğunu
gördü. Halbuki her askerin yanında taşımak mecburiyetinde olduğu bu iki kirişi
Kisra yanına almamıştı. Babek üzerinde bu kirişleri göremeyince, Kisra'nın
adını duyurup ilan etmeden ona: "Üzerinde bulunması gereken bütün
teçhizatını yanına al." dedi. Bunun üzerine Kisra üzerine almadığı bu iki
kirişi hatırlayıp onları sırtına astı. Sonra Babek'in münadisi yüksek sesle:
"Bahadırların büyüğü olan kişi dört bin dirhem mükafat alacaktır."
diye bağırdı. Böylece Babek Kisra'nın adını duyurmuş oldu. Bundan sonra Babek
teftiş için bulunduğu yüksek yerden inip Kisra'nın yanına geldi ve yapmış
olduğu kabalıktan dolayı ondan özür diledi, ayrıca ona böyle yaptığı takdirde
ancak işini mükemmel bir surette başarabileceğini hatırlattı. Bunun üzerine
Kisra: "Devletimizin İslahı için yapılan hiç bir iş ve davranış bize ağır
gelmez." diye karşılık verdi.
Kisra'nın
sözlerinden bazıları şunlardır: "Şükür ve nimet terazinin iki kefesi
gibidir; hangisi ağır basarsa, denkleşmesi için hafif olan tarafa ağırlık ilave
edilir. Eğer nimet çok, şükür az olursa, (Allah'a karşı) hamd azalır. Çok nimet
çok şükür gerektirir. Şükür arttıkça nimet de artar, hatta nimetin miktarı
şükrün miktarını aşar. Ben, şükür hakkında düşündüm; onun bir kısmının sözle,
bir kısmının da işle yerine getirileceğini öğrendim."
"Allah
katında amellerin en hoş ve makbulolanını düşündüm, sonra bunun Allah'ın
gökleri ve yeryüzünü ayakta tutup dengelediği, dağları yerlerinde sabit
kıldığı, nehirleri akıttığı, mahlukatı yarattığı şey olan hak ve adalet
ölçülerini buldum ve buna sarıldım. Diğer taraftan insanları, kıpırdayan
canlıları, kuşları ve bütün hayvanları ayakta tutan memleketlerin
bayındırlığını hak ve adaletin semeresi olarak buldum. İşte bu husus üzerinde
biraz düşününce savaşan askerlerin ülkeyi bayındır hale getirmek için uğraşan
halkın ücretli hizmetçileri, ülkenin bayındırlığına sebep olan halkın da
savaşan askerlerin ücretli hizmetçileri olduklarını gördüm. Savaşan askerler,
ülke sakinlerini ve vergi mükelleflerini müdafaa edip korumağa çalıştıklarından
dolayı ücretlerini onlardan isterler. O halde onların, kendilerini savunan bu
askerlere ücretlerini vermeleri bir borçtur; çünkü bayındırlık, can ve mal
konusunda emniyet ve güven ancak onlar sayesinde mümkün olur. Keza savaşan
askerlerin barınına, yeme, içme, mal üretme ve evlat sahibi olma gibi
hususların ancak ülkenin mamur olması için uğraşanlar ve vergi mükellefi
olanlar sayesinde mümkün olabileceğini gördüm; bu sebeple vergi
mükelleflerinden, askerler için ihtiyaçlarını karşılayacak kadar aldım, geri
kalan gelirlerini ise ihtiyaçlarını karşılamaları ve üretimlerini devam
ettinneleri için kendilerine bıraktım. Bunu yaparken de iki taraftan birisine
haksız davranmadım. Askerlerle vergi veren halkı gören iki göz, yardımlaşan iki
el ve iki ayak gibi kabul ettim. Hangisine zarar gelirse, diğerinin de rahatsız
olacağını düşündüm."
"Atalarımın
hayatını gözden geçirdim, onların yaptıklarından bana sevap kazandıracak,
halkın arasında iyi bir anı bırakacak, asker ve tebaanın masIahat ve yararına
olacak hiç bir şeyi terk etmedim, aksine ehemmiyet verip tatbik ettim. Onların
iyi olmayan ve bozuk olan gidişatlarından da yüz çevirdim. Hiçbir zaman ecdat
sevgisi beni kendisinde hayır olmayan kötü şeylere sevk etmedi. Hint'lilerin ve
Bizans halkının hayatlarına da bir göz attım ve iyi olan hasletlerini aldım.
Nefsani arzularımızın temayüllerine karşı nefsimizle aramızda her hangi bir
çatışma da meydana gelmedi. Bunları diğer memleketlerde bulunan bütün
adamlarımıza ve naiblerimize yazdım."
Derin
bilgiye, mükemmel bir akla ve nefıs hakimiyetine delalet eden bu sözler
üzerinde biraz durup düşünün. İşte bu durumda olan bir kimsenin kıyamete kadar
adalet konusunda darb-ı meselolmaya hakkı vardır.
Kisra
Enuşirvi'm'ın çok iyi yetişmiş çocukları vardı. Kendisinden sonra hükümdarlığı
oğlu Hürmüz'e verdi.
Hz.
Muhammed (s.a.v.) ''Fil yılında'' dünyaya gelmiştir. Bu, Kisra Enuşirvan'ın
hükümdarlığının kırk ikinci yılına rastlamaktadır. Arapların meşhur günlerinden
olan ''Zu-Cebele'' savaşı da bu yıl meydana gelmiştir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MUHAMMED
(SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM)'İN DOGUMU