İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

YEMEN'İN HİMYERİLERİN ELİNE GEÇMESİ VE

HABEŞLİLERİN BURADAN ÇIKARILMALARI

 

Yeksum ölünce kardeşi Mesruk bin Ebrehe Yemen hükümdarı oldu. Habeşlilerin Yemen ahalisine karşı zulümleri artınca, ''Ebu Mürre'' künyesini taşıyan Seyf bin Zu-Yezen Yemen'den ayrılıp Kaysar'ın yanına geldi ve ona durumundan şikayette bulundu. Bir rivayette, adı geçen bu künyenin kendisinin değil, babası Zu-Yezen'in olduğu söylenir. Seyf bin Zu-Yezen, vaktiyle babasına yapmış olduğu yardım vaadini geciktirdiği için Kisra'nın yanına gidip ondan yardım talebinde bulunmadı, çünkü babası Zü-Yezen, hanımı elinden alındığı zaman Kisra Enuşirvan'ın yanına gelip ondan Habeşlilere karşı kendisine yardım etmesini istemiş, o da yardım vaadinde bulunmuştu. Zü-Yezen onun yardım vaadine ümit bağlayıp yanında kalmış ve bu vaat gerçekleşmeden onun yanında iken vefat etmişti. Zu-Yezen'in oğlu Seyf ise annesiyle birlikte babası olduğunu zannettiği Ebrehe'nin himayesinde kalmıştı. Bir gün Ebrehe'nin oğlunun kendisine ve babasına sövmesi üzerine Seyf annesine babasının kim olduğunu sordu. Annesi de Ebrehe'nin oğlu ile kendi oğlu arasında geçen bu hadiseyi öğrendikten sonra babasının kim olduğunu oğluna söyledi. Durumu öğrenmesine rağmen Seyf, Ebrehe ve oğlu Yeksum ölünceye kadar burada kaldı. İşte bundan sonra Seyf bin Zü-Yezen Bizans hükümdarı Kaysar'ın yanına gitti, fakat Bizans hükümdarı Habeşlilerle aynı dine (Hıristiyanlığa) mensup olduğundan, onun yanında aradığını bulamadı ve Kisra'nın yanına geldi. Bir gün Kisra hayvanına binmiş vaziyette yolda giderken Seyf önüne geçip: "Benim senin yanında bir mirasım var." dedi, bunun üzerine Kisra hayvanından inip onu yanına çağırdı ve: "Sen kimsin, mirasın nedir?" diye sordu. Seyfin: "Ben, kendisine yardım vaat ettiğin Yemenli ihtiyarın (Zu-Yezen'in) oğluyum. Biliyorsun babam yanınızda ölmüştü, işte bu vaat benim hakkım ve mirasımdır." diye cevap vermesi üzerine Kisra ona acıdı ve: "Ülkeniz bizden çok uzakta bulunmaktadır. Ülkenize giden yollar ise çok sarp ve elverişsizdir, ayrıca elde edeceğimiz fayda ise çok azdır, bunun için askerlerimi tehlikeye atamam." diyerek ona para verilmesini emretti. Seyf paraları aldıktan sonra dışarı çıktı ve bunları halkın üzerine saçmağa başladı, halk da onun serptiği bu paraları toplayıp kapıştılar. Kisra onun bu hareketini duyunca neden böyle yaptığını sordu, bunun üzerine Seyf bin Zü-Yezen: "Senin huzuruna para almak için değil, asker istemek ve beni zillet ve aşağılıktan kurtarman için çıktım. Bizim memleketin dağları taşları altın ve gümüşle doludur." diye cevap verdi.

 

Bu sözü Kisra'nın hoşuna gitti ve ona: "Bu zavallı ülkesini benden daha iyi bildiğini zannediyor." dedi, sonra onunla birlikte Yemen'e asker gönderme konusunda vezirleriyle istişarede bulundu. Bu sırada Mubezan mubez Kisra'ya: "Ey Hükümdar! Babasının kapınızda ölmesi ve ona geçmişteki yardım vaadiniz sebebiyle huzurunuza gelen bu gencin senin üzerinde bir hakkı vardır. Hapishaneleriniz güçlü, kuvvetli ve bahadır insanlarla doludur. Eğer hükümdar isterse onları bu gençle birlikte gönderebilir. Eğer onlar zafer elde ederlerse, bunun şerefi hükümdara aittir şayet yok olup helak olurlarsa, hükümdar da memleket de onlardan kurtulmuş olur." dedi.

 

Bunun üzerine Kisra: "Bu doğru bir fikirdir." dedi ve bu kabilden olan mahpusların hapishanelerden çıkarılıp hazırlanmalarını emretti. Böylece sekiz yüz kişi tespit edilip çıkarıldı. Bundan sonra Kisra tımarlı sipahilerden Vehriz adında birisini onların başına kumandan tayin etti.

 

Bir rivayette ise Vehriz'in, yapmış olduğu bir kötülükten dolayı Kisra'nın kendisine kızıp hapsettiği mahkümlardan birisi olduğu söylenir. Aslında Kisra, Vehriz'i bin okçuya denk tutardı.

 

Nihayet Kisra'nın emriyle bu sekiz yüz kişi sekiz gemiye bindirildi ve deniz yoluyla harekete geçirildi; fakat denize açıldıktan sonra bu gemilerden ikisi battı, geri kalan altı gemi ise Hazaramevt sahiline salimen çıktı. Bu arada Seyf bin Zu-Yezen'e pek çok kimse katıldı. Mesruk bin Ebrehe ise Habeşliler, Himyerliler ve bedevi Araplardan meydana gelen yüz bin kişilik bir kuvvetle onların üzerine yürüdü. Vehriz, adamlarının kaçıp kurtulma ümidine kapılmaması için denizi arkasına alıp bütün gemileri ve yanlarında bulunan bütün yiyecek ve giyecekleri tamamen ateşe verip yaktı, ancak sırtlarında bulunan elbiselerle henüz yemek için gerekli olan yiyeceklere dokunmadı. Sonra adamlarına dönerek: "Ben bunları, Habeşliler zafer elde ettikleri takdirde ellerine geçirmesinler diye yaktım. Eğer zafer elde edersek, çok daha fazlasını alacağız. Eğer benimle birlikte savaşır ve sabır gösterirseniz, bunu bana göstermiş olacaksınız, böyle yapmazsanız, sırtımdan çıkıncaya kadar kılıcımın üzerine dayanacağım. İyi düşünün, kumandanınız kendine bunu yaparsa haliniz ne olur?" dedi. Bunun üzerine onlar: "Ölünceye veya zafer elde edinceye kadar seninle birlikte savaşacağız." dediler. Bu sırada Vehriz Seyf bin Zu-Yezen'e dönerek: "yanında neler var?" diye sordu. Seyf de: "Arap askerlerden tut da, Arap kılıçlarına kadar istediğin her şey var." diye cevap verdi. Sonra Seyf: "Ayaklarımı ayaklarına bağla, ta ki birlikte ölelim veya birlikte zafer elde edelim." dedi. Bunun üzerine Vehriz: "Çok insaflı davrandın." diye karşılık verdi.

 

Bundan sonra Seyf bin Zü-Yezen kendi kavminden toplayabildiği kadar adam topladı. Kendisine ilk katılanlar ise Kinde' den es-Sekasik Kabilesi mensupları oldu. Mesruk bin Ebrehe onların hazırlandıklarım haber alınca, askerlerini toplayıp hazır hale getirdi. Bu sırada Vehriz de adamlarını hazır duruma getirerek yaylarım gerip beklemelerini emretti ve onlara: "Size atış emrini verdiğim zaman hemen hedefinize oklarınızı atarsınız." dedi.

Bu sırada Mesruk başında bir taç, gözlerinin arasında yumurta büyüklüğünde bir kırmızı yakut olduğu halde bir fil üzerinde önü ve arkası görülmeyecek kadar kalabalık ordusuyla harekete geçti. Zaferden başka bir şey düşünmüyordu. Vehriz'in gözleri iyi görmediği için adamlarına: "Bana onların büyüğünü (kumandanını) gösterin." dedi. "Şu filin üstündeki adam." diyerek onu gösterdiler. Bu defa Mesruk filden inip ata bindi. Bunun üzerine Vehriz'in adamları filin sırtından inip ata bindiğini söylediler. Sonra Mesruk attan inip katıra bindi. Adamlarının Mesruk'un attan inip katıra bindiğini söylemeleri üzerine, Vehriz: "Hem Mesruk, hem de mülk ve saltanatı perişan oldu." dedi. Bu sırada Vehriz, yaşlılıktan dolayı gözlerinin üzerine düşmüş olan kaşlarının kaldırılmasını emretti ve adamları tarafından kaşları gözlerinin üzerinden kaldırılıp bir bezle bağlandı. Sonra Vehriz okunu yay'ının tam ortasına yerleştirip:

 

"Bana Mesruk'u gösterin." dedi. Vehriz adamları tarafından Mesruk gösterilince: "Ben şimdi okumu ona atacağım, eğer onun adamlarının hareketsiz vaziyette durduklarını görürseniz, izin verinceye kadar yerinizden ayrılmayın, çünkü bu durum ona okumu isabet ettiremediğimi gösterir. Şayet Mesruk'un etrafını çevirip kuşattıklarını görürseniz, okumu ona isabet ettirdim demektir, hemen onların üzerine hücum edip saldırıya geçin.'' dedi. Sonra okunu Mesruk'a attı ve onu alnının ortasından vurdu. Bu arada Vehriz'in adamları da atışa geçtiler. İşte Mesruk ve adamlarından bir grup kimse bu şekilde öldürüldü. Habeşliler ise bindiği hayvandan yere düşmüş olan Mesruk'un çevresinde toplandılar. Tam bu sırada Vehriz'in komutasındaki Farslı adamlar Habeşli askerlerin üzerine saldırdılar ve Habeşlileri hezimete uğrattılar. Farslı askerler Habeşlilerin karargahlarından sayılamayacak kadar çok miktarda ganimet aldılar.

 

Bundan sonra Vehriz adamlarına: "Araplara dokunmayın, siyahilerden kimseyi sağ bırakmayın, hepsini öldürün." dedi. Bu arada korkusundan kaçan bir bedevi Arap, bir gece ve bir gündüz koşturduktan sonra dönüp arkasına baktığında, okluğunda bir ok gördü ve okun kendisini takib ettiğini sanarak: "Seni doğuran anana yazıklar olsun! Bu kadar uzun yol kat edip uzaklaştıktan sonra da mı bu ok bizi takip etti?" dedi. Sonra Vehriz ilerleyip San'a'ya girdi, Yemen ülkesini ele geçirip eyaletlere valiler tayin etti.

 

Habeşlilerin Yemen hakimiyeti yetmiş iki yıl devam etti. Bu zaman zarfında sırayla Eryat, Ebrehe, Yeksum bin Ebrehe ve Mesruk bin Ebrehe olmak üzere dört hükümdar Yemen'de hüküm sürdü. Bir rivayette Habeşlilerin Yemen hakimiyetinin iki yüz yıla yakın olduğu söylenir. Bundan başka rivayetler de vardır; fakat birinci rivayet daha doğrudur.

Vehriz Yemen'i ele geçirdikten sonra, Kisra'ya bir mektup yazarak durumu kendisine bildirdi ve bir çok mal ve hediye gönderdi. Kisra da ona bir mektup yazıp, Seyf bin Zu-Yezen'i, bazılarına göre Ma'di Kerib bin Seyfb. ZUYezen'i Yemen ülkesine hükümdar yapmasını emretti. Ayrıca Kisra, Yemen ülkesinin başına geçen bu yeni hükümdarı her yıl kendisine ödenmek üzere belli bir miktarda cizye ve haraca bağladı. Vehriz ise Kisra'nın emri üzerine Seyf'i Yemen hükümdarlığına getirdikten sonra geri döndü ve Kisra'nın yanına geldi. Yemen hükümdarlığına geçen Seyf Habeşlileri öldürdü, hamile kadınların karınlarını yarıp çocuklarını dışarı çıkardı. Böylece Habeşlilerden pek az sayıda kişi bıraktı ve onları köle, hizmetçi yaptı. Sağ bıraktığı bu kişilerden bir kısmını da ellerinde mızraklarıyla kendi önünde koşan bir merasim takımı yaptı. Fakat Seyf'in bu hayatı pek uzun sürmedi, bir gün dışarı çıktığında bu Habeşliler mızraklarıyla önünde koşarken mızrak darbeleriyle onu öldürdüler. Böylece Seyf'in hükümdarlığı beş yıl sürmüş oldu. Bundan sonra Habeşli birisi ortaya çıkıp Yemenlileri öldürdü ve ülkede bozgunculuk çıkardı. Nihayet Kisra bu durumu öğrenince dört bin Farslı askerle birlikte Vehriz'i tekrar Yemen'e gönderdi ve ona Yemen'de bulunan siyahileri ve siyahilerden meydana gelen Arapları, küçük büyük ne varsa hepsini öldürmesini emretti. Bu arada siyahilerin kanı karışan ne kadar kıvırcık saçlı kişi varsa, hepsini öldürüp sağ bırakmamasını istedi. Nihayet Vehriz harekete geçip Yemen ülkesine girdi ve Kisra'nın emrini yerine getirdi; Yemen'de hiç bir Habeşli bırakmayıp hepsini öldürdü ve bir mektupla durumu Kisra'ya bildirdi. Bunun üzerine Kisra onu Yemen ülkesinin başında bıraktı ve ölünceye kadar Kisra adına bu ülkenin vergilerini topladı. Vehriz öldükten sonra Kisra onun yerine oğlu Merzuban'ı kayd-ı hayat şartıyla Yemen ülkesinin başına geçirdi. Bundan sonra Merzuban'ın yerine Kisra'nın emriyle onun oğlu Tıncan geçti, daha sonra da Tıncan'ın oğlu Hurra-Husre geçti.

 

Daha sonra Kisra Pervız, Hurra-Husre'ye öfkelendi ve onu Yemen'den yanına getirtti. Hurra-Husre, Pervız'in huzuruna girdiğinde Fars'ın ileri gelen büyüklerinden birisi Kisra'nın babasının kılıcını onun üzerine attı. Bunun üzerine Kisra onu öldürmekten vazgeçti; fakat Yemen'deki görevine son verip yerine Bazan'ı gönderdi. Bazan, Allah (C.C.) tarafından Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olarak gönderilinceye kadar Yemen ülkesinin başında kaldı.

 

Bir rivayete göre, Enuşirvan'ın Vehriz'den sonra yerine Zerın'i tayin edip görevlendirdiği söylenmektedir. Zerın, taşkınca hareket eden bir kişiydi. Bir yere gitmek istediği zaman önce birisini öldürür, sonra onun eklemleri arasında yürüyüp yoluna devam ederdi. Kisra Enuşirvan öldüğü zaman, Zerın Yemen ülkesinin başında bulunuyordu. Onu bu görevinden Kisra Enuşirvan'ın oğlu Hürmüz azletti.

 

Tarihçiler Kisralar tarafından Yemen Ülkesi' ne tayin edilen idareciler hakkında pek çok ihtilafta bulunmuşlardır, fakat ben bunların zikredilmesinde bir fayda görmüyorum.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

FİL HADİSESİNDEN SONRA KUREYŞ'İN YAPTIKLARI