İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

BEHRAM BİN YEZDECİRD eI-ESİM'İN HÜKÜMDARLIĞI

 

Behram-Gur doğduğu zaman babası Yezdecird onun Araplar tarafından büyütülüp terbiye edilmesini uygun buldu ve Münzir bin Nu'man'ı çağırtıp Behram'ı büyütüp terbiye etmesini istedi. Ayrıca Yezdecird tazim ve ikramda bulunarak O'nu ağırladı ve Arapların başına emir tayin etti. Bunun üzerine Münzir bin Nu'man Behram'ı alıp götürdü ve emzirmeleri için eşraf ve asilzadelerin kızlarından sağlam vücutlu, keskin zekalı, görgülü ve kültürlü üç kadın seçip beğendi. Bu kadınlardan ikisi Arap asıllı, biri de Acem kökenli idi. Hülasa bu kadınlar üç yıl müddetle Behram'ı emzirdiler. Behram beş yaşına gelince Münzir onun için muallimler tuttu ve bu muallimler ona yazı, atıcIlık ve hukuk öğrettiler. Ayrıca Münzir Fars filozoflarından birisini ona hoca tuttu ve Behram onun öğrettiklerini kısa bir sürede öğrenip hafızasına aldı. Nihayet Behram on iki yaşına gelince kendisine öğretilen bütün ilimleri öğrenmiş ve muallimlerinin seviyesini aşmıştı. Bunun üzerine Münzir muallimlere işlerinin bittiğini söyleyerek yerlerine geri dönmelerini emretti. Bundan sonra Behram için Münzir atış ve binicilik öğretmek üzere yeni muallimler getirtti ve Behram onlardan kendisi için lazım olacak olan her türlü bilgiyi aldı. Sonra bu muallimler de işlerini tamamlayıp geri döndüler. Bundan sonra Münzir'in emriyle yarış için Arap atları getirildi ve yarışı Münzir'in al renkli bir atı kazandı, diğer atlar ise rakipleriyle arkadan onu takip ederek yarışı bitirdiler. Bunun üzerine Münzir yarışı kazanan bu atını kendi eliyle tutup Behram'a verdi. Behram da atı sevinerek alıp kabul etti.

 

Bir gün Behram bu ata binip ava çıkmıştı ve gözü bir yabani eşek sürüsüne ilişmişti. Okunu bu sürünün üzerine fırlatıp attıktan sonra onların üzerine yürüdü; tam bu sırada yabani bir eşeği sırtından yakalayıp parçalamak isteyen bir aslanla karşılaştı ve okunu fırlatıp aslana attı. Attığı bu ok aslaNIn sırtını delip geçti ve yabani eşeğin sırtına saplandı, onun sırtını da deldikten sonra yere düştü ve okun üçte biri de yere saplandı. Behram'ın yanında bulunanlar bu manzarayı görünce şaşırıp kaldılar ve hayrete düştüler. Bundan sonra Behram kendisini avcılık ve eğlenceye verdi, zevk ve safaya daldı.

Babası Yezdecird öldüğü zaman Behram Münzir'in yanında bulunuyordu. Ülkenin eşraf ve ileri gelen büyükleri ise Yezdecird'in zulüm ve kabalığından dolayı onun soyundan gelen hiç bir kimseyi hükümdarlığa getirmemek üzere anlaştılar. Ayrıca Behram'ın Yezdecird'in oğlu olması ve onun Arapların arasında yetişip büyümesi, onların ahlak ve kültürünü alması dolayısıyla ona hükümdarlığı vermemeyi kararlaş-tırdılar. Neticede Erdeşir bin Babek'in neslinden gelen Kisra adında bir adamı hükümdarlığa getirdiler. Behram, babası Yezdecird'in öldüğünü ve kendisinin yerine Kisra'nın hükümdarlığa getirildiğini öğrenince, Münzir'i ve oğlu Nu'man'ı, Arapların ileri gelen eşrafından bir grup insanı yanına çağırıp onlara, babası Yezdecird'in kendilerine hoş davranıp iyilikler yaptığını, aksine kendi halkı olan Farslara katı ve şiddetli davrandığını anlattı ve onlara babasının ölümünü, kendisinin yerine Kisra'nın hükümdarlığa getirildiğini haber verdi. Bunun üzerine Münzir ona: "Bu seni korkutmasın, ben bunun bir çaresini bulurum." dedi ve Arapların tamnmış cengaver süvarilerinden on bin kişilik bir kuvvet hazırlayıp onları oğlu Nu'man'ın komutasında Fars hükümdarlığının merkezi olan Tisfon ve Bihresir şehirlerinin üzerine gönderdi. Bu arada oğlu Nu'man'a, bu iki şehre yakın bir yerde karargahını kurup öncü birliklerini bu şehirlere göndermesini, kendisine karşı çatışmaya girenlerle savaşmasını ve diğer beldelerin üzerine baskınlar yapmasını emretti. Nu'man da babası Münzir'in bu tavsiyelerine uyup onun söylediklerini yaptı. Bunun üzerine Fars ülkesinin ileri gelen büyükleri, Yezdecird'in mektup ve elçilik işleriyle görevli olup üst seviyedeki memuru Havabi (Cuvani ?)'yi Nu'man'ın durumunu bildirmek üzere Münzir'e gönderdiler. Havabi, Münzir'in yanına geldiği zaman ona: "Önce hükümdar Behram'ı gör!" dedi. Bu durum karşısında Havabi Behram'ın huzuruna girdi, fakat onun şahsında gördüğü haşmet ve güzellik karşısında korkuya kapılıp şaşkına döndü ve huzurunda eğilip saygı göstermeyi unuttu. Behram onun bunu şaşkınlıktan unuttuğunu farketti ve onunla konuşup kendisine bir hayli güzel vaatlerde bulundu, sonra onu Münzir'in yanına gönderdi ve Münzir tarafından ona cevap verilmesini istedi. Bunun üzerine Münzir ona:

"Getirmiş olduğunuz mektubu inceledim. Allah, babası Yezdecird'in ölümünden sonra yerine oğlu Behram'ı hükümdar yaptığı için Nu'man'ı sizin üzerinize Behram gönderdi." dedi. Havabi, Münzir'in bu sözlerini işitip Behram'ın şahsında gördüğü meziyetleri hatırlayınca, onu hükümdarlıktan uzaklaştırmak için anlaşanların hepsinin hatalı yolda olduklarını anladı ve Münzir'e: "Sen bizzat kendin hükümdarların kaldığı başkente git, ülkenin ileri gelen adamları ve eşrafı senin yanına gelecek ve senin hükümdarlığın konusunda müşaverede bulunacaklardır. Eminim ki onlar tavsiyenize karşı çıkmayacaklardır. " dedi.

 

Havabi'nin ayrılmasından bir gün sonra Münzir otuz bin Arap süvarisiyle birlikte yanına Behram'ı alıp hükümdarlık merkezi olan Tisfon ve Bihresir şehirlerine geldi, emir vererek halkı bir araya topladı. Bundan sonra Behram mücevherlerle süslenmiş altın bir taht üzerine çıkıp oturdu ve Farsların ileri gelen büyüklerine karşı bir konuşma yaptı. Bunun üzerine onlar, Behram'ın babası Yezdecird'in kabalık ve sertliğini, gidişatının kötülüğünü, birçok kişiyi öldürdüğünü, memleketleri tahrip ettiğini anlattılar ve bu sebeple hükümdarlığı onun neslinden aldıklarını söylediler.

 

Onların bu sözlerini dinleyen Behram: "Ben burada babam hakkında söylediklerinizi yalanlayacak değilim, zaten devamlı surette onun yaptıklarını ayıplayıp kınadım. Ayrıca Allah'tan onun bozup ifsat ettiklerini düzeltmek için bana hükümdarlığı nasip kılmasını diledim. Eğer hükümdarlığımın üzerinden bir yıl geçtiği halde bu vaat ettiklerimi yerine getirmezsem, kendi isteğimle hükümdarlıktan çekileceğim. Ayrıca taç ve hükümdarlık ziynetlerinin ete dadanmış yavrulu iki aslanın önüne konulmasını istiyorum. Kim bunları aslanların önünden alıp sağ olarak kurtulursa onun hükümdar olmasına razıyım." dedi. Behram'ın bu teklifIni kabui ettiler, taç ile hükümdarlık ziynetlerini iki aslanın önüne bıraktılar ve mübezan mübez (ruhani reis)'i hakem olarak tayin ettiler. Behram, daha önce Farslar tarafından hükümdarlığa getirilen Kisra'ya: "İşte taç ve hükümdarlık ziynetleri, haydi al!" dedi. Kisra ise: "Önce siz harekete geçin, zira veraset yoluyla hükümdarlığı isteyen sizsiniz. Ben ise hükümdarlığı gasbeden bir kişiyim." dedi. Bunun üzerine Behram eline bir demir çomak alıp tacın bulunduğu tarafa doğru yöneldi. Aslanlardan birisinin koşarak kendisine doğru gelmesi üzerine Behram sıçrayıp aslanın sırtına bindi ve ayaklarıyla aslanın kaburgalarını sıkarak onu kuvvetten düşürdü. Bu arada elindeki demir çomağı aslanın başına vurmağa başladı. Bu defa diğer aslan sıçrayıp Behram'ın üzerine atıldı; fakat Behram onun kulaklarından yakaladı ve başını üzerinde bulunduğu aslanın başına vurmağa devam etti. Nihayet aslanların başları yarılıp sersemleyince elindeki demir çomakla onları öldürdü ve taç ile hükümdarlık ziynetlerini aldı. Bu manzara karşısında ona ilk defa itaat edip boyun eğen kişi Kisra oldu. Sonra orada hazır bulunanlar: "Sana boyun eğip itaat ettik ve hükümdarlığına razı olduk." dediler. Orada hazır bulunan vezirler, ülkenin ileri gelen büyükleri ve eşrafı kendilerini affetmesi için Münzir'den Behram ile görüşmesini rica ettiler. Bunun üzerine Münzir Behram'dan onları affedip bağışlamasını istedi, o da Münzir'in bu isteğini kabul ederek onları affetti.

Nihayet Behram yirmi yaşında iken tahta geçip hükümdar oldu. Behram tahta çıktığı gün tebaasının rahat ve refahı için tertibat aldı. Bundan sonra yedi gün müddetle halka iyi şeyler vaat etti ve onlara Allah'tan korkmalarını tavsiye etti, fakat Behram hükümdarlığı müddetince eğlenceyi diğer şeylere tercih ettiğinden tebaası arasında şikayetler çoğalmağa başladı; bu arada civarındaki diğer ülkelerin hükümdarları onun ülkesine göz dikip ele geçirme gayretine girdiler. İlk defa Behram'ın üzerine yürüyen Türk hükümdarı Hakan idi ve Türklerden meydana getirdiği iki yüz elli bin kişilik bir kuvvetle ona savaş açmıştı. Türk Hakan'ın üzerlerine gelmekte olduğunu öğrenen Fars halkı bunu bir felaket sayarak çok korktular ve ülkenin ileri gelen büyükleri Behram'ın yanına giderek onu uyardılar, fakat o gelen bu kişilerin uyarısına aldırmadı ve eğlencesine devam etti. Sonra Behram Azerbaycan'daki bir ateşgedede ibadette bulunmak ve oradan Ermeniyye (Armenia)'ye geçerek burada avlanmak maksadıyla yanına ülkenin ileri gelen büyüklerinden yedi kişi ve kahraman cengaverlerinden üç yüz adam alarak hazırlanıp yola çıktı, yerine ise kardeşi Nersi'yi halef bıraktı. Halk onun düşmanı olan Hakan'dan kaçıp memleketi terkettiğinden şüphe etmiyordu, bu yüzden canlarından ve ülkelerinin istilasından korkan halk bir araya gelerek Hakan'a boyun eğmek ve ona haraç ödemek hususunda anlaştılar ve karara vardılar.

 

Halkın kendisine boyun eğmeyi kararlaştırdıklarını öğrenen Hakan, onlardan kendisine her hangi bir tehlike gelmeyeceğine emin oldu. Bu sırada Behram tarafından Hakan'ın durumunu incelemek üzere gönderilen casus geri dönüp Hakan'ın Fars halkına duyduğu güven sebebiyle geri dönmek niyetinde olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Behram yanındaki adamlarla birlikte Azerbaycan'dan Hakan'ın üzerine yürüdü ve bir gece ansızın onu bastırdı. Savaş sırasında sebat ve sabır gösteren Behram bizzat kendi eliyle Hakan'ı öldürdü, askerlerini kılıçtan geçirip kırdı. Ölümden kurtulan Hakan'ın askerleri ise hezimet halinde geri çekildiler ve savaş ağırlıklarını geride bırakarak kaçtılar. Fakat Behram onların peşini bırakmadı, arkalarından giderek yakalayabildiklerini esir aldı, yakalayamadıklarını öldürdü. Bir hayli ganimet ele geçirdikten sonra çoluk çocuklarını esir aldı ve adamlarıyla birlikte sağ salim geri döndü. Ayrıca Behram Hakan'ın tacını ve mücevherlerle süslü takyesini ele geçirdi ve ülkesinin bir kısmını istila edip buraya bir merzuban (vali, emir, muhafız kumandan) tayin etti. Bundan sonra Türk elçileri Behram'ın yanına gelip saygı göstererek huzurunda eğildiler ve itaati altına gireceklerini bildirdiler. Ayrıca sınır ihlalini önlemek için aralarında bir de sınır tayin ettiler. Bundan sonra Behram kumandanlarından birisini Maveraünnehr'e gönderdi, bu kumandan bir hayli kimse öldürdü ve birçok kişiyi de esir aldı; ayrıca pek çok ganimet de ele geçirdi. Sonra Behram Irak'a döndü ve yerine halef bıraktığı kardeşi Nersi'yi Horasan'a vali tayin etti. Ayrıca ona Belh şehrinde ikamet etmesini emretti.

 

Bir müddet sonra Behram'a, Deylem'in reisIerinden birisinin büyük bir askeri kuvvet meydana getirerek Rey ve kasabalarına akınlar yaptığı, esir ve ganimetler alıp memleketi yakıp yıktığı, hudut boylarındaki adamların aciz kalıp onları durduramadığı, halkın ise ona vergi ödemeyi kabullenip kararlaştırdığı haberleri geldi. Bu duruma son derece üzülen Behram Rey'e büyük bir ordu gönderdi ve ordunun başındaki kumandana: "Deylemli bu adama birisini göndermesini ve bu kişinin onu ümitlendirip teşvik ve tahrik ederek Rey üzerine yürümesini sağlamasını." emretti. Nihayet kumandan, Behram'ın tavsiyesine uyup emrini yerine getirdi. Deylemli de askerlerini alıp Rey üzerine yürüdü. Bunun üzerine kumandan bir mektupla Behram'a, Deylemlinin Rey şehrine doğru gelmekte olduğunu bildirdi. Behram da kumandana bir mektup göndererek Deylemlinin üzerine yürümesini, adını verip tayin edeceği bir yerde durup beklemesini söyledi. Sonra Behram yakın adamlarından bir grupla birlikte süvari olarak hareket etti ve tayin edip belirlediği yerde orduya yetişti. Deylemli ise onun geldiğinin farkında değildi ve bu yüzden de ümidi büsbütün artmıştı. Nihayet Behram adamlarını ve askerlerini savaş vaziyetine sokup Deylem tarafına yürüdü. Neticede Deylemlilerle karşılaşan Behram bizzat kendisi savaşı başlattı ve Deylemlilerin reisini esir aldı. Böylece Deylemlinin askerleri hezimete uğradı. Bunun üzerine Behram'ın emriyle Deylemli askerlerin arasında, Behram'ın yanına gelip sığınanlara eman verileceği ilan edildi. Bu ilanı duyan Deylemliler topluca Behram'ın yanına geldiler, Behram onlara eman tanıdı ve hiç bir kimseyi öldürmedi, hatta onlara iyilik edip ihsanda bulundu. Böylece Deylemliler memleketlerine geri döndüler ve Behram'a karşı güzel bir itaat örneği gösterdiler. Bu arada Behram esir aldığı reisIerini yanında bıraktı ve o, Behram'ın en yakın adamlarından birisi oldu.

 

Bir rivayette bu hadisenin Türklerle yapılan savaştan önce olduğu söylenmektedir. Doğrusunu ise Allah bilir.

 

Behram Deylemlilere karşı zafer kazandıktan sonra ''Finlz-Behram'' adını verdiği bir şehir inşa ettirdi ve şehir köyleriyle birlikte inşa edildi. Sonra Nesrı'yi kendisine vezir edindi ve ona kendisinin gizlice Hindistan'a gideceğini bildirdi. Böylece kimsenin haberi olmadan Hindistan'a geldi, fakat Hint'liler onun kahramanlığını ve yırtıcı hayvanları nasıl öldürdüğünü görmüşlerdi. Bu sırada bir fil halkın yolunu kesip pek çok kimseyi öldürmüştü. Bunun üzerine Behram filin bulunduğu yerin kendisine gösterilmesini istedi. Hind hükümdarı Behram'ın bu şecaat ve kahramanlığını işitince, filin neticesi hakkında kendisine bilgi getirmesi için onunla birlikte birisini gönderdi. Nihayet Behram ve Hint'li meşelik bir ormana geldiler. Hint'li adam bir ağacın üzerine çıktı, Behram ise filin bulunduğu yere gidip fili ortaya çıkardı ve fil gürültülü bir sesle meydana çıkıp durdu. Behram, file doğru yaklaşıp kaşlarının arasına bir ok attı ve ok kaybolacak kadar kaşlarının arasına saplandı. Sonra Behram onu ok yağmuruna tutup hortumunu yakaladı ve devamlı surette sapladığı oklarla onu takatsiz hale getirdi. Sonra bir fırsatını bulup başını keserek kopardı ve ormandan dışarı çıkardı.

 

Hint'li adam, Behram'ın bu yaptıklarını aynen gördüğü gibi gelip hükümdara anlattı. Bunun üzerine hükümdar Behram'a ikram edip ihsanda bulundu ve ondan durumu hakkında bilgi istedi. Behram, Fars hükümdarının kendisine öfkelendiğini ve bu vesile ile kaçıp yanına geldiğini söyledi. Bu sırada Hind hükümdarının düşmanı büyük bir orduyla onun üzerine gelmek için harekete geçmişti. Hind "hükümdarı ise teslim olup düşmanının itaatine girmeyi ve haraç vermeyi göze almıştı, fakat Behram onun bu hareketine engeloldu ve düşmanıyla savaşmasını tavsiye etti. Nihayet taraflar karşılaşınca Behram Hind hükümdarının tımarlı sipahilerine: "Beni arka taraftan koruyun." dedi ve düşman askerlerinin üzerine atıldı. Hezimete uğrayıncaya kadar onları ok yağmuruna tutup önüne gelenleri, kim olduğuna ehemmiyet vermeden, darbeden geçirdi. Neticede Behram ve yanındaki Hint'li askerler düşman ordugahında bulunan her şeyi ganimet olarak aldılar. Sonra Hind hükümdarı, kahramanlığının bir mükafatı olarak Behram'a DeybuI, Mükran'ı verdi ve onun emriyle bu beldeler Fars ülkesinin topraklarına katıldı. Ayrıca kızını da onunla evlendirdi.

 

Behram ise sevinç içerisinde tekrar ülkesine döndü ve kırk bin kişilik bir kuvvetle Nersi'yi Rum ülkesine gönderdi. Ayrıca ona vergi konusunda Rum hükümdarıyla görüşmesini emretti. Nihayet Kostantiniyye (İstanbul)'ye kadar gelen Nersi'ye Rum hükümdarı sulh teklif etti ve bu teklif kabul edildi. Neticede Nersi, Behram'ın bütün emir ve isteklerini yerine getirerek Fars ülkesine döndü. Bir rivayete göre, Behram'ın, Hakan'ı öldürüp Rum hükümdarıyla sulh anlaşması yaptıktan sonra bizzat Yemen üzerine yürüdüğü ve buradan Sudan'a geçerek savaşçılarını öldürüp halkından pek çok kimseyi esir aldığı, sonra ülkesine geri döndüğü söylenir.

 

Behram, hükümdarlığının son günlerine doğru ava çıkmış ve bir geyiğin peşine takılmıştı. Geyiği takip ederken bir kuyuya düşüp boğuldu. Behram'ın boğulduğu haberi annesine ulaştığı zaman, kuyunun bulunduğu yere gelip oğlunun çıkarılmasını istedi. Bunun üzerine kuyudan pek çok çamur çıkarıldı; öyle ki çıkarılan çamurdan tepeler meydana geldi, fakat Behram'ın cesedi bulunamadı.

 

Behram'ın hükümdarlığı on sekiz yıl on ay yirmi gün, bir rivayette ise yirmi üç yıl sürdü.

Ebu Ca'fer et-Taberi, yukarıda bahsedildiği üzere, Behram-Gur'un adını zikrederken babasının onu Münzir bin en-Nu'man'a teslim ettiğini söylemişti. Yezdecird el-Esim'den bahsederken de babasının onu Nu'man bin İmruü'lKays'a teslim ettiğini söyledi. Aslında bu iki nakil arasında bir tenakuz yoktur, çünkü bazı alimler birinci rivayeti, bazıları da ikinci rivayeti ileri sürmüşlerdir. Ne var ki Ebu Ca'fer et-Taberi bu rivayetlerin kime ait olduğunu belirtmemiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

YEZDECİRD BİN BEHRAM-GUR'UN HÜKÜMDARLIĞI