İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

ESHAB-I KEHF

 

Eshab-ı Kehf Mülukü't-tavaif döneminde yaşamıştı ve devrinde yaşadıkları hükümdarın adı Dakiyus (Decius) idi. Ona ''Dakyanus'' da denirdi. Onlar, Efsus (Efes)(l) adındaki bir Bizans şehrinde yaşıyorlar, hükümdarları ise putlara tapıyordu. Aslında Eshab-ı Kehf, Kur'an-ı Kerim'de de zikredildiği üzere, Allah'a iman etmiş genç kişilerdi. Bu hususta Allah (C.C.): ''Yoksa sen, Eshab-ı Kehf ve Rakim'in bizim şaşılacak ayetlerimizden bir ayet olduklarını mı sandın?'' (Kehf suresi, ayet 9) buyurmuştur. ''Rakim'', Eshab-ı Kehf'in sığındıkları mağaranın kapısının üzerine konan ve onların hallerini anlatan bir kitabedir. Bir rivayette, bu kitabenin onların zamanında yaşayan bazı kimseler tarafından yazıldığı ve bu mağaranın içerisine konulduğu söylenir. Bu kitabede Eshab-ı Kehf'in isimleri, hangi hükümdarın döneminde yaşadıkları ve mağaraya ne sebeple geldikleri yazılıydı.

 

İbn Abbas (r.a.)'ın zikrettiğine göre, Eshab-ı Kehf'in sayısı yedi kişiden ibaretti; sekizincileri ise köpekleriydi. İbn Abbas Eshab-ı Kehf hususunda: "Onlar hakkında bilgi sahibi olan nadir kişilerden birisi de benim" demişti.

 

(not) Eshab-ı Kehf'in Tarsus'ta yaşadıklarına dair de bir rivayet vardır. Bu rivayet halk arasında daha yaygındır. (Mütercim).

 

İbn İshak da onların sekiz kişi olduğunu ileri sürüyor. Onun bu sözüne göre, onların dokuzuncusunun köpekleri olması gerekir. Aslında Eshab-ı Kehf Rum asıllı olup putlara tapıyorlardı, fakat Allah (C.C.) onlara hidayet nasip ettiği için iman etmişlerdi. Onlar, Hz. İsa (A.S.)'nın şeriatına göre amel ediyorlardı.

 

Bazıları ise, onların Hz. İsa'dan önce yaşadıklarını, Hz. İsa'nın onları kendi kavmine anlattığını ve göğe kaldırılmasından sonra onların Allah tarafından uykularından uyandırıldıklarını iddia etmişlerdir, fakat birinci rivayet daha doğrudur.

 

Eshab-ı Kehf'in iman etmeleri şöyle olmuştu: Hz. İsa'nın havarilerinden birisi onların bulunduğu şehre gelip buraya girmek istemişti. Kendisine: "Bu şehrin giriş kapısının üzerinde bir put var, ona secde etmeyen hiçbir kimse buraya giremez." denilmişti. Bunun üzerine havari de şehre girmeyip, yakında bulunan bir hamama gelip çalışmağa başlamıştı. Hamam sahibi onun hamama gelmesiyle bir uğur ve bereket hasıl alduğunu görmüş, bu arada Eshab-ı Kehfi oluşturan gençler onu sevip gönül bağlamışlardı. Havari ise onlara yer ve gökler hakkında bilgiler veriyor ve ahiret hayatından bahsediyordu. Nihayet bu gençler tasdik edip ona iman ettiler. Durum bu iken, bir gün hükümdarın oğlu yanında bir kadınla birlikte gelip beraberce hamama girmiş, havari onu bu hareketinden dolayı ayıplamış fakat onlar utandıklarından havariye bir şey dememişlerdi. Daha sonra hükümdarın oğlu yine yanında bir kadınla birlikte gelip hamama girmek istemişti. Bu sefer de havari onu ayıplamış, hatta azarlayıp ağır sözler söylemişti, ancak hükümdarın oğlu onu dinlemeyip yanındaki kadınla birlikte hamama girmişti. Ne var ki, hamama girdikten sonra ikisi de ölmüşlerdi. Bu sırada hükümdara oğlu ile yanındaki kadını öldüren kişinin hamamda. çalışan adam olduğu söylendi, fakat aranmasına rağmen havari bulunamadı. Bu defa havari ile kimlerin arkadaşlık ettiği soruldu; cevap olarak ona iman eden gençlerin arkadaşlık ettikleri söylendi. Bunun üzerine onlar aranmağa başlandı; fakat kaçarak kendi tarlasında ziraatla meşgulolan bir arkadaşlarının yanına geldiler ve durumlarını anlattılar. Nihayet arkadaşları da onlara katıldı ve birlikte yollarına devam ettiler.

 

Arkadaşlarının köpeği de onları takip ederek peşlerinden geldi. Akşam vakti olup hava kararınca bir mağaraya sığınıp kendi kendilerine: "Bu gece burada kalalım, sabah olunca ne yapacağımızı düşünürüz." dediler. Mağaraya geldiklerinde, kenarında bir pınarın ve yanı başında meyve ağaçlarının olduğunu gördüler, bunun üzerine meyvelerden yediler ve pınardan sularını içtiler. Nihayet gece karanlığı bastırınca Allah (C.C.) onların kulaklarını tıkayıp uyuttu. Ve yerin rutubetinden vücutları çürümesin diye onlara sağa-sola çevirmek üzere melekler görevlendirdi. Güneş doğduğu zaman ışığı onlara da ulaşıyordu.

 

Hükümdar Dakyanus (Decius) onların haberini aldıktan sonra adamlarıyla birlikte peşlerine takılıp izlerini takip etmiş ve onların mağaraya girdiklerini anlamıştı. Hükümdar, adamlarına mağaraya girip onları çıkarmaları için emir verdiyse de, mağaraya her girmek isteyen kişi korkup geri dönüyordu. Bu sırada içlerinden birisi hükümdara: "Onları ele geçirdiğin zaman öldürmeyecek misin?" diye sordu. Hükümdar: "Evet, öldüreceğim." diye cevap verince: "O halde mağaranın kapısını duvarla örüp kapat; bırak açlık ve susuzluktan içeride ölsünler." dedi. Hükümdar Dakyanus onun tavsiyesine uyup mağaranın ağzını kapattı. Böylece mağarada uzun müddet kaldılar.

 

Bir gün çobanın biri koyunlarını otlatırken yağmura tutulup: "Şu mağaranın kapısını açıp da koyunlarımı oraya soksam." diye düşünmüş ve mağaranın kapısını açmıştı. Ertesi gün Allah (C.C.) mağaradakilerin ruhlarını iade edip onları diriltmişti. Nihayet onlar dirilince, aralarından Yemliha adında birisine gümüş para verip kendilerine yiyecek alması için şehre göndermişlerdi. YemIlha, şehrin kapısına geldiği zaman yadırganacak bazı değişiklikler görüp bir dükkana girdi ve sahibine: "Şu para karşılığında bana yiyecek bir şeyler verin." dedi. Dükkan sahibi: "Bu paraları nereden buldun?" diye sordu. Yemliha: "Ben ve arkadaşlarım dün bu şehirden çıkmıştık. Sabah olunca onlar beni buraya gönderdiler." diye cevap verdi. Dükkan sahibi: "Bu paralar falanca hükümdarın devrinden kalmadır." dedi ve onu hemen hükümdarın yanına götürdü. Hükümdar salih bir kimseydi, ona bu paraları nereden bulduğunu sordu, o da kendisinin ve arkadaşlarının başından geçenleri ona anlattı. Bunun üzerine hükümdar arkadaşlarının nerede olduklarını sordu. Yemliha, hükümdara ve yanında bulunanlara: "Benimle birlikte gelin." dedi ve onları alıp mağaranın kapısına kadar götürdü, sonra onlara: "Müsaade ederseniz, önce arkadaşlarımın yanına ben gireyim; aksi takdirde onlar seslerinizi işitirler ve hükümdar Dakyanus 'un kendilerinin bulunduğu yeri öğrenmiş sanarak korkuya kapılırlar." dedi. Yemliha arkadaşlarının yanına girdi ve durumu onlara anlattı. Bunun üzerine onlar Allah'a şükretmek için secdeye kapandılar ve Allah'tan kendilerini öldürmesi için duada bulundular. Allah (C.C.) da dualarını kabul etti ve Yemllha ile arkadaşlarının kulaklarına perde vurup onları uyuttu. Sonra hükümdar onların yanına girmek istedi, fakat girmek isteyenler korkuya kapılıp giremediler ve geri döndüler. Daha sonra namaz kılınıp ibadet edilmesi için mağaranın yanında bir kilise inşa ettiler.

 

İkrime bu konuda şunları söylüyor: "Allah, Eshab-ı Kehf'i uykularından uyandırıp dirilttiği zaman, başta bulunan hükümdar Müslüman bir kimseydi, ancak bu hükümdarın memleket halkı ruh - cesed ve bunların diriltilmeleri konusunda ihtilafa düşmüşlerdi. Onlardan bir grup: ''Allah (C.C.), haşir esnasında sadece ruhu diriltir, cesedi diriltmez.'' diye iddia etmiş, diğer bir grup da: ''Allah hem ruhu, hem de cesedi birlikte diriltir.'' fikrini ileri sürmüştü. İleri sürdükleri bu görüşler Müslüman olan hükümdara ağır gelmişti. Bunun üzerine hükümdar kaba çuhadan elbiseler giyip Allah'a dua etti ve gerçeğin kendisine açıklanıp gösterilmesini istedi. Hükümdarın bu dileği üzerine Allah (C.C.), Eshab-ı Kehf'i sabahın erken saatinde uykularından uyandırıp diriltti. Güneşin doğduğunu gören Eshab-ı Kehf birbirlerine: ''Eyvah! Bu gece ibadetten mahrum kaldık.'' dediler ve hemen suya koştular; fakat mağaranın yakınında bulunan pınarın suyunun çekildiğini ve ağaçların kurumuş olduğunu gördüler, bunun üzerine birbirlerine: ''Hayret, bir gecede pınarın suyu çekilmiş, ağaçlar kurumuş!'' diyerek hayretlerini belirttiler. Bu sırada Allah (C.C.) onlara açlık hissi verdi, bu yüzden onlar: ''(Hanginiz giderse) bu şehre baksm, hangi yiyecek daha temiz (ve lezzetli) ise ondan size bir azık getirsin. Fakat dikkatli davransın, sakın sizi kimseye duyurmasın.'' (Kehf suresi, ayet 19) dediler."

 

"Nihayet onlardan birisi yiyecek satın almak için şehre girdiğinde, çarşısının yollarını tanımış, fakat rastladığı kimselerin çehrelerinin değişmiş olduğunu görünce durumu yadırgamıştı. Bu arada şehirde iman belirtilerinin hakim olduğunu görmüştü. Yiyecek satın almak için bir dükkana girdiğinde adam onun verdiği gümüş paraları yadırgamış ve onu hükümdara götürmüştü. Yolda giderken genç adam, dükkan sahibine: ''Sizin hükümdarınız falan değil mi?'' diye sorduğunda, o: ''Hayır, bizim hükümdarımız falan kimsedir.'' diye cevap vermişti. Genç onun verdiği bu cevaba şaşırıp kalmıştı. Nihayet genç, hükümdarın huzuruna getirildiğinde ona arkadaşlarını ve durumlarını haber verip anlattı. Bunun üzerine hükümdar halkım toplayıp onlara: ''Siz, ruh ve cesedin diriltilmeleri konusunda ihtilafa düşmüştünüz. İşte Allah (C.C.) size falan hükümdarın devrinden kalan bu adamı bir ayet (delil) olarak gönderdi.'' dedi. Sonra bu genç onlara: ''Benimle gelin, arkadaşlarımın yanına gidelim.'' dedi. Hükümdar ve halk bineklerine atlayıp bu gençle birlikte mağaranın bulunduğu yere hareket ettiler. mağaranın bulunduğu yere geldiklerinde, bu genç, hükümdara: ''Müsaade ederseniz, arkadaşlarımın yanına önce ben gireyim ve sizin geldiğinizi onlara haber vereyim, yoksa hayvanlarınızın tırnak seslerini ve sizin konuşmalarınızı duyarlar, hükümdar Dakyanus 'un geldiğini sanarak korkuya kapılırlar.'' dedi. Bunun üzerine hükümdar önce onun, arkadaşlarının yanına girmesine müsaade etti. İçeri giren bu genç, arkadaşlarına durumu anlattı. İşte onlar mağarada ne kadar kaldıklarını bu sırada öğrendiler, sevinçlerinden ağladılar ve Allah'a yalvarıp kendilerini öldürmesini ve gelenlerden hiç birisinin kendilerini görmemesini istediler. Duaları kabul olunan bu genç kişiler, hemen o anda öldüler. Böylece Allah, onların kulaklarına perde çekip onları uykuya daldırdı. Nihayet içeri giren gencin çok geciktiğini gören hükümdar ve halk, mağarada bulunan bu gençlerin yanına girdiler. İçeri girdiklerinde onların cesetleriyle karşılaştılar ve cesetlerde yadırganacak bir şeyin olmadığını, fakat ruhsuz olduklarını gördüler. Bunun üzerine hükümdar yanındakilere: ''İşte bu size bir ayet ve delildir.'' dedi. Bu sırada hükümdar, bakırdan yapılmış ağzı mühürlü bir sanduka gördü; onu açtığında içinde bir kurşun levha bulunduğunu, üzerinde Eshab-ı Kehf'in isimlerinin yazılı olduğunu ve canlarını, dinlerini korumak için hükümdar Dakyanus'tan kaçarak bu mağaraya gelip sığındıklarını bildiren bir yazı bulunduğunu gördü. Ayrıca bu levhada, onların bu mağarada bulunduklarını öğrenen Dakyanus'un mağaranın ağzını duvarla ördürüp kapattığına ve bu yazıyı okuyanların Eshab-ı Kehf'in durumunu öğreneceklerine dair bir yazı bulunmaktaydı. "

 

"Hükümdar ve yanında bulunan halk, bu levhadaki yazıları okuyunca hayrete kapıldılar ve öldükten sonra haşir günü dirilmenin bir delili olarak bu hadiseyi gösteren Allah'a hamdedip yüksek sesle O'na tesbih ettiler."

 

Diğer bir rivayette bu hususta şunlar da söylenmektedir: "Hükümdar ve yanındakiler, bu gençlerin yanlarına girdiklerinde onları diri olarak buldular, yüzlerinin parlaklığını koruduğunu, renklerinin solmamış olduğunu ve elbiselerinin bile çürümeden sağlam kaldığını gördüler. Bu gençler, hükümdara ve yanındakilere Dakyanus 'tan çektiklerini anlattılar. Bu durumdan duygulanan hükümdar kalkıp onların hepsiyle ayrı ayrı kucaklaşmış ve onlarla birlikte oturup Allah'ı tesbih edip zikretmişti. Sonra bu gençler hükümdara: ''Allah'a ısmarladık'' dedikten sonra eski yattıkları yerlerine geri dönmüşlerdi. Hükümdar onların her biri için altından bir sanduka yaptırmıştı, fakat o gece rüyasında onları görmüş ve ona: ''Biz altından değil, topraktan yaratıldık ve sonunda toprağa döneceğiz.'' demişlerdi. Bunun üzerine hükümdar onların her biri için tahtadan ayrı ayrı tabutlar yaptırdI. Allah (C.C.), halkın gönlüne bir korku salarak onları halktan korudu. Ayrıca bu hükümdar mağaranın kapısında bir mabed bina etmiş ve Eshab-ı Kehf adına bir bayram tanzim etmişti."

 

Eshab-ı Kehf denilen bu gençlerin adları ise şöyledir: ''Maksilminiyanus, Yemliha, Martus (Martinyanus), Niruyus, Kastomus (Kostantinos), Dinamos (Diyonisyus), Ritofus, Kalus (Kalius), Mahsilminiyanus.'' Burada sayılanlar dokuz isimden ibarettir ve bu husustaki rivayetlerin en mükemmelidir. Doğrusunu ise Allah bilir. Eshab-ı Kehf'in köpeklerinin adı ise Kıtmir idi.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

YUNUS BİN METTA