İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

CEZİME EL-EBRAŞ

 

İbn el-Kelbi anlatıyor: "Cezime, görüş bakımından Arap hükümdarlarının en üstünü, baskın yapmak ve düşmanları imha etmek bakımından da onların en güçlüsü idi. Irak topraklarında ilk önce devlet kuran, Arapları etrafında toplayan ve ordular teşkil ederek düşmanlarıyla savaşan odur Cezime, baras (ala tenlilik) hastalığına müptela olduğu için Araplar kendisine saygı ve tazim duyduklarından bu hastalıktan kinaye olarak ''güzel simalı'' manasına gelen ''el- V addah'' veya ''elEbraş'' kelimesini isminin sonuna ekleyerek ona ''Cezime el-Vaddah'' veya ''Cezime el-Ebraş'' diye hitap ederlerdi. Cezime'ye tabi olanlar Hire, Enbar, Bakka, Hit, Aynu't-Temr ve Şahra bölgesinin etrafındaki yerler ile Umeyr (Gumeyr ?) ve Hafıyye arasındaki arazilerde yerleşmişlerdi. Bütün mallar Cezime'ye gönderilir ve heyetler onun yanına gelirdi. Ayrıca Cezime, Yemame'de yerleşmiş olan Tasm ve Cedis kabilelerine karşı savaşmak üzere sefere çıkmıştı. Bu sırada Tubba" Es' ad Ebu Kerib' in oğlu Hassan, Tasm ve Cedis kabileleri üzerine baskın yaptığından Cezime onunla karşılaştı ve savaşmadan askeriyle birlikte geri döndü, fakat Hassan Cezime'nin bir tabur askeriyle karşılaştı ve onları tamamıyla imha etti. Cezime'nin ''Dayzenan'' denilen iki putu vardı. İyad Kabilesi ise ''Ayn-ı Ubağ'' denilen yerde kalıyordu. Bir gün Cezime'ye, İyad Kabilesi'nden olan dayılarının yanında Lahm Kabilesi'nden Adiyy bin Nasr bin Rabia adında güzel ve yakışıklı bir gencin bulunduğunu haber verdiler. Bunu duyan Cezime onlara savaş ilan etti. İyad kabilesi ise Cezime'nin iki putunu çalıp kendilerine getirmek üzere adamlar gönderdiler. Nihayet İyadlı adamlar tarafından putlar çalınıp kabileye getirildiler. Bunun üzerine İyad kabilesi Cezime'ye haber salıp ona: ''Senin iki putun bizi sevdiklerinden senden yüz çevirdiler ve bizim yanımızda sabahladılar. Eğer bize karşı savaşmayacağına dair söz verirsen putlarım sana iade ederiz.'' dediler. Cezime onlara: ''Putlarla birlikte Adiyy bin Nasr'ı gönderirseniz, teklifinizi kabul ederim.'' dedi. İyad Kabilesi Cezime'nin bu isteğini kabul ederek bu iki putla birlikte Adiyy bin Nasr'ı da ona gönderdiler. Cezime, bu güzel genci yanına aldı ve onu kendisine şarap sunucusu yaptı."

 

"Cezime'nin kız kardeşi Rakaşi bu güzel ve yakışıklı genci görünce ona aşık olup Cezime'den kendisini istetmesi için haber göndermişti; bunun üzerine genç ona: ''Bunu ona söylemeğe cesaret edemem, ayrıca seni benimle evlendireceğine de ihtimal vermiyorum.'' dedi. Bu sefer Rakaşi ona: ''Cezime şarap sofrasına oturduğu zaman ona su karıştırılmamış saf şarap, sofrada bulunan diğer kimselere ise su katılmış şarap takdim et. Şarap tesirini gösterdikten sonra beni ondan iste; o bunu red etmeyecektir. Beni seninle evlendirdiği zaman orada hazır bulunanları şahid tut.'' dedi."

 

"Nihayet genç Adiyy bin Nasr, Rakaşi'nin dediği gibi hareket etti; Cezime de onun isteğini kabul edip Rakaşi'yi kendisine verdi. Bunun üzerine Adiyy bin Nasr hemen Rakaşi'nin yanına gelip aynı günün gecesinde onunla zifafa girdi. Ertesi gün Adiyy, güzel kokular sürünmüş olarak hükümdar Cezime'nin huzuruna geldi, fakat Cezıme onun bu halini yadırgayarak ona: ''Ey Adiyy! Bu kokular nedir?'' diye sordu. Adiyy: ''Zifafa girmemin bir alametidir.'' diye cevap verdi, bunun üzerine Cezime: ''Hangi zifaf, kiminle evlendin?'' dedi. Adiyy: ''Rakaşi ile zifafa girdim.'' deyince, Cezime: ''Yazıklar olsun sana! Seni Rakaşi ile kim evlendirdi?'' diye sordu. Adiyy: ''Hükümdar (Cezime) kendisi evlendirdi'' diye cevap verdi. Bunu duyan Cezime yaptığına pişman oldu ve başını önüne eğip düşünmeğe başladı. Bu sırada Adiyy onun yanından kaçtı ve bir daha ne izine rastlandı ve ne de adı duyuldu. Cezime, Rakaşi'ye şu mealdeki mısraları yolladı:

 

''Ey Rakaşi! Bana doğruyu söyle, zaten sen bana yalan söylemezsin. Sen hür bir kimse ile mi yoksa annesi cariye olan bir Arap ile mi veya bir köle ile mi zina ettin?

Eğer köle ile zina ettiysen köleye, aşağı sınıftan biriyle zina ettiysen aşağı sınıftan birine layıksın.''

 

"Bunun üzerine Rakaşi ona: ''Hayır! Hiç birisi ile değiL. Benim muvafakatimi almadan asil bir Arapla beni sen evlendirdin.'' dedi. Bu durum karşısında Cezime Rakaşi'ye dokunmadı ve onun mazeretini makul karşıladı. Adiyy bin Nasr ise tekrar İyad kabilesine döndü ve hayatını burada devam ettirdi. Adiyy bir gün gençlerle ava çıkmıştı; içlerinden birisi, iki dağ arasında bulunduğu bir sırada onu okla vurdu ve Adiyy baş aşağı yuvarlanıp öldü."

"Adiyy'den hamile kalan Rakaşi bir oğlan çocuğu dünyaya getirmiş, adını ise Amr koymuştu. Nihayet Amr büyüyüp serpilince annesi ona güzel elbiseler giydirip hoş kokular sürerek onu dayısını ziyarete gönderdi. Dayısı Cezime yeğenini görünce onu çok sevmiş ve kendi çocuklarının arasına almıştı. Bir gün Cezime ailesi ve çocuklarıyla birlikte, bolluk ve bereketli bir yılda çöle çıkmış, çiçekleri ve suları bololan bir bahçelik yerde çadırlar kurdurup konaklamıştı. Bir ara Amr ve Cezime'nin çocukları mantar toplamağa çıkmışlardı. Hükümdar Cezime'nin çocukları topladıkları mantarları yer, Amr ise topladıklarını yemez, biriktirirdi. Nihayet koşuşarak Cezıme'nin yanına geldiklerinde Amr şu mealdeki mısraları söyledi: ''İşte bunlar benim topladıklarımdır, en iyileri buradadır; çünkü her toplayanın elleri ağzına gitti, topladıklarını yediler.''

 

"Yeğeni Amr'ın bu sözlerini duyan dayısı Cezıme, onu kucağına aldı ve bir daha onu yanından ayırmadı. Ayrıca onun bu söylediği mısralara çok sevindi, yaptığı bu hareketi de pek beğendi. Bunun üzerine Cezıme'nin emriyle onun boynuna gümüşten bir gerdanlık takıldı. Böylece o, Araplar arasında boynuna ilk gerdanlık takılan kişi oldu."

"Amr en güzel günlerini yaşadığı bir sırada cinler onu kap ıp götürdüler.

 

Cezime yeğeni Amr'ı her tarafta arattıysa da onu bir türlü bulamadı. Bir müddet sonra Kuda'a kabilesine mensup olan Belkin oğullarından Faric bin Malik'in iki oğlu Malik ve Akil Suriye'den kalkıp Cezime'nin yanına gelmek ve ona nefis hediyeler sunmak üzere hareket etmişlerdi. Yolda gelirlerken bir yerde konaklamışlar ve yanlarında bulunan Ümmü Amr adındaki bir cariye yemek hazırlamıştı. İşte bu sırada yemeklerini yerken çırılçıplak, tırnakları uzamış, saçları keçeleşmiş, perişan halde bir genç yanlarına çıkageldi ve bir kenara oturup elini uzatarak yemek istedi. Cariye ona bir paça uzattı, paçayı yiyen genç tekrar ikinci kez elini uzatıp yiyecek istedi; bunun üzerine Ümmü Amr adındaki cariye: ''Köleye paça verirsen, kol (but) ister.'' dedi ve onun bu sözü sonra darb-ı mesel haline geldi. Bundan sonra cariye Malik ve Akil'e yanında bulunan şaraptan takdim ettikten sonra tulumunun ağzını bağladı, bunun üzerine genç Amr bin Adiyy şu mealdeki mısraları söyledi: ''Ey Ümmü Amr! Şarap kasesini bizden esirgedin, Halbuki şarap kasesi sağdan takdim edilirdi, Ey Ümmü Amr! Şu üç kişinin en kötüsü, Sohbetinize almadığınız şu garip değildir.''

 

Bunun üzerine Malik ve Akil ona, kim olduğunu sordular. O da kim olduğunu şu mealdeki mısralarla cevaplandırdı: ''Eğer beni veya nesebimi bilmiyorsanız, Kendimi tanıtayım, ben Amr bin Adiyy'im, Lahm kabilesinden ve Tenun soyundanım, Yarın beni, Nümare kabilesine baş kaldırmış göreceksiniz.''

 

"Amr bin Adiyy'nin kendisini bu şekilde tanıtması üzerine ayağa kalkarak onu kucakladılar, üstünü başını temizlediler, tırnaklarını kesip saçlarını kısalttılar ve ona güzel elbiseler giydirdiler. Sonra kendi aralarında: ''Biz Cezime'ye kendi yeğeninden daha hor görülecek bir hediye sunamayız'' dediler ve onu alıp Cezime'nin yanına götürdüler. Dayısı Cezime onu görünce çok sevindi ve: ''En son kaybolduğu gün onu boynundaki gerdanlığı ile görmüştüm; hala şu ana kadar onun hayali gözümün önünden gitmedi ve kalbimden silinmedi.'' dedi. Bu arada tekrar boynuna gerdanlık taktılar, fakat Cezime onu bu şekilde görünce: ''Artık Amr, gerdanlık takacak yaş çağını geçmiştir.'' dedi. Onun bu sözü darb-ı mesel haline geldi. Sonra Cezime, Malik ve Akil'e dönerek: ''Müjdenize karşılık olarak benden ne dilersiniz?'' diye sordu, onlar da: ''Biz ve sen hayatta oldukça, senin nedimin olmak isteriz.'' dediler. Böylece Cezime'nin daimi nedimi olarak kaldılar ve onların bu arkadaşlıkları Arap şiirlerinde darb-ı mesel oldu. "

 

"el-Cezire ile Suriye'nin doğu kısımlarında yaşayan Arapların hükümdarı Amr bin Zarib bin Hassan bin Üzeyne el-Amliki idi. Kendisi Amalika'nın Amile kolundandı. Amr bin Zarib ile Cezime arasında savaş meydana gelmiş. neticede Amr öldürülmüş, askerleri hezimete uğramıştı. Cezime ise savaşın galibi olarak sağ salim geri dönmüştü. Amr öldürüldükten sonra asıl adı Naile olan kızı ez-Zebba başa geçmişti. ez-Zebba'nın askerleri ise Amalika'nın kalıntıları ile diğer Araplardan ibaretti. O, Fırat'tan Tedmür'e kadar uzanan bölgeye hükmediyordu. ez-Zebba hükümdar olup devletin idaresini sağlam bir hale getirdikten sonra babasının intikamını almak için Cezime ile savaşmağa karar verdi, bunun üzerine son derece akıllı ve zeki olan kız kardeşi Rebibe (Zebibe ?) ona: ''Eğer Cezime'ye savaş açarsan bunun ardı arkası kesilmez. Savaşta zafer ise sırayladır.'' dedi ve ona savaşı terk etmesini, hileye başvurmasını tavsiye etti. ez-Zebba da kız kardeşi Rebibe'nin tavsiyelerine uyup Cezime'ye bir mektup gönderdi ve onu kendisiyle evlenmesi ve mülkünü teslim alması için ülkesine davet etti. Ayrıca mektubunda kadınların hükümdarlığının kulaklara pek hoş gelmediğini, otorite boşluğu meydana getirdiğini, kendisine ve mülküne ondan başka denk olabilecek birisini görmediğini de belirtti. "

 

"Nihayet ez-Zebba'nın mektubu Cezime'ye ulaşınca, onun bu davet ve teklifini pek ağır bulmadı; güvendiği kimseleri toplayıp durumu onlara arz etti ve istişarede bulundu. Bu sırada Cezime Fırat nehrinin kıyısındaki Bakka'da bulunuyordu. İstişare neticesinde onların görüşü, Cezime'nin ez-Zebba'nın davetini kabul edip ülkesini ve tahtını istila etmesi noktasında birleşti."

 

"Cezime'nin kendilerine güvenip istişare ettiği kimselerin arasında Lahm kabilesinden Kasir bin Sa'ad adında birisi de vardı. Kasir'in babası Sa'ad, Cezime'nin bir cariyesi ile evlenmiş ve ondan Kasir dünyaya gelmişti. Kasir, edip (veya akıllı), ileri görüşlü bir kişiydi, Cezime'ye öğütleriyle destek olduğu için de onun yakın adamları arasındaydı. Kasir, onların hükümdar Cezime'ye yaptıkları bu teklifi uygun bulmadı ve: ''Bu zayıf bir görüş, hazır bir tuzak'' dedi. Onun bu sözü daha sonra darb-ı mesel haline geldi. Ayrıca Kasir Cezime'ye: ''ez-Zebba'ya bir mektup yaz; eğer davet ve teklifinde samimi ise kendisi senin yanına gelsin, aksi takdirde imha etmesi için kendini onun tuzağına düşürme; çünkü sen babasını öldürmekle onu intikam alma kinine ittin.'' dedi."

"Cezime Kasir'in bu tavsiye ve teklifini kabul etmedi ve ona: ''Hayır, sen öyle bir adamsın ki, fikrin derinlerde dolaşıyor, fakat meydana çıkmıyor.'' dedi. Cezime'nin bu sözü de darb-ı mesel haline geldi."

 

"Bundan sonra Cezime kız kardeşinin oğlu, yani yeğeni Amr bin Adiyy'i çağırıp onunla da istişarede bulundu. Amr ona ez-Zebba'nın yanına gitmesini teşvik etti ve: ''Kavmim Numare şimdi ez-Zebba'nın yanında bulunuyor, seni gorunce onlar seninle birleşirler.'' dedi. Cezime, yeğeni Amr'ın bu fikrini beğendi ve gitmeğe karar verdi, bunun üzerine Kasir: ''Kasir'in sözü dinlenmez'' dedi. Araplar da: ''İş Bakka'da kararlaştırılıp sağlama bağlandı.'' dediler. Bu iki söz de darb-ı meseloldu."

 

"Nihayet Cezime yeğeni Amr bin Adiyy'i yerine halef bırakıp sü-varilerinin başına Amr bin Abdu'l-Cinn'i geçirdikten sonra ileri gelen adamları ile birlikte ez-Zebba'nın yanına gitmek üzere yola çıktı. Cezime, konaklamak üzere Furda kasabasına indiği vakit Kasir'i yanına çağırıp ona: ''Görüşün nedir?'' diye sordu. O da: ''Sen görüşü Bakka'da bıraktın'' diye cevap verdi. Kasir'in bu sözü de bir darb-ı meseloldu."

 

"Bu arada ez-Zebba'nın elçileri gelip Cezime'yi hediyeler ve nefıs şeylerle karşıladılar, bunun üzerine Cezime Kasir'a dönerek: ''Ey Kasir! Durumu nasıl görüyorsun?'' diye sordu, o da: ''Az bir karşılık, büyük bir tehlike'' diye cevap verdi. Kasir'in bu sözü de bir darb-ı mesel haline geldi. Sonra Kasir sözlerine devam ederek ona: ''Biraz sonra seni ez-Zebba'nın süvarileri kuşatacak. Eğer süvariler senin önünde yürür se ez-Zebba söylediklerinde samimidir, eğer süvariler iki tarafım kuşatırlarsa, bil ki seni ablukaya alıp ihanet edeceklerdiL İşte o zaman bir ihtiyat tedbiri olarak Asa'ya binersin -Asa, Cezime'nin hızlı koşan ve hiç bir at tarafından geçilmeyen atının adı idi-; ben de Asa'ya binerim, seninle birlikte kaçıp kurtuluruz.'' dedi."

 

"Nihayet ez-Zebba'nın askeri birlikleri ve süvarileri Cezime'yi karşıladılar, onunla atı Asa'nın arasına girdiler; bunun üzerine Asa'ya Kasir tek başına binmek zorunda kalmıştı. Arkasından göz ucuyla Asa'nın sırtındaki Kasir'a bakan Cezime: ''Yazıklar olsun! Akıl ve tedbir şu anda Asa'nın sırtındadır'' demişti. Cezime'nin bu sözü de bir darb-ı mesel oldu. Asa, o gün sırtında Kasir olduğu halde güneş batıncaya kadar koşmuş, uzun bir mesafe katettikten sonra da telef olmuştu. Bunun üzerine Kasir, Asa'nın telef olduğu yerde onun hatırasına ''Asa Burcu'' denilen bir burç (hisar burcu) yaptırdı. Bu yüzden Araplar darb-ı mesel yaparak: ''Asa'nın getirdiği nesnede hayır vardır.'' derler. "

"Bundan sonra Cezime, ez-Zebba'nın süvarileri arasındayoluna devam edip onun huzuruna geldi. ez-Zebba onun geldiğini görünce üstünü başım açıp çıplak kalmıştı, kasık kılları ise saç örgüleri gibi örülü haldeydi. Bu vaziyette iken ez-Zebba ona: ''Ey Cezime! Zifafa hazırlanmış bir gelinin durumunu mu görüyorsun?'' dedi; bunun üzerine Cezime de: ''İş sonuna vardı, dostluk düşmanlığa dönüştü, ortalıkta bir hıyanet eseri görüyorum.'' dedi. ez-Zebba'nın ve Cezime'nin bu sözleri de birer darb-ı meseloldu. Onun bu sözlerine karşılık olarak ez-Zebba da: ''Allah'a yemin ederim ki, bu durum aramızda dostane münasebetin olmamasından ve mukabil ihsanımızın azlığından değildir, bu, insanların huylarının bir gereğidir.'' dedi. Onun bu sözü de bir darb-ı meseloldu."

"Sonra ez-Zebba: ''Duyduğuma göre hükümdarların kanları kuduz hastalığına iyi gelirmiş.'' dedi ve onu meşin bir minder üzerine oturtup altın bir leğen getirilmesini emretti. Ve altın !eğen getirildi. Bu sırada Cezime'ye bol miktarda şarap içirildi. Sarhoş olduktan sonra ez-Zebba'nın emriyle kol damarları kesildi ve kanların yere akmaması için altın leğen önüne sürüldü. Bu sırada ez-Zebba'ya: ''Eğer kanının bir damlası leğenin dışına düşerse, bu kanın bedeli talep edilir.'' denildi. Zaten hükümdarlar, savaş hali hariç, hükümdarlık makamına hürmeten başları vurularak öldürülmezlerdi. Nihayet Cezime'nin kolları takatten kesilip yere düştü; bunun üzerine ez-Zebba: ''Onun kanını zayi etmeyin.'' dedi Bu sözüne karşılık olarak Cezime de: ''Yakınlarının sahip çıkmadığı bir kan, bırakın aksın!'' dedi. Cezime'nin bu sözü de bir darb-ı mesel oldu."

 

"Böylece Cezime kan kaybederek öldü. Kasir de Asa'nın telef olduğu kabilenin topraklarından hareket ederek Hire'de bulunan Amr bin Adiyy'in yanına geldi. Bu sırada Amr bin Adiyy ile Amr bin Abdu'l-Cinn'in arası açılmış bulunuyordu. Kasir, onların aralarını bulup düzeltti ve tekrar halkın Amr bin Adiyy'e itaat etmelerini sağladı. Sonra Kasir Amr bin Adiyy'e: ''Hemen hazırlan, dayının kanını heder edip ortada koyma.'' dedi; bunun üzerine Amr bin Adiyy: ''Gökte uçan kara kuştan daha kuvvetli iken ben o kadının hakkından nasıl gelebilirim?'' dedi. Amr'ın bu sözü de darb-ı mesel haline geldi."

 

"ez-Zebba, kahinlerden devletinin akıbetini ve kendisinin nasıl öleceğini sormuş, onlar da: ''Biz senin ölümünün Amr bin Adiyy vasıtasıyla olacağını görüyoruz, ancak ölümün yine kendi elinle olacaktır.'' diye cevap vermişlerdi. Bunun üzerine ez-Zebba Amr bin Adiyy'den kendisini korumağa başladı ve bulunduğu meclisten şehrin içinde kendine has olan bir kaleye yeraltından tünel kazdırdı. Sonra kendi kendisine: ''Ansızın başıma bir felaket gelirse, bu tünelden gider kendi kaleme sığınırım.'' dedi. Bu arada usta bir ressam çağırıp onu Amr bin Adiyy'e gönderdi ve kendisini onlara tanıtmamasını tembihledi. Ayrıca ona: ''Amr bin Adiyy'in otururken, ayakta iken, gecelik elbisesi giymişken, tebdil-i kıyafet gezerken, silah kuşanmışken, endamıyla, elbisesiyle ve rengiyle muhtelif resimlerini yapıp getirmesini.'' söyledi. Ressam da onun tavsiyelerini tuttu ve Amr bin Adiyy'in muhtelif resimlerini yapıp getirdi. Böyle yapmakla ez-Zebba, onun nasıl birisi olduğunu tanımak ve onu hangi hal ve kıyafette görürse görsün ondan kendisini korumak istemişti."

 

"Bu arada Kasir de bir hile düşünüp Amr bin Adiyy'e: ''Burnumu kes, iz bırakacak şekilde sırtıma vur ve beni ez-Zebba ile başbaşa bırak.'' dedi; fakat Amr bin Adiyy: ''Hayır, asla bunu yapamam'' diye karşılık verdi; bunun üzerine Kasir ona: ''O halde beni kendi halime bırak, zemmedilip yerilmekten uzak kalasın.'' dedi ve onun bu sözü bir darb-ı mesel oldu. Sonra Amr bin Adiyy ona: ''Sen daha iyi bilirsin'' dedi. Kasir de hemen kendi eliyle burnunu kesti ve sırtında sapa izleri meydana getirdi. Bundan sonra da kendisine bu hareketleri Amr yapmış gibi gösterip oradan kaçma süsü vererek ayrıldı ve ez-Zebba'nın yanına geldi. Kasir'in kapıda beklediği ez-Zebba'ya bildirilince, içeriye alınmasını emretti ve huzuruna çıkarıldı. ez-Zebba onu burnu kesik, sırtı bereli görünce: ''Kasir, burnunu mutlaka bir şey için kesmiş olacak'' dedi. ezZebba'nın bu sözü bir darb-ı mesel oldu. Sonra ez-Zebba ona: ''Ey Kasir! Sana ne oldu?'' diye sordu. Kasir: ''Amr bin Adiyy, dayısı Cezime'ye ihanet ettiğimi, senin yanına gelmesini benim tavsiye edip şirin gösterdiğimi ve seninle iş birliği yapıp onun aleyhine çalıştığımı ileri sürerek beni bu gördüğün hale soktu. Benim senin yanında buIunmam, başkalarının yanında bulunmamdan ona ağır geleceğini bildi-ğim için kalkıp senin yanına geldim.'' diye cevap verdi. ez-Zebba, ona ikramda bulundu ve taltif etti. Bu arada ez-Zebba Kasir'in tecrübesinden, görüşlerinden ve devlet idaresine dair olan bilgilerinden bir hayli şeyler elde edip öğrendi."

 

"Nihayet Kasir, ez-Zebba'nın kendisine iyice ısınıp güvendiğini anlayınca, ona: ''Benim Irak'ta mallarım, ayrıca nadide eşyalarım ve kıymetli kokularım bulunmaktadır. Beni Irak'a gönder ki, hem oradaki mallarımı alıp geleyim, hem de sana Irak'tan kıymetli şeyler getireyim. Bu arada bol kazanç elde etmen için oradan muhtelif ticaret malları ile birlikte hükümdarlar için lüzumlu olan bir takım şeyler de getireyim.'' dedi. Bunun üzerine ez-Zebba Kasir'in Irak'a gitmesine müsaade etti ve büyük miktarda sermaye vererek tertip ettiği bir kervan ile birlikte onu Irak'a gönderdi. Kervan ile birlikte Irak'a gelen Kasir, gizlice Amr bin Adiyy'in yanına gelip durumu kendisine bildirdi ve ona: ''Sen bana Irak'ta mevcut olan nefis kumaş, nadide mallar ve diğer metalardan bir şeyler hazırla, onları götüreyim; belki bu sayede Allah, ez-Zebba'dan intikam almana fırsat verir, böylece düşmanını öldürmüş olursun.'' dedi. Bunun üzerine Amr bin Adiyy onun bu isteklerini yerine getirdi ve istediği bütün metaları hazırladı. Bundan sonra Kasir kervanla birlikte bu malları getirip ez-Zebba'ya sundu, o da bunları çok beğendi, sevindi ve Kasir'e karşı olan itimadı bir kat daha arttı. Sonra ez-Zebba birincisinden daha büyük bir kervan ve sermaye ile tekrar onu Irak'a gönderdi. Kasir bu ikinci kervan ile birlikte tekrar Irak'a geldi ve gücünün yettiğince kıymetli eşya ve metadan alabileceklerini Amr bin Adiyy'den alıp ez-Zebba'nın katına döndü. Kasir, üçüncü defa Irak'a geldiği zaman Amr bin Adiyy'e durumu bildirdi ve ona: ''Bana, adamlarından ve askerlerinden en çok güvendiğin kişileri topla ve onlar için büyük çuvallar (harar) hazırla -Tarihte ilk defa büyük çuvallara adam yerleştirme taktiğini uygulayan kişi Kasir idi-, sonra her bir devenin üzerine iki çuval içine yerleştirdiğin adamları yükle ve çuvalların bağlanma yerlerini iç kısımdan yap.'' dedi. Bundan sonra sözlerine devam ederek ona: ''Ben, ez-Zebba'nın bulunduğu şehre girdiğim zaman, onun sıkıştığında kaçıp kurtulmak maksadıyla yaptırdığı tünelin kapısına geldiğimde seni oraya bırakır, adamları da çuvallardan çıkarırım, böylece adamlarımız şehir ahalisine bağırıp seslenirler, kendilerine karşı koyanlar olursa onları öldürürler. Bu arada eğer ez-Zebba kalesine sığınmak için kaçmağa niyetlenip tünelden geçmek isterse, onu orada öldürürsün.'' dedi."

 

"Amr bin Adiyy, Kasir'in bu teklifıni kabul edip dediklerini yaptı. Böylece ez-Zebba'nın memleketine hareket ettiler. ez-Zebba'nın bulunduğu şehre yaklaştıklarında, Kasir önceden gidip ez-Zebba'ya kervanın geldiğini müjdeledi ve ona getirdiği kıymetli kumaşların ve diğer nadide eşyanın çokluğunu bildirdi; ayrıca ondan develere ve üzerlerindeki kıymetli yüklere bakıp seyretmesini rica etti. Kasir gündüzleri gizlenir, geceleri yoluna devam ederdi. Bu tatbikatı ilk yapan Kasir idi. Nihayet ez-Zebba, develere bakıp seyretti ve üzerlerindeki yüklerin ağırlığından ayaklarının yerlere batıp gömüldüklerini gördü. Bunun üzerine: ''Develer neden böyle ağır yürüyorlar? Yekpare, büyük bir taş mı, demir mi taşıyorlar? Yoksa yükleri soğuk ve sert bakır mıdır? Veya yüklerin içerisindekiler çökmüş vaziyette oturmuş adamlar mıdır?'' mealindeki mısraları söyledi."

 

"Neticede develer şehre girdiler ve şehrin ortasına geldiklerinde ıhtırıldılar. Bu sırada çuvalların içerisindeki adamlar fırlayıp dışarı çıktılar. Kasir, önce Amr bin Adiyy'e tünelin kapısını gösterdi. Çuvallardan çıkan askerler de şehrin ahalisine bağırıp seslendiler ve onları kılıçtan geçirmeğe başladılar. Amr bin Adiyy'e gelip tünelin kapısına durdu. Bu esnada tünelden çıkararak kalesine sığınmak isteyen ez-Zebba, tünel kapısında Amr bin Adiyy'in dikildiğini görünce, daha önce ressama yaptırdığı resimlerden onu tanıdı; bunun üzerine ez-Zebba yüzüğündeki zehiri yalayarak: ''Amr'ın eliyle değil, kendi elimle öleceğim.'' dedi ve onun bu sözü bir darb-ı meseloldu. Fakat Amr bin Adiyy onu kılıcıyla karşılayıp öldürdü. Amr sonra şehirden aldığı ganimetlerle birlikte tekrar Irak'a geri döndü."

 

Cezime'den sonra yerine kız kardeşinin oğlu, yani yeğeni Amr bin Adiyy bin Nasr bin Rabia bin Amr bin Haris bin Se'ud bin Malik bin Amr bin Nümare bin Lahm hükümdar oldu. ilk defa Arap hükümdarlarından Hire'yi başkent yapan kişi Amr bin Adiyy idi. Ölünceye kadar hükümdarlıkta kalmış ve yüz yirmi, diğer bir rivayette yüz on sekiz yaşında iken ölmüştü. Ömrünün doksan beş yılı Mülükü't-tavaif döneminde, on dört yıl bir kaç ayı Erdeşir bin Babek döneminde, sekiz yıl iki ayı da Erdeşir'in oğlu SabUr döneminde geçmişti. Amr bin Adiyy, tek başına hüküm sürüp savaşlar yapmış ve Erdeşir bin Babek'in Fars halkının başına geçmesine kadar Mülükü't-tavaif'in hiç birine boyun eğmemişti. ileride de zikredeceğimiz üzere, hükümdarlık Amr bin Adiyy'in evladına geçmiş ve babadan oğula intikal ederek onların en sonuncusu olan Nu'man bin el-Münzir'e, yani Kinde hükümdarları dönemine kadar devam etmişti.

 

Bir rivayete göre, Nasr bin Rebi'a'nın çocuklarının Irak'a gitmelerinin sebebi, yukarıda bahsedilen husus değil, Rebi'a'nın görmüş olduğu bir rüya idi. Rebi'a'nın gördüğü bu rüya, Allah izin verirse pek yakında Habeşlilerin durumundan bahsedilirken zikredilecektir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MÜLUKÜ'T-TAVAİF DÖNEMİNDE TASM ve CEDİS KABİLELERİ