İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

İKİNCİ TABAKA HIRİSTİYAN ROMA HÜKÜMDARLARI

 

Annesi Helena'dan dolayı şöhret kazanan Kostantin, bütün Roma'ya hakim olup imparator olmuş, Maksimanus (Maximinus) ve onun oğlu Maksinatyus ile pek çok savaş yapmıştır. Ancak daha sonra Maksimanus ile oğlu Maksinatyus ölünce, Kostantin tek başına imparatorluğa sahip olmuştur. Kostantin, otuz üç yıl üç ay hükümdarlıkta kalmış ve Hıristiyanlığı ilk kabul eden Roma hükümdarlarından olması hasebiyle halkı bu dini kabule zorlayıp onlara savaş açmıştır. Nihayet Roma halkı onun tesiriyle bu dine girmiş ve günümüze kadar aynı şekilde bu dine girme faaliyetlerini sürdüre gelmişlerdir.

 

Tarihçiler, Kostantin'in Hıristiyanlığı kabul etmesinin sebepleri hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bir rivayete göre, Kostantin alacalık (ala tenlilik) hastalığına yakalanmıştı. Halk ise bu hastalığından dolayı onu hükümdarlıktan uzaklaştırmak (veya onu bu hastalığından kurtarmak ?) istiyordu. Hıristiyanlığı kabul edip fakat bu durumunu saklayan vezirlerinden birisi ona, üzerinde savaş vesilesi yapabileceği bir din ihdas etmesini tavsiye etti ve ona Hıristiyanlığı şirin gösterdi. Vezirin maksadı ise, Hıristiyanlık dinine gireceklere hükümdar vasıtasıyla destek ve yardımcı olmaktı. Nihayet Kostantin vezirinin tavsiyesine uyup teklifini kabul etti. Bunun üzerine kendi adamlarından ve üst seviyedeki devlet adamlarından Hıristiyanlığı kabul edenler ile Romalı Hıristiyanlar hükümdara tabi oldular ve ona destek sağladılar. Böylece o, kendisine karşı gelen muhaliflerini bertaraf edip perişan etti.

 

Diğer bir rivayete göre ise, Kostantin tapmakta oldukları putlar adına düşmanlarının üzerlerine askeri birlikler göndermiş ve bu birlikler hezimete uğrayıp geri dönmüşlerdi. Ayrıca onların, Sabiilerin geleneğine uygun olarak yedi yıldızın adlarını taşıyan yedi tane putları vardı. Bir gün, Hıristiyanlık dinini kabul edip fakat durumunu gizleyen bir veziri ona, putlar adına gönderilen ve hezimetle geri dönen askeri birlikler konusunda bir şeyler söyleyip putları yermiş ve ona Hıristiyanlığa girmesini tavsiye etmişti. Bunun üzerine Kostantin vezirinin tavsiyesine uyarak Hıristiyanlığı kabul etmiş, düşmanlarına karşı zaferler kazanıp hükümdarlığını sürdürmüştür. Bu hususta daha başka rivayetler de vardır.

 

Kostantin, hükümdarlığının üzerinden üç yıl geçtikten sonra, şu anda bulunduğu yer üzerinde varlığını sürdüren Kostantiniyye şehrini kurmuştur. Bu şehir, Karadeniz'den başlayıp Rum denizine (Ege'ye ?) kadar uzanan haliç üzerinde kurulmuş olup karadan Roma'ya, Frenk memleketleri ve Endülüs'e hududu bulunmaktadır. Romalılar bu şehre, ''hükümdarın şehri'' manasına gelen ''İstanbul'' ismini vermişlerdir.

 

Kostantin'in hükümdarlığının üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra, Rum (Anadolu) beldelerinden biri olan Necaea (İznik)'da birinci konsil toplandı. Bu toplantıya iki bin sekiz yüz kırk piskopos katılmıştı. Bu arada Kostantin, onların arasından aynı görüşü paylaşan üç yüz on sekiz piskopos seçmiş ve onlar Hıristiyanlığın kollarından Arianizm mezhebinin kurucusu İskenderiyeli papaz Arius'u aforoz etmişlerdi. İşte böylece Kostantin daha önce mevcut olmayan Hıristiyanlığın prensiplerini vazedip koymuştur. Bu konsile, İskenderiye patriği başkanlık etmiştir. İznik Konsülü ve burada alınan kararlar ile ilgili bilgi için bk. Ostrogorsky, Işıltan tercümesi, s. 44 vd. (Mütercim) .

 

Helena aslen Urfalı olup Kostantin'in babası tarafından Urfa şehrinde esir alınmış ve ondan Kostantin dünyaya gelmişti. Helena, oğlu Kostantin'in hükümdarlığının yedinci yılında Beytü'l-Makdis (Kudüs)'e giderek Hıristiyanların, Hz. İsa'nın üzerinde çarmıha gerildiğini iddia ettikleri kutsal haçı gömülüp saklandığı yerden bulup çıkarttı ve o günü bayram ilan etti. Bu bayrama ''İstavroz Bayramı'' denmektedir. Ayrıca o, günümüze kadar ayakta kalan ve muhtelif Hıristiyan mezheplerince hac maksadıyla ziyaret edilen ve ''Kumame'' adı ile bilinen ''Kıyame'' ismindeki kiliseyi inşa ettirmiştir.

 

Bir rivayete göre, Helena'nın Beytü'l-Makdis'e gitmesi, Kostantin'in hükümdarlığının yedinci yılından sonra olmuştur. Çünkü bazı tarihçilere göre, Kostantin, hükümdarlığının yirminci yılından sonra Hıristiyanlık dinini kabul etmiştir. Kostantin, hükümdarlığının yirmi birinci yılında annesiyle birlikte ülkesinin her tarafında kiliseler yaptırmıştır. Bunlardan birisi Hıms (Humus), diğeri ise Urfa kilisesidir. Sonuncu kilise ise harika bir eser olup görülmeğe layıktır.

 

Sonra babası tarafından veliaht tayin edilen oğlu Kostantin, babasının yerine geçmiş ve yirmi dört yıl Antakya'da hükümdarlık yaptıktan sonra kendisine babası tarafından Kostantiniyye şehri teslim edilmiştir.

 

Babasından sonra yerine geçen oğlu Kostantin, babasının, kendisini veliaht tayin etmesi üzerine yirmi dört yıl (337-361) Antakya'da hükümdarlık yapmış, sonra babası ona Kostantiniyye'yi teslim etmiş, kardeşi olan Kostans'a Antakya, Şam, Mısır ve el-Cezire'yi; diğer kardeşi Kostus'a Roma ve ona sınırdaş olan Frenk ve Sakalibe (Çek, Leh ve Bulgar) memleketlerini vermiştir. Ayrıca son iki oğlundan ağabeyleri Kostantin'e itaat edip boyun eğmeleri konusunda söz almıştır.

 

Kostantin'den sonra yerine yeğeni, yani kardeşinin oğlu Yuliyanus (Julianus) geçmiş ve iki yıl (361-363) hükümdarlık etmiştir. Yuliyanus, hükümdarlIktan önce Sabiiliği benimseyip kabul etmişti ve bu inancını gizliyordu. Nihayet hükümdarlık makamına gelince, inancını açığa vurup kiliseleri yıktırmış ve pek çok Hıristiyan'ı da öldürmüştür. Yuliyanus, Sabur bin Erdeşır'in döneminde Irak üzerine yapmış olduğu bir seferde kendisine isabet eden sivri bir okla öldürülmüştür. Ebu Ca'fer et-Taberi, Yuliyanus ile ilgili haberleri Sabur Zü'l-Ektaf ile birlikte vermektedir. Halbuki Sabur Zü'I-Ektaf, Sabur bin Erdeşır'den sonra hükümdar olmuştur.

 

Yuliyanus'tan sonra hükümdarlığa Yuniyanus (lovianos) geçmiş ve bir yıl hükümdarlık etmiştir. Bu hükümdar, Hıristiyanlık dinini tekrar ortaya çıkarmış, kendisi bu dini kabul etmiş, sonra Irak'tan geri dönmüştür.

 

Ondan sonra hükümdarlığa I. Valantiyanus (Valentinianus) geçmiş ve on iki yıl beş ay hükümdarlıkta kalmıştır. Sonra Valens hükümdar olmuş ve üç yıl üç ay hükümdarlık etmiştir. Ondan sonra hükümdarlığa II. Valantiyanus (Valentinianus) gelmiş ve üç yıl hüküm sürmüştür.

 

Sonra büyük Tedus (Theodosius i) hükümdar olmuş ve on dokuz yıl(379-395 yılları arasında) hükümdarlıkta kalmıştır. Theodosios 'un manası ise ''Allah vergisi'' demektir. Bu hükümdarın döneminde İstanbul şehrinde ikinci bir konsil daha toplanmış ve bu konsilde bir araya gelen yüz elli piskopos, Makdones'i ve taraftarlarını aforoz edip lanetlemişlerdir. Bu konsile İskenderiye, Antakya ve Beytü'l-Makdis (Kudüs) patrikleri katılmıştır. Patriklik makamının bulunduğu şehirler ise dört tanedir. Bunlardan birincisi Roma Patrikliğidir ki, Havarilerden Petrus'a aittir. İkincisi, İskenderiye Patrikliğidir; bu da dört İncil'den birinin sahibi (yazarı) olan Markus'a aittir. Üçüncüsü Kostantiniyye (İstanbul) Patrikliğidir. Dördüncüsü ise Antakya Patrikliğidir; bu da Patrus'a aittir. Theodosios'un hükümdarlığının sekizinci yılında Ashab-ı Kehf hadisesi ortaya çıkmıştır.

Ondan sonra büyük Tedus (Theodosios)'un oğlu Arkadiyus (Arkadius) hükümdar olmuş ve on üç yıl hükümdarlık etmiştir(395-408). Sonra onun yerine büyük Tedus (Theodosios)'un oğlu küçük Tedus (Theodosius II), hükümdarlığa geçmiş ve kırk iki yıl hükümdarlıkta kalmıştır(408-450). Onun hükümdarlığının yirmi birinci yılında Efsus (Efes) şehrinde üçüncü konsil toplanmış ve bu konsile iki yüz piskopos katılmıştır. Bu konsilin toplanma sebebi, Hıristiyanların Nasturilik kolunun kurucusu ve İstanbul patriği olan Nasturis (Nestorios)'in onların mezheplerine aykırı görüş beyan etmiş olmasıydı. Nihayet Efes konsilinde toplanan piskoposlar, Nasturis'i aforoz edip sürgün ettiler. Bunun üzerine Nasturis Mısır ülkesine gidip Ahmim bölgesine yerleşti ve Sislah (Siflah ?) kasabasında öldü. Daha sonra Nasturis'in tabileri çoğalmış ve bu sebeple kendileriyle muhaliflerinin arasında şiddetli çarpışmalar meydana gelmiştir. Nihayet onun görüşleri tamamen silindikten sonra eski Nusaybin metropoliti Bersuma tarafından tekrar ihya edilmiştir.

 

Usul konusunda yazmış olduğu ''Nihayetü'l-ikdam'', eski ve yeni mezhepler ile felsefi ekoller konusunda yazdığı ''el-Milel ve'n-nihal'' adlarındaki eserleriyle tanınan müellif eş-Şehristani'nin, bu son eserinde Nasturis'in halife el-Me'mun döneminde yaşadığını kaydetmesi, doğrusu şaşılacak bir husustur. eş-Şehristani bu görüşünde yalnız kalmaktadır, onun bu görüşüne iştirak edecek bir başka alimin bulunacağını sanmıyorum.

 

Tedus'tan sonra Markıyan (Markianos) hükümdar olmuş ve altı yıl hüküm sürmüştür(450-457). Hükümdarlığının ilk yılında, İstanbul patriği Diyeskoris (Dioskores) için dördüncü konsil toplanmış ve bu konsile üç yüz otuz piskopos katılmıştır. Bu toplantıda Ya'kubiler diğer Hıristiyan mezheplerine muhalefet edip karşı çıkmışlardır.

 

Ondan sonra büyük Liyon (Leon) hükümdar olmuş ve on altı yıl hükümdarlık yapmıştır (457-474). Sonra hükümdarlığa Ya'kubi mezhebine mensup olan küçük Uyon (Leon) geçmiş ve bir yıl hüküm sürmüştür. Ondan sonra Ya'kubi mezhebine mensup olan Zenon (1) geçmiş ve yedi yıl hükümdarlıkta kalmıştır.

 

(1) Zenon, önce bir yıl kadar tahtta kaldıktan sonra inzivaya çekilip yerine oğlunu geçirmiş, fakat sonra tekrar hükümdarlığa geçerek 476-491 yılları arasında ikinci defa Bizans tahtını işgal etmiştir. (Mütercim).

 

Fakat Zenon tahtı oğluna bırakıp kendisi inzivaya çekilmiş, ancak oğlu(Basiliskos) ölünce tekrar tahtına geri dönmüştür. Sonra, Ya'kubi mezhebine mensup olan Nestas (Anastasios) hükümdar olmuş ve yirmi yedi yıl hükümdarlıkta kalmıştır(491-518). Ammuriye (Amorion) kentini o inşa edip kurmuştur. Kentin temelini kazmak üzere hafriyata giriştiği zaman orada büyük hazineler bulmuş ve bunları kentin inşa masraflarına harcamıştır. Geri kalan kısmıyla da pek çok kilise ve manastır inşa ettirmiştir.

 

Bundan sonra hükümdarlığa Yustin (lustinos)(518-527 arası Bizans imparatorluğu yapmış) geçmiş ve yedi yıl hükümdarlık etmiştir. Hükümdarlığı döneminde Ya'kubi mezhebine mensup olan pek çok kimseyi öldürmüştür.

 

Ondan sonra hükümdarlığa Yustanus (lustinianos) gelmiş ve yirmi dokuz yıl hükümdarlıkta kalmıştır(527-565 arasında hükümdar kalmış). Yustanus, Urfa'da büyük ve harika bir kilise yaptırmış ve hükümdarlığı döneminde İstanbul şehrinde beşinci konsil toplanmıştı. Bu konsilde ruhların hayvan cesetlerine göçtüğünü ileri süren Menbic piskoposu Adriha aforüz edilmiştir. O, bu görüşüne gerekçe olarak, insanların işledikleri günah ve yaptıkları taşkınlıkların bir cezası olarak Allah'ın onları böyle cezalandırdığını ileri sürüyordu. Yine onun döneminde Mısır'da Ya'kubller ile Melekller (Suriye Hıristiyanları) arasında bir takım fitne ve karışıklıklar çıkmış, Yahudiler, Beytü'l-Makdis (Kudüs) ve Cebelü'l-Halil'de Hıristiyanların üzerine saldırmış ve birçok Hıristiyanı öldürmüşlerdir. Ayrıca Yustanus pek çok kilise ve manastır yaptırmıştır.

 

Daha sonra tahta Yustinus (lustinos)(2.Iustinos 565-578) geçmiş ve on üç yıl hükümdarlık etmiştir. Onun döneminde İran tahtında Kisra Enüşirvan bulunuyordu. Sonra Tiberius (1. Kostantin) hükümdar olmuş ve üç yıl sekiz ay hükümdarlık yapmıştır. Bu arada Tiberius ile Enüşirvan arasında bir takım mektuplaşmalar ve hediyeleşmeler meydana gelmiştir. Tiberius, özel binalar yapıp onları süslemeğe son derece düşkün bir hükümdardı.

 

Ondan sonra Mevrikl (Mavrikios) hükümdar olmuş ve hükümdarlığı yirmi yıl dört ay sürmüştür(583-602). Onun hükümdarlığı döneminde Hama şehrinde Hıristiyanların bir kolu olan Maruniliğin kurucusu Marun ortaya çıkmış, Şam bölgesinde kendisine pek çok kimse tabi olmuştur. Fakat şu anda onlardan hiçbir kimse kalmamıştır.

 

Kisra Perviz, Behram Çübin tarafından hezimete uğratıldığı zaman gelip sığındığı hükümdar Mevrik idi. Allah'ın izniyle ilerde de bahsedeceğimiz üzere, Mevrik onu kızıyla evlendirdikten sonra askerleriyle yardım ederek tekrar tahtına iade etti.

Daha sonra hükümdarlığa Mavrık'ın patriklerinden Fokas (Phokas) geçmiştir. Fokas, gaflete düşürüp Mevrik'ı öldürmüş, sonra yerine Bizans İmparatoru olmuştur. Fokas'ın hükümdarlığı ise sekiz yıl dört ay sürmüştür(602-610). O, hükümdarlığı ele geçirdikten sonra Mevrik'ın evladını ve yakın adamlarını sıkı bir takibata tabi tutmuş ve onları öldürmüştür. Kisra Perviz bunu duyunca, hemen Şam ve Mısır üzerine ordular sevk etmiş ve pek çok Hıristiyan halkı öldürmüştür. Kisra Perviz konusuna gelindiğinde tekrar bu bahse temas edilecektir.

 

Fokas'tan sonra hükümdarlığa Hirakl (Herakleios) geçmiştir. Onun hükümdarlığa geçmesinin sebebi şu idi: Farslar, büyük ordularla Bizans (Rum) topraklarına girmişler ve İstanbul halicine kadar gelip bu-rasını muhasara etmişlerdi. Hirakl ise deniz yoluyla Bizanslılara zahire ve yiyecek taşıyordu. Bu sebeple onların katında iyi bir itibar kazandı, şecaat ve akıllılığı ortaya çıktı. Dolayısıyla Bizanslılar onu sevmişlerdi. Bunun üzerine Hirakl, Fokas'ın kötülüklerini Bizans halkına anlatıp onları Fokas'ı öldürmeğe sürükledi. Onlar da Hirakl'ın sözlerini tutup Fokas'ı öldürdüler ve yerine Hirakl'ı hükümdar yaptılar.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ÜÇÜNCÜ TABAKA HİCRETTEN SONRAKİ BİZANS HÜKÜMDARLARI