İBNÜ’L-ESİR |
1. CİLT |
İSA'NIN
PEYGAMBERLİĞİ ve BAZI MUCİZELERİ
Hz.
Meryem Mısır'da iken bir köy ağasına (dihkan) misafir olarak inmişti. Bu ağanın
evi fakir ve miskinlerin barınak yeriydi. Bir gün ağanın bir malı (parası ?)
çalındı; ancak o, evinde bulunan miskinleri itham etmemişti. Meryem de ağanın
başına gelen bu hırsızlık hadisesine çok üzülmüştü. (On iki yaşlarında) bulunan
İsa, annesinin bu üzüntüsünü görünce O'na: "Ağaya, çalınan malının
bulunmasına kılavuzluk etmemi ister misin?" diye sordu. Annesi Meryem:
"Evet, isterim." diye cevap verdi. Bunun üzerine İsa: "O'nun
malını a'ma ile kötürüm olan adamlar çaldı. Hırsızlık konusunda her ikisi işbirliği
yaparak, ama olan kötürüm olanı taşıdı, o da bu malı aldı." dedi. Bunun
üzerine ama olana, kötürüm olanı yüklenip kaldırması söylendi, fakat o aczini
izhar edip kaldıramayacağını bildirdi. Bu durum karşısında Mesih İsa ona:
"Pek iyi, dün gece malı aldığınızda onu nasıl kaldırıp taşımıştın?"
dedi. Bunun üzerine suçlarını itiraf ettiler ve çaldıklarım da iade ettiler.
Bir
gün yine ağanın evine misafirler gelmişti; fakat yanında ınisafırlerine ikram
edebilmesi için içecek bir şeyleri yoktu. İsa, ağanın bunun üzerinde ihtimamla
durduğunu görünce, ağaya ait olan bir odaya girdi ve orada iki sıra halinde
sıralanmış testiler buldu. İsa, ellerini testilerin ağızlarına dokundurarak
hepsinin yanından geçti ve arkasından testiler içecekle doldu. O sırada İsa on
iki yaşlarında bulunuyordu.
İsa,
ilk mektep sıralarında bulunduğu zamanlarda, çocuklara, ailelerinin ne
yaptıklarını ve ne yediklerini söylerdi.
Vehb
anlatıyor: "Bir ara İsa çocuklarla oynadığı bir sırada, genç birisi, bir
çocuğun üzerine atılıp onu ay ağıyla tekmeleyerek öldürmüş, sonra öldürdüğü
çocuğu kana bulanmış vaziyette Mesih İsa'nın ayaklarının arasına fırlatıp
atmıştı. Bunun üzerine İsa'yı yakalayıp bulundukları beldenin hakiminin
huzuruna getirdiler ve çocuğu onun öldürdüğünü söylediler. Hakim, İsa'ya durumu
sorunca, O: ''çocuğu ben öldürmedim'' dedi, fakat onlar İsa'yı sert bir şekilde
tutup götürmek istediler. Bunun üzerine O: ''Bana öldürülen çocuğu getirin, ona
kendisini öldürenin kim olduğunu sorayım.'' dedi. İsa'nın bu sözüne hayret ettiler
ve öldürülen çocuğu yanına getirdiler. Hz. İsa, Allah'a dua etti ve duasını
müteakip Allah tarafından öldürülen çocuk diriltildi. Hz. İsa çocuğa: ''Seni
kim öldürdü?'' diye sordu, o da kendisini öldüren kimsenin adını vererek:
''Beni falan kişi öldürdü.'' dedi. Bunun üzerine İsrailOğulları diriltilen
çocuğa, İsa'yı göstererek: ''Bu kimdir?'' diye sordular, o da: ''Bu, Meryem
oğlu İsa'dır'' dedi ve hemen öldü."
Ata
anlatıyor: "Hz. Meryem İsa'yı boyacılık öğrenmesi için bir boyacıya çırak
olarak vermişti. Boyacının yanına bir hayli elbise birikmiş, bu sırada da bir
işi çıkmıştı. Boyacı, İsa'ya: ''Bunlar, çeşitli renklere boyanacak
elbiselerdir. Onların her birisinin üzerine boyanacağı rengi gösteren bir iplik
koydum. İşimi görüp dönünceye kadar bunları boyarsın.'' dedi. İsa onların
hepsini bir boya küpüne doldurdu. Boyacı işini görüp geri dönünce, İsa'ya
boyanacak elbiseleri sordu, O da elbiseleri boyadığını söyledi. Boyacı: ''Hani,
elbiseler nerede? Bir göreyim.'' deyince İsa: ''Şu küpün içerisinde'' diye
cevap verdi. Boyacı: ''Hepsi mi?'' diye sorunca da İsa: ''Evet, hepsi onun
içindedir'' dedi. Bunun üzerine boyacı: ''Eyvah! Tüm elbiseleri berbat ettin''
diyerek kızdı. Mesih İsa'nın: ''Acele etme, onları önce bir gör.'' demesi
üzerine boyacı küpten elbiseleri çıkardı ve her birinin renginin sahipleri
tarafından istenen renklerde olduğunu gördü. Nihayet boyacı bu durumu görünce
hayretler içinde kaldı ve bunun Allah'tan olduğunu anladı."
"Hz.
İsa ve annesi Meryem Şam'a döndüklerinde, ''Nasıra'' denilen bir kasabaya
indiler. Nasara adı buradan gelmektedir. Hz. İsa otuz yaşına kadar burada
kaldı. Allah ona, halkın arasına girip onları Allah'a kulluğa davet etmesini,
hastaları, kötürümleri, anadan doğma körleri, alacalı tenlileri ve diğer
hastaları tedavi etmesini vahyetti. O da vahiy yoluyla aldığı bu emirleri
yerine getirdi. Bu sebeple halk onu sevmeğe başladı, kendisine tabi olanların
sayısı çoğaldı ve yüksek bir üne ulaştı. "
"Hz.
İsa bir gün, hükümdarlardan birinin ziyafetinde hazır bulunmuştu.
Hükümdar,
bu ziyafete halkı da çağırmıştı. Hz. İsa'nın yemek yediği kap hiç eksilmiyordu.
Bunun üzerine hükümdar O'na: ''Sen kimsin?'' diye sordu, O da: ''Ben, Meryem
oğlu İsa'yım'' dedi. Hükümdar, hemen tahtını bırakıp bir grup adamıyla birlikte
O'na tabi oldu. İşte bunlar ''Havariler'' dir."
"Bir
rivayette Havarilerin, yukarıda bahsi geçen boyacı ile adamları olduğu, diğer
bir rivayette Havarilerin, (balık) avcıları olduğu söylenmiştir. Başka bir
rivayette onların, elbise temizleyicileri (çamaşırcılar) oldukları, bir diğer
rivayette ise denizcilerden meydana gelen bir grup kimse olduğu söylenir.
Doğrusunu ise Allah bilir."
"Havarilerin
sayısı on iki kişi idi. Onlar, acıktıkları veya susadıkları zaman: ''Ey
Allah'ın RUh'u (İsa)! Biz acıktık ve susadık'' derler; o da elini yere vurur,
her biri için iki yufka ekmek ve içecekleri şeyleri yerden çıkarırdı. Bir
defasında Hz. İsa'ya: ''Bizden daha faziletli kim olabilir? Dilediğimiz zaman
sen bize yedirip içiriyorsun'' dediler. Bunun üzerine Hz. İsa onlara: ''Kendi
elinin emeğinden yiyen kimseler sizden daha faziletlidir.'' dedi. Bundan sonra
onlar, ücret karşılığında elbise yıkamağa başladılar."
"Allah
(C.C.), Hz. İsa'yı peygamber (elçi) olarak gönderdiği zaman, o, bir takım
mucizeler gösterdi. Bunlardan biri de şu idi: O, çamurdan bir kuş modeli yapar,
sonra ona üfler, o da Allah'ın izniyle uçan bir kuş olurdu. Bir rivayette bunun
yarasa kuşu olduğu söylenir."
"Hz.
İsa'nın zamanında tıp ilmi ilerlemişti. Bu sebeple O, anadan doğma körlerin
gözlerini açmak, alaca tenlileri iyileştirmek ve ölüleri diriltmek gibi
tıpçıları aciz bırakan mucizelerle onlara gelmişti. O'nun dirilttiği
kimselerden birisi, kendi dost ve arkadaşı olan .Azir hastalandığı zaman, kız
kardeşi Hz. İsa'ya haber göndererek onun ölmek üzere olduğunu bildirdi. Bunun
üzerine Hz. İsa yanına gitmek üzere yola çıktı. Aralarında ise üç günlük bir
mesafe vardı. İsa (A.S.) yanına vardığında öleli üç gün olmuştu. Bu durum
karşısında Hz. İsa onun kabrine geldi ve dirilmesi için dua etti. .Azir, hemen
dirildi ve çocukları oluncaya kadar bir müddet daha yaşadı. Yine İsa (A.S.) bir
kadını diriltmişti, bu kadın da dirildikten sonra çocuk sahibi olup bir müddet
yaşamıştı. Ayrıca O, Hz. Nuh'un oğlu Sam'ı da diriltmişti. Bir gün Hz. İsa
Havarileri ile beraber otururken, Hz. Nuh'tan, Tufan hadisesinden ve Nuh'un
gemisinden söz etti. Bunun üzerine Havariler O'na: ''Keşke bize, bu hadiseleri
yaşayıp görmüş birisini diriltsen!'' dediler Hz. İsa hemen bir tepeye geldi ve:
''İşte burası Hz. Nuh'un oğlu Sam'ın kabridir'' dedi, sonra Allah'a dua etti ve
Sam dirildi. Sam, dirilir dirilmez: ''Kıyamet mi koptu?'' diye sordu. Hz. Mesih
O'na: ''Hayır, ben Allah'a dua ettim, O da seni diriltti'' dedi. Sonra
Havariler ona bir takım sorular sordular, O da onlara, sormuş oldukları
şeylerin cevaplarını verdi, sonra da öldü. Ayrıca Hz. İsa (A.S.), Peygamber
Üzeyr'i de diriltti. İsrailoğulları ona: ''Bize Üzeyr'i dirilt, aksi takdirde
ateşe atıp seni yakarız.'' dediler. Bunun üzerine İsa (A.S.) Allah'a dua etti,
Üzeyr de dirildi. İsrailoğulları Üzeyr'e: ''(İsa'yı göstererek), bu adam
hakkında ne dersin?'' diye sordular, Üzeyr de: ''O'nun Allah'ın kulu ve elçisi
olduğuna şahadet ederim.'' diyerek cevap verdi. Hz. İsa'nın dirilttiği bir peygamber
de Hz. Yahya bin Zekeriyya idi. İsa (A.S.) su üzerinde yürürdü."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA