İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

ŞU’AYB’IN (A.S.) KISSASI

 

Rivayet edildiğine göre, Şu'ayb (A.S.)'in bir adı da Yesrun'dur. Nesep şeceresi ise Yesrun bin Day'un bin Anka bin Sabit bin Medyen bin İbrahim'dir. Bir başka rivayette ise onun nesep şeceresi, Şu'aby bin Mikayil'dir ve Medyen'in oğullarından gelmektedir. Diğer bir rivayet de Şu'ayb (A.S.)'in Hz. İbrahim'in oğullarından olmadığı, fakat İbrahim (A.S.)'e iman eden ve onunla birlikte Şam'a (Suriye'ye) hicret eden birinin oğlu olduğu söylenir. Hz. Şu'ayb'ın Lut (A.S.)'un kızının oğlu olduğu muhakkaktır. Hz. Şu'ayb'ın ninesi ise Hz. Lut'un kızıdır. Şu'ayb (A.S.) ama idi. ''Biz seni aramızda zayıf görüyoruz .. ''

 

(Hud suresi, ayet 91) ayetinde geçen ''zayıf'' sözü, ama / kör olarak tefsir edilmiştir.

 

Hz. Peygamber Şu'ayb (A.S.)'ı andığı zaman: ''O, kavmine güzel davranması ve iyi ilişkileri sebebiyle peygamberlerin hatibi unvanını almıştır.'' buyurdular. Allah (C.C.) O'nu Medyen halkına yani Eyke ahalisine peygamber olarak göndermişti. ''Eyke'' kelimesi sarmaşık haldeki ağaç demektir. Medyen ahalisi Allah'a isyan eden kafir bir insan topluluğu idi.

 

Tartı ve ölçülerinde eksik tartarak halkı aldatırlar ve onların mallarını ifsat ederlerdi. İsyan ve küfür ehli olmalarına rağmen Allah onlara bol miktarda nimet vererek refahın doruk noktasına çıkarmıştı. Bu durum ise onlar için bir istidrac (derece derece azaba yaklaşmak) idi. Bunun üzerine Hz. Şu'ayb (A.S.) onlara: ''Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiç bir ilahınız yoktur. Ölçeği, tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi gerçekten bir nimet (ve refah) içinde görüyorum. Şüphesiz ki, ben bir gün (hepinizi) çepeçevre kuşatıcı bir azaptan korkuyorum.'' (Hud suresi, ayet 84) dedi.

 

Fakat Hz. Şu'ayb'ın peygamber olarak gönderildiği ahali sapıklık ve azgınlıklarına devam etti. Hatta Şu'ayb (A.S.)'ın onları uyarıp Allah'ı hatırlatması, Allah'ın azabından sakındırmağa çalışması, onların üzerinde yürüdükleri hatalı yoldaki direnmelerini artırmaktan başka bir işe yaramadı. Allah (C.C.) helak etmek isteyince onların üzerine Yevmü'z-zulle'nin (gölge gününün) azabını musallat etti.

 

İbn Abbas: '' ... Onları o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi.'' (Şu'ara suresi, ayet 189) ayetinin tefsirinde şunları anlatıyor: "Allah (C.C.) onların üzerine şiddetli bir sıcak gönderdi ve bu sıcaktan onların nefesleri daraldı; hatta onlar bu sıkıntıya dayanamayarak kırlara kaçtılar. Bu sırada Allah onların üzerine bir bulut gönderdi ve bu bulut onları gölgeleyip güneşten korudu. Hatta onlar bu bulutun altında serinlik ve rahatlık hissedince birbirlerine seslenerek diğer kimseleri de bulutun altına çağırdılar. Böylece hepsi bulutun altına toplandılar. İşte onlar toplu halde iken Allah onların üzerine bir ateş gönderdi." Bunları anlattıktan sonra İbn Abbas: "Gölge gününün azabı, denilen hadise bundan ibarettir." demiştir.

 

Katade ise bu hususta şunları söylüyor: "Allah (C.C.) Hz. Şu'ayb'ı iki ümmete peygamber olarak göndermiştir. Bunlardan birisi kendi kavmi olan Medyen halkı, diğeri ise Eyke ahalisidir. Eyke, sık ve sarmaşık şeklinde büyümüş bir ağaçlık bölgeden ibarettir. Allah, onları cezalandırmak isteyince üzerlerine şiddetli bir sıcak gönderdi ve gönderilen azabı onların üzerinde bir bulut gibi yükseltti. Bulut kendilerine yaklaşınca, serinlik verir ümidiyle ona doğru gitmeğe başladılar. Onlar, tam bulutun altında toplanınca üzerlerine ateş yağdırıldı. İşte: ''Gölge gününün azabı onları yakaladı..'' ayetinin manası budur."

Medyen halkı ise Hz. İbrahim (A.S.)'in oğlu Medyan'den türemişlerdir.

Allah onlara zelzele (deprem) ile azab etmiş ve böylece helak olup gitmişlerdir.

 

Bazı alimler Hz. Şu'ayb'ın kavmi hakkında şunları söylüyorlar: "Şu'ayb (A.S.)'ın kavmi (ilahi) hükümlerle amel etmeyi terk etmeleri üzerine Allah onların rızık ve geçimlerini bollaştırdı. Sonra onlar, (ilahi) hükümleri ihmale devam ettiler; buna karşı Allah onların rızık ve geçimlerini daha da artırdı. Hulasa, onlar Allah'ın hükümlerini ihmale devam ettikçe, Allah da rızık ve geçimlerini bollaştırıp artırmağa devam etti. Nihayet Allah (C.C.) helak etmek isteyince, onların üzerine bir sıcaklık musallat etti. Hatta onlar, sıcaklığın şiddetinden oldukları yerde duramıyorlardı, ne gölge altında bulunmak ve ne de suya girmek fayda veriyordu. Neticede onlardan birisi gidip bir bulutun altında gölgelenmeğe başladı ve serinlik hissedince de diğer halka seslenerek: ''Buraya gelin! Burada rahatlık ve serinlik vardır.'' dedi. Bunun üzerine koşuşarak onun yanına gelip toplandılar. Bu sırada Allah onların üzerine alevli bir ateş gönderdi. İşte: ''Gölge gününün azabı.'' denilen hadise bundan ibarettir."

 

Amir, İbn Abbas'tan O'nun: "Kim sana gölge gününün azabı konusunda bir şey söylerse, onu yalanla (ona inanma)." dediğini rivayet etmiştir.

 

Mücahid ise gölge gününün azabı hakkında, "Azap Şu'ayb (A.S.)'ın kavmini gölge gibi örtmüştür." şeklinde beyanda bulunmuştur.

 

Zeyd bin Eslem: ''Ey Şu'aby! Babalarımızın taptıklarını (putları) bırakmamızı, yahut mallarımızda (eksik veya fazla verme hususunda) dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Gerçekten sen yumuşak huylusun, çok akıllısın, (diyerek alayettiler).'' (Hud suresi, ayet 87) ayetini açıklarken Hz. Şu'ayb'ın onlara yasak ettiği şeylerden birisinin de paraları kırpmak olduğunu söylüyor.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HIZIR'IN KISSASI ve Hz. MUSA (A.S.) İLE OLAN MACERASI