İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

İBRAHİM (A.S.) VE ONUN ÇAĞINDAKİ ACEM ŞAHLARI

 

Hz. İbrahim (A.S.)'in nesep şeceresi: İbrahim bin Tarah bin Nahur bin Saruğ bin Erğu bin Falağ bin Gabir bin Şalah bin Kaynan bin Erfahşed bin Sam bin Nuh'tur. Onun bulunduğu yer ile doğduğu yer konusunda ihtilaf edilmiştir. Bir rivayette onun Ahvaz topraklarında bulunan Sus'ta, diğer bir rivayette Babil'de, bir başka rivayette Kusa'da doğduğu söylenir. Bir rivayette de onun Harran'da doğduğu, fakat babası tarafından Babil'e götürüldüğü ifade edilir. İlim erbabının hemen hepsi Hz. İbrahim'in Nemrud bin Kevş zamanında dünyaya geldiğini söylüyorlar. Yine haber ehlinin hepsi de Nemrud'un, bazılarının iddiasına göre Hz. Nuh (A.S.)'un kendisine peygamber olarak gönderilen İzdihak (Zühak)'ın valisi olduğunu ifade ediyorlar. Selef alimlerinden bir grup ise Nemrud'un kendi başına müstakil bir hükümdar olduğunu söylüyorlar.

 

İbn İshak ise şunları söylüyor: "Yeryüzünün doğusu ve batısı hep Nemrud'un idare ve mülkünde bulunuyordu. Kendisi ise Babil'de kalıyordu. Söylendiğine göre yeryüzünün saltanatı ancak üç hükümdarda toplanmıştır. Bunlar, Nemrud, Zülkarneyn, Süleyman bin Davud (A.S.)'dur."

 

İbn İshak'ın dışında birisi de bunlara Buht Nassar'ı ilave etmiştir. Fakat biz bu görüşün doğru olmadığını yakında zikredeceğiz.

 

Hz. Nuh ile Hz. İbrahim'in arasında ancak Hz. Hud ile Hz. Salih peygamber olarak gönderilmişlerdi. Allah (C.C.) Hz. İbrahim (A.S.)'i halka hüccet, kullarına elçi olarak göndermek isteyip de onun dünyaya gelme zamanı yaklaşınca müneccimler Nemrud'un huzuruna gelerek: "Biz senin şu beldende, şu yılın şu ayında İbrahim adında bir çocuğun doğacağını biliyoruz. O, sizin dininizi terk edecek ve putlarınızı kıracak." dediler. Nihayet müneccimlerin haber verdikleri yıl gelip çatınca, Nemrud bütün hamile kadınları yanında hapsetti. Ancak Hz. İbrahim'in annesinin gebeliği belli olmadığından onun hamileliğinin farkına varamadı, bu yüzden onu hapsetmedi. Hatta Nemrud o yıl içinde doğan bütün erkek çocukları boğazlayıp öldürmüştü. Hz. İbrahim'in annesi doğum sancısını hissedince, geceleyin evinden çıkarak kendisine yakın olan bir mağaraya geldi ve çocuğu İbrahim'i burada doğurdu. Yeni doğan çocuk için yapılması lazım gelen şeyleri yaptıktan sonra mağaranın ağzını kapatıp hemen evine geri döndü. Bundan sonra annesi, oğlu İbrahim'in ne halde bulunduğunu görmek için onu sık sık yokluyordu. Hz. İbrahim, başkalarının bir ay içerisinde gösterdiği gelişmeyi, bir günde gösteriyordu. Annesi mağaraya geldiği vakit, Allah onun rızkını başparmağının içerisinde kıldığı için onu başparmağını emer bir vaziyette sağ buluyordu.

 

Hz. İbrahim'in babası Azer, bir gün hanımına gebeliğinin durumunu sormuştu. O da: "Bir oğlan çocuğu doğurdum, fakat öldü." demiş kocası da onun bu sözünü tasdik edip inanınıştı.

 

Rivayet edildiğine göre, Azer, İbrahim'in doğduğunu biliyordu, fakat hükümdar Nemrud'un bu hadiseyi unutmasına kadar İbrahim'in doğduğunu saklamıştı. Hatta bir gün Azer: "Benim bir oğlum var, fakat ben onu sakladım. Eğer ben onu meydana çıkarırsam hükümdar tarafından ona bir zarar gelmesinden endişe duyar mısınız?" diye sordu. Azer'in arkadaşları ise: "Hayır, onun hakkında bir endişemiz yok." diye cevap verdiler. Bunun üzerine Azer oğlu İbrahim'i mağaradan çıkardı. İbrahim mağaradan çıkınca hayvanlarla diğer yaratıkları gözden geçirip süzdü. O, bundan önce anne ve babasından başka hiç bir şey görmemişti. Bu yüzden babasına gördüklerini soruyordu, babası da ona: "Şu deve, şu sığırdır..." gibi cevaplar veriyordu. Bu arada İbrahim: "Bu yaratıkların bir Rabb'ı olması lazımdır." dedi. İbrahim'in mağaradan çıkışı güneşin batışından sonraya rastladığı için başını kaldırıp göğe baktı ve Müşteri (Jüpiter) yıldızını gördü. İbrahim: "İşte bu benim Rabb'imdir." dedi. Yıldız çok geçmeden kaybolunca da: "Ben batmak suretiyle kaybolan Rabb'ı sevmem." dedi. İbrahim'in mağaradan çıkışı ayın sonuna rastladığı için ayı görmezden önce yıldızı (Müşteri'yi) görmüştü.

 

Rivayet edildiğine göre, Hz. İbrahim on beş aylık iken düşünmeğe başlamıştı. Bir ara İbrahim mağarada iken annesine: "Beni mağaradan dışarı çıkar da bir bakayım." demişti. Bunun üzerine annesi onu mağaradan dışarı çıkardı, fakat çıkış zamanı akşam vaktine rastladığı için o yıldızı (Müşteri'yi) gördü ve göklerle yerin yaratılışını düşündü; yıldız hakkında ise yukarıda bahsi geçen sözleri söyledi. Bundan sonra: ''İbrahim ayı doğar halde görünce: "Rabb'İm işte budur." dedi. Fakat o da batıp kaybolunca: "Eğer Rabb'im beni hidayete ulaştırmazsa mutlaka sapanlardan olurum." dedi.'' (En'am suresi, ayet 77). Nihayet gün aydınlanıp güneş doğunca, İbrahim güneşi o ana kadar gördüklerinden daha büyük ve nurlu buldu. Bunun üzerine o: ''"İşte Rabb'im budur, bu hepsinden büyüktür," dedi. O da kaybolup batınca: "Ey kavminı! Ben sİzin (Allah'a) eş tutageldiğiniz şeyden katiyyen uzağım." dedi.'' (En'am suresi, ayet 78). Bundan sonra Hz. İbrahim kavminin dininden uzaklaşmış ve Rabb'ını tanıyıp öğrenmiş olarak babasının yanına döndü, fakat onlara bunu duyurmadı. Ayrıca annesi, İbrahim'e kendisini nasıl saklayıp gizlediğini haber verdi ve İbrahim buna çok sevindi.

 

Azer, kavminin tapmakta oldukları putları yapar ve bunları satması için İbrahim'e verirdi. O da bunları satarken: "Faydaları olmayan, zararları dokunmayan bu putları satın alan var mı?" diye seslenirdi; fakat hiç bir kimse gelip de ondan bu putları satın almazdı. Hatta İbrahim putlar satılmayınca onları alır, bir ırmağın kenarına götürür, putların başlarını suya sokar, kavminin putlara tapmasını alaya almak maksadıyla putlara hitaben: "Haydi su için!" derdi. Nihayet İbrahim'in bu hareketleri kavminin arasında yayılmağa başladı, fakat İbrahim'in yaptıkları Nemrud'un kulağına kadar varmamıştı.

 

Artık Hz. İbrahim, kavmini içerisinde bulunduğu sapıklığı terke ve onları Allah'a kulluğa davet etme zamanının geldiğini düşünerek önce babası Azer'i tevhide, yani Allah'ın birliğine inanmağa davet etti, fakat babası onun davetini kabul etmedi. Bundan sonra İbrahim kavmini tevhide davet etti. Bunun üzerine onlar: "Ey İbrahim! Sen kime kulluk edip tapıyorsun?" diye sordular. İbrahim: "Alemlerin Rabb'ine" diye cevap verdi Bu defa onlar: "Alemlerin Rabb'i dediğin Nemrud mudur?" diye sordular. Hz. İbrahim: "Hayır! Ben ancak beni yaratana kulluk ediyorum." cevabını verdi. İşte bu durum karşısında Hz. İbrahim'in asıl gayesi ortaya çıktı ve tapınış oldukları putların acizliklerini göstererek onları susturmak istediği Nemrud'a ulaştırıldı. Bu sırada Hz. İbrahim onların putlarına yapmak istediği şeyi gerçekleştirmek için fırsat kolluyordu. Bu arada yıldızlara baktıktan sonra: "Ben hastayım." dedi. Yani duyulduğu zaman kendisinden uzaklaşmalarını sağlamak için veba hastalığına yakalandığını söylemek istiyordu. İbrahim (A.S.)'in maksadı ise onları kendisinden uzaklaştırıp, bayramlarına topluca çıktıktan sonra putlarını kolaylıkla kırabilmekti. Onlar, bayram yerlerine çıktıkları zaman İbrahim bu sözünü (hastalığını) söylemişti ve onlarla birlikte bayrama çıkmamıştı. İşte bu sırada tek başına putların yanına gelen İbrahim: ''Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarımza elbette bir tuzak kuracağım.'' (Enbiya suresi, ayet 57) dedi. Hz. İbrahim'in bu sözünü arkada kalanlarıyla zayıfları duymuşlardı. Bundan sonra İbrahim putların yanına geri döndü, putlar ise büyük bir puthanenin içerisinde bulunuyorlardı ve yan yana dizilmişlerdi; hatta puthanenin kapısına kadar bu putlar büyükten küçüğe doğru sıralanmışlardı. Bu arada onlar bayram yerine çıkmazdan önce ilahları olan putlarının önlerine yemekler hazırlayıp bırakmışlardı ve: "Bayram yerinden döndüğümüz vakit ilahlarımız bu yemekleri takdis etmiş olurlar, biz de takdis edilmiş bu yemekleri yeriz." demişlerdi. İbrahim, putlara ve önlerindeki yemeklere bakarak onlara: ''Ne duruyorsunuz, yemeyecek misiniz?'' (Saffat suresi, ayet 91) dedi. İbrahim, cevap alamayınca: ''Ne oluyor size de konuşmuyorsunuz?'' (Saffat suresi, ayet 92) diye seslendi. Bundan sonra o: ''Gizlice sağ eliyle bir vurup onları kırdı.'' (Saffat suresi, ayet 93). Hatta İbrahim (A.S.) eline almış olduğu bir baltayla bütün putları kırdı ve sağlam bıraktığı en büyük putun eline baltayı bırakıp oradan ayrıldı.

 

Nihayet bayram yerinden dönen ahali, putların başına gelen bu hali görünce korktular ve bunu büyük bir hadise sayarak: ''Bunu bizim ilahlarımıza yapan kimse zalimlerdendir.'' (Enbiya suresi, ayet 59) dediler. Bu arada onlar: ''İbrahim adında bir gencin ilahlarımızı diline doladığını duyduk.'' (Enbiya suresi, ayet 60), ondan başkasından böyle bir şey duymadık; her halde bunu ilahlarımıza o yapmıştır, dediler. Putların kırıldığı haberi Nemrud'a ve ahalinin ileri gelenlerine duyurulduğu zaman onlar: ''O halde onu halkın gözünün önüne getirin ki, bizim onu ne gibi cezalara çarptıracağımızı halk görmüş olur.'' (Enbiya suresi, ayet 61) dediler. Bazı müfessirler, ayette geçen ''Halk görmüş olur'' cümlesini, Nemrud'un ve ileri gelen kişilerin İbrahim'in delilsiz ve şahitsiz bir şekilde yakalanıp getirilmesini hoş görmediklerinden ''halkın onun aleyhine şahitlik yapmaları umulur'' tarzında tefsir etmişlerdir.

 

Hz. İbrahim yakalanarak getirilip, halk hükümdarları Nemrud'un yanında İbrahim için toplanınca onları: ''Ey İbrahim! İlahlarımıza sen mi bu işi yaptın?'' (Enbiya suresi, ayet 62) dediler.

 

Hz. İbrahim: ''Belki bu işi onların şu büyüğü yapmıştır. O halde konuşuyorlarsa bunu onlara sorun.'' (Enbiya suresi, ayet 63) dedi. Hatta İbrahim (A.S.) onlara büyük putun hepsinden daha büyük olmasına rağmen kendisiyle birlikte kendilerine tapılan küçük putlara kızarak onları kırdığını söyledi. Bunun üzerine onlar, putları kırma konusunda İbrahim'e isnat ettikleri suç iddiasından vazgeçerek kendilerine döndüler ve: "İbrahim'i buraya getirmekle zulmettik, biz de onun söyledikleri gibi düşünüyoruz." dediler. Sonra onlar, putların zarar ve faydalarının olmadığını, kırmak gibi bir kudrete sahip bulunmadıklarını öğrendikten sonra Hz. İbrahim'e: ''And olsun ki, bunların söz söylemediklerini sen de bilirsin.'' (Enbiya suresi, ayet 65), "O halde ilahlarımıza bunu yapanın kim olduğunu bize haber ver ki sana inanalım" dediler. Hz. İbrahim'in onların aleyhine hüccet getirmesi sadedinde Allah (C.C.): ''Sonra yine onlar (eski) kafalarına döndürüldüler.'' (Enbiya suresi, ayet 65) buyurur. Onların: ''Bunların söz söylemediklerini sen de bilirsin.'' (Enbiya suresi, ayet 65) demeleri üzerine Hz. İbrahim: ''Öyle ise Allah'ı bırakıp da size hiç bir şeyle ne fayda ve ne de zarar verecek olan putlara mı tapıyorsunuz? Size ve Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz putlarınıza yazıklar olsun! Hala aklınızı başınıza dermeyecek misiniz?'' (Enbiya suresi, ayet 66, 67) dedi.

 

Bundan sonra Nemrud, İbrahim'e: "Taptığın ve başkalarını da tapmağa davet ettiğin ilah nasıl bir şeydir?" diye sordu. Hz. İbrahim: ''Benim Rabb'İm öldürür ve diriltir ...'' (Bakara suresi, ayet 258) cevabını verdi. Bunun üzerine Nemrud: "Ben de öldürür, diriltirim." dedi. Hz. İbrahim: "Bu nasıl olur?" dedi. Nemrud: "Ölüme mahkum olmuş iki kişiyi yanıma çağırırım. Bunlardan birisini öldürürüm, böylece onu öldürmüş olurum. Diğerini ise affederim, onu da diriltmiş olurum." dedi. Bunun üzerine Hz. İbrahim: ''Allah, güneşi doğduğu yerden getiriyor. Haydi sen de onu batıdan getir.'' (Bakara suresi, ayet 258) dedi. Hz. İbrahim'in bu sözü karşısında Nemrud tutulup kaldı ve ona hiçbir şekilde cevap veremedi. İşte bundan sonra Nemrud ve adamları Hz, İbrahim'in öldürülmesine karar verdiler ve aralarında: ''O'nu yakın! (Bu suretle) ilahlarınıza yardım edin .. '' (Enbiya suresi, ayet 68) diye konuştular.

 

Abdullah bin Ömer (R.A.), Hz. İbrahim'in ateşe atılarak yakılmasını ilk tavsiye eden kişinin Farslardan göçebe, bedevi birisinin olduğunu söylüyor. Kendisine: "Farsların da bedevileri var mıdır?" diye sorulduğunda: "Evet, onların da bedevileri vardır; bunlar Kürtlerdir." diye cevap vermiştir.

 

Rivayet edildiğine göre, bu kürdün adı Heyzen idi, bu kişiyi yer yuttu ve kıyamete kadar da yerin tabanına doğru inmeğe devam edecektir.

 

Nemrud'un emri üzerine her çeşit ağaçtan odunlar toplanmağa başlandı; hatta İbrahim (A.S.)'in memleketinden bir kadın, dileklerine ermek ve dininde sevap kazanmak maksadıyla Hz. İbrahim'in yakılması için hazırlanan ateşe odun toplamak için adak yapmıştı. Hz. İbrahim'i ateşe atmak istedikleri zaman onu ateşin yanına getirdiler, toplanan odunları öyle tutuşturdular ki, üzerinden uçan kuş ateşin sıcaklığından ve şiddetinden yanarak yere düşüyordu. Nihayet onlar Hz. İbrahim'i ateşe atmak üzere toplandıklarında, insanlar ve cinler hariç, yer, gök ve bunların üzerinde bulunan bütün yaratıklar hep bir ağızdan feryat ederek: "Ey Rabb'imiz! Yeryüzünde İbrahim'den başka sana kulluk eden kimse yok, o da uğrunda ateşe atılıp yakılacak, bize izin ver de İbrahim'in yardımına koşalım." diye Allah'a yalvardılar. Bunun üzerine Allah (C.C.) "'Eğer o sizden yardım isterse, dileyen ona yardım etsin; eğer benden başkasını yardımına çağırmaz ise, ben onun yardımcısıyım." buyurdu. Nihayet Hz. İbrahim'i ateşe atmak üzere binanın tepesine çıkardıklarında, o başını göğe kaldırıp: "Ey Allah'ım! Sen yerde de gökte de teksin. Allah bana kafi ve O ne güzel Vekil'dir." diyerek dua etti. Hz. İbrahim ateşe atılmazdan önce bağlı bir vaziyette iken Cebrail (A.S.) kendisine göründü ve: "Ey İbrahim! Bir ihtiyacın var mı?" diye sordu. Hz. İbrahim ise: "Sana ihtiyacım yoktur." diye cevap verdi. Bundan sonra onlar, Hz. İbrahim'i ateşe fırlattılar, bu esnada Allah (C.C.) ateşe: ''Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selamet ol.'' (Enbiya suresi, ayet 69) buyurdu. Bir rivayete göre, ateşe bu şekilde seslenenin Cebrail (A.S.) olduğu söylenir. Eğer soğukluk ve serinliği selamet takip etmemiş olsaydı. İbrahim (A.S.) bu defa ateşte meydana gelen serinlikten ölmüş olacaktı. Hatta ilahi hitap karşısında o gün yer yüzünde bulunan bütün ateşler hitabın kendilerine olduğunu sanarak sönmüşlerdi. Ayrıca Allah (C.C.) Hz. İbrahim'in suretinde gölge meleğini gönderdi ve bu melek gelerek ateşin içerisinde bulunan İbrahim ile ünsiyet etmek için onun yanına oturdu.

 

Bundan sonra Nemrud, ateşin İbrahim'i yakıp kül ettiği kanaati hasıl oluncaya kadar günlerce bekledi. Hatta Nemrud bir ara ateşe baktığında odunların yanmakta olduğunu, İbrahim'in ise kendisi gibi birisiyle ateşin içerisinde oturmakta olduğunu gördü. Bunun üzerine Nemrud kavmine: "Ben İbrahim'i sağ vaziyette, diri gibi gördüm, onun durumu bana karışık geliyor. Hemen benim için ateşi yukarıdan görebileceğim yüksek bir bina yapın." dedi. Nemrud'un adamları hemen onun için bir bina yaptılar ve o binanın üzerine çıkıp bakınca İbrahim'i kendisine benzer birisiyle ateşin içerisinde oturur bir vaziyette gördü, hatta Nemrud İbrahim'e seslenerek: "Ey İbrahim! Allah'ın o kadar büyükmüş ki, izzet ve kudreti seninle şu gördüğüm durum arasına girdi, yani sana zarar verdirmedi. Acaba ateşten çıkmağa gücün yeter mi?" diye sordu. İbrahim: "Evet, ateşten çıkmağa gücüm yeter." diye cevap verdi. Nemrud: "Ateşin içerisinde kaldığın takdirde onun sana zarar vermesinden korkar mısın?" diye sorunca, İbrahim: "Hayır, korkmam." diye karşılık verdi. Hz. İbrahim ayağa kalktı ve yürüyerek ateşin içinden dışarı çıktı. İbrahim (A.S.) ateşten dışarı çıkınca Nemrud ona: "Ey İbrahim! Yanında gördüğüm sana benzeyen adam kimdi?" diye sordu. İbrahim (A.S.): "Benimle ünsiyet etmek için Rabbimin bana gönderdiği gölge meleğidir." diye cevap verdi. Bunun üzerine Nemrud: "İzzet ve kudretini, yalnız O'na kullukta ısrar ettiğin için sana yaptıklarını gördüğümden senin Allah'ına kurban takdim etmek istiyorum." dedi. İbrahim (A.S.) ise: "Sen kendi dinine bağlı kaldıkça Allah senin takdim edeceğin kurbanı kabul etmez." dedi. Nemrud: "Ey İbrahim! Saltanat ve mülkümü bırakmağa gücüm yetmiyor." dedi ve dört bin sığır kurban ederek İbrahim'i kendi haline bıraktı, Allah da İbrahim'i Nemrud'dan korudu.

 

Allah (C.C.)'ın Hz. İbrahim'e yaptıklarını görünce kavminden bir grup kimse Nemrud ve cemaatinden korkmalarına rağmen İbrahim'in davetine icabet ederek iman ettiler. Hz. İbrahim'in kardeşinin oğlu olan Lut bin Haran da iman edenler arasındaydı. İbrahim (A.S.) ile Haran'ın üçüncü kardeşleri ise Tarah (Azer)'ın oğlu Nahur idi. Nahur da Betvil'in babasıydı. Betvil ise Laban ile Hz. İbrahim'in oğlu İshak'ın hanımı ve Hz. Ya'kub'un annesi olan Rabeka'nın babalarıydı. Laban da Hz. Ya'kub'un hanımları olan Rahil ile Liya'nın babalarıydı.

 

Ayrıca Hz. İbrahim'e amcasının kızı Sare de iman etmişti. Sare ise Hz. İbrahim'in amcası olan büyük Haran'ın kızıydı. Bir rivayete göre, Sare Harran hükümdarının kızıydı ve İbrahim (A.S.) ile birlikte Allah'a iman etınişti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

İBRAHİM (A.S.) İLE ONA İMAN EDENLERİN HİCRETİ