İBNÜ’L-ESİR

1. CİLT

 İSLAM ÖNCESİ      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

NUH (A.S.) İLE İBRAHİM (A.S.) ARASINDAKİ

ZAMAN İÇERİSİNDE MEYDANA GELEN HADİSELER

 

Daha önce Hz. Nuh'un ve oğullarının durumlarını, babaları Nuh (A.S.)'un vefatından sonra oğullarının yer yüzünü aralarında nasıl taksim ettiklerini ve her birinin yerleştikleri yerleri anlattık. Hz. Nuh'un çocukları arasında taşkınlık yapıp isyan edenler oldu. Bunun üzerine Allah (C.C.) kendilerine peygamber gönderdi; fakat onlar kendilerine gönderilen peygamberi yalanladılar, bu sebepten Allah onları helak etti. İşte Allah'ın helak edip yok ettiği bu kimseler Ad ve Semud adlarındaki kavimlerdir. Bunlar, İrem bin Sam bin Nuh'un çocuklarından üremişlerdir.

 

Birinci Ad Kavmi olarak bilinen Ad'ın nesep şeceresi Ad bin Avd bin İrem bin Sam bin Nuh'tur. Ad Kavmi'nin yerleştikleri yerler ise Şıhr, Umman ve Hazaramevt arasındaki Ahlaf'a kadar olan yerlerdir.

 

Ad Kavmi uzun boylu, zorba ve kibirli kişiler olup bir benzeri yer yüzünde yoktu. Allah (C.C.) onlar hakkında: ''... Düşünün ki O sizi, Nuh (A.S.)'un kavminden sonra (onların yerine) hakimler kıldı ve yaratılışta sizi onlardan üstün (kuvvetli) yaptı.'' (A'raf suresi, ayet 69) buyurur.

 

Allah, Ad Kavmi'ne peygamber olarak Hz. Hud (A.S.)'u gönderdi. Hud (A.S.)'un nesep şeceresi ise Hud bin Abdullah bin Rebah bin el-Celud bin Ad bin Avd'dur. Bazıları ise Hz. HUd'un Gabir bin Şalıh bin Erfahşed bin Sam bin Nuh olduğunu iddia ederler.

 

Ad kavmi putperest kişilerdi ve Dara, Damur, Heba adlarında üç tane putları vardı. Hz. Hud, onları Allah'ın birliğine inanmağa, sadece ona ibadet etmeğe ve insanlara karşı zulmü terk etmeğe davet etti; fakat onlar Hz. Hud'u tekzip edip yalanladılar ve: "Bizden daha kuvvetli kim vardır?" diyerek ona karşılık verdiler. Onların içerisinden Hz. Hud'a inananların sayısı çok azdı.

 

Ad Kavmi'nin durumunu İbn İshak şu şekilde anlatıyor: "Ad Kavmi, peygamber olarak gönderilen Hz. Hud'u yalanladıkları için peş peşe gelen kıtlıklara maruz kaldılar. Nihayet zor duruma düşen Ad Kavmi, yağmur duası için Mekke'ye bir heyet göndermek hususunda kendi aralarında görüştüler. Bunun üzerine Kayl bin Ayr, Lukaym bin Hezzal, Mersed bin Sa'ad, Muaviye bin Bekr'in dayısı Cülhüme bin el-Hayberi ve Lokman bin Ad bin Fulan (Meylan?) bin Ad el-ekber (Büyük Ada)'den teşekkül eden bir heyeti yetmiş kişiyle birlikte Mekke'ye gönderdiler. Bu heyetin içerisinde Müslüman olan tek kişi Mersed bin Sa'ad idi ve o da Müslümanlığını gizlemişti. Mekke'ye gelen bu heyet, Mekke'nin haricinde ve harem sınırının dışında yerleşen Muaviye bin Bekr'in yanına gelip ona konuk oldular. Muaviye bin Bekr ise konuklarına ikramda bulunup onları hoş karşıladı. Aynı zamanda heyet olarak gelen bu kimseler O'nun dayıları ve sıhri akrabaları idiler. Zira Lukaym bin Hezzal, Muaviye'nin babası Bekr'in kızı ve Muaviye'nin kız kardeşi Hüzeyle ile evli bulunuyordu ve bunlardan doğan çocuklar dayıları Muaviye'nin yanında Mekke'de bulunuyorlardı. Bu çocuklar, Lukaymoğulları olarak bilinen Ubeyd, Amr, Amir ve Umeyr adlarındaki kişilerdi. İşte bunlar, birinci Ad Kavmi'nin bakıyyesi olan son Ad Kavmi'ni meydana getiriyorlardı. Mu'aviye'nin yanına konuk olarak inen bu kişiler, orada bir ay kaldılar. Bu müddet içerisinde Muaviye'nin ''Ceradetan'' denilen şarkıcı iki cariyesi onlara şarkılar söyleyip eğlendiriyor, onlar da durmadan içki içmek suretiyle günlerini geçiriyorlardı. Onların, kalış sürelerini uzatıp geliş gayelerini bırakmaları Muaviye'ye ağır geldi ve: ''Dayılarım, akrabalarım mahvoldu.'' diye kendi kendisine söylendi. Fakat utancından bir türlü heyete misafir olmaları hasebiyle yağmur duasına çıkmalarını söyleyemedi. Muaviye bu durumu ''Ceradetan'' denilen iki cariyesine açtı. Onlar: ''Sen bir şiir söyle, biz bu şiiri onlara okuruz, onlar bu şiirin kimin tarafından söylendiğini bilemezler, belki de bu şiir onları harekete geçirir.'' dediler. Bunun üzerine Muaviye şu mealdeki mısralarla başlayan bir şiir söyledi: ''Ey Kayl! Yazıklar olsun sana! Yerinden kalk da Allah'tan dilekte bulun, zira Allah sabah vakti bulutlar meydana getirerek Ad Kavmi'nin topraklarını sular. Çünkü Ad Kavmi söz söylemeyecek bir halde gecelediler ... ''

 

"Ceradetan denilen bu iki cariye tarafından Mu'aviye'nin söylediği bu şiir okunup onlar tarafından işitilince birbirlerine: ''Ey cemaat! Kavminiz sizi başlarına gelen kıtlık belasından kurtulmak için gönderdi, siz ise yağmur duasında bulunmağı geciktirdiniz. Haydi, şu Harem'e giriniz de kavminiz için yağmur duasında bulununuz.'' dediler. Bunun üzerine Mersed bin Sa'ad: ''Allah'a yemin ederim ki, duanızIa Allah size yağmur yağdırmayacaktır. Ancak peygamberinize (Hüd'a) itaat ederseniz sizin için yağmur yağdırılacaktır.'' dedi ve Müslümanlığını açığa vurdu. Mersed bin Sa'ad'ın bu sözlerini duyan Muaviye'nin dayısı Cülhüme bin el-Hayberi, yeğeni Muaviye bin Bekr'e: ''Mersed'i yanında tut, O'nu bizim yammıza bırakma.'' dedi. Bundan sonra onlar heyet halinde yağmur duasında bulunmak üzere Mekke'ye hareket ettiler. Mekke'ye gelince kendi kavimleri için Allah'a dua edip yağmur yağdırmasını istediler. Onların dualarını müteakip Allah (C.C.) gökte beyaz, kırmızı ve siyah renkte üç bulut yarattı, sonra bulutlardan: ''Ey Kayl! Kendin ve kavmin için şu bulutlardan birini seç.'' diye bir ses geldi. Kayl ise: ''Bu bulutlar arasında suyu en çok olanı siyah bulut olduğu için, ben siyah bulutu seçtim.'' dedi. O sırada bir münadi Kayl'e: ''Sen öldürücü bir kül fırtınası seçtin, bu bulut Ad Kavmi'nden hiç bir kimseyi sağ bırakmayacak, atalarını da çocuklarını da mahvedip yok edecektir. Ancak doğru yolda olan Luziyyeoğulları bu helakten kurtulacaktır.'' diye seslendi. Luziyyeoğulları ise Lukaym bin HezzaI'ın oğullarıydı ve bunlar dayıları Muaviye bin Bekr'in yanında Mekke'de kalıyorlardı. Nihayet Allah, içerisinde azap bulunan siyah bulutu Ad Kavmi üzerine gönderdi. Bu bulut Muğış adındaki vadi tarafından onların üzerine geldi. Siyah bulutu görünce çok sevindiler ve: ''Bu bize yağmur getiren bir buluttur.'' dediler. Hud: ''Hayır, çarçabuk gelmesini istediğiniz bulut, içerisinde acıklı azabı bulunduran bir rüzgardır. O, Rabbinin emriyle (emrolunduğu) her şeyi helak edecektir, dedi." (Ahkaf suresi, ayet 24, 25).

 

"Bu bulutta nelerin bulunduğunu gören ve onun yok edici bir rüzgar olduğunu anlayan ilk kişi Ad Kavmi'nden Fehded (Mehded?) adında bir kadın idi. Bulutta bulunanları görünce bağırarak kendini kaybedip yere düşmüştü. Ayıldıktan sonra kendisine: ''Neler gördün?" diye sorduklarında: ''Bulutun içerisinde ateş parçaları gibi parlayan bir şeyler gördüm ve bulutun önünde bulunan bir takım adamlar onu çekip sürüklüyorlardı.'' diye cevap verdi. Nihayet azap rüzgarı vadiden çıkıp göründüğü zaman, içlerinde Halacan'ın da bulunduğu yedi kişi: ''Haydi gelin de vadinin kenarına duralım, azap rüzgarını durduralım.'' dediler. Fakat rüzgar onları, altından girip havaya kaldırıyor, yere vurup boyunlarını koparıyordu. Azap kasırgasından kurtulan tek kişi ise Halacan oldu ve dağa doğru tırmanmağa başladığı bir sırada kendi kendisine şu mealdeki mısraları söylüyordu: ''Geride ancak Halacan kurtulup sağ kalmıştır. Gecesi korkutan gündüzün şiddetinden vay Halacan senin haline! O günün saldırması ve ayaklarıyla ezmesi devamlı olmuştu. Eğer bu hal kendi başıma gelmemiş olsaydı, mutlaka haberini araştırıp bilmeye çalışırdım.''"

 

"Bu sırada Halacan ile karşılaşan Hz. Hud (A.S.) oa: ''Eğer Müslüman olursan kurtulursun.'' dedi. Halacan: ''Eğer Müslüman olursam bunun karşılığında bana ne var?'' diye sordu. Hz. Hud: ''Cennet vardır.'' buyurdu. Halacan: ''Buht devesi gibi bulut içerisinde bulunanlar nelerdir?'' diye sordu. Hz. Hud: ''Onlar meleklerdir.'' cevabını verdi. Halacan: ''Eğer ben Müslüman olursanı Rabb'ın beni onlardan korur mu?'' diye sordu. Hud (A.S.): ''Sen hiç askerlerinden korkup da onlara sığınan bir hükümdar gördün mü?'' dedi. Bunun üzerine Halacan: ''Rabb'ın dediklerini yapsa dahi ben memnun olmam.'' karşılığını verdi. Bundan hemen sonra azap rüzgarı gelip onu helak ederek arkadaşlarının arasına kattı. Bu hususta Allah (C.C.): ''Allah onu (kasırgayı) yedi gece, sekiz gün aralıksız onların üzerine musallat kıldı ... '' (Hakka suresi, ayet 7) buyurur. Hülasa bu kasırga, Ad Kavmi'nden hiç bir kimseyi sağ bırakmadı. Bu esnada Hz. Hud ve kendisine iman edenler bir ağıla çekilmiş, esen fırtınalı rüzgar onların sadece derilerini okşayıp geçmiştir. Fakat bu kasırga yerle gök arasında bulunan Ad Kavmi'nden kimin üzerine uğradıysa onların üzerine taşlar yağdırarak beyinlerini parçalamıştır. "

 

"Ad Kavmi'nin gönderdiği heyet Mekke'den dönerek Mu'aviye bin Bekr'in yanına gelip tekrar konuk oldukları bir sırada, deve üzerinde bir adam gelerek onlara kavmin helak olduğunu, Hz. Hud'un ise kurtulduğunu haber verdi. "

 

İbn İshak sözlerine devam ederek şöyle diyor: "Allah tarafından Lokman bin Ad'a: ''Ebedi yaşamak hususu hariç olmak üzere kendin için bir dilekte bulun'' denildi. O da; ''Ey Rabb'ım! Bana ömür ver'' dedi. Bunun üzerine Allah tarafından ona: ''Haydi seç!'' denildi. O da yedi kartalın ömrü kadar uzun süren bir ömür seçti. Her kartal seksen yıl yaşıyordu; iddia edildiğine göre o yedi kartalın ömrü kadar yaşamıştı. Lukman, yumurtadan yeni çıkmış erkek bir kartal yavrusunu yanına alıp besliyor, seksen yıllık ömrü dolup ölünce de bir yenisini alarak beslemeğe devam ediyordu. Nihayet Lübed ismindeki yedinci kartal ile birlikte Lukman bin Ad öldü."

 

"Hz. Hud (A.S.) yüz elli yaşında iken vefat etmiştir. Kabri ise Hazaramevt'te, bir rivayete göre ise Mekke'nin Hıcr bölgesinde bulunmaktadır. "

 

"Ad Kavmi helak olunca Allah (C.C.) onların üzerine siyah kuşlar göndermiş, bu kuşlar onların cesetlerini denize atmışlardır. Bir ayette bu hususla ilgili olarak: ''...İşte onlar o hale geldiler ki, meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu.'' (Ahkaf suresi, ayet 25) buyrulur. "

 

"Rüzgar hiç bir zaman ölçüsünü aşmamış, ancak o gün için ölçüsünü aşıp kendisini idare ile memur olan meleklere karşı gelerek onlara galebe çalmıştır. Bu hususu bildiren bir ayette; ''Ad Kavmi'ne gelince, onlar da uğultulu, azgın bir fırtına ile helak edildiler.'' (Hakka suresi, ayet 6) buyrulur. "

 

"Hakikaten bu fırtınalı rüzgar dev ağaçları köklerinden söküp deviriyor, Ad Kavmi'nin evlerini ise başlarına yıkıyordu."

 

"Semud Kavmi'ne gelince: Onlar, Semud bin Casir bin İrem bin Sam'ın evladından üreyip çoğalmışlardı ve Hicaz ile Şam arasında bulunan Hıcr Bölgesi'nde yaşıyorlardı. Ayrıca Semud Kavmi, Ad Kavmi'nden sonra üreyip çoğalmış, küfre sapıp isyan etmişti. Bunun üzerine Allah (C.C.) Hz. Salih (A.S.)'i onlara peygamber olarak göndermişti. Hz. Salih'in nesep şeceresi, Salih bin Ubeyd bin Esif bin Maşic bin Ubeyd bin Cadir bin Semud, bir rivayete göre ise Salih bin Esif bin Kemaşic bin İrem bin Semud idi. Hz. Salih (A.S.) onları Allah'ın birliğine ve sadece O'na ibadet etmeğe davet etmişti. Bu hususla ilgili olarak bir ayette: ''Onlar: "Ey Salih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenilen bir kişiydin" dediler.'' (Hud suresi, ayet 62) buyrulur."

 

"Allah (C.C.), Semud Kavmi'ni uzun ömürlü kılmıştı; hatta onlardan birisinin kerpiçten yapmış olduğu ev ömrüne kafi gelmeden yıkılıyordu. Bunun üzerine onlar, dağlardaki kayaları oyarak geniş evler yaptılar ve bolluk içerisinde yaşadılar. Hz. Salih, devamlı surette onları hakka davet etti; fakat onlar, Salih (A.S.)'e tabi olmadılar, ancak zayıf tabakadan az miktarda kişi onun davetini kabul edip kendisine tabi oldu. Hz. Salih'in ısrarlı bir şekilde onları hakka davet edip korkutması üzerine putlarıyla birlikte çıktıkları bir bayram için: ''Ey Salih! Sen de bizimle birlikte bayramımıza katıl, bize bir ayet (mucize) göster, sen kendi Allah'ına yalvar, biz de kendi ilahlarımıza yalvaralım. Eğer duan kabul olunursa biz sana tabi olalım, şayet bizim duamız kabul olunur ise sen bize tabi ol.'' dediler. Hz. Salih onların bu isteğini kabul etti. Bunun üzerine onlar putlarını yanlarına alarak bayram yerine çıktılar, onlarla beraber Salih (A.S.) de bayram yerine geldi."

"Onlar, Hz. Salih'in duasının kabul olunmaması için putlarına yalvardılar. Bu arada Semud Kavmi'nin başkanı durumunda olan birisi: ''Ey Salih! Şu tek başına duran kayadan on yaşında hamile ve geniş karınlı bir dişi deve çıkar. Eğer bunu yaparsan senin peygamberliğini tasdik edeceğiz.'' dedi. Bunun üzerine Hz. Salih kendisini tasdik edeceklerine dair onlardan söz aldıktan sonra kayanın yanına gelip namaz kıldı ve Rabb'ine dua etti. İşte bu sırada kayada, doğum sancısı çeken kadınlarda görüldüğü gibi bir sancı çekme hali görüldü. Bundan hemen sonra kaya açıldı, içerisinden ise onların istedikleri gibi bir dişi deve çıktı. Bu durumu onlar gözleriyle görüyorlardı. Az sonra bu deve kendi büyüklüğünde bir erkek yavru doğurdu. Bu durum karşısında kavmin başkanı durumunda olan Cündu' bin Amr ile birlikte kavminden bir grup kimseler Hz. Salih'e iman ettiler."

 

"Kayanın ortasından deve çıktıktan sonra Salih (A.S.) onlara: ''İşte bu dişi devedir. Su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.'' (Şu'ara suresi, ayet 155) dedi. Ayrıca onlara: ''Bu deveyi keserseniz mutlaka Allah sİzi helak eder.'' buyurdu. Neticede su içme hakkı bir gün deveye, belli bir gün için de onlara verildi. Devenin suya geleceği gün suyu deveye bırakırlar, bu arada kap kacaklarını deveden sağdıkları sütle doldururlardı. Su içme hakkı kendilerine gelince de deveyi suyun başından uzaklaştırırlardı ve deve o gün su içmezdi. Kendilerine ayrılan günde ertesi günü kullanacakları suları kaplara doldurup bir kenara bırakırlardı."

 

"Nihayet çok geçmeden Allah tarafından Hz. Salih'e kavminin pek yakında deveyi keseceklerine dair bir vahiy geldi. Hz. Salih (S.A.) bunu onlara söylediğinde onlar: ''Bizler böyle bir şey yapacak değiliz.'' dediler. Bunun üzerine Salih (A.S.) onlara: ''Eğer siz bu deveyi kesmeseniz bile, pek yakında içinizden doğacak olan birisi bu deveyi kesecektir.'' dedi. Onlar: ''Doğacak olan bu çocuğun alametini bize bildirin; Allah'a yemin ederiz ki, mutlaka deveyi kesecek olan kimseyi bulup öldürürüz.'' dediler. Hz. Salih bu kimsenin alametini bildirirken onun kumral, gök gözlü, kızıl saçlı bir genç olduğunu söyledi. "

 

İbn İshak sözlerine devam ediyor ve şunları söylüyor: "Bu kavmin bulunduğu şehirde nüfuz sahibi güçlü iki yaşlı kişi vardı. Bunlardan birisinin bir oğlu bulunuyordu ve dengini bulamadığı için onu evlendirmiyordu. Diğerinin ise bir kız çocuğu vardı, o da kızına denk bir eş bulamadığı için onu evlendirmiyordu. Nihayet bu nüfuzlu yaşlı kişiler, oğlanla kızı birbiriyle evlendirdiler. İşte bu evlilikten Salih (A.S.)'in alametini söylediği çocuk dünyaya geldi. "

 

"Hz. Salih'in: ''İçinizden doğacak birisi bu deveyi kesecektir'' demesi üzerine onlar hemen harekete geçerek şehirden sekiz ebe kadın seçtiler ve yanlarına şehri dolaşmak üzere zabıta memurları kattılar. Onlar, doğum yapan bir kadın gördüklerinde onun yanına gelirler ve bu çocuğun alameti tarif edilen çocuk olup olmadığını kontrol ederlerdi."

"Neticede evsafı tarif edilen çocuğa rastlayan ebe kadınlar: ''Allah'ın peygamberi Salih (A.S.)'in tarif ettiği çocuk budur.'' diyerek bağrışmaya başladılar. Bunun üzerine zabıta memurları çocuğu alıp götürmek istediler. Fakat bu çocuğun dedeleri olan ihtiyar nüfuzlu iki kişi araya girip çocuğu zabıta memurlarına vermediler ve onlara: ''Eğer Salih bu çocuğu istiyorsa biz onu kendimiz öldürürüz.'' dediler. Bu çocuk, doğan çocukların en kötüsü olup başkalarının bir hafta içerisindeki büyümesini o bir günde tamamlıyordu. Nihayet Semud Kavmi'nden bozgunculuk yapan dokuz kişi bir araya geldiler. Bu dokuz kişiden bir tanesi de bu kötü çocuktu. Daha önce bu sekiz kişi deveyi kesecek olan kişinin kendilerinden doğacak olan bir çocuk olduğunu düşünerek ve bundan endişe ederek kendilerinden doğan oğlan çocuklarını öldürmüşlerdi. Sonra bundan pişmanlık duyan bu kimseler o kötü çocukla birlikte Hz. Salih'le ailesini öldürmek üzere yemin ettiler ve şöyle dediler: ''Biz toplu halde buradan çıkarız, bizleri gören halk ise bir yolculuğa çıktığımızı sanırI'. Biz hemen Salih'in yolu üzerindeki mağaraya gelir, orada bekleriz. Gece vakti olup da Salih ibadet etmek için mescidine çıktığı bir sırada onu öldürür, sonra tekrar mağaraya gelir, oradan da evlerimize döneriz. Bundan sonra da 'Onun öldürüldüğünü bilmiyoruz' deriz, böylece onun kavmi bizi tasdik edip sözlerimize inamrlar.'' Aslında Hz. Salih geceyi kavminin arasında geçirmez, Mescid-i Salih ismiyle kendisine nispet edilen mescide gider, orada gecelerdi. Nihayet bu dokuz kişi mağaraya girdiklerinde üzerlerine bir kaya düştü ve hepsini öldürdü. Bu dokuz kişinin planını bilen bir grup kimse mağaraya gelip onların helak olduklarını görünce hemen bağrışarak geri döndüler ve: ''Salih önce onlara kendi çocuklarını öldürmelerini emretti, şimdi de kendilerini öldürdü.'' dediler. "

 

"Bir rivayete göre, bu dokuz kişinin Hz. Salih'i öldürmek için yemin etmeleri, onların deveyi kesmelerinden ve Hz. Salih (A.S.)'in kendilerini azapla korkutup uyarmasından sonra olmuştu. Deveyi boğazlayan bu dokuz kişi kendi aralarında: ''Gelin Salih'i öldürelim! Eğer o davasında haklı ve doğru ise bir an önce onu öldürmüş oluruz, şayet davasında yalancı ise yine onu öldürüp devenin arkasından göndermiş oluruz.'' dediler. Bunun üzerine onlar bir gece Salih (A.S.) ile ailesinin bulunduğu yere geldiler. Fakat melekler tarafından atılan taşlarla beyinleri parçalanarak helak oldular. Bu sırada onların yanına gelen adamları onların helak olduklarını görünce Hz. Salih'e: ''Bunları sen mi öldürdün?'' diyerek üzerine yürüyüp onu öldürmek istediler. Ancak Hz. Salih (A.S.)'in aşiretinden olan kimseler, Hz. Salih'i öldürmelerine engel oldular ve onlara: ''Salih sizi azapla korkutmuştur. Eğer O, davasında doğru ise, hareketinizle Rabb'ınızın gazabını artırmayın, şayet o yalancı ise biz onu tutar size teslim ederiz.'' dediler. Bunun üzerine onlar Hz. Salih'i öldürmekten vazgeçerek geri döndüler. "

 

Birinci rivayete göre, Hz. Salih'i öldürmek için yemin eden dokuz kişi deveyi boğazlayan kişiler değildir. İkinci rivayet ise daha doğrudur. Allah doğru olanı daha iyi bilir.

 

Devenin öldürülmesinin sebebi şudur: Bir rivayete göre, Kaddar bin Salif bir grup kişiyle birlikte şarap içiyordu. Su hakkının deveye ait olduğu bir güne rastladığı için şaraplarına katacak su bulamamışlardı. İşte bu hadise üzerine onlar birbirlerini teşvik ve tahrik ederek deveyi kesmişlerdir.

 

Diğer rivayete göre Semud Kavmi'nin içerisinde biri Katam, diğeri Kabal (Kubal?) adında ahlaksız iki kadın vardı. Kaddar bin Salif Katam adındaki kadına, Mısda' ismindeki bir erkek de Kabal adındaki kadına aşıktı. Bunlar çoğu zaman bu kadınlarla gizlice buluşurlardı. Gecelerden bir gece bu kadınlar Kaddar ile Mısda'a: "Deveyi öldürmedikçe bizimle bir araya gelmenize imkan yoktur." dediler. Bunun üzerine onlar, kadınların isteğine "Pek iyi" diyerek adamlarını yanlarına alıp deveyi öldürmek üzere harekete geçtiler. Bu sırada deve su havuzunun başında duruyordu. Onların ele başıları, içlerinden birisine: "Git, deveyi boğazla." dedi. Deveyi boğazlamak üzere giden kişi, bu işi gözüne kestiremeyip geri döndü. Sonra elebaşı olan kişi, bir başkasını gönderdi, fakat o da gözüne kestiremeyip geri döndü. Hulasa kimi gönderdi ise deveyi öldürmeyi gözüne kestiremeyip geri döndüler. Bu defa elebaşı olan kişi bizzat kendisi devenin yanına gelerek üzerine atıldı ve devenin arka ayaklarındaki sinirleri kesmesi üzerine deve yere yuvarlanıp debelenmeğe başladı. Devenin öldürüldüğü gün çarşambaydı. Kendi dillerine göre deveyi öldüren bu kişinin adı ''Cebbar'' idi. Onlar, kendilerince haftanın ilk günü kabul ettikleri pazar günü helak olmuşlardı. Deve öldürülünce onlardan birisi Hz. Salih (A.S.)'in yanına gelerek: "Çabuk yetiş, deveyi öldürdüler." dedi. Bunun üzerine Hz. Salih hemen devenin bulunduğu tarafa yöneldi, bu sırada onlar Hz. Salih'i karşılayarak: "Ey Allah'ın peygamberi Salih! Deveyi falan kişi kesti, bizim bunda suçumuz yok." diyerek özür dilemeğe başladılar. Bu durum karşısında Hz. Salih (A.S.) onlara: "Gidip bakın, devenin yavrusunun arkasından yetişmeğe çalışın, eğer arkasından yetişebilirseniz, Allah azabını üzerinizden kaldırabilir." dedi. Bunun üzerine onlar yavruyu aramağa koyuldular. Bu sırada annesinin ıstırap içerisinde kıvrandığını gören yavru, pek yüksek olmayan ''el-Kare'' adındaki bir dağa gelerek üzerine çıktı. Onlar ise yavruyu yakalamak için dağın üzerine çıkmak istediler. Fakat Allah tarafından yapılan bir vahiy ile dağ, kuşların dahi ulaşamayacağı bir tarzda göğe doğru iyice yükseldi. Bundan sonra Hz. Salih kavminin yaşadığı şehre indi. Hz. Salih'i gören yavru ise gözlerinden yaşlar boşanarak ağlamağa başladı, sonra yavru Hz. Salih'e dönerek üç defa böğürdü. Bunun üzerine Hz. Salih (A.S.) onlara: ''Bu yavrunun her böğürmesi bir günlük müddeti bildirir. Siz memleketinizde üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan olmayan bir vaid ve tehdittir .'' (Hud suresi, ayet 65) dedi. Ayrıca onlara, başlarına gelecek olan azabın alametini bildirirken birinci gün yüzlerinin sararacağını, ikinci gün yüzlerinin kırmızılaşacağını, üçüncü gün ise yüzlerinin siyahlaşacağını söyledi. Ertesi gün sabahleyin kalktıklarında küçük, büyük, kadın, erkek hepsinin yüzleri safran sürmüş gibi sararmıştı. İkinci gün kalktıklarında yüzleri kıpkırmızı kesilmişti. Üçüncü gününün sabahında ise yüzleri ziftlenmiş gibi simsiyah olmuştu. Azabın yaklaştığını gören bu kavim hemen hanutlarını sürünüp kefenlerini giydiler. Onların hanutları mürr-i safi ile sarı sabırdan ibaretti. Kefenleri ise deridendi. Bundan sonra onlar kendilerini yere atarak azabın nereden geleceğini bilmediklerinden gözlerini bir yere, bir göğe çevirmeğe başladılar. Dördüncü gün sabah olunca gökten gök gürültüsüne benzer bir sayha (ses) geldi ve bu sayha onların göğüs çukurlarında bulunan kalplerini param parça etti. Allah (C.C.) bu hususla ilgili olarak bir ayette: ''O zalimleri korkunç bir ses (sayha) alıp götürdü de yurtlarında diz üstü çöken (canları çıkan) kimseler oluverdiler .'' (Hud suresi, ayet 67) buyurur.

 

İbn Cüreyc'in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyrulur: ''Allah (C.C.), Semud kavminden doğu ile batı arasında bulunan herkesi helak etti, ancak Harem (Kabe)'de bulunan bir kişi helaktan kurtuldu. Onu bu azaptan Harem'de bulunması kurtarmıştı.'' Hz. Peygamber'den bu kişinin kim olduğu sorulduğunda O, ''Ebu Riğal'dir'' buyurdular." Bir görüşe göre, Ebu Riğal'in Sakif Kabilesi'nin atası olduğu da söylenir.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) Tebuk seferine çıktığı zaman Semud Kavmi'nin yaşadığı şehre geldiğinde ashabına dönerek: ''Sizden hiç biriniz bu şehre girmesin ve buradan su içmesin.'' buyurdular. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabına devenin su içmek için iki dağın arasından geldiği yolu ve yavrusunun dağa çıkıp durduğu yeri gösterdi.

Semud Kavmi helak olduktan sonra Hz. Salih (A.S.) Şam tarafına hareket edip Filistin'e geldi. Sonra buradan Mekke'ye gitti ve orada yerleşti. Hz. Salih ölünceye kadar burada ibadetle meşguloldu, öldüğü zaman ise elli sekiz yaşında bulunuyordu. Hz. Salih kavmini yirmi yıl müddetle hakka davet etti.

 

Tevrat ehli ise Ad, Semud, Hud, Salih adlarının Tevrat'ta geçmediğini iddia ediyorlar.

İbn İshak Tevrat ehlinin bu iddialarına karşı çıkarak: Ad, Semud, Hud ve Salih ile ilgili haberlerin Araplar arasında hem cahiliyet ve hem de İslamiyet döneminde Hz. İbrahim (A.S.) kadar meşhur olup bilindiklerini söylüyor.

 

Ben derim ki, Tevrat ehlinin bunları inkar etmeleri Hz. İbrahim (A.S.)'in peygamberliğini ve Hz. İsa (A.S.)'nın durumunu inkar etmelerinden daha hayret verici değildir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

İBRAHİM (A.S.) ve ONUN ÇAĞINDAKİ ACEM ŞAHLARI