DEVAM:
1. Yemine Ölü Sahiplerinden Başlanması
قَالَ
يَحْيَى :
عَنْ
مَالِكٍ،
عَنْ يَحْيَى بْنِ
سَعِيدٍ،
عَنْ
بُشَيْرِ
بْنِ يَسَارٍ,
أَنَّهُ
أَخْبَرَهُ :
أَنَّ عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
سَهْلٍ
الأَنْصَارِيَّ
وَمُحَيِّصَةَ
بْنَ
مَسْعُودٍ خَرَجَا
إِلَى
خَيْبَرَ،
فَتَفَرَّقَا
فِي حَوَائِجِهِمَا،
فَقُتِلَ
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
سَهْلٍ،
فَقَدِمَ
مُحَيِّصَةُ،
فَأَتَى هُوَ
وَأَخُوهُ
حُوَيِّصَةُ
وَعَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ سَهْلٍ
إِلَى
النَّبِيِّ r،
فَذَهَبَ
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
لِيَتَكَلَّمَ
لِمَكَانِهِ
مِنْ
أَخِيهِ،
فَقَالَ رَسُولُ
اللَّهِ r : «
كَبِّرْ
كَبِّرْ ».
فَتَكَلَّمَ
حُوَيِّصَةُ
وَمُحَيِّصَةُ،
فَذَكَرَا
شَأْنَ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
سَهْلٍ.
فَقَالَ
لَهُمْ رَسُولُ
اللَّهِ r : «
أَتَحْلِفُونَ
خَمْسِينَ
يَمِيناً
وَتَسْتَحِقُّونَ
دَمَ
صَاحِبِكُمْ
أَوْ قَاتِلِكُمْ
». قَالُوا : يَا
رَسُولَ
اللَّهِ لَمْ نَشْهَدْ
وَلَمْ
نَحْضُرْ.
فَقَالَ
لَهُمْ رَسُولُ
اللَّهِ r : «
فَتُبْرِئُكُمْ
يَهُودُ
بِخَمْسِينَ
يَمِيناً ».
فَقَالُوا : يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
كَيْفَ
نَقْبَلُ
أَيْمَانَ
قَوْمٍ
كُفَّارٍ.
قَالَ
يَحْيَى :
بْنُ سَعِيدٍ،
فَزَعَمَ
بُشَيْرُ
بْنُ يَسَارٍ
: أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ r وَدَاهُ
مِنْ
عِنْدِهِ(
Buşeyr b. Yesar anlattı:
Abdullah b. Sehl el-Ensarî
ve Mesud oğlu Muhayyısa, Hayber'e gittiler. Oraya varınca işlerini takip etmek üzere
ayrıldılar. Sehl oğlu Abdullah öldürüldü. Muhayyısa, Medine'ye geldi. Daha sonra kendisi, kardeşi Huveyyısa ve Abdurrahman b. Sehl, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
geldiler. Ölünün kardeşi olduğu için Abdurrahman
konuşmak isteyince Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem:
«—Sözü büyüğe
bırak, Önce büyüğün konuşsun» buyurdu. Böylece Huveyyisa
ile Muhayyisa konuşup Abdullah b. Sehl'in
öldürülmesini anlattılar. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de
kendilerine:
«—Adamınızın kan bedelinin
size verilmesi için elli yemin eder misiniz?» deyince onlar:
«— Öldürüldüğünü
görmedik ve yanında değildik» dediler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
«— O halde elli
yemin ederek Yahudiler sizin iddianızdan kurtulur» buyurunca, onlar:
«— Ya Resulullah kafir kavmin
yeminlerini nasıl kabul ederiz» dediler.
Said oğlu Yahya der ki: Yesar
oğlu Büşeyr, maktulün diyetini Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
kendi verdi, dedi.
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ
الْمُجْتَمَعُ
عَلَيْهِ
عِنْدَنَا،
وَالَّذِي سَمِعْتُ
مِمَّنْ
أَرْضَى فِي
الْقَسَامَةِ،
وَالَّذِي
اجْتَمَعَتْ
عَلَيْهِ
الأَئِمَّةُ
فِي
الْقَدِيمِ
وَالْحَدِيثِ
: أَنْ يَبْدَأَ
بِالأَيْمَانِ
الْمُدَّعُونَ
فِي
الْقَسَامَةِ
فَيَحْلِفُونَ،
وَأَنَّ الْقَسَامَةَ
لاَ تَجِبُ
إِلاَّ
بِأَحَدِ أَمْرَيْنِ
: إِمَّا أَنْ
يَقُولَ
الْمَقْتُولُ
دَمِي عِنْدَ
فُلاَنٍ،
أَوْ
يَأْتِيَ
وُلاَةُ
الدَّمِ بِلَوْثٍ
مِنْ
بَيِّنَةٍ،
وَإِنْ لَمْ
تَكُنْ
قَاطِعَةً
عَلَى
الَّذِي
يُدَّعَى
عَلَيْهِ
الدَّمُ،
فَهَذَا
يُوجِبُ
الْقَسَامَةَ
لِلْمُدَّعِينَ
الدَّمَ
عَلَى مَنِ
ادَّعَوْهُ
عَلَيْهِ،
وَلاَ تَجِبُ
الْقَسَامَةُ
عِنْدَنَا
إِلاَّ
بِأَحَدِ
هَذَيْنِ
الْوَجْهَيْنِ(
قَالَ
مَالِكٌ :
وَتِلْكَ
السُّنَّةُ
الَّتِي لاَ
اخْتِلاَفَ
فِيهَا
عِنْدَنَا،
وَالَّذِي
لَمْ يَزَلْ
عَلَيْهِ
عَمَلُ
النَّاسِ :
أَنَّ
الْمُبَدَّئِينَ
بِالْقَسَامَةِ
أَهْلُ
الدَّمِ،
وَالَّذِينَ
يَدَّعُونَهُ
فِي
الْعَمْدِ
وَالْخَطَإِ.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَقَدْ
بَدَّأَ
رَسُولُ اللَّهِ
r
الْحَارِثِيِّينَ
فِي قَتْلِ
صَاحِبِهِمُ
الَّذِي
قُتِلَ
بِخَيْبَرَ.
قَالَ
مَالِكٌ :
فَإِنْ
حَلَفَ
الْمُدَّعُونَ
اسْتَحَقُّوا
دَمَ صَاحِبِهِمْ
وَقَتَلُوا
مَنْ
حَلَفُوا
عَلَيْهِ،
وَلاَ
يُقْتَلُ فِي
الْقَسَامَةِ
إِلاَّ
وَاحِدٌ، لاَ
يُقْتَلُ
فِيهَا
اثْنَانِ،
يَحْلِفُ
مِنْ وُلاَةِ
الدَّمِ
خَمْسُونَ
رَجُلاً
خَمْسِينَ
يَمِيناً،
فَإِنْ قَلَّ
عَدَدُهُمْ
أَوْ نَكَلَ
بَعْضُهُمْ
رُدَّتِ
الأَيْمَانُ عَلَيْهِمْ،
إِلاَّ أَنْ
يَنْكُلَ
أَحَدٌ مِنْ
وُلاَةِ
الْمَقْتُولِ،
وُلاَةِ الدَّمِ
الَّذِينَ
يَجُوزُ
لَهُمُ
الْعَفْوُ عَنْهُ،
فَإِنْ
نَكَلَ
أَحَدٌ مِنْ
أُولَئِكَ،
فَلاَ
سَبِيلَ
إِلَى
الدَّمِ
إِذَا نَكَلَ
أَحَدٌ
مِنْهُمْ(
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
وَإِنَّمَا
تُرَدُّ
الأَيْمَانُ
عَلَى مَنْ
بَقِيَ
مِنْهُمْ
إِذَا نَكَلَ
أَحَدٌ مِمَّنْ
لاَ يَجُوزُ
لَهُ عَفْوٌ،
فَإِنْ نَكَلَ
أَحَدٌ مِنْ
وُلاَةِ
الدَّمِ
الَّذِينَ
يَجُوزُ
لَهُمُ
الْعَفْوُ
عَنِ
الدَّمِ، وَإِنْ
كَانَ
وَاحِداً،
فَإِنَّ
الأَيْمَانَ
لاَ تُرَدُّ
عَلَى مَنْ
بَقِيَ مِنْ
وُلاَةِ
الدَّمِ
إِذَا نَكَلَ
أَحَدٌ
مِنْهُمْ
عَنِ الأَيْمَانِ،
وَلَكِنِ
الأَيْمَانُ
إِذَا كَانَ
ذَلِكَ
تُرَدُّ
عَلَى
الْمُدَّعَى
عَلَيْهِمْ،
فَيَحْلِفُ
مِنْهُمْ
خَمْسُونَ رَجُلاً
خَمْسِينَ
يَمِيناً،
فَإِنْ لَمْ
يَبْلُغُوا
خَمْسِينَ
رَجُلاً
رُدَّتِ
الأَيْمَانُ
عَلَى مَنْ
حَلَفَ
مِنْهُمْ،
فَإِنْ لَمْ
يُوجَدْ أَحَدٌ
إِلاَّ
الَّذِي
ادُّعِىَ
عَلَيْهِ، حَلَفَ
هُوَ
خَمْسِينَ
يَمِيناً
وَبَرِئَ.
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
وَإِنَّمَا فُرِقَ
بَيْنَ
الْقَسَامَةِ
فِي الدَّمِ
وَالأَيْمَانِ
فِي
الْحُقُوقِ :
أَنَّ
الرَّجُلَ إِذَا
دَايَنَ
الرَّجُلَ
اسْتَثْبَتَ
عَلَيْهِ فِي
حَقِّهِ،
وَأَنَّ
الرَّجُلَ
إِذَا
أَرَادَ
قَتْلَ
الرَّجُلِ
لَمْ يَقْتُلْهُ
فِي
جَمَاعَةٍ
مِنَ
النَّاسِ،
وَإِنَّمَا
يَلْتَمِسُ
الْخَلْوَةَ.
قَالَ :
فَلَوْ لَمْ
تَكُنِ الْقَسَامَةُ
إِلاَّ
فِيمَا
تَثْبُتُ فِيهِ
الْبَيِّنَةُ،
وَلَوْ
عُمِلَ
فِيهَا كَمَا
يُعْمَلُ فِي
الْحُقُوقِ
هَلَكَتِ الدِّمَاءُ,
وَاجْتَرَأَ
النَّاسُ
عَلَيْهَا إِذَا
عَرَفُوا
الْقَضَاءَ
فِيهَا،
وَلَكِنْ
إِنَّمَا
جُعِلَتِ
الْقَسَامَةُ
إِلَى
وُلاَةِ
الْمَقْتُولِ،
يُبَدَّؤُونَ
بِهَا
فِيهَا،
لِيَكُفَّ
النَّاسُ
عَنِ
الدَّمِ،
وَلِيَحْذَرَ
الْقَاتِلُ
أَنْ
يُؤْخَذَ فِي
مِثْلِ ذَلِكَ
بِقَوْلِ
الْمَقْتُولِ(
قَالَ
يَحْيَى :
وَقَدْ قَالَ
مَالِكٌ فِي
الْقَوْمِ
يَكُونُ
لَهُمُ
الْعَدَدُ،
يُتَّهَمُونَ
بِالدَّمِ,
فَيَرُدُّ
وُلاَةُ
الْمَقْتُولِ
الأَيْمَانَ
عَلَيْهِمْ،
وَهُمْ
نَفَرٌ
لَهُمْ عَدَدٌ
: أَنَّهُ
يَحْلِفُ
كُلُّ
إِنْسَانٍ مِنْهُمْ
عَنْ
نَفْسِهِ
خَمْسِينَ
يَمِيناً،
وَلاَ
تُقْطَعُ
الأَيْمَانُ
عَلَيْهِمْ بِقَدْرِ
عَدَدِهِمْ،
وَلاَ
يَبْرَؤُونَ دُونَ
أَنْ يَحْلِفَ
كُلُّ
إِنْسَانٍ
مِنْهُمْ
عَنْ نَفْسِهِ
خَمْسِينَ
يَمِيناً.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَهَذَا
أَحْسَنُ مَا
سَمِعْتُ فِي
ذَلِكَ.
قَالَ :
وَالْقَسَامَةُ
تَصِيرُ
إِلَى عَصَبَةِ
الْمَقْتُولِ،
وَهُمْ
وُلاَةُ
الدَّمِ
الَّذِينَ
يَقْسِمُونَ
عَلَيْهِ،
وَالَّذِينَ
يُقْتَلُ
بِقَسَامَتِهِمْ.
Malik der ki:
Bizdeki ittifaka göre alimlerin geçmişte ve yeni
üzerinde ittifak ettikleri ve benim de güvendiğim kimselerden işittiğim şey, kasamede önce davacıların yemin etmeleridir. Kasa-me ancak şu iki şeyden biriyle gerekir: Ya maktul, ölmeden
önce kan bedelim falana aittir, (beni şu vurdu) der, ya da ölü sahipleri
şüpheli delil getirir. Katil zanlısıyla ilgili delil kesin değilse, bu,
davacıların davalı aleyhine yemin etmelerini gerektirir. îşte
bize göre kasame ancak bu iki şeyden biriyle olur.
Malik der ki:
Bize göre kasden veya hata yoluyla olduğu iddia edilen
ölüm olayında tatbikatın böyle olmasında ve insanların muamelelerinde kasameye Ölü sahiplerinin başlamasında ihtilaf yoktur.
Malik der ki:
Davacılar (kasden öldürme davasında) yemin ederlerse,
ölülerinin kanına hak kazanırlar ve aleyhinde yemin ettikleri öldürülür Kasame'de ancak bir kişi öldürülür, iki kişi öldürülmez.
Kan sahiplerinden yani maktulün akrabalarından elli kişi elli yemin eder.
Şayet sayıları elli kişiden az olur veya bir kısmı yemin etmekten kaçınırsa,
diğerlerine tekrar yemin teklif edilip elli yemine tamamlanır. Ancak maktulün
affetme yetkisi olan yakınlarından biri yemin etmekten çekinirse o zaman kan
davası düşer.
Malik der ki:
Ölünün yakınlarından katili affetme yetkisi olmayanlardan biri yeminden
kaçınırsa, diğerlerine tekrar yemin ettirilir. Şayet affetme yetkisi olanlardan
biri yemin etmek istemezse, bir kişi de olsa Ölünün diğer sahiplerine tekrar
yemin ettirilmez. Ölü sahipleri böylece yemin edince, bu defa davalılara yemin
teklif edilir. Onlardan elli erkek (kendileri öldürmediklerine ve öldüreni
bilmediklerine) elli yemin eder. Şayet davalılar elli kişiden az ise, yemin
edenlere tekrar yemin ettirilir. Davalı sadece bir kişi ise, o elli yemin eder
ve kurtulur.
Malik der ki: Öldürme
hadisesindeki yemin ile diğer hususlardaki yeminler farklıdır. Çünkü biri
diğerine borç verince hakkını vesika ve delille sağlama bağlamak ister. Ama
birini Hdürmek isteyen bunu bir topluluk içerisinde
yapmaz, tenha yer ar. Delille sabit olmayan yerde kasame
olmasa ve kasame de diğer hukuki muamelelerde
yapıldığı gibi yapılsa o zaman ölülerin kanları boşa gider, zayi olur ve bu
şekildeki hükmü bilenler insanların kanını akıtıp öldürmeye cesaret ederlerdi.
İnsanların adam Öldürmekten kaçınması ve katil zanlısının da bu gibi durumda
maktulün sözü ile sorumlu tutulmaması için kasamede
öldürülenin sahiplerinden başlanılması gerekli kılındı.
Malik der ki: Az
sayıda bir topluluk maktulü Öldürmekle itham edilip de ölü sahipleri bunların
yemin etmelerini teklif ederlerse, onlardan her biri kendi adına elli yemin
eder, yoksa elli yemin bunların sayısına taksim edilmez.
Malik der ki: Bu
konuda işittiğim sözlerin en güzeli budur.
Malik der ki: Kasame (yemin etmek) maktulün asabesi-ne
(baba tarafından erkek akrabalarına) düşer, onlar yeminleriy-le kısas yapılan kan davacılarıdır,
2 - باب مَنْ
تَجُوزُ
قَسَامَتُهُ
فِي الْعَمْدِ
مِنْ وُلاَةِ
الدَّمِ
2.
Kasden Adam Öldürmede Kan Davacılarından Yemin
Etmeleri Caiz Olanlar
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ الَّذِي
لاَ
اخْتِلاَفَ
فِيهِ
عِنْدَنَا :
أَنَّهُ لاَ
يَحْلِفُ فِي
الْقَسَامَةِ
فِي الْعَمْدِ
أَحَدٌ مِنَ
النِّسَاءِ،
وَإِنْ لَمْ
يَكُنْ
لِلْمَقْتُولِ
وُلاَةٌ
إِلاَّ
النِّسَاءُ،
فَلَيْسَ
لِلنِّسَاءِ
فِي قَتْلِ
الْعَمْدِ
قَسَامَةٌ وَلاَ
عَفْوٌ.
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يُقْتَلُ
عَمْداً :
أَنَّهُ
إِذَا قَامَ
عَصَبَةُ
الْمَقْتُولِ
أَوْ مَوَالِيهِ
فَقَالُوا :
نَحْنُ
نَحْلِفُ
وَنَسْتَحِقُّ
دَمَ
صَاحِبِنَا،
فَذَلِكَ
لَهُمْ.
قَالَ
مَالِكٌ :
فَإِنْ
أَرَادَ
النِّسَاءُ أَنْ
يَعْفُونَ
عَنْهُ،
فَلَيْسَ
ذَلِكَ لَهُنَّ،
الْعَصَبَةُ
وَالْمَوَالِي
أَوْلَى
بِذَلِكَ
مِنْهُنَّ،
لأَنَّهُمْ
هُمُ الَّذِينَ
اسْتَحَقُّوا
الدَّمَ
وَحَلَفُوا
عَلَيْهِ.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَإِنْ
عَفَتِ
الْعَصَبَةُ أَوِ
الْمَوَالِي
بَعْدَ أَنْ
يَسْتَحِقُّوا
الدَّمَ،
وَأَبَى
النِّسَاءُ
وَقُلْنَ لاَ
نَدَعُ
قَاتِلَ
صَاحِبِنَا،
فَهُنَّ أَحَقُّ
وَأَوْلَى
بِذَلِكَ،
لأَنَّ مَنْ أَخَذَ
الْقَوَدَ
أَحَقُّ
مِمَّنْ
تَرَكَهُ
مِنَ
النِّسَاءِ
وَالْعَصَبَةِ،
إِذَا ثَبَتَ
الدَّمُ وَوَجَبَ
الْقَتْلُ.
قَالَ
مَالِكٌ : لاَ
يُقْسِمُ فِي
قَتْلِ الْعَمْدِ
مِنَ
الْمُدَّعِينَ
إِلاَّ
اثْنَانِ
فَصَاعِداً :
تُرَدَّدُ
الأَيْمَانُ
عَلَيْهِمَا
حَتَّى
يَحْلِفَا خَمْسِينَ
يَمِيناً،
ثُمَّ قَدِ
اسْتَحَقَّا
الدَّمَ،
وَذَلِكَ
الأَمْرُ
عِنْدَنَا.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَإِذَا
ضَرَبَ
النَّفَرُ الرَّجُلَ
حَتَّى
يَمُوتَ
تَحْتَ
أَيْدِيهِمْ،
قُتِلُوا
بِهِ
جَمِيعاً،
فَإِنْ هُوَ مَاتَ
بَعْدَ
ضَرْبِهِمْ،
كَانَتِ
الْقَسَامَةُ،
وَإِذَا
كَانَتِ
الْقَسَامَةُ
لَمْ تَكُنْ
إِلاَّ عَلَى
رَجُلٍ
وَاحِدٍ،
وَلَمْ يُقْتَلْ
غَيْرُهُ،
وَلَمْ
نَعْلَمْ
قَسَامَةً
كَانَتْ
قَطُّ إِلاَّ
عَلَى رَجُلٍ
وَاحِدٍ.
Malik der ki: Kasden adam öldürmedeki kasamede
kadınlardan hiç biri yemin etmez. Hatta maktulün velileri sadece kadınlar
olsa, bunlara yemin gerekmez. Affetme yetkilen de yoktur.
Malik der ki: Kasden öldürülen erkeğin asabesi
(baba tarafından erkek akrabaları) veya yakınları kalkıp: «Biz yemin edip
ölümüzün kanına hak kazanacağız» deseler, hak kendilerinin olur.
Malik der ki:
Kadınlar affetmeyi isteseler de afları geçerli olmaz. Asabesi
ve yakınları bu hususta kadınlardan daha çok söz sahibidirler. Çünkü ölüye
yemin eden ve kana hak kazanan bunlardır.
Malik der ki:
Ölünün asabesi yahut yakınları ölünün kanına hak
kazandıktan sonra affetseler de, kadınlar afdan kaçınıp:
«Ölümüzün katilini serbest bırakmayız» deseler, o zaman söz kadınlarındır.
Çünkü kan sabit olup kısas kesinleşince, kadınlar ve asabeden
kısası isteyenler, istemeyenlerden daha çok hak sahibidirler.
Malik der ki: Kasden adam öldürmede davacılara yemin ettirilebilmesi
için, yemin etmeleri gerekenlerden en az iMi kişi ve
daha fazla olması gerekir Yeminin adedi elli oluncaya kadar bu iki kişiye
tekrar ettirilir. Elli yemin edince kana hak kazanırlar. Hüküm bizde böyledir.
Malik der ki: Bir
grup insan hep beraber bir adamı ölünceye kadar dövseler, öldürülen bir kişi
yerine hepsi öldürülür. Fakat dövmelerinden sonra ölürse yemin gerekir. Yemin yoluyla
ise ancak bir adam kısasen öldürülür. Birden fazla
öldürülmez.
3 - باب
الْقَسَامَةِ
فِي قَتْلِ
الْخَطَإِ
3.
Hataen Adam Öldürmede Yemin (Kasame)
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
الْقَسَامَةُ
فِي قَتْلِ
الْخَطَإِ :
يُقْسِمُ
الَّذِينَ
يَدَّعُونَ
الدَّمَ
وَيَسْتَحِقُّونَهُ
بِقَسَامَتِهِمْ،
يَحْلِفُونَ
خَمْسِينَ
يَمِيناً،
تَكُونُ
عَلَى قَسْمِ
مَوَارِيثِهِمْ
مِنَ
الدِّيَةِ،
فَإِنْ كَانَ
فِي الأَيْمَانِ
كُسُورٌ
إِذَا
قُسِمَتْ
بَيْنَهُمْ،
نُظِرَ إِلَى
الَّذِي
يَكُونُ
عَلَيْهِ
أَكْثَرُ
تِلْكَ
الأَيْمَانِ
إِذَا قُسِمَتْ،
فَتُجْبَرُ
عَلَيْهِ
تِلْكَ
الْيَمِينُ(
قَالَ
مَالِكٌ :
فَإِنْ لَمْ
يَكُنْ
لِلْمَقْتُولِ
وَرَثَةٌ
إِلاَّ
النِّسَاءُ،
فَإِنَّهُنَّ
يَحْلِفْنَ
وَيَأْخُذْنَ
الدِّيَةَ,
فَإِنْ لَمْ
يَكُنْ لَهُ
وَارِثٌ
إِلاَّ رَجُلٌ
وَاحِدٌ،
حَلَفَ
خَمْسِينَ
يَمِيناً،
وَأَخَذَ
الدِّيَةَ،
وَإِنَّمَا
يَكُونَ
ذَلِكَ فِي
قَتْلِ
الْخَطَإِ،
وَلاَ يَكُونُ
فِي قَتْلِ الْعَمْدِ.
Malik der ki:
Hata yoluyla adam öldürmede kan davacıları yemin ederler ve yeminleriyle kana
hak kazanırlar. Bunlar elli yemin ederler. Yeminlerinin sayısı, diyetteki
hisseleri oranında olur. Elli yemin davacılara taksim edilince, eksik kalan
yemin taksimde kendisine en çok yemin düşene yaptırılır.
Malik der ki:
Öldürülenin kadınlardan başka varisleri yoksa, yemini
bunlar ederler ve diyeti alırlar. Sadece bir erkek varisi varsa, elli yemin
eder ve diyeti alır. Bu hüküm, kasden Öldürmede
değil, hata yoluyla öldürmededir.
4 - باب
الْمِيرَاثِ
فِي
الْقَسَامَةِ
4.
Kasamedk Miras
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
إِذَا قَبِلَ
وُلاَةُ
الدَّمِ
الدِّيَةَ،
فَهِيَ مَوْرُوثَةٌ
عَلَى
كِتَابِ
اللَّهِ،
يَرِثُهَا بَنَاتُ
الْمَيِّتِ
وَأَخَوَاتُهُ،
وَمَنْ
يَرِثُهُ
مِنَ
النِّسَاءِ،
فَإِنْ لَمْ
يُحْرِزِ
النِّسَاءُ
مِيرَاثَهُ،
كَانَ مَا
بَقِيَ مِنْ
دِيَتِهِ
لأَوْلَى
النَّاسِ
بِمِيرَاثِهِ
مَعَ
النِّسَاءِ(
قَالَ
مَالِكٌ :
إِذَا قَامَ
بَعْضُ
وَرَثَةِ
الْمَقْتُولِ
الَّذِي
يُقْتَلُ
خَطَأً، يُرِيدُ
أَنْ
يَأْخُذَ
مِنَ
الدِّيَةِ بِقَدْرِ
حَقِّهِ
مِنْهَا
وَأَصْحَابُهُ
غَيَبٌ، لَمْ
يَأْخُذْ
ذَلِكَ،
وَلَمْ
يَسْتَحِقَّ مِنَ
الدِّيَةِ
شَيْئاً
قَلَّ وَلاَ
كَثُرَ،
دُونَ أَنْ
يَسْتَكْمِلَ
الْقَسَامَةَ،
يَحْلِفُ
خَمْسِينَ
يَمِيناً،
فَإِنْ حَلَفَ
خَمْسِينَ
يَمِيناً
اسْتَحَقَّ
حِصَّتَهُ
مِنَ
الدِّيَةِ،
وَذَلِكَ
أَنَّ
الدَّمَ لاَ
يَثْبُتُ إِلاَّ
بِخَمْسِينَ
يَمِيناً،
وَلاَ تَثْبُتُ
الدِّيَةُ
حَتَّى
يَثْبُتَ
الدَّمُ، فَإِنْ
جَاءَ بَعْدَ
ذَلِكَ مِنَ
الْوَرَثَةِ
أَحَدٌ
حَلَفَ مِنَ
الْخَمْسِينَ
يَمِيناً
بِقَدْرِ
مِيرَاثِهِ
وَأَخَذَ
حَقَّهُ،
حَتَّى
يَسْتَكْمِلَ
الْوَرَثَةُ
حُقُوقَهُمْ،
إِنْ جَاءَ
أَخٌ لأُمٍّ
فَلَهُ
السُّدُسُ،
وَعَلَيْهِ
مِنَ
الْخَمْسِينَ
يَمِيناً
السُّدُسُ،
فَمَنْ
حَلَفَ
اسْتَحَقَّ
حَقَّهُ مِنَ
الدِّيَةِ,
وَمَنْ
نَكَلَ
بَطَلَ
حَقُّهُ، وَإِنْ
كَانَ بَعْضُ
الْوَرَثَةِ
غَائِباً،
أَوْ
صَبِيًّا لَمْ
يَبْلُغْ
الْحُلُمَ،
حَلَفَ
الَّذِينَ
حَضَرُوا
خَمْسِينَ
يَمِيناً،
فَإِنْ جَاءَ
الْغَائِبُ
بَعْدَ
ذَلِكَ، أَوْ
بَلَغَ
الصَّبِىُّ
الْحُلُمَ,
حَلَفَ كُلٌّ
مِنْهُمَا،
يَحْلِفُونَ
عَلَى قَدْرِ
حُقُوقِهِمْ
مِنَ
الدِّيَةِ،
وَعَلَى
قَدْرِ مَوَارِيثِهِمْ
مِنْهَا(
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
وَهَذَا أَحْسَنُ
مَا سَمِعْتُ.
Malik der ki:
Öldürülenin yakınları (kısastan vazgeçip) diyeti kabul edince Allah'ın
kitabında belirttiği taksim üzere miras alırlar. Buna ölünün kızları, kız
kardeşleri ve mirasçı olabilen diğer kadınlar da varis olurlar. Şayet kadınlar
hissesini aldıktan sonra diyet artarsa, o zaman kalanı kadınlarla beraber en
yakın erkeklere ait olur.
Malik der ki; Hata
yoluyla öldürülen maktulün bir kısım varisleri yok iken, bulunanlardan biri
kendi hissesine düşen miktarı almak istese, kasame
tamam olup elli yemin yapıncaya kadar bunu alamaz ve diyetten ne az ve nede çok
hiç bir şeye hak kazanamaz. Fakat elli yemin ederse, o zaman diyetten hissesine
düşen miktarı alır. Zira kan ancak elli yeminle sabit olur. Kan sabit oluncaya
kadar diyet sabit olmaz. Bundan sonra o gaib varislerden
biri gelirse elli yeminden miras miktarı oranınca yemin eder ve diyetten
hakkını alır. Bütün varisler diyet haklarını alıncaya kadar bu iş böyle devam
eder. Mesela anabir erkek kardeş gelirse miras hakkı
altıda birdir. Elli yeminin altıda birini yapar. Yemin eden kimse diyetten
hakkını alır. Yeminden kaçmanan hakkı ise yok olur.
Varislerin bir kısmı gaib veya buluğa ermemiş çocuk
olursa, hazır olanlar elli yemin ederler. Bundan sonra gaib
gelir veya çocuk buluğa ererse, bunlardan her biri diyetteki hakları ve
mirasları oranınca yemin ederler.
Malik der ki: Bu
işittiklerimin en güzelidir.
5 - باب
الْقَسَامَةِ
فِي
الْعَبِيدِ
5.
Kölelerde Kasame
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ عِنْدَنَا
فِي
الْعَبِيدِ :
أَنَّهُ
إِذَا أُصِيبَ
الْعَبْدُ
عَمْداً أَوْ
خَطَأً،
ثُمَّ جَاءَ
سَيِّدُهُ
بِشَاهِدٍ
حَلَفَ مَعَ
شَاهِدِهِ يَمِيناً
وَاحِدَةً،
ثُمَّ كَانَ
لَهُ قِيمَةُ
عَبْدِهِ،
وَلَيْسَ فِي
الْعَبِيدِ
قَسَامَةٌ،
فِي عَمْدٍ
وَلاَ
خَطَإٍ،
وَلَمْ أَسْمَعْ
أَحَداً مِنْ
أَهْلِ
الْعِلْمِ قَالَ
ذَلِكَ(
قَالَ
مَالِكٌ :
فَإِنْ
قُتِلَ
الْعَبْدُ
عَمْداً أَوْ
خَطَأً، لَمْ
يَكُنْ عَلَى
سَيِّدِ
الْعَبْدِ
الْمَقْتُولِ
قَسَامَةٌ
وَلاَ
يَمِينٌ،
وَلاَ
يَسْتَحِقُّ
سَيِّدُهُ
ذَلِكَ
إِلاَّ
بِبَيِّنَةٍ عَادِلَةٍ
أَوْ
بِشَاهِدٍ،
فَيَحْلِفُ
مَعَ
شَاهِدِهِ.
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
وَهَذَا أَحْسَنُ
مَا سَمِعْتُ.
Malik der ki:
Bize göre, kölelerin durumu şöyledir; Köle kasden
veya hata yoluyla öldürülür, sonra efendisi (bunu falan öldürdü diye) bir şahit
getirirse, şahitle beraber kendisi de bir yemin ettikten sonra öldürülenin
bedelini alır. Hataen ve kasden
öldürülen kölelerde kasame (elli yemin) yoktur. Kasame gerekir diyen hiç bir ilim sahibini işitmedim.
Malik der ki:
Köle kasden veya hata yoluyla öldürülür-se efendisine kasame de yoktur,
yemin de gerekmez. Efendisi buna ancak ya iki adil şahitle ya da bir şahitle
beraber kendi yeminiyle hak kazanır.
Malik der ki: Bu,
işittiklerimin en güzelidir.