20 - باب مَا
يَجِبُ فِي
الْعَمْدِ
20. Kasden
Adam Öldürmenin Cezası
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ، عَنْ
عُمَرَ بْنِ
حُسَيْنٍ
مَوْلَى
عَائِشَةَ بِنْتِ
قُدَامَةَ :
أَنَّ عَبْدَ
الْمَلِكِ بْنَ
مَرْوَانَ
أَقَادَ
وَلِيَّ
رَجُلٍ مِنْ
رَجُلٍ
قَتَلَهُ
بِعَصاً،
فَقَتَلَهُ وَلِيُّهُ
بِعَصاً(
Kudame kızı Aişe'nin azadlı kölesi Hüseyin oğlu Ömer'den:
Abdulmelik b. Mervan değnek ile
öldürülen birinin velisine katili aynen Öldürmesini emretti. O da katili
değnekle öldürdü.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَالأَمْرُ
الْمُجْتَمَعُ
عَلَيْهِ
الَّذِي لاَ
اخْتِلاَفَ
فِيهِ عِنْدَنَا
: أَنَّ
الرَّجُلَ
إِذَا ضَرَبَ
الرَّجُلَ
بِعَصاً،
أَوْ رَمَاهُ
بِحَجَرٍ، أَوْ
ضَرَبَهُ
عَمْداً
فَمَاتَ مِنْ
ذَلِكَ،
فَإِنَّ
ذَلِكَ هُوَ
الْعَمْدُ، وَفِيهِ
الْقِصَاصُ.
İmam Malik der
ki: Bize göre ittifakla kabul edilen görüş şudur: Bir adam birine değnekle
vursa yahut ona taş atsa veya kasden vursa, o da
Ölse, bu kasden öldürmedir ve kısas gerekir.
قَالَ
مَالِكٌ :
فَقَتْلُ
الْعَمْدِ
عِنْدَنَا :
أَنْ
يَعْمِدَ
الرَّجُلُ
إِلَى الرَّجُلِ
فَيَضْرِبَهُ
حَتَّى
تَفِيظَ
نَفْسُهُ،
وَمِنَ
الْعَمْدِ
أَيْضاً أَنْ
يَضْرِبَ
الرَّجُلُ
الرَّجُلَ
فِي
النَّائِرَةِ
تَكُونُ
بَيْنَهُمَا,
ثُمَّ يَنْصَرِفُ
عَنْهُ
وَهُوَ
حَيٌّ،
فَيُنْزَى
فِي ضَرْبِهِ
فَيَمُوتُ،
فَتَكُونُ
فِي ذَلِكَ
الْقَسَامَةُ(
İmam Malik der
ki: Bize göre kasden öldürme bir adamın diğerine
canı çıkıncaya kadar kasden vurarak öldürmesidir.
Ayrıca yine aralarında düşmanlık olan birinin diğerine vurarak o sağ iken
ayrılıp sonra adamın bu darbeden dolayı kan kaybederek ölmesi de kasden Öldürmedir. Bunda kasame (elli yemin) gerekir.
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ
عِنْدَنَا :
أَنَّهُ
يُقْتَلُ فِي
الْعَمْدِ
الرِّجَالُ
الأَحْرَارُ،
بِالرَّجُلِ
الْحُرِّ
الْوَاحِدِ،
وَالنِّسَاءُ
بِالْمَرْأَةِ
كَذَلِكَ،
وَالْعَبِيدُ
بِالْعَبْدِ
كَذَلِكَ.
İmam Malik der
ki: Hür bir adamı kasden hep beraber öldü* ren
erkekler, bir kadını öldüren kadınlar ve bir köleyi öldüren köleler kısas
olarak öldürülürle
21 - باب
الْقِصَاصِ
فِي
الْقَتْلِ
21.
Adam Öldürmede Kısas
حَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ،
أَنَّهُ
بَلَغَهُ :
أَنَّ
مَرْوَانَ
بْنَ الْحَكَمِ
كَتَبَ إِلَى
مُعَاوِيَةَ
بْنِ أبِي سُفْيَانَ
يَذْكُرُ
أَنَّهُ
أُتِىَ بِسَكْرَانَ
قَدْ قَتَلَ
رَجُلاً،
فَكَتَبَ إِلَيْهِ
مُعَاوِيَةُ :
أَنِ
اقْتُلْهُ
بِهِ.
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
أَحْسَنُ مَا
سَمِعْتُ فِي
تَأْوِيلِ
هَذِهِ
الآيَةِ، قَوْلِ
اللَّهِ
تَبَارَكَ
وَتَعَالَى : (
الْحُرُّ
بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ
بِالْعَبْدِ
وَالأُنْثَى
بِالأُنْثَى )
[البقرة : 178]
أَنَّ الْقِصَاصَ
يَكُونُ
بَيْنَ
الإِنَاثِ،
كَمَا
يَكُونُ
بَيْنَ
الذُّكُورِ،
وَالْمَرْأَةُ
الْحُرَّةُ
تُقْتَلُ
بِالْمَرْأَةِ
الْحُرَّةِ،
كَمَا
يُقْتَلُ
الْحُرُّ بِالْحُرِّ،
وَالأَمَةُ
تُقْتَلُ
بِالأَمَةِ،
كَمَا يُقْتَلُ
الْعَبْدُ
بِالْعَبْدِ،
وَالْقِصَاصُ
يَكُونُ
بَيْنَ
النِّسَاءِ،
كَمَا يَكُونُ
بَيْنَ
الرِّجَالِ،
وَالْقِصَاصُ
أَيْضاً
يَكُونُ
بَيْنَ
الرِّجَالِ
وَالنِّسَاءِ،
وَذَلِكَ
أَنَّ
اللَّهَ
تَبَارَكَ وَتَعَالَى
قَالَ فِي
كِتَابِهِ : (
وَكَتَبْنَا
عَلَيْهِمْ
فِيهَا أَنَّ
النَّفْسَ
بِالنَّفْسِ
وَالْعَيْنَ
بِالْعَيْنِ
وَالأَنْفَ
بِالأَنْفِ
وَالأُذُنَ
بِالأُذُنِ
وَالسِّنَّ
بِالسِّنِّ
وَالْجُرُوحَ
قِصَاصٌ )
[المائدة : 45] فَذَكَرَ
اللَّهُ
تَبَارَكَ
وَتَعَالَى
أَنَّ
النَّفْسَ
بِالنَّفْسِ،
فَنَفْسُ
الْمَرْأَةِ
الْحُرَّةِ
بِنَفْسِ
الرَّجُلِ
الْحُرِّ،
وَجُرْحُهَا
بِجُرْحِهِ(
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يُمْسِكُ الرَّجُلَ
لِلرَّجُلِ
فَيَضْرِبُهُ
فَيَمُوتُ
مَكَانَهُ :
أَنَّهُ إِنْ
أَمْسَكَهُ
وَهُوَ يَرَى
أَنَّهُ
يُرِيدُ
قَتْلَهُ،
قُتِلاَ بِهِ
جَمِيعاً،
وَإِنْ أَمْسَكَهُ
وَهُوَ يَرَى
أَنَّهُ
إِنَّمَا
يُرِيدُ
الضَّرْبَ،
مِمَّا
يَضْرِبُ بِهِ
النَّاسُ،
لاَ يَرَى
أَنَّهُ
عَمَدَ لِقَتْلِهِ،
فَإِنَّهُ
يُقْتَلُ
الْقَاتِلُ وَيُعَاقَبُ
الْمُمْسِكُ
أَشَدَّ
الْعُقُوبَةِ،
وَيُسْجَنُ
سَنَةً،
لأَنَّهُ
أَمْسَكَهُ،
وَلاَ يَكُونُ
عَلَيْهِ
الْقَتْلُ.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يَقْتُلُ الرَّجُلَ
عَمْداً،
أَوْ
يَفْقَأُ
عَيْنَهُ عَمْداً،
فَيُقْتَلُ
الْقَاتِلُ،
أَوْ تُفْقَأُ
عَيْنُ
الْفَاقِئِ
قَبْلَ أَنْ
يُقْتَصَّ
مِنْهُ :
أَنَّهُ
لَيْسَ
عَلَيْهِ دِيَةٌ
وَلاَ
قِصَاصٌ،
وَإِنَّمَا
كَانَ حَقُّ
الَّذِي
قُتِلَ أَوْ
فُقِئَتْ
عَيْنُهُ فِي
الشَّيْءِ
بِالَّذِي ذَهَبَ،
وَإِنَّمَا
ذَلِكَ
بِمَنْزِلَةِ
الرَّجُلِ
يَقْتُلُ
الرَّجُلَ
عَمْداً، ثُمَّ
يَمُوتُ
الْقَاتِلُ
فَلاَ
يَكُونُ لِصَاحِبِ
الدَّمِ
إِذَا مَاتَ
الْقَاتِلُ
شَيْءٌ،
دِيَةٌ وَلاَ
غَيْرُهَا،
وَذَلِكَ
لِقَوْلِ
اللَّهِ تَبَارَكَ
وَتَعَالَى : (
كُتِبَ
عَلَيْكُمُ
الْقِصَاصُ
فِي
الْقَتْلَى
الْحُرُّ
بِالْحُرِّ
وَالْعَبْدُ
بِالْعَبْدِ )
[البقرة : 178](
قَالَ
مَالِكٌ :
فَإِنَّمَا
يَكُونُ لَهُ
الْقِصَاصُ
عَلَى
صَاحِبِهِ
الَّذِي قَتَلَهُ،
فَإِذَا
هَلَكَ
قَاتِلُهُ
الَّذِي قَتَلَهُ،
فَلَيْسَ
لَهُ قِصَاصٌ
وَلاَ دِيَةٌ.
قَالَ
مَالِكٌ :
لَيْسَ
بَيْنَ
الْحُرِّ وَالْعَبْدِ
قَوَدٌ فِي
شَىْءٍ مِنَ
الْجِرَاحِ،
وَالْعَبْدُ
يُقْتَلُ
بِالْحُرِّ
إِذَا قَتَلَهُ
عَمْداً،
وَلاَ
يُقْتَلُ الْحُرُّ
بِالْعَبْدِ
وَإِنْ
قَتَلَهُ
عَمْداً. وَهُوَ
أَحْسَنُ مَا
سَمِعْتُ.
imam Malik'e şöyle rivayet edildi: Mervan
b. Hakem, Muaviye b. Ebi Süfyan'a, kendisine adam öldürmüş sarhoş birinin getirildiğini,
(buna kısas uygulanıp uygulanmıyacağmm) bildirilmesini
yazınca, Muaviye: «Maktul karşılığında onu öldür»
diye cevap verdi.
Malik der ki:
Allah'ın «Hür hür ile, köle,
köle ile (bunlar erkekdirler) kadın, kadın ile (kısas
olunur)» buyruğunun açıklanması hakkında işittiklerimin en güzeli erkekler
arasında kısas olduğu gibi, kadınlar arasında da olur. Hür erkeği öldüren hür
erkek öldürüldüğü gibi, hür kadını Öldüren hür kadın da öldürülür. Yine erkek
köleyi öldüren erkek köle öldürüldüğü gibi, cariyeyi öldüren cariye de
öldürülür. Şu halde kısas, erkekler arasında olduğu gibi, kadınlar arasında da
olur.
Yine bunun gibi
kısas, erkeklerle kadınlar arasında da olur. Nitekim Allahu
Teala, Kur'anı Kerim'de
şöyle buyurur: «Biz Tevrat'ta onların üzerine farz
kıldık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralamalar
muhakkak kısastır. (Bunlarda kısas tatbik edilir.)» Allahü Teala cana karşı canın
kısas olunacağını bildirdi. O halde hür adam öldüren kadın, kısasen
öldürülür, onu yaralayan kadın da kısasen yaralanır.
Malik der ki:
Biri bir adamı diğerinin dövmesi için tutar da o da orada ölünceye kadar
döverse, bakılır. Şayet tutan öldürmesi için tutmuşsa o zaman her ikisi de
öldürülür. Fakat sadece örfen insanların dövdüğü
gibi dövmesi için tutup da öldürmek niyetiyle döveceğini bilmiyorsa o zaman
katil öldürülür. Tutana da onu tuttuğu için bir sene hapis cezası verilir,
öldürülmez.
Malik der ki: Kasden bir adamı öldüren veya gözünü çıkaran kimse kısas
yapılmadan Önce Öldürülse veya gözü çıkarılsa, o zaman ne diyet vermesi ve ne
de kısas yapılması gerekir. Çünkü öldürülen veya gözü çıkarılan kimsenin
hakkı, o adamın canında veya gözünde idi. Bunlar da kısasdan
önce yok olmuştur.
Bu, birinin bir
adam öldürerek katil olduktan sonra Ölmesi gibidir. Katil öldükten sonra ölü
sahibinin ne diyet ve ne de başka bir şey isteme hakkı yoktur. Çünkü Allahu Teala:
«— Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı.
Hür, hür ile, köle köle ile,...
kısas olunur» buyurdu.
Malik der ki:
Kısas, maktulü Öldüren katile uygulanır. Katil Ölünce maktulün kısası da,
diyeti de kalmaz.
Malik der ki: Yaralamalarda
hür ile köle arasında kısas olmaz. Hür kimseyi kasden
öldüren köle öldürülür. Fakat köleyi kasden öldüren
hür kimse öldürülmez. işittiklerimin en güzeli budur.
22 - باب
الْعَفْوِ
فِي قَتْلِ
الْعَمْدِ
22.
Kasden Öldürmede Affetme
حَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ،
أَنَّهُ
أَدْرَكَ
مَنْ يَرْضَى
مِنْ أَهْلِ
الْعِلْمِ
يَقُولُونَ
فِي
الرَّجُلِ
إِذَا أَوْصَى،
أَنْ يُعْفَى
عَنْ
قَاتِلِهِ
إِذَا قَتَلَ
عَمْداً :
إِنَّ ذَلِكَ
جَائِزٌ
لَهُ، وَأَنَّهُ
أَوْلَى
بِدَمِهِ
مِنْ
غَيْرِهِ مِنْ
أَوْلِيَائِهِ
مِنْ
بَعْدِهِ.
Malik der ki:
İlmine güvendiğim alimler şöyle derler: Maktul ölmeden
önce kendisini kasden öldürenin affedilmesini istese,
bu caizdir. Çünkü maktul kendi kanı hakkında hükme velilerinden daha layıktır.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يَعْفُو عَنْ قَتْلِ
الْعَمْدِ
بَعْدَ أَنْ
يَسْتَحِقَّهُ
وَيَجِبَ
لَهُ: إِنَّهُ
لَيْسَ عَلَى
الْقَاتِلِ
عَقْلٌ
يَلْزَمُهُ،
إِلاَّ أَنْ يَكُونَ
الَّذِي
عَفَا عَنْهُ
اشْتَرَطَ
ذَلِكَ
عِنْدَ الْعَفْوِ
عَنْهُ.
Malik der ki:
Maktulün velisi onu kasden öldüreni affetse, katilin
diyet vermesi gerekmez. Ancak diyet vermesi şartıyla affederse o zaman alır.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الْقَاتِلِ
عَمْداً إِذَا
عُفِي عَنْهُ
: أَنَّهُ
يُجْلَدُ
مِئَةَ جَلْدَةٍ
وَيُسْجَنُ
سَنَةً.
Malik der ki: IÇasden adam öldüren affedilirse, ceza olarak yüz kırbaç
vurulur ve bir sene hapsedilir..
قَالَ
مَالِكٌ :
وَإِذَا
قَتَلَ
الرَّجُلُ عَمْداً،
وَقَامَتْ
عَلَى ذَلِكَ
الْبَيِّنَةُ،
وَلِلْمَقْتُولِ
بَنُونَ وَبَنَاتٌ،
فَعَفَا
الْبَنُونَ
وَأَبَى الْبَنَاتُ
أَنْ
يَعْفُونَ،
فَعَفْوُ
الْبَنِينَ
جَائِزٌ
عَلَى
الْبَنَاتِ،
وَلاَ أَمْرَ
لِلْبَنَاتِ
مَعَ
الْبَنِينَ
فِي الْقِيَامِ
بِالدَّمِ
وَالْعَفْوِ
عَنْهُ.
Malik der ki: Bir
adam diğerini kasden öldürür de bu delille sabit olur
ve maktulün de oğulları ve kızları olup oğullan katili affeder, kızları
affetmekten kaçınırlarsa, oğullarının affı yeterlidir. Oğullarla beraber
bulunan kızları babalarının kanını talep ve affetmede haklan yoktur.
23 - باب
الْقِصَاصِ فِي
الْجِرَاحِ
23.
Yaralarda Kısas
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ الْمُجْتَمَعُ
عَلَيْهِ
عِنْدَنَا :
أَنَّ مَنْ
كَسَرَ يَداً
أَوْ رِجْلاً
عَمْداً،
أَنَّهُ
يُقَادُ
مِنْهُ وَلاَ
يَعْقِلُ.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَلاَ
يُقَادُ مِنْ
أَحَدٍ حَتَّى
تَبْرَأَ
جِرَاحُ
صَاحِبِهِ
فَيُقَادُ
مِنْهُ،
فَإِنْ جَاءَ
جُرْحُ الْمُسْتَقَادِ
مِنْهُ
مِثْلَ
جُرْحِ الأَوَّلِ
حِينَ
يَصِحُّ
فَهُوَ
الْقَوَدُ،
وَإِنْ زَادَ
جُرْحُ
الْمُسْتَقَادِ
مِنْهُ أَوْ
مَاتَ
فَلَيْسَ
عَلَى
الْمَجْرُوحِ
الأَوَّلِ
الْمُسْتَقِيدِ
شَيْءٌ، وَإِنْ
بَرَأَ جُرْحُ
الْمُسْتَقَادِ
مِنْهُ،
وَشَلَّ الْمَجْرُوحُ
الأَوَّلُ،
أَوْ
بَرَأَتْ جِرَاحُهُ
وَبِهَا
عَيْبٌ أَوْ
نَقْصٌ أَوْ
عَثَلٌ,
فَإِنَّ
الْمُسْتَقَادَ
مِنْهُ لاَ يَكْسِرُ
الثَّانِيَةَ
وَلاَ
يُقَادُ بِجُرْحِهِ.
قَالَ :
وَلَكِنَّهُ
يُعْقَلُ
لَهُ بِقَدْرِ
مَا نَقَصَ
مِنْ يَدِ
الأَوَّلِ
أَوْ فَسَدَ
مِنْهَا،
وَالْجِرَاحُ
فِي
الْجَسَدِ
عَلَى مِثْلِ
ذَلِكَ(
قَالَ
مَالِكٌ :
وَإِذَا
عَمَدَ
الرَّجُلُ إِلَى
امْرَأَتِهِ
فَفَقَأَ
عَيْنَهَا،
أَوْ كَسَرَ
يَدَهَا, أَوْ
قَطَعَ
إِصْبَعَهَا،
أَوْ شِبْهَ
ذَلِكَ، مُتَعَمِّداً
لِذَلِكَ،
فَإِنَّهَا
تُقَادُ مِنْهُ،
وَأَمَّا
الرَّجُلُ
يَضْرِبُ
امْرَأَتَهُ
بِالْحَبْلِ
أَوْ
بِالسَّوْطِ،
فَيُصِيبُهَا
مِنْ
ضَرْبِهِ مَا
لَمْ يُرِدْ
وَلَمْ
يَتَعَمَّدْ،
فَإِنَّهُ
يَعْقِلُ مَا
أَصَابَ
مِنْهَا
عَلَى هَذَا
الْوَجْهِ،
وَلاَ
يُقَادُ مِنْهُ.
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ،
أَنَّهُ بَلَغَهُ
: أَنَّ أَبَا
بَكْرِ بْنَ
مُحَمَّدِ
بْنِ عَمْرِو
بْنِ حَزْمٍ
أَقَادَ مِنْ
كَسْرِ
الْفَخِذِ.
Malik der ki:
Bize göre ittifakla kabul edilen hüküm şudur: Kasden
birinin el ve ayağını kıran kimsenin cezası diyet değil kısastır.
Malik der ki:
Yaraladığı kimsenin yarası iyileşinceye kadar hiç bir kimseye kısas yapılmaz.
Yara iyileşince kısas yapılır. Kısas yapılan kimsenin yarası iyileşince,
yaraladığı kimsenin yarası gibi olursa bu kısasdır.
Fakat kısas yapılanın yarası daha fazla olur veya ölürse, önce yaralanıp kısas
talep edene bir şey gerekmez. Kısas yapılan kimsenin yarası iyileşir de
yaraladığı kimse çolak kalır veya yarasının yerinde iz ve kusur kalırsa,
ikinci defa kısas yapılmaz.
Malik der ki:
Fakat ona, elinin ilk halinden yaranın meydana getirdiği noksanlık kadar diyet
verilir (tazminat ödenir). Vücuttaki yaraların durumu da böyledir.
Malik der ki; Bir
kimse kasden vurup karısının gözünü çakarsa, yahut kolunu kusa, ya da parmağını kesse veya buna
benzer şeyler yapsa kısas yapılır.
Fakat koca
karısına kasden iple veya çubukla vursa da arzu
etmediği bir yaralama meydana gelse diyetini verir, kısas yapılmaz.
Malik'e rivayet
edildiğine göre Hazm oğlu Amr
oğlu Muhammed oğlu Ebu Bekir uyluğun kırılmasında
kısas yaptı.