13 - باب
الْعَمَلِ
فِي عَقْلِ
الأَسْنَانِ
13. Dişlerde Diyetin
Hükmü
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ، عَنْ
دَاوُدَ بْنِ
الْحُصَيْنِ،
عَنْ أبِي غَطَفَانَ
بْنِ طَرِيفٍ
الْمُرِّيِّ،
أَنَّهُ
أَخْبَرَهُ :
أَنَّ مَرْوَانَ
بْنَ
الْحَكَمِ
بَعَثَهُ
إِلَى عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَبَّاسٍ
يَسْأَلُهُ :
مَاذَا فِي
الضِّرْسِ ؟
فَقَالَ
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
عَبَّاسٍ :
فِيهِ خَمْسٌ
مِنَ
الإِبِلِ. قَالَ
: فَرَدَّنِى
مَرْوَانُ
إِلَى عَبْدِ اللَّهِ
بْنِ
عَبَّاسٍ
فَقَالَ :
أَتَجْعَلُ
مُقَدَّمَ
الْفَمِ
مِثْلَ
الأَضْرَاسِ؟
فَقَالَ
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
عَبَّاسٍ :
لَوْ لَمْ تَعْتَبِرْ
ذَلِكَ
إِلاَّ
بِالأَصَابِعِ
عَقْلُهَا
سَوَاءٌ(
Tarîf oğlu Ebu Gatafan el-Mürrî'den: Mervan b. Hakem beni (hataen
çıkarılan) öğütücü dişlerin diyetini sormam için Abdullah b. Abbas'a gönderdi.
(Ben de gidip sorunca) Abdullah b. Abbas (r.a.)
«— Öğütücü dişin
diyeti beş devedir» dedi. (Hükmü Mervan b. Hakem'e
ilettiğimde) beni tekrar Abdullah b. Abbas'a gönderip ona Mervan'ın:
«— Sen öndeki
kesici dişleri öğütücü dişler gibi mi sayıyorsun?» sözünü iletince, îbn Abbas:
«— Bunu parmaklara kıyas etmen gerekir. (Yaptıkları
iş farklı olsa da) diyetleri eşittir» dedi.
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ، عَنْ
هِشَامِ بْنِ
عُرْوَةَ،
عَنْ
أَبِيهِ،
أَنَّهُ
كَانَ
يُسَوِّي
بَيْنَ
الأَسْنَانِ
فِي
الْعَقْلِ،
وَلاَ
يُفَضِّلُ
بَعْضَهَا
عَلَى بَعْضٍ.
Urve'nin diyet hususunda dişleri eşit tuttuğu, bir kısmım
diğerlerine üstün tutmadığı rivayet edildi.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَالأَمْرُ
عِنْدَنَا :
أَنَّ
مُقَدَّمَ
الْفَمِ
وَالأَضْرَاسِ
وَالأَنْيَابِ
عَقْلُهَا
سَوَاءٌ،
وَذَلِكَ أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ r قَالَ : «
فِي السِّنِّ
خَمْسٌ مِنَ
الإِبِلِ ». وَالضِّرْسُ
سِنٌّ مِنَ
الأَسْنَانِ
لاَ يَفْضُلُ
بَعْضُهَا
عَلَى بَعْضٍ(
İmam Malik der ki:
Bize göre kesici, öğütücü ve sivri dişlerin diyeti eşittir. Çünkü Resulıtllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
«Dişin diyeti beş
devedir» buyurdu, öğütücü diş de bu dişlerden biridir. Bunlardan bir kısmı
diğerine üstün olmaz.
14 - باب مَا
جَاءَ فِي
دِيَةِ
جِرَاحِ
الْعَبْدِ
14.
Köleyi Yaralamanın Diyeti
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ مَالِكٍ
: أَنَّهُ
بَلَغَهُ :
أَنَّ سَعِيدَ
بْنَ
الْمُسَيَّبِ،
وَسُلَيْمَانَ
بْنَ يَسَارٍ
كَانَا
يَقُولاَنِ :
فِي مُوضِحَةِ
الْعَبْدِ
نِصْفُ
عُشْرِ
ثَمَنِهِ(
îmam Malik'e rivayet edildiğine göre, Said b. Müseyyeb ve Süleyman b. Yesar: «Kölenin yüz ve başındaki kemiğe kadar işleyen
yaranın diyeti, kendi değerinin yirmide biri kadardır» derlerdi.
وَحَدَّثَنِي
مَالِكٌ،
أَنَّهُ
بَلَغَهُ : أَنَّ
مَرْوَانَ
بْنَ
الْحَكَمِ
كَانَ يَقْضِي
فِي
الْعَبْدِ
يُصَابُ
بِالْجِرَاحِ
: أَنَّ عَلَى
مَنْ
جَرَحَهُ
قَدْرَ مَا
نَقَصَ مِنْ
ثَمَنِ
الْعَبْدِ.
îmam Malik'e rivayet edildiğine göre, Mervan b. Hakem yaralanan köle hakkında, köleyi
yaralayana, kölenin değerinden yaranın noksanlaştırdığı miktar kadar diyete
hükmederdi.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَالأَمْرُ
عِنْدَنَا :
أَنَّ فِي
مُوضِحَةِ
الْعَبْدِ
نِصْفَ
عُشْرِ ثَمَنِهِ,
وَفِي
مُنَقَّلَتِهِ
الْعُشْرُ وَنِصْفُ
الْعُشْرِ
مِنْ
ثَمَنِهِ،
وَفِي مَأْمُومَتِهِ
وَجَائِفَتِهِ،
فِي كُلِّ
وَاحِدَةٍ
مِنْهُمَا
ثُلُثُ
ثَمَنِهِ،
وَفِيمَا
سِوَى هَذِهِ
الْخِصَالِ
الأَرْبَعِ
مِمَّا
يُصَابُ بِهِ
الْعَبْدُ
مَا نَقَصَ
مِنْ
ثَمَنِهِ، يُنْظَرُ
فِي ذَلِكَ
بَعْدَ مَا
يَصِحُّ الْعَبْدُ
وَيَبْرَأُ،
كَمْ بَيْنَ
قِيمَةِ الْعَبْدِ
بَعْدَ أَنْ
أَصَابَهُ
الْجُرْحُ،
وَقِيمَتِهِ
صَحِيحاً
قَبْلَ أَنْ
يُصِيبَهُ
هَذَا، ثُمَّ
يَغْرَمُ
الَّذِي
أَصَابَهُ
مَا بَيْنَ الْقِيمَتَيْنِ(
imam Malik der ki: Bize göre kölenin yüz ve başındaki
kemiğe kadar işleyen yaranın diyeti, kölenin kıymetinin yirmide biridir.
Kölenin baş ve yüzündeki kemiği zedeleyen yaranın diyeti de, kölenin
kıymetinin onda biri ve yirmide biridir. Kölenin beynine kadar işleyen yara ile
(karın, göğüs ve sırt bölgesindeki) içeriye kadar nüfuz eden yaranın diyeti
ise, kölenin değerinin üçte biri kadardır. Bu dört çeşit yaranın dışında
kölenin değerini düşüren yaraların diyeti, şöyle hesap edilir: Kölenin bir
yarası iyileşince, bir de yara almadan önceki fiatı
biçilir. Aradaki fark, diyet olarak ödenir.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الْعَبْدِ
إِذَا كُسِرَتْ
يَدُهُ أَوْ
رِجْلُهُ،
ثُمَّ صَحَّ
كَسْرُهُ
فَلَيْسَ
عَلَى مَنْ أَصَابَهُ
شَيْءٌ،
فَإِنْ
أَصَابَ
كَسْرَهُ
ذَلِكَ
نَقْصٌ أَوْ
عَثَلٌ،
كَانَ عَلَى مَنْ
أَصَابَهُ
قَدْرُ مَا
نَقَصَ مِنْ
ثَمَنِ
الْعَبْدِ(
imam Malik der ki; Kölenin eli ve ayak kemiği kırılıp
sonra kemikler kaynayarak iyileşse, bunu kırana bir şey gerekmez. Fakat bir
kusur ve çirkinlik meydana gelirse, o zaman bunun kölenin değerinde
noksanlaştırdığı kıymet kadar diyet ödenir.
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ
عِنْدَنَا
فِي الْقِصَاصِ
بَيْنَ
الْمَمَالِيكِ
كَهَيْئَةِ
قِصَاصِ
الأَحْرَارِ،
نَفْسُ
الأَمَةِ
بِنَفْسِ
الْعَبْدِ،
وَجُرْحُهَا
بِجُرْحِهِ،
فَإِذَا
قَتَلَ
الْعَبْدُ
عَبْداً
عَمْداً،
خُيِّرَ
سَيِّدُ الْعَبْدِ
الْمَقْتُولِ،
فَإِنْ شَاءَ
قَتَلَ،
وَإِنْ شَاءَ
أَخَذَ
الْعَقْلَ،
فَإِنْ أَخَذَ
الْعَقْلَ،
أَخَذَ
قِيمَةَ
عَبْدِهِ،
وَإِنْ شَاءَ
رَبُّ
الْعَبْدِ
الْقَاتِلِ
أَنْ
يُعْطِىَ ثَمَنَ
الْعَبْدِ
الْمَقْتُولِ
فَعَلَ، وَإِنْ
شَاءَ
أَسْلَمَ
عَبْدَهُ،
فَإِذَا أَسْلَمَهُ
فَلَيْسَ
عَلَيْهِ
غَيْرُ ذَلِكَ،
وَلَيْسَ
لِرَبِّ
الْعَبْدِ
الْمَقْتُولِ
إِذَا أَخَذَ
الْعَبْدَ
الْقَاتِلَ
وَرَضِيَ
بِهِ أَنْ يَقْتُلَهُ،
وَذَلِكَ فِي
الْقِصَاصِ
كُلِّهِ
بَيْنَ
الْعَبِيدِ،
فِي قَطْعِ
الْيَدِ وَالرِّجْلِ
وَأَشْبَاهِ
ذَلِكَ،
بِمَنْزِلَتِهِ
فِي
الْقَتْلِ.
imam Malik der ki: Bize göre, köleler arasındaki kısas
hür kimselerin kendi aralarındaki kısaslar gibidir. Erkek köleyi öldüren
cariye, kısasen öldürülür. Cariyeyi yaralayan köleye
de, aynı şekilde kısas yapılır. Köle, kasden bir
köleyi öldürdüğü zaman, ölen kölenin efendisi iki şeyden birini seçmede serbest
bırakılır; Dilerse katil kölenin kısasen Ölümünü
ister, dilerse, kısastan vaz geçer, öldürülen
kölesinin diyetini alır. Diyeti almak isterse, kölesinin kıymeti kadar alır.
Katil kölenin efendisi de, isterse ölen kö-' lenin diyetini verir, isterse kendi kölesini verir. Kendi
kölesini ölen kölenin efendisine teslim ederse, başka birşey
yapması gerekmez. O da buna razı olup alınca, aldığı köleyi kısas yaparak
öldüremez. Köleler arasındaki bütün kısasların hükmü böyledir. El, ayak kesme
ve benzerlerinde hüküm öldürmede olduğu gibidir.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الْعَبْدِ
الْمُسْلِمِ يَجْرَحُ
الْيَهُودِيَّ
أَوِ
النَّصْرَانِيَّ
: إِنَّ
سَيِّدَ
الْعَبْدِ
إِنْ شَاءَ
أَنْ
يَعْقِلَ
عَنْهُ مَا قَدْ
أَصَابَ
فَعَلَ، أَوْ
يُسْلَمَهُ
فَيُبَاعُ،
فَيُعْطِي
الْيَهُودِيَّ
أَوِ النَّصْرَانِيَّ
مِنْ ثَمَنِ
الْعَبْدِ
دِيَةَ
جُرْحِهِ،
أَوْ
ثَمَنَهُ
كُلَّهُ إِنْ
أَحَاطَ
بِثَمَنِهِ،
وَلاَ
يُعْطِي
الْيَهُودِيَّ
وَلاَ النَّصْرَانِيَّ
عَبْداً
مُسْلِماً.
îmam Malik der ki: Müslüman bir köle yahudi veya hıristiyan birini
yaralarsa, kölenin efendisi isterse yaranın diyetini verir, isterse kölesini
(mahkemeye) teslim eder. Mahkeme köleyi satar, yahudi
veya hrıstiyana, yarasının diyetini kölenin
parasından verir. Diyet kölenin değeri kadar ise, kölenin parasının hepsini verir.
Fakat yahudi ve hristiyan'a
müslüman köleyi vermez.
15 - باب مَا
جَاءَ فِي
دِيَةِ
أَهْلِ
الذِّمَّةِ
15.
Zimmî'nin Diyeti
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ، أَنَّهُ
بَلَغَهُ :
أَنَّ عُمَرَ
بْنَ عَبْدِ
الْعَزِيزِ
قَضَى : أَنَّ
دِيَةَ
الْيَهُودِيِّ
أَوِ
النَّصْرَانِيِّ إِذَا
قُتِلَ أَحَدُهُمَا،
مِثْلُ
نِصْفِ
دِيَةِ
الْحُرِّ الْمُسْلِمِ.
îmam Malik'e rivayet edildiğine göre, Ömer b. Abdulaziz, Yahudi ve Hrıstiyanlar'dan
biri öldürülünce, diyetinin hür müslü-manın diyetinin yarısı kadar olduğuna hükmetti.
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ
عِنْدَنَا :
أَنْهُ لاَ
يُقْتَلَ
مُسْلِمٌ
بِكَافِرٍ،
إِلاَّ أَنْ
يَقْتُلَهُ
مُسْلِمٌ
قَتْلَ
غِيْلَةٍ،
فَيُقْتَلُ
بِهِ.
îmam Malik der ki: Bize göre kafiri öldüren müslüman kısa-sen Öldürülmez. Fakat müslüman
kafiri kandırıp tuzağa düşürerek öldürmüşse o zaman
kısas uygulanır.
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ، عَنْ
يَحْيَى بْنِ
سَعِيدٍ :
أَنَّ
سُلَيْمَانَ
بْنَ يَسَارٍ
كَانَ
يَقُولُ :
دِيَةُ
الْمَجُوسِيِّ
ثَمَانِى
مِئَةِ
دِرْهَمٍ.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَهُوَ
الأَمْرُ
عِنْدَنَا.
Yahya b. Said'den: Yesar oğlu Süleyman
«Mecusî'nin (ateşe tapanın) diyeti sekiz yüz dirhemdir» derdi.
imam Malik der ki: «Bize göre de durum böyledir»
قَالَ
مَالِكٌ :
وَجِرَاحُ
الْيَهُودِيِّ
وَالنَّصْرَانِيِّ
وَالْمَجُوسِيِّ
فِي دِيَاتِهِمْ،
عَلَى
حِسَابِ
جِرَاحِ
الْمُسْلِمِينَ
فِي
دِيَاتِهِمْ،
الْمُوضِحَةُ
نِصْفُ عُشْرِ
دِيَتِهِ
وَالْمَأْمُومَةُ
ثُلُثُ دِيَتِهِ
وَالْجَائِفَةُ
ثُلُثُ
دِيَتِهِ فَعَلَى
حِسَابِ
ذَلِكَ
جِرَاحَاتُهُمْ
كُلُّهَا.
îmam Malik der ki: Yahudi, Hrıstiyan
ve Mecusiyi yaralamanın diyeti, müslümanları
yaralamanın diyetlerine göre hesap edilir. Baş ve yüzdeki kemiğe kadar işleyen
yara ile beyne kadar işleyen yaranın diyeti, kendi diyetinin yirmide biri,
karın, sırt ve göğüs bölgesindeki içeriye kadar nüfuz eden yaranın diyeti de
yine kendi diyetinin üçte biri kadardır. Diğer yaraların diyetinin hesabı da
böyledir.
16 - باب مَا
يُوجِبُ
الْعَقْلَ
عَلَى
الرَّجُلِ
فِي خَاصَّةِ
مَالِهِ
16.
Diyeti Suçlunun Kendi Malından Ödemesi Gereken Durumlar
حَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ،
عَنْ هِشَامِ
بْنِ
عُرْوَةَ،
عَنْ
أَبِيهِ،
أَنَّهُ
كَانَ
يَقُولُ :
لَيْسَ عَلَى
الْعَاقِلَةِ
عَقْلٌ فِي
قَتْلِ
الْعَمْدِ،
إِنَّمَا
عَلَيْهِمْ
عَقْلُ
قَتْلِ
الْخَطَإِ.
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ، عَنِ
ابْنِ
شِهَابٍ،
أَنَّهُ
قَالَ :
مَضَتِ السُّنَّةُ
أَنَّ
الْعَاقِلَةَ
لاَ تَحْمِلُ شَيْئاً
مِنْ دِيَةِ
الْعَمْدِ،
إِلاَّ أَنْ
يَشَاؤُوا
ذَلِكَ.
وَحَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ،
عَنْ يَحْيَى
بْنِ سَعِيدٍ
مِثْلَ
ذَلِكَ.
قَالَ
مَالِكٌ :
إِنَّ ابْنَ
شِهَابٍ
قَالَ : مَضَتِ
السُّنَّةُ
فِي قَتْلِ
الْعَمْدِ حِينَ
يَعْفُو
أَوْلِيَاءُ
الْمَقْتُولِ
: أَنَّ
الدِّيَةَ
تَكُونُ
عَلَى
الْقَاتِلِ فِي
مَالِهِ
خَاصَّةً :
إِلاَّ أَنْ
تُعِينَهُ
الْعَاقِلَةُ
عَنْ طِيبِ
نَفْسٍ مِنْهَا.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَالأَمْرُ
عِنْدَنَا :
أَنَّ
الدِّيَةَ
لاَ تَجِبُ
عَلَى
الْعَاقِلَةِ
حَتَّى
تَبْلُغَ
الثُّلُثَ
فَصَاعِداً، فَمَا
بَلَغَ
الثُّلُثَ
فَهُوَ عَلَى
الْعَاقِلَةِ،
وَمَا كَانَ
دُونَ
الثُّلُثِ، فَهُوَ
فِي مَالِ
الْجَارِحِ
خَاصَّةً.
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ
الَّذِي لاَ
اخْتِلاَفَ
فِيهِ
عِنْدَنَا
فِيمَنْ
قُبِلَتْ مِنْهُ
الدِّيَةُ
فِي قَتْلِ
الْعَمْدِ،
أَوْ فِي
شَيْءٍ مِنَ
الْجِرَاحِ
الَّتِي فِيهَا
الْقِصَاصُ :
أَنَّ عَقْلَ
ذَلِكَ لاَ يَكُونُ
عَلَى
الْعَاقِلَةِ
إِلاَّ أَنْ
يَشَاؤُوا،
وَإِنَّمَا
عَقْلُ
ذَلِكَ فِي
مَالِ الْقَاتِلِ
أَوِ
الْجَارِحِ
خَاصَّةً
إِنْ وُجِدَ
لَهُ مَالٌ،
فَإِنْ لَمْ
يُوجَدْ لَهُ مَالٌ
كَانَ
دَيْناً
عَلَيْهِ،
وَلَيْسَ عَلَى
الْعَاقِلَةِ
مِنْهُ
شَيْءٌ،
إِلاَّ أَنْ
يَشَاؤُوا.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَلاَ
تَعْقِلُ
الْعَاقِلَةُ
أَحَداً
أَصَابَ
نَفْسَهُ
عَمْداً أَو خَطَأً
بِشَيْءٍ,
وَعَلَى
ذَلِكَ
رَأْىُ أَهْلِ
الْفِقْهِ
عِنْدَنَا،
وَلَمْ
أَسْمَعْ
أَنَّ
أَحَداً
ضَمَّنَ
الْعَاقِلَةَ
مِنْ دِيَةِ
الْعَمْدِ
شَيْئاً،
وَمِمَّا يُعْرَفُ
بِهِ ذَلِكَ،
أَنَّ
اللَّهَ
تَبَارَكَ وَتَعَالَى
قَالَ فِي
كِتَابِهِ : (
فَمَنْ عُفِي
لَهُ مِنْ
أَخِيهِ
شَىْءٌ
فَاتِّبَاعٌ
بِالْمَعْرُوفِ
وَأَدَاءٌ
إِلَيْهِ
بِإِحْسَانٍ )
[البقرة : 178]
فَتَفْسِيرُ
ذَلِكَ فِيمَا
نُرَى
وَاللَّهُ
أَعْلَمُ :
أَنَّهُ مَنْ
أُعْطِيَ
مِنْ أَخِيهِ
شَيْءٌ مِنَ
الْعَقْلِ
فَلْيَتْبَعْهُ
بِالْمَعْرُوفِ،
وَلْيُؤَدِّ
إِلَيْهِ
بِإِحْسَانٍ.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الصَّبِيِّ
الَّذِي لاَ مَالَ
لَهُ،
وَالْمَرْأَةِ
الَّتِي لاَ
مَالَ لَهَا :
إِذَا جَنَى
أَحَدُهُمَا
جِنَايَةً
دُونَ
الثُّلُثِ،
إِنَّهُ
ضَامِنٌ
عَلَى
الصَّبِيِّ
وَالْمَرْأَةِ
فِي
مَالِهِمَا
خَاصَّةً،
إِنْ كَانَ
لَهُمَا
مَالٌ أُخِذَ
مِنْهُ،
وَإِلاَّ
فَجِنَايَةُ
كُلِّ
وَاحِدٍ
مِنْهُمَا دَيْنٌ
عَلَيْهِ
لَيْسَ،
عَلَى
الْعَاقِلَةِ
مِنْهُ
شَيْءٌ،
وَلاَ
يُؤْخَذُ
أَبُو الصَّبِيِّ
بِعَقْلِ
جِنَايَةِ
الصَّبِيِّ،
وَلَيْسَ
ذَلِكَ
عَلَيْهِ.
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ
عِنْدَنَا
الَّذِي لاَ
اخْتِلاَفَ
فِيهِ : أَنَّ
الْعَبْدَ إِذَا
قُتِلَ
كَانَتْ
فِيهِ
الْقِيمَةُ
يَوْمَ
يُقْتَلُ،
وَلاَ
تَحْمِلُ
عَاقِلَةُ قَاتِلِهِ
مِنْ قِيمَةِ
الْعَبْدِ شَيْئاً،
قَلَّ أَوْ
كَثُرَ
وَإِنَّمَا
ذَلِكَ عَلَى
الَّذِي
أَصَابَهُ
فِي مَالِهِ
خَاصَّةً،
بَالِغاً مَا
بَلَغَ،
وَإِنْ كَانَتْ
قِيمَةُ
الْعَبْدِ
الدِّيَةَ
أَوْ أَكْثَرَ،
فَذَلِكَ
عَلَيْهِ فِي
مَالِهِ، وَذَلِكَ
لأَنَّ
الْعَبْدَ
سِلْعَةٌ
مِنَ السِّلَعِ.
Hişam, babası Urve'nin şöyle
dediğini rivayet etti: «Kasden
adam öldürmede diyeti, akilenin ödemesi gerekmez.
Akile, ancak hata yoluyla öldürmenin diyetini öder».
İbn Şihab'm şöyle dediği
rivayet edildi: «Tatbik edilen esasa göre akile, kasden adam öldürme diyetini yüklenmez. Ancak kendileri
isterlerse verebilirler.»
îmam Malik der ki: îbn Şihab kasden adam öldürmede öldürülenin
velileri katilin kısas yoluyla öldürülmesini affederlerse, o zaman diyeti,
katilin kendi özel malından ödemesi gerekir. Ancak akılesi
gönül hoşluğuyla katile yardım etmek isterlerse edebilirler.
îmam Malik der ki: Bize göre, tam diyetin üçte
birinden az miktarlarını cinayeti işleyen kendi malından öder. Fakat diyet
miktarı tam diyetin en az üçte birine ulaşınca o zaman akılesi
öder.
îmam Malik der ki: Bize göre ihtilafsız kabul edilen
görüş şudur: Kasden adam öldürmede veya kısası
gerektiren yaralamalarda diyet kabul edilirse, bunu suçlunun bizzat kendi
malından ödemesi gerekir. Malı varsa öder. Yoksa borçlanır. Ödeme imkanı
îmam Malik der ki: Kendi canına kasden
veya hataen herhangi bir şekilde zarar veren kimseye akılesi diyet vermez* Bizde fukahanın
görüşü böyledir. Kendi canına kasden zarar veren
kimse için akıleye diyeti gerekli kılan hiçbir
kimseyi işitmedim. Yüce Allah'ın, Kur'an-ı
Kerim'deki: «Katilin kısası veya diyetin bir kısmı, din kardeşi (öldürülenin
velilerinden biri) tarafından affedilirse, diğer velilerin de buna uyarak
katili sıkıştırmadan iyilikle diyet talep etmeleriykatilin
de geciktirmeden eksiksiz diyeti ödemesi gerekir» buyruğundan anlaşılan da
budur. Ayeti Kerimenin açıklaması —Allahu alem— görüşümüze göre şöyledir: «Kime diyetten bir şey
bağışlanırsa güzellikle buna tabi olsun, geciktirmeden ve eksiksiz diyeti
maktulun velisine ödesin».
îmam Malik der ki: Malları olmayan kadın ve çocukdan biri tam diyetin (yüz deve) üçte birinden azını gereketirecek bir cinayet işlerse, diyetin Ödenmesi
kendilerine aittir. Mallan varsa diyet alınır. Yoksa borçlanmış olurlar. akılenin bir şey ödemesi gerekmez. Babadan oğlunun
cinayetinin diyeti alınmaz.
imam Malik der ki: Bizim ihtilafsız görüşümüz şudur:
Bir köle öldürülse, diyeti öldürüldüğü gündeki kıymetidir. Kıymeti ne kadar
olursa olsun, hatta diyet miktarından az veya fazla da olsa, bunu katil kendi
malından öder, Çünkü köle eşya hükmündedir. Katilin akılesine
diyet ödemek gerekmez.