10 - باب مَا
لاَ يَجُوزُ
مِنْ غَلَقِ
الرَّهْنِ
10. Rehine El
Konulamaması
قَالَ
يَحْيَى :
حَدَّثَنَا
مَالِكٌ،
عَنِ ابْنِ
شِهَابٍ،
عَنْ سَعِيدِ
بْنِ
الْمُسَيَّبِ،
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ r قَالَ : «
لاَ يَغْلَقُ
الرَّهْنُ »(
Said b. el-Müseyyeb
(r.a.)'den: Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
«Rehin,
bağlanmaz.»
İbn Abdilber der ki: Muvatta ravileri mürsel olarak rivayet eder. Ancak Ma'n
b. İsa, Ebu Hureyre'ye vasleder.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَتَفْسِيرُ
ذَلِكَ،
فِيمَا نُرَى
وَاللَّهُ
أَعْلَمُ،
أَنْ
يَرْهَنَ
الرَّجُلُ
الرَّهْنَ عِنْدَ
الرَّجُلِ
بِالشَّيْءِ،
وَفِي الرَّهْنِ
فَضْلٌ
عَمَّا
رُهِنَ بِهِ،
فَيَقُولُ
الرَّاهِنُ
لِلْمُرْتَهِنِ
: إِنْ جِئْتُكَ
بِحَقِّكَ
إِلَى أَجَلٍ
يُسَمِّيهِ
لَهُ،
وَإِلاَّ
فَالرَّهْنُ
لَكَ بِمَا
رُهِنَ فِيهِ(
قَالَ
: فَهَذَا لاَ
يَصْلُحُ
وَلاَ
يَحِلُّ،
وَهَذَا
الَّذِي
نُهِيَ
عَنْهُ،
وَإِنْ جَاءَ
صَاحِبُهُ
بِالَّذِي
رَهَنَ بِهِ
بَعْدَ
الأَجَلِ،
فَهُوَ لَهُ،
وَأُرَى
هَذَا الشَّرْطَ
مُنْفَسِخاً.
imam Malik der ki: —Allah daha iyi bilir— bizim
görüşümüze göre bunun anlamı şudur: Bir kişi, başka birine (aldığı) şeye
karşılık rehin bırakır ve bu rehin de karşılığında alınan şeyden fazla olur ve
rehin veren, rehni kabul edene, «Falan zamana kadar
hakkını sana getirirsem rehni alırım, getirmezsem,
karşılığında (tarafımdan) alınana mukabil rehin senin olsun» derse, bu doğru ve
helal olmaz ve yasak edilmiş bir şeydir. Müddet bittikten sonra rehin veren,
rehin karşılığında aldığı şeyi verirse, rehin olarak koyduğu şeyi alır. Buna
göre, rehin verenin ileri sürdüğü şart geçersizdir.
11 - باب
الْقَضَاءِ
فِي رَهْنِ
الثَّمَرِ
وَالْحَيَوَانِ
11.
Meyve Ve Hayvanın Rehin Verilmesi
قَالَ
يَحْيَى :
سَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ فِيمَنْ
رَهَنَ
حَائِطاً
لَهُ إِلَى
أَجَلٍ
مُسَمًّى،
فَيَكُونُ
ثَمَرُ
ذَلِكَ الْحَائِطِ
قَبْلَ
ذَلِكَ
الأَجَلِ :
إِنَّ الثَّمَرَ
لَيْسَ
بِرَهْنٍ
مَعَ
الأَصْلِ،
إِلاَّ أَنْ
يَكُونَ
اشْتَرَطَ
ذَلِكَ
الْمُرْتَهِنُ
فِي رَهْنِهِ،
وَإِنَّ
الرَّجُلَ
إِذَا
ارْتَهَنَ جَارِيَةً
وَهِيَ
حَامِلٌ،
أَوْ
حَمَلَتْ بَعْدَ
ارْتِهَانِهِ
إِيَّاهَا :
إِنَّ وَلَدَهَا
مَعَهَا(
imam Malik der ki: Bir şahıs bahçesini, belli bir
zamana kadar rehin vermiş ve bu bahçe, daha tayin edilen zaman gelmeden meyve
vermiş ise, meyveler de bahçeyle birlikte rehin olamaz. Ancak rehin alan kişi,
rehinde bu şartı koşmuşsa, meyvelerde rehin olur.
Bir kişi gebe bir
cariyeyi rehin kabul etse ya da rehin olarak kabul ettikten sonra gebe kalsa,
çocuğu kendisiyle birlikte rehin olur.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَفُرِقَ
بَيْنَ
الثَّمَرِ،
وَبَيْنَ
وَلَدِ
الْجَارِيَةِ
: أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ r قَالَ : «
مَنْ بَاعَ
نَخْلاً قَدْ
أُبِّرَتْ،
فَثَمَرُهَا
لِلْبَائِعِ،
إِلاَّ أَنْ يَشْتَرِطَهُ
الْمُبْتَاعُ
».
İmam Malik der
ki: Meyve ile cariyenin çocuğu arasında fark vardır. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur: «Bir kimse aşılanmış bir hurma ağacını satsa» meyvesi
satanın olur. Ancak müşteri meyveyi almayı da şart koşmuşsa meyve müşterinin
olur.»
قَالَ
: وَالأَمْرُ
الَّذِي لاَ
اخْتِلاَفَ فِيهِ
عِنْدَنَا :
أَنَّ مَنْ
بَاعَ
وَلِيدَةً،
أَوْ شَيْئاً
مِنَ
الْحَيَوَانِ،
وَفِي
بَطْنِهَا
جَنِينٌ، أَنَّ
ذَلِكَ
الْجَنِينَ
لِلْمُشْتَرِي
اشْتَرَطَهُ
الْمُشْتَرِي
أَوْ لَمْ
يَشْتَرِطْهُ،
فَلَيْسَتِ
النَّخْلُ
مِثْلَ الْحَيَوَانِ،
وَلَيْسَ
الثَّمَرُ
مِثْلَ الْجَنِينِ
فِي بَطْنِ
أُمِّهِ.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَمِمَّا
يُبَيِّنُ
ذَلِكَ
أَيْضاً :
أَنَّ مِنْ
أَمْرِ النَّاسِ
أَنْ
يَرْهَنَ
الرَّجُلُ
ثَمَرَ النَّخْلِ،
وَلاَ
يَرْهَنُ
النَّخْلَ،
وَلَيْسَ
يَرْهَنُ
أَحَدٌ مِنَ
النَّاسِ
جَنِيناً فِي
بَطْنِ
أُمِّهِ مِنَ
الرَّقِيقِ
وَلاَ مِنَ
الدَّوَابِّ.
İmam Malik der
ki: Bizde ittifak edilen hüküm şöyledir: Bir kişi gebe bir cariyeyi ya da
karnında yavru olan hayvanı satsa, müşteri, şart koşsun veya koşmasın yavru müşterinin
olur. Hurma ağacı, hayvan gibi değildir. Meyve de annesinin karnında olan
yavruya benzemez.
İmam Malik der
ki: Bu konuyu şu hususlar da açıklar: Teamüle göre, kişi hurma ağacını rehin
vermeyerek, sadece meyvesini rehin verebilir. Halktan hiç bir kimse, annesinin
(cariye veya hayvan) karnındaki yavruyu rehin vermez.
12 - باب
الْقَضَاءِ
فِي الرَّهْنِ
مِنَ
الْحَيَوَانِ
12.
Hayvanın Rehin Bırakılması
قَالَ
يَحْيَى :
سَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ : الأَمْرُ
الَّذِي لاَ
اخْتِلاَفَ
فِيهِ عِنْدَنَا
فِي
الرَّهْنِ :
أَنَّ مَا
كَانَ مِنْ
أَمْرٍ
يُعْرَفُ
هَلاَكُهُ
مِنْ أَرْضٍ، أَوْ
دَارٍ، أَوْ
حَيَوَانٍ،
فَهَلَكَ فِي يَدِ
الْمُرْتَهِنِ،
وَعُلِمَ
هَلاَكُهُ،
فَهُوَ مِنَ
الرَّاهِنِ،
وَإِنَّ
ذَلِكَ لاَ
يَنْقُصُ
مِنْ حَقِّ
الْمُرْتَهِنِ
شَيْئاً،
وَمَا كَانَ مِنْ
رَهْنٍ
يَهْلِكُ فِي
يَدِ
الْمُرْتَهِنِ،
فَلاَ
يُعْلَمُ
هَلاَكُهُ
إِلاَّ بِقَوْلِهِ،
فَهُوَ مِنَ
الْمُرْتَهِنِ،
وَهُوَ
لِقِيمَتِهِ
ضَامِنٌ،
يُقَالُ لَهُ
: صِفْهُ،
فَإِذَا وَصَفَهُ،
أُحْلِفَ
عَلَى
صِفَتِهِ
وَتَسْمِيَةِ
مَالِهِ
فِيهِ، ثُمَّ
يُقَوِّمُهُ
أَهْلُ
الْبَصَرِ
بِذَلِكَ،
فَإِنْ كَانَ
فِيهِ فَضْلٌ
عَمَّا
سَمَّى فِيهِ
الْمُرْتَهِنُ
أَخَذَهُ
الرَّاهِنُ،
وَإِنْ كَانَ
أَقَلَّ
مِمَّا سَمَّى،
أُحْلِفَ
الرَّاهِنُ
عَلَى مَا سَمَّى
الْمُرْتَهِنُ،
وَبَطَلَ
عَنْهُ الْفَضْلُ
الَّذِي
سَمَّى
الْمُرْتَهِنُ
فَوْقَ
قِيمَةِ
الرَّهْنِ،
وَإِنْ أَبَى
الرَّاهِنُ
أَنْ
يَحْلِفَ،
أُعْطِيَ
الْمُرْتَهِنُ
مَا فَضَلَ
بَعْدَ
قِيمَةِ
الرَّهْنِ،
فَإِنْ قَالَ
الْمُرْتَهِنُ
لاَ عِلْمَ
لِي
بِقِيمَةِ
الرَّهْنِ،
حُلِّفَ
الرَّاهِنُ
عَلَى صِفَةِ
الرَّهْنِ،
وَكَانَ
ذَلِكَ لَهُ
إِذَا جَاءَ بِالأَمْرِ
الَّذِي لاَ
يُسْتَنْكَرُ.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَذَلِكَ
إِذَا قَبَضَ
الْمُرْتَهِنُ
الرَّهْنَ،
وَلَمْ
يَضَعْهُ عَلَى
يَدَىْ غَيْرِهِ.
İmam Malik der
ki: Bizde rehin konusunda ittifak edilen hüküm şöyledir: Bir tarla yahud ev veya bir hayvan, helaki bilinecek durumda olup da rehin
alanın elinde helak olur ve helaki da bilinirse, zarar rehin verene ait olur.
Bu, rehin alanın hakkını hiç eksiltmez. Rehin, rehin alanın elinde helak olup,
helaki yalnız onun sözüyle biliniyorsa zararı rehin alana ait olur ve kıymetini
öder. Rehin alana «Helak olan rehinin evsafını bildir» denilir. Dediklerinin
doğruluğuna yemin ettirilir. Sonra bilirkişi bunu değerlendirir. Bilirkişinin
takdirinde helak olan rehinin değeri, rehin alanın alacağından fazla olursa,
fazlasını rehin veren alır. Eğer değer az biçilir, rehin veren de bunu kabul
etmezse, rehin verene yemin ettirilir. Yemin edince, rehin alanın fazla hak
talebi kabul edilmez. Eğer rehin veren, yemin etmekten çekinirse, bilirkişinin
takdir ettiği değerle rehin alanın alacağı arasıdaki farkı öder. Rehin alan
«helak olan rehinin değerini bilmiyorum» derse, rehinin takdiri hususunda yemin
ettirilir. Makul bir şekilde takdir edince, rehin verenin sözü geçerli olur.
İmam Malik der
ki: Rehin alan, rehini kendi emanetine almışsa, hüküm yukarıdaki gibidir. Eğer
rehin başka birine emanet bırakılmışsa, hüküm değişir.
13 - باب
الْقَضَاءِ
فِي
الرَّهْنِ
يَكُونُ بَيْنَ
الرَّجُلَيْنِ
13.
İki Kişi Arasında Olan Rehin
قَالَ
يَحْيَى :
سَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ فِي
الرَّجُلَيْنِ
يَكُونُ
لَهُمَا
رَهْنٌ
بَيْنَهُمَا,
فَيَقُومُ
أَحَدُهُمَا
بِبَيْعِ
رَهْنِهِ،
وَقَدْ كَانَ
الآخَرُ أَنْظَرَهُ
بِحَقِّهِ
سَنَةً. قَالَ
: إِنْ كَانَ
يَقْدِرُ
عَلَى أَنْ
يُقْسَمَ
الرَّهْنُ،
وَلاَ
يَنْقُصَ
حَقُّ الَّذِي
أَنْظَرَهُ
بِحَقِّهِ،
بِيعَ لَهُ نِصْفُ
الرَّهْنِ
الَّذِي
كَانَ
بَيْنَهُمَا،
فَأُوفِي
حَقَّهُ،
وَإِنْ خِيفَ
أَنْ يَنْقُصَ
حَقُّهُ
بِيعَ
الرَّهْنُ
كُلُّهُ، فَأُعْطِيَ
الَّذِي
قَامَ
بِبَيْعِ
رَهْنِهِ
حَقَّهُ مِنْ
ذَلِكَ،
فَإِنْ
طَابَتْ
نَفْسُ
الَّذِي
أَنْظَرَهُ
بِحَقِّهِ
أَنْ
يَدْفَعَ نِصْفَ
الثَّمَنِ
إِلَى
الرَّاهِنِ،
وَإِلاَّ
حُلِّفَ
الْمُرْتَهِنُ
أَنَّهُ مَا
أَنْظَرَهُ
إِلاَّ
لِيُوقِفَ
لِي رَهْنِي
عَلَى
هَيْئَتِهِ,
ثُمَّ
أُعْطِيَ
حَقَّهُ
عَاجِلاً.
İmam Malik şöyle
demiştir: îki kişi arasında (müşterek) bir rehin
vardır. Bu iki kişiden biri, kendi rehnini satmak
ister. Diğeri ise (borçluya) bir sene mühlet verir. Bu iki kişi hakkında îmam Malik der ki: Rehin taksim edilebilir ise ve alacağını
erteleyen kişinin hakkı da noksanlaşmıyorsa, bu müşterek rehnin
yarısı satılır ve o şahsın alacağı ödenir. (Rehinin taksimi ile) eğer hakkının
noksanlaşacağından korkulursa rehin tamamen satılır ve rehnini
satmak isteyene bunun parasından hakkı verilir. Alacağını erteleyen, isterse
rehin bedelinin yarısını rehin veren kişiye verir, istemezse, «Ben rehni olduğu gibi muhafaza etmek için tecil etmiştim» diye
yemin ettirilir. Yemin ettikten sonra derhal hakkı kendisine ödenir.
قَالَ
: وَسَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ فِي
الْعَبْدِ
يَرْهَنُهُ
سَيِّدُهُ،
وَلِلْعَبْدِ
مَالٌ، إِنَّ
مَالَ
الْعَبْدِ
لَيْسَ بِرَهْنٍ،
إِلاَّ أَنْ
يَشْتَرِطَهُ
الْمُرْتَهِنُ.
İmam Malik der
ki: Malı olan bir köleyi, efendisi rehin verse, rehin alan şart koşmamışsa,
kölenin malı rehin olmaz.
14 - باب
الْقَضَاءِ
فِي جَامِعِ
الرُّهُونِ
14.
Rehin İle İlgili Diğer Hükümler
قَالَ
يَحْيَى :
سَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ فِيمَنِ
ارْتَهَنَ
مَتَاعاً،
فَهَلَكَ الْمَتَاعُ
عِنْدَ
الْمُرْتَهِنِ،
وَأَقَرَّ
الَّذِي
عَلَيْهِ
الْحَقُّ
بِتَسْمِيَةِ
الْحَقِّ،
وَاجْتَمَعَا
عَلَى
التَّسْمِيَةِ،
وَتَدَاعَيَا
فِي
الرَّهْنِ،
فَقَالَ
الرَّاهِنُ
قِيمَتُهُ
عِشْرُونَ
دِينَاراً.
وَقَالَ الْمُرْتَهِنُ
: قِيمَتُهُ
عَشَرَةُ
دَنَانِيرَ.
وَالْحَقُّ
الَّذِي
لِلرَّجُلِ
فِيهِ
عِشْرُونَ
دِينَاراً.
قَالَ
مَالِكٌ : يُقَالُ
لِلَّذِي
بِيَدِهِ
الرَّهْنُ
صِفْهُ،
فَإِذَا
وَصَفَهُ
أُحْلِفَ
عَلَيْهِ، ثُمَّ
أَقَامَ تِلْكَ
الصِّفَةَ
أَهْلُ
الْمَعْرِفَةِ
بِهَا،
فَإِنْ
كَانَتِ
الْقِيمَةُ
أَكْثَرَ مِمَّا
رُهِنَ بِهِ،
قِيلَ
لِلْمُرْتَهِنِ
: ارْدُدْ
إِلَى
الرَّاهِنِ
بَقِيَّةَ
حَقِّهِ.
وَإِنْ
كَانَتِ
الْقِيمَةُ
أَقَلَّ مِمَّا
رُهِنَ بِهِ،
أَخَذَ
الْمُرْتَهِنُ
بَقِيَّةَ
حَقِّهِ مِنَ
الرَّاهِنِ،
وَإِنْ
كَانَتِ
الْقِيمَةُ
بِقَدْرِ
حَقِّهِ،
فَالرَّهْنُ
بِمَا فِيهِ(
İmam Malik der
ki: Bir kişi, herhangi bir eşyayı rehin alsa, bu eşya da yanında zayi olsa ve
borçlu, borcunu itiraf etse, bu konuda alacaklı ile ittifak etseler, rehinin
değeri konusunda anlaşamasa-lar, rehin veren:
«Rehinin değeri yirmi dinardır.» Rehin alan: «(Hayır) değeri on dinardır» dese
ve alacağı da yirmi dinar olsa, rehin alana, «Rehinin vasıflarını beyan et»
denir. Beyan edince, bu
beyana göre, bilirkişi rehini değerlendirir. Değeri borçtan fazla ise rehin
alana: «Borçtan arta kalanı rehin verene iade et» denir. Şayet kıymeti borçtan
daha az ise rehin alan, rehin verenden alacağının geri kalanını alır. Rehinin
değeri borç kadar ise ödeşmiş olurlar.
قَالَ
يَحْيَى :
وَسَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ :
الأَمْرُ
عِنْدَنَا
فِي
الرَّجُلَيْنِ
يَخْتَلِفَانِ
فِي
الرَّهْنِ
يَرْهَنُهُ أَحَدُهُمَا
صَاحِبَهُ،
فَيَقُولُ
الرَّاهِنُ :
أَرْهَنْتُكَهُ
بِعَشَرَةِ دَنَانِيرَ.
وَيَقُولُ
الْمُرْتَهِنُ
: ارْتَهَنْتُهُ
مِنْكَ
بِعِشْرِينَ
دِينَاراً. وَالرَّهْنُ
ظَاهِرٌ
بِيَدِ
الْمُرْتَهِنِ،
قَالَ :
يُحَلَّفُ
الْمُرْتَهِنُ
حَتَّى
يُحِيطَ
بِقِيمَةِ
الرَّهْنِ :
فَإِنْ كَانَ
ذَلِكَ لاَ
زِيَادَةَ
فِيهِ وَلاَ
نُقْصَانَ
عَمَّا حُلِّفَ
أَنَّ لَهُ
فِيهِ،
أَخَذَهُ
الْمُرْتَهِنُ
بِحَقِّهِ،
وَكَانَ
أَوْلَى بِالتَّبْدِئَةِ
بِالْيَمِينِ،
لِقَبْضِهِ الرَّهْنَ
وَحِيَازَتِهِ
إِيَّاهُ،
إِلاَّ أَنْ
يَشَاءَ
رَبُّ
الرَّهْنِ
أَنْ يُعْطِيَهُ
حَقَّهُ
الَّذِي
حُلِّفَ
عَلَيْهِ،
وَيَأْخُذَ
رَهْنَهُ.
قَالَ :
وَإِنْ كَانَ
الرَّهْنُ
أَقَلَّ مِنَ
الْعِشْرِينَ
الَّتِي
سَمَّى،
أُحْلِفَ
الْمُرْتَهِنُ
عَلَى
الْعِشْرِينَ
الَّتِي
سَمَّى،
ثُمَّ
يُقَالُ
لِلرَّاهِنِ :
إِمَّا أَنْ
تُعْطِيَهُ
الَّذِي
حَلَفَ عَلَيْهِ
وَتَأْخُذَ
رَهْنَكَ,
وَإِمَّا
أَنْ
تَحْلِفَ
عَلَى الَّذِي
قُلْتَ
أَنَّكَ
رَهَنْتَهُ
بِهِ، وَيَبْطُلُ
عَنْكَ مَا
زَادَ
الْمُرْتَهِنُ
عَلَى
قِيمَةِ
الرَّهْنِ.
فَإِنْ
حَلَفَ الرَّاهِنُ،
بَطَلَ
ذَلِكَ
عَنْهُ،
وَإِنْ لَمْ
يَحْلِفْ
لَزِمَهُ
غُرْمُ مَا
حَلَفَ
عَلَيْهِ الْمُرْتَهِنُ.
İmam Malik der
ki: Bize göre, aralarında rehin muamelesi cereyan eden iki kişi, rehin konusunda
anlaşamasalar ve rehin veren: «Ben bu rehini sana on dinar karşılığında
verdim» dese rehin alan da: «(Hayır) bunu senden yirmi dinara karşılık rehin
aldım» dese ve rehin de rehin alanın elinde bulunsa, îmam
Malik bu konuda der ki: Rehin alan, alacağının rehinin kıymeti kadar olduğuna
yemin ettirilir. Eğer elindeki rehinin kıymetinin, alacağı kadar olduğu
anlaşılırsa, alacağına karşılık relinin tamamını
alır. Rehin kendi elinde olduğu için, önce rehin alana yemin ettirilmesi
uygundur. Ancak rehin verene, yemin ettirileceği borcunu rehin alana verip
rehini geri almak istemesi halinde yemin ettirilmez.
Eğer rehinin
kıymeti belirtilen yirmi dinardan az ise,rehin alana, rehnin belirttiği yirmi dinar değerinde olduğuna yemin ettirilir.
Sonra rehin verene, «Ya yirmi dinarı vererek, rehninigeri
alırsın, ya da karşılığında rehin verdiğini söylediğin borcunun on dinar
olduğuna yemin edersin ve rehin alanın rehnin
kıymetinden fazla olarak söylediğini vermezsin» denir. Rehin veren yemin
ederse, bu fazlalığı vermez, yemin etmezse rehin alanın yemin ederek
belirttiği yirmi dinarı ödemesi gerekir.
قَالَ
مَالِكٌ :
فَإِنْ
هَلَكَ
الرَّهْنُ وَتَنَاكَرَا
الْحَقَّ،
فَقَالَ
الَّذِي لَهُ
الْحَقُّ :
كَانَتْ لِي
فِيهِ
عِشْرُونَ دِينَاراً.
وَقَالَ
الَّذِي
عَلَيْهِ
الْحَقُّ :
لَمْ يَكُنْ
لَكَ فِيهِ
إِلاَّ
عَشَرَةُ
دَنَانِيرَ.
وَقَالَ
الَّذِي لَهُ
الْحَقُّ :
قِيمَةُ
الرَّهْنِ
عَشَرَةُ
دَنَانِيرَ.
وَقَالَ
الَّذِي
عَلَيْهِ الْحَقُّ
: قِيمَتُهُ
عِشْرُونَ
دِينَاراً. قِيلَ
لِلَّذِى
لَهُ
الْحَقُّ :
صِفْهُ، فَإِذَا
وَصَفَهُ
أُحْلِفَ
عَلَى
صِفَتِهِ، ثُمَّ
أَقَامَ
تِلْكَ
الصِّفَةَ
أَهْلُ الْمَعْرِفَةِ
بِهَا،
فَإِنْ
كَانَتْ
قِيمَةُ
الرَّهْنِ أَكْثَرَ
مِمَّا
ادَّعَى
فِيهِ
الْمُرْتَهِنُ
أُحْلِفَ
عَلَى مَا
ادَّعَى،
ثُمَّ يُعْطَى
الرَّاهِنُ
مَا فَضَلَ
مِنْ قِيمَةِ الرَّهْنِ،
وَإِنْ
كَانَتْ
قِيمَتُهُ
أَقَلَّ
مِمَّا
يَدَّعِي
فِيهِ
الْمُرْتَهِنُ،
أُحْلِفَ
عَلَى
الَّذِي
زَعَمَ
أَنَّهُ لَهُ
فِيهِ، ثُمَّ
قَاصَّهُ
بِمَا بَلَغَ
الرَّهْنُ،
ثُمَّ أُحْلِفَ
الَّذِي
عَلَيْهِ
الْحَقُّ
عَلَى
الْفَضْلِ
الَّذِي
بَقِيَ
لِلْمُدَّعَى
عَلَيْهِ
بَعْدَ
مَبْلَغِ
ثَمَنِ
الرَّهْنِ،
وَذَلِكَ
أَنَّ
الَّذِي
بِيَدِهِ
الرَّهْنُ
صَارَ مُدَّعِياً
عَلَى
الرَّاهِنِ،
فَإِنْ
حَلَفَ بَطَلَ
عَنْهُ
بَقِيَّةُ
مَا حَلَفَ
عَلَيْهِ
الْمُرْتَهِنُ
مِمَّا
ادَّعَى
فَوْقَ قِيمَةِ
الرَّهْنِ،
وَإِنْ
نَكَلَ
لَزِمَهُ مَا
بَقِيَ مِنْ
حَقِّ
الْمُرْتَهِنِ
بَعْدَ
قِيمَةِ
الرَّهْنِ.
İmam Malik der
ki: Rehin zayi olsa, alacaklı ile borçlu borcun ne kadar olduğunu bilmeseler ve
alacaklı: «Benim sende yirmi dinar alacağım var» dese, borçlu da: «(Hayır)
bende yalnız on dinar alacağın var» dese, alacaklı: «Rehinin değeri on dinardı»
dese, Borçlu da: «Yirmi dinardı» dese, alacaklıya: «Rehinin vasfını bildir»
denir. Vasıflarını
bildirince, dediklerinin doğruluğuna yemin ettirilir. Sonra bilirkişi bu
beyanı değerlendirerek rehine kıymet biçer. Şayet rehinin kıymeti, rehin
alanın iddiasından fazla ise, iddiasının doğruluğuna yemin ettirilir. Sonra
rehin verene, rehinin değerinden arta kalanı verilir. Rehinin değeri, rehin alanın
iddia ettiği miktardan azsa, iddia ettiği alacağının doğruluğuna dair yemin
ettirilir. Sonra rehinin tutarıyla karşılaştırılır. Daha sonra borçlu, (borcu
ödendikten sonra) rehinin tutarından kendi lehine arta kalanın ne kadar
olduğuna yemin ettirilir. Bu hüküm, rehin alanın rehin veren aleyhine iddiada
bulunması itibariyledir. Eğer yemin ederse, rehin alanın rehinin kıymetinin üstünde
alacağını iddia ettiği ve doğruluğuna yemin ettiği rehinden arta kalanı ödemez.
Yemin etmezse, ödemesi gerekir.
15 - باب
الْقَضَاءِ
فِي كِرَاءِ الدَّابَّةِ
وَالتَّعَدِّي
بِهَا
15.
Hayvan Kiralama Ve Sözleşmeye Uymama
قَالَ
يَحْيَى :
سَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ : الأَمْرُ
عِنْدَنَا
فِي
الرَّجُلِ
يَسْتَكْرِي
الدَّابَّةَ
إِلَى
الْمَكَانِ
الْمُسَمَّى،
ثُمَّ
يَتَعَدَّى
ذَلِكَ
الْمَكَانَ
وَيَتَقَدَّمُ،
قَالَ :
فإِنَّ رَبَّ
الدَّابَّةِ
يُخَيَّرُ،
فَإِنْ
أَحَبَّ أَنْ
يَأْخُذَ كِرَاءَ
دَابَّتِهِ
إِلَى
الْمَكَانِ
الَّذِي
تُعُدِّىَ
بِهَا
إِلَيْهِ
أُعْطِيَ ذَلِكَ،
وَيَقْبِضُ
دَابَّتَهُ،
وَلَهُ الْكِرَاءُ
الأَوَّلُ،
وَإِنْ
أَحَبَّ
رَبُّ الدَّابَّةِ
فَلَهُ
قِيمَةُ
دَابَّتِهِ
مِنَ
الْمَكَانِ
الَّذِي
تَعَدَّى
مِنْهُ
الْمُسْتَكْرِى،
وَلَهُ
الْكِرَاءُ
الأَوَّلُ
إِنْ كَانَ
اسْتَكْرَى
الدَّابَّةَ
الْبَدْأَةَ،
فَإِنْ كَانَ
اسْتَكْرَاهَا
ذَاهِباً
وَرَاجِعاً،
ثُمَّ
تَعَدَّى
حِينَ بَلَغَ
الْبَلَدَ الَّذِي
اسْتَكْرَى
إِلَيْهِ،
فَإِنَّمَا لِرَبِّ
الدَّابَّةِ نِصْفُ
الْكِرَاءِ
الأَوَّلِ،
وَذَلِكَ أَنَّ
الْكِرَاءَ
نِصْفُهُ فِي
الْبَدَاءَةِ،
وَنِصْفُهُ
فِي
الرَّجْعَةِ،
فَتَعَدَّى
الْمُتَعَدِّى
بِالدَّابَّةِ
وَلَمْ يَجِبْ
عَلَيْهِ
إِلاَّ
نِصْفُ
الْكِرَاءِ
الأَوَّلِ،
وَلَوْ أَنَّ
الدَّابَّةَ
هَلَكَتْ
حِينَ بَلَغَ
بِهَا
الْبَلَدَ
الَّذِي
اسْتَكْرَى
إِلَيْهِ،
لَمْ يَكُنْ
عَلَى
الْمُسْتَكْرِي
ضَمَانٌ،
وَلَمْ
يَكُنْ
لِلْمُكْرِي
إِلاَّ نِصْفُ
الْكِرَاءِ(
قَالَ
: وَعَلَى
ذَلِكَ
أَمْرُ
أَهْلِ التَّعَدِّي
وَالْخِلاَفِ
لِمَا
أَخَذُوا
الدَّابَّةَ
عَلَيْهِ(
قَالَ
: وَكَذَلِكَ
أَيْضاً مَنْ
أَخَذَ مَالاً
قِرَاضاً
مِنْ
صَاحِبِهِ،
فَقَالَ لَهُ
رَبُّ
الْمَالِ :
لاَ تَشْتَرِ
بِهِ حَيَوَاناً،
وَلاَ
سِلَعاً
كَذَا
وَكَذَا.
لِسِلَعٍ
يُسَمِّيهَا
وَيَنْهَاهُ
عَنْهَا وَيَكْرَهُ
أَنْ يَضَعَ
مَالَهُ،
فِيهَا فَيَشْتَرِي
الَّذِي
أَخَذَ
الْمَالَ
الَّذِي
نُهِيَ عَنْهُ،
يُرِيدُ
بِذَلِكَ
أَنْ
يَضْمَنَ
الْمَالَ
وَيَذْهَبَ
بِرِبْحِ
صَاحِبِهِ،
فَإِذَا
صَنَعَ
ذَلِكَ
فَرَبُّ
الْمَالِ
بِالْخِيَارِ،
إِنْ أَحَبَّ
أَنْ
يَدْخُلَ
مَعَهُ فِي
السِّلْعَةِ
عَلَى مَا
شَرَطَا
بَيْنَهُمَا
مِنَ الرِّبْحِ
فَعَلَ،
وَإِنْ
أَحَبَّ
فَلَهُ رَأْسُ
مَالِهِ
ضَامِناً
عَلَى
الَّذِي
أَخَذَ الْمَالَ
وَتَعَدَّى.
قَالَ
: وَكَذَلِكَ
أَيْضاً
الرَّجُلُ
يُبْضِعُ
مَعَهُ
الرَّجُلُ
بِضَاعَةً،
فَيَأْمُرُهُ
صَاحِبُ
الْمَالِ
أَنْ
يَشْتَرِيَ لَهُ
سِلْعَةً
بِاسْمِهَا، فَيُخَالِفُ
فَيَشْتَرِي
بِبِضَاعَتِهِ
غَيْرَ مَا
أَمَرَهُ
بِهِ،
وَيَتَعَدَّى
ذَلِكَ،
فَإِنَّ
صَاحِبَ
الْبِضَاعَةِ
عَلَيْهِ
بِالْخِيَارِ،
إِنْ أَحَبَّ
أَنْ يَأْخُذَ
مَا
اشْتُرِىَ
بِمَالِهِ
أَخَذَهُ،
وَإِنْ
أَحَبَّ أَنْ
يَكُونَ
الْمُبْضِعُ
مَعَهُ
ضَامِناً لِرَأْسِ
مَالِهِ،
فَذَلِكَ
لَهُ.
İmam Malik der
ki: Belirli bir yere kadar bir hayvan kiralayıp sonra da bu yerden (daha)
ileriye geçen bir kişi hakkında bizce hüküm şöyledir: Hayvan sahibi
muhayyerdir. Daha önce belirtilen yer ile ileriye geçilen yer arasındaki hayvan
kirasını almak işerse, önceki kirayla birlikte bunu da
alır ve hayvanına sahip olur. Hayvan sahibi isterse, kiracı belirtilen yeri
geçtiğinden dolayı, hayvanın değerini alır. Kiracı, sadece hayvanı gidiş için
kiralamışsa, bu kirayı da alır. Şayet kiracı hayvanı gidiş için kiralamışsa,
sonra kiraladığı yere varınca ileri geçmişse, hayvan sahibi, hayvanın değeriyle
birlikte yalnız ilk kiranın yansını alır. Bu hüküm, kiranın yarısı gidiş,
yarısı da dönüşte olması ve kiralayanın hayvana haksızlık etmesi sebebiyledir
ve yalnız, sözleştikleri kiranın yarısını vermesi gerekir. Kiraladığı yere
varınca hayvan ölse, (bu yerden ileri geçmedikçe) kiracının hayvanın bedelini
ödemesi gerekmez. Kiraya verenin sadece kiranın yansını almak hakkıdır.
Hayvanı
kiraladığı gayeye aykırı olarak kullananlara verilecek hüküm de buna benzer.
Yine bunun gibi
bir kişi, kar ortaklığı yapmak maksadıyla ikinci bir şahıstan para alsa, para
sahibi ona: «Paramla adlarını vererek sana yasak ettiğim ve karşılığında paramı
harcamanı istemediğim şu ticari eşyayı satın alma» dese de, (bu şartlara rağmen)
kar ortağı yasaklanan eşyayı alsa ve bu hareketiyle sahibine anapara ile kardan
hissesine düşeni ödemek istese, para sahibi muhayyerdir. Kar hususunda kabul ettikleri şartlara uyarak alınan
eşyada ortak olmak isterse olabilir. Dilerse anlaşmayı bozarak şartlara
uymayan kar ortağından parasını çeker. Buna benzeyen diğer mesele de şudur:
Bir adam beraberinde bulunan birine para vererek «Bana şunu şunu
al» dese, o da dediklerinden başka şeyler alsa, haksızlık yapmış olur. Bu durum
karşısında, parayı veren, isterse alınan şeyi olduğu gibi kabul eder. Dilerse o
kişiye parasını ödetir.