2 - باب مَا
لاَ تَقَعُ
فِيهِ
الشُّفْعَةُ
2. Şufa Hakkı Bulunmayan
Yerler
قَالَ
يَحْيَى :
قَالَ
مَالِكٌ :
عَنْ مُحَمَّدِ
بْنِ
عُمَارَةَ،
عَنْ أبِي
بَكْرِ بْنِ حَزْمٍ،
أَنَّ
عُثْمَانَ
بْنَ
عَفَّانَ قَالَ
: إِذَا
وَقَعَتِ
الْحُدُودُ
فِي الأَرْضِ
فَلاَ
شُفْعَةَ
فِيهَا،
وَلاَ
شُفْعَةَ فِي
بِئْرٍ،
وَلاَ فِي
فَحْلِ
النَّخْلِ.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَعَلَى
هَذَا
الأَمْرُ عِنْدَنَا.
Osman b. Affan
(r.a.) der ki: «Sınırları belli olan arazide (evin bahçesinde), kuyuda ve erkek
hurma ağacında şuf'a yoktur.»
İmam Malik der ki:
Hüküm bizce de böyledir.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَلاَ
شُفْعَةَ فِي
طَرِيقٍ صَلُحَ
الْقَسْمُ
فِيهَا أَوْ
لَمْ يَصْلُحْ.
îmanı Malik der
ki: Taksim edilebilsin veya edilemesin, yollarda ve evin bahçesinde şuf'a
olmaz.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَالأَمْرُ
عِنْدَنَا :
أَنَّهُ لاَ
شُفْعَةَ فِي
عَرْصَةِ
دَارٍ صَلُحَ
الْقَسْمُ
فِيهَا أَوْ
لَمْ
يَصْلُحْ(
قَالَ
مَالِكٌ فِي
رَجُلٍ
اشْتَرَى
شِقْصاً مِنْ
أَرْضٍ
مُشْتَرَكَةٍ
عَلَى
أَنَّهُ فِيهَا
بِالْخِيَارِ،
فَأَرَادَ
شُرَكَاءُ
الْبَائِعِ
أَنْ
يَأْخُذُوا
مَا بَاعَ شَرِيكُهُمْ
بِالشُّفْعَةِ
قَبْلَ أَنْ
يَخْتَارَ
الْمُشْتَرِي
: إِنَّ
ذَلِكَ لاَ
يَكُونُ
لَهُمْ
حَتَّى يَأْخُذَ
الْمُشْتَرِي
وَيَثْبُتَ
لَهُ الْبَيْعُ،
فَإِذَا
وَجَبَ لَهُ
الْبَيْعُ
فَلَهُمُ
الشُّفْعَةُ(
İmam Malik der
ki: Bir adam, muhayyer olması şartıyla müşterek arazinin bir parçasını satın
almıştır. Satıcı ortağın sattığı bu yeri, müşteri, almayı kesin olarak kabul
etmeden şuf’a yoluyla ortakları almak istemeleri halinde, müşterinin o parçayı
kesin olarak alıp satış sabit olana kadar şuf’a haklan sabit olmaz. Satış
kesinleşirse, şuf’a haklan da sabit olur.
وَقَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يَشْتَرِي أَرْضاً
فَتَمْكُثُ
فِي يَدَيْهِ
حِيناً،
ثُمَّ
يَأْتِي
رَجُلٌ فَيُدْرِكُ
فِيهَا
حَقًّا
بِمِيرَاثٍ :
إِنَّ لَهُ
الشُّفْعَةَ
إِنْ ثَبَتَ
حَقُّهُ،
وَإِنَّ مَا
أَغَلَّتِ الأَرْضُ
مِنْ غَلَّةٍ
فَهِيَ
لِلْمُشْتَرِي
الأَوَّلِ
إِلَى يَوْمِ
يَثْبُتُ
حَقُّ
الآخَرِ،
لأَنَّهُ
قَدْ كَانَ
ضَمِنَهَا
لَوْ هَلَكَ
مَا كَانَ
فِيهَا مِنْ
غِرَاسٍ أَوْ
ذَهَبَ بِهِ
سَيْلٌ.
قَالَ
: فَإِنْ
طَالَ
الزَّمَانُ،
أَوْ هَلَكَ
الشُّهُودُ،
أَوْ مَاتَ
الْبَائِعُ
أَوِ
الْمُشْتَرِي،
أَوْ هُمَا
حَيَّانِ
فَنُسِيَ
أَصْلُ
الْبَيْعِ
وَالاِشْتِرَاءِ
لِطُولِ
الزَّمَانِ،
فَإِنَّ
الشُّفْعَةَ
تَنْقَطِعُ،
وَيَأْخُذُ
حَقَّهُ
الَّذِي
ثَبَتَ لَهُ،
وَإِنْ كَانَ
أَمْرُهُ
عَلَى غَيْرِ
هَذَا
الْوَجْهِ
فِي
حَدَاثَةِ
الْعَهْدِ
وَقُرْبِهِ،
وَأَنَّهُ
يَرَى أَنَّ
الْبَائِعَ
غَيَّبَ الثَّمَنَ
وَأَخْفَاهُ،
لِيَقْطَعَ
بِذَلِكَ
حَقَّ
صَاحِبِ الشُّفْعَةِ،
قُوِّمَتِ
الأَرْضُ
عَلَى قَدْرِ
مَا يُرَى
أَنَّهُ
ثَمَنُهَا،
فَيَصِيرُ
ثَمَنُهَا
إِلَى
ذَلِكَ،
ثُمَّ يُنْظَرُ
إِلَى مَا
زَادَ فِي
الأَرْضِ
مِنْ بِنَاءٍ،
أَوْ
غِرَاسٍ،
أَوْ
عِمَارَةٍ،
فَيَكُونُ
عَلَى مَا
يَكُونُ
عَلَيْهِ
مَنِ ابْتَاعَ
الأَرْضَ بِثَمَنٍ
مَعْلُومٍ،
ثُمَّ بَنَى
فِيهَا وَغَرَسَ،
ثُمَّ
أَخَذَهَا
صَاحِبُ
الشُّفْعَةِ
بَعْدَ
ذَلِكَ.
İmam Malik der
ki: Bir kimse, bir araziyi satın alır ve arazi elinde bir müddet kalır, sonra
başka bir adamın miras yoluyla o arazide hissesi olduğunu iddiası neticesinde
hissesi olduğu ortaya çıkarsa, şuf a lıakkı sabit olur. Arazi gelir getirirse,
bu gelir hakkının sabit olduğu güne kadar ilk müşterinindir. Çünkü, arazideki
dikili ağaçlar telef olsa ya da sel götürse, ilk müşteri sinesine çeker.
Zaman uzar veya
şahidler ölür veya satıcı ya da alıcı ölür veyahut her ikisi de sağdır, uzun
zaman geçtiği için alış veriş unutulmuş olursa şufa hakkı kalmaz. Adam sadece
sabit olan hissesini alır. Adamın durumu, satışın yakın bir zamanda olması
konusunda yukardaki gibi olmazsa ve bayiin arazinin bedelini, şufa sahibinin
hakkını iptal etmek maksadıyla gizlediğini düşünürse, arazi tahmini bedeli
üzerinden değerlendirilir ve arazinin bedeli yeni değere göre olur. Sonra arazi
üzerine eklenen binalara ağaçlara ve diğer tamirata bakılır. Böylece önce
müşterinin belirli bedelle aldığı arazinin durumu, sonra bu arazide yaptığı
bina ve diktiği ağaçlar değerlendirilmiş olur. Bundan sonra şufa sahibi araziyi
alır.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَالشُّفْعَةُ
ثَابِتَةٌ فِي
مَالِ
الْمَيِّتِ،
كَمَا هِيَ
فِي مَالِ الْحَيِّ,
فَإِنْ
خَشِيَ
أَهْلُ
الْمَيِّتِ
أَنْ
يَنْكَسِرَ
مَالُ الْمَيِّتِ
قَسَمُوهُ،
ثُمَّ
بَاعُوهُ،
فَلَيْسَ
عَلَيْهِمْ
فِيهِ
شُفْعَةٌ.
İmanı Malik der
ki: Şufa hayattaki bir kişinin malında olduğu gibi, ölü bir kişinin malında da
olur. Vereseler ölenin malının değeri (şufalı olduğu için) azalacağından
korkarlarsa önce malı taksim ederler, sonra da satarlar. Böylece, bu kişilerin
malda şufa haklan kalmaz.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَلاَ
شُفْعَةَ
عِنْدَنَا فِي
عَبْدٍ وَلاَ
وَلِيدَةٍ،
وَلاَ
بَعِيرٍ وَلاَ
بَقَرَةٍ
وَلاَ شَاةٍ،
وَلاَ فِي شَيْءٍ
مِنَ
الْحَيَوَانِ،
وَلاَ فِي
ثَوْبٍ، وَلاَ
فِي بِئْرٍ
لَيْسَ لَهَا
بَيَاضٌ،
إِنَّمَا الشُّفْعَةُ
فِيمَا
يَصْلُحُ
أَنَّهُ
يَنْقَسِمُ
وَتَقَعُ
فِيهِ
الْحُدُودُ
مِنَ الأَرْضِ،
فَأَمَّا مَا
لاَ يَصْلُحُ
فِيهِ الْقَسْمُ
فَلاَ
شُفْعَةَ
فِيهِ.
İmam Malik der
ki: Bizce kölede, cariyede, devede, inekte, koyunda, diğer hayvanlarda,
kumaşta ve susuz bir kuyuda şufa yoktur. Şufa taksim edilebilen ve sınır
çekilebilen arazidedir. Taksimi kabul olmayan şeylerde şufa yoktur.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَمَنِ
اشْتَرَى
أَرْضاً فِيهَا
شُفْعَةٌ لِنَاسٍ
حُضُورٍ،
فَلْيَرْفَعْهُمْ
إِلَى السُّلْطَانِ،
فَإِمَّا
أَنْ
يَسْتَحِقُّوا،
وَإِمَّا
أَنْ
يُسَلِّمَ
لَهُ
السُّلْطَانُ،
فَإِنْ
تَرَكَهُمْ
فَلَمْ
يَرْفَعْ أَمْرَهُمْ
إِلَى
السُّلْطَانِ،
وَقَدْ عَلِمُوا
بِاشْتِرَائِهِ،
فَتَرَكُوا
ذَلِكَ
حَتَّى طَالَ
زَمَانُهُ،
ثُمَّ
جَاؤُوا
يَطْلُبُونَ
شُفْعَتَهُمْ،
فَلاَ أَرَى
ذَلِكَ
لَهُمْ.
İmam Malik der
ki: Bir kimse hissedarların huzurunda bir araziyi satın alırsa (hissedarların
şufa hakkını iptal etmek isterse), onları hakimin huzuruna çıkarır. Böylelikle,
ya şufa hakkına sahip olurlar, ya da hakim bu haklarını iptal ederek araziyi
müşteriye teslim eder, şayet müşteri onları mahkemeye vermezse, onlar da
müşterinin (bu araziyi) satın aldığını bildikleri halde aradan uzun zaman
geçinceye kadar şufa hakkı talep etmezler, sonra gelip şufa haklarını
isterlerse, kanaatimce bu haklan kendilerine verilmez