DEVAM:
1. Şuf'a Hakkının Bulunduğu Yerler
وَحَدَّثَنِي
مَالِكٌ،
أَنَّهُ
بَلَغَهُ،
عَنْ
سُلَيْمَانَ
بْنِ يَسَارٍ
مِثْلُ ذَلِكَ.
Malik'e de
Süleyman b. Yesar'dan bu (1394.) hadisin benzeri rivayet edildi.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
رَجُلٍ
اشْتَرَى
شِقْصًا مَعَ
قَوْمٍ فِي
أَرْضٍ
بِحَيَوَانٍ
عَبْدٍ أَوْ
وَلِيدَةٍ،
أَوْ مَا
أَشْبَهَ
ذَلِكَ مِنَ
الْعُرُوضِ،
فَجَاءَ الشَّرِيكُ
يَأْخُذُ
بِشُفْعَتِهِ
بَعْدَ ذَلِكَ،
فَوَجَدَ
الْعَبْدَ
أَوِ
الْوَلِيدَةَ
قَدْ
هَلَكَا،
وَلَمْ
يَعْلَمْ
أَحَدٌ قَدْرَ
قِيمَتِهِمَا،
فَيَقُولُ
الْمُشْتَرِي
: قِيمَةُ الْعَبْدِ
أَوِ
الْوَلِيدَةِ
مِئَةُ
دِينَارٍ،
وَيَقُولُ
صَاحِبُ
الشُّفْعَةِ
الشَّرِيكُ :
بَلْ
قِيمَتُهُمَا
خَمْسُونَ
دِينَاراً(
قَالَ
مَالِكٌ :
يَحْلِفُ
الْمُشْتَرِي
أَنَّ
قِيمَةَ مَا
اشْتَرَى
بِهِ مِئَةُ
دِينَارٍ،
ثُمَّ إِنْ
شَاءَ أَنْ
يَأْخُذَ
صَاحِبُ الشُّفْعَةِ
أَخَذَ أَوْ
يَتْرُكَ،
إِلاَّ أَنْ
يَأْتِيَ
الشَّفِيعُ
بِبَيِّنَةٍ
أَنَّ
قِيمَةَ
الْعَبْدِ
أَوِ
الْوَلِيدَةِ
دُونَ مَا
قَالَ
الْمُشْتَرِي.
İmam Malik der
ki: Bir adam, bir köle yahut bir cariye ya da benzeri metalar vererek bir
topluluğa ait toprağın bir parçasını aldı. Sonra ortaklardan biri gelip şufa
hakkını kullanarak toprağı geri aldı fakat (bu arada) köle ya da cariye
ölmüştü. Hiç kimse bunların kıymetini bilemedi. Bunun üzerine müşteri: «Kölenin
ya da cariyenin kıymeti yüz dinar» dedi. Şufa sahibi ortak: «Hayır elli dinar»
dedi.
İmanı Malik (bu
konuda) der ki: Müşteri verdiği bedelin yüz dinar kıymetinde olduğuna yemin
eder. Sonra şufa sahibi dilerse (bu meblağı vererek, satın alınan toprağı) geri
alır, isterse almaz. Ancak şufa sahibinin köle ya da cariyenin kıymetinin
müşterinin dediğinden daha aşağı olduğunu isbat ederse o fiyattan alır.
قَالَ
مَالِكٌ :
مَنْ وَهَبَ
شِقْصاً فِي
دَارٍ أَوْ
أَرْضٍ
مُشْتَرَكَةٍ،
فَأَثَابَهُ
الْمَوْهُوبُ
لَهُ بِهَا
نَقْداً،
أَوْ
عَرْضاً،
فَإِنَّ الشُّرَكَاءَ
يَأْخُذُونَهَا
بِالشُّفْعَةِ
إِنْ
شَاؤُوا،
وَيَدْفَعُونَ
إِلَى الْمَوْهُوبِ
لَهُ قِيمَةَ
مَثُوبَتِهِ
دَنَانِيرَ
أَوْ
دَرَاهِمَ(
İmam Malik der
ki: Müşterek bir toprak ya da evin bir parçasını bir kimse hibe etse, hibe
edilen kişi de hibe edene hibe edilen şeye karşılık para ya da mal verse,
ortaklar isterlerse hibe edilen kişiye verdiğini dinar veya dirhem vererek
orasını alabilirler.
قَالَ
مَالِكٌ :
مَنْ وَهَبَ
هِبَةً فِي
دَارٍ أَوْ
أَرْضٍ مُشْتَرَكَةٍ،
فَلَمْ
يُثَبْ
مِنْهَا،
وَلَمْ يَطْلُبْهَا،
فَأَرَادَ
شَرِيكُهُ
أَنْ يَأْخُذَهَا
بِقِيمَتِهَا،
فَلَيْسَ
ذَلِكَ لَهُ
مَا لَمْ
يُثَبْ
عَلَيْهَا,
فَإِنْ أُثِيبَ،
فَهُوَ
لِلشَّفِيعِ
بِقِيمَةِ
الثَّوَابِ(
İmam Malik der
ki: Bir kimse müşterek bir toprağı ya da evi hibe eder, karşılığında bir şey almaz
ve hibe ettiğini de geri istemez, ortağı burasının kıymetini vererek almak
isterse, hibenin karşılığında birşey verilmediği müddetçe olamaz. Şayet karşılığında
birşey verilirse, ortak olan şufa sahibinin, verilenin bedelini ödeyerek
orasını alma hakkı vardır.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
رَجُلٍ
اشْتَرَى شِقْصاً
فِي أَرْضٍ
مُشْتَرَكَةٍ
بِثَمَنٍ إِلَى
أَجَلٍ،
فَأَرَادَ
الشَّرِيكُ
أَنْ يَأْخُذَهَا
بِالشُّفْعَةِ.
قَالَ مَالِكٌ
: إِنْ كَانَ
مَلِيًّا
فَلَهُ
الشُّفْعَةُ بِذَلِكَ
الثَّمَنِ
إِلَى ذَلِكَ
الأَجَلِ،
وَإِنْ كَانَ
مَخُوفاً
أَنْ لاَ
يُؤَدِّىَ
الثَّمَنَ إِلَى
ذَلِكَ
الأَجَلِ،
فَإِذَا
جَاءَهُمْ بِحَمِيلٍ
مَلِيٍّ
ثِقَةٍ،
مِثْلِ
الَّذِي
اشْتَرَى
مِنْهُ
الشِّقْصَ
فِي الأَرْضِ الْمُشْتَرَكَةِ،
فَذَلِكَ
لَهُ(
قَالَ
مَالِكٌ : لاَ
تَقْطَعُ
شُفْعَةَ
الْغَائِبِ
غَيْبَتُهُ
وَإِنْ
طَالَتْ
غَيْبَتُهُ،
وَلَيْسَ
لِذَلِكَ
عِنْدَنَا
حَدٌّ
تُقْطَعُ إِلَيْهِ
الشُّفْعَةُ.
İmam Malik der
ki: Bir kişi, müşterek bir toprağın bir parçasını satış fiyatına belirli bir
zamana kadar veresiye satın almıştır.
Eğer ortak
zenginse, aynı fiyata aynı zamana kadar şufa yoluyla orasını alabilir. Ortağın
parayı aynı süre içerisinde verememesinden korkutuyorsa, bu müşterek toprak
parçasını sahibinden satın alabilen adam gibi güvenilir, zengin bir kefil
getirirse bu hak ona da tanınır.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يُوَرِّثُ الأَرْضَ
نَفَراً مِنْ
وَلَدِهِ،
ثُمَّ يُولَدُ
لأَحَدِ
النَّفَرِ،
ثُمَّ
يَهْلِكُ الأَبُ
فَيَبِيعُ
أَحَدُ
وَلَدِ
الْمَيِّتِ حَقَّهُ
فِي تِلْكَ
الأَرْضِ :
فَإِنَّ
أَخَا
الْبَائِعِ
أَحَقُّ
بِشُفْعَتِهِ
مِنْ
عُمُومَتِهِ
شُرَكَاءِ
أَبِيهِ.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَهَذَا
الأَمْرُ
عِنْدَنَا.
İmam Malik der
ki: (Ölen) Bir adam çocuklarına bir toprağını miras bırakır, sonra çocuklardan
birinin de çocukları dünyaya gelir, daha sonra baba ölür, bunun üzerine
çocuklarından biri bu topraktaki hakkını satarsa, satanın kardeşi, babasının
ortakları olan amcalarından şufa hakkı bakımından önce gelir. İmam Malik der
ki: Hüküm bizce de böyledir.
2098
- قَالَ
مَالِكٌ :
الشُّفْعَةُ
بَيْنَ الشُّرَكَاءِ
عَلَى قَدْرِ
حِصَصِهِمْ،
يَأْخُذُ
كُلُّ
إِنْسَانٍ
مِنْهُمْ
بِقَدْرِ نَصِيبِهِ،
إِنْ كَانَ
قَلِيلاً
فَقَلِيلاً،
وَإِنْ كَانَ
كَثِيراً
فَبِقَدْرِهِ،
وَذَلِكَ
إِنْ
تَشَاحُّوا
فِيهَا.
Şufa ortaklar
arasında hisseleri miktarıncadır. Her biri hissesi oranında alır. Hissesi azsa
az, çoksa çok alır. Bu durum, ortaklar, şufa'da hisselerinin fazla olduğunu
iddia ettikleri zaman söz konusudur.
قَالَ
مَالِكٌ :
فَأَمَّا
أَنْ
يَشْتَرِيَ رَجُلٌ
مِنْ رَجُلٍ
مِنْ
شُرَكَائِهِ
حَقَّهُ،
فَيَقُولُ
أَحَدُ
الشُّرَكَاءِ
: أَنَا آخُذُ
مِنَ الشُّفْعَةِ
بِقَدْرِ
حِصَّتِي.
وَيَقُولُ الْمُشْتَرِي
: إِنْ شِئْتَ
أَنْ
تَأْخُذَ الشُّفْعَةَ
كُلَّهَا
أَسْلَمْتُهَا
إِلَيْكَ،
وَإِنْ
شِئْتَ أَنْ
تَدَعَ
فَدَعْ، فَإِنَّ
الْمُشْتَرِيَ
إِذَا
خَيَّرَهُ
فِي هَذَا
وَأَسْلَمَهُ
إِلَيْهِ،
فَلَيْسَ لِلشَّفِيعِ
إِلاَّ أَنْ
يَأْخُذَ
الشُّفْعَةَ
كُلَّهَا،
أَوْ
يُسْلِمَهَا
إِلَيْهِ،
فَإِنْ
أَخَذَهَا
فَهُوَ
أَحَقُّ
بِهَا،
وَإِلاَّ
فَلاَ شَيْءَ
لَهُ فِيهَا.
Bir adam,
hissedarlardan birinden hissesini alıp da, hissedarlardan başka biri: «Ben
şufa dan hissem kadar pay alırım» der, müşteri de: «Ya hepsini alırsın, yahut
hiç almazsın» derse, şufa hakkını isteyen, ya tamamını alır, ya da hakkından
vazgeçer. Almak istediğinde hak kendisinindir.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يَشْتَرِي الأَرْضَ
فَيَعْمُرُهَا
بِالأَصْلِ
يَضَعُهُ
فِيهَا, أَوِ
الْبِئْرِ
يَحْفِرُهَا،
ثُمَّ
يَأْتِي
رَجُلٌ
فَيُدْرِكُ فِيهَا
حَقًّا،
فَيُرِيدُ
أَنْ
يَأْخُذَهَا
بِالشُّفْعَةِ
: إِنَّهُ لاَ
شُفْعَةَ لَهُ
فِيهَا،
إِلاَّ أَنْ
يُعْطِيَهُ
قِيمَةَ مَا
عَمَرَ،
فَإِنْ
أَعْطَاهُ
قِيمَةَ مَا عَمَرَ
كَانَ
أَحَقَّ
بِالشُّفْعَةِ،
وَإِلاَّ
فَلاَ حَقَّ
لَهُ فِيهَا.
İmam Malik der
ki: Bir adam bir arazinin tamamını alır ve ağaç dikmek ya da bina yapmak gibi
kalıcı birşeyle veya kuyu kazmak suretiyle imar ettikten sonra ikindi bir
şahıs o arazinin bir kısmında önceden hakkı olduğunu isbat ederek şufa yoluyla
arazinin tamamını almak istediği takdirde, bu araziyi o adamın elinden şufa
yoluyla imar ettiği şeyin değerini vermedikçe alma hakkı yoktur. Eğer arazide
yaptığı şeylerin kıymetini verirse, şufa yoluyla araziyi alabilir.
قَالَ
مَالِكٌ :
مَنْ بَاعَ
حِصَّتَهُ
مِنْ أَرْضٍ،
أَوْ دَارٍ
مُشْتَرَكَةٍ،
فَلَمَّا
عَلِمَ أَنَّ
صَاحِبَ
الشُّفْعَةِ
يَأْخُذُ
بِالشُّفْعَةِ
اسْتَقَالَ
الْمُشْتَرِي
فَأَقَالَهُ.
قَالَ :
لَيْسَ
ذَلِكَ لَهُ،
وَالشَّفِيعُ
أَحَقُّ
بِهَا
بِالثَّمَنِ
الَّذِي
كَانَ
بَاعَهَا
بِهِ.
İmam Malik der
ki: Müşterek bir ev ya da arazideki hissesini satan bir kimse, hissedarın şufa
yoluyla alacağını öğrenince, (engellemek amacıyla) müşteriyle kendi isteği
üzerine ikale yapsalar, hakka engel olamaz, şufa sahibi mal sahibinin sattığı
para mukabilinde o hisseyi alma hakkına sahiptir.
قَالَ
مَالِكٌ :
مَنِ
اشْتَرَى
شِقْصاً فِي دَارٍ
أَوْ أَرْضٍ
وَحَيَوَاناً
وَعُرُوضاً
فِي صَفْقَةٍ
وَاحِدَةٍ،
فَطَلَبَ
الشَّفِيعُ
شُفْعَتَهُ
فِي الدَّارِ
أَوِ الأَرْضِ،
فَقَالَ
الْمُشْتَرِي
: خُذْ مَا
اشْتَرَيْتُ
جَمِيعاً،
فَإِنِّي
إِنَّمَا
اشْتَرَيْتُهُ
جَمِيعاً.
قَالَ
مَالِكٌ :
بَلْ يَأْخُذُ
الشَّفِيعُ
شُفْعَتَهُ
فِي الدَّارِ أَوِ
الأَرْضِ
بِحِصَّتِهَا
مِنْ ذَلِكَ الثَّمَنِ،
يُقَامُ
كُلُّ شَيْءٍ
اشْتَرَاهُ
مِنْ ذَلِكَ
عَلَى
حِدَتِهِ
عَلَى الثَّمَنِ
الَّذِي اشْتَرَاهُ
بِهِ، ثُمَّ
يَأْخُذُ
الشَّفِيعُ
شُفْعَتَهُ
بِالَّذِي
يُصِيبُهَا
مِنَ الْقِيمَةِ
مِنْ رَأْسِ
الثَّمَنِ،
وَلاَ يَأْخُذُ
مِنَ
الْحَيَوَانِ
وَالْعُرُوضِ
شَيْئاً،
إِلاَّ أَنْ
يَشَاءَ
ذَلِكَ(
Bir kişi, hayvan
ve meta'larla birlikte bir pazarlıkla (şuf alı) bir arazinin ya da bir evin bir
bölümünü satın alsa, hissedar, şuf'a yoluyla yalnız arsa ya da arazideki
hisseyi almak istese, müşteri de, «Satın aldıklarımın hepsini al, çünkü ben
hepsini birden aldım» derse bu konuda imam Malik der ki: Hissedar arazi ya da
evdeki hisseyi, hepsine verilen bedelden yalnız paylarına düşen miktarı vererek
alır. Müşterinin aldığı her şey, müstakil olarak satın alınabileceği bedelle
diğerlerinden ayrılır. Sonra, şufa sahibi alacağı hisseyi, umumi bedelden
payına isabet eden kıymet karşılığı alır. İstemezse, hayvan ve meta'lardan hiç
birini almayabilir.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَمَنْ بَاعَ
شِقْصاً مِنْ
أَرْضٍ
مُشْتَرَكَةٍ،
فَسَلَّمَ
بَعْضُ مَنْ
لَهُ فِيهَا
الشُّفْعَةُ
لِلْبَائِعِ،
وَأَبَى
بَعْضُهُمْ
إِلاَّ أَنْ
يَأْخُذَ
بِشُفْعَتِهِ
: إِنَّ مَنْ
أَبَى أَنْ
يُسَلِّمَ يَأْخُذُ
بِالشُّفْعَةِ
كُلِّهَا،
وَلَيْسَ
لَهُ أَنْ
يَأْخُذَ
بِقَدْرِ
حَقِّهِ وَيَتْرُكَ
مَا بَقِيَ.
İmam Malik der
ki: Bir kişi ortak arazinin bir parçasını satar, hissedarların bir kısmı buradaki
haklarını satıcıya devreder, diğerlerini devretmeyip şufa haklarını kullanarak
hisseleri kadarını almak isterlerse, şufa haklarını devretmeyenler hissenin
tümünü alabilir. Hisseleri kadarını alıp geri kalanını bırakma hakları yoktur.
قَالَ
مَالِكٌ فِي
نَفَرٍ
شُرَكَاءَ
فِي دَارٍ
وَاحِدَةٍ،
فَبَاعَ
أَحَدُهُمْ
حِصَّتَهُ،
وَشُرَكَاؤُهُ
غُيَّبٌ
كُلُّهُمْ إِلاَّ
رَجُلاً،
فَعُرِضَ
عَلَى
الْحَاضِرِ
أَنْ
يَأْخُذَ
بِالشُّفْعَةِ
أَوْ يَتْرُكَ.
فَقَالَ :
أَنَا آخُذُ
بِحِصَّتِي
وَأَتْرُكُ
حِصَصَ
شُرَكَائِي
حَتَّى
يَقْدَمُوا،
فَإِنْ
أَخَذُوا،
فَذَلِكَ
وَإِنْ تَرَكُوا
أَخَذْتُ
جَمِيعَ
الشُّفْعَةِ.
قَالَ
مَالِكٌ :
لَيْسَ لَهُ
إِلاَّ أَنْ
يَأْخُذَ
ذَلِكَ
كُلَّهُ أَوْ
يَتْرُكَ,
فَإِنْ جَاءَ
شُرَكَاؤُهُ
أَخَذُوا
مِنْهُ أَوْ
تَرَكُوا
إِنْ شَاؤُوا،
فَإِذَا
عُرِضَ هَذَا
عَلَيْهِ فَلَمْ
يَقْبَلْهُ،
فَلاَ أَرَى
لَهُ شُفْعَةً.
İmam Malik der
ki: Çok ortaklı bir arsa bulunsa, hissedarlardan birisi hazır, diğerleri
yokken bir ortak, hissesini satmak isterse ve mevcut kişiye şufa hakkını
kullanarak bu hisseyi alması ya da vazgeçmesi teklif edilir, o da «Ben bu
parçadaki hissemi alırım, diğer ortaklarım gelene kadar hisselerini bırakırım.
Onlar bu parçadaki hisselerini alırlarsa alırlar, almazlarsa hissenin hepsini
ben alırım» derse, bu kişinin derhal hissenin tamamını almak ya da vazgeçmekten
başka bir hakkı yoktur. Sonra (alması halinde) ortaklar gelince, isterlerse
ondan alırlar ya da ona bırakırlar. Eğer bu şahıs kendisine yapılan teklifi
kabul etmezse, şufa hakkının devam edeceği görüşünde değilim.