18 - باب
الْمُرَاطَلَةِ
18. Tartarak Altınla
Altın Ve Gümüşle Gümüş Alış Verişi
حَدَّثَنِي
يَحْيَى،
عَنْ
مَالِكٍ،
عَنْ يَزِيدَ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
قُسَيْطٍ،
أَنَّهُ
رَأَى
سَعِيدَ بْنَ
الْمُسَيَّبِ
يُرَاطِلُ
الذَّهَبَ
بِالذَّهَبِ،
فَيُفْرِغُ
ذَهَبَهُ فِي
كِفَّةِ
الْمِيزَانِ،
وَيُفْرِغُ
صَاحِبُهُ
الَّذِي
يُرَاطِلُهُ
ذَهَبَهُ فِي
كِفَّةِ الْمِيزَانِ
الأُخْرَى،
فَإِذَا
اعْتَدَلَ لِسَانُ
الْمِيزَانِ
أَخَذَ
وَأَعْطَى.
Yezid b. Abdullah
b. Kuseyt'tan: « Saîd b. Museyyeb'i altın alış verişi yaparken gördüm. O kendi altınlarını
terazinin bir kefesine, Öbürleri de diğer kefesine boşaltıyor, terazinin dili
denk olunca alıp veriyordu.»
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ
عِنْدَنَا
فِي بَيْعِ
الذَّهَبِ
بِالذَّهَبِ،
وَالْوَرِقِ بِالْوَرِقِ
مُرَاطَلَةً،
أَنَّهُ لاَ
بَأْسَ
بِذَلِكَ،
أَنْ
يَأْخُذَ
أَحَدَ
عَشَرَ
دِينَاراً
بِعَشَرَةِ
دَنَانِيرَ،
يَداً بِيَدٍ
إِذَا كَانَ
وَزْنُ
الذَّهَبَيْنِ
سَوَاءً، عَيْناً
بِعَيْنٍ،
وَإِنْ
تَفَاضَلَ
الْعَدَدُ
وَالدَّرَاهِمُ
أَيْضاً فِي
ذَلِكَ بِمَنْزِلَةِ
الدَّنَانِيرِ(
îmanı Malik der
ki: Bize göre, ağırlıkları eşit ve peşin olmak şartıyla, sayısı farklı da olsa,
dinarı dinarla ve dirhemi dirhemle değiştirmekte, mesela on dinar karşılığında
onbir dinar almada bir mahzur yoktur. Dirhemler de bu konuda dinarlar gibidir.
قَالَ
مَالِكٌ : مَنْ
رَاطَلَ
ذَهَباً
بِذَهَبٍ،
أَوْ وَرِقاً
بِوَرِقٍ،
فَكَانَ
بَيْنَ
الذَّهَبَيْنِ
فَضْلُ
مِثْقَالٍ،
فَأَعْطَى
صَاحِبَهُ
قِيمَتَهُ
مِنَ
الْوَرِقِ،
أَوْ مِنْ غَيْرِهَا،
فَلاَ
يَأْخُذُهُ,
فَإِنَّ
ذَلِكَ قَبِيحٌ
وَذَرِيعَةٌ
إِلَى
الرِّبَا،
لأَنَّهُ
إِذَا جَازَ
لَهُ أَنْ
يَأْخُذَ
الْمِثْقَالَ
بِقِيمَتِهِ،
حَتَّى
كَأَنَّهُ
اشْتَرَاهُ
عَلَى حِدَتِهِ
جَازَ لَهُ،
أَنْ
يَأْخُذَ
الْمِثْقَالَ
بِقِيمَتِهِ
مِرَاراً،
لأَنْ يُجِيزَ
ذَلِكَ
الْبَيْعَ
بَيْنَهُ
وَبَيْنَ صَاحِبِهِ(
قَالَ
مَالِكٌ :
وَلَوْ
أَنَّهُ
بَاعَهُ ذَلِكَ
الْمِثْقَالَ
مُفْرَداً،
لَيْسَ مَعَهُ
غَيْرُهُ،
لَمْ
يَأْخُذْهُ
بِعُشْرِ الثَّمَنِ
الَّذِي
أَخَذَهُ
بِهِ، لأَنْ يُجَوِّزَ
لَهُ
الْبَيْعَ،
فَذَلِكَ
الذَّرِيعَةُ
إِلَى
إِحْلاَلِ
الْحَرَامِ
وَالأَمْرُ
الْمَنْهِيُّ
عَنْهُ.
imam Malik der
ki: Kim altını altınla ve gümüşü gümüşle tartarak alır da arada bir miskallik
fark olur, bunun değeri kadar arkadaşına gümüş veya başka bir şey verirse bunu
almasın. Çünkü bu çirkindir ve faize götürür.
Bir miskal
altının kıymetini almak caiz olunca, o zaman sanki bunu müstakil satın almış
gibi olur. Böyle olunca alışverişi caiz kılmak için, onun miskalin değerinin
birkaç mislini alması da caiz olur.
1867
- قَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يُرَاطِلُ
الرَّجُلَ
وَيُعْطِيهِ
الذَّهَبَ
الْعُتُقَ
الْجِيَادَ,
وَيَجْعَلُ
مَعَهَا
تِبْراً
ذَهَباً
غَيْرَ
جَيِّدَةٍ،
وَيَأْخُذُ
مِنْ
صَاحِبِهِ
ذَهَباً كُوفِيَّةً
مُقَطَّعَةً،
وَتِلْكَ
الْكُوفِيَّةُ
مَكْرُوهَةٌ
عِنْدَ
النَّاسِ،
فَيَتَبَايَعَانِ
ذَلِكَ مِثْلاً
بِمِثْلٍ :
إِنَّ ذَلِكَ
لاَ يَصْلُحُ(69).
قَالَ
مَالِكٌ :
وَتَفْسِيرُ
مَا كُرِهَ
مِنْ ذَلِكَ :
أَنَّ
صَاحِبَ
الذَّهَبِ
الْجِيَادِ،
أَخَذَ
فَضْلَ
عُيُونِ
ذَهَبِهِ فِي
التِّبْرِ،
الَّذِي
طَرَحَ مَعَ
ذَهَبِهِ، وَلَوْلاَ
فَضْلُ
ذَهَبِهِ
عَلَى ذَهَبِ
صَاحِبِهِ,
لَمْ
يُرَاطِلْهُ
صَاحِبُهُ
بِتِبْرِهِ
ذَلِكَ،
إِلَى
ذَهَبِهِ
الْكُوفِيَّةِ
فَامْتَنَعَ،
وَإِنَّمَا
مَثَلُ ذَلِكَ
كَمَثَلِ
رَجُلٍ
أَرَادَ أَنْ
يَبْتَاعَ
ثَلاَثَةَ
أَصْوُعٍ
مِنْ تَمْرٍ
عَجْوَةٍ،
بِصَاعَيْنِ
وَمُدٍّ مِنْ
تَمْرٍ كَبِيسٍ،
فَقِيلَ لَهُ:
هَذَا لاَ
يَصْلُحُ.
فَجَعَلَ
صَاعَيْنِ مِنْ
كَبِيسٍ،
وَصَاعاً
مِنْ حَشَفٍ،
يُرِيدُ أَنْ
يُجِيزَ
بِذَلِكَ
بَيْعَهُ،
فَذَلِكَ لاَ
يَصْلُحُ،
لأَنَّهُ
لَمْ يَكُنْ
صَاحِبُ
الْعَجْوَةِ،
لِيُعْطِيَهُ
صَاعاً مِنَ
الْعَجْوَةِ
بِصَاعٍ مِنْ
حَشَفٍ، وَلَكِنَّهُ
إِنَّمَا
أَعْطَاهُ
ذَلِكَ
لِفَضْلِ
الْكَبِيسِ،
أَوْ أَنْ
يَقُولَ
الرَّجُلُ
لِلرَّجُلِ
بِعْنِي
ثَلاَثَةَ
أَصْوُعٍ
مِنَ الْبَيْضَاءِ،
بِصَاعَيْنِ
وَنِصْفٍ
مِنْ حِنْطَةٍ
شَامِيَّةٍ،
فَيَقُولُ:
هَذَا لاَ يَصْلُحُ
إِلاَّ
مِثْلاً
بِمِثْلٍ.
فَيَجْعَلُ
صَاعَيْنِ
مِنْ حِنْطَةٍ
شَامِيَّةٍ،
وَصَاعاً
مِنْ شَعِيرٍ،
يُرِيدُ أَنْ
يُجِيزَ
بِذَلِكَ
الْبَيْعَ
فِيمَا
بَيْنَهُمَا،
فَهَذَا لاَ
يَصْلُحُ،
لأَنَّهُ
لَمْ يَكُنْ
لِيُعْطِيَهُ
بِصَاعٍ مِنْ
شَعِيرٍ،
صَاعاً مِنْ
حِنْطَةٍ
بَيْضَاءَ،
لَوْ كَانَ
ذَلِكَ
الصَّاعُ
مُفْرَداً،
وَإِنَّمَا
أَعْطَاهُ
إِيَّاهُ
لِفَضْلِ
الشَّامِيَّةِ
عَلَى
الْبَيْضَاءِ،
فَهَذَا لاَ
يَصْلُحُ،
وَهُوَ
مِثْلُ مَا
وَصَفْنَا مِنَ
التِّبْرِ(
İmam Malik der
ki: Müşteriye yanında başka bir şey olmaksızın bu bir miskalı tek başına satsa,
müşteri daha önce aldığı fıatın onda biri ile de satışı kendisine caiz kılmak
için alamaz. Bu, haramı helal kılmaya çare aramadır. Yasaklanmıştır.
imam Malik der
ki: Biri tartmak suretiyle kaliteli altınla ve kalitesiz külçe altını karışık
olarak verip karşılığında eşit miktarda insanlar tarafından makbul sayılmayan
Küfe altını alsa, bu doğru değildir, mekruhtur.
İmam Malik der
ki: Zira kaliteli altın sahibi, bu altını ile beraber verdiği külçe altının
iyilerini almıştır. Bununla beraber, bunun altınları yine de kalitelidir. Böyle
olmasaydı, arkadaşı kendi Küfe altınları ile tartmak suretiyle almazdı. Bu iyi
cins üç Ölçek hurmayı, daha iyi kurutulmuş iki buçuk ölçek hurma ile alma
gibidir ki, ona bu yaptığın doğru değil, denilince alış verişi caiz kılmak için
aldığı hurma karşılığında iki ölçek kaliteli hurma ile bir ölçek kalitesiz
hurma verir. (Böylece alınıp verilen hurma üçer ölçek, yani eşit olmuş olur).
Bu ise caiz değildir. Çünkü iyi cins hurma sahibi bir ölçek hurmasını, bir
ölçek kalitesiz hurma için vermemiştir. Bilakis bunu kaliteli hurma için
vermiştir. Yahut da bu, şuna benzer; Birinin diğerine bana iki Ölçek Şam
buğdayı karşılığında üç ölçek beyaz buğday sat demesi üzerine öbürü: Bu caiz
değildir. Ancak misli misline caiz olur deyince, bu defa alış verişi caiz
kılmak için iki ölçek Şam buğdayı ile bir ölçek arpa verir ki bu da caiz
değildir. Çünkü pazarlık müstakil olsaydı bir ölçek arpa mukabilinde bir ölçek
beyaz buğdayı vermezdi. O bunu Şam buğdayının kalitesinin üstünlüğünden dolayı
vermiştir. Bu ise caiz değildir. Belirttiğiniz külçe altının durumu da
böyledir.
قَالَ
مَالِكٌ :
فَكُلُّ
شَيْءٍ مِنَ
الذَّهَبِ
وَالْوَرِقِ
وَالطَّعَامِ
كُلِّهِ، الَّذِي
لاَ
يَنْبَغِي
أَنْ يُبَاعَ،
إِلاَّ
مِثْلاً
بِمِثْلٍ،
فَلاَ يَنْبَغِي
أَنْ
يُجْعَلَ
مَعَ
الصِّنْفِ
الْجَيِّدِ
مِنْهُ،
الْمَرْغُوبِ
فِيهِ، الشَّيْءُ
الرَّدِيءُ
الْمَسْخُوطُ،
لِيُجَازَ
الْبَيْعُ،
وَلِيُسْتَحَلَّ
بِذَلِكَ مَا
نُهِيَ
عَنْهُ مِنَ
الأَمْرِ،
الَّذِي لاَ
يَصْلُحُ
إِذَا جُعِلَ
ذَلِكَ مَعَ
الصِّنْفِ
الْمَرْغُوبِ
فِيهِ،
وَإِنَّمَا
يُرِيدُ
صَاحِبُ ذَلِكَ،
أَنْ
يُدْرِكَ
بِذَلِكَ
فَضْلَ جَوْدَةِ
مَا يَبِيعُ،
فَيُعْطِيَ
الشَّيْءَ الَّذِي
لَوْ
أَعْطَاهُ
وَحْدَهُ،
لَمْ يَقْبَلْهُ
صَاحِبُهُ،
وَلَمْ
يَهْمُمْ
بِذَلِكَ،
وَإِنَّمَا يَقْبَلُهُ
مِنْ أَجْلِ
الَّذِي
يَأْخُذُ مَعَهُ،
لِفَضْلِ
سِلْعَةِ
صَاحِبِهِ
عَلَى
سِلْعَتِهِ،
فَلاَ
يَنْبَغِي
لِشَيْءٍ مِنَ
الذَّهَبِ
وَالْوَرِقِ
وَالطَّعَامِ
أَنْ
يَدْخُلَهُ
شَيْءٌ مِنْ
هَذِهِ الصِّفَةِ،
فَإِنْ
أَرَادَ
صَاحِبُ
الطَّعَامِ الرَّدِيءِ
أَنْ يَبِيعَهُ
بِغَيْرِهِ،
فَلْيَبِعْهُ
عَلَى حِدَتِهِ،
وَلاَ
يَجْعَلْ
مَعَ ذَلِكَ
شَيْئاً،
فَلاَ بَأْسَ
بِهِ إِذَا
كَانَ كَذَلِكَ.
İmam Malik der
ki: Ancak misli misline satılması caiz olan altın, gümüş ve buğdayın iyi
cinslerinin yanında, denkliği sağlı-yarak satışı caiz kılmak ve yasak kılınan
şeyi helal kılmak için, kötü cinslerini de bulundurmak doğru değildir. Böyle
yapan, bununla sattığı şeyin kalitesinin iyi olduğunu belirtmek ister. Halbuki
bunun yanında, verdiği kalitesiz şeyi tek başına verse, bunu karşıdaki kabul
etmez. O halde, bunu ancak o kaliteli malın hatırı için kabul etmektedir. Ama o
kalitesiz buğdayı, başka şekilde tek başına satsa da iyilerine karıştırmasa,
bunda bir sakınca yoktur