DEVAM:
19. At Yarışları Ve Savaş Harcamalarına Katkı:
وَحَدَّثَنِي
عَنْ
مَالِكٍ،
عَنِ ابْنِ شِهَابٍ،
عَنْ
حُمَيْدِ
بْنِ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ عَوْفٍ،
عَنْ أبِي
هُرَيْرَةَ،
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ r قَالَ : «
مَنْ
أَنْفَقَ
زَوْجَيْنِ
فِي سَبِيلِ
اللَّهِ
نُودِيَ فِي
الْجَنَّةِ :
يَا عَبْدَ
اللَّهِ
هَذَا
خَيْرٌ،
فَمَنْ كَانَ
مِنْ أَهْلِ
الصَّلاَةِ،
دُعِيَ مِنْ
بَابِ الصَّلاَةِ،
وَمَنْ كَانَ
مِنْ أَهْلِ
الْجِهَادِ،
دُعِيَ مِنْ
بَابِ
الْجِهَادِ،
وَمَنْ كَانَ
مِنْ أَهْلِ
الصَّدَقَةِ،
دُعِيَ مِنْ بَابِ
الصَّدَقَةِ،
وَمَنْ كَانَ
مِنْ أَهْلِ
الصِّيَامِ،
دُعِيَ مِنْ
بَابِ
الرَّيَّانِ
». فَقَالَ
أَبُو بَكْرٍ
الصِّدِّيقُ :
يَا رَسُولَ
اللَّهِ، مَا
عَلَى مَنْ
يُدْعَى مِنْ
هَذِهِ
الأَبْوَابِ
مِنْ
ضَرُورَةٍ،
فَهَلْ يُدْعَى
أَحَدٌ مِنْ
هَذِهِ
الأَبْوَابِ
كُلِّهَا ؟
قَالَ : «
نَعَمْ،
وَأَرْجُو
أَنْ تَكُونَ
مِنْهُمْ »(
Ebu Hureyre'den:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
«Kim Allah
yolunda iki şey verirse, ona cennetten:
«— Ey Allah'ın
kulu burası senin için daha hayırlıdır.» diye nida edilir. Namaza düşkün
olanlar namaz kapısından, cihada düşkün olanlar cihat kapısından, sadakaya
düşkün olanlar sadaka kapasından, oruca düşkün olanlar Reyyan kapısından
çağırılırlar.»
Bunu duyan Hz.
Ebu Bekr:
«— Ya Resulallah!
Bir kimsenin bu kapılardan sadece birinden çağrılması zaruri midir? Bu
kapıların hepsinden birden çağrılacak kimse var mı?» diye sordu.
Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
«— Evet olacak,
umarım ki, sen de onlardan birisindir» diye mukabelede bulundu karşılık verdi.
Diğer tahric:
Buhari, Savm; Müslim, Zekat
20 - باب
إِحْرَازِ
مَنْ
أَسْلَمَ
مِنْ أَهْلِ الذِّمَّةِ
أَرْضَهُ
20.
Müslüman Olan Zimmilerin Topraklarının Durumu
سُئِلَ
مَالِكٌ عَنْ
إِمَامٍ
قَبِلَ الْجِزْيَةَ
مِنْ قَوْمٍ،
فَكَانُوا
يُعْطُونَهَا،
أَرَأَيْتَ
مَنْ
أَسْلَمَ
مِنْهُمْ،
أَتَكُونُ
لَهُ
أَرْضُهُ،
أَوْ تَكُونُ
لِلْمُسْلِمِينَ،
وَيَكُونُ
لَهُمْ مَا
لَهُ ؟
فَقَالَ
مَالِكٌ :
ذَلِكَ
يَخْتَلِفُ،
أَمَّا
أَهْلُ
الصُّلْحِ،
َإِنَّ مَنْ أَسْلَمَ
مِنْهُمْ
فَهُوَ
أَحَقُّ
بِأَرْضِهِ
وَمَالِهِ،
وَأَمَّا
أَهْلُ
الْعَنْوَةِ،
الَّذِينَ
أُخِذُوا
عَنْوَةً،
فَمَنْ
أَسْلَمَ مِنْهُمْ،
فَإِنَّ
أَرْضَهُ
وَمَالَهُ
لِلْمُسْلِمِينَ،
لأَنَّ
أَهْلَ
الْعَنْوَةِ
قَدْ
غُلِبُوا
عَلَى
بِلاَدِهِمْ،
وَصَارَتْ
فَيْئاً
لِلْمُسْلِمِينَ،
وَأَمَّا أَهْلُ
الصُّلْحِ،
فَإِنَّهُمْ
قَدْ
مَنَعُوا
أَمْوَالَهُمْ
وَأَنْفُسَهُمْ
حَتَّى
صَالَحُوا
عَلَيْهَا، فَلَيْسَ
عَلَيْهِمْ
إِلاَّ مَا
صَالَحُوا
عَلَيْهِ.
îmam Malike
soruldu: Bir devlet başkanı, himayesindeki zimmîlerden cizye almakta iken bunlardan
müslüman olanlarının toprakları kendilerine mi bırakılır, yoksa müslümanlara mı
verilir? Bunların diğer malları ne yapılır?
imam Malik şu
cevabı verdi: Bu çok çeşitli şekillerde değerlendirilir. Eğer bunlarla savaşsız
anlaşma yapılmış da aralarında tslamı kabul edenler olmuşsa, topraklarını ve
mallarını almaya daha çok layıktırlar. Şayet savaş zoruyla zimmî olmuşlar ve
bunlardan İslamı kabul edenler olmuşsa, bunların toprağı ve mallan müslümanlara
aittir. Çünkü onlar ülkelerinde mağlup olmuşlardır. Bütün varlıkları
müslümanlara ganimet olmuştur.
Sulh yoluyla
anlaşmaya varılan zimmilere gelince, onlar mallarını ve canlarını anlaşarak
garantiye bağlamışlardır. Onlara sadece üzerinde anlaşma yaptıkları malları
verilir.