SAHİH-İ MÜSLİM |
ZÜHD |
18- UHDUD ASHABI,
SİHİRBAZ, RAHİB VE ÇOCUĞUN KISSASI BABI
7436-73/1- Bize Heddad b. Halid tahdis etti, bize Hammad b.
Seleme tahdis etti, bize Sabit, Abdurrahman
b. Ebu Leyla'dan tahdis
etti, o Suheyb (radıyallahu
anh)’DAN rivayet ettiğine
göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sizden
öncekiler arasında bir kral vardı. Onun da bir sihirbazı vardı. Bu sihirbaz
Yaşlanınca krala: Ben Yaşlandım. Bu sebeple bana sihri öğreteceğim bir çocuk
gönder dedi. Ona kendisine (sihir) öğretsin diye bir çocuk gönderdi. Bu çocuk
yoluna gittiği zaman yolu üzerinde bir rahip vardı. Bu rahibin yanına oturup
onun söylediklerini dinledi. Dinledikleri hoşuna gitti. Bundan dolayı sihirbaza
gittiği zaman rahibe de uğrar, onun yanında bir süre otururdu. Sihirbazın
yanına gittiği zaman sihirbaz onu döverdi. Bundan dolayı rahibe şikayet edince rahip: Sihirbazdan (seni döveceğinden)
korkarsan ailem beni geç bıraktı dersin. Ailenden' korkacak olursan sihirbaz
beni geç saldı dersin dedi.
O bu halde iken
insanları alıkoymuş olan büyük bir hayvanın yanından geçti. Çocuk: Bugün
sihirbaz mı daha üstün yoksa rahip mi daha üstündür bileceğim gündür dedi ve
bir taş alıp: Allah'ım eğer rahibin durumunu sihirbazın durumundan daha çok
seviyor isen bu hayvanı (bu vesile ile) öldür ki insanlar yollarına devam etsin
dedi ve o taşı atıp hayvanı öldürdü. İnsanlar da yollarına devam etti. Rahibin
yanına giderek ona bunu haber verince rahip kendisine: Oğlum bugün sen benden
daha üstünsün. Senin durumun iŞtE şu gördüğün hale
kadar ulaşmış bulunuyor. Muhakkak sen belaya maruz kalacaksın. Belaya maruz
kalacağın zaman beni kimseye gösterme dedi.
Çocuk anadan doğma körü
ve abraşı iyileştiriyor ve diğer hastalıklardan insanları tedavi ediyordu.
Hükümdarın gözleri kör olmuş bir meclis arkadaşı işitince çok miktarda
hediyelerle onun yanına gitti ve: Eğer sen bana şifa verirsen burada
bulunanların hepsi senindir dedi.
Çocuk: Ben hiçbir
kimseye şifa veremem. Şifayı veren ancak yüce Allah'tır. Eğer Allah'a iman
edersen ben de Allah'a dua ederim, o da sana şifa verir dedi. O da Allah'a iman
etti, Allah da kendisine şifa verdi. Kralın yanına gitti ve daha önce oturduğu
gibi yanına oturdu. Bu sefer kral kendisine: Sana görmeni kim geri verdi dedi.
O: Rabbim dedi. Kral: Senin benden başka Rabbin varmı
ki dedi. O: Benim de senin de Rabbin Allah'tır dedi. Kral onu yakaladı ve
çocuğu gösterinceye kadar ona aralıksız işkence etti. Sonra çocuk getirildi.
Kral ona: Oğulcağızım senin sihrin anadan doğma körü ve abraşı iyileştirecek
dereceye kadar şunları şunları yapabilecek hale kadar
ulaşmış bulunuyor dedi.
Çocuk: Ben hiçkimseye şifa vermiyorum. Şifayı veren ancak Allah'tır
dedi. Kral onu da yakaladı ve rahibin yerini söyleyinceye kadar ona aralıksız
işkence yaptı. Derken rahip de getirildi: Rahibe: Dininden dön denildi. Bunu
kabul etmedi. Bunun üzerine testere getirilmesini istedi. Testere başının
ortasına konuldu ve onu her bir yarısı bir tarafa düşecek şekilde ikiye biçti.
Sonra kralın meclis arkadaşı getirildi. Ona da: Dininden dön denildi. O da bunu
kabul etmeyince testere başının ortasına yerleştirildi ve testere ile onu iki
ayrı parçası düşünceye kadar ikiye' böldü. Sonra çocuk getirildi ona: Dininden
dön denildi. O da bunu kabul etmedi. Kral onu arkadaşlarından birkaç kişiye
teslim etti ve: Bunu alıp şu şu dağa götürün, onu
dağa çıkartın, dağın zirvesine vardığınız zaman dininden dönerse mesele yok.
Aksi taktirde onu atın diye talimat verdi.
Onlar da onu alıp
gittiler, onu dağa çıkardılar. Çocuk: Allah'ım beni dilediğin bir şekilde
bunlardan koru dedi. Dağ onları sarstı ve yere düştüler. Çocuk da yürüyerek
krala geldi. Kral ona: Arkadaşların ne yaptı dedi. O: Allah onlara karşı bana
yetti dedi. Bu sefer kral onu tekrar arkadaşlarından birkaç kişiye teslim etti
ve: Bunu alın ve bir gemiye koyun. Onunla denizin ortasına gelin. Eğer dininçlen dönerse mesele yok değilse onu (denize) atın
dedi. Onlar da onu alıp gittiler. Çocuk: Allah'ım dilediğin şekilde beni
bunlardan koru dedi. Gemi içindekilerle devrildi ve (kralın arkadaşları) suda
boğuldular. Çocuk da yürüyerek krala geldi. Kral ona: Arkadaşların ne yaptı
dedi. O: Allah onlardan beni korudu dedi.
Sonra krala dedi ki:
Benim sana emrettiğimi yapmadığın sürece beni öldüremezsin dedi. Kral: O nedir
dedi. Çocuk: İnsanları bir düzlü-kte bir araya topla.
Beni de bir ağacın kütüğüne as. Sonra benim ok torbamdan bir ok al. Sonra o oku
yayın ortasına yerleştir. Sonra da çocuğun Rabbi Allah'ın adı ile de arkasından
bana oku at. Şüphesiz sen bunu yapacak olursan beni öldürebileceksin dedi.
Kral da insanları bir
düzlükte topladı, çocuğu bir ağacın kütüğüne astı.
Sonra ok torbasından bir
ok aldı. Arkasından oku yayın ortasına yerleştirdi. Sonra da çocuğun Rabbi Allah'ın
adı ile dedi. Arkasından ona ok attı. Ok çocuğun şakağına düştü. Çocuk da elini
okun şakağındaki yeri üzerine koydu ve öldü.
Bu sefer insanlar:
Çocuğun Rabbine iman ettik, çocuğun Rabbine iman ettik, çocuğun Rabbine iman
ettik dediler.
Bun un üzerine krala
gidildi ve ona: O senin korktuğun şey var ya. Allah'a yemin olsun ki işte
korktuğun başına geldi. İnsanlar iman etti dediler. Bunun üzerine kral yol
ağızlarında hendekler kazılmasını emretti. Hendekler kazıldı. Ateşler yakıldı
ve: Dininden dönmeyeni onun içine atın dedi. Yahut da ona: Buna kendini at
denildi. Dediklerini yaptılar. Nihayet beraberinde bir sabi çocuk ile birlikte
bir kadın geldi. Ateşin içine atılmakta tereddüt gösterince çocuğu ona:
Anacığım sabret, çünkü muhakkak sen hak üzeresin dedi. "
Diğer tahric: Tırmizi, 3340
AÇIKLAMA: Bu
hadisten çeşitli hükümler anlaşılmaktadır:
1. Evliyanın kerametinin
Sabit olduğu gösterilmektedir.
2. Savaş ve benzeri
durumlarda bir kişiyi ölümden kurtarmakta -ister kendisi isterse de öldürülmesi
haram olan başka kişi hakkında olsun- yalan söylemek caizdir.
Ekme: Anadan dağına kör
demektir.
Çoğunluğun rivayetine
göre (tesre anlamındaki) "mi'şar"
hemzelidir.
Hemzenin tahfif edilerek
ya' ya kalb edilmesi (mışar)
da caizdir, nun harfi ile de "minşar" diye de rivayet edilmiştir. Bunların ikisi de
sahih birer söyleyiştir. Az önce açıklamaları geçmiş bulunmaktadır.
"Dağın
zirvesi" en yüksek yeri demektir. Zel harfi
ötreli "zürve" ve kesreli (zirve) diye
söylenir.
"Dağ onları
sarstı" yani sarsıntı şiddetli bir şekilde hareket etti.
Kadı Iyaz
bazı ravilerden bunu (recefe:
sarsıldı yerine) ze ve ha harfleri ile "zahafe" diye rivayet etmiştir ki bu da hareket etmek
anlamındadır. Ama . sahih ve meşhur olan birincisidir.
"Kurkur ise" küçük gemi (kayık) demektir. Büyük gemi
anlamında olduğu da söylenmiştir. Kadı Iyaz ise bu
hususta çokça görüş ayrılıklarını naklettikten sonra küçük olduğunu söyleyen
kanaati tercih etmiştir.
"Sait" burada
yüksekçe rahat görülür yer demektir.
"Kebidu'l-kavs: (lafzi anlamı)
yayın ciğeri" ok atışı yapılırken yayın tutulduğu yer (ortası) demektir.
"Korktuğun başına
geldi. " Korktuğun ve çekindiğin gerçekleşmiş oldu .
. "Uhdud" yerde bulunan büyük yarık demektir. Çoğulu
"ehadid" gelir.
Sikek: Yollar demektir, ağızları ise yolların girişleri kapıları
anlamındadır.
"Dininden dönmeyeni
içine atın." genel olarak nüshalarda bu şekilde kat hemzesi ile "feahmuhu" diye kaydedilmiştir. Kadı Iyaz nüshaların ittifakla bu şekilde kaydettiklerini
nakletmektedir. Bununla birlikte bizim diyarımızdaki bazı nüshalarda kaf harfi ile "fe ekhimuhu: onu oraya zorla atın" diye kaydedilmiştir.
Bunun anlamı gayet açıktır. istemese dahi onu içine zorla atın demektir.
Birinci rivayetin anlamı ise demir ve benzeri şeyler hakkında kullanılan "hameytu" ifadesinden alınmış olup bu da kızdırılması
için ateşe sokulmasını anlatmak için kullanılır ve onu ateşin içine atın
demektir.
"TeMaset: tereddüt gösterdi" durakladı ve yerinden
ayrılmak istemedi.
Ateşe girmekten hoşlanmadı
demektir. Başarı Allah'tandır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
19- CABİR
(R.A.)'IN UZUNCA HADİSİ VE EBU'L-YESER KISSASI BABI