SAHİH-İ MÜSLİM |
FİTNELER – KIYAMET ALAMETLERİ |
24 -باب قصة
الجساسة
24/....- CESASE KISSASI
BABI
119 - (2942) حدثنا
عبدالوارث بن
عبدالصمد بن
عبدالوارث،
وحجاج بن
الشاعر.
كلاهما عن
عبدالصمد
(واللفظ
لعبدالوارث
بن عبدالصمد).
حدثنا أبي عن
جدي، عن
الحسين بن
ذكوان. حدثنا
ابن بريدة.
حدثني عامر بن
شراحيل
الشعبي، شعب
همدان؛
أنه
سأل فاطمة بنت
قيس، أخت
الضحاك بن
قيس. وكانت من
المهاجرات
الأول. فقال:
حدثيني حديثا سمعتيه
من رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. لا تسنديه
إلى أحد غيره.
فقالت: لئن
شئت لأفعلن.
فقال لها: أجل.
حدثيني.
فقالت: نكحت
ابن المغيرة.
وهو من خيار
شباب قريش
يومئذ. فأصيب
في أول الجهاد
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فلما
تأيمت خطبني
عبدالرحمن بن
عوف، في نفر
من أصحاب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم. وخطبني
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم على
مولاه أسامة
بن زيد. وكنت
قد حدثت؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال "من
أحبني فليحب أسامة"
فلما كلمني
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
قلت: أمري
بيدك. فأنكحني
من شئت. فقال
"انتقلي إلى
أم شريك" وأم
شريك امرأة
غنية، من الأنصار.
عظيمة النفقة
في سبيل الله.
ينزل عليها الضيفان.
فقلت: سأفعل.
فقال "لا
تفعلي. إن أم
شريك امرأة
كثيرة
الضيفان. فإني
أكره
أن
يسقط عنك
خمارك، أو
ينكشف الثوب
عن ساقيك، فيرى
القوم منك بعض
ما تكرهين.
ولكن انتقلي
إلى ابن عمك،
عبدالله بن
عمرو بن أم
مكتوم" (وهو رجل
من بني فهر،
فهر قريش وهو
من البطن الذي
هي منه)
فانتقلت إليه.
فلما انقضت
عدتي سمعت نداء
المنادي،
منادي رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
ينادي: الصلاة
جامعة. فخرجت
إلى المسجد.
فصليت مع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فكنت في صف
النساء التي
تلي ظهور
القوم. فلما قضى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم صلاته،
جلس على
المنبر وهو
يضحك. فقال
"ليلزم كل
إنسان مصلاه".
ثم قال
"أتدرون لما
جمعتكم؟" قالوا:
الله ورسوله
أعلم. قال
"إني، والله!
ما جمعتكم
لرغبة ولا
لرهبة. ولكن
جمعتكم، لأن
تميما
الداري، كان
رجلا
نصرانيا،
فجاء فبايع وأسلم.
وحدثني حديثا
وافق الذي كنت
أحدثكم عن مسيح
الدجال.
حدثني؛ أنه
ركب في سفينة
بحرية، مع
ثلاثين رجلا
من لخم وجذام.
فلعب بهم
الموج شهرا في
البحر. ثم
أرفؤا إلى
جزيرة في البحر
حتى مغرب
الشمس. فجلسوا
في أقرب
السفينة. فدخلوا
الجزيرة.
فلقيتهم دابة
أهلب كثير الشعر.
لا يدرون ما
قبله من دبره.
من كثرة
الشعر. فقالوا:
ويلك! ما أنت؟
فقالت: أنا
الجساسة.
قالوا: وما
الجساسة؟
قالت: أيها
القوم!
انطلقوا إلى هذا
الرجل في
الدير. فإنه
إلى خبركم
بالأشواق.
قال: لما سمت
لنا رجلا
فرقنا منها أن
تكون شيطانة.
قال فانطلقنا
سراعا. حتى
دخلنا الدير.
فإذا فيه أعظم
إنسان رأيناه
قط خلقا. وأشده
وثاقا. مجموعة
يداه إلى
عنقه، ما بين
ركبتيه إلى
كعبيه،
بالحديد.
قلنا: ويلك! ما
أنت؟ قال: قد
قدرتم على
خبري.
فأخبروني ما
أنتم؟ قالوا:
نحن أناس من
العرب. ركبنا
في سفينة
بحرية.
فصادفنا
البحر حين
اغتلم. فلعب
بنا الموج
شهرا. ثم
أرفأنا إلى
جزيرتك هذه.
فجلسنا في
أقربها.
فدخلنا
الجزيرة.
فلقيتنا دابة
أهلب كثير
الشعر. لا
يدري ما قبله
من دبره
من كثرة
الشعر. فقلنا:
ويلك! ما أنت؟
فقالت: أنا
الجساسة. قلنا
وما الجساسة؟
قالت: اعمدوا
إلى هذا الرجل
في الدير.
فإنه إلى
خبركم بالأشواق.
فأقبلنا إليك
سراعا. وفزعنا
منها. ولم
نأمن أن تكون
شيطانة. فقال:
أخبروني عن
نخل بيسان.
قلنا: عن أي
شأنها
تستخبر؟ قال:
أسألكم عن
نخلها، هل
يثمر؟ قلنا
له: نعم. قال:
أما إنه يوشك
أن لا تثمر.
قال: أخبروني
عن بحيرة
الطبرية.
قلنا: عن أي
شأنها
تستخبر؟ قال:
هل فيها ماء؟
قالوا: هي
كثيرة الماء.
قال: أما إن ماءها
يوشك أن يذهب.
قال: أخبروني
عن عين زغر. قالوا:
عن أي شأنها
تستخبر؟ قال:
هل في العين
ماء؟ وهل يزرع
أهلها بماء
العين؟ قلنا
له: نعم. هي
كثيرة الماء،
وأهلها يزرعون
من مائها. قال:
أخبروني عن
نبي الأميين
ما فعل؟
قالوا: قد خرج
من مكة ونزل
يثرب. قال:
أقاتله
العرب؟ قلنا:
نعم. قال: كيف
صنع بهم؟
فأخبرناه أنه
قد ظهر على من
يليه من العرب
وأطاعوه. قال
لهم: قد كان
ذلك؟ قلنا:
نعم. قال: أما
إن ذلك خير
لهم أن
يطيعوه. وإني
مخبركم عني.
إني أنا
المسيح. وإني
أوشك أن يؤذن
لي في الخروج.
فأخرج فأسير
في الأرض فلا
أدع قرية إلا
هبطتها في
أربعين ليلة.
غير مكة
وطيبة. فهما محرمتان
علي. كلتاهما.
كلما أردت أن أدخل
واحدة، أو
واحدا منهما،
استقبلني ملك بيده
السيف صلتا.
يصدني عنها.
وإن على كل
نقب منها
ملائكة
يحرسونها.
قالت: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، وطعن
بمخصرته في
المنبر "هذه
طيبة. هذه
طيبة. هذه
طيبة" يعني
المدينة "ألا هل
كنت حدثتكم
ذلك؟" فقال
الناس: نعم.
"فإنه أعجبني
حديث تميم أنه
وافق الذي كنت
أحدثكم عنه
وعن المدينة
ومكة. ألا إنه
في بحر الشام
أو بحر اليمن.
لا بل من قبل
المشرق، ما هو.
من قبل
المشرق، ما
هو. من قبل
المشرق، ما
هو" وأومأ
بيده إلى
المشرق. قالت:
فحفظت هذا من
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم.
7312-119/6- Bize
Abdulvaris b. Abdussamed b. Abdulvaris ve Haccac eş-Şair ikisi Abdussamed'den
-Iafız Abdulvaris b. Abdussamed'e ait olmak üzere- tahdis etti. Bize babam
dedemden tahdis etti, o Huseyn b. Zekvan'dan rivayet etti, bize İbn Bureyde
tahdis etti, bana Hemdan Şamına mensup Amir b. Şerahil eş-Şa'bınin tahdis
ettiğine göre o ed-Dahhak b. Kays'ın kızkardeşi ve ilk hicret etmiş kadınlardan
olan Kays kızı Fatıma'ya sorup dedi ki: Bana Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den işittiğin ve ondan başka kimseye isnad etmediği n bir hadis tahdis
et dedi. Fatıma dedi ki: Eğer istersen gerçekten bunu yaparım dedi. O da
Fatıma'ya: Evet bana tahdis et dedi. Fatıma dedi ki: Ben, İbnu'l Muğire ile
nikahlandım. O ise o gün Kureyş gençlerinin hayırlılarından idi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte cihadın ilk sıralarında isabet aldı.
Sonra ben dul kalınca, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından bir
kaç kişi arasında Abdurrahman b, Avf bana talib oldu. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'de bana azadlısı Üsame b. Zeyd için talib oldu. Bana da daha
önceleri Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in: "Beni seven
Üsame'yi sevsin" buyurduğu nakledilmiş idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) benimle konuşunca ben de: Benim işim senin elindedir. Beni kiminle
dilersen onunla nikahla dedim. O da: "Um Şerik'in yanına intikal et"
buyurdu. Um Şerik ensardan zengin, Allah yolunda pek büyük infaklarda bulunan
misafirlerin ona konuk olduğu bir kadındı. Ben de: Yapacağım dedim. O:
"Hayır yapma. Um Şerik misafirleri çok olan bir kadındır. Başörtünün
üzerinden düşmesi yahut elbisenin baldırlarının üzerinden açılıp oradakilerin
hoşuna gitmeyecek şekilde vücudunun bir kısmını görmeleri şüphesiz benim de
hoşuma gitmez. Bunun yerine amcanoğlu Abdullah b. Amr b. Um Mektum'un yanına
intikal et" buyurdu. -O ise Kureyşlilerin fihri olan fihroğullarından bir
adamdır. Fihroğulları ise Fatıma'nın bağlı bulunduğu koldan gelir-o Ben de onun
yanına intikal ettim. İddetim bitince münadinin yani Rasulullah {Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in münadisinin topluca namaza diye seslendiğini duydum. Ben
de mescide çıktım. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte namaz
kıldım. Erkeklerin hemen arkasındaki kadınların safında idim. Rasulullah
{Sallallahu aleyhi ve Sellem} namazını bitirince gülerek minbere oturdu ve:
"Herkes namaz kıldığı yerde kalsın" buyurdu. Sonra: "Sizi neden
topladığımı biliyor musunuz" buyurdu. Ashab: Allah ve Rasulü daha iyi
bilir dediler. Şöyle buyurdu: "Şüphesiz ben Allah'a yemin ederim ki ne
arzu ve ümit edilen bir şey için ne de korkulacak bir şey dolayısıyla topladım.
Ama sızi toplayışımın sebebi şudur: Temim ed-Dar! hristiyan bir adamdı. Derken
geldi, beyat etti ve müslüman oldu. Bana benim mesih ed-Deccal hakkında size
tahdis ettiğime uygun gelen bir hadis nakletti. Bana şunları anlattı: O lahm ve
cüzamlılardan otuz adam ile birlikte denizde giden bir gemiye bindi. Dalgalar
bir ay boyunca onları denizde oynatıp durdu. Sonra güneşin battığı yere doğru
denizdeki bir adaya demirlediler. Gemideki kayıklara oturup adaya girdiler.
Saçları çok ve kalın bir dabbe (hayvan) onları karşıladı. Saçlarının
çokluğundan ötürü önünü arkasından ayırdedemiyorlardı. Onlar: Vay sana! Sen
nesin dediler. O: Ben Cessaseyim dedi. Cessase ne demek dediler. Şöyle dedi: Ey
kavim. Siz şu manastırdaki adamın yanına gidin. O sizin vereceğiniz haberlere
iştiyat duymaktadır dedi. Cessase bize bir adamın adını söyleyince biz onun bir
şeytan olacağından korktuk. Hızlıca yola koyulduk. Nihayet manastıra girdik.
Orada kesinlikle gördüğümüz hilkati en büyük ve en sağlam şekilde bağlanmış bir
insan ile karşı laştı k. Elleri boynuna bağlı idi. Diz kapakları ile
topuklarına kadar olan kısımda demirle bağlanmıştı. Biz:
Vay sana! Sen nesin
dedik. O: Sizler işte bana dair haberi öğrenebildiniz. Haydi siz bana siz
nesiniz haber verin dedi. Onlar: Biz araplardan bazı insanlarız. Denizdeki bir
gemiye bindik, oldukça dalgalı bir zamanına rastladık. Dalgalar "Hir ay
bizimle oynadı. Sonra senin bulunduğun bu adaya demir attık: Gemimizin
kayıklarına oturduk ve bu adaya girdik. Saçı çok ve kalın bir dabbe karşımıza
Çıktı. Saçlarının çokluğundan ötürü önü neresi arkası neresi bilinemiyordu.
Biz: Vay sana sen nesin dedik. O: Ben Cessase'yim dedi. Biz:
Cessdse nedir dedik. O:
Şu manastırdaki adama gidin, o sizin vereceğiniz haberleri şevkle beklemektedir
dedi. Biz de ondan korkmuş olduğumuz halde hızlıca sana geldik. Bir şeytan
olmadığından da emin olamadık.
Bu sefer o: Bana beysan
hurmalıklarından haber verin dedi. Biz sen o hurmalıkların nesi hakkında haber
almak istiyorsun dedik. O: Ben size hurma ağaçlan meyve veriyor mu soruyorum
dedi. Biz ona evet dedik.
O: Öyleyse meyve
vermeyeceği zaman yakındır dedi. Sonra: Bana Taberiyye gölü hakkında haber
verin dedi. Biz: Onun nesi hakkında haber soruyorsun dedik. O: Onda su var mı
dedi. Biz: Onun suyu pek çoktur dedik. O: Öyleyse onun suyunun gideceği zaman
yakındır dedi.
Sonra: Bana Zugar
pınarından haber verin dedi. Biz: Onun hangi hali hakkında haber istiyorsun
dedik. O: Pınarda su var mı dedi. O pınarın ahalisi pınar suyu ile ekin
ekiyorlar mı? Biz ona: Evet, onun suyu pek çoktur, oranın ahalisi de onun
suyundan ekin ekiyorlar dedik.
Bu sefer: Bana ummilerin
nebisi hakkında (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber verin. O ne yaptı? Onlar:
Mekke'den çıktı ve Yesrib'e indi dediler. O: Araplar O'nunla savaştı mı dedi.
Biz: Evet dedik. O: Onlara nasıl davrandı dedi. Biz de kendisine O'nUn
yakınlarındaki araplara galip geldiğini, onların da kendisine itaat ettiklerini
haber verdik. Bu sefer onlara: Bu oldu mu dedi. Biz, evet dedik. Şöyle dedi:
Şunu söyleyeyim ki onların O'na itaat etmeleri kendileri için bir hayırdır.
Şimdi ben size kendimden haber veriyorum. Ben şüphesiz mesihim. Yakında çıkmam
için bana izin verilecek.' Ben de çıkacağım ve yeryüzünde doıdşacağım. Kırk gün
içinde inmediğim tek bir kasaba bırakmayacağım. Mekke ve Taybe (Medine)
müstesna. Onların ikisi de bana haram kılınmıştır. ünlardan birisine her girmek
istediğim de karşıma elinde kınından sıyırdığı bir kılıç bulunan ve beni ondan
alıkoyan bir melek çıkar. Üstelik onun her bir yolunun üzerinde de o şehri
koruyan melekler vardır. "
(Fatıma) dedi ki:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bastonu ile minbere vurarak:
"Bu Taybe'dir, bu Taybe'dir, bu Taybe'dir." -Medine'yi kastediyor-
buyurdu. "Şimdi söyleyin ben size bunları anlatmış mıydım" dedi
insahlar evet dediler. (Devamla şöyle buyurdu) "Gerçek şu ki Temim'in bana
naklettiği bu sözlerin benim daha önce kendisinden Medine'den ve Mekke'den söz
ettiğim hadise muvafık düşmesi çok hoşuma gitti. Şunu bilin ki o Şam denizinde
-yahut Yemen denizinde-dir. Hayır hatta doğu tarafındadır. Evet o doğu
tarafından, evet o doğu tarafından (çıkacak)dır ve bu arada eli ile doğuya
işaret etti.
Fatıma: Ben bunu
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den belledim dedi.
120 - (2942) حدثنا
يحيى بن حبيب
الحارثي.
حدثنا خالد بن
الحارث
الهجيمي، أبو
عثمان. حدثنا
قرة. حدثنا
سيار، أبو
الحكم. حدثنا
الشعبي قال
: دخلنا
على فاطمة بنت
قيس فأتحفتنا
برطب يقال له
رطب ابن طاب.
وأسقتنا سويق
سلت. فسألتها
عن المطلقة
ثلاثا أين
تعتد؟ قالت:
طلقني بعلي ثلاثا.
فأذن لي النبي
صلى الله عليه
وسلم أن أعتد
في أهلي. قالت
فنودي في الناس:
إن الصلاة
جامعة. قالت
فانطلقت فيمن
انطلق من
الناس. قالت
فكنت في الصف
المقدم من النساء.
وهو يلي
المؤخر من
الرجال. قالت
فسمعت النبي
صلى الله عليه
وسلم، وهو على
المنبر يخطب
فقال "إن بني
عم لتميم
الداري ركبوا
في البحر".
وساق الحديث.
وزاد فيه:
قالت: فكأنما
أنظر إلى
النبي صلى
الله عليه
وسلم، وأهوى بمخصرته
إلى الأرض،
وقال "هذه
طيبة" يعني المدينة.
7313-12017- Bize Yahya
b. Habib el-Harisi tahdis etti, bize Halid b. elHaris el-Huceymi Ebu Osman
tahdis etti, bize Kurra tahdis etti, bize Seyyar Ebu'I-Hakem tahdis etti, bize
Şa'bl tahdis edip dedi ki: Kays kızı Fatıma'nın huzuruna girdik. O bizlere İbn
Tab rutabı denilen bir miktar taze hurma ikram etti. İçmek için de çavdar
seviki takdim etti. Ben ona üç talak ile boşanmış bir kadın nerede iddet bekler
diye sordum. O: Kocam beni üç talak ile boşamıştı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bana ailem arasında iddet beklememe izin verdi. Sonra insanlar arasında
topluca namaza diye nida olundu. Ben de giden insanlar arasında gittim.
Kadınların ön safında idim. Bu ise erkeklerin son safının hemen arkasındaki
saftır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i minber üzerinde olduğu halde hutbe
verirken şöyle buyurduğunu dinledim:
"Şüphesiz Temim
ed-Dari'nin amcaoğulları (gemiye) binip denizde yolculuk yaptılar." Sonra
hadisi nakletti ve rivayetinde şunları ekledi: Fatıma dedi ki:
Ben sopasını yere doğru
indirerek Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i -Medine'yi kastederek- bu
Taybe'dir derken ki halini görüyor gibiyim.
121 - (2942) وحدثنا
الحسن بن علي
الحلواني
وأحمد بن
عثمان
النوفلي. قالا:
حدثنا وهب بن
جرير. حدثنا
أبي. قال: سمعت
غيلان بن جرير
يحدث عن
الشعبي، عن
فاطمة بنت
قيس، قالت
: قدم
على رسول الله
صلى الله عليه
وسلم تميم الداري.
فأخبر رسول
الله صلى الله
عليه وسلم؛ أنه
ركب البحر.
فتاهت به
سفينته. فسقط
إلى جزيرة.
فخرج إليها
يلتمس الماء.
فلقي إنسانا
يجر شعره.
واقتص الحديث.
وقال فيه: ثم
قال: أما إنه
لو قد أذن لي
في الخروج، قد
وطئت البلاد
كلها، غير
طيبة. فأخرجه
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم إلى
الناس فحدثهم
قال "هذه طيبة.
وذاك الدجال".
7314-121/8- Bize Hasan
b. Ali el-Hulvani ve Ahmed b. Osman el-Nevfeli tahdis edip dedi ki: Bize Vehb
b. Cerir tahdis etti, bize babam tahdis edip dedi ki: Gaylan b. Cerir'i,
Şa'bı'den tahdis ederken dinledim. O Kays kızı Fatıma'dan şöyle dediğini
rivayet etti: Temim ed-Darı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına
geldi ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e denize binip yolculuk
yaptığını buna karşılık gemisinin doğru rotadan çıktığını, bir adaya düştüğünü,
adaya su aramak maksadıyla çıkıp orada saçlarını sürükleyen bir insan gördüğünü
haber verdi deyip hadisi nakletti. Hadiste şunları da söyledi: Sonra o dedi ki:
Ama eğer benim çıkmama izin verilecek olursa Taybe dışında bütün şehirleri
çiğneyip geçeceğim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu (Temim'i)
insanların yanına çıkardı, o da onlara hadisi nakletti ve: ''Bu Taybe'dir, işte
o da Deccal'dir" buyurdu.
122 - (2942) حدثني
أبو بكر بن
إسحاق. حدثنا
يحيى بن بكير.
حدثنا
المغيرة (يعني
الحزامي) عن
أبي الزناد، عن
الشعبي، عن
فاطمة بنت
قيس؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قعد على
المنبر فقال
"أيها الناس!
حدثني تميم
الداري؛ أن أناسا
من قومه كانوا
في البحر. في
سفينة لهم.
فانكسرت بهم.
فركب بعضهم
على لوح من
ألواح
السفينة. فخرجوا
إلى جزيرة في
البحر" وساق
الحديث.
7315-122/9- Bana Ebu
Bekr b. İshak tahdis etti, bize Yahya b. Bukeyr tahdis etti, bize Muğire -yani
el-Hizamı- Ebu Zinad’DAN tahdis etti, o Şa'bı'den, o Kays kızı Fatıma’dan
rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) minbere oturdu
ve: "Ey insanlar! Bana Temim ed-Darf'nin tahdis ettiğine göre kavminden
bazı kimseler kendilerine ait bir gemide denizde bulunuyorlardı. İçinde
bulundukları gemi kırıldı. Onlardan birileri gemi tahtalarından bir tahtaya
bindi. Sonra denizdeki bir adaya çıktılar. " Sonra da hadisin geri kalan
kısmını nakletti.
123 - (2943) حدثني
علي بن حجر
السعدي. حدثنا
الوليد بن مسلم.
حدثني أبو
عمرو (يعني
الأوزاعي) عن
إسحاق بن عبدالله
بن أبي طلحة.
حدثني أنس بن
مالك قال : قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "ليس من
بلد إلا سيطؤه
الدجال. إلا
مكة والمدينة.
وليس نقب من
أنقابها إلا
عليه
الملائكة
صافين تحرسها.
فينزل
بالسبخة.
فترجف
المدينة ثلاث
رجفات. يخرج
إليه منها كل
كافر ومنافق".
7316-123/10- Bana Ali b.
Hucr es-Sa'di de tahdis etti, bize Velid b. Müslim tahdis etti, bana Ebu Amr
-el-Evzai- İshak b. Abdullah b. Ebu Talha'dan tahdis etti, bana Enes b. Malik
tahdis edip dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Deccal'in çiğnemeyeceği bir şehir yoktur. Mekke ve Medine müstesna. Onun
üzerinde saflar halinde duran meleklerin bulunmadığı tek bir yol dahi yoktur. O
melekler onu korurlar. Deccal Sebha'ye (Medine'nin çorak yerine) inecek ve
Medine üç defa sarsılacak. Oradan her kafir ve münafık çıkıp onun yanına
gidecek. "
Diğer tahric: Buhari,
1881
123-م - (2943)
وحدثناه أبو
بكر بن أبي
شيبة. حدثنا
يونس بن محمد
عن حماد بن
سلمة، عن
إسحاق بن
عبدالله بن
أبي طلحة، عن
أنس؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال.
فذكر نحوه.
غير أنه قال:
فيأتي سبخة
الجرف فيضرب
رواقه. وقال:
فيخرج إليه كل
منافق
ومنافقة.
7317- .. ./11- Bunu bize
Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Yunus b. Muhammed, Hammad b.
Seleme'den tahdis etti, o İshak b. Abdullah b. Ebu Talha’DAN o Enes’DEN rivayet
ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu deyip
sonra da hadisi buna yakın olarak zikretti. Ancak o rivayetinde "el-Curf
Sebhasına (el-Curf denilen o çorak yere) gelecek ve ağırlıklarını oraya
indirecek" dedi ve ayrıca: "Münafık her erkek ve her kadın çıkıp ona
gidecek" diye ekledi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Cessase,
cim harfi fethalı ve birinci sin şeddelidir. Denildiğine göre ona bu isim
Deccal ile ilgili haberleri toplamak için casusluk etmesinden dolayı
verilmiştir. Abdurrahman b. Amr b. el-As’DAN ise onun Kur'an-ı Kerim'de adı
geçen dabbetul arz olduğuna dair rivayet nakledilmiştir.
(7312) "Kays kızı
Fatıma'dan ... ben dul kalınca Abdurrahman bana talib oldu." Burada
teeyyemtu: dul kaldım, yani eyyim oldum demektir. Eyyim ise kocası olmayan
kadına (dul) denilir.
İlim adamları der ki:
Isabet aldı" sözünün anlamı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
birlikte cihadda öldürüldü değildir. Ben bundan dolayı dul kaldım derken
kastettiği ise onun bana verdiği bain talak sebebi ile dul kaldım demektir.
Nitekim Müslim bunu bundan sonraki rivayet yolunda böylece zikrettiği gibi
Talak Kitabı'nda da bu şekilde zikretmiştir. Bütün diğer musannıflar da
kitaplarında bunu böylece zikretmişlerdir. Kocasının vefatı hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Boşanmasının akabinde Ali b. Ebu Talib ile birlikte Yemen'de
öldüğü söylenmiştir. Bunu İbn Abdulberr nakletmektedir. Hayır, Ömer
(radıyallahu anh)'ın halifeliği dönemine kadar yaşadığı da söylenmiştir. Bunu
da Buhari Tarihi'nde zikretmektedir. Buna göre Fatıma'nın "isabet
aldı" sözü yaralandı yahut da malında veya buna benzer herhangi bir hususta
bir musibete uğradı demektir. İlim adamları bu tabiri böylece yorumlamışlardır.
Kadı Iyaz dedi ki:
Fatıma bu sözleri ile onun faziletlerini saymak istemiştir. Bundan dolayı
öncelikle Kureyş gençlerinin hayırlılarından olduğunu söyleyerek sözüne başladı
sonra geri kalan hususları zikretti. Fatıma'nın rivayet ettiği bu hadisin şerhi
ve bu hadisin ihtiva ettiği hükümlerin açıklaması daha önce Talak Kitabı'nda
geçmiş bulunmaktadır.
"Ensar’DAN Um
Şerik" bunu bazı ilim adamları kabul etmeyerek Um Şerik ancak Amir b.
Lueyoğullarından kureyşIi bir kadındır. Adı da Garabe'dir. Garbele olduğu da
söylenmiştir. Başkaları ise bunlar iki kadındır, birisi KureyşIi birisi
Ensar'dandır.
''Ama sen amcanoğlu
Abdullah b. Amr b. Um Mektum'un yanına intikal et ... " Buradaki ibareler
bütün nüshalarda bu şekildedir.
"İbn Um
Mektum"deki "ibn" lafzı elif ile yazılır çünkü bu Amr'ın değil
Abdullah'ın sıfatıdır. Onu babası Amr'a ve annesi Um Mektum'a nisbet ederek
anne ve babasına bir arada nisbeti zikretmiştir. Nitekim Abdullah b. Malik İbn
Buhayne isminde de Abdullah b. Ubeyy İbn Selul isminde ve bunun benzerlerinde
durum böyledir. Bütün bunlara dair açıklamalar daha önce İman Kitabı'nda
el-Mikdad'ın "La ilahe illallah" diyen kimseyi öldürdüğünü sözkonusu
eden hadiste geçmiş bulunmaktadır ..
Kadı Iyaz dedi ki:
Bilinen onun (İbn Um Mektum'un) Fatıma'nın amcasının oğlu olmadığı, kendisinin
geldiği aynı koldan gelmediğidir. Aksine o (Fatıma) Muharib b. Fihroğullarından
İbn Um Mektum ise Amir b. Lueyoğullarındandır. Kadı Iyat'ın sözleri bunlardır.
Ama doğru olan ise rivayetin geldiği şeklin sahih olduğudur. Burada batn
(kol)dan kasıt ise kabiledir. Ondan daha özel olan batn (kol) değildir. Ayrıca
maksat onun kabilesinden olması dolayısı ile mecazi olarak amcasının olduğunu anlatmaktır.
Buna göre rivayet sahihtir. Hamd Allah'a mahsustur.
"Topluca
namaza" ibaresindeki "essalate camiaten" lafızlarının her ikisi
de nasb iledir. "es-salat" lafzı iğra, ikincisi ise hal olarak
nasbedilmiştir.
"Ben dul kalınca
Abdurrahman ... bana talib oldu." ifadenin zahirinden anlaşıldığı üzere
ona evlenme teklifi iddet içerisinde iken yapılmıştır. Halbuki durum böyle
değildir. iddetin bitmesinden sonra olmuştur. Nitekim daha önce Talak
Kitabı'nda geçen hadislerde bu husus açıkça ifade edilmiştir. O halde buradaki
lafız orada sözkonusu edilen ibareye göre yorumlanır. Buna göre Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Um Şerik'in yanına sonra da İbn Um
Mektum'un yanına intikal et" buyurması da ona talib olunmasından önceki
bir zaman söylenmiş olur. Zaman sıralaması (tertibi) sözkonusu edilmeden bir
cümle diğerine atfedilmiş olur.
"Temim ed-Dan bana
bir gemiye bindiğini... tahdis etti." Bu da Temim'in menkıbelerinden
sayılır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu kıssayı ondan rivayet etmiştir.
Ayrıca bu hadisten faziletli olanın kendisinden faziletçe daha alt mertebede
olandan rivayet nakledeceği de kendisine uyulanın kendisine uyandan rivayet
nakledeceği vahid haberin de kabul edileceği hükümleri de anlaşılmaktadır.
"Sonra bir adaya demir attılar. " Oraya sığındılar demektir.
"Geminin
kayıklarına oturdular." Kayıklar anlamındaki "ekrum" lafzında re
harfi ötrelidir. Kayık ise büyük geminin yan tarafında bulunan ve gemide
bulunanların bazı ihtiyaçlanm görmek için kullandıklan küçük gemi (yani kayık)
demektir. Çoğulu kavarlb gelir. Tekili de re harfi kesreli kanb ve fethalı
(kareb) diye gelir. Burada ise çoğul "ekrub" diye kaydedilmiştir. Bu
da doğrudur ama kıyasa muhaliftir. Burada "geminin ekrubu" ile
geminin son taraftan ve inmek için yakın yerlerinin kastedildiği de
söylenmiştir.
"Saçları kalın ve
pek çok bir dabbe" "ehleb: saçın çok ve kalın olması"
anlamındadır.
"O sizin
haberlerinizi iştiyakla bekliyor. " Haberlerinizi almayı çokça arzu
ediyor.
"Denizin oldukça
dalgalı bir zamanına rastladık." Yani deniz alışılmışın üstünde oldukça
fazla dalgalandı. el-Kisai dedi ki: iğtilam, insanın kendisine çizilmiş olan
hayır ve mübah sınırlanm aşması demektir.
"Zuğar pınarı"
ötreli ze, fethalı gayn ve ondan sonra re iledir. Zuğar Şam'ın kıble tarafında
bilinen bir beldedir. Taybe ise Medine'nin kendisidir. Ona aynı zamanda Tabe de
denilir. Hacc Kitabı'nda diğer isimleri ile birlikte bunun türeyişi de
kaydedilmiş bulunmaktadır.
"O doğu
tarafındadır" Kadı Iyaz dedi ki: Buradaki "mahve" lafzı nefi
için değildir, sıla olmak üzere zaittir. Maksat onun doğu taraflarında olduğunu
tespit etmektir.
(7313) "Bize İbn
Tab hurması denilen taze hurma ikram etti. İçmek için de çavdar seviki
verdi." Yani o bize bir tür hurma ikram edip ağırladı. Buna dair açıklama
daha önce geçtiği gibi Medine'de yüz yirmi tür hurma olduğunu da kaydetmiş
idik. "Süt" sin harfi ötreli lam harfi sakin ve sonu te iledir.
Buğdaya ve arpaya benzeyen bir tane (tahıl}dır.
(7314) "Gemi
rotasından çıktı" yani izlemesi gereken yoldan başka bir yol takib etti.
(7317) ''Ağırlığını
bırakır" yani orada konaklar ve ağırlıklarını indirir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
25- DECCAL İLE
İLGİLİ HADİSLERDEN GERİYE KALAN BAZI HADİSLER HAKKINDA BİR BAB