SAHİH-İ MÜSLİM |
FİTNELER – KIYAMET ALAMETLERİ |
20 - باب
ذكر الدجال
وصفته وما معه
20- DECCAL'İN
NİTELİKLERİNİN VE ONUNLA BERABER BULUNANLARIN ZİKRİ BABI
Kitabın başlangıcının
şerhinde Deccal kelimesinin türediği kök ve başka hususlara dair açıklamalar
geçtiği gibi Namaz Kitabı'nda da ona mesih adının verildiği, bunun türeyişi ve
zaptındaki görüş ayrılıklar da geçmiş bulunmaktadır.
Kadı lyaz dedi ki:
Müslim'in ve başkalarının Deccal kıssası hakkında zikrettikleri hadisler
deccal'in varlığının doğruluğu hususunda hak ehlinin görüşünün lehine bir
delildir. Aynı zamanda onun muayyen bir kişi olup Allah'ın onunla kullarını
sınayacağı, ona şanı yüce Allah'ın öldürdüğü kimseyi diriltmek ve dünya
hayatının süslerinin bolluğunun, onunla birlikte ortaya çıkması, cennetinin,
cehenneminin bulunması, iki ırmağının olması, yeryüzünün hazinelerinin
arkasından gitmesi, semaya emir vermesi üzerine yağmur yağdırması, yere verdiği
emir ile bitkiyi bitirmesi gibi bir takım hususlara da onu muktedir kılmıştır.
Bütün bunlar da şüphesiz yüce Allah'ın kudreti ve meşieti ile gerçekleşir.
Sonra yüce Allah bunları yapmaktan onu aciz bırakacak ve aynı adamı ve
başkasını öldürecek kudreti olmayacak, onun emrini iptal edecek İsa
(aleyhisselam) onu öldürecek, Allah da iman edenlere sebat verecektir.
Ehl-i sünnetin, bütün
muhaddislerin, fukahanın ve kelamcıların mezhebi budur. Ancak haricilerle
cehmiyeye mensup bazı kimseler ile mutezileden kimileri bu hususta muhalefet
edip, onun varlığını inkar etmiş ve durumu hakkında anlatılanları batı! kabul
etmişlerdir. Mutezileyemensup Cubbai ile cehmiye arasından ve başkaları
arasından varlığının doğru olduğunu kabul edenler kendi mezheplerine muhalefet
etmişlerdir.
Ama bir takım hurafe ve
gerçeği olmayan hayali iddialarda bulunup eğer onunvarlığı bir hakikat olsaydı
enbiyanın -Allah'ın salat ve selamları onlara- mucizelerine güvenilmezdi
diyenlerin bu kanaati hepsinin bir hatasıdır. Çünkü o nübüvvet iddiasında
bulunmayacak ki onunla birlikte olan şeyler onun için tasdik mahiyetinde olsun.
Aksine o ilahlık iddia edecektir. O kendi iddiasını kendi durumunun şekli ile
onda, sonradan yaratılmışlığın delilerinin varlığı, suretinin eksikliği,
gözlerinden birisinin kör olmasını gidermekten yana acizliği, gözleri arasında
kafir olduğunun tanıklığını yapan yazıyı izale edemeyişi ileri sürdüğü
iddiasında yalancı olduğunu ortaya koymaktadır. İşte bu deliller ve daha
başkaları sebebi ile ona ancak ihtiyaçlarının ve açlıktan ölmekten kurtulmak
arzusuyla fakirliklerinin giderilmesi yahut da eziyetinden korkarak ve takiyye
yaparak bir takım sıradan kimselerden başka ona aldanan olmayacaktır. Çünkü
onun fimesi gerçekten akıllara dehşet verecek, akılları şaşırtacak kadar
büyüktür. Bununla beraber işinde pek hızlı yol alacaktır. Dolayısıyla zayıf
kimselerin onun durumunu ve ondaki sonradan yaratılmışlığın ve eksikliğin
delillerini düşünebilecek kadar bir süre geçirmeyecektir. İşte o bu durumda
iken onu tasdik edenler tasdik edecektir.
Bundan dolayı nebiler
-Allah'ın salat ve selamı hepsine olsun- onun fitnesinden sakındırmışlar,
ondaki eksikliğe ve iddiasının batıl oluşuna gerektiği gibi dikkat
çekmişlerdir. İlahi tevfike mazhar olan kimseler ise ona ald anmayacaklardır.
Sözünü ettiğimiz onun yalancı olduğunu ortaya koyan deliller dolayısı ile
beraberinde bulunanlara kanmayacaklardır: Ayrıca bu tevfike mazhar olanlar
önceden 'onun durumunu bilen kimselerdir. Bundan dolayı onun öldürüp sonra
dirilteceği kişi ona: (Bu yaptığınla) benim senin hakkında ancak basiretimi
artırdı diyecektir. Kadı Iyaz -yüce Allah'ın "rahmeti onaaçıklamaları
burada sona ermektedir.
100 - (169) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا أبو
أسامة ومحمد
بن بشر. قالا:
حدثنا
عبيدالله عن
نافع، عن ابن
عمر. ح وحدثنا
ابن نمير
(واللفظ له).
حدثنا محمد بن
بشر. حدثنا
عبيدالله عن
نافع، عن ابن
عمر؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ذكر
الدجال بين
ظهراني الناس
فقال "إن الله
تعالى ليس بأعور.
ألا وإن
المسيح
الدجال أعور
العين اليمنى.
كأن عينه عنبة
طافئة".
7288-100/1-
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bite'Ebu Üsame ve Muhammed b. Bişr
tahdis edip dedi ki: Bize Ubeydullah Nafi'den tahdis etti, o İbn Ömer’den
rivayet etti. (H.) Bize İbn Numeyr de -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti,
bize Muhammed b. Bişr tahdis etti, bize Ubeydullah Nafi'den tahdis etti, o İbn
Ömer’den rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
insanların ortasında deccal'i sözkonusu ederek şöyle buyurdu: ''Şüphesiz Yüce
Allah'ın bii' gözü kör değildir. Şunu bilin ki muhakkak mesih deccal'in sağ
gözü kördür. Onun gözü adeta patlak bir üzüm tanesi gibidir."
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
100-م - (169)
حدثني أبو
الربيع وأبو
كامل. قالا:
حدثنا حماد
(وهو ابن زيد)
عن أيوب. ح
وحدثنا محمد
بن عباد.
حدثنا حاتم
(يعني ابن
إسماعيل) عن موسى
بن عقبة.
كلاهما عن
نافع، عن ابن
عمر، عن النبي
صلى الله عليه
وسلم. بمثله.
7289- .. ./2- Bana Ebu
Rabi ve Ebu Kamil tahdis edip dedi ki: Bize Hammad -ki o b. Zeyd'dir- Eyyub'dan
tahdis etti. (H.) Bize Muhammed b. Abbad da tahdis etti, bize Hatim -yani b.
İsmail- Musa b. Ukbe'den tahdis etti (Eyyub ile) ikisi Nafi'den, o İbn
Ömer'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den aynısını rivayet etti.
101 - (2933) حدثنا
محمد بن
المثنى ومحمد
بن بشار. قالا:
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا
شعبة عن
قتادة، قال:
سمعت أنس بن
مالك قال : قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "ما من
نبي إلا وقد
أنذر أمته
الأعور
الكذاب. ألا
إنه أعور. وإن
ربكم ليس
بأعور. ومكتوب
بين عينيه ك ف
ر".
7290-101/3- Bize
Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar tahdis edip dedi ki: Bize Muhammed
b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be, Katade'den şöyle dediğini tahdis etti: Enes
b. Malik'i şöyle derken dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ümmetini tek gözü kör o çok yalancı ile uyarıp korkutmamış hiçbir nebi
yoktur. Şunu bilin ki onun tek gözü kördür. Ve muhakkak aziz ve celil
Rabbinizin bir gözü kör değildir. Ayrıca onun gözleri arasında "kef fe re
(kafir)" yazılıdır" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
7131, 7408; Ebu Davud, 4316, 4317; TIrmizi, 2245
102 - (2933) حدثنا
ابن المثنى
وابن بشار
(واللفظ لابن
المثنى). قالا:
حدثنا معاذ بن
هشام. حدثني
أبي عن قتادة.
حدثنا أنس بن
مالك؛ أن
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم قال
"الدجال مكتوب
بين عينيه ك ف
ر. أي كافر".
7291-102/4- Bize İbnu'l
Müsenna ve İbn Beşşar da -lafız İbnu'l Müsenna'ya ait olmak üzere- tahdis edip
dedi ki: Bize Muaz b. Hişam tahdis etti, bana babam Katade'den tahdis etti,
bize Enes b. Malik'in tahdis ettiğine göre Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Deccal'in gözleri arasında: kaf fe re yani kafir yazılıdır"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
103 - (2933) وحدثني
زهير بن حرب.
حدثنا عفان.
حدثنا عبدالوارث
عن شعيب بن
الحبحاب، عن
أنس بن مالك،
قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "الدجال
ممسوح العين
مكتوب بين
عينيه كافر"
ثم تهجاها ك ف
ر. "يقرؤه كل
مسلم".
7292-103/5-
Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Affan tahdis etti, bize Abdulvaris,
Şuayb b. Habhab'tan tahdis etti, o Enes b. Malik'den şöyle dediğini rivayet
etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Deccal'in gözü silme
kördür. Gözleri arasında kafir yazılıdır" buyurdu. Sonra da harfleri tek
tek kaf fe ve re diye söyledi. "Onu her müslüman kişi okur."
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4318;
104 - (2934) حدثنا
محمد بن
عبدالله بن
نمير ومحمد بن
العلاء
وإسحاق بن
إبراهيم (قال
إسحاق:
أخبرنا. وقال
الآخران:
حدثنا) أبو
معاوية عن
الأعمش، عن
شقيق، عن حذيفة،
قال : قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "الدجال
أعمر العين
اليسرى. جفال
الشعر. معه
جنة ونار. فناره
جنة وجنته نار".
7293-104/6- Bize
Muhammed b. Abdullah b. Numeyr, Muhammed b. el-Ala ve İshak b. İbrahim tahdis
etti. İshak: Bize Ebu Muaviye, A'meş'den haber verdi derken, diğer ikisi tahdis
etti dedi. O Şakik'den, o Huzeyfe’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Deccal sol gözü kör, saçlan çok birisidir.
Beraberinde bir cennet ve bir cehennem vardır. Ama onun cehennemi cennet,
cenneti de cehennemdir" buyurdu.
Diğer tahric: İbn
Mace, 4071
105 - (2934) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا يزيد بن
هارون عن أبي
مالك
الأشجعي، عن
ربعي بن حراش،
عن حذيفة، قال
: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "لأنا
أعلم بما مع
الدجال منه.
معه نهران
يجريان.
أحدهما، رأى
العين، ماء أبيض.
والآخر، رأى
العين، نار
تأجج. فإما
أدركن أحد
فليأت النهر
الذي يراه
نارا وليغمض.
ثم ليطأطئ
رأسه فيشرب
منه. فإنه ماء
بارد. وإن
الدجال ممسوح
العين. عليها
ظفرة غليظة. مكتوب
بين عينيه
كافر. يقرؤه
كل مؤمن، كاتب
وغير كاتب".
7294-105/7- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Yezid b. Harun, Ebu Malik el-Eşcal'den
tahdis etti, o Rib'i b. Hiraş'den, o Huzeyfe'den şöyle dediğini rivayet etti:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ben
deccal ile birlikte neler olduğunu ondan daha iyi bilirim. Onunla birlikte akan
iki ırmak vardır. Birisi göze beyaz bir su gibi görünür. Diğeri de göze
alevalev yanan bir ateş gibi görünür. Eğer bir kimse buna yetişirse ateş diye
gördüğü ırmağa gitsin ve gözünü yumsun sonra da başını eğip ondan içsin.
Şüphesiz ki o soğuk bir sudur. Şüphesiz deccal'in gözü silme (kör)dir. Onun
üzerinde kalın bir deri vardır. İki gözünün arasında kafir yazar. Yazması olsun
olmasın her mümin onu okur. "
Diğer tahric: Buhari,
3450, 7130 -muhtasar-; Ebu Davud, 4315
106 - (2934) حدثنا
عبيدالله بن
معاذ. حدثنا
أبي. حدثنا
شعبة. ح
وحدثنا محمد
بن المثنى
(واللفظ له).
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا
شعبة عن
عبدالملك بن
عمير، عن ربعي
بن حراش، عن
حذيفة ، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم؛ أنه
قال، في الدجال
"إن معه ماء
ونارا. فناره
ماء بارد،
وماؤه نار.
فلا تهلكوا".
7295-106/8- Bize
Ubeydullah b. Muaz tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Şu'be tahdisetti.
(H.) Bize Muhammed b. el-Müsenna da -lafız ona ait olmak Ü2ere- tahdis etti,
bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be, Abdulmelik b. Umeyr’den tahdis
etti, o Rib'i b. Hiraş'den, o Huzeyfe'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den deccal hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Şüphesiz
onunla beraber bir su ve bir ateşvardır. Onun ateşi soğuk bir sudur, suyu ise
bir ateştir, sakın helak olmayın. "
(2935) قال
أبو مسعود:
وأنا سمعته من
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم.
Ebu Mesud dedi ki: Ben
de bunu RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işittim.
AÇIKLAMA: (7288)
"Şüphesiz Şanı Yüce Allah'ın bir gözü kör değildir. Şunu bilin ki muhakkak
mesih deccal'in sağ gözü kördür. Gözü adeta patlak bir üzüm tanesi
gibidir." Buradaki "tafie: patlak, dışan fırlamıŞ" kelimesi hemzeli
ve hemsesiz rivayet edilmiştir. Her ikisi de sahihtir. Hemzeli rivayet nuru
gitmiş, hemzesiz rivayet ise dışan fırlamış ve yukan çıkmış olmakla birlikte
bir parça aydınlığı olan göz demektir. İman Kitabı'nda bütün bunlara dair
açıklamalar ile her iki rivayetin bir arada cem ve telifi geçmiş bulunmaktadır.
Ayrıca bir rivayette "sağ gözünün kör" olduğu belirtilirken bir başka
rivayette (7293) "sol gözünün kör" olduğu ve her ikisinin de doğru
olduğu açıklanmış idi.
"Aver"
sözlükte kusur demektir. Onun her iki gözünde de averlik (kusur) vardır. Birisi
hemzeli olarak "tafie" dir. Hiçbir aydınlığı yoktur, diğeri ise
hemzesiz olarak "taBye" olup patlak, dışan fırlamış haldedir.
"Şüphesiz yüce
Allah'ın bir gözü kör değildir, deccal'in ise bir gözü kördür" açıklamalan
deccal'in yalancı olduğuna, herkesin idrak edeceği apaçık kesin bir delaletin
bulunduğunu açıklamak içindir. Yalnızca cisim olması ya da daha başka kesin
delillerle yetinmemiştir. Çünkü avamdan bazı kimseler bunların farkına
varamazlar. Allah en iyi bilendir.
(7292) "Gözleri
arasında kafir yazar. Sonra bu harfleri tek tek heceleyerek ke fe re dedi. Onu
her müslüman okur." Bir rivayette ise (7294) "ister yazan olsun ister
olmasın her mümin onu okur" buyurulmaktadır. Muhakkiklerin kabul ettikleri
sahih kanaate göre burada yazılı olması zahirinden anlaşıldığı gibidir ve
gerçek manada bir yazıdır. Yüce Allah da onu küfrüne ve yalancılığına dair
kesin alametler arasından bir alamet ve bir delil kılmıştır. Böylelikle onun
iddiasının batıl olduğu da anlaşılmış olur. Şanı yüce Allah da bunu yazmayı
ister bilsin ister bilmesin her müslümana açıkça gösterecek. Fakat bedbaht
olmasını, fitneye düşmesini murad ettiği kimselerden de bunu saklayacaktır.
Bunda imkansız bir şey yoktur. Kadı lyaz bu hususta bir görüş ayrılığının
bulunduğunu sözkonusu etmiştir. İlim adamlarından kimisi bu zikrettiğimiz gibi
gerçek manada bir yazıdır derken kimileri de bu mecazi bir anlatımdır ve onda
hadis (sonradan var olmak) özelliklerine bir işarettir demiş ve: "Yazar olsun
olmasın her mümin onu okur" ifadesini delil göstermiş ise de bu zayıf bir
görüştür.
(7293) "Onunla bir
cennet ve bir cehennem vardır. Onun cenneti cehennem, cehennemi
cennettir." Bir diğer rivayette (7294) "İki ırmak vardır" bir
başka rivayette (7295) "su ve ateş vardır" denilmektedir. İlim
adamları der ki: Bu da onun fitnesi (imtihan vasıtaları) arasındadır. Yüce
Allah hakkı hak olarak gerçekleştirmek, batılı da iptal edip çürütmek için
onunla imtihan edecek, sonra onu rezil ve kepaze edecek, insanlara acizliğini
açıkça gösterecektir.
(7294) "Bir kimse
ona yetişirse ateş diye gördüğü ırmağa gitsin. " Nüshaların bir çoğunda bu
şekilde "edrekenne: yetişirse" şeklindedir. Bazılarında ise
"edrakehu: onu yetişirse" şeklindedir. Bu ikinci şekil daha açıktır.
Birinci şekil ise arapça açısından garibtir (açıklanması zordur). Çünkü bu
fiilin sonunda yer alan nun aslında fiilde bu şekilde kullanılmaz. Kadı lyaz:
Muhtemelen bu kelime "yudrikenne: yetişirse" şeklinde olmalıdır
demiştir. Bununla ravilerden birisinin bunu değiştirdiğini kastetmektedir.
"Yerahu:
gördüğü" fiili ye harfi fethalı da ötreli (yurahu) diye de okunur. (Ona
görünen anlamında olur).
"Gözü üzerinde
kalınca bir deri bulunan silme (kör)dir." Zafre zı ve fe harfleri ile gözü
kapatan bir deri parçasıdır. Asmai ise gözün kıyısında çıkan bir et parçasıdır
diye açıklamıştır.
107 - (2934/2935) حدثنا
علي بن حجر.
حدثنا شعيب بن
صفوان عن عبدالملك
بن عمير، عن
ربعي بن حراش،
عن عقبة بن عمرو،
أبي مسعود
الأنصاري،
قال:
انطلقت
معه إلى حذيفة
بن اليمان.
فقال له عقبة:
حدثني ما سمعت
من رسول الله
صلى الله عليه
وسلم في
الدجال. قال
"إن الدجال
يخرج. وإن معه
ماء ونارا.
فأما الذي
يراه الناس
ماء فنار تحرق.
وأما الذي
يراه الناس
نارا، فماء
بارد عذب. فمن
أدرك ذلك منكم
فليقع في الذي
يراه نارا.
فإنه ماء عذب
طيب" فقال
عقبة: وأنا قد
سمعته. تصديقا
لحذيفة.
7296-107/9-
Bize Ali b. Hucr tahdis etti, bize Şuayb b. Safvfın, Abdulmelik b. Umeyr'den
tahdis etti, o Rib'i b. Hiraş'den, o Ukbe b. Amr Ebu Mesud el-Ensari’DEN
rivayet ederek dedi ki: Onunla birlikte Huzeyfe b. elYeman'a gittim. Ukbe ona
bana Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den deccal hakkında işittiklerini
tahdis et dedi. (Huzeyfe) dedi ki: "Şüphesiz deccal çıkacaktır. Onunla
beraber bir su ve bir ateş bulunacaktır. İnsanların su diye gördükleri şey
yakıcı bir ateştir, insanların ateş diye gördükleri ise soğuk ve tatlı bir
sudur. Aranızda buna yetişen kimse ateş diye gördüğüne düşsün. Çünkü şüphesiz
ki o tatlı ve hoştur."
Bunun üzerine Ukbe:
-Huzeyfe'yi doğrulamak üzere- bunu ben de işitmiştim dedi.
108 - (2935) حدثنا
علي بن حجر
السعدي
وإسحاق بن
إبراهيم - واللفظ
لابن حجر - (قال
إسحاق:
أخبرنا. وقال
ابن حجر:
حدثنا) جرير
عن المغيرة،
عن نعيم بن
أبي هند، عن
ربعي بن حراش،
قال : اجتمع
حذيفة وأبو
مسعود. فقال
حذيفة: "لأنا
بما مع الدجال
أعلم منه. إن
معه نهرا من
ماء ونهرا من
نار. فأما
الذي ترون أنه
نار، ماء.
وأما الذي ترون
أنه ماء، نار؛
فمن أدرك ذلك
منكم فأراد الماء
فليشرب من
الذي يراه أنه
نار. فإنه
سيجده ماء".
قال
أبو مسعود:
هكذا سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول.
7297-108/10-
Bize Ali b. Hucr es-Sa'di ve İshak b. İbrahim -lafız İbn Hucr'a ait olmak
üzere- tahdis etti, İshak bize Cerir, Muğire'den haber verdi derken İbn Hucr
tahdis etti dedi. O Nuaym b. Ebu Hind'den, o Rib'i b. Hiraş’DEN şöyle dediğini
rivayet etti:, Huzeyfe ve Ebu Mesud bir araya geldi. Huzeyfe: "Ben deccal
ile birlikte bulunanları ondan daha iyi biliyorum. Muhakkak onunla birlikte
sudan bir nehir ve ateşten bir nehir vardır. Sizin ateş diye gördüğünüz şeY su,
su diye gördüğünüz şeY ise ateştir. Aranızdan buna yetişen eğer su isterse ateş
diye gördüğü şeyden içsin. Şüphesiz onun su olduğunu görecektir. "
Ebu Mesud: Ben de Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i aynen böyle buyururken dinledi m dedi.
109 - (2936) حدثني
محمد بن رافع.
حدثنا حسين بن
محمد. حدثنا
شيبان عن
يحيى، عن أبي
سلمة، قال:
سمعت أبا
هريرة قال
: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "ألا
أخبركم عن
الدجال حديثا
ما حدثه نبي
قومه؟ إنه
أعور. وإنه
يجيء معه مثل
الجنة والنار.
فالتي يقول إنها
الجنة، هي
النار. وإني
أنذرتكم به
كما أنذر به
نوح قومه".
7298-109/11- Bana
Muhammed b. Rafi' tahdis etti, bize Huseyn b. Muhammed tahdis etti, bize Şeyban
Yahya’DAN tahdis etti, o Ebu Seleme’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Ebu
Hureyre'yi şöyle derken dinledim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "Ben size hiçbir nebinin kavmine söylemediği deccal
hakkında bir hadisi haber vermeyeyim mi? Şüphesiz ki onun bir gözü kördür. Ve
muhakkak o beraberinde cennet ve cehennem gibi bir şeyle gelecektir. Cennet
olduğunu söylediği şeyaslında ateşin kendisidir. Ve muhakkak ben sizi Nuh'un
deccal ile kavmini uyarıp korkuttuğu gibi uyarıp korkuttum. "
110 - (2937) حدثنا
أبو خيثمة،
زهير بن حرب.
حدثنا الوليد
بن مسلم.
حدثني
عبدالرحمن بن
يزيد بن جابر.
حدثني يحيى بن
جابر الطائي،
قاضي حمص.
حدثني عبدالرحمن
بن جبير عن
أبيه، جبير بن
نفير
الحضرمي؛ أنه
سمع النواس بن
سمعان الكلابي.
ح وحدثني محمد
بن مهران
الرازي (واللفظ
له). حدثنا
الوليد بن
مسلم. حدثنا
عبدالرحمن بن
يزيد بن جابر
عن يحيى بن
جابر الطائي،
عن عبدالرحمن
بن جبير بن
نفير، عن
أبيه، جبير بن
نفير، عن
النواس بن
سمعان، قال:
ذكر
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم الدجال
ذات غداة.
فخفض فيه
ورفع. حتى
ظنناه في
طائفة النخل.
فلما رحنا
إليه عرف ذلك
فينا. فقال "ما
شأنكم؟" قلنا:
يا رسول الله!
ذكرت الدجال
غداة. فخفضت
فيه ورفعت.
حتى ظنناه في
طائفة النخل.
فقال "غير الدجال
أخوفني عليكم.
إن يخرج، وأنا
فيكم، فأنا
حجيجه دونكم.
وإن يخرج،
ولست فيكم،
فامرؤ حجيج
نفسه. والله
خليفتي على كل
مسلم. إنه شاب
قطط. عينه
طافئة. كأني
أشبهه بعبدالعُزَّى
بن قطن. فمن
أدركه منكم
فليقرأ عليه فواتح
سورة الكهف.
إنه خارج خلة
بين الشام
والعراق. فعاث
يمينا وعاث
شمالا. يا
عباد
الله!
فاثبتوا"
قلنا: يا رسول
الله! وما
لبثه في
الأرض؟ قال
"أربعون يوما.
يوم كسنة.
ويوم كشهر.
ويوم كجمعة.
وسائر أيامه
كأيامكم"
قلنا: يا رسول
الله! فذلك
اليوم الذي
كسنة،
أتكفينا فيه
صلاة يوم؟ قال
"لا. اقدروا له
قدره" قلنا: يا
رسول الله!
وما إسراعه في
الأرض؟ قال
"كالغيث
استدبرته
الريح. فيأتي
على القوم
فيدعوهم،
فيؤمنون به
ويستجيبون له.
فيأمر السماء
فتمطر. والأرض
فتنبت. فتروح
عليهم سارحتهم،
أطول ما كانت
ذرا، وأسبغه
ضروعا، وأمده خواصر.
ثم يأتي
القوم.
فيدعوهم
فيردون عليه
قوله. فينصرف
عنهم. فيصبحون
ممحلين ليس بأيديهم
شيء من
أموالهم. ويمر
بالخربة
فيقول لها: أخرجي
كنوزك. فتتبعه
كنوزها
كيعاسيب
النحل. ثم
يدعو رجلا
ممتلئا شبابا.
فيضربه
بالسيف فيقطعه
جزلتين رمية
الغرض ثم
يدعوه فيقبل
ويتهلل وجهه.
يضحك. فبينما
هو كذلك إذ
بعث الله المسيح
ابن مريم.
فينزل عند
المنارة
البيضاء شرقي
دمشق. بين
مهرودتين.
واضعا كفيه
على أجنحة
ملكين. إذا
طأطأ رأسه
قطر. وإذا
رفعه تحدر منه
جمان كاللؤلؤ.
فلا يحل لكافر
يجد ريح نفسه
إلا مات.
ونفسه ينتهي
حيث ينتهي
طرفه. فيطلبه
حتى يدركه
بباب لد.
فيقتله. ثم
يأتي عيسى ابن
مريم قوم قد
عصمهم الله
منه. فيمسح عن
وجوههم
ويحدثهم
بدرجاتهم في
الجنة. فبينما
هو كذلك إذ
أوحى الله إلى
عيسى: إني قد
أخرجت عبادا
لي، لا يدان
لأحد بقتالهم.
فحرز عبادي
إلى الطور.
ويبعث الله
يأجوج ومأجوج.
وهم من كل حدب
ينسلون. فيمر
أوائلهم على
بحيرة طبرية.
فيشربون ما
فيها. ويمر
آخرهم
فيقولون: لقد
كان بهذه،
مرة، ماء.
ويحصر نبي
الله عيسى وأصحابه.
حتى يكون رأس
الثور لأحدهم
خيرا من مائة
دينار لأحدكم
اليوم. فيرغب
نبي الله عيسى
وأصحابه.
فيرسل الله
عليهم النغف
في رقابهم.
فيصبحون فرسى
كموت نفس
واحدة. ثم
يهبط نبي الله
عيسى وأصحابه
إلى الأرض.
فلا يجدون في الأرض
موضع شبر إلا
ملأه زهمهم
ونتنهم. فيرغب
نبي الله عيسى
وأصحابه إلى
الله. فيرسل
الله طيرا
كأعناق البخت.
فتحملهم
فتطرحهم حيث
شاء الله. ثم
يرسل الله
مطرا لا يكن
منه بيت مدر
ولا وبر.
فيغسل الأرض
حتى يتركها
كالزلفة. ثم
يقال للأرض:
أنبتي ثمرك،
وردي بركتك. فيومئذ
تأكل العصابة
من الرمانة.
ويستظلون
بقحفها.
ويبارك في
الرسل. حتى أن
اللقحة من
الإبل لتكفي
الفئام من
الناس.
واللقحة من
البقر لتكفي
القبيلة من
الناس.
واللقحة من
الغنم لتكفي الفخذ
من الناس.
فبينما هم
كذلك إذ بعث
الله ريحا
طيبة. فتأخذهم
تحت آباطهم.
فتقبض روح كل
مؤمن وكل
مسلم. ويبقى
شرار الناس،
يتهارجون
فيها تهارج
الحمر،
فعليهم تقوم
الساعة".
7299-110/12-
Bize Ebu Hayseme Zuheyr b. Harb tahdis etti, bize Velid
b. Müslim tahdis etti,
bana Abdurrahman b. Yezid b. Cabir tahdis etti, bana Yahya b. Cabir et-Tai -Hıms
kadısı- tahdis etti, bana Abdurrahman b. Cübeyr babası Cübeyr b. Nufeyl
el-Hadrami'den tahdis ettiğine göre o en-Nevvas b. Sem'an el-Kilabi'yi
dinlemiştir. (H.) Bana Muhammed b. Mihran er-Razi de -lafız ona ait olmak
üzere- tahdis etti, bize Velid b. Müslim tahdis etti, bize Abdurrahman b. Yezid
b. Cabir, Yahya b. Cabir et-Tfıi'den tahdis etti. O Abdurrahman b. Cübeyr b.
Nufeyr'den, o babası Cufeyr b. Nufeyr'den, o Nevvas b. Sem'an'dan şöyle
dediğini rivayet etti: Bir sabah Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
deccal'i sözkonusu etti. Onun hakkında sesini alçalttı ve yükseltti. Öyle ki
biz onu hurma ağaçlarının bazıları arasında olduğunu zannettik. Öğleden sonra
(akşama doğru) yanına vardığımızda bizdeki bu hali anladı ve: "Bu haliniz
ne" buyurdu. Biz: Ey Allah'ın Rasulü! Sabahleyin deccal'i sözkonusu ettin,
onun hakkında sesini alçaltıp yükselttin. Öyle ki biz de onu hurma ağaçlarının
bir kısmı arasında sandık dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Ben deccal’den
başkasından sizin için daha çok korkarım. Eğer ben aranızda iken çıkarsa sizin
adınıza delil ile onu kendim susturacağım. Eğer ben aranızda değilken çıkarsa
(her) kişi kendisinin savunucusu olsun. Her müslüman için de Allah benim
halefimdir. Şüphesiz ki o kıvırcık saçlı bir gençtir. Bir gözü dışarı
fırlamıştır. BEm onu Abduluzza b. Katan'a benzetiyor gibiyim. Sizden ona
yetişen bir kimse onun 'üzerine Kehf Suresi'nin baş taraflarını okusun.
Şüphesiz ki o Şam ile Irak arasından bir yerden çıkacak, sağda ve solda hızlıca
fesat çıkartacaktır. Ey Allah'ın kulu! Siz ise sebat edin. "
Biz: Ey Allah'ın Resulü!
Yeryüzünde ne kadar kalacak dedik. O: "Kırk gün, bir gün bir sene gibi bir
gün bir ay gibi bir gün bir hafta gibi, sair günleri .. ise sizin günleriniz
gibidir" buyurdu.
Biz: Ey Allah'ın Resulü!
O bir sene kadar olacak günde bir günlük namaz bize yetecek mi dedik. O:
"Hayır, onun için bugünün üz kadarını takdir edin" buyurdu.
Biz: Ey Allah'ın Resulü!
Yeryüzündeki hızı nedir dedik. O: ''Arkasından rüzgann estiği yağmur gibidir.
Bir kavmin yanına gelecek, onları davet edecek. Onlar da kendisine inanıp onun
davetini kabul edecekler. Sonra semaya emir verecek yağmur yağdıracak, yere
emir verecek ekin bitirecek. Gündüzün sonunda meralara yayılan hayvanları,
akşamları yanlarına hörgüçleri olabildiğince uzun memeleri oldukça dolu,
böğürleri oldukça genişlemiş olarak dönecektir. Sonra bir diğer kavmin yanına
gidecek. Onları çağıracak, onlar da sözünü ona geri çevirecekler. O da
yanlarından uzaklaşıp gidecekfakat kıtlığa uğramış bir halde sabahı edecekler.
Ellerinde mallarından hiçbir şey kalmayacaktır. Bir harabeye uğrayacak, ona
hazinelerini çıkar diyecek, hazineleri erkek arılar gibi arkasından gidecekler.
Sonra gençlik dolu bir adam çağıracak, kılıçla ona bir darbe indirecek, her
biri diğerinden bir ok atımlık mesafe uzak düşecek şekilde iki parçaya bölecek.
Sonra onu çağıracak o da gülerek yüzü parıl parıl geri gelecek. O bu halde iken
yüce Allah da Meryem oğlu Mesih'i gönderecek. O da Dimaşk'in doğu tarafında
Beyaz Menarenin yanında sarıya boyalı iki elbise arasında ellerini iki meleğin
kanatlarının üzerine koymuş olduğu halde inecek. Başını eğdiği zaman
damlayacak, kaldırdığı zaman da ondan inci gibi gümüş taneleri yuvarlanacaktır.
Onun nefesinin kokusunu bulup da ölmedik hiçbir kafir kalmayacaktır. Nefesi ise
gözünün ulaştığı yere kadar ulaşır. Derken onu (deccal'i) takip eder, nihayet
ona Lüdd kapısında yetişip onu öldürür. Sonra Meryem oğlu İsa'ya Allah'ın
kendilerini deccal'den koruduğu bir kavim gelecek. Onların yüzlerini silecek,
onlara cennetteki derecelerini anlatacak. O bu halde iken Allah İsa'ya şunu
vahyedecek: Ben bana ait öyle kullar çıkardım ki kimsenin onlarla savaşmaya
gücü yetmez. Bu sebeple kullarımı Tur'a götür ve (orada) koru. Allah da Ye'cuc
ile Me'cuc'ü gönderir. Onlar her bir yüksek tepeden hızlıca inerler. Onların
ilkleri Taberiyye Gölü'ne uğrarlar. Onda ne varsa içerler. Sonuncuları da
oradan geçtiklerinde bir zamanlar burada su varmış derler. Allah'ın nebisi İsa
(aleyhisselam) ve ashabı ise muhasara edilecekler. Öyle ki onlardan birileri
için bir öküzün başı bugün biriniz için yüz dinardan daha hayırlı olacak.
Allah'ın nebisi İsa ve arkadaşları (yüce Allah'a) yakaracaklar. Allah da
onların üzerine boyunlarına neğaf denilen kurtları gönderecek. Böylelikle tek
bir canın ölümü gibi ölmüş olacaklar. Sonra Allah'ın nebisi İsa ve arkadaşları
yere inecek. Yerde onların yağlarının ve kötü kokularının doldurmadık bir
karışlık bir yer dahi bulmayacaklar. Bunun üzerine Allah'ın nebisi İsa ve
arkadaşları Allah'a yalvaracaklar. Allah da deve boyunları gibi kuşlar
gönderecek. Bu kuşlar onları taşıyıp Allah'ın dilediği yere atacak. Sonra Allah
bir yağmur gönderecek. Ona karşı ne kerpiçten ne çadırdan hiçbir yapı
korumayacak. Yeri yıkayacak, hatta yeri bir ayna gibi bırakacak. Sonra yere: Mahsullerini
yetiştir, bereketini geri ver denilecek. İşte o vakit o topluluk nardan
yiyecekler ve kabuğunda gölgelenecekler. Süte bereket verilecek. Hatta yeni
doğurmuş bir deve kalabalık bir insan cemaatine yetecek, yeni doğurmuş bir inek
insanlardan bir kabileye yetecek. Yeni doğurmuş bir koyun insanlardan bir
oymağa kafi gelecektir. Onlar bu halde iken Allah hoş bir rüzgar gönderecek,
rüzgar onları koltuk altlarından yakalayacak. Her müminin ve her müslümanın
ruhunu kabzedecek. Geriye insanların şerlileri kalacak. Eşeklerin çiftleşmeleri
gibi orada çiftleşecekler. İşte kıyamet de onların başına kopacak. "
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4321; Tirmizi, 2240; İbn Mace, 4075, 4076;
111 - (2937) حدثنا
علي بن حجر
السعدي. حدثنا
عبدالله بن عبدالرحمن
بن يزيد بن
جابر والوليد
بن مسلم. قال
ابن حجر: دخل
حديث أحدهما
في حديث الآخر
عن عبدالرحمن
بن يزيد بن
جابر، بهذا
الإسناد. نحو
ما ذكرنا.
وزاد بعد قوله
" - لقد كان
بهذه، مرة،
ماء - ثم
يسيرون حتى
ينتهوا إلى
جبل الخمر.
وهو جبل بيت
المقدس.
فيقولون: لقد قتلنا
من في الأرض.
هلم فلنقتل من
في السماء.
فيرمون
بنشابهم إلى
السماء. فيرد
الله عليهم
نشابهم
مخضوبة دما".
وفي رواية ابن
حجر "فإني قد
أنزلت عبادا
لي، لا يدي
لأحد بقتالهم".
7300-111/13- Bize Ali b.
Hucr es-Sa'di tahdis etti, bize Abdullah b. Abdurrahman b. Yezid b. Cabir ve
el-Velid b. Müslim tahdis etti, İbn Hucr dedi ki: Her birinin (yani Abdullah ve
Velid b. Müslim'in) hadisi diğerinin hadisine girmiştir. Abdurrahman b. Yezid
b. Cabir'den bu isnad ile zikrettiğimize yakın zikretti ve "bir zamanlar
bunda su vardı" cümlesinden sonra şunları ekledi:
"Sonra beytül
makdiste bir dağ olan Hamer dağına varıncaya kadar yürüyecekler ve: Biz
yeryüzünde olanların hepsini öldürdük, haydi gelin semadakileri öldürelim
diyecekler. Bunun üzerine oklarını semaya atacaklar. Allah onlara oklarını kana
boyanmış olarak geri döndürecek."
İbn Hucr'un rivayetinde
ise: "Ben gerçekten kimsenin onlarla savaşacak
gücü olmayan kullarımı
indirdim" demiştir.
AÇIKLAMA: (7299)
"Nevvas b. Sem'an"da Sem'an ismi sin harfi fethalı ve kesreli
(sim'an) diye söylenir.
"ResuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir sabah deccal'i sözkonusu etti.
Onun hakkında sesini
alçalttı ve yükseltti." Buradaki "haffada: alçalttı" ve
"raffea: yükseltti" fiillerinin her ikisinde de fe harfi şeddelidir.
Anlamı hususunda iki görüş vardır:
1. "Alçalttı"
tahkir etti, küçük gösterdi. "Yükseltti" onu büyülttü ve önemini
gösterdi demek olur.
Yüce Allah nezdinde ki
değersizliği bir gözünün kör oluşu, onun tahkir edilmesinin bir ifadesidir.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onun hakkında onun Allah nezdinde
değersiz olduğunu söylemesi, öldüreceği o kişiden başka kimseyi öldürecek gücü
bulamayacak olması, sonra başkasını öldürmekten acze düşüp artık işinin.
sonunun gelmesi, bundan sonra kendisinin ona uyanların öldürüleceğinin bildirilmesi
de onun değersiz ve önemsiz oluşunun bir neticesidir. Fitnesinin büyüklüğüne
dikkat çekilmesi, bu olağanüstü durumlar ile ondan ötürü mihnetle imtihanla
karşı karşıya kalınması, kavmini onun geleceğini bildirmek sureti ile uyarmamış
hiçbir nebinin gelmemiş olması da onun büyültülmesinin, onun ehemmiyetine
dikkat çekilmesinin bir neticesidir.
2. Onun hakkında çokça
konuşması neticesinde sesini alçalttı. Uzun bir süre konuştuktan ve yorulmaktan
ötürü dinlenmek için sesini kıstı. Sonra da sesini herkese ulaşması için
yükseltti anlamıdır.
"Şu kadar var ki
deccal'den başkası sizin adınıza beni daha çok korkutur. " Bütün
diyarımızdaki nüshalarda "beni daha çok korkutur" lafzı
"ehvefuni" şeklinde fe’DEN sonra nun iledir. Kadı Iyaz da çoğunluğun
rivayetinden böylece nakletmiş ve şöyle demiştir: Bazıları nun harfini
hazfederek rivayet etmiştir. Her iki söyleyiş de sahih iki söyleyiştir.
Anlamları birdir. Üstadımız İmam Ebu Abdullah b. Malik -rahimehullah- dedi ki:
Hadisin
lafzı ile ilgili söz
söylemek bir ihtiyaçtır.664
Hadisin anlamına
gelince; bunun bir kaç anlama geldiği söylenmiştir:
1. Bu anlamların en açık
olanı buradaki "beni en çok korkutan şey (an-
lamındaki ahvefunı)
fiilinin ism-i tafdil olduğudur. Buna göre ifadenin takdiri benim sizin adınıza
korktuklarım arasında deccal korkusundan başkalarıdır. Sonra muzafı hazfederek
yerine "mütekellimye"sini getirmiştir. "Ümmetim için en çok
korktuğu m şey saptırıcı imamlar (önderlerdir)" hadisinde de bu türden
lafız kullanılmıştır. Buna göre buyruğun anlamı şöyle olur: Ümmetim adına
korktuğum şeyler arasında korkulmaya en layık olanları saptıricı imamlardır.
2. Buradaki
"ehvefu" fiilinin "havf: korku" anlamında kullanılmasıdır.
Yani . deccal’DEN başka hususlar benim sizin için daha çok korkmam ı gerektirir.
664 Bundan sonra merhum
Nevevi Kadı Iyaz'dan, onun da üstad! İmam Abdullah b.
Malik'den naldettiği ve
bu husustaki tanık beyitlerle de açıklamasını sürdürdüğü iki üç paragraflık yer
almaktadır ki Türkçe okuyuculanmız! ilgilendirmediğinden ayrıca tercüme etmeye
gerek görülmemiştir. (Çeviren)
3. Mübalağa olmak üzere
ayni (maddi) şeylerin nitelendirildiği sıfatlarla manevi hususların
nitelendirilmesi kabilinden olmasıdır. Arapların fasih şiir hakkında
"şi'run şair" demeleri, filanın korkusu hakkında "ahvefu min
havfike", demeleri gibi. Buna göre ifadenin takdiri de şu olur: Deccal'den
başkasının korkusu benim sizin için korkumdan daha ileridir. Sonra birinci
muzafı, sonra da ikinci muzafı hazfetmiştir. Şeyh (Ebu Abdullah) -Allah'ın
rahmeti ona- ifadeleri burada sona ermektedir.
"O kıvırcık saçlı
bir gençtir." Buradaki "katat: kıvırcık saçlı" lafzında kaf ve
tı harfleri fethalıdır. Yani sevilen türden dalgalı saç olmaktan uzak aşırı derecede
kıvırcık saçlı demektir.
"Şam ile Irak
arasında bir yerden çıkacaktır." Diyarımızdaki nüshalarda "halleten:
bir yer" lafzında hı ve lam harfleri fethalı, sondaki yuvarlak te
tenvinlidir. Kadı Iyaz ise bu lafzın meşhur söylenişi ha harfi ile ve sondaki
yuvarlak te nasb iledir. Tenvinsizdir. (Hallete şeklinde). Anlamının: O semtte,
onun karşı tarafında olduğu söylenmiştir. Kitabul Ayn'de ise bunun sert ve
kayalık yer anlamında geldiği söylenmiştir. Bazıları ise ha ve sonu zamir için
kullanılan he ile (halluhu) diye de rivayet etmişlerdir. Bu da onun ineceği ve
yerleşeceği yerin orası olacağı anlamına gelir. Nitekim el-Humeydi de el-Cem
Beyne Sahihayn'de bunu böylece zikretmiş ve şunları söylemiştir: el-Herevi bu
lafzı hı ve şeddeli lam ile ve her iki harfi fethalı olarak zikretmiş, bunu her
iki bölge arasında bir yer olarak açıklamıştır. Kadı Iyaz' ın açıklamaları da
burada sona ermektedir.
Kadı Iyaz' ın
el-Herevi’DEN diye zikrettiği bu nakil bizim diyarımızda var olan şekildir.
Aynı zamanda yine bizim diyarımızda var olan el-Cem Beyne Sahihayn adlı eserde
de böyledir. en-Nihaye fi Garibu'l-hadis müellifinin tercih ettiği de bu olup,
bu lafzı da iki yer arasındaki yol diye açıklamıştır.
"Sağda ve solda
hızlıca fesat çıkartacaktır." Sonu peltek se ile olmak üzere
"ase" mazi bir fiildir. Mastarı olan "ays" fesat yahut
aşırı fesat ve bunu hızlıca yapmak anlamlarındadır. Kadı Iyaz' ın naklettiğine
göre bazıları bunu sonu kesreli ve tenvinli olarak ismu fail olmak üzere
"asin" diye rivayet etmişlerdir ki bu da birincisi ile aynı
anlamdadır.
"Bir gün bir yıl
gibi, bir gün bir ay gibi, bir gün bir hafta gibi, diğer günleri ise sizin
(normal) günleriniz gibi olacaktır." İlim adamları der ki: Bu hadis zahiri
üzeredir. Burada sözü geçen üç gün de hadis-i şerifte adı geçen süre kadar uzun
olacaktır. Buna da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Diğer
günleri de sizin günleriniz gibi olacaktır" buyruğu delil teşkil
etmektedit ..
Ashab-ı kiramın: Ey
Allah'ın Rasulü! Bir yıl gibi olacak olan o günde bize bir günün namazı yeterli
gelecek mi diye sormaları üzerine O'nun: "Hayır, onun için bu gününüz
kadarını takdir edin" buyurması hakkında Kadı Iyaz ve başkaları şöyle
demiştir: Sözü geçen bu hüküm o güne özel bir hükümdür. Şeriat sahibi bizim için
bunu böylece teşri buyurmuştur. Derler ki: Eğer bu hadis olmasaydı kendi
içtihadımızia başbaşa bırakılsaydık biz böyle bir günde sair günlerde
bildiğimiz vakitler geldikçe yalnızca beş vakit namaz kılmakla yetinecektik
"Onun için bu gününüz kadarını takdir edin" buyruğu da şu demektir:
Eğer fecrin doğuşundan sonra fecr ile sair bütün günlerde görülen öğle arası
kadar bir süre geçecek olursa öğle namazını kılın. Sonra ondan sonra öğle
namazı ile ikindi arası kadar bir süre geçerse ikindi namazını kılın. Bundan
sonra ise. ikindi ile akşam arası kadarlık bir süre geçerse akşam namazını
kılın. Yatsı ve sabah sonra öğle sonra ikindi sonra akşam bu şekilde devam edin
ve o gün bitene kadar bunu böylece sürdürün. Böylelikle bugün içerisinde hepsi
vaktinde eda olunan ve hepsi farz olan bir yıllık namaz kılınmış olur. İkinci
gün ise bir ay gibi, üçüncüsü bir hafta gibi olacaktır. Birinci güne göre her
ikisinin ilk gününde az önce zikrettiğimiz şekilde süre takdirine gidilir.
Allah en iyi bilendir.
"Gündüzün sonunda
meralara yayılan hayvanları hörgüçleri alabildiğine uzun, memeleri oldukça
dolu, böğürleri oldukça genişlemiş olarak dönecektir. " Teruhu: Günün
sonunda davarların dönmesi demektir. Sariha ise meralara yayılan davar
anlamındadır. Yani günün ilk vaktinde meraya giden davarlar kastedilir.
"Züra" ise yüksek yerler (zirveler) ve hörgüçler demektir.
"Zurve ve zirvenin çoğuludur.
"Esbağu"
aslında sütün çokluğu dolayısı ile onun (memenin) daha uzun olması demektir.
Aynı şekilde "bögürlerinin daha çok genişlemiş olması" da karınları
oldukça yediklerinden dolayı çokça dolmuş olması anlamındadır.
"Verin hazineleri
erkek arılar gibi arkasından gider." Buradaki "yeasıb" erkek
arılar demektir. İbn Kuteybe ve başkaları bunu böylece açıklamışlardır. Kadı
Iyaz dedi ki: Maksat özel olarak erkek arılar değildir, arılar topluluğudur.
Ama topluluğu ve kalabalığı anlatmak için arıların kralı olan "ya'sub:
erkek arıyı" kinaye olarak kullanmıştır. Çünkü bu arı ne zaman uçarsa onun
topluluğu da arkasından gider. Allah en iyi bilendir.
"Her biri
diğerinden bir ok atımlık mesafe uzak düşecek şekilde iki parçaya
bölecek." Buradaki "cezleteyn: iki parça" meşhur söyleyişe göre
cim harfi fethalıdır. İbn Dureyk bunun kesreli (cizleteyn) söyleyişini de
nakletmiştir. Yani onu iki parçaya bölecektir. "Ramyetul garad: ok
atımlığı mesafe" her iki parça arasında ok atımlığı kadar uzaklık
bırakması demektir. Zahir ve meşhur olan mana budur. Kadı Iyaz bunu
naklettikten sonra şunları söylemektedir: Kanaatime göre ifadede takdim ve
tehir vardır. Takdiri şudur: Ona okun hedefine isabet etmesi gibi bir darbe
vurur, onu iki parçaya böler. Ama sahih olan birincisidir.
"Dimaşk'in
doğusunda Beyaz Menare yakınında sarıya boyalı iki elbise arasında inecektir.
" Mim hadi fethalı olarak "menare" şeklinde okunur. Sözü geçen
bu menarebugün Dimaşk'in doğu tarafında mevcuttur. "Dimaşk" ise dal
harfi kesreli mim harfi fethalıdır. Meşhur olan söyleyiş budur. el-Metali
sahibi mim harfinin kesreli söyleneceğini "dimişk" diye nakletmiştir.
Bu hadis, Dimaşk'in
faziletlerinden birisini dile getirmektedir. "inde: yanında"in üç
söyleyişi vardır. Ayn harfi kesreli, dammeli (umde) ve fethalı (ande)
söyleyişleridir. Meşhur olan kesreli söyleyiştir.
"Behrudeteyn:
Sarıya boyalı" de dal harfi ile de zel harfi ile de rivayet edilmiş ise de
dal harfi rivayeti daha çoktur. Her iki şekil de dil bilginlerinin
garibu'l-hadis alimlerinin ve diğerlerinin mütekaddim ve müteahhirleri arasında
meşhur olan şekillerdir. Fakat nüshalarda çoğunlukla görülen meşhur şekilde
olduğu gibi dal iledir. Bu da alaçehre ile sonrada zaferan ile (sarıya)
boyanmış iki elbise giyinmiş olacağı anlamındadır. Bunların vücudun tamamını
örten mülaenin yarısı anlamında iki parça olduğu da söylenmiştir.
"Ondan inci gibi
gümüş taneleri düşer." Cim harfi ötreli ve mim şeddesiz olarak
"cuman" büyük inci taneleri şeklinde yapılan gümüş taneleridir.
Maksat ise ondan niteliği itibari ile inci gibi su damlalarının damlayacağıdır.
Suya "bu şekilde denilmesi ise berraklığı itibari ile cumana benzemesinden
dolayıdır.
"Nefesinin kokusunu
duyup ölmedik hiçbir kafir kalmayacaktır." ifadesinde rivayet bu şekilde
"yahillu" fiilinde ha kesreli "nefesuhu" kelimesinde de fe
fethalıdır. "La yehillu: helal olmaz" ise mümkün değildir, olmayacaktır,
kalmayacaktır anlamındadır. Kadı Iyaz dedi ki: Bana göre bu böyle olması haktır
ve gerekliliktir anlamındadır. Bazıları ise bunu ha harfi ötreli (yahullu diye)
rivayet etmişlerse de bu bir yanılmadır ve bir yanlışlıktır.
"Ona lüdd kapısında
yetişecektir" buradaki "lüdd" lam ötreli dal harfi şeddeli ve
munsarıf bir kelimedir. Beytül makdise yakın bir belde adıdır.
"Sonra İsa Allah'ın
ondan (deccal' den) koruduğu bir kavmin yanına gelecek ve onların yüzlerini
silecek." Kadı Iyaz dedi ki: Bu silmenin zahir anlamı üzere gerçek olma
ihtimali vardır. Yani teberrüken ve iyilik olmak üzere yüzlerini silecek.
içinde bulundukları sıkıntıyı ve korkuyu açıp gidermesi anlamına işaret olma
ihtimali de vardır. Yüce Allah'ın: "Kimsenin onlara karşı savaşmaya
gücünün yetmeyeceği kullarımı çıkardım. Kullarımı Tur'a götür ve (onları) orada
koru" buyruğunda "yedani: iki el" lafzında nun harfi kesreli
"el"in tesniyesidir. ilim adamları ise: Kimsenin güç ve takatinin
yetmediği anlamındadır demişlerdir. Nitekim benim bu işe elim yetmez. Bu işe
yetecek ellerim yoktur tabirleri buradan gelmektedir. Çünkü bir işi doğrudan
yapmak ve önlemek ancak el ile yapılır. Sanki böyle bir kimse savunabilmekten
ve karşı çıkmaktan acizliğinden ötürü elleri yokmuş gibi anlamındadır.
"(Onları) Tur'da
koru" onları oraya götür ve Tur onların korunacağı yer olsun demektir.
Nitekim ihraz etmek hıfz etmek, korumak, bir şeyi bir şeye katmak, başkası
tarafından alınmasına karşı muhafaza etmek demektir. Bazı nüshalarda bu kelime "hazzib"
şeklindedir ki onları topla anlamındadır. Kadı Iyaz dedi ki: Bu vav ve ze ile
"havviz" diye de rivayet edilmiştir ki onları o tarafa doğru götür,
bulundukları yoldan onları Tur'a doğru yönlendir demek olur.
"Her yüksekçe
tepeden hızlıca inerler." Hadeb: Yüksekçe tümsek yer demektir. Yensilun
ise hızlıca yürüyüp giderler demektir.
"Yüce Allah onların
üzerine boyunlarına neğaf denilen kurtları gönderecek ve böylelikle ölü olarak
sabahı edecekler. " Negaf develerin ve koyunların burunlarında olan
kurtlara denilir. Tekili "negafe" dir. "Fersa" fe harfi
fethalı ve sonu maksur olmak üzere ölüler demektir. Tekili "ferıs"
dir.
"Yağları ve kötü
kokuları doldurmuş olacak" zehem onların yağları "neten" de
onların tiksinç kokuları demektir.
"Kıldan ve
kerpiçten hiçbir binanın ona karşı korumadığı" yani suyun inmesini hiçbir
ev yapı engelleyemeyecektir. Meder mim ve dal harfleri fethalı olarak set,
çamur demektir. '
"Yeri ayna gibi
bırakıncaya kadar yıkar." Zeleka ze lam ve fe harfleri fethalı (zelefe)
diye rivayet edilmiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu kelime hem fe ve kaf harfleri
hem de lam harfleri fethalı ve sakin olarak da rivayet edilmiştir. Zeleka ve
zelka şekillerinde. Hepsi de sahihtir. el-Meşarik de dedi ki: Ze fethalıdır.
Anlamı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Saleb, Ebu Zeyd ve başkaları bunun ayna
gibi anlamında olduğunu söylemişlerdir. el-Meşarik sahibi bu anlamı ibn
Abbas’DAN da nakletmiştir. Bu ifadesi ile berraklığı ve temizliği bakımından
onu aynaya benzetmiştir. Bunu suyun biriktiği yer gibi anlamında olduğu da
söylenmiştir. Yani su yerde içinde suyun toplandığı bir havuz gibi oluncaya
kadar birikir demek olur. Ebu Ubeyd ise bunun anlamı yeşil çanak yahut tabak
gibi ya da bir bahçe gibi demek olduğu da söylenmiştir.
"Bir topluluk bir
nardan yer ve narın kabuğunda gölgelenirler." isabe, cemaat ve topluluk
demektir. Kaf harfi kesreli kif ise narın kabuğu demektir.
Başın kafatasına
benzetilerek bu isim verilmiştir. Başın kifhi ise beynin üst tarafındaki
kafatasıdır. Kafatasından ayrılan kısım olduğu da söylenmiştir.
'''Süte bereket
verilecek, hatta sağmal bir deve pek çok insana yetecek. " Buradaki
"rist: süt" demektir. Lam harfi kesreli, likh ve fethalı (lakh)
meşhur iki söyleyiş olmakla birlikte kesreli söyleyiş daha meşhurdur.' Doğumu
yaklaşmış deve demektir. Çoğulu likah diye gelir. Lakuh ise sütü olan deve
anlamındadır. Çoğulu da likah diye gelir. Fe harfi kesreli ve arkasından medli
hemze ile "fial" çok sayıda cemaat ve topluluk demektir. Dilde
garibu'l-hadis kitaplarında bilinen meşhur söyleyiş budur. Hadisin rivayetinde
ise fe harfi kesreli ve hemzelidir. Kadı Iyaz dedi ki: Kimileri bunun hemzeli
oluşunu caiz görmez ve bunun yerine ye ile "fiyam" diye söyler.
el-Meşarik'de şunları söylemektedir: el-Halil bu kelimeyi fe harfi, fethalı olarak
rivayet etmiştir. (Feam) Bu da el-Kabisi'nin rivayetidir. Yine Kadı Iyaz dedi
ki: Kitabul Ayn sahibi bunu hemzesiz olarak zikretmiş ve bunu "ye"
harfi arasına katmıştır. Hattabi ise bazılarının bunu fe harfi fethalı ve ye
şeddeli (feyyam) diye zikrettiklerini de nakletmiş ise de bu çok fahiş bir
yanlışlıktır.
"İnsanlardan bir
boya yeter." Dil bilginlerinin dediklerine göre "fehz: boy"
akrabalardan oluşan topluluktur. Bunlar batn’dan daha az batn ise kabileden
azdır. Kadı Iyaz dedi ki: İbn Faris' dedi ki: Burada "fahs" kelimesi
sadece fethalı söylenir. Başka türlü söylenmez. Ancak sakin okunur. Halbuki
organ olarak bildiğimiz uyluk anlamındaki fahis öyle değildir. Hı harfi kesreli
de sakin de söylenir.
"Her mümin ve her
müslümanın ruhunu kabzeder." Müslim'in bütün nüshalarında bu şekilde başa
ve harfi getirilerek "ve her müslüman" şeklindedir.
"Eşeklerin
çiftleşmesi gibi çiftleşirler. " Yani erkekler kadınlarla hiç aldırmadan
tıpkı eşekler gibi cima ederler. Buradaki here re harfi sakin olup cima anlamındadır.
Herace zevcetehu zevcesi ile cima etti demektir. Muzari fiili ise yehrecu,
yehrucu ve yehricu şekillerinde kullanılabilir.
(7300) "Hamer
dağına vanncaya kadar yürürler. " Hamer isminde hı ve mim harfleri
fethalıdır. Hamer ise içindekileri gizleyen dalları birbirine sarılmış ağaç
demektir. Hadiste bunu beytül makdiste bir dağ diye açıklamıştır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: