SAHİH-İ MÜSLİM

FİTNELER – KIYAMET ALAMETLERİ

 

20 - باب ذكر الدجال وصفته وما معه

20- DECCAL'İN NİTELİKLERİNİN VE ONUNLA BERABER BULUNANLARIN ZİKRİ BABI

 

Kitabın başlangıcının şerhinde Deccal kelimesinin türediği kök ve başka hususlara dair açıklamalar geçtiği gibi Namaz Kitabı'nda da ona mesih adının verildiği, bunun türeyişi ve zaptındaki görüş ayrılıklar da geçmiş bulunmaktadır.

 

Kadı lyaz dedi ki: Müslim'in ve başkalarının Deccal kıssası hakkında zikrettikleri hadisler deccal'in varlığının doğruluğu hususunda hak ehlinin görüşünün lehine bir delildir. Aynı zamanda onun muayyen bir kişi olup Allah'ın onunla kullarını sınayacağı, ona şanı yüce Allah'ın öldürdüğü kimseyi diriltmek ve dünya hayatının süslerinin bolluğunun, onunla birlikte ortaya çıkması, cennetinin, cehenneminin bulunması, iki ırmağının olması, yeryüzünün hazinelerinin arkasından gitmesi, semaya emir vermesi üzerine yağmur yağdırması, yere verdiği emir ile bitkiyi bitirmesi gibi bir takım hususlara da onu muktedir kılmıştır. Bütün bunlar da şüphesiz yüce Allah'ın kudreti ve meşieti ile gerçekleşir. Sonra yüce Allah bunları yapmaktan onu aciz bırakacak ve aynı adamı ve başkasını öldürecek kudreti olmayacak, onun emrini iptal edecek İsa (aleyhisselam) onu öldürecek, Allah da iman edenlere sebat verecektir.

 

Ehl-i sünnetin, bütün muhaddislerin, fukahanın ve kelamcıların mezhebi budur. Ancak haricilerle cehmiyeye mensup bazı kimseler ile mutezileden kimileri bu hususta muhalefet edip, onun varlığını inkar etmiş ve durumu hakkında anlatılanları batı! kabul etmişlerdir. Mutezileyemensup Cubbai ile cehmiye arasından ve başkaları arasından varlığının doğru olduğunu kabul edenler kendi mezheplerine muhalefet etmişlerdir.

Ama bir takım hurafe ve gerçeği olmayan hayali iddialarda bulunup eğer onunvarlığı bir hakikat olsaydı enbiyanın -Allah'ın salat ve selamları onlara- mucizelerine güvenilmezdi diyenlerin bu kanaati hepsinin bir hatasıdır. Çünkü o nübüvvet iddiasında bulunmayacak ki onunla birlikte olan şeyler onun için tasdik mahiyetinde olsun. Aksine o ilahlık iddia edecektir. O kendi iddiasını kendi durumunun şekli ile onda, sonradan yaratılmışlığın delilerinin varlığı, suretinin eksikliği, gözlerinden birisinin kör olmasını gidermekten yana acizliği, gözleri arasında kafir olduğunun tanıklığını yapan yazıyı izale edemeyişi ileri sürdüğü iddiasında yalancı olduğunu ortaya koymaktadır. İşte bu deliller ve daha başkaları sebebi ile ona ancak ihtiyaçlarının ve açlıktan ölmekten kurtulmak arzusuyla fakirliklerinin giderilmesi yahut da eziyetinden korkarak ve takiyye yaparak bir takım sıradan kimselerden başka ona aldanan olmayacaktır. Çünkü onun fimesi gerçekten akıllara dehşet verecek, akılları şaşırtacak kadar büyüktür. Bununla beraber işinde pek hızlı yol alacaktır. Dolayısıyla zayıf kimselerin onun durumunu ve ondaki sonradan yaratılmışlığın ve eksikliğin delillerini düşünebilecek kadar bir süre geçirmeyecektir. İşte o bu durumda iken onu tasdik edenler tasdik edecektir.

 

Bundan dolayı nebiler -Allah'ın salat ve selamı hepsine olsun- onun fitnesinden sakındırmışlar, ondaki eksikliğe ve iddiasının batıl oluşuna gerektiği gibi dikkat çekmişlerdir. İlahi tevfike mazhar olan kimseler ise ona ald anmayacaklardır. Sözünü ettiğimiz onun yalancı olduğunu ortaya koyan deliller dolayısı ile beraberinde bulunanlara kanmayacaklardır: Ayrıca bu tevfike mazhar olanlar önceden 'onun durumunu bilen kimselerdir. Bundan dolayı onun öldürüp sonra dirilteceği kişi ona: (Bu yaptığınla) benim senin hakkında ancak basiretimi artırdı diyecektir. Kadı Iyaz -yüce Allah'ın "rahmeti onaaçıklamaları burada sona ermektedir.

 

 

100 - (169) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا أبو أسامة ومحمد بن بشر. قالا: حدثنا عبيدالله عن نافع، عن ابن عمر. ح وحدثنا ابن نمير (واللفظ له). حدثنا محمد بن بشر. حدثنا عبيدالله عن نافع، عن ابن عمر؛

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم ذكر الدجال بين ظهراني الناس فقال "إن الله تعالى ليس بأعور. ألا وإن المسيح الدجال أعور العين اليمنى. كأن عينه عنبة طافئة".

 

7288-100/1- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bite'Ebu Üsame ve Muhammed b. Bişr tahdis edip dedi ki: Bize Ubeydullah Nafi'den tahdis etti, o İbn Ömer’den rivayet etti. (H.) Bize İbn Numeyr de -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize Muhammed b. Bişr tahdis etti, bize Ubeydullah Nafi'den tahdis etti, o İbn Ömer’den rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanların ortasında deccal'i sözkonusu ederek şöyle buyurdu: ''Şüphesiz Yüce Allah'ın bii' gözü kör değildir. Şunu bilin ki muhakkak mesih deccal'in sağ gözü kördür. Onun gözü adeta patlak bir üzüm tanesi gibidir."

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

100-م - (169) حدثني أبو الربيع وأبو كامل. قالا: حدثنا حماد (وهو ابن زيد) عن أيوب. ح وحدثنا محمد بن عباد. حدثنا حاتم (يعني ابن إسماعيل) عن موسى بن عقبة. كلاهما عن نافع، عن ابن عمر، عن النبي صلى الله عليه وسلم. بمثله.

 

7289- .. ./2- Bana Ebu Rabi ve Ebu Kamil tahdis edip dedi ki: Bize Hammad -ki o b. Zeyd'dir- Eyyub'dan tahdis etti. (H.) Bize Muhammed b. Abbad da tahdis etti, bize Hatim -yani b. İsmail- Musa b. Ukbe'den tahdis etti (Eyyub ile) ikisi Nafi'den, o İbn Ömer'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den aynısını rivayet etti.

 

 

101 - (2933) حدثنا محمد بن المثنى ومحمد بن بشار. قالا: حدثنا محمد بن جعفر. حدثنا شعبة عن قتادة، قال: سمعت أنس بن مالك قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "ما من نبي إلا وقد أنذر أمته الأعور الكذاب. ألا إنه أعور. وإن ربكم ليس بأعور. ومكتوب بين عينيه ك ف ر".

 

7290-101/3- Bize Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar tahdis edip dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be, Katade'den şöyle dediğini tahdis etti: Enes b. Malik'i şöyle derken dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ümmetini tek gözü kör o çok yalancı ile uyarıp korkutmamış hiçbir nebi yoktur. Şunu bilin ki onun tek gözü kördür. Ve muhakkak aziz ve celil Rabbinizin bir gözü kör değildir. Ayrıca onun gözleri arasında "kef fe re (kafir)" yazılıdır" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 7131, 7408; Ebu Davud, 4316, 4317; TIrmizi, 2245

 

 

102 - (2933) حدثنا ابن المثنى وابن بشار (واللفظ لابن المثنى). قالا: حدثنا معاذ بن هشام. حدثني أبي عن قتادة. حدثنا أنس بن مالك؛  أن نبي الله صلى الله عليه وسلم قال "الدجال مكتوب بين عينيه ك ف ر. أي كافر".

 

7291-102/4- Bize İbnu'l Müsenna ve İbn Beşşar da -lafız İbnu'l Müsenna'ya ait olmak üzere- tahdis edip dedi ki: Bize Muaz b. Hişam tahdis etti, bana babam Katade'den tahdis etti, bize Enes b. Malik'in tahdis ettiğine göre Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Deccal'in gözleri arasında: kaf fe re yani kafir yazılıdır" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

103 - (2933) وحدثني زهير بن حرب. حدثنا عفان. حدثنا عبدالوارث عن شعيب بن الحبحاب، عن أنس بن مالك، قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "الدجال ممسوح العين مكتوب بين عينيه كافر" ثم تهجاها ك ف ر. "يقرؤه كل مسلم".

 

7292-103/5- Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Affan tahdis etti, bize Abdulvaris, Şuayb b. Habhab'tan tahdis etti, o Enes b. Malik'den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Deccal'in gözü silme kördür. Gözleri arasında kafir yazılıdır" buyurdu. Sonra da harfleri tek tek kaf fe ve re diye söyledi. "Onu her müslüman kişi okur."

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 4318;

 

 

104 - (2934) حدثنا محمد بن عبدالله بن نمير ومحمد بن العلاء وإسحاق بن إبراهيم (قال إسحاق: أخبرنا. وقال الآخران: حدثنا) أبو معاوية عن الأعمش، عن شقيق، عن حذيفة، قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "الدجال أعمر العين اليسرى. جفال الشعر. معه جنة ونار. فناره جنة وجنته نار".

 

7293-104/6- Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr, Muhammed b. el-Ala ve İshak b. İbrahim tahdis etti. İshak: Bize Ebu Muaviye, A'meş'den haber verdi derken, diğer ikisi tahdis etti dedi. O Şakik'den, o Huzeyfe’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Deccal sol gözü kör, saçlan çok birisidir. Beraberinde bir cennet ve bir cehennem vardır. Ama onun cehennemi cennet, cenneti de cehennemdir" buyurdu. 

 

Diğer tahric: İbn Mace, 4071

 

 

105 - (2934) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا يزيد بن هارون عن أبي مالك الأشجعي، عن ربعي بن حراش، عن حذيفة، قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "لأنا أعلم بما مع الدجال منه. معه نهران يجريان. أحدهما، رأى العين، ماء أبيض. والآخر، رأى العين، نار تأجج. فإما أدركن أحد فليأت النهر الذي يراه نارا وليغمض. ثم ليطأطئ رأسه فيشرب منه. فإنه ماء بارد. وإن الدجال ممسوح العين. عليها ظفرة غليظة. مكتوب بين عينيه كافر. يقرؤه كل مؤمن، كاتب وغير كاتب".

 

7294-105/7- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Yezid b. Harun, Ebu Malik el-Eşcal'den tahdis etti, o Rib'i b. Hiraş'den, o Huzeyfe'den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ben deccal ile birlikte neler olduğunu ondan daha iyi bilirim. Onunla birlikte akan iki ırmak vardır. Birisi göze beyaz bir su gibi görünür. Diğeri de göze alevalev yanan bir ateş gibi görünür. Eğer bir kimse buna yetişirse ateş diye gördüğü ırmağa gitsin ve gözünü yumsun sonra da başını eğip ondan içsin. Şüphesiz ki o soğuk bir sudur. Şüphesiz deccal'in gözü silme (kör)dir. Onun üzerinde kalın bir deri vardır. İki gözünün arasında kafir yazar. Yazması olsun olmasın her mümin onu okur. "

 

Diğer tahric: Buhari, 3450, 7130 -muhtasar-; Ebu Davud, 4315

 

 

106 - (2934) حدثنا عبيدالله بن معاذ. حدثنا أبي. حدثنا شعبة. ح وحدثنا محمد بن المثنى (واللفظ له). حدثنا محمد بن جعفر. حدثنا شعبة عن عبدالملك بن عمير، عن ربعي بن حراش، عن حذيفة ، عن النبي صلى الله عليه وسلم؛ أنه قال، في الدجال "إن معه ماء ونارا. فناره ماء بارد، وماؤه نار. فلا تهلكوا".

 

7295-106/8- Bize Ubeydullah b. Muaz tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Şu'be tahdisetti. (H.) Bize Muhammed b. el-Müsenna da -lafız ona ait olmak Ü2ere- tahdis etti, bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be, Abdulmelik b. Umeyr’den tahdis etti, o Rib'i b. Hiraş'den, o Huzeyfe'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den deccal hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Şüphesiz onunla beraber bir su ve bir ateşvardır. Onun ateşi soğuk bir sudur, suyu ise bir ateştir, sakın helak olmayın. "

 

 

(2935) قال أبو مسعود: وأنا سمعته من رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

Ebu Mesud dedi ki: Ben de bunu RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işittim.

 

 

AÇIKLAMA:          (7288) "Şüphesiz Şanı Yüce Allah'ın bir gözü kör değildir. Şunu bilin ki muhakkak mesih deccal'in sağ gözü kördür. Gözü adeta patlak bir üzüm tanesi gibidir." Buradaki "tafie: patlak, dışan fırlamıŞ" kelimesi hemzeli ve hemsesiz rivayet edilmiştir. Her ikisi de sahihtir. Hemzeli rivayet nuru gitmiş, hemzesiz rivayet ise dışan fırlamış ve yukan çıkmış olmakla birlikte bir parça aydınlığı olan göz demektir. İman Kitabı'nda bütün bunlara dair açıklamalar ile her iki rivayetin bir arada cem ve telifi geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca bir rivayette "sağ gözünün kör" olduğu belirtilirken bir başka rivayette (7293) "sol gözünün kör" olduğu ve her ikisinin de doğru olduğu açıklanmış idi.

 

"Aver" sözlükte kusur demektir. Onun her iki gözünde de averlik (kusur) vardır. Birisi hemzeli olarak "tafie" dir. Hiçbir aydınlığı yoktur, diğeri ise hemzesiz olarak "taBye" olup patlak, dışan fırlamış haldedir.

 

"Şüphesiz yüce Allah'ın bir gözü kör değildir, deccal'in ise bir gözü kördür" açıklamalan deccal'in yalancı olduğuna, herkesin idrak edeceği apaçık kesin bir delaletin bulunduğunu açıklamak içindir. Yalnızca cisim olması ya da daha başka kesin delillerle yetinmemiştir. Çünkü avamdan bazı kimseler bunların farkına varamazlar. Allah en iyi bilendir.

 

(7292) "Gözleri arasında kafir yazar. Sonra bu harfleri tek tek heceleyerek ke fe re dedi. Onu her müslüman okur." Bir rivayette ise (7294) "ister yazan olsun ister olmasın her mümin onu okur" buyurulmaktadır. Muhakkiklerin kabul ettikleri sahih kanaate göre burada yazılı olması zahirinden anlaşıldığı gibidir ve gerçek manada bir yazıdır. Yüce Allah da onu küfrüne ve yalancılığına dair kesin alametler arasından bir alamet ve bir delil kılmıştır. Böylelikle onun iddiasının batıl olduğu da anlaşılmış olur. Şanı yüce Allah da bunu yazmayı ister bilsin ister bilmesin her müslümana açıkça gösterecek. Fakat bedbaht olmasını, fitneye düşmesini murad ettiği kimselerden de bunu saklayacaktır. Bunda imkansız bir şey yoktur. Kadı lyaz bu hususta bir görüş ayrılığının bulunduğunu sözkonusu etmiştir. İlim adamlarından kimisi bu zikrettiğimiz gibi gerçek manada bir yazıdır derken kimileri de bu mecazi bir anlatımdır ve onda hadis (sonradan var olmak) özelliklerine bir işarettir demiş ve: "Yazar olsun olmasın her mümin onu okur" ifadesini delil göstermiş ise de bu zayıf bir görüştür.

 

(7293) "Onunla bir cennet ve bir cehennem vardır. Onun cenneti cehennem, cehennemi cennettir." Bir diğer rivayette (7294) "İki ırmak vardır" bir başka rivayette (7295) "su ve ateş vardır" denilmektedir. İlim adamları der ki: Bu da onun fitnesi (imtihan vasıtaları) arasındadır. Yüce Allah hakkı hak olarak gerçekleştirmek, batılı da iptal edip çürütmek için onunla imtihan edecek, sonra onu rezil ve kepaze edecek, insanlara acizliğini açıkça gösterecektir.

 

(7294) "Bir kimse ona yetişirse ateş diye gördüğü ırmağa gitsin. " Nüshaların bir çoğunda bu şekilde "edrekenne: yetişirse" şeklindedir. Bazılarında ise "edrakehu: onu yetişirse" şeklindedir. Bu ikinci şekil daha açıktır. Birinci şekil ise arapça açısından garibtir (açıklanması zordur). Çünkü bu fiilin sonunda yer alan nun aslında fiilde bu şekilde kullanılmaz. Kadı lyaz: Muhtemelen bu kelime "yudrikenne: yetişirse" şeklinde olmalıdır demiştir. Bununla ravilerden birisinin bunu değiştirdiğini kastetmektedir.

 

"Yerahu: gördüğü" fiili ye harfi fethalı da ötreli (yurahu) diye de okunur. (Ona görünen anlamında olur).

 

"Gözü üzerinde kalınca bir deri bulunan silme (kör)dir." Zafre zı ve fe harfleri ile gözü kapatan bir deri parçasıdır. Asmai ise gözün kıyısında çıkan bir et parçasıdır diye açıklamıştır.

 

 

 

107 - (2934/2935) حدثنا علي بن حجر. حدثنا شعيب بن صفوان عن عبدالملك بن عمير، عن ربعي بن حراش، عن عقبة بن عمرو، أبي مسعود الأنصاري، قال:

 انطلقت معه إلى حذيفة بن اليمان. فقال له عقبة: حدثني ما سمعت من رسول الله صلى الله عليه وسلم في الدجال. قال "إن الدجال يخرج. وإن معه ماء ونارا. فأما الذي يراه الناس ماء فنار تحرق. وأما الذي يراه الناس نارا، فماء بارد عذب. فمن أدرك ذلك منكم فليقع في الذي يراه نارا. فإنه ماء عذب طيب" فقال عقبة: وأنا قد سمعته. تصديقا لحذيفة.

 

7296-107/9- Bize Ali b. Hucr tahdis etti, bize Şuayb b. Safvfın, Abdulmelik b. Umeyr'den tahdis etti, o Rib'i b. Hiraş'den, o Ukbe b. Amr Ebu Mesud el-Ensari’DEN rivayet ederek dedi ki: Onunla birlikte Huzeyfe b. elYeman'a gittim. Ukbe ona bana Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den deccal hakkında işittiklerini tahdis et dedi. (Huzeyfe) dedi ki: "Şüphesiz deccal çıkacaktır. Onunla beraber bir su ve bir ateş bulunacaktır. İnsanların su diye gördükleri şey yakıcı bir ateştir, insanların ateş diye gördükleri ise soğuk ve tatlı bir sudur. Aranızda buna yetişen kimse ateş diye gördüğüne düşsün. Çünkü şüphesiz ki o tatlı ve hoştur."

Bunun üzerine Ukbe: -Huzeyfe'yi doğrulamak üzere- bunu ben de işitmiştim dedi. 

 

 

108 - (2935) حدثنا علي بن حجر السعدي وإسحاق بن إبراهيم - واللفظ لابن حجر - (قال إسحاق: أخبرنا. وقال ابن حجر: حدثنا) جرير عن المغيرة، عن نعيم بن أبي هند، عن ربعي بن حراش، قال : اجتمع حذيفة وأبو مسعود. فقال حذيفة: "لأنا بما مع الدجال أعلم منه. إن معه نهرا من ماء ونهرا من نار. فأما الذي ترون أنه نار، ماء. وأما الذي ترون أنه ماء، نار؛ فمن أدرك ذلك منكم فأراد الماء فليشرب من الذي يراه أنه نار. فإنه سيجده ماء".

قال أبو مسعود: هكذا سمعت النبي صلى الله عليه وسلم يقول.

 

7297-108/10- Bize Ali b. Hucr es-Sa'di ve İshak b. İbrahim -lafız İbn Hucr'a ait olmak üzere- tahdis etti, İshak bize Cerir, Muğire'den haber verdi derken İbn Hucr tahdis etti dedi. O Nuaym b. Ebu Hind'den, o Rib'i b. Hiraş’DEN şöyle dediğini rivayet etti:, Huzeyfe ve Ebu Mesud bir araya geldi. Huzeyfe: "Ben deccal ile birlikte bulunanları ondan daha iyi biliyorum. Muhakkak onunla birlikte sudan bir nehir ve ateşten bir nehir vardır. Sizin ateş diye gördüğünüz şeY su, su diye gördüğünüz şeY ise ateştir. Aranızdan buna yetişen eğer su isterse ateş diye gördüğü şeyden içsin. Şüphesiz onun su olduğunu görecektir. "

 

Ebu Mesud: Ben de Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i aynen böyle buyururken dinledi m dedi.

 

 

109 - (2936) حدثني محمد بن رافع. حدثنا حسين بن محمد. حدثنا شيبان عن يحيى، عن أبي سلمة، قال: سمعت أبا هريرة قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "ألا أخبركم عن الدجال حديثا ما حدثه نبي قومه؟ إنه أعور. وإنه يجيء معه مثل الجنة والنار. فالتي يقول إنها الجنة، هي النار. وإني أنذرتكم به كما أنذر به نوح قومه".

 

7298-109/11- Bana Muhammed b. Rafi' tahdis etti, bize Huseyn b. Muhammed tahdis etti, bize Şeyban Yahya’DAN tahdis etti, o Ebu Seleme’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinledim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ben size hiçbir nebinin kavmine söylemediği deccal hakkında bir hadisi haber vermeyeyim mi? Şüphesiz ki onun bir gözü kördür. Ve muhakkak o beraberinde cennet ve cehennem gibi bir şeyle gelecektir. Cennet olduğunu söylediği şeyaslında ateşin kendisidir. Ve muhakkak ben sizi Nuh'un deccal ile kavmini uyarıp korkuttuğu gibi uyarıp korkuttum. "

 

 

110 - (2937) حدثنا أبو خيثمة، زهير بن حرب. حدثنا الوليد بن مسلم. حدثني عبدالرحمن بن يزيد بن جابر. حدثني يحيى بن جابر الطائي، قاضي حمص. حدثني عبدالرحمن بن جبير عن أبيه، جبير بن نفير الحضرمي؛ أنه سمع النواس بن سمعان الكلابي. ح وحدثني محمد بن مهران الرازي (واللفظ له). حدثنا الوليد بن مسلم. حدثنا عبدالرحمن بن يزيد بن جابر عن يحيى بن جابر الطائي، عن عبدالرحمن بن جبير بن نفير، عن أبيه، جبير بن نفير، عن النواس بن سمعان، قال:

 ذكر رسول الله صلى الله عليه وسلم الدجال ذات غداة. فخفض فيه ورفع. حتى ظنناه في طائفة النخل. فلما رحنا إليه عرف ذلك فينا. فقال "ما شأنكم؟" قلنا: يا رسول الله! ذكرت الدجال غداة. فخفضت فيه ورفعت. حتى ظنناه في طائفة النخل. فقال "غير الدجال أخوفني عليكم. إن يخرج، وأنا فيكم، فأنا حجيجه دونكم. وإن يخرج، ولست فيكم، فامرؤ حجيج نفسه. والله خليفتي على كل مسلم. إنه شاب قطط. عينه طافئة. كأني أشبهه بعبدالعُزَّى بن قطن. فمن أدركه منكم فليقرأ عليه فواتح سورة الكهف. إنه خارج خلة بين الشام والعراق. فعاث يمينا وعاث شمالا. يا عباد الله! فاثبتوا" قلنا: يا رسول الله! وما لبثه في الأرض؟ قال "أربعون يوما. يوم كسنة. ويوم كشهر. ويوم كجمعة. وسائر أيامه كأيامكم" قلنا: يا رسول الله! فذلك اليوم الذي كسنة، أتكفينا فيه صلاة يوم؟ قال "لا. اقدروا له قدره" قلنا: يا رسول الله! وما إسراعه في الأرض؟ قال "كالغيث استدبرته الريح. فيأتي على القوم فيدعوهم، فيؤمنون به ويستجيبون له. فيأمر السماء فتمطر. والأرض فتنبت. فتروح عليهم سارحتهم، أطول ما كانت ذرا، وأسبغه ضروعا، وأمده خواصر. ثم يأتي القوم. فيدعوهم فيردون عليه قوله. فينصرف عنهم. فيصبحون ممحلين ليس بأيديهم شيء من أموالهم. ويمر بالخربة فيقول لها: أخرجي كنوزك. فتتبعه كنوزها كيعاسيب النحل. ثم يدعو رجلا ممتلئا شبابا. فيضربه بالسيف فيقطعه جزلتين رمية الغرض ثم يدعوه فيقبل ويتهلل وجهه. يضحك. فبينما هو كذلك إذ بعث الله المسيح ابن مريم. فينزل عند المنارة البيضاء شرقي دمشق. بين مهرودتين. واضعا كفيه على أجنحة ملكين. إذا طأطأ رأسه قطر. وإذا رفعه تحدر منه جمان كاللؤلؤ. فلا يحل لكافر يجد ريح نفسه إلا مات. ونفسه ينتهي حيث ينتهي طرفه. فيطلبه حتى يدركه بباب لد. فيقتله. ثم يأتي عيسى ابن مريم قوم قد عصمهم الله منه. فيمسح عن وجوههم ويحدثهم بدرجاتهم في الجنة. فبينما هو كذلك إذ أوحى الله إلى عيسى: إني قد أخرجت عبادا لي، لا يدان لأحد بقتالهم. فحرز عبادي إلى الطور. ويبعث الله يأجوج ومأجوج. وهم من كل حدب ينسلون. فيمر أوائلهم على بحيرة طبرية. فيشربون ما فيها. ويمر آخرهم فيقولون: لقد كان بهذه، مرة، ماء. ويحصر نبي الله عيسى وأصحابه. حتى يكون رأس الثور لأحدهم خيرا من مائة دينار لأحدكم اليوم. فيرغب نبي الله عيسى وأصحابه. فيرسل الله عليهم النغف في رقابهم. فيصبحون فرسى كموت نفس واحدة. ثم يهبط نبي الله عيسى وأصحابه إلى الأرض. فلا يجدون في الأرض موضع شبر إلا ملأه زهمهم ونتنهم. فيرغب نبي الله عيسى وأصحابه إلى الله. فيرسل الله طيرا كأعناق البخت. فتحملهم فتطرحهم حيث شاء الله. ثم يرسل الله مطرا لا يكن منه بيت مدر ولا وبر. فيغسل الأرض حتى يتركها كالزلفة. ثم يقال للأرض: أنبتي ثمرك، وردي بركتك. فيومئذ تأكل العصابة من الرمانة. ويستظلون بقحفها. ويبارك في الرسل. حتى أن اللقحة من الإبل لتكفي الفئام من الناس. واللقحة من البقر لتكفي القبيلة من الناس. واللقحة من الغنم لتكفي الفخذ من الناس. فبينما هم كذلك إذ بعث الله ريحا طيبة. فتأخذهم تحت آباطهم. فتقبض روح كل مؤمن وكل مسلم. ويبقى شرار الناس، يتهارجون فيها تهارج الحمر، فعليهم تقوم الساعة".

 

7299-110/12- Bize Ebu Hayseme Zuheyr b. Harb tahdis etti, bize Velid

b. Müslim tahdis etti, bana Abdurrahman b. Yezid b. Cabir tahdis etti, bana Yahya b. Cabir et-Tai -Hıms kadısı- tahdis etti, bana Abdurrahman b. Cübeyr babası Cübeyr b. Nufeyl el-Hadrami'den tahdis ettiğine göre o en-Nevvas b. Sem'an el-Kilabi'yi dinlemiştir. (H.) Bana Muhammed b. Mihran er-Razi de -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize Velid b. Müslim tahdis etti, bize Abdurrahman b. Yezid b. Cabir, Yahya b. Cabir et-Tfıi'den tahdis etti. O Abdurrahman b. Cübeyr b. Nufeyr'den, o babası Cufeyr b. Nufeyr'den, o Nevvas b. Sem'an'dan şöyle dediğini rivayet etti: Bir sabah Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) deccal'i sözkonusu etti. Onun hakkında sesini alçalttı ve yükseltti. Öyle ki biz onu hurma ağaçlarının bazıları arasında olduğunu zannettik. Öğleden sonra (akşama doğru) yanına vardığımızda bizdeki bu hali anladı ve: "Bu haliniz ne" buyurdu. Biz: Ey Allah'ın Rasulü! Sabahleyin deccal'i sözkonusu ettin, onun hakkında sesini alçaltıp yükselttin. Öyle ki biz de onu hurma ağaçlarının bir kısmı arasında sandık dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

 

"Ben deccal’den başkasından sizin için daha çok korkarım. Eğer ben aranızda iken çıkarsa sizin adınıza delil ile onu kendim susturacağım. Eğer ben aranızda değilken çıkarsa (her) kişi kendisinin savunucusu olsun. Her müslüman için de Allah benim halefimdir. Şüphesiz ki o kıvırcık saçlı bir gençtir. Bir gözü dışarı fırlamıştır. BEm onu Abduluzza b. Katan'a benzetiyor gibiyim. Sizden ona yetişen bir kimse onun 'üzerine Kehf Suresi'nin baş taraflarını okusun. Şüphesiz ki o Şam ile Irak arasından bir yerden çıkacak, sağda ve solda hızlıca fesat çıkartacaktır. Ey Allah'ın kulu! Siz ise sebat edin. "

 

Biz: Ey Allah'ın Resulü! Yeryüzünde ne kadar kalacak dedik. O: "Kırk gün, bir gün bir sene gibi bir gün bir ay gibi bir gün bir hafta gibi, sair günleri .. ise sizin günleriniz gibidir" buyurdu.

 

Biz: Ey Allah'ın Resulü! O bir sene kadar olacak günde bir günlük namaz bize yetecek mi dedik. O: "Hayır, onun için bugünün üz kadarını takdir edin" buyurdu.

 

Biz: Ey Allah'ın Resulü! Yeryüzündeki hızı nedir dedik. O: ''Arkasından rüzgann estiği yağmur gibidir. Bir kavmin yanına gelecek, onları davet edecek. Onlar da kendisine inanıp onun davetini kabul edecekler. Sonra semaya emir verecek yağmur yağdıracak, yere emir verecek ekin bitirecek. Gündüzün sonunda meralara yayılan hayvanları, akşamları yanlarına hörgüçleri olabildiğince uzun memeleri oldukça dolu, böğürleri oldukça genişlemiş olarak dönecektir. Sonra bir diğer kavmin yanına gidecek. Onları çağıracak, onlar da sözünü ona geri çevirecekler. O da yanlarından uzaklaşıp gidecekfakat kıtlığa uğramış bir halde sabahı edecekler. Ellerinde mallarından hiçbir şey kalmayacaktır. Bir harabeye uğrayacak, ona hazinelerini çıkar diyecek, hazineleri erkek arılar gibi arkasından gidecekler. Sonra gençlik dolu bir adam çağıracak, kılıçla ona bir darbe indirecek, her biri diğerinden bir ok atımlık mesafe uzak düşecek şekilde iki parçaya bölecek. Sonra onu çağıracak o da gülerek yüzü parıl parıl geri gelecek. O bu halde iken yüce Allah da Meryem oğlu Mesih'i gönderecek. O da Dimaşk'in doğu tarafında Beyaz Menarenin yanında sarıya boyalı iki elbise arasında ellerini iki meleğin kanatlarının üzerine koymuş olduğu halde inecek. Başını eğdiği zaman damlayacak, kaldırdığı zaman da ondan inci gibi gümüş taneleri yuvarlanacaktır. Onun nefesinin kokusunu bulup da ölmedik hiçbir kafir kalmayacaktır. Nefesi ise gözünün ulaştığı yere kadar ulaşır. Derken onu (deccal'i) takip eder, nihayet ona Lüdd kapısında yetişip onu öldürür. Sonra Meryem oğlu İsa'ya Allah'ın kendilerini deccal'den koruduğu bir kavim gelecek. Onların yüzlerini silecek, onlara cennetteki derecelerini anlatacak. O bu halde iken Allah İsa'ya şunu vahyedecek: Ben bana ait öyle kullar çıkardım ki kimsenin onlarla savaşmaya gücü yetmez. Bu sebeple kullarımı Tur'a götür ve (orada) koru. Allah da Ye'cuc ile Me'cuc'ü gönderir. Onlar her bir yüksek tepeden hızlıca inerler. Onların ilkleri Taberiyye Gölü'ne uğrarlar. Onda ne varsa içerler. Sonuncuları da oradan geçtiklerinde bir zamanlar burada su varmış derler. Allah'ın nebisi İsa (aleyhisselam) ve ashabı ise muhasara edilecekler. Öyle ki onlardan birileri için bir öküzün başı bugün biriniz için yüz dinardan daha hayırlı olacak. Allah'ın nebisi İsa ve arkadaşları (yüce Allah'a) yakaracaklar. Allah da onların üzerine boyunlarına neğaf denilen kurtları gönderecek. Böylelikle tek bir canın ölümü gibi ölmüş olacaklar. Sonra Allah'ın nebisi İsa ve arkadaşları yere inecek. Yerde onların yağlarının ve kötü kokularının doldurmadık bir karışlık bir yer dahi bulmayacaklar. Bunun üzerine Allah'ın nebisi İsa ve arkadaşları Allah'a yalvaracaklar. Allah da deve boyunları gibi kuşlar gönderecek. Bu kuşlar onları taşıyıp Allah'ın dilediği yere atacak. Sonra Allah bir yağmur gönderecek. Ona karşı ne kerpiçten ne çadırdan hiçbir yapı korumayacak. Yeri yıkayacak, hatta yeri bir ayna gibi bırakacak. Sonra yere: Mahsullerini yetiştir, bereketini geri ver denilecek. İşte o vakit o topluluk nardan yiyecekler ve kabuğunda gölgelenecekler. Süte bereket verilecek. Hatta yeni doğurmuş bir deve kalabalık bir insan cemaatine yetecek, yeni doğurmuş bir inek insanlardan bir kabileye yetecek. Yeni doğurmuş bir koyun insanlardan bir oymağa kafi gelecektir. Onlar bu halde iken Allah hoş bir rüzgar gönderecek, rüzgar onları koltuk altlarından yakalayacak. Her müminin ve her müslümanın ruhunu kabzedecek. Geriye insanların şerlileri kalacak. Eşeklerin çiftleşmeleri gibi orada çiftleşecekler. İşte kıyamet de onların başına kopacak. "

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 4321; Tirmizi, 2240; İbn Mace, 4075, 4076;

 

 

111 - (2937) حدثنا علي بن حجر السعدي. حدثنا عبدالله بن عبدالرحمن بن يزيد بن جابر والوليد بن مسلم. قال ابن حجر: دخل حديث أحدهما في حديث الآخر عن عبدالرحمن بن يزيد بن جابر، بهذا الإسناد. نحو ما ذكرنا. وزاد بعد قوله " - لقد كان بهذه، مرة، ماء - ثم يسيرون حتى ينتهوا إلى جبل الخمر. وهو جبل بيت المقدس. فيقولون: لقد قتلنا من في الأرض. هلم فلنقتل من في السماء. فيرمون بنشابهم إلى السماء. فيرد الله عليهم نشابهم مخضوبة دما". وفي رواية ابن حجر "فإني قد أنزلت عبادا لي، لا يدي لأحد بقتالهم".

 

7300-111/13- Bize Ali b. Hucr es-Sa'di tahdis etti, bize Abdullah b. Abdurrahman b. Yezid b. Cabir ve el-Velid b. Müslim tahdis etti, İbn Hucr dedi ki: Her birinin (yani Abdullah ve Velid b. Müslim'in) hadisi diğerinin hadisine girmiştir. Abdurrahman b. Yezid b. Cabir'den bu isnad ile zikrettiğimize yakın zikretti ve "bir zamanlar bunda su vardı" cümlesinden sonra şunları ekledi:

 

"Sonra beytül makdiste bir dağ olan Hamer dağına varıncaya kadar yürüyecekler ve: Biz yeryüzünde olanların hepsini öldürdük, haydi gelin semadakileri öldürelim diyecekler. Bunun üzerine oklarını semaya atacaklar. Allah onlara oklarını kana boyanmış olarak geri döndürecek."

İbn Hucr'un rivayetinde ise: "Ben gerçekten kimsenin onlarla savaşacak

gücü olmayan kullarımı indirdim" demiştir.

 

 

AÇIKLAMA:          (7299) "Nevvas b. Sem'an"da Sem'an ismi sin harfi fethalı ve kesreli (sim'an) diye söylenir.

 

"ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir sabah deccal'i sözkonusu etti.

Onun hakkında sesini alçalttı ve yükseltti." Buradaki "haffada: alçalttı" ve "raffea: yükseltti" fiillerinin her ikisinde de fe harfi şeddelidir. Anlamı hususunda iki görüş vardır:

 

1. "Alçalttı" tahkir etti, küçük gösterdi. "Yükseltti" onu büyülttü ve önemini gösterdi demek olur.

Yüce Allah nezdinde ki değersizliği bir gözünün kör oluşu, onun tahkir edilmesinin bir ifadesidir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onun hakkında onun Allah nezdinde değersiz olduğunu söylemesi, öldüreceği o kişiden başka kimseyi öldürecek gücü bulamayacak olması, sonra başkasını öldürmekten acze düşüp artık işinin. sonunun gelmesi, bundan sonra kendisinin ona uyanların öldürüleceğinin bildirilmesi de onun değersiz ve önemsiz oluşunun bir neticesidir. Fitnesinin büyüklüğüne dikkat çekilmesi, bu olağanüstü durumlar ile ondan ötürü mihnetle imtihanla karşı karşıya kalınması, kavmini onun geleceğini bildirmek sureti ile uyarmamış hiçbir nebinin gelmemiş olması da onun büyültülmesinin, onun ehemmiyetine dikkat çekilmesinin bir neticesidir.

 

2. Onun hakkında çokça konuşması neticesinde sesini alçalttı. Uzun bir süre konuştuktan ve yorulmaktan ötürü dinlenmek için sesini kıstı. Sonra da sesini herkese ulaşması için yükseltti anlamıdır.

 

"Şu kadar var ki deccal'den başkası sizin adınıza beni daha çok korkutur. " Bütün diyarımızdaki nüshalarda "beni daha çok korkutur" lafzı "ehvefuni" şeklinde fe’DEN sonra nun iledir. Kadı Iyaz da çoğunluğun rivayetinden böylece nakletmiş ve şöyle demiştir: Bazıları nun harfini hazfederek rivayet etmiştir. Her iki söyleyiş de sahih iki söyleyiştir. Anlamları birdir. Üstadımız İmam Ebu Abdullah b. Malik -rahimehullah- dedi ki: Hadisin

lafzı ile ilgili söz söylemek bir ihtiyaçtır.664

 

Hadisin anlamına gelince; bunun bir kaç anlama geldiği söylenmiştir:

 

1. Bu anlamların en açık olanı buradaki "beni en çok korkutan şey (an-

lamındaki ahvefunı) fiilinin ism-i tafdil olduğudur. Buna göre ifadenin takdiri benim sizin adınıza korktuklarım arasında deccal korkusundan başkalarıdır. Sonra muzafı hazfederek yerine "mütekellimye"sini getirmiştir. "Ümmetim için en çok korktuğu m şey saptırıcı imamlar (önderlerdir)" hadisinde de bu türden lafız kullanılmıştır. Buna göre buyruğun anlamı şöyle olur: Ümmetim adına korktuğum şeyler arasında korkulmaya en layık olanları saptıricı imamlardır.

 

2. Buradaki "ehvefu" fiilinin "havf: korku" anlamında kullanılmasıdır. Yani . deccal’DEN başka hususlar benim sizin için daha çok korkmam ı gerektirir.

664 Bundan sonra merhum Nevevi Kadı Iyaz'dan, onun da üstad! İmam Abdullah b.

Malik'den naldettiği ve bu husustaki tanık beyitlerle de açıklamasını sürdürdüğü iki üç paragraflık yer almaktadır ki Türkçe okuyuculanmız! ilgilendirmediğinden ayrıca tercüme etmeye gerek görülmemiştir. (Çeviren)

 

3. Mübalağa olmak üzere ayni (maddi) şeylerin nitelendirildiği sıfatlarla manevi hususların nitelendirilmesi kabilinden olmasıdır. Arapların fasih şiir hakkında "şi'run şair" demeleri, filanın korkusu hakkında "ahvefu min havfike", demeleri gibi. Buna göre ifadenin takdiri de şu olur: Deccal'den başkasının korkusu benim sizin için korkumdan daha ileridir. Sonra birinci muzafı, sonra da ikinci muzafı hazfetmiştir. Şeyh (Ebu Abdullah) -Allah'ın rahmeti ona- ifadeleri burada sona ermektedir.

 

"O kıvırcık saçlı bir gençtir." Buradaki "katat: kıvırcık saçlı" lafzında kaf ve tı harfleri fethalıdır. Yani sevilen türden dalgalı saç olmaktan uzak aşırı derecede kıvırcık saçlı demektir.

 

"Şam ile Irak arasında bir yerden çıkacaktır." Diyarımızdaki nüshalarda "halleten: bir yer" lafzında hı ve lam harfleri fethalı, sondaki yuvarlak te tenvinlidir. Kadı Iyaz ise bu lafzın meşhur söylenişi ha harfi ile ve sondaki yuvarlak te nasb iledir. Tenvinsizdir. (Hallete şeklinde). Anlamının: O semtte, onun karşı tarafında olduğu söylenmiştir. Kitabul Ayn'de ise bunun sert ve kayalık yer anlamında geldiği söylenmiştir. Bazıları ise ha ve sonu zamir için kullanılan he ile (halluhu) diye de rivayet etmişlerdir. Bu da onun ineceği ve yerleşeceği yerin orası olacağı anlamına gelir. Nitekim el-Humeydi de el-Cem Beyne Sahihayn'de bunu böylece zikretmiş ve şunları söylemiştir: el-Herevi bu lafzı hı ve şeddeli lam ile ve her iki harfi fethalı olarak zikretmiş, bunu her iki bölge arasında bir yer olarak açıklamıştır. Kadı Iyaz' ın açıklamaları da burada sona ermektedir.

 

Kadı Iyaz' ın el-Herevi’DEN diye zikrettiği bu nakil bizim diyarımızda var olan şekildir. Aynı zamanda yine bizim diyarımızda var olan el-Cem Beyne Sahihayn adlı eserde de böyledir. en-Nihaye fi Garibu'l-hadis müellifinin tercih ettiği de bu olup, bu lafzı da iki yer arasındaki yol diye açıklamıştır.

 

"Sağda ve solda hızlıca fesat çıkartacaktır." Sonu peltek se ile olmak üzere "ase" mazi bir fiildir. Mastarı olan "ays" fesat yahut aşırı fesat ve bunu hızlıca yapmak anlamlarındadır. Kadı Iyaz' ın naklettiğine göre bazıları bunu sonu kesreli ve tenvinli olarak ismu fail olmak üzere "asin" diye rivayet etmişlerdir ki bu da birincisi ile aynı anlamdadır.

 

"Bir gün bir yıl gibi, bir gün bir ay gibi, bir gün bir hafta gibi, diğer günleri ise sizin (normal) günleriniz gibi olacaktır." İlim adamları der ki: Bu hadis zahiri üzeredir. Burada sözü geçen üç gün de hadis-i şerifte adı geçen süre kadar uzun olacaktır. Buna da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Diğer günleri de sizin günleriniz gibi olacaktır" buyruğu delil teşkil etmektedit ..

 

Ashab-ı kiramın: Ey Allah'ın Rasulü! Bir yıl gibi olacak olan o günde bize bir günün namazı yeterli gelecek mi diye sormaları üzerine O'nun: "Hayır, onun için bu gününüz kadarını takdir edin" buyurması hakkında Kadı Iyaz ve başkaları şöyle demiştir: Sözü geçen bu hüküm o güne özel bir hükümdür. Şeriat sahibi bizim için bunu böylece teşri buyurmuştur. Derler ki: Eğer bu hadis olmasaydı kendi içtihadımızia başbaşa bırakılsaydık biz böyle bir günde sair günlerde bildiğimiz vakitler geldikçe yalnızca beş vakit namaz kılmakla yetinecektik "Onun için bu gününüz kadarını takdir edin" buyruğu da şu demektir: Eğer fecrin doğuşundan sonra fecr ile sair bütün günlerde görülen öğle arası kadar bir süre geçecek olursa öğle namazını kılın. Sonra ondan sonra öğle namazı ile ikindi arası kadar bir süre geçerse ikindi namazını kılın. Bundan sonra ise. ikindi ile akşam arası kadarlık bir süre geçerse akşam namazını kılın. Yatsı ve sabah sonra öğle sonra ikindi sonra akşam bu şekilde devam edin ve o gün bitene kadar bunu böylece sürdürün. Böylelikle bugün içerisinde hepsi vaktinde eda olunan ve hepsi farz olan bir yıllık namaz kılınmış olur. İkinci gün ise bir ay gibi, üçüncüsü bir hafta gibi olacaktır. Birinci güne göre her ikisinin ilk gününde az önce zikrettiğimiz şekilde süre takdirine gidilir. Allah en iyi bilendir.

 

"Gündüzün sonunda meralara yayılan hayvanları hörgüçleri alabildiğine uzun, memeleri oldukça dolu, böğürleri oldukça genişlemiş olarak dönecektir. " Teruhu: Günün sonunda davarların dönmesi demektir. Sariha ise meralara yayılan davar anlamındadır. Yani günün ilk vaktinde meraya giden davarlar kastedilir. "Züra" ise yüksek yerler (zirveler) ve hörgüçler demektir. "Zurve ve zirvenin çoğuludur.

 

"Esbağu" aslında sütün çokluğu dolayısı ile onun (memenin) daha uzun olması demektir. Aynı şekilde "bögürlerinin daha çok genişlemiş olması" da karınları oldukça yediklerinden dolayı çokça dolmuş olması anlamındadır.

 

"Verin hazineleri erkek arılar gibi arkasından gider." Buradaki "yeasıb" erkek arılar demektir. İbn Kuteybe ve başkaları bunu böylece açıklamışlardır. Kadı Iyaz dedi ki: Maksat özel olarak erkek arılar değildir, arılar topluluğudur. Ama topluluğu ve kalabalığı anlatmak için arıların kralı olan "ya'sub: erkek arıyı" kinaye olarak kullanmıştır. Çünkü bu arı ne zaman uçarsa onun topluluğu da arkasından gider. Allah en iyi bilendir.

 

"Her biri diğerinden bir ok atımlık mesafe uzak düşecek şekilde iki parçaya bölecek." Buradaki "cezleteyn: iki parça" meşhur söyleyişe göre cim harfi fethalıdır. İbn Dureyk bunun kesreli (cizleteyn) söyleyişini de nakletmiştir. Yani onu iki parçaya bölecektir. "Ramyetul garad: ok atımlığı mesafe" her iki parça arasında ok atımlığı kadar uzaklık bırakması demektir. Zahir ve meşhur olan mana budur. Kadı Iyaz bunu naklettikten sonra şunları söylemektedir: Kanaatime göre ifadede takdim ve tehir vardır. Takdiri şudur: Ona okun hedefine isabet etmesi gibi bir darbe vurur, onu iki parçaya böler. Ama sahih olan birincisidir.

 

"Dimaşk'in doğusunda Beyaz Menare yakınında sarıya boyalı iki elbise arasında inecektir. " Mim hadi fethalı olarak "menare" şeklinde okunur. Sözü geçen bu menarebugün Dimaşk'in doğu tarafında mevcuttur. "Dimaşk" ise dal harfi kesreli mim harfi fethalıdır. Meşhur olan söyleyiş budur. el-Metali sahibi mim harfinin kesreli söyleneceğini "dimişk" diye nakletmiştir.

 

Bu hadis, Dimaşk'in faziletlerinden birisini dile getirmektedir. "inde: yanında"in üç söyleyişi vardır. Ayn harfi kesreli, dammeli (umde) ve fethalı (ande) söyleyişleridir. Meşhur olan kesreli söyleyiştir.

 

"Behrudeteyn: Sarıya boyalı" de dal harfi ile de zel harfi ile de rivayet edilmiş ise de dal harfi rivayeti daha çoktur. Her iki şekil de dil bilginlerinin garibu'l-hadis alimlerinin ve diğerlerinin mütekaddim ve müteahhirleri arasında meşhur olan şekillerdir. Fakat nüshalarda çoğunlukla görülen meşhur şekilde olduğu gibi dal iledir. Bu da alaçehre ile sonrada zaferan ile (sarıya) boyanmış iki elbise giyinmiş olacağı anlamındadır. Bunların vücudun tamamını örten mülaenin yarısı anlamında iki parça olduğu da söylenmiştir.

 

"Ondan inci gibi gümüş taneleri düşer." Cim harfi ötreli ve mim şeddesiz olarak "cuman" büyük inci taneleri şeklinde yapılan gümüş taneleridir. Maksat ise ondan niteliği itibari ile inci gibi su damlalarının damlayacağıdır. Suya "bu şekilde denilmesi ise berraklığı itibari ile cumana benzemesinden dolayıdır.

 

"Nefesinin kokusunu duyup ölmedik hiçbir kafir kalmayacaktır." ifadesinde rivayet bu şekilde "yahillu" fiilinde ha kesreli "nefesuhu" kelimesinde de fe fethalıdır. "La yehillu: helal olmaz" ise mümkün değildir, olmayacaktır, kalmayacaktır anlamındadır. Kadı Iyaz dedi ki: Bana göre bu böyle olması haktır ve gerekliliktir anlamındadır. Bazıları ise bunu ha harfi ötreli (yahullu diye) rivayet etmişlerse de bu bir yanılmadır ve bir yanlışlıktır.

 

"Ona lüdd kapısında yetişecektir" buradaki "lüdd" lam ötreli dal harfi şeddeli ve munsarıf bir kelimedir. Beytül makdise yakın bir belde adıdır.

 

"Sonra İsa Allah'ın ondan (deccal' den) koruduğu bir kavmin yanına gelecek ve onların yüzlerini silecek." Kadı Iyaz dedi ki: Bu silmenin zahir anlamı üzere gerçek olma ihtimali vardır. Yani teberrüken ve iyilik olmak üzere yüzlerini silecek. içinde bulundukları sıkıntıyı ve korkuyu açıp gidermesi anlamına işaret olma ihtimali de vardır. Yüce Allah'ın: "Kimsenin onlara karşı savaşmaya gücünün yetmeyeceği kullarımı çıkardım. Kullarımı Tur'a götür ve (onları) orada koru" buyruğunda "yedani: iki el" lafzında nun harfi kesreli "el"in tesniyesidir. ilim adamları ise: Kimsenin güç ve takatinin yetmediği anlamındadır demişlerdir. Nitekim benim bu işe elim yetmez. Bu işe yetecek ellerim yoktur tabirleri buradan gelmektedir. Çünkü bir işi doğrudan yapmak ve önlemek ancak el ile yapılır. Sanki böyle bir kimse savunabilmekten ve karşı çıkmaktan acizliğinden ötürü elleri yokmuş gibi anlamındadır.

 

"(Onları) Tur'da koru" onları oraya götür ve Tur onların korunacağı yer olsun demektir. Nitekim ihraz etmek hıfz etmek, korumak, bir şeyi bir şeye katmak, başkası tarafından alınmasına karşı muhafaza etmek demektir. Bazı nüshalarda bu kelime "hazzib" şeklindedir ki onları topla anlamındadır. Kadı Iyaz dedi ki: Bu vav ve ze ile "havviz" diye de rivayet edilmiştir ki onları o tarafa doğru götür, bulundukları yoldan onları Tur'a doğru yönlendir demek olur.

 

"Her yüksekçe tepeden hızlıca inerler." Hadeb: Yüksekçe tümsek yer demektir. Yensilun ise hızlıca yürüyüp giderler demektir.

 

"Yüce Allah onların üzerine boyunlarına neğaf denilen kurtları gönderecek ve böylelikle ölü olarak sabahı edecekler. " Negaf develerin ve koyunların burunlarında olan kurtlara denilir. Tekili "negafe" dir. "Fersa" fe harfi fethalı ve sonu maksur olmak üzere ölüler demektir. Tekili "ferıs" dir.

 

"Yağları ve kötü kokuları doldurmuş olacak" zehem onların yağları "neten" de onların tiksinç kokuları demektir.

 

"Kıldan ve kerpiçten hiçbir binanın ona karşı korumadığı" yani suyun inmesini hiçbir ev yapı engelleyemeyecektir. Meder mim ve dal harfleri fethalı olarak set, çamur demektir. '

"Yeri ayna gibi bırakıncaya kadar yıkar." Zeleka ze lam ve fe harfleri fethalı (zelefe) diye rivayet edilmiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu kelime hem fe ve kaf harfleri hem de lam harfleri fethalı ve sakin olarak da rivayet edilmiştir. Zeleka ve zelka şekillerinde. Hepsi de sahihtir. el-Meşarik de dedi ki: Ze fethalıdır. Anlamı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Saleb, Ebu Zeyd ve başkaları bunun ayna gibi anlamında olduğunu söylemişlerdir. el-Meşarik sahibi bu anlamı ibn Abbas’DAN da nakletmiştir. Bu ifadesi ile berraklığı ve temizliği bakımından onu aynaya benzetmiştir. Bunu suyun biriktiği yer gibi anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani su yerde içinde suyun toplandığı bir havuz gibi oluncaya kadar birikir demek olur. Ebu Ubeyd ise bunun anlamı yeşil çanak yahut tabak gibi ya da bir bahçe gibi demek olduğu da söylenmiştir.

 

"Bir topluluk bir nardan yer ve narın kabuğunda gölgelenirler." isabe, cemaat ve topluluk demektir. Kaf harfi kesreli kif ise narın kabuğu demektir.

 

Başın kafatasına benzetilerek bu isim verilmiştir. Başın kifhi ise beynin üst tarafındaki kafatasıdır. Kafatasından ayrılan kısım olduğu da söylenmiştir.

 

'''Süte bereket verilecek, hatta sağmal bir deve pek çok insana yetecek. " Buradaki "rist: süt" demektir. Lam harfi kesreli, likh ve fethalı (lakh) meşhur iki söyleyiş olmakla birlikte kesreli söyleyiş daha meşhurdur.' Doğumu yaklaşmış deve demektir. Çoğulu likah diye gelir. Lakuh ise sütü olan deve anlamındadır. Çoğulu da likah diye gelir. Fe harfi kesreli ve arkasından medli hemze ile "fial" çok sayıda cemaat ve topluluk demektir. Dilde garibu'l-hadis kitaplarında bilinen meşhur söyleyiş budur. Hadisin rivayetinde ise fe harfi kesreli ve hemzelidir. Kadı Iyaz dedi ki: Kimileri bunun hemzeli oluşunu caiz görmez ve bunun yerine ye ile "fiyam" diye söyler. el-Meşarik'de şunları söylemektedir: el-Halil bu kelimeyi fe harfi, fethalı olarak rivayet etmiştir. (Feam) Bu da el-Kabisi'nin rivayetidir. Yine Kadı Iyaz dedi ki: Kitabul Ayn sahibi bunu hemzesiz olarak zikretmiş ve bunu "ye" harfi arasına katmıştır. Hattabi ise bazılarının bunu fe harfi fethalı ve ye şeddeli (feyyam) diye zikrettiklerini de nakletmiş ise de bu çok fahiş bir yanlışlıktır.

 

"İnsanlardan bir boya yeter." Dil bilginlerinin dediklerine göre "fehz: boy" akrabalardan oluşan topluluktur. Bunlar batn’dan daha az batn ise kabileden azdır. Kadı Iyaz dedi ki: İbn Faris' dedi ki: Burada "fahs" kelimesi sadece fethalı söylenir. Başka türlü söylenmez. Ancak sakin okunur. Halbuki organ olarak bildiğimiz uyluk anlamındaki fahis öyle değildir. Hı harfi kesreli de sakin de söylenir.

 

"Her mümin ve her müslümanın ruhunu kabzeder." Müslim'in bütün nüshalarında bu şekilde başa ve harfi getirilerek "ve her müslüman" şeklindedir.

 

"Eşeklerin çiftleşmesi gibi çiftleşirler. " Yani erkekler kadınlarla hiç aldırmadan tıpkı eşekler gibi cima ederler. Buradaki here re harfi sakin olup cima anlamındadır. Herace zevcetehu zevcesi ile cima etti demektir. Muzari fiili ise yehrecu, yehrucu ve yehricu şekillerinde kullanılabilir.

 

(7300) "Hamer dağına vanncaya kadar yürürler. " Hamer isminde hı ve mim harfleri fethalıdır. Hamer ise içindekileri gizleyen dalları birbirine sarılmış ağaç demektir. Hadiste bunu beytül makdiste bir dağ diye açıklamıştır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

21- DECCAL'İN NİTELİKLERİ, MEDİNE'NİN ONA HARAM OLMASI, MÜMİN KİŞİYİ ÖLDÜRMESİ VE DİRİLTMESİ HAKKINDA BİR BAB