SAHİH-İ MÜSLİM |
FİTNELER – KIYAMET ALAMETLERİ |
19- İBN SAYYAD'IN ZİKRİ
BABI
7273-85/1- Bize Osman b. Ebu Şeybe ve İshak b. İbrahim -Iafız
Osman'a ait olmak üzere- tahdis etti, İshak bize Cerir, A'meş’DEN haber verdi
derken, Osman tahdis etti dedi. O Ebu Vai!'den, o Abdullah’DAN şöyle dediğini
haber verdi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte idik.
Aralarında İbn Sayyad'ın da bulunduğu bir kaç küçük çocuğun yanından geçtik.
Çocuklar kaçtığı halde İbn Sayyad oturdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) sanki bundan hoşlanmad!. Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Ellerin toprakla dolsun, benim
Allah'ın Rasulü olduğuma şehadet eder misin" buyurdu. O: Hayır, asıl sen
benim Allah'ın Rasulü olduğuma şehadet et dedi. Bu sefer Ömer b. Hattab: Ey
Allah'ın Rasulü! Beni bırak da bunu öldüreyim dedi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ise: "Eğer bu senin zannettiğin kişi ise onu sen
öldüremezsin" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
7274-86/2- Bize Muhammed
b. Numeyr, İshak b. İbrahim ve Ebu Kureyb -Iafız Ebu Kureyb'e ait olmak üzere-
tahdis etti, İbn Numeyr bize Ebu Muaviye tahdis etti derken diğer ikisi haber
verdi dedi. Bize A'meş, Şakik’DEN tahdis etti, o Abdullah’dan şöyle dediğini
rivayet etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte yürüyorduk. İbn
Sayyad'ın yanından geçti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sana
bir şey sakladım" buyurdu. O: Duhdur dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bunun üzerine: "Otur, oturduğun yerde. Sen kendi değerini asla
aşamazsın" buyurdu. Bunun üzerine Ömer: Ey Allah'ın Rasulü! Beni bırak da
boynunu vurayım dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de: "Bırak
onu, eğer senin korktuğu n kişi ise onu asla öldüremezsin" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Bu kişiye
İbn Sayyad ve İbn Said denilir. Bu hadislerde ona bu iki isim verilmiştir. Adı
Saf idi. İlim adamlarının dediklerine göre: Onun kıssası müşkil, durumu acaba
mesih deccal midir yoksa- başkası mı olduğu hususunda şüphelidir. Ama onun
deccallerden bir deccal olduğunda da şüphe yoktur.
İlim adamları der ki:
Hadislerin zahirine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e onun mesih deccal
olduğu da başka birisi olduğu da vahyedilmiş değildir. Ona sadece deccal'in
nitelikleri vahiy ile bildirilmiştir. İbn Sayyad'da da ihtimalli karineler
vardı. Bundan dolayı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kesin olarak onun
deccal olup olmadığına hüküm vermemişti. Bu sebeple Ömer (radıyallahu anh)'a:
"Eğer bu o ise sen onu öldüremezsin" demiştir. Onun (biraz sonra
gelecek 7277 numaralı hadiste) müslüman olduğunu, deccal'in ise kafir olduğunu,
deccal'in çocuklarının olmayacağını, kendisinin ise çocuklarının olduğunu,
Mekke'ye ve Medine'ye girmeyeceğini, İbn Sayyad'ın ise Medine'ye girip Mekke'ye
de gitmek üzere olduğunu (deccal olmadığına dair) delil göstermesine gelince,
bunda onun lehine bir delalet bulunmamaktadır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), deccal'in fitne zamanındaki ve f yeryüzünde çıkacağı sıradaki
niteliklerini haber vermiştir.
İbn Sayyad'ın durumunu
şüpheli kılan ve onun yalancı deccallerden birisi oluşunu ortaya koyan
hususlardan birisi de Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e "benim Allah'ın
Rasulü olduğuma şehadet eder misin" demesi, kendisine biri doğru sözlü
biri yalancı iki kişinin geldiğini, suyun üzerinde bir arş (taht) gördüğünü,
kendisinin deccal olmaktan hoşlanmayışının sözkonusu olmadığını, deccal'in
yerini bildiğini "muhakkak ben onu onun doğacağı yeri ve şimdi nerede
olduğunu biliyorum" deyip yolu dolduruncaya kadar şişmesi gibi
hususlardır.
Müslüman olduğunu izhar
edip haccetmesi, cihad etmesi, önceki hallerinden vazgeçtiğini göstermesi ise
onun deccal olmadığı hususunda açık bir delil değildir.
Hattabi dedi ki: Selef,
onun yaşlanmasından sonraki durumu hakkında ihtilaf etmişlerdir. Onun bu
söylediklerinden tevbe ettiği ve Medine'de öldüğü, cenaze namazını kılmak
istediklerinde de yüzünü açıp cemaat tarafından görüldüğü, kendilerine şahit
olun denildiği, İbn Ömer'in ve Cabir'in de -kendilerinden gelen rivayetlerde
belirtildiği üzere- İbn Sayyad'ın deccal'in kendisi olup, bunda hiç şüphe
etmediklerine dair rivayetlerin nakledildiği, Cabir' e:
Ama o müslüman olmuştur
denildiği halde isterse müslüman olsun dediği, Mekke'ye. girmiştir ve Medine'de
bulunuyordu denilince, isterse Mekke'ye girmiş olsun dediği de rivayet
edilmiştir.
Ebu Davud da Süneni'nde
sahih bir isnad ile Cabir'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Harre gününde
İbn Sayyad'ı bulamadık. Bu ise onun Medine'de öldüğü ve cenaze namazının
kılındığı şeklindeki rivayeti nakledenlerin rivayetini çürütmektedir. Müslim
ise bu hadisler arasında Cabir b. Abdullah'ın yüce Allah adına İbn Sayyad'ın
deccal'in kendisi olduğuna dair yemin ettiğini ve Ömer (radıyallahu anh)'ın da
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda buna dair yemin ettiğini
işittiğini ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in de bunu reddetmediğini
rivayet etmektedir.
Ebu Davud da sahih bir
isnad ile İbn Ömer’DEN rivayet ettiğine göre o şöyle dermiş: "Allah'a
yemin ederim İbn Sayyad'ın mesih deccal olduğunda şüphe etmiyorum."
Beyhaki de el-Ba's Ve'n-Nuşur adlı kitabında şunları söylemektedir: İnsanlar,
İbn Sayyad'ın durumu ve acaba o Deccal mi olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Onun Deccal’DEN başka birisi olduğu kanaatini kabul edenler Temim ed-Dari'nin
Müslim'in bundan sonra zikrettiği Cessase kıssasındaki hadisini delil
göstermişlerdir. Bununla birlikte İbn Sayyad'ın niteliklerinin deccal'in
niteliklerine uygun düşmesi de mümkündür. Nitekim Sahih'de Sabit olduğuna göre
Deccal'e en çok benzeyen insan Abduluzza b. Katan'dır. Halbuki durum onun
dediği gibi değildir. İbn Sayyad'ın durumu şanı yüce Allah'ın kendisi ile
kullarını sınadığı bir fitne (imtihan) idi. Yüce Allah o fitneden müslümanları
himaye etmiş, onun şerrinden kendilerini korumuştur. Cabir (radıyallahu anh)'ın
ivayet ettiği hadiste ise Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Ömer
(radıyallahu anh)'ın sözü dolayısı ile susmuş olmasından fazla bir şey yoktur.
Bu sebeple O'nun susması durumu hakkında karar vermemiş olan bir kişinin susuşu
gibi olma ihtimali vardır. Sonra kendisine bu hususta deccal'den başkası
olduğuna dair Beyan (vahiy ile) gelmiştir. Nitekim Temim'in hadisinde bunu
açıkça ifade etmiştir. Beyhaki'nin açıklamaları bunlardır. O İbn Sayyad'ın
Deccal'den başkası olduğu kanaatini tercih etmiştir. Daha önce de Ömer, İbn
Ömer ve Cabir (radıyallahu anh)'dan onun deccal olduğu kanatinde olduklarını
sahih olarak rivayet edildiklerini de kaydetmiş bulunuyoruz. Allah en iyi bilendir.
Eğer: Peki, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda nübüvvet iddiasında bulunmuş olmakla
birlikte Nehi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu nasıl öldürmedi denilecek
olursa, buna Beyhaki'nin de başkalarının da sözkonusu ettiği iki şekilde cevap verilir:
1. İbn Sayyad baliğ
değildi. Kadı Iyaz bu cevabı tercih etmiştir.
2. O sırada yahudilerle
ve yahudilerin antlaşmalılan ile ateşkesin geçerli olduğu günlerde
bulunuluyordu. Hattabi Mealis-Sünen'de bu ikinci cevabı kesin olarak ifade
ederek şunları söylemiştir: Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Medine'ye
geldikten sonra kendisi ile yahudiler arasında karşılıklı olarak birbirlerini
hicvetmemek ve kendi işlerinde serbest bırakılmak üzere bir barış antlaşması
yazmıştı. İbn Sayyad da onlardan birisi idi yahut onların himayesine girmiş
birisi idi. Hattabi dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in İbn Sayyad
için sakladığı "Duhan suresinden bir ayete gelince, bunun sebebi Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e onun kahinlik yaptığı ve kahinliği esnasında
gaybden bir takım sözler aldığı şeklinde bilgiler ulaşmış olmasıydı. Gerçek
durumunu ortaya çıkarmak ve ashab-ı kirama durumunun batıl olduğunu açıkça
gösterip onun gerçekte şeytanın kendisine geldiği ve şeytanların kahinlere
telkinlerde bulunduğu gibi onun da diline bir takım sözler bırakıp telkinlerde
bulunduğu, sihirbaz bir kahin olduğunu açıkça ortaya koymak istemiş idi. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın
geleceği günü bekle" (Duhan, 10) buyruğunu saklayarak onu sınadı ve ona:
"Ben senin için bir şey sakladım" buyurdu. O da oduhdur dedi. Yani du
han (duman)dır. Duh ise duhanın bir söyleyiş şeklidir. Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Otur oturduğun yerde. Sen kendi değerini
asla aşamazsın" buyurdu. Yani sen kendi kadrini ve senin emsalin olan
şeytanların telkinlerinden uzunca bir cümleden tek bir kelime belleyen
kahinlerin kadrini aşamazsın. Halbuki nebiler'e -a.s.- Yüce Allah gayb ilminden
dilediği vahiyleri indirir ve bu son derece açık ve eksiksiz olarak onlar
tarafından bildirilir. Yine yüce Allah'ın evliyaya ilham ettiği kerametlerden
de farklıdır. Allah en iyi bilendir.
"Senin için bir şey
sakladım. " Nüshaların çoğunluğunda bu şekildedir.
Kadı Iyaz da Müslim'in
ravilerinin çoğunluğundan kesreli bir be’den sonra ye ile "habien"
diye nakletmiştir. Bazı nüshalarda ise sakin bir be ile "haben" diye
kaydedilmiştir. Her ikisi de doğrudur. "O duhdur" bu da dal harfi
ötreli hı harfi şeddelidir. Az önce kaydettiğimiz gibi duhan: duman"in bir
söyleyişidir. en-Nihaye fi Garibil Hadis müellifi bunu dal harfi fethalı (deh)
ve ötreli (duh) şeklinde söyleyişler olduğunu nakletmektedir. Bununla birlikte
lugat ve hadis kitaplarında meşhur olan yalnızca dal harfinin ötreli (duh)
söyleyişidir. Cumhur da burada sözü geçen "duh" ile dumanın
kastedildiği ve bunun "duhan"ın bir söyleyişi olduğu kanaatindedir.
Fakat Hattabi onlara muhalefet ederek şöyle demiştir: Burada
"duhan"ın bir anlamı yoktur. Çünkü du han (duman) avuç içinde yahut
da -dediği gibi- elbisenin yeni içerisinde saklanacak bir şey değildir. Aksine
duh, hurma ağaçları ve bahçeler arasında bulunan bir evdir. Şu kadar var ki
"sakladım" kelimesinin ben sana "duhan" ismini sakladım
anlamında kullanılmış olması hali müstesnadır. O taktirde bu anlama gelmesi
mümkündür.
Sahih ve meşhur olan ise
O'nun İbn Sayyad'a duhanın geçtiği ayeti saklamış olduğudur. Bu da yüce
Allah'ın: "O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü
bekle" (Duhan, 10) ayetidir .
Kadı lyaz dedi ki:
Davudi dedi ki: Denildiğine göre Duhan Suresi Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem}'in elinde yazılı idi. Bu ayeti eline yazdığı da söylenmiştir. (Devamla)
Kadı lyaz dedi ki: Bu husustaki görüşlerin en sahih olanı onun Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem}'in kendisine ne sakladığı ile ilgili olarak yalnızca bu eksik
(yarım) lafzı söylemesinden ibaret olmuştu .. Nitekim kahinlere de şeytanlar
telkinde bulunduklan vakit ancak şeytana şihab (denilen) gökten gelen yalın
alevli ateş yetişmeden önce kaptığı kadannı onlara telkin eder. Buna da
RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Otur oturduğun yerde, sen kendi
değerini asla aşamazsın" buyruğu delildir. Yani kahinlerin bazı şeyleri
kısmen bilip muhakkak olarak kesinlikle açıklayamadıklan ve net bir açıklamaya
ulaşıp, gayb ile ilgili hususlan tahkik edemedikleri sınırdan ileriye
geçemezsin demektir. "İhse: otur" demektir. "Sen kendi değerini
asla aşamazsın" Allah en iyi bilendir.
7275-87/3- Bize Muhammed
b. el-Müsenna tahdis etti, bize Salim b. Nuh el-Cureyri'den tahdis etti, o Ebu
Nadra'dan, o Ebu Said'den şöyle dediğini rivayet etti: RasUlullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Ebu Bekir ve Ömer kendisi ile Medine'nin bir yolunda
karşılaştı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Şüphesiz benim
Allah'ın Resulü olduğuma şahitlik eder misin" dedi. Bunun üzerine o: Ya
sen benim Allah'ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin dedi. Bunun üzerine
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben Allah'a, meleklerine ve
kitaba iman ettim ne görüyorsun" buyurdu. O: Su üzerinde bir taht
görüyorum dedi. Bu sefer Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen
deniz üzerinde iblisin tahtını görüyorsun daha ne görüyorsun" buyurdu. O:
İki doğru sözlü ve bir
yalancı, yahut iki yalancı ve bir doğru sözlü görüyorum deyince Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de: ''Artık iş ona karışık gösterildi, onu bırakın"
buyurdu.
Diğer tahric: Tırmizi,
2247
AÇIKLAMA: "İş
ona karışık gösterildi" lubise: lam harfi ötreli be harfi şeddesiz olup,
işi ona karışık gösterildi demektir. Nitekim diğer rivayette (7283) "iş
sana karışık gösterildi" denilecektir. Yani ona bir şeytan geliyor ve o da
karıştırıyor.
7276-88/4- Bize Yahya b.
Habib ve Muhammed b. Abdula'la tahdis edip dedi ki: Bize Mu'temir tahdis edip
dedi ki: Babamı şöyle derken dinledim: Bize Ebu Nadra, Cabir b. Abdullah'dan
şöyle dediğini' tahdis etti: Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
beraberinde Ebu Bekir ve Ömer olduğu halde İbn Said ile karşılaşlı. İbn Said de
çocuklarla beraber idi. Sonra hadisi el-Cureyri'nin hadisine yakın olarak
zikretti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
7277-89/5- Bana
Ubeydullah b. Ömer el-Kavarıri ve Muhammed b. el-Müsenna tahdis edip dedi ki:
Bize Abdula'la tahdis etti, bize Davud, Ebu Nadra’DAN tahdis etti, o Ebu Said
el-Hudrl’DEN şöyle dediğini rivayet etti:
İbn Said ile birlikte
Mekke'ye beraber gittim. Bana: Ben insanlardan neler çektim. Benim Deccal
olduğumu söylüyorlar. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Onun
çocuğu olmayacak" buyurduğunu işitmemiş miydin dedi. Ben: İşitmiştim
dedim. Bu sefer işte benim çocuğum oldu, Sen, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'i: "Medine'ye de Mekke'ye de girmeyecektir" buyururken
dinlememiş miydin dedi. Ben: Dinlemiştim dedim. O: Ben Medine'de doğdum ve işte
Mekke'ye gitmek istiyorum dedi. Sonra bana sözlerinin sonlarında: Bana gelince,
Allah'a yemin ederim ki ben onun nerede doğacağını, yerini, nerede olduğunu
biliyorum dedi. (Ebu Said): Beni de şüpheye düşürdü dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Beni
de şüpheye düşürdü" anlamındaki lafız benim de onun durumu hakkında şüphe
ve tereddüde düşmeme sebep oldu demektir.
7278-90/6- Bana Yahya b.
Habib ve Muhammed b. Abdula'la tahdis edip dedi ki: Bize Mu'temir tahdis edip
dedi ki: Babamı Ebu Nadra’DAN tahdis ederken dinledim: O Ebu Said el-Hudti'den
şöyle dediğini rivayet etti: İbn Said'in bana söylediği şu sözler dolayısı ile
kendimi kınamaya başladım: Haydi diğer insanları mazur gördüm. Bana ve size ne
oluyor ey Muhammed'in ashabı? Allah'ın nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"O bir yahudidir" buyurmadı mı? İşte ben müslüman oldum. O:
"Onun çocuğu olmayacak" buyurdu. İşte benim çocuğum oldu. O:
"Allah ona Mekke'yi haram kıldı" buyurdu ben ise hac ettim.
(Ebu Said) dedi ki: O
sözlerini o kadar sürdürdü ki neredeyse sözü beni etkileyecekti. Sonra ona
şunları söyledi: Ama Allah'a yemin ederim ben şimdi onun nerede oldugunu da
biliyorum, babasını ve annesini de biliyorum. Ona: O adam sen olsaydın bu seni
memnun eder miydi diye soruldu. O:
Bana teklif olunsa idi ondan
tiksinmezdim dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Ondan
dolayı kendimi kınamaya başladım." Yaniondan utandım ve yermekten,
kınamaktan çekinmeye başladım.
"Az kalsın sözü
beni etkileyecekti" neredeyse sözleri beni etkileyecek ve iddialarında onu
doğru kabul edecektim.
7279-91/7- Bize Muhammed
b. el-Müsenna tahdis etti, bize Salim b. Nuh tahdis etti, bana el-Cüreyri, Ebu
Nadra’DAN haber verdi, o Ebu Said elHudrl’DEN şöyle dediğini rivayet etti:
Beraberimizde İbn Said de bulunduğu halde hacc etmek yahut umre yapmak üzere
çıkmışbk. Bir yerde konakladık. İnsanlar etrafa dağıldı. Ben ve o kaldık. Ondan
onun aleyhinde söylenenlerden ötürü aşırı derecede sıkıldım. Derken eşyasını da
getirip eşyalarımla birlikte koydu. Ben: Gerçekten fazla sıcak var, keşke
eşyanı şu ağacın albna koysan dedim. O da dediğimi yaptı. Derken uzaktan bir
koyun sürüsü gördük. Derhal gidip bir kase getirdi ve Ey Ebu Said iç dedi. Ben
ise: Aşın sıcak var, süt de sıcak dedim. Halbuki benim onun elinden içmekten -yahut
elinden almaktan- hoşlanmayışımdan başka bir sebebim yoktu. O: Ey Ebu Said!
İçimden şunu geçirdim: Bir ip alıp onu bir ağaca asayım, sonra da ey Ebu Said!
İnsanların bana söylediklerinden ötürü kendimi boğayım. Ey Ensar topluluğu!
Haydi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hadisi sizden başkalarına
gizli saklı kaldı. Ama size gizli saklı değildir. Sen, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in hadisini insanlar"arasında en iyi bilenlerden birisi
değil misin?
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ''O kafirdir" buyurmadı mı. Halbuki ben müslümanım.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O kısırdır, onun çocuğu
olmaz" buyurmadı mı? Ben ise çocuklarımı Medine'de bıraktım. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Medine'ye de Mekke'ye de girmeyecektir"
buyurmadı mı? İşte ben Medine'den geldim ve Mekke'ye gitmek istiyorum dedi.
Ebu Said el-Hudri dedi
ki: Neredeyse onu mazur görecektim. Sonra şunları söyledi: Ama Allah'a yemin
ederim ki ben onu da tanıyorum, onun doğduğu yeri de biliyorum, şimdi nerede
olduğunu da.
Ebu Said dedi ki: Ben de
ona: Günün geri kalan kısmında sana yazıklar olsun dedim.
Diğer tahric: Tirmizi,
2246
AÇIKLAMA: "Bir
kase getirdi." Ayn harfi ötreli olarak "us" büyükçe kase
demektir. Çoğulu isas ve asas diye gelir.
"Günün geri kalan
kısmında sana yazıklar olsun" yani bugünün geri kalan kısmında hüsrana
uğrayasın, helak olasın. Buradaki "tebben" lafzı açıklanmayıp
zikredilmeyen hazfedilmişbir fiil ile nasbedilmiştir.
7280-92/8- Bize Nadr b.
Ali el-Cahdami tahdis etti, bize Bişr -yani b. Mufaddal- Ebu Seleme'den tahdis
etti, o Ebu Nadra'dan, o Ebu Said'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) İbn Said' e: "Cennetin toprağı nedir?"
diye sordu. O: Ey Ebu'l-Kasım! Bembeyaz undur, misktir dedi. O: "Doğru
söyledin" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
7281-83/9- Bize Ebu Bekr
b. Ebu Şeybe de tahdis etti ... Ebu Said'den rivayete göre İbn Sayyad Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e cennetin toprağı hakkında soru sordu da O:
"Bembeyaz undur, halis misktir" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Cennetin
toprağı hakkında "bembeyaz undur, halis misktir" buyruğu hakkında
ilim adamları şöyle demişlerdir: Yani toprağı beyazlığı bakımından bembeyaz un
gibidir, güzel kokusu bakımından misktir. Dermek ise halis beyaz una denilir.
Müslim iki rivayeti Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) İbn Sayyad' a, yahut İbn
Sayyad Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e cennet toprağı hakkında sorusordu
şeklinde zikretmiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Bazı nazar ehli kimseler ikinci
rivayet daha açık ve güçlüdür, demiştir.
7282-94/10- Bize
Ubeydullah b. Muaz el-Anberi tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Şu'be,
Sa'd b. İbrahim'den tahdis etti, o Muhammed b. elMünkedir'den şöyle dediğini rivayet
etti: Cabir b. Abdullah'ı Allah adına yemin ederek İbn Said deccal' dir derken
gördüm. Ben: Allah adına mı yemin ediyorsun dedim. O: Muhakkak ben Ömer'i Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda buna dair yemin ederken işittim.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu reddetmedi dedi.
AÇIKLAMA: "Ömer
(radıyallahu anh)'ın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda İbn
Sayyad'ın deccal olduğuna dair yemin etmesi" ile ilgili hadisi bir
topluluk zanna dayanarak yemin etmenin caiz olduğuna ve yemin etmek için
yakinin şart olmadığına delil göstermişlerdir. Bu ise bizim mezhep alimlerimiz
arasında ittifakla kabul olunmuş bir husustur. Hatta eğer ölmüş babasının el
yazısı ile Zeyd’DEN şu alacağı var diye görse ve zannı galib ile o el yazısının
babasına ait olduğuna kanaat getirmekle birlikte bundan kesin emin olmasa, onu
hak ettiğine dair yemin etmesi caiz olur.
7283-95/11- Bana Harmele
b. Yahya b. Abdillah b. Harmele b. İmran et-Tucibi tahdis etti. Bana İbn Vehb
haber verdi, bana Yunus, İbn Şihab'dan haber verdi, o Salim b. Abdillah'tan
kendisine şunu haber verdiğini rivayet etti. Abdullah b. Ömer'in kendisine
haber verdiğine göre: Ömer b. el-Hattab bir kaç kişi arasında Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte İbn Sayyad'a doğru gitti. Nihayet
onu diğer çocuklarla birlikte Meğaleoğulları kaleleri yanında oynarken buldu.
İbn Sayyad o gün ergenlik çağına yaklaşmış idi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) eli ile sırtına vuruncaya kadar bir şey fark etmedi. Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) İbn Sayyad'a: "Muhakkak benim
Allah'ın Rasulü olduğuma şehadet eder misin" dedi. İbn Sayyad O'na bir
baktı sonra: Senin muhakkak ümmilerin Resulü olduğuna şahitlik ederim dedi.
Sonra İbn Sayyad da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: Sen şüphesiz
benim Allah'ın Resulü olduğuma şahitlik eder misin dedi. Bunun üzerine
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu bıraktı ve: ''Allah'a ve
Rasullerine iman ettim" buyurdu. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ona: "ne görüyorsun" dedi. İbn Sayyad: Bana bir doğru bir de yalancı
geliyor dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "İş sana
karışık gösterildi" buyurdu.
Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Gerçekten ben sana bir şey
sakladım" buyurdu. İbn Sayyad: O duhdur dedi. Bu sefer Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Otur oturduğun yerde, sen kendi
değerini aşamazsın" buyurdu.
Ömer b. el-Hattab da:
Bırak beni de ey Allah'ın Resulü! Boynunu vurayım deyince Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Eğer bu o ise bunu ona yapman için
sana imkan verilmeyecektir. Eğer o değil ise onu öldürmekte senin için bir
hayır yoktur" buyurdu.
Salim b. Abdullah dedi
ki: Abdullah b. Ömer'i şöyle derken dinledim:
Bundan sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Ubeyy b. Ka'b el-Ensari, İbn Sayyad'ın
aralarında bulunduğu hurmalıklara gitti. Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) hurmalığa girince, hurma ağaçlarının dalları ile kendisini saklamaya
koyuldu. Böylelikle İbn Sayyad farkına varmadan ve İbn Sayyad kendisini
görmeden ondan bir şey işitmek istemişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onu bir kadife içerisinde döşek üzerinde yatmış gördü. İçinde iken
anlaşılmayan sözler mırıldanıyordu. İbn Sayyad'ın annesi Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i hurma ağaçlarının dalları ile kendisini korumaya
{saklamaya} çalıştığını görünce, İbn Sayyad'a ya safi -ki bu İbn Sayyad'ın
adıdır- bu Muhammed'dir dedi. İbn Sayyad derhal yattığı yerden kalktı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer (annesi) onu bırakmış
olsaydı (durumunu) açıklayacaktı" buyurdu.
Salim dedi ki: Abdullah
b. Ömer dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cemaat arasında ayağa
kalktı. Yüce Allah'a layık olduğu şekilde övgüde bulunduktan sonra deccal'i
andı ve şöyle buyurdu: "Şüphesiz ben ona karşı sizi uyarıyorum. Onun
geleceği ile kavmini uyarmamış hiçbir nebi yoktur. Andolsun Nuh onun geleceği
ile kavmini uyarmıştı. Fakat ben size onun hakkında hiçbir nebinin kavmine
söylemediği bir söz söyleyeceğim. Şunu bilin ki onun bir gözü kördür. Ve
şüphesiz Şanı Yüce ve Mübarek Allah'ın bir gözü kör değildir. "
İbn Şihab dedi ki: Bana
Ömer b. Sabit b. el-Ensari'nin haber verdiğine göre kendisine Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından birisinin haber verdiği üzere
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanları deccal’den sakındırdığı gün
şöyle buyurmuştu: "Gerçek şu ki onun gözlerinin arasında kafir yazılıdır.
Onun yaptıklarından hoşlanmayan herkes onu okur yahut da her mümin onu okur.
" Yine şöyle buyurdu: "Şunu bilin ki sizden hiçbir kimse ölünceye
kadar aziz ve celil Rabbini göremeyecektir. "
Diğer tahric: Buhari,
3337 -muhtasar-, 1354, 7127; TIrmizi, 2235
AÇIKLAMA: Harmele'nin
rivayetinde "İbn Vehb'den, o Yunus'dan, o İbnŞihab'dan, o Salim'den, o İbn
Ömer'den rivayet ettiğine göre Ömer ... gitti" denilmektedir. Bütün
nüshalarda bu şekildedir. Kadı Iyaz'ın naklettiğine göre İbn Mahan'ın
nüshasında "İbn Ömer" adı zikredilmeyip düşmüş ve böylelikle hadis onun
rivayetinde munkatı olmuştur. Kendisi ve başkası ise: Doğrusu cumhurun İbn
Ömer'in adını zikrederek yaptıkları muttasıl rivayettir.
"Meğale oğullarının
kaleleri yanında" bazı nüshalarda bu şekilde Meğaleoğulları, bazılarında
ise İbn Meğale şeklindedir. Meşhur olan birincisidir. "Meğale" ismi
mim harfi fethalı gayn şeddesizdir.
Müslim, bundan sonra
Hasan el-Hulvani'nin rivayetinde bunun mim harfi ötreli ve ayn ile
"Muaviyeoğlu kaleleri" olduğunu zikretmektedir. İlim adamları der ki:
Meşhur olan ve bilinen birincisidir. Kadı Iyaz dedi ki: Meğaleoğulları balat
denilen döşeme taşlarının sonlarında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in mescidine yüzünü dönen kimsenin sağ tarafında kalan her yere
denilir. Utun ise kale demektir. çoğulu atan diye gelir.
"Onu bıraktı"
diyanmızdaki nüshaların bir çoğunda bu şekilde "ferefadahu" diye
kaydedilmiştir. Kadı Iyaz dedi ki: BiZim bu kelimeyi bir topluluktan
rivayetimize göre (dat yerine) sad ile (ferefasahu) şeklindedir. Bazılan bu
kelime sad harfi ile ayakla vurmak demektir. Tekınelemek anlamındaki
"refs" gibidir. Eğer bu sahih ise anlamı budur. Ama ben bu lafzı
lügavi asıllar arasında bulamadım. Fakat Kadı Iyaz et-Temimi'nin rivayetinde bu
kelime dat ham ile "ferefadahu" şeklinde gördüm. Bu ise bir yanılmadır.
Buhari'de el-Mervezi'nin rivayetinde kaf ve sad harfleri ile
"ferekasahu" şeklindedir ki bu uygun değildir. Yine Buhari'de Edeb
Kitabı'nda dat harfi ile "ferefedahu" şeklindedir. Hattabi de bunu
"el-Garib" adlı eserinde sad harfi ile "ferassahu" diye
rivayet etmiştir ki onu birbirine geçirinceye kadar sıkıştırdı anlamındadır.
"Birbirine kaynaşmış kenetlenmiş yapı" (Saff, 4) buyruğu da buradan
gelmektedir.
Derim ki: Bununla
birlikte dat harfi ile "rafada" fiili ona o vakit ondan ümit kestiği
için ona İslam'a dair soru sormadı. Sonra ona uygun gördüğü başka hususlara
dair soru sormaya geçti demek olur. Allah en iyi bilendir.
"İbn Sayyad’DAN -o
farkına varmadan- bir şey işitmek için" burada "yehtilu: fark
ettirmeden" fiilinde te harfi kesrelidir. Yani sözlerinden bir şeyler
işitip böylelikle kendisi de ashabı da kahin mi, sihirbaz mı ve buna benzer
birisi mi olduğu hususunda durumunu öğrenmek için fark ettirmeden ve onun
gafletinden yararlanarak işitmek istemişti.
"Kendisine ait bir
kadife içinde anlaşılmayan sözler mırıldanıyordu." Kadife daha önce
defalarca açıklanmış saçaklı bir örtüdür. Bu lafız (zemzeme: mınılı) Müslim
nüshalarının bir çoğunda bu şekilde iki ze harfi ile "zemzeme" diye
kaydedilmiştir. Bazılarında ise iki re ile (remreme) diye geçmiştir. Buhari'de
her iki şekilde de kaydedilmiştir. Kadı Iyaz Müslim'in ravilerinin bir çoğundan
iki ze ile olduğunu bazılarında ise önce re sonra ze ile "remze"
şeklinde olduğunu kaydetmiştir ki bu da hemen hemen anlaşılmayan, yahut
anlaşılmayan gizli bir ses demektir.
"İbn Sayyad
yatağından kalkb." Yatbğı yerden kalkıp doğruldu.
"Onu haber vererek
kavmini uyarmamış hiçbir nebi yoktur. Gerçekten Nuh da onu haber vererek
kavmini uyarmıştı. " Bu uyarı, fitnesinin büyüklüğünden ve oldukça çetin
oluşundan dolayıdır.
"Bilin ki onun bir
gözü kördür." Raviler buradaki lafzı ayn harfi fethalı lam şeddeli olarak
"teallamu: bilin" diye ittifakla rivayet ettikleri gibi Kadı Iyaz ve
başkaları da onlardan böyle nakletmişler ve anlamı: Kesin olarak bilin ve
bundan emin olun demektir. Nitekim te fethalı lam şeddeli olarak teallem: bil
anlamında kullanılır.
"Şunu da bilin ki
sizden hiçbir kimse ölünceye kadar Rabbini görmeyecektir." el-Mazen dedi
ki: Bu hadis-i şerifte şanı yüce Allah'ın ahirette görüleceğinin Sabit olduğuna
dikkat çekilmektedir. Bu da hak ehlinin mezhebidir. Eğer mutezilenin ileri
sürdüğü gibi imkansız olsaydı burada "ölüm" kaydını zikretmenin bir
anlamı olmazdı. Bu anlamdaki hadis-i şeriflerde pek çok olup, İman Kitabı'nda
Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler ile birlikte bir kısmı geçmiş bulunmaktadır.
Yine orada mesele etraflı bir şekilde açıklanmıştır. Kadı Iyaz dedi ki: Hak
ehlinin mezhebine göre dünyada da onu görmek imkansız değildir, hatta
mümkündür. Sonra bunun gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Dünyada görülmeyeceğini kabul edenler bu hadis-i şerif ile
birlikte yüce Allah'ın: "Gözler onu idrak etmez" (En'am, 103)
buyruğunu dünyada böyle olduğu şeklinde te'vil edenlere göre delil
göstermişlerdir. Aynı şekilde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in İsra
gecesinde Rabbini görüp görmediği hususunda da ihtilaf etmişlerdir. Ashab,
tabiin ve onlardan sonra gelen selef ile daha sonra fukaha, muhaddis ve nazar
(kelamcı) imamların bu hususta bilinen görüş ayrılıkları vardır. Dünyada
ruyetullahı kabul etmeyenlerin çoğunluğu şöyle demektedir: Bunun
gerçekleşmeyişinin sebebi dünya hayatında Ademoğullarının buna katlanacak kadar
güçlü olmayıp zayıf oluşlarından dolayıdır. Nitekim Musa (aleyhisselam)'da
dünyada buna tahammül edememişti. Allah en iyi bilendir.
7284-96/12- Bize Hasan
b. Ali el-Hulvanı ile Abd b. Humeyd tahdis edip dedi ki: ... Abdullah b. Ömer
dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aralarında Ömer b.
el-Hattab'ın da bulunduğu ashabından bir gurup ile birlikte gitti. İbn
Sayyad'ın -Muaviye oğullarının kalesi (malikaneleri) yakınlarında büluğ çağına
yaklaşmış olduğu halde- çocuklarla oynamakta olduğunu gördü. Sonra hadisi -Ömer
b. Sabit'in hadisi rivayetini sonuna kadar- Yunus'un hadisi gibi rivayet etti.
Hadisin Yakub'dan rivayetinde dedi ki: Ubeyy, -onu bıraksaydı açıklayacaktı,
ibaresini kastederek-: Annesi onu -bıraksaydı, durumunu açıklayacakh, dedi.
7285-97/13- Bize Abd b.
Humeyd ve Seleme b. Şebib de birlikte Abdürrezzak'tan tahdis etti, bize Ma'mer,
Zühri'den haber verdi, o Salim'den, o İbn Ömer’DEN rivayet ettiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aralarında Ömer b. el-Hattab'ın da
bulunduğU ashabından bir kaç kişi ile birlikte İbn Sayyad'ın yanından geçti. O
sırada kendisi Meğale oğulları kalesi yakınında diğer çocuklarla oynuyordu.
Kendisi de bir çocuktu. Hadisi Yunus ve Salih'in hadisi manasında rivayet etti.
Ancak Abd b. Humeyd, İbn Ömer'in" Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
Ubeyy b. Ka'b ile birlikte hurmalıkların arasına gidişini zikretmedi.
Diğer tahric: Buhari,
3055, 6618; Ebu Davud, 4329, 4757; Tırmizi, 2235, 2249;
7286-98/14- Bize Abd b.
Humeyd tahdis etti, bize Ravh b. Ubade tahdis etti, bize Hişam, Eyyub’DAN
tahdis etti, o Nafi'den şöyle dediğini rivayet etti:
İbn Ömer Medine'nin
yollarından birisinde İbn Said ile karşılaştı. Kendisine onu kızdıracak bir söz
söyledi. O kadar şişti ki yolu doldurdu. Sonra İbn Ömer Hafsa'nın yanına gitti.
Haber ona da ulaşmıştı. Bunun üzerine Hafsa ona: Allah'ın rahmeti sana olsun
İbn Said'den ne istedin? Sen Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"
7287-99115-Bize Muhammed
b. el-Müsenna tahdis etti, bize Huseyn -yani b. Hasan b. Yesar- tahdis etti,
bize İbn Avn Nafi'den şöyle dediğini tahdis etti: Nafi İbn Seyyad’DAN söz
ediyordu. Dedi ki: İbn Ömer dedi ki: Ben onunla iki defa karşılaştım. Onunla
karşılaştığım bir seferinde onlardan birisine: Bunun o kişi (deccal) olduğunu
mu konuşuyorsun uz dedim. O Allah'a yemin olsun ki hayır dedi. Ben: Allah'a
yemin olsun ki bana yalan söyledin. Çünkü bazımızın bana haber verdiğine göre
aranızda malı ve evladı en çok olan kendisi olmadıkça asla ölmeyecektir. İşte
bugün onun böyle olduğunu iddia ediyorlar dedim. Sonra biraz konuştuk.
Arkasından ondan ayrıldım. (İbn Ömer) dedi ki: Sonra onunla bir defa daha
karşılaştım. Gözü şişmişti. Ben: Gözün bu gördüğüm hale ne zaman geldi dedim.
O: Bilmiyorum dedi. Ben: Gözün başında olduğun halde bilmiyorsun öyle mi dedim.
O: Allah dilerse onu senin bu sopanda yaratır dedi. Sonra işittiğim en şiddetli
eşek anırması gibi anırdı. Arkadaşlarımdan bazıları benim ona beraberimde bir
asa ile kırılıncaya kadar vurduğumu zannetti. Ama Allah'a yemin olsun ki ben
hiç farkında değilim.
İbn Ömer geldi ve
müminlerin annesinin huzuruna girdi. Ona (olanı) anlattı. Müminlerin annesi
(Hafsa -r.anha-) ondan ne istiyorsun? Onun Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in: "Onun insanların üzerine çıkmasının ilk sebebi öfkelenip
kızması olacaktır" buyurduğunu bilmiyor musun, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "O
kadar şişti ki yolu doldurdu." Sikkeh: sin harfi kesreli olarak yol
demektir. Çoğulu"sikek" diye gelir. Ebu Ubeyd dedi ki: Bunun asıl
anlamı hurma ağaçları ile dizili yol demektir. Sokaklara bu ismin veriliş
sebebi ise evlerin onun etrafında dizilmelerinden ötürüdür.
(7287) "Onunla bir
defa daha karşılaştım." Kadı Iyaz el-Meşarik'de dedi ki: Biz bunu
"lukyeh: bir defa karşılaşma" lam harfi ötreli olarak rivayet ettik.
Sa'leb ve başkaları ise bunu fethalı olarak (lakyeh) diye söylerler
demişlerdir. Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır. Lugatte bilinen ve bizim
diyarımızdaki rivayet de fethalıdır.
"Gözü
şişmişti." Nefera, nun ve fe harfleri fethalı, şişmiş ve dışarı fırlamıştı
demektir. Kadı Iyaz'ın zikrettiğine göre bu mı başka şekillerde de rivayet
edilmiştir. Ancak göründüğü kadarı ile bu şekiller bir tashiftir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
20- DECCAL'İN
NİTELİKLERİNİN VE ONUNLA BERABER BULUNANLARIN ZİKRİ BABI