SAHİH-İ MÜSLİM

CENNET - CEHENNEM

 

17- DÜNYADA İKEN CENNETLİKLER İLE CEHENNEMLİKLERİN KENDİLERİ İLE TANINABİLDİĞİ NİTELİKLER

 

7136-63/1- Bana Ebu Ğassan el-Mismai, Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar b. Osman tahdis edip lafızın kendilerine ait olduğu Ebu Ğassan ve İbnü'l-Müsenna dedi ki: Bize Muaz b. Hişam tahdis etti, bana babam Katade'den tahdis etti, o Mutarrif b. Abdillah b. eş-Şıhhir'den, o Muaz b. Himar el-Mücaşi'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gün hutbesinde şöyle buyurdu: ''Şunu bilin ki Rabbim bugününde bana öğrettiklerinden sizin bilmediklerinizi size öğretmemi emir buyurdu. (O buyuruyor ki) her bir kula vermiş olduğum her bir mal helaldir. Ben kullarımın hepsini de hanif olarak yarattım. Ama şeytanlar onlara gelerek onları dinlerinden alıp uzaklaştırdılar. Benim kendilerine helal kıldığım şeyleri onlara haram kıldılar. Kendilerine bana kendisi ile ilgili bir sultan (delil) indirmediğim şeyleri bana ortak koşmalarını emrettiler. Şüphesiz Allah yerdekilere bir baktı. Arap olanları ile olmayanları ile hepsine gazab etti. Kitap ehlinden geride kalan bir miktar müstesna. Ayrıca şöyle buyurdu: Ben seni ancak hem seni sınayayım hem seninle başkalarını sınayayım diye gönderdim. Senin üzerine suyun yıkamadığı, uyurken de uyanıkken de okuduğun bir kitap indirdim. Şüphesiz Allah bana Kureyş'i yakmamı emretti. Ben: Rabbim! O taktirde onlar başımı yararlar, onu bir ekmek haline getirip bırakırlar. O şöyle buyurdu: Onlar seni çıkardıkları gibi sen de onları çıkar. Sen onlara gaza yap. Biz de gazanda sana yardım ederiz. Sen infak et, biz de sana infak edeceğiz. Sen bir ordu gönder biz onun gibi beş tane göndereceğiz. Sana itaat edenlerle sana isyan edenlere karşı savaş (ayrıca şöyle buyurdu). Cennet ehli üç türlüdür: Adaletli tasadduk eden ve muvaffak kılınan bir yönetici, akraba ve müslüman herkese karşı merhametli, ince kalpli bir adam, bakıma muhtaç çoluk çocuk sahibi, iffetli ve iffetlice davranan kişi. (Devamla) buyurdu ki: Cehennemlikler de beş türlüdür: Aranızda tabi olarak bulunan, aile sahibi olmayı da mal sahibi olmayı da aramayan ve kendilerini yanlıştan koruyan aklı 'olmayan kimseler, tamahkarlığını gizleyen -ne kadar önemsiz dahi olsa yine de hainlik eden hain kişi- ailen ve malın hususunda sabah akşam mutlaka seni aldatan biradam." Bir de cimriliği ve yalanı sözkonusu etti. Ayrıca eş-şinzir denilen fehhaş: Kötü huylu.

Ebu Gassan hadisi rivayetinde: "İnfak et biz de sana infak edeceğiz" ibaresini zikretmedi. 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

7137- .. ./2- Bunu bize Muhammed b. el-Müsenna el-Anezi de tahdis etti, bize Muhammed b. Ebu Adiyy, Said’DEN tahdis etti, o Katade’DEN bu isnad ile rivayet etti ve hadisinde: "Bir kula verdiğim her bir mal helaldir" ibaresini zikretmedi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

7138- .. ./3- Bana Abdurrahman b. Bişr el-Abdi tahdis etti, bize Yahya b. Said ed-Destevai'nin arkadaşı Hişam'dan tahdis etti, bize Katade, Mutarrif’DEN tahdis etti, o İyaz b. Himar’DAN rivayet ettiğine göre RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gün bir hutbe verdi deyip hadisi zikretti.

Hadisin sonunda dedi ki: Yahya dedi ki: Şu'be Katade’DEN şöyle dediğini söyledi: Ben Mutarrif'i bu hadisi rivayetinde dinledim.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Muhakkak Rabbim bana bu günümde ... bir kuluma verdiğim her bir mal helaldir. " Burada "nehale" vermek demektir. İfadede hazfedilmiş lafızlar vardır: Yani yüce Allah buyurdu ki: Kullarımdan herhangi bir kula verdiğim her bir mal ona helaldir.

 

Maksat ise onları kendi kendilerine haram kıldıkları saibe, Vasıle, bahire, hami ve daha başka şeylerin reddedilmesi ve bunların onların haram kılmaları ile haram olmadıklarının bildirilmesidir. Ayrıca kulun mülkiyetine geçirdiği her bir mal onun için -onunla ilgili bir hak sözkonusu olmadığı sürece- helal olduğunu ortaya koymaktır.

 

Yüce Allah'ın: "Ben kullarımın hepsini hanifler olarak yarattım" buyruğu müslümanlar olarak yarattım demektir. Masiyetlerden temiz ve arınmışlar olarak diye de açıklandığı gibi dosdoğru yolda gidenler, hidayeti kabule yatkın hakka yönelenler diye de açıklanmıştır. Bundan maksadın yüce Allah'ın henüz zerrecikler halinde iken onlardan ahit aldığı ve "ben sizin Rabbiniz değil miyim" buyurması üzerine onların "evet Rabbimizsin" (Araf, 72) dedikleri zamanı kastettiği de söylenmiştir.

 

"Gerçek şu ki şeytanlar onlara geldi de onları dinlerinden alıp uzaklaştırdı." Bizim diyarımızdaki nüshalarda bu şekilde "fectillethum: onları alıp uzaklaştırdı" şeklinde cim harfi iledir. Kadı lyaz da bunu çoğunluğun rivayetinden olmak üzere böylece nakletmiştir. Ancak Hafız Ebu Ali el-Gassani'nin rivayetinden ise bunu hı harfi ile "fehtalethum" diye rivayet etmiştir. Ama birincisi daha sahih ve daha açıktır. Yani onları hafife alıp üzerinde bulundukları hallerinden uzaklaştırdılar, onları batılda dolaştırdılar. el-Herev! ve başkaları bunu böylece açıklamışlardır. Şemir ise bunu bir kimseyi alıp uzaklaştırmak, önüne katıp sürüklemek, götürmek diye açıklamıştır. Kadı Iyaz dediki: Bunu hı harfi ile "fehtalethum" diye rivayet edenlere göre bunun manası onları dinlerinden alıkoyarlar ve dinlerini izlemelerini önlerler demektir.

 

"Muhakkak yüce Allah yeryüzündekilere baktı ... " Makt: aşırı derecedeki buğz anlamındadır. Buradaki buğz etmekten ve bakmaktan kasıt ise Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in peygamber olarak gönderilmeden önceki zamandır. "Kitap ehlinin kalıntıları" dan maksat ise değişikliğe uğratılmadan hak dinlerine sımsıkı sarılmaya devam edenler demektir.

 

Yüce Allah'ın: "Ben seni ancak sınayayım ve seninle başkalarını sınayayİm diye gönderdim" buyruğunun anlamı da şudur: Senin ortaya koyacağın şekilde risaleti tebliğ ve bunun dışında Allah yolunda hakkı ile cihad etmek, yüce Allah yolunda sabretmek ve daha başka hususlarla sınamak, seninle de seni kendilerine gönderdiklerimi sınamak istedim. Çünkü onlardan bir kısmının imanı açığa çıkacak, itaatlerinde İhlaslı olacak. Kimisi geri kalacak, düşmanlık ve küfür üzerinde sürekli ısrar edecek, kimisi münafıklık edecektir. Maksat bunun açıkça ortada görülen bir vakıa haline gelmesi için onu sınamaktır. Çünkü şanı yüce Allah kulları ancak onlardan vakıa olarak çıkan (yaptıkları işler) dolayısıyla cezalandırır. Meydana gelmeden önce onların yapacaklarını bildiği şeylere göre değiL. Yoksa şanı yüce Allah her şeyi meydana gelmeden önce esasen bilmektedir. Bu da yüce Allah'ın: ''Aranızdan cihad edenlerle sabredenleri bilinceye (ortaya çıkarıncaya) kadar mutlaka sizi sınayacağız" (Muhammed, 31) buyruğuna benzemektedir. Yani onların bu işi yaptıklarını ve bunun niteliğini kazandıklarını bilelim diye böyle yapıyoruz.

 

Yüce Allah'ın: "Sana suyun yıkayamayacağı bir kitap indirdik. Onu uyurken ve uyanıkken okursun" buyruğuna gelince, "suyun yıkayamadığı" sözü şu demektir: Yani o kalplerde hıfzedilmiş ve kaybolup gitmesi sözkonusu değildir. Aksine zaman durdukça kalacaktır. Yüce Allah'ın: "Onu uyurken ve uyanıkken okursun" buyruğu hakkında da ilim adamları şöyle demişlerdir:

 

Bu senin uyku halinde de uyanıklık halinde de senin için hıfzedilmiş olması anlamındadır. Sen bunu kolay bir şekilde okursun anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

"Ben: Rabbim o taktirde onlar başımı yararlar ve onu bir ekmek haline getirip bırakırlar dedim. " Burada "yesluğu: yararlar" kelimesi peltek se iledir. Başımı yararlar, kanatırlar tıpkı bir ekmeğin kırıldığı gibi kırarlar demektir.

 

"Onlara gaza et, gazanda sana yardım ederiz. " Burada nuğzike nun harfi ötreli olarak gazamda sana yardım ederiz anlamındadır.

 

"Cennetlikler üç türlüdür ... iffetli olan ve iffetli davranan" buradaki "müslüman" kelimesi akraba anlamındaki lafız üzerine atfedilmiş ve mecrurdur. (Akraba ve müslüman anlamındadır). Muksit ise adalet sahibi, adaletli (yönetici) demektir.

 

"Size tabi olan ... kendilerini yanlıştan koruyan, aklı olmayan, zayıf kimse" burada "zebr: aklı olmayan" kelimesi ze harfi fethalı, be harfi sakindir. Yani kendisini yapılmaması gereken hususlardan alıkoyan bir aklı bulunmayan kişi demektir. Malı olmayan kişi diye açıklandığı gibi kendisinde dayanabileceği bir şeyi olmayan kimse diye de açıklanmışlır.

 

"La yetbaune: tabi olmazlar, uymazlar" ayn ile ve şeddesizdir. Bir de ittibadan gelerek şeddeli (yettebiune) diye de zaptedilmiştir. Bazı nüshalarda ise "yebtagune" şeklinde olup istemezler, aramazlar demektir.

 

"Önemsiz dahi olsa (her bir şeye) mutlaka hainlik eden, tamahkar olup tamahkarlığını açıklamayan hain kişi" buradaki "layahfa: görülmeyen" demektir. Dil bilginleri der ki: Bir şeyi açığa çıkartmak için bu fiil kullanılır. Gizleyip saklamayı anlatmak için de yine aynı kökten gelen "ehfa" fiili kullanılır. Meşhur olan budur. Her ikisinin her iki anlamda kullanılan iki ayrı söyleyiş olduğu da söylenmiştir.

 

"Bir de cimriliği ve yalanı sözkonusu etti." Nüshaların bir çoğunda ise "yahut yalanı" şeklinde bazılarında da "ve yalanı" şeklindedir. Bizim diyarımızdaki nüshalarda meşhur olan birincisidir. Kadı Iyaz dedi ki: Üstatlarımızın tamamından bizim rivayetimiz "ve yalan" şeklidir. Yalnız İbn Ebu Cafer Taberi’DEN "veya" diye nakletmiştir. Bazı üstadlar da: Muhtemelen doğrusu da budur. Böylelikle de zikredilenler beş tane olur demişlerdir.

Şin ve zı kesreli, arada nun sakin olmak üzere "şinzir" kelimesini hadiste "fehhaş: kötü huylu diye açıklamışlır. Bu da huyu kötü olan kişi demektir.

 

 

 

 

7139-64/4- Bana Ebu Ammar Huseyn b. Hureys de tahdis etti, bize elFadl b. Musa, Hüseyn'den tahdis etti, o Matar'dan rivayet etti. Bana Katade, Mutarrif b. Abdullah b. eş-Şıhhir’DEN tahdis etti, o Mücaşi' oğullarının kardeşi İyaz b. Himar'dan şöyle dediğini rivayet etti: Bir gün, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hutbe okumak üzere aramızda ayağa kalktı ve: "Muhakkak Allah bana emir buyurdu" deyip hadisi Hişam'ın Katade'den diye naklettiği hadis diye aynı şekilde rivayet etti. Rivayetinde şunları da ekledi: "Ve muhakkak Allah bana şunu da vahyetti: Karşılıklı olarak mütevazi olunuz. Öyle ki kimse kimseye karşı övünmesin. Kimse kimseye karşı taşkınlık etmesin. " Yine hadisi rivayetinde şunları da söyledi: "Onlar sizin aranızda tabidirler. Ne bir aile ne de bir mal sahibi olmayı isterler" demiştir.

Bunun üzerine ben: Ey Ebu Abdullah! Bunlar olacak mıdır dedim. O:

Evet vallahi. Gerçekten ben onlara cahiliye döneminde yetiştim. Adam bir kabile halkına çobanlık ediyor ve onun kendisi ile cima ettiği cariyelerinden başka hiçbir şeyi olmuyordu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Bu olacak mı ey Ebu Abdullah! O evet vallahi. Andolsun ben cahiliye döneminde onlara yetiştim ... dedi." Burada sözü geçen Ebu Abdullah Mutarrif b. Abdullah'dır. Ona soruyu soran kişi Katade'dir. Ben onlara cahiliye döneminde yetiştim" sözü ile muhtemelen onların son zamanlarını ve cahiliye döneminden kalıntılarını kastetmektedir. Yoksa Mutarrif gerçek manada ve aklı eren bir kişi olarak cahiliye zamanına yetişmesi sözkonusu olmayacak kadar yaşı küçük idi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

18- ÖLENE CENNET YAHUT CEHENNEMDE KALACAĞI YERİNİN KENDİSİNE ARZ EDİLMESİ, KABİR AZABININ İSBATI VE ONDAN ALLAH'A SIĞINMAK BABI