SAHİH-İ MÜSLİM |
CENNET - CEHENNEM |
باب
الصفات التي
يعرف بها في
الدنيا أهل
الجنة وأهل
النار
17- DÜNYADA İKEN CENNETLİKLER
İLE CEHENNEMLİKLERİN KENDİLERİ İLE TANINABİLDİĞİ NİTELİKLER
63 - (2865) حدثني
أبو غسان
المسمعي
ومحمد بن
المثنى ومحمد
بن بشار بن
عثمان (واللفظ
لأبي غسان
وابن المثنى).
قالا: حدثنا
معاذ بن هشام.
حدثني أبي عن قتادة،
عن مطرف بن
عبدالله بن
الشخير، عن
عياض بن جمار
المجاشعي؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال، ذات
يوم في خطبته
"ألا إن ربي
أمرني أن
أعلمكم ما
جهلتم مما
علمني، يومي
هذا. كل مال
نحلته عبدا،
حلال. وإني
خلقت عبادي
حنفاء كلهم.
وإنهم أتتهم الشياطين
فاحتالتهم عن
دينهم. وحرمت
عليهم ما
أحللت لهم.
وأمرتهم أن
يشركوا بي ما
لم أنزل به
سلطانا. وإن
الله نظر إلى
أهل الأرض
فمقتهم،
عربهم
وعجمهم، إلا بقايا
من أهل
الكتاب. وقال:
إنما بعثتك
لأبتليك
وأبتلي بك.
وأنزلت عليك
كتابا لا
يغسله الماء.
تقرؤه نائما
ويقظان. وإن
الله أمرني أن
أحرق قريشا.
فقلت: رب! إذا
يثلغوا رأسي
فيدعوه خبزة.
قال: استخرجهم
كما استخرجوك.
واغزهم نغزك.
وأنفق فسننفق
عليك. وابعث
جيشا نبعث خمسة
مثله. وقاتل
بمن أطاعك من
عصاك. قال:
وأهل الجنة
ثلاثة: ذو
سلطان مقسط
متصدق موفق.
ورجل رحيم
رقيق القلب
لكل ذي قربى،
ومسلم. وعفيف
متعفف ذو
عيال. قال:
وأهل النار
خمسة: الضعيف
الذي لا زبر
له، الذين هم
فيكم تبعا لا
يتبعون أهلا
ولا مالا.
والخائن الذي
لا يخفى له
طمع، وإن دق
إلا خانه.
ورجل لا يصبح
ولا يمسي إلا
وهو يخادعك عن
أهلك ومالك".
وذكر البخل أو
الكذب
"والشنظير
الفحاش" ولم
يذكر أبو غسان
في حديثه
"وأنفق
فسننفق عليك".
7136-63/1- Bana Ebu
Ğassan el-Mismai, Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar b. Osman tahdis
edip lafızın kendilerine ait olduğu Ebu Ğassan ve İbnü'l-Müsenna dedi ki: Bize
Muaz b. Hişam tahdis etti, bana babam Katade'den tahdis etti, o Mutarrif b.
Abdillah b. eş-Şıhhir'den, o Muaz b. Himar el-Mücaşi'den rivayet ettiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gün hutbesinde şöyle buyurdu:
''Şunu bilin ki Rabbim bugününde bana öğrettiklerinden sizin bilmediklerinizi
size öğretmemi emir buyurdu. (O buyuruyor ki) her bir kula vermiş olduğum her
bir mal helaldir. Ben kullarımın hepsini de hanif olarak yarattım. Ama
şeytanlar onlara gelerek onları dinlerinden alıp uzaklaştırdılar. Benim
kendilerine helal kıldığım şeyleri onlara haram kıldılar. Kendilerine bana
kendisi ile ilgili bir sultan (delil) indirmediğim şeyleri bana ortak
koşmalarını emrettiler. Şüphesiz Allah yerdekilere bir baktı. Arap olanları ile
olmayanları ile hepsine gazab etti. Kitap ehlinden geride kalan bir miktar
müstesna. Ayrıca şöyle buyurdu: Ben seni ancak hem seni sınayayım hem seninle
başkalarını sınayayım diye gönderdim. Senin üzerine suyun yıkamadığı, uyurken
de uyanıkken de okuduğun bir kitap indirdim. Şüphesiz Allah bana Kureyş'i
yakmamı emretti. Ben: Rabbim! O taktirde onlar başımı yararlar, onu bir ekmek
haline getirip bırakırlar. O şöyle buyurdu: Onlar seni çıkardıkları gibi sen de
onları çıkar. Sen onlara gaza yap. Biz de gazanda sana yardım ederiz. Sen infak
et, biz de sana infak edeceğiz. Sen bir ordu gönder biz onun gibi beş tane
göndereceğiz. Sana itaat edenlerle sana isyan edenlere karşı savaş (ayrıca
şöyle buyurdu). Cennet ehli üç türlüdür: Adaletli tasadduk eden ve muvaffak
kılınan bir yönetici, akraba ve müslüman herkese karşı merhametli, ince kalpli
bir adam, bakıma muhtaç çoluk çocuk sahibi, iffetli ve iffetlice davranan kişi.
(Devamla) buyurdu ki: Cehennemlikler de beş türlüdür: Aranızda tabi olarak
bulunan, aile sahibi olmayı da mal sahibi olmayı da aramayan ve kendilerini
yanlıştan koruyan aklı 'olmayan kimseler, tamahkarlığını gizleyen -ne kadar
önemsiz dahi olsa yine de hainlik eden hain kişi- ailen ve malın hususunda
sabah akşam mutlaka seni aldatan biradam." Bir de cimriliği ve yalanı
sözkonusu etti. Ayrıca eş-şinzir denilen fehhaş: Kötü huylu.
Ebu Gassan hadisi
rivayetinde: "İnfak et biz de sana infak edeceğiz" ibaresini
zikretmedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
63-م - (2865)
وحدثناه محمد
بن المثنى
العنزي. حدثنا
محمد بن أبي
عدي عن سعيد،
عن قتادة،
بهذا الإسناد،
ولم يذكر في
حديثه "كل مال
نحلته عبدا،
حلال".
7137- .. ./2- Bunu bize
Muhammed b. el-Müsenna el-Anezi de tahdis etti, bize Muhammed b. Ebu Adiyy,
Said’DEN tahdis etti, o Katade’DEN bu isnad ile rivayet etti ve hadisinde:
"Bir kula verdiğim her bir mal helaldir" ibaresini zikretmedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
63-م 2 - (2865)
حدثني
عبدالرحمن بن
بشر العبدي.
حدثنا يحيى بن
سعيد عن هشام،
صاحب
الدستوائي.
حدثنا قتادة
عن مطرف، عن
عياض بن حمار؛
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم خطب ذات
يوم. وساق
الحديث. وقال
في آخره: قال يحيى:
قال شعبة عن
قتادة. قال:
سمعت مطرفا في
هذا الحديث.
7138- .. ./3- Bana
Abdurrahman b. Bişr el-Abdi tahdis etti, bize Yahya b. Said ed-Destevai'nin
arkadaşı Hişam'dan tahdis etti, bize Katade, Mutarrif’DEN tahdis etti, o İyaz
b. Himar’DAN rivayet ettiğine göre RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir
gün bir hutbe verdi deyip hadisi zikretti.
Hadisin sonunda dedi ki:
Yahya dedi ki: Şu'be Katade’DEN şöyle dediğini söyledi: Ben Mutarrif'i bu
hadisi rivayetinde dinledim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Muhakkak Rabbim bana bu günümde ... bir
kuluma verdiğim her bir mal helaldir. " Burada "nehale" vermek
demektir. İfadede hazfedilmiş lafızlar vardır: Yani yüce Allah buyurdu ki:
Kullarımdan herhangi bir kula verdiğim her bir mal ona helaldir.
Maksat ise onları kendi
kendilerine haram kıldıkları saibe, Vasıle, bahire, hami ve daha başka şeylerin
reddedilmesi ve bunların onların haram kılmaları ile haram olmadıklarının
bildirilmesidir. Ayrıca kulun mülkiyetine geçirdiği her bir mal onun için
-onunla ilgili bir hak sözkonusu olmadığı sürece- helal olduğunu ortaya
koymaktır.
Yüce Allah'ın: "Ben
kullarımın hepsini hanifler olarak yarattım" buyruğu müslümanlar olarak
yarattım demektir. Masiyetlerden temiz ve arınmışlar olarak diye de açıklandığı
gibi dosdoğru yolda gidenler, hidayeti kabule yatkın hakka yönelenler diye de
açıklanmıştır. Bundan maksadın yüce Allah'ın henüz zerrecikler halinde iken
onlardan ahit aldığı ve "ben sizin Rabbiniz değil miyim" buyurması
üzerine onların "evet Rabbimizsin" (Araf, 72) dedikleri zamanı kastettiği
de söylenmiştir.
"Gerçek şu ki
şeytanlar onlara geldi de onları dinlerinden alıp uzaklaştırdı." Bizim
diyarımızdaki nüshalarda bu şekilde "fectillethum: onları alıp
uzaklaştırdı" şeklinde cim harfi iledir. Kadı lyaz da bunu çoğunluğun
rivayetinden olmak üzere böylece nakletmiştir. Ancak Hafız Ebu Ali
el-Gassani'nin rivayetinden ise bunu hı harfi ile "fehtalethum" diye
rivayet etmiştir. Ama birincisi daha sahih ve daha açıktır. Yani onları hafife
alıp üzerinde bulundukları hallerinden uzaklaştırdılar, onları batılda dolaştırdılar.
el-Herev! ve başkaları bunu böylece açıklamışlardır. Şemir ise bunu bir kimseyi
alıp uzaklaştırmak, önüne katıp sürüklemek, götürmek diye açıklamıştır. Kadı
Iyaz dediki: Bunu hı harfi ile "fehtalethum" diye rivayet edenlere
göre bunun manası onları dinlerinden alıkoyarlar ve dinlerini izlemelerini
önlerler demektir.
"Muhakkak yüce
Allah yeryüzündekilere baktı ... " Makt: aşırı derecedeki buğz
anlamındadır. Buradaki buğz etmekten ve bakmaktan kasıt ise Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in peygamber olarak gönderilmeden önceki
zamandır. "Kitap ehlinin kalıntıları" dan maksat ise değişikliğe
uğratılmadan hak dinlerine sımsıkı sarılmaya devam edenler demektir.
Yüce Allah'ın: "Ben
seni ancak sınayayım ve seninle başkalarını sınayayİm diye gönderdim"
buyruğunun anlamı da şudur: Senin ortaya koyacağın şekilde risaleti tebliğ ve
bunun dışında Allah yolunda hakkı ile cihad etmek, yüce Allah yolunda sabretmek
ve daha başka hususlarla sınamak, seninle de seni kendilerine gönderdiklerimi sınamak
istedim. Çünkü onlardan bir kısmının imanı açığa çıkacak, itaatlerinde İhlaslı
olacak. Kimisi geri kalacak, düşmanlık ve küfür üzerinde sürekli ısrar edecek,
kimisi münafıklık edecektir. Maksat bunun açıkça ortada görülen bir vakıa
haline gelmesi için onu sınamaktır. Çünkü şanı yüce Allah kulları ancak
onlardan vakıa olarak çıkan (yaptıkları işler) dolayısıyla cezalandırır.
Meydana gelmeden önce onların yapacaklarını bildiği şeylere göre değiL. Yoksa
şanı yüce Allah her şeyi meydana gelmeden önce esasen bilmektedir. Bu da yüce
Allah'ın: ''Aranızdan cihad edenlerle sabredenleri bilinceye (ortaya
çıkarıncaya) kadar mutlaka sizi sınayacağız" (Muhammed, 31) buyruğuna
benzemektedir. Yani onların bu işi yaptıklarını ve bunun niteliğini
kazandıklarını bilelim diye böyle yapıyoruz.
Yüce Allah'ın:
"Sana suyun yıkayamayacağı bir kitap indirdik. Onu uyurken ve uyanıkken
okursun" buyruğuna gelince, "suyun yıkayamadığı" sözü şu
demektir: Yani o kalplerde hıfzedilmiş ve kaybolup gitmesi sözkonusu değildir.
Aksine zaman durdukça kalacaktır. Yüce Allah'ın: "Onu uyurken ve uyanıkken
okursun" buyruğu hakkında da ilim adamları şöyle demişlerdir:
Bu senin uyku halinde de
uyanıklık halinde de senin için hıfzedilmiş olması anlamındadır. Sen bunu kolay
bir şekilde okursun anlamında olduğu da söylenmiştir.
"Ben: Rabbim o
taktirde onlar başımı yararlar ve onu bir ekmek haline getirip bırakırlar
dedim. " Burada "yesluğu: yararlar" kelimesi peltek se iledir.
Başımı yararlar, kanatırlar tıpkı bir ekmeğin kırıldığı gibi kırarlar demektir.
"Onlara gaza et,
gazanda sana yardım ederiz. " Burada nuğzike nun harfi ötreli olarak
gazamda sana yardım ederiz anlamındadır.
"Cennetlikler üç
türlüdür ... iffetli olan ve iffetli davranan" buradaki
"müslüman" kelimesi akraba anlamındaki lafız üzerine atfedilmiş ve
mecrurdur. (Akraba ve müslüman anlamındadır). Muksit ise adalet sahibi,
adaletli (yönetici) demektir.
"Size tabi olan ...
kendilerini yanlıştan koruyan, aklı olmayan, zayıf kimse" burada
"zebr: aklı olmayan" kelimesi ze harfi fethalı, be harfi sakindir.
Yani kendisini yapılmaması gereken hususlardan alıkoyan bir aklı bulunmayan
kişi demektir. Malı olmayan kişi diye açıklandığı gibi kendisinde
dayanabileceği bir şeyi olmayan kimse diye de açıklanmışlır.
"La yetbaune: tabi olmazlar,
uymazlar" ayn ile ve şeddesizdir. Bir de ittibadan gelerek şeddeli
(yettebiune) diye de zaptedilmiştir. Bazı nüshalarda ise "yebtagune"
şeklinde olup istemezler, aramazlar demektir.
"Önemsiz dahi olsa
(her bir şeye) mutlaka hainlik eden, tamahkar olup tamahkarlığını açıklamayan
hain kişi" buradaki "layahfa: görülmeyen" demektir. Dil
bilginleri der ki: Bir şeyi açığa çıkartmak için bu fiil kullanılır. Gizleyip
saklamayı anlatmak için de yine aynı kökten gelen "ehfa" fiili
kullanılır. Meşhur olan budur. Her ikisinin her iki anlamda kullanılan iki ayrı
söyleyiş olduğu da söylenmiştir.
"Bir de cimriliği
ve yalanı sözkonusu etti." Nüshaların bir çoğunda ise "yahut
yalanı" şeklinde bazılarında da "ve yalanı" şeklindedir. Bizim
diyarımızdaki nüshalarda meşhur olan birincisidir. Kadı Iyaz dedi ki:
Üstatlarımızın tamamından bizim rivayetimiz "ve yalan" şeklidir.
Yalnız İbn Ebu Cafer Taberi’DEN "veya" diye nakletmiştir. Bazı
üstadlar da: Muhtemelen doğrusu da budur. Böylelikle de zikredilenler beş tane
olur demişlerdir.
Şin ve zı kesreli, arada
nun sakin olmak üzere "şinzir" kelimesini hadiste "fehhaş: kötü
huylu diye açıklamışlır. Bu da huyu kötü olan kişi demektir.
64 - (2865) وحدثني
أبو عمار،
حسين بن حريث.
حدثنا الفضل بن
موسى عن
الحسين، عن
مطر. حدثني
قتادة عن مطرف
بن عبدالله بن
الشخير، عن
عياض بن حمار،
أخي بني مجاشع،
قال:
قام
فينا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم ذات
يوم خطيبا.
فقال "إن الله
أمرني" وساق
في الحديث بمثل
حديث هشام عن
قتادة. وزاد
فيه "وإن الله
أوحى إلى أن
تواضعوا حتى
لا يفخر أحد
على أحد، ولا
يبغي أحد على
أحد". وقال في
حديثه "وهم
فيكم تبعا لا
يبغون أهلا ولا
مالا". فقلت:
فيكون ذلك؟ يا
أبا عبدالله!
قال: نعم. والله!
لقد أدركتهم
في الجاهلية.
وإن الرجل
ليرعى على
الحي، ما به
إلا وليدتهم
يطؤها.
7139-64/4- Bana Ebu
Ammar Huseyn b. Hureys de tahdis etti, bize elFadl b. Musa, Hüseyn'den tahdis
etti, o Matar'dan rivayet etti. Bana Katade, Mutarrif b. Abdullah b.
eş-Şıhhir’DEN tahdis etti, o Mücaşi' oğullarının kardeşi İyaz b. Himar'dan
şöyle dediğini rivayet etti: Bir gün, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
hutbe okumak üzere aramızda ayağa kalktı ve: "Muhakkak Allah bana emir
buyurdu" deyip hadisi Hişam'ın Katade'den diye naklettiği hadis diye aynı
şekilde rivayet etti. Rivayetinde şunları da ekledi: "Ve muhakkak Allah
bana şunu da vahyetti: Karşılıklı olarak mütevazi olunuz. Öyle ki kimse kimseye
karşı övünmesin. Kimse kimseye karşı taşkınlık etmesin. " Yine hadisi
rivayetinde şunları da söyledi: "Onlar sizin aranızda tabidirler. Ne bir
aile ne de bir mal sahibi olmayı isterler" demiştir.
Bunun üzerine ben: Ey
Ebu Abdullah! Bunlar olacak mıdır dedim. O:
Evet vallahi. Gerçekten
ben onlara cahiliye döneminde yetiştim. Adam bir kabile halkına çobanlık ediyor
ve onun kendisi ile cima ettiği cariyelerinden başka hiçbir şeyi olmuyordu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Bu
olacak mı ey Ebu Abdullah! O evet vallahi. Andolsun ben cahiliye döneminde
onlara yetiştim ... dedi." Burada sözü geçen Ebu Abdullah Mutarrif b.
Abdullah'dır. Ona soruyu soran kişi Katade'dir. Ben onlara cahiliye döneminde
yetiştim" sözü ile muhtemelen onların son zamanlarını ve cahiliye
döneminden kalıntılarını kastetmektedir. Yoksa Mutarrif gerçek manada ve aklı
eren bir kişi olarak cahiliye zamanına yetişmesi sözkonusu olmayacak kadar yaşı
küçük idi.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: