SAHİH-İ MÜSLİM

TEVBE

 

8- KATİLİN -ÖLDÜRDÜĞÜ KİŞİ SAYISI ÇOK OLSA DAHİ- TEVBESİNİN KABUL EDİLMESİ BABI

 

6939-46/1- Bize Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar -lafız İbnu'l Müsenna'ya ait olmak üzere- tahdis edip dedi ki: Bize Muaz b. Hişam tahdis etti, bize babam Katade’DEN tahdis etti, o Ebu Sıddık'den, o Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sizden öncekiler arasında doksan dokuz can öldürmüş bir adam vardı. Yeryüzünün en alim kişisini sordu. Ona bir rahip gösterildi. O da onun yanına gitti ve kendisinin doksan dokuz can öldürdüğünü, tevbesinin mümkün olup olmadığını sordu. Rahip hayır deyince onu da öldürdü ve onunla yüze tamamladı. Sonra yine yeryüzündekilerin en alimini sordu. Ona alim bir adam gösterildi. Ona kendisinin yüz kişi öldürdüğünü, tevbe etmesinin mümkün olup olmadığını sordu. Adam: Elbette olur dedi. Kendisi ile tevbesi arasına kim girebilir ki (diye ekledi ve şöyle devam etti):

 

Şimdi şöyle şöyle bir yere git. Orada Allah'a ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah'a ibadet et. Kendi topraklarına geri dönme. Çünkü orası bir kötülük yeridir. O da yola koyuldu. Yolun ortasına vannca eceli geldi. Rahmet melekleri ile azap melekleri onun hakkında anlaşmazlığa düştüler. Rahmet melekleri: Bu kalbi ile Allah'a yönelmiş olarak tevbe ederek geldi dediler. Azab melekleri: O hiçbir hayır işlemedi dedi, Bunun üzerine bir insan suretinde bir melek onlara geldi. Onu aralarında hakem yaptılar. O da: Her iki yer arasını ölçün. Hangisine daha yakın ise o oraya aittir dedi. Onlar da ölçtüler, onun gitmek istediği yere daha yakın olduğunu gördüler. Böylelikle onu rahmet melekleri aldı. "

 

Katade dedi ki: Hasan dedi ki: Bize zikrolunduğuna göre ölüm ona gelince göğsü ile (gideceği yere doğru) kendisini yakınlaştırdı.

 

Diğer tahric: Buhari, 3470; İbn Mace, 2622

 

 

 

6940-47/2- Bana Ubeydullah b. Muaz el-Anberı tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Şu'be, Katade'den tahdis ettiğine göre o Ebu Sıddık en-Naci'yi (şöyle derken) dinlemiştir: Ebu Said el-Hudri, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den rivayet ettiğine göre "Doksan dokuz can öldürmüş bir adam vardı. Tevbesi olur mu diye sormaya başladı. Bir rahibe gitti. Ona sordu, rahip: Senin tevben yoktur dedi, Bunun üzerine rahibi de öldürdü, Sonra yine soruşturmaya başladı. Sonra bir şehirden salih bir topluluğun bulunduğu başka bir şehire çıkıp gitti. Yolun bir yerinde iken eceli geldi. Göğsü ile kendisini itti, sonra öldü. Rahmet melekleri ile azap melekleri onun hakkında anlaşmazlığa düştü. Salih kimselerin bulunduğu şehre öbüründen bir karış daha yakın idi. Böylelikle oranın halkından sayıldı. "

 

 

 

6941-48/3- Bize Muhammed b. Beşşar tahdis etti, bize İbn Ebu Adiyy tahdis etti, bize Şu'be, Katade'den bu isnad ile Muaz b. Muaz'ın hadisine yakın olarak rivayet etti ve rivayetinde şunları ekledi: ''Allah buna uzaklaş diye diğerine de yakınlaş diye vahyetti. "

 

 

AÇIKLAMA:          (6941) "Doksan dokuz can öldürmüş bir adamın sonradan bir kişi daha öldürüp yüze tamamlaması sonra alim bir kişinin tevbesinin kabul olacağını" bildirdiği hadis. İlim adamlarının kanaati budur. Onlar kasten öldüren kimsenin tevbesinin sahih olacağı üzerinde icma etmişlerdir. Bu hususta İbn Abbas dışında aralarından muhalefet eden yoktur. Seleften bazılarından buna muhalif olarak gelen nakillerde bu görüş sahibinin maksadı tevbenin sebebinden (yani öldürmekten) vazgeçirmek, alıkoymaktır. Yoksa tevbesinin kabul olunmayacağına inandığından değildir. Bu hususta da bu hadis gayet açıktır. Her ne kadar bu bizden öncekilerin şeriati olup, bizden öncekilerin şeriatinin delil olup olmayacağı hususunda görüş ayrılığı varsa da bu görüş ayrılığının olduğu nokta değildir. Görüş ayrılığının noktası bizim şeriatimizde ona uygun hükmün ve onu doğru kabul eden hükmün varid olmaması halinde sözkonusudur. Eğer aynı husus bizim için de bir şeriat olarak gelirse bizim de şeriatimizin o olduğunda şüphe yoktur. İşte bu hususta da bizim şeriatimizde hüküm varid olmuş bulunmaktadır. Bu da yüce Allah'ın: "Onlar ki Allah ile birlikte başka bir ilaha (dua ve ibadet) etmezler ve öldürmezler. .. Tevbe edenler müstesna" (Furkan, 68) buyruğudur. Yüce Allah'ın: "Kim kasten bir mümini öldürürse onun cezası içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir" (Nisa, 93) buyruğuna gelince, bunun anlamı hakkındaki doğru açıklama onun cezasının cehennem olduğudur. Bununla birlikte ona bu cezanın verilmesi de mümkündür, başka bir ceza ile cezalandırılması da mümkündür. Ona hiç ceza verilmeyip af edilmesi de mümkündür.

 

Eğer haksız yere helal kabul ederek ve herhangi bir te'vili de bulunmaksızın kasten öldürürse şüphesiz ki bu kişi kafirdir, mürteddir ve bundan dolayı da cehennemde ebedi kalacağı icma ile kabul edilmiştir. Eğer onu öldürmeyi helal kabul etmeyip aksine haram olduğuna da inanıyorsa bu kişi fasıktır, isyankardır, büyük bir günah işlemiştir. Onun cezası cehennemde ebediyyen kalmaktır. Fakat yüce Allah lütfu ile daha sonra muvahhid olarak ölen bir kimsenin orada ebediyyen kalmayacağını haber verdiği için bu da orada ebediyyen bırakılmayacaktır. Aksine af edilebilir. Hiçbir şekilde cehenneme de girmeyebilir. Af edilmeyerek aksine diğer isyankar muvahhidler gibi de azaplandırılabilir, sonra da onlarla birlikte cennete gitmek üzere çıkar. Bir daha da cehenneme girmez. Ayetin anlamı hakkında doğru olan budur. Katilin özel bir ceza ile cezalandırılmayı hak etmesi bu (ebedi cehennemde kalmak) cezasının kesin olmasını gerektirmez. Diğer taraftan ayet-i kerimede o kimsenin cehennemde ebedi bırakılacağı haber verilmemektedir. Ayette cezasının bu olduğu söylenmektedir. Yani böyle bir cezayı hak eder demektir.

 

Bir diğer görüşe göre maksat helal olduğuna inanarak öldüren kişidir.

 

Bir diğer açıklamaya göre ayet muayyen bir kişi hakkındadır. Başka bir görüşe göre ebediyyen kalmaktan kasıt devamlılık değil uzun bir süre kalmaktır. Bunun eğer ona ceza verecek olursa cezası budur anlamında olduğu da söylenmiştir. Ama bütün bu açıklamalar zayıf ya da tutarsızdır. Çünkü ayetin lafızlarının gerçek manalarına muhaliftir. Bu (son) görüş ise bir çok kimsenin dilinde yaygın olmakla birlikte bu da tutarsız bir görüştür. Çünkü bu görüşe göre eğer onu af edecek olursa cehennem'in ceza olma durumu sözkonusu olmaz. Halbuki cehennem onun için bir cezadır ama Allah onu affedip lütuf ve keremi ile onu cezalandırmamış olur. Fakat doğrusu bizim yaptığımız ilk açıklamadır. Allah en iyi bilendir.

"Şöyle şöyle bir yere git. Orada Allah'a ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah'a ibadet et..." İlim adamları der ki: Bu ifadelerde tevbe eden kimsenin günah işlediği yerlerden ve bu günaha yardımcı olan arkadaşlardan ayrılmasının onların halleri bu olduğu sürece onlarla ilişkilerini koparmasının, onların yerine hayırlı, salih, alim, ibadet eden vera ve takva sahibi kendilerine uyulan arkadaşlıklarından yararlanılan kimselerle arkadaşlık etmelidir. Bununla tevbesi daha da sağlamlaşır ..

 

"Vola koyuldu. Nihayet yolun ortasına gelince eceli geldi." Buradaki "nısb: yarısı" kelimesinde sad harfi şeddesizdir. Yolun yarısına vardığı zaman demektir.

"Göğsü ile kendisini itti." Yani o tarafa doğru kendisini götÜrmeye çalıştı.

Meleklerin her iki kasaba arasını ölçüp kendi aralarına hakem yaptıkları meleğin de verdiği bu hükme gelince, bu da yüce Allah'ın o adamın durumu hakkında melekler şüpheye ve anlaşmazlığa düşünce, kendilerine yanlarından geçecek bir adamı hakem yapmalarını emrettiği ve meleğin de bir adam suretinde geçip bu hükmü verdiği şeklinde açıklanır.

 

 

 

 

6942-49/4- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Ebu Üsame, Talha b. Yahya’DAN tahdis etti, o Ebu Burde'den, o Ebu Musa’DAN şöyle dediğini rivayet etti: ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde aziz ve celil Allah her bir müslümana bir yahudi yahut bir nasrani verir ve: Bu senin cehennem ateşinden kurtuluşundur buyurur. "

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6943-50/5- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Affan b. Müslim tahdis etti, bize Hemmam tahdis etti, bize Katade'nin tahdis ettiğine göre Avn ve Said b. Ebu Burde kendisine şunu tahdis etti: Her ikisi de Ebu Burde'nin Ömer b. Abdulaziz'e babasından (Burde' den) o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Müslüman bir adam ölürse, mutlaka Allah cehenneme onun yerine bir yahudi ya da hristiyanı koyar." (Katade) dedi ki: Bunun üzerine Ömer b. Abdulaziz ona (Said'e) üç defa kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a babasının bu hadisi kendisine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye rivayet ettiğine dair yemin ettirdi. O da ona yemin etti. (Katade) dedi ki: Said bana kendisine yemin ettirdiğini söylemedi. Bununla birlikte Avn'ın sözünü de reddetmedi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6944-....6/- Bize İshak b. İbrahim ve Muhammed el-Müsenna birlikte Abdüssamed b. Abdülvaris'ten tahdis etti. Bize Hemmam haber verdi, bize Katade bu isnadı ile Affan'ın hadisine yakın olarak tahdis etti ve: Avn b. Utbe dedi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6945-5117- Bize Muhammed b. Amr b. Abbad b. Cebele b. Ebu Revvad tahdis etti, bize Harami b. Umare tahdis etti, bize Şeddad Ebu Talha er-Rasimi, Gaylan b. Cerid'den tahdis etti, o Ebu Burde'den, o babasından, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kıyamet gününde müslümanlardan bazı kimseler dağlar gibi günahlarla gelecek. Allah da bu günahları onlara bağışlayıp yahudilerle hristiyanların üzerine koyacak." Ben böyle zannediyorum (dedi).

 

Ebu Ravf dedi ki: Şüphenin kimden kaynaklandığını bilmiyorum.

 

Ebu Burde dedi ki: Ben bu hadisi Ömer b. Abdulaziz'e naklettim de o:

Senin baban mı bunu sana Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den tahdis etti dedi. Ben: Evet dedim.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          (6942) "Kıyamet gününde yüce Allah her bir müslümana bir yahudi ya da bir hristiyan verecek ve: Bu senin cehennemden kurtuluşundur buyuracak. " Bir rivayette de (6943) "Müslüman bir adam ölürse mutlaka Allah'da onun yerine cehenneme ya bir yahudi ya da bir hristiyanı koyar. " Öbür rivayette ise (6945) "Kıyamet gününde müslümanlardan bazı kimseler dağlar gibi günahlarla gelecek. .. " buyurulmaktadır.

 

Fe harfi fethalı olmak üzere fekak: kurtuluş, kurtarıcı vasıta kesreli olarak da (fikak şeklinde) söylenmekle birlikte fethalı söyleyiş daha fasih ve daha meşhurdur. Kurtuluş ve fidye anlamındadır.

 

Bu hadisin manasına Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği şu hadis açıklık getirmektedir: "Herkesin cennette kalacağı bir yeri, cehennemde de kalacağı bir yeri vardır. Mümin cennete girdiği taktirde küfrü sebebi ile kafirler böyle bir şeyi hak ettiğinden ötürü onun cehennemdeki yerine geçecektir."

 

"Bu senin cehennemden kurtuluşundur" yani sen cehenneme girmek istemiyordun. Bu da senin oradan kurtulman içinsenin fidyendir. Çünkü yüce Allah orası için onu dolduracak sayıda kimseleri takdir buyurmuştur. Kafirler küfürleri ve günahları sebebi ile cehenneme girdikleri vakit de müslümanlar için bir kurtuluş vesilesi, bir fidye gibi olurlar.

 

(6945) "Kıyamet gününde müslümanlardan bazı kimseler dağlar gibi günahlar ile gelecek" rivayetinin anlamı da şudur: Şanı Yüce Allah müslümanlara o günahları bağışlayacak ve üzerlerinden kaldırıp küfürleri ve günahları sebebi ile o günahların mislini yahudilerle hristiyanlar üzerine koyacak ve onları kendi amelleri ile cehenneme sokacaktır. Müslümanların günahı ile değil. Böyle bir te'vil kaçınılmazdır, çünkü Yüce Allah'ın: "Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez" (En'am, 164) buyruğu bunu gerektirmektedir. Buna göre 'b günahlan onların üzerine koyması" mecazi bir ifadedir. Yani belirttiğimiz gibi günahları sebebi ile onların bir benzerini üzerlerine koyar. Ama şanı yüce Allah müslümanların günahlarını kaldırıp kafirlerin günahlarını olduğu gibi bırakınca bu durumda her iki kesimin günahını kendileri taşımış gibi olurlar. Çünkü onlar kalıcı bir günah olan kendi günahlarını taşırlar.

 

Bununla birlikte şunun da kastedilmiş olma ihtimali vardır: Kafirler bu günahların işlenmesini ilk başlatanlar olmak sureti ile bir sebep teşkil etmiş olabilirler. Bu durumda bu günahlar yüce Allah'ın affetmesi ile müslümanlardan düşer ve kendileri bu günahları işlemenin yolunu açtıkları için o günahların misli kafirlerin üzerine konulur. Çünkü kötü bir yol açan kimseye onun gereğince iş yapanların günahının aynısı konulur. Allah en iyi bilendir.

 

(6943) "Ömer b. Abdulaziz ... yemin ettirdi." Ona yemin ettirmesi daha emin ve daha rahat ve huzurlu olmak içindi. Ayrıca bütün müslümanlar için bu pek büyük müjdeden dolayı ileri derecede sevinmiş olmasından dolayı idi. Bir diğer sebep de eğer bu hususta herhangi bir şüphesi, bir yanlışlık, bir unutma, bir tereddüt ve buna benzer bir hal varsa o taktirde yemin etmekte tereddüt gösterirdi. Yemin ettikten sonra da bütün bu hususların olmadığı kesinlikle ortaya çıkar ve böylelikle hadisin sahih olduğunu öğrenmiş olur.

 

Ömer b. Abdulaziz ve Şafii’DEN -yüce Allah'ın rahmeti onlara-: Bu hadis, müslümanlar için en ümit verici hadistir dedikleri rivayet edilmiştir. Her müslümanın bir fidyesinin olacağı ve fidyenin genel olduğunu ihtiva ettiğinden ötürü hadis dedikleri gibidir. Hamd Allah'a mahsustur .

 

 

 

 

6946-52/8- Bize Züheyr b. Harb tahdis etti, bize İsmail b. İbrahim, Hişam ed-Destevai'den tahdis etti, o Katade'den, o Saffan b. Muharriz'den şöyle dediğini rivayet etti: Bir adam İbn Ömer'e: Sen Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in necva (gizli konuşma) hakkında nasıl bir söz söylediğini dinlemiştin dedi. İbn Ömer şu cevabı verdi: Ben O'nu şöyle buyururken dinledim: "Kıyamet gününde mümin aziz ve celil Rabbine yakınlaştırılır. Nihayet örtüsünü onun üzerine koyar ve ona günahlarını söyleterek: Biliyor musun der. o, evet Rabbim biliyorum der. Yüce Allah da: Ben bunları dünyada iken senin için örttüm. Bugün de bu günahlarını sana bağışlıyorum buyurur ve hasenatının yazılı olduğu sahife ona verilir. Kafirlerle münafıklara gelince, bütün yaratılmışların başucunda: Bunlar Allah'a yalan söyleyenlerdir diye yüksek sesle seslenilir. "

 

 

Diğer tahric: Buhari, 6441, 4685, 6070,7514; İbn Mace, 183

 

AÇIKLAMA:          "Kıyamet gününde mümin Rabbine yakınlaştırılır. .. " "Kenef: fethalı nun ile olup örtmek, setretmek, affetmek demektir. Burada yakınlaştırılmaktan maksat da keramet ve ihsan anlamındaki yakınlaştırmadır. Mesafe itibari ile bir yakınlaştırma değildir. Zaten aziz ve celil Allah mesafeden münezzehtir, mesafenin yakınlaştırılması O'nun hakkında sözkonusu değildir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

9- KA'B BİN MALİK'İN VE İKİ ARKADAŞININ TEVBE ETMESİ HADİSİ BABI