SAHİH-İ MÜSLİM |
TEVBE |
8 - باب
قبول توبة
القاتل، وإن
كثر قتله
8- KATİLİN -ÖLDÜRDÜĞÜ KİŞİ SAYISI ÇOK OLSA DAHİ- TEVBESİNİN KABUL EDİLMESİ BABI
46 - (2766) حدثنا
محمد بن
المثنى ومحمد
بن بشار
(واللفظ لابن
المثنى). قال:
حدثنا معاذ بن
هشام. حدثني
أبي عن قتادة،
عن أبي
الصديق، عن
أبي سعيد
الخدري؛ أن
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم قال "كان
فيمن كان
قبلكم رجل قتل
تسعة وتسعين
نفسا. فسأل عن أعلم
أهل الأرض فدل
على راهب
فأتاه فقال:
إنه قتل تسعة
وتسعين نفسا.
فهل له من
توبة؟ فقال: لا.
فقتله. فكمل
به مائة. ثم
سأل عن أعلم
أهل الأرض فدل
على رجل عالم.
فقال: إنه قتل
مائة نفس. فهل
له من توبة؟
فقال: نعم. ومن
يحول بينه
وبين التوبة؟
انطلق إلى أرض
كذا وكذا. فإن
بها أناسا
يعبدون الله
فاعبد الله
معهم. ولا
ترجع إلى أرضك
فإنها أرض
سوء. فانطلق
حتى إذا نصف
الطريق أتاه
الموت.
فاختصمت فيه
ملائكة
الرحمة
وملائكة
العذاب. فقالت
ملائكة
الرحمة: جاء
تائبا مقبلا
بقلبه إلى
الله. وقالت
ملائكة
العذاب: إنه
لم يعمل خيرا
قط. فأتاه ملك
في صورة آدمي.
فجعلوه بينهم.
فقال: قيسوا
ما بين
الأرضين. فإلى
أيتهما كان
أدنى، فهو له.
فقاسوه
فوجدوه أدنى
إلى الأرض التي
أراد. فقبضته
ملائكة
الرحمة"
قال
قتادة: فقال
الحسن: ذكر
لنا؛ أنه لما
أتاه الموت
نأى بصدره.
6939-46/1- Bize Muhammed
b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar -lafız İbnu'l Müsenna'ya ait olmak üzere- tahdis
edip dedi ki: Bize Muaz b. Hişam tahdis etti, bize babam Katade’DEN tahdis
etti, o Ebu Sıddık'den, o Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Allah'ın
Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sizden öncekiler
arasında doksan dokuz can öldürmüş bir adam vardı. Yeryüzünün en alim kişisini
sordu. Ona bir rahip gösterildi. O da onun yanına gitti ve kendisinin doksan
dokuz can öldürdüğünü, tevbesinin mümkün olup olmadığını sordu. Rahip hayır
deyince onu da öldürdü ve onunla yüze tamamladı. Sonra yine yeryüzündekilerin
en alimini sordu. Ona alim bir adam gösterildi. Ona kendisinin yüz kişi
öldürdüğünü, tevbe etmesinin mümkün olup olmadığını sordu. Adam: Elbette olur
dedi. Kendisi ile tevbesi arasına kim girebilir ki (diye ekledi ve şöyle devam
etti):
Şimdi şöyle şöyle bir
yere git. Orada Allah'a ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte
Allah'a ibadet et. Kendi topraklarına geri dönme. Çünkü orası bir kötülük
yeridir. O da yola koyuldu. Yolun ortasına vannca eceli geldi. Rahmet melekleri
ile azap melekleri onun hakkında anlaşmazlığa düştüler. Rahmet melekleri: Bu
kalbi ile Allah'a yönelmiş olarak tevbe ederek geldi dediler. Azab melekleri: O
hiçbir hayır işlemedi dedi, Bunun üzerine bir insan suretinde bir melek onlara
geldi. Onu aralarında hakem yaptılar. O da: Her iki yer arasını ölçün.
Hangisine daha yakın ise o oraya aittir dedi. Onlar da ölçtüler, onun gitmek
istediği yere daha yakın olduğunu gördüler. Böylelikle onu rahmet melekleri
aldı. "
Katade dedi ki: Hasan
dedi ki: Bize zikrolunduğuna göre ölüm ona gelince göğsü ile (gideceği yere
doğru) kendisini yakınlaştırdı.
Diğer tahric: Buhari,
3470; İbn Mace, 2622
47 - (2766) حدثني
عبيدالله بن
معاذ العنبري.
حدثنا أبي. حدثنا
شعبة عن
قتادة؛ أنه
سمع أبا
الصديق الناجي،
عن أبي سعيد
الخدري، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم؛ "أن
رجلا قتل تسعة
وتسعين نفسا.
فجعل يسأل: هل
له من توبة؟
فأتى راهبا
فسأله فقال:
ليست لك توبة.
فقتل الراهب.
ثم جعل يسأل.
ثم خرج من
قرية إلى قرية
فيها قوم
صالحون. فلما
كان في بعض
الطريق أدركه
الموت. فنأى
بصدره. ثم مات.
فاختصمت فيه
ملائكة
الرحمة
وملائكة
العذاب. فكان إلى
القرية
الصالحة أقرب
منها بشبر.
فجعل من أهلها".
6940-47/2-
Bana Ubeydullah b. Muaz el-Anberı tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize
Şu'be, Katade'den tahdis ettiğine göre o Ebu Sıddık en-Naci'yi (şöyle derken)
dinlemiştir: Ebu Said el-Hudri, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den rivayet
ettiğine göre "Doksan dokuz can öldürmüş bir adam vardı. Tevbesi olur mu
diye sormaya başladı. Bir rahibe gitti. Ona sordu, rahip: Senin tevben yoktur
dedi, Bunun üzerine rahibi de öldürdü, Sonra yine soruşturmaya başladı. Sonra
bir şehirden salih bir topluluğun bulunduğu başka bir şehire çıkıp gitti. Yolun
bir yerinde iken eceli geldi. Göğsü ile kendisini itti, sonra öldü. Rahmet
melekleri ile azap melekleri onun hakkında anlaşmazlığa düştü. Salih kimselerin
bulunduğu şehre öbüründen bir karış daha yakın idi. Böylelikle oranın halkından
sayıldı. "
48 - (2766) حدثنا
محمد بن بشار.
حدثنا ابن أبي
عدي. حدثنا شعبة
عن قتادة،
بهذا
الإسناد، نحو
حديث معاذ بن
معاذ. وزاد
فيه "فأوحى الله
إلى هذه: أن
تباعدي. وإلى
هذه: أن تقربي".
6941-48/3-
Bize Muhammed b. Beşşar tahdis etti, bize İbn Ebu Adiyy tahdis etti, bize
Şu'be, Katade'den bu isnad ile Muaz b. Muaz'ın hadisine yakın olarak rivayet
etti ve rivayetinde şunları ekledi: ''Allah buna uzaklaş diye diğerine de
yakınlaş diye vahyetti. "
AÇIKLAMA: (6941)
"Doksan dokuz can öldürmüş bir adamın sonradan bir kişi daha öldürüp yüze
tamamlaması sonra alim bir kişinin tevbesinin kabul olacağını" bildirdiği
hadis. İlim adamlarının kanaati budur. Onlar kasten öldüren kimsenin tevbesinin
sahih olacağı üzerinde icma etmişlerdir. Bu hususta İbn Abbas dışında
aralarından muhalefet eden yoktur. Seleften bazılarından buna muhalif olarak
gelen nakillerde bu görüş sahibinin maksadı tevbenin sebebinden (yani
öldürmekten) vazgeçirmek, alıkoymaktır. Yoksa tevbesinin kabul olunmayacağına
inandığından değildir. Bu hususta da bu hadis gayet açıktır. Her ne kadar bu
bizden öncekilerin şeriati olup, bizden öncekilerin şeriatinin delil olup
olmayacağı hususunda görüş ayrılığı varsa da bu görüş ayrılığının olduğu nokta
değildir. Görüş ayrılığının noktası bizim şeriatimizde ona uygun hükmün ve onu
doğru kabul eden hükmün varid olmaması halinde sözkonusudur. Eğer aynı husus
bizim için de bir şeriat olarak gelirse bizim de şeriatimizin o olduğunda şüphe
yoktur. İşte bu hususta da bizim şeriatimizde hüküm varid olmuş bulunmaktadır.
Bu da yüce Allah'ın: "Onlar ki Allah ile birlikte başka bir ilaha (dua ve
ibadet) etmezler ve öldürmezler. .. Tevbe edenler müstesna" (Furkan, 68)
buyruğudur. Yüce Allah'ın: "Kim kasten bir mümini öldürürse onun cezası
içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir" (Nisa, 93) buyruğuna gelince, bunun
anlamı hakkındaki doğru açıklama onun cezasının cehennem olduğudur. Bununla
birlikte ona bu cezanın verilmesi de mümkündür, başka bir ceza ile
cezalandırılması da mümkündür. Ona hiç ceza verilmeyip af edilmesi de
mümkündür.
Eğer haksız yere helal
kabul ederek ve herhangi bir te'vili de bulunmaksızın kasten öldürürse şüphesiz
ki bu kişi kafirdir, mürteddir ve bundan dolayı da cehennemde ebedi kalacağı
icma ile kabul edilmiştir. Eğer onu öldürmeyi helal kabul etmeyip aksine haram
olduğuna da inanıyorsa bu kişi fasıktır, isyankardır, büyük bir günah
işlemiştir. Onun cezası cehennemde ebediyyen kalmaktır. Fakat yüce Allah lütfu
ile daha sonra muvahhid olarak ölen bir kimsenin orada ebediyyen kalmayacağını
haber verdiği için bu da orada ebediyyen bırakılmayacaktır. Aksine af
edilebilir. Hiçbir şekilde cehenneme de girmeyebilir. Af edilmeyerek aksine
diğer isyankar muvahhidler gibi de azaplandırılabilir, sonra da onlarla
birlikte cennete gitmek üzere çıkar. Bir daha da cehenneme girmez. Ayetin
anlamı hakkında doğru olan budur. Katilin özel bir ceza ile cezalandırılmayı
hak etmesi bu (ebedi cehennemde kalmak) cezasının kesin olmasını gerektirmez.
Diğer taraftan ayet-i kerimede o kimsenin cehennemde ebedi bırakılacağı haber
verilmemektedir. Ayette cezasının bu olduğu söylenmektedir. Yani böyle bir
cezayı hak eder demektir.
Bir diğer görüşe göre
maksat helal olduğuna inanarak öldüren kişidir.
Bir diğer açıklamaya
göre ayet muayyen bir kişi hakkındadır. Başka bir görüşe göre ebediyyen
kalmaktan kasıt devamlılık değil uzun bir süre kalmaktır. Bunun eğer ona ceza
verecek olursa cezası budur anlamında olduğu da söylenmiştir. Ama bütün bu
açıklamalar zayıf ya da tutarsızdır. Çünkü ayetin lafızlarının gerçek
manalarına muhaliftir. Bu (son) görüş ise bir çok kimsenin dilinde yaygın
olmakla birlikte bu da tutarsız bir görüştür. Çünkü bu görüşe göre eğer onu af
edecek olursa cehennem'in ceza olma durumu sözkonusu olmaz. Halbuki cehennem
onun için bir cezadır ama Allah onu affedip lütuf ve keremi ile onu
cezalandırmamış olur. Fakat doğrusu bizim yaptığımız ilk açıklamadır. Allah en
iyi bilendir.
"Şöyle şöyle bir
yere git. Orada Allah'a ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte
Allah'a ibadet et..." İlim adamları der ki: Bu ifadelerde tevbe eden
kimsenin günah işlediği yerlerden ve bu günaha yardımcı olan arkadaşlardan
ayrılmasının onların halleri bu olduğu sürece onlarla ilişkilerini
koparmasının, onların yerine hayırlı, salih, alim, ibadet eden vera ve takva
sahibi kendilerine uyulan arkadaşlıklarından yararlanılan kimselerle arkadaşlık
etmelidir. Bununla tevbesi daha da sağlamlaşır ..
"Vola koyuldu.
Nihayet yolun ortasına gelince eceli geldi." Buradaki "nısb:
yarısı" kelimesinde sad harfi şeddesizdir. Yolun yarısına vardığı zaman
demektir.
"Göğsü ile
kendisini itti." Yani o tarafa doğru kendisini götÜrmeye çalıştı.
Meleklerin her iki
kasaba arasını ölçüp kendi aralarına hakem yaptıkları meleğin de verdiği bu
hükme gelince, bu da yüce Allah'ın o adamın durumu hakkında melekler şüpheye ve
anlaşmazlığa düşünce, kendilerine yanlarından geçecek bir adamı hakem
yapmalarını emrettiği ve meleğin de bir adam suretinde geçip bu hükmü verdiği
şeklinde açıklanır.
49 - (2767) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا أبو
أسامة عن طلحة
بن يحيى، عن
أبي بردة، عن
أبي موسى قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إذا كان
يوم القيامة،
دفع الله عز
وجل إلى كل
مسلم يهوديا
أو نصرانيا.
فيقول هذا
فكاكك من
النار".
6942-49/4-
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Ebu Üsame, Talha b. Yahya’DAN
tahdis etti, o Ebu Burde'den, o Ebu Musa’DAN şöyle dediğini rivayet etti:
ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde
aziz ve celil Allah her bir müslümana bir yahudi yahut bir nasrani verir ve: Bu
senin cehennem ateşinden kurtuluşundur buyurur. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
50 - (2767) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا عفان بن
مسلم. حدثنا
همام. حدثنا
قتادة؛ أن
عونا وسعيد بن
أبي بردة
حدثاه؛ أنهما
شهدا أبا بردة
يحدث عمر بن
عبدالعزيز عن
أبيه ، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال "لا
يموت رجل مسلم
إلا أدخل الله
مكانه،
النار،
يهوديا أو نصرانيا"
قال فاستحلفه
عمر بن
عبدالعزيز بالله
الذي لا إله
إلا هو! ثلاث
مرات أن أباه
حدثه عن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
قال فحلف له.
قال فلم يحدثني
سعيد أنه
استحلفه. ولم
ينكر على عون
قوله.
6943-50/5-
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Affan b. Müslim tahdis etti, bize
Hemmam tahdis etti, bize Katade'nin tahdis ettiğine göre Avn ve Said b. Ebu
Burde kendisine şunu tahdis etti: Her ikisi de Ebu Burde'nin Ömer b.
Abdulaziz'e babasından (Burde' den) o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Müslüman bir adam ölürse, mutlaka Allah
cehenneme onun yerine bir yahudi ya da hristiyanı koyar." (Katade) dedi
ki: Bunun üzerine Ömer b. Abdulaziz ona (Said'e) üç defa kendisinden başka
hiçbir ilah olmayan Allah'a babasının bu hadisi kendisine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye rivayet ettiğine dair yemin ettirdi. O
da ona yemin etti. (Katade) dedi ki: Said bana kendisine yemin ettirdiğini
söylemedi. Bununla birlikte Avn'ın sözünü de reddetmedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
50-م - (2767)
حدثنا إسحاق
بن إبراهيم
ومحمد بن
المثنى. جميعا
عن عبدالصمد
بن عبدالوارث.
أخبرنا همام.
حدثنا
قتادة، بهذا
الإسناد، نحو
حديث عفان. وقال:
عون بن عتبة.
6944-....6/-
Bize İshak b. İbrahim ve Muhammed el-Müsenna birlikte Abdüssamed b.
Abdülvaris'ten tahdis etti. Bize Hemmam haber verdi, bize Katade bu isnadı ile
Affan'ın hadisine yakın olarak tahdis etti ve: Avn b. Utbe dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
51 - (2767) حدثنا
محمد بن عمرو
بن عباد بن
جبلة بن أبي
رواد. حدثنا
حرمي بن
عمارة. حدثنا
شداد، أبو طلحة
الراسبي عن
غيلان بن
جرير، عن أبي
بردة، عن أبيه
، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال
"يجيء الناس يوم
القيامة، ناس
من المسلمين،
بذنوب أمثال الجبال.
فيغفرها الله
لهم. ويضعها
على اليهود والنصارى"
فيما أحسب
أنا. قال أبو
روح: لا أدري
ممن الشك.
قال
أبو بردة: فحدثت
به عمر بن
عبدالعزيز
فقال: أبوك
حدثك هذا عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم؟ قلت نعم.
6945-5117-
Bize Muhammed b. Amr b. Abbad b. Cebele b. Ebu Revvad tahdis etti, bize Harami
b. Umare tahdis etti, bize Şeddad Ebu Talha er-Rasimi, Gaylan b. Cerid'den
tahdis etti, o Ebu Burde'den, o babasından, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kıyamet gününde
müslümanlardan bazı kimseler dağlar gibi günahlarla gelecek. Allah da bu
günahları onlara bağışlayıp yahudilerle hristiyanların üzerine koyacak."
Ben böyle zannediyorum (dedi).
Ebu Ravf dedi ki:
Şüphenin kimden kaynaklandığını bilmiyorum.
Ebu Burde dedi ki: Ben
bu hadisi Ömer b. Abdulaziz'e naklettim de o:
Senin baban mı bunu sana
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den tahdis etti dedi. Ben: Evet dedim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (6942)
"Kıyamet gününde yüce Allah her bir müslümana bir yahudi ya da bir
hristiyan verecek ve: Bu senin cehennemden kurtuluşundur buyuracak. " Bir
rivayette de (6943) "Müslüman bir adam ölürse mutlaka Allah'da onun yerine
cehenneme ya bir yahudi ya da bir hristiyanı koyar. " Öbür rivayette ise
(6945) "Kıyamet gününde müslümanlardan bazı kimseler dağlar gibi günahlarla
gelecek. .. " buyurulmaktadır.
Fe harfi fethalı olmak
üzere fekak: kurtuluş, kurtarıcı vasıta kesreli olarak da (fikak şeklinde)
söylenmekle birlikte fethalı söyleyiş daha fasih ve daha meşhurdur. Kurtuluş ve
fidye anlamındadır.
Bu hadisin manasına Ebu
Hureyre'nin rivayet ettiği şu hadis açıklık getirmektedir: "Herkesin
cennette kalacağı bir yeri, cehennemde de kalacağı bir yeri vardır. Mümin
cennete girdiği taktirde küfrü sebebi ile kafirler böyle bir şeyi hak
ettiğinden ötürü onun cehennemdeki yerine geçecektir."
"Bu senin
cehennemden kurtuluşundur" yani sen cehenneme girmek istemiyordun. Bu da
senin oradan kurtulman içinsenin fidyendir. Çünkü yüce Allah orası için onu
dolduracak sayıda kimseleri takdir buyurmuştur. Kafirler küfürleri ve günahları
sebebi ile cehenneme girdikleri vakit de müslümanlar için bir kurtuluş
vesilesi, bir fidye gibi olurlar.
(6945) "Kıyamet
gününde müslümanlardan bazı kimseler dağlar gibi günahlar ile gelecek"
rivayetinin anlamı da şudur: Şanı Yüce Allah müslümanlara o günahları
bağışlayacak ve üzerlerinden kaldırıp küfürleri ve günahları sebebi ile o
günahların mislini yahudilerle hristiyanlar üzerine koyacak ve onları kendi
amelleri ile cehenneme sokacaktır. Müslümanların günahı ile değil. Böyle bir
te'vil kaçınılmazdır, çünkü Yüce Allah'ın: "Hiçbir günahkar bir başkasının
günahını yüklenmez" (En'am, 164) buyruğu bunu gerektirmektedir. Buna göre
'b günahlan onların üzerine koyması" mecazi bir ifadedir. Yani
belirttiğimiz gibi günahları sebebi ile onların bir benzerini üzerlerine koyar.
Ama şanı yüce Allah müslümanların günahlarını kaldırıp kafirlerin günahlarını
olduğu gibi bırakınca bu durumda her iki kesimin günahını kendileri taşımış
gibi olurlar. Çünkü onlar kalıcı bir günah olan kendi günahlarını taşırlar.
Bununla birlikte şunun
da kastedilmiş olma ihtimali vardır: Kafirler bu günahların işlenmesini ilk
başlatanlar olmak sureti ile bir sebep teşkil etmiş olabilirler. Bu durumda bu
günahlar yüce Allah'ın affetmesi ile müslümanlardan düşer ve kendileri bu
günahları işlemenin yolunu açtıkları için o günahların misli kafirlerin üzerine
konulur. Çünkü kötü bir yol açan kimseye onun gereğince iş yapanların günahının
aynısı konulur. Allah en iyi bilendir.
(6943) "Ömer b.
Abdulaziz ... yemin ettirdi." Ona yemin ettirmesi daha emin ve daha rahat
ve huzurlu olmak içindi. Ayrıca bütün müslümanlar için bu pek büyük müjdeden
dolayı ileri derecede sevinmiş olmasından dolayı idi. Bir diğer sebep de eğer
bu hususta herhangi bir şüphesi, bir yanlışlık, bir unutma, bir tereddüt ve
buna benzer bir hal varsa o taktirde yemin etmekte tereddüt gösterirdi. Yemin
ettikten sonra da bütün bu hususların olmadığı kesinlikle ortaya çıkar ve
böylelikle hadisin sahih olduğunu öğrenmiş olur.
Ömer b. Abdulaziz ve
Şafii’DEN -yüce Allah'ın rahmeti onlara-: Bu hadis, müslümanlar için en ümit
verici hadistir dedikleri rivayet edilmiştir. Her müslümanın bir fidyesinin
olacağı ve fidyenin genel olduğunu ihtiva ettiğinden ötürü hadis dedikleri
gibidir. Hamd Allah'a mahsustur .
52 - (2768) حدثنا
زهير بن حرب.
حدثنا
إسماعيل بن
إبراهيم عن
هشام
الدستوائي،
عن قتادة، عن
صفوان بن محرز
قال:
قال
رجل لابن عمر:
كيف سمعت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يقول في
النجوى؟ قال:
سمعته يقول "يدني
المؤمن يوم
القيامة من
ربه عز وجل.
حتى يضع عليه
كنفه. فيقرره
بذنوبه.
فيقول: هل
تعرف؟ فيقول:
أي رب! أعرف.
قال: فإني قد
سترتها عليك
في الدنيا،
وإني أغفرها
لك اليوم. فيعطى
صحيفة حسناته.
وأما الكفار
والمنافقون
فينادى بهم
على رؤوس
الخلائق:
هؤلاء الذي كذبوا
على الله".
6946-52/8-
Bize Züheyr b. Harb tahdis etti, bize İsmail b. İbrahim, Hişam ed-Destevai'den
tahdis etti, o Katade'den, o Saffan b. Muharriz'den şöyle dediğini rivayet
etti: Bir adam İbn Ömer'e: Sen Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
necva (gizli konuşma) hakkında nasıl bir söz söylediğini dinlemiştin dedi. İbn
Ömer şu cevabı verdi: Ben O'nu şöyle buyururken dinledim: "Kıyamet gününde
mümin aziz ve celil Rabbine yakınlaştırılır. Nihayet örtüsünü onun üzerine
koyar ve ona günahlarını söyleterek: Biliyor musun der. o, evet Rabbim
biliyorum der. Yüce Allah da: Ben bunları dünyada iken senin için örttüm. Bugün
de bu günahlarını sana bağışlıyorum buyurur ve hasenatının yazılı olduğu sahife
ona verilir. Kafirlerle münafıklara gelince, bütün yaratılmışların başucunda:
Bunlar Allah'a yalan söyleyenlerdir diye yüksek sesle seslenilir. "
Diğer tahric: Buhari,
6441, 4685, 6070,7514; İbn Mace, 183
AÇIKLAMA: "Kıyamet
gününde mümin Rabbine yakınlaştırılır. .. " "Kenef: fethalı nun ile
olup örtmek, setretmek, affetmek demektir. Burada yakınlaştırılmaktan maksat da
keramet ve ihsan anlamındaki yakınlaştırmadır. Mesafe itibari ile bir
yakınlaştırma değildir. Zaten aziz ve celil Allah mesafeden münezzehtir,
mesafenin yakınlaştırılması O'nun hakkında sözkonusu değildir.
Sonraki sayfa için aşağıdaki
link’i kullan:
9- KA'B BİN
MALİK'İN VE İKİ ARKADAŞININ TEVBE ETMESİ HADİSİ BABI