SAHİH-İ MÜSLİM |
TEVBE |
4 - باب
في سعة رحمة
الله تعالى،
وأنها سبقت
غضبه
4- YÜCE ALLAH'IN RAHMETİNİN
GENİŞLİĞİ VE RAHMETİNİN GAZABINI GEÇTİĞİ HAKKINDA BİR BAB
14 - (2751) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
المغيرة (يعني
الحزامي) عن
أبي زناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة؛
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال "لما
خلق الله
الخلق، كتب في
كتابه، فهو
عنده فوق
العرش: إن
رحمتي تغلب
غضبي".
6903-14/1-
Bize Kuteybe b. Said tahdis etti, bize Muğire -yani el-Hizami- Ebu Zinad'dan
tahdis etti, o A'rec'den, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah mahlukatı yarattığı zaman kendi nezdinde
arşın üstünde bulunan kendi kitabında: Muhakkak rahmetim gazabı ma galip gelir
diye yazdı" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
3194
15 - (2751) حدثني
زهير بن حرب.
حدثنا سفيان
بن عيينة عن أبي
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم "قال
الله عز وجل:
سبقت رحمتي
غضبي".
6904-15/2-
Bize Zuheyr b. Harb tahdis etti... Ebu Hureyre Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den: ''Aziz ve Celil Allah: Rahmetim gazabımı geçmiştir buyurdu"
buyruğunu rivayet etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
16 - (2751) حدثنا
علي بن خشرم.
أخبرنا أبو
ضمرة عن
الحارث بن
عبدالرحمن،
عن عطاء بن
ميناء، عن أبي
هريرة، قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "لما قضى
الله الخلق،
كتب في كتابه
على نفسه، فهو
موضوع عنده:
إن رحمتي تغلب
غضبي".
6905-16/3-
Bize Ali b. Haşrem tahdis etti... Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Allah mahlukatı yarattığı zaman kendi nezdinde bulunan
kitabında kendisi üzerine: Şüphesiz rahmetim gazabımı geçer diye yazdı"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (6903)
yüce Allah'ın: "Muhakkak rahmetim gazabı ma galib gelir" bir
rivayette de (6904) "rahmetim gazabımı geçmiştir" buyruğu ile ilgili
olarak ilim adamları der ki: Yüce Allah'ın gazabı ve rızası iradesinin ihtiva
ettiği anlama racidir (onun çerçevesi içerisindedir). Çünkü O'nun itaatkar
olana sevap vermek ve kula fayda sağlamak iradesine rıza ve rahmet denilir.
İsyankarı cezalandırıp onu ilahi tevfikten mahrum bırakma iradesine de gazap
denilir. Şanı yüce Allah'ın iradesi ise bütün muradları (irade olunan her şeyi)
kendisi ile dilediği kadim bir sıfatıdır. İlim adamları der ki: "geçmek ve
galip gelmek" den buradaki maksat rahmetin çokluğu ve kapsayıcılığıdır.
Nitekim filan kişiye keremkarlık ve kahramanlık galip gelmiştir ifadeleri onun
bu halleri çokça görüldüğü zaman kullanılır.
17 - (2752) حدثنا
حرملة بن يحيى
التجيبي.
أخبرنا ابن
وهب. أخبرني
يونس عن ابن
شهاب؛ أن سعيد
بن المسيب أخبره؛
أن أبا هريرة
قال : سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول
"جعل الله
الرحمة مائة
جزء. فأمسك
عنده تسعة
وتسعين. وأنزل
في الأرض جزءا
واحدا. فمن
ذلك الجزء
تتراحم الخلائق.
حتى ترفع
الدابة
حافرها عن
ولدها، خشية
أن تصيبه".
6906-17/4-
Bize Harmele b. Yahya et-Tucibi tahdis etti... Said b. elMüseyyeb'in haber
verdiğine göre Ebu Hureyre dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i
şöyle buyururken dinledim: "Allah rahmeti yüz cüz olarak takdir buyurdu.
Doksan dokuzunu kendi nezdinde alıkoydu. Yere de sadece bir bölümünü indirdi.
İşte yaratılmışlar kendi aralarında bu bölümden birbirlerine merhamet
etmektedirler. Hatta hayvan üzerine basar korkusuyla tırnağını yavrusunun
üzerinden kaldırır. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
18 - (2752) حدثنا
يحيى بن أيوب
وقتيبة وابن
حجر. قالوا: حدثنا
إسماعيل
(يعنون ابن
جعفر) عن
العلاء، عن أبيه،
عن أبي هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
قال "خلق الله
مائة رحمة.
فوضع واحدة
بين خلقه.
وخبأ عنده
مائة، إلا
واحدة".
6907-18/5-
Bize Yahya b. Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr tahdis edip dedi ki: ... Ebu
Hureyre'den rivayete göre Rasınuilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah yüz
rahmet yarattı. Birisini yarattıkları arasına koydu, bir eksiği ile yüz
tanesini de alıkoydu" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
19 - (2752) حدثنا
محمد بن
عبدالله بن
نمير. حدثنا
أبي. حدثنا
عبدالملك عن
عطاء، عن أبي
هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال "إن
لله مائة
رحمة. أنزل
منها رحمة
واحدة بين
الجن والإنس
والبهائم
والهوام. فبها
يتعاطفون.
وبها يتراحمون.
وبها تعطف
الوحش على
ولدها. وأخر
الله تسعا
وتسعين رحمة.
يرحم بها
عباده يوم
القيامة".
6908-19/6-
Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr tahdis etti ... Ebu Hureyre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Şüphesiz Allah'ın yüz rahmeti vardır. Bunlardan bir: tanesini cinler,
insanlar, hayvanlar ve haşerat arasına indirdi. İşte onun sayesinde
birbirlerine şefkat ederler, birbirlerine merhamet ederler. Vahşi hayvanlar
onunla çocuklarına şefkat gösterir. Diğer taraftan Allah doksan dokuz rahmeti
erteledi. Onunla kıyamet gününde kullarına merhamet buyuracaktır. "
Diğer tahric: İbn
Mace, 4293
20 - (2753) حدثني
الحكم بن
موسى. حدثنا
معاذ بن معاذ.
حدثنا سليمان
التيمي. حدثنا
أبو عثمان النهدي
عن سلمان
الفارسي، قال
: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إن لله
مائة رحمة.
فمنها رحمة
بها يتراحم
الخلق بينهم.
وتسعة وتسعون
ليوم القيامة".
6909-20/7-
Bana el-Hakem b, Musa tahdis etti, bize Muaz b. Muaz tahdis etti, bize Süleyman
et-Teymı tahdis etti, bize Osman en-Nehdi, Selman el-Farisi'den şöyle dediğini
rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz Allah'ın
yüz rahmeti. vardır. Bundan bir rahmet sayesinde yaratılmışlar kendi aralarında
birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuz (rahmet) ise kıyamet günü
içindir" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
20-م - (2753)
وحدثناه محمد
بن عبدالأعلى.
حدثنا المعتمر
عن أبيه، بهذا
الإسناد.
6910-
.. ./8- Bunu bize Muhammed b. Abdula'la da tahdis etti, bize Mu'temir
babasından bu isnad ile tahdis etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
21 - (2753) حدثنا
ابن نمير.
حدثنا أبو
معاوية عن
داود بن أبي
هند، عن أبي
عثمان، عن
سلمان، قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إن الله
خلق، يوم خلق
السماوات
والأرض، مائة
رحمة. كل رحمة
طباق ما بين
السماء والأرض.
فجعل منها في
الأرض رحمة.
فبها تعطف الوالدة
على ولدها.
والوحش
والطير بعضها
على بعض. فإذا
كان يوم
القيامة،
أكملها بهذه
الرحمة".
6911-21/9-
Bize İbn Numeyr tahdis etti ... Selman dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah gökleri ve yeri yarattığı gün
yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet gök ile yer arası kadardır. Bunlardan bir
rahmeti yerde kıldı. Onun sayesinde anne yavrusuna, yırtıcı hayvanlar, kuşlar
birbirlerine merhamet gösterirler. Kıyamet günü geleceğinde de bu rahmet ile
onları (yüze) tamamlayacaktır. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: ''Allah rahmeti yüz cüz ... olarak
yaratmıştır." Bu hadisler, müslümanlara reca ve müjde bahşeden
hadislerdendir. İlim adamları der ki: Çünkü şu kederler üzerine bina edilmiş
olan bu dünya yurdunda tek bir rahmetten İslam, Kur'an, namaz, kalbindeki
merhamet ve bunun dışında yüce Allah'ın ihsan ettiği nimetler elde edilirse
ahiret yurdundaki yüz rahmet hakkında ne düşünülebilir? O ahiret yurdu ki ebedi
karargahtır ve amellerin karşılığının görüleceği yurttur. Allah en iyi
bilendir.
Bizim diyarımızdaki
bütün nüshalarda "rahmet" lafzının sonunda he (yuvarlak te) iledir.
Kadı Iyaz ise sondaki he (yuvarlak te) harfi olmadan re harfi ötreli olarak
"erruh" diye zikretmiştir ve biz bunu re harfi ötreli olarak rivayet
ettik. Fethalı olması da caizdir. Rahmet anlamındadır demiştir.
22 - (2754) حدثني
الحسن بن علي
الحلواني
ومحمد بن سهل
التميمي
(واللفظ لحسن).
حدثنا ابن أبي
مريم. حدثنا
أبو غسان.
حدثني زيد بن
أسلم عن أبيه،
عن عمر بن
الخطاب؛ أنه قال:
قدم
على رسول الله
صلى الله عليه
وسلم بسبي. فإذا
امرأة من
السبي،
تبتغي، إذا
وجدت صبيا في السبي،
أخذته
فألصقته
ببطنها وأرضعته.
فقال لنا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"أترون هذه
المرأة طارحة
ولدها في
النار؟" قلنا:
لا. والله! وهي
تقدر على أن
تطرحه. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "لله
أرحم بعباده من
هذه بولدها".
6912-22/10-
Bana Hasan b. Ali el-Hulvani ve Muhammed b. Sehl etTemımı -Iafız Hasen'e ait
olmak üzere- tahdis etti, bize İbn Ebu Meryem tahdis etti, bize Ebu Gassan
tahdis etti, bana Zeyd b. Eslem babasından tahdis etti, o Ömer b. el-Hattab'dan
şöyle dediğini rivayet etti: ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e esir
alınanlar getirilmişti. Bir de bakbk ki esirler arasından bir kadın aranıp
duruyor. Esir çocuklar arasından bir sabi buldumu hemen onu alıp göğsüne
yapıştırıp onu emziriyordu. Bunun üzerine ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bize: "Bu kadının çocuğunu ateşe atması sizce mümkün müdür?"
buyurdu. Biz: Allah'a yemin olsun ki o onu atmamak gücüne sahipken asla atmaz
dedik. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz
Allah'ın kullarına merhameti bu kadının yavrusuna olan merhametinden çok daha
fazladır" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
5999
23 - (2755) حدثنا
يحيى بن أيوب
وقتيبة وابن
حجر. جميعا عن
إسماعيل بن
جعفر. قال ابن
أيوب: حدثنا
إسماعيل.
أخبرني
العلاء عن
أبيه، عن أبي
هريرة؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال "لو
يعلم المؤمن
ما عند الله
من العقوبة،
ما طمع بجنته
أحد. ولو يعلم
الكافر ما عند
الله من
الرحمة، ما
قنط من جنته
أحد".
6913-23/11-
Bize Yahya b. Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr birlikte İsmail b.
Cafer’DEN tahdis etti.
İbn Eyyub dedi ki: Bize İsmail tahdis etti, bana el-Ala babasından haber verdi,
o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu: "Eğer mümin Allah'ın nezdindeki cezayı bilse kimse
O'nun cennetini ümit etmez. Ve eğer kafir Allah nezdindeki rahmeti bilse kimse
O'nun cennetinden ümit kesmez. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (6912)
"Esirlerden bir kadın bir şeyler aranıyordu ... " Müslim Sahihi'nin
bütün nüshalarında bu şekilde "ibtiğa: aramak, aranmak" den gelen bir
kelime olarak "tebteği" şeklindedir. Bu da aramak demektir. Kadı Iyaz
dedi ki: Bu bir yanılmadır. Doğrusu Buhari'nin rivayetindeki şekli ile sa'y
etmek {koşmak)den gelen "tes' a" koşuyordu şeklidir.
Derim ki: İkisi de
doğrudur, bir yanılma yoktur. Çünkü kadın hem koşarak hem aranarak oğlunu bulmaya
çalışıyordu. Allah en iyi bilendir.
24 - (2756) حدثني
محمد بن مرزوق
بن بنت مهدي
بن ميمون. حدثنا
روح. حدثنا
مالك عن أبي
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال "قال
رجل، لم يعمل
حسنة قط،
لأهله: إذا
مات فحرقوه.
ثم اذروا نصفه
في البر ونصفه
في البحر.
فوالله! لئن
قدر الله عليه
ليعذبنه
عذابا لا
يعذبه أحدا من
العالمين.
فلما مات
الرجل فعلوا
ما أمرهم.
فأمر الله
البر فجمع ما
فيه. وأمر البحر
فجمع ما فيه.
ثم قال: لم
فعلت هذا؟
قال: من خشيتك.
يا رب! وأنت
أعلم. فغفر
الله له".
6914-24/12-
Bana Mehdi b. Meymun'un kızının oğlu Muhammed b. Merzuk tahdis etti, bize Ravh
tahdis etti, bize Malik, Ebu Zinad’DAN tahdis etti, o A'rec'den, o Ebu
Hureyre'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "Hiçbir iyilik yapmamış bir adam aile halkına: Ölürse
kendisini yakmalarını, sonra yansını karaya yansını denize savurmalarını
söyledi. Çünkü Allah'a yemin olsun ki eğer Allah'ın ona gücü yeterse kendisini
kesinlikle alemlerden hiçkimseyi azaplandırmadığı bir azap ile
azaplandıracaktır. Adam ölünce kendilerine verdiği emri yerine getirdiler.
Allah karaya emir buyurdu, içindekileri toplayıp bir araya getirdi. Denize de
emir buyurdu, o da içindekileri toplayıp bir araya getirdi. Sonra: Bunu niçin
yaptın dedi. O: Senin haşyetinden (korkundan) Rabbim ki zaten sen daha iyi
bilirsin dedi. Yüce Allah da ona mağfiret buyurdu. "
Diğer tahric: Buhari,
7506
AÇIKLAMA: Burada
hiçbir iyilik yapmamış bir adamın çocuklarına kendisini yakmaları ve külünü
karada ve denizde savurmalarını emrettiğine ve o adamın:
Allah'a yemin olsun ki
eğer Rabbim bana kadir olursa hiç kimseye yapmayacağı bir azap ile beni
azaplandıracağını söylediği ve hadisin sonunda: Bunu neden yaptın sorusu
üzerine haşyetinden (korkundan) Rabbim. Sen zaten en iyi bilensin deyip ona
mağfiret buyurduğu ile ilgili bu hadisin te'vili hususunda ilim adamları
ihtilaf etmişlerdir. Bir kesim bu hadisi onun yüce Allah'ın kudretini reddetmek
istediği şeklinde yorumlanması sahih olamaz. Çünkü yüce Allah'ın kudreti hakkında
şüphe eden bir kimse kafirdir. Zaten hadisin sonunda da bunu ancak Yüce
Allah'ın haşyetinden / korkusundan yaptığını ifade etmiştir. Kafir bir kimse
ise Allah'tan korkmaz, Allah da ona mağfiret buyurmaz demişlerdir. Bu kanaat
sahipleri şöyle demektedir: Bu durumda hadisin iki te'vili vardır:
ı. Bir te'vile göre
hadis: Eğer hakkımda azabı takdir buyurursa yani beni azaplandırmaya hükmederse
anlamındadır. Nitekim bu anlamda olmak üzere şeddesiz olarak "kadere"
ve şeddeli olarak "kaddere" de denilir, her ikisi de aynı anlamdadır.
2: İkinci yoruma göre
burada "inkadere: (güç yetirirse değil de) beni sıkıştırırsa"
anlamındadır. Nitekim yüce Allah: "Onun aleyhine rızkın! daralttı"
(Fecr, 16) buyurmaktadır. Bu aynı zamanda yüce Allah'ın: "Bizim onu
sıkıştırmayacağımızı zannetti." (Enbiya, 87) buyruğu ile ilgili
görüşlerden birisi de budur.
Bir diğer kesim buradaki
lafız zahiri anlamı iledir. Ama bu adam bu sözlerini ifadelerini iyice kontrol
etmeden ve anlamının gerçek mahiyetini kastetmeyip ona inanmadan söylemiştir.
Aksine o bu sözlerini dehşetin korkunun ve aşırı tahammülsüzlüğün kendisine
uyanıklığını ve söylediklerini düşünmesini ortadan kaldıracak şekilde kendisine
baskın geldiği bir halde söylemiştir. Böylelikle o gaflet içinde olan, unutan
bir kişi durumuna gelmiştir. Böyle bir durumda ise kişi sorumlu tutulmaz. Bu da
kaybettiği devesini bulduğu zaman aşırı sevincin etkisi altında kalarak
"sen benim kulumsun ben de senin Rabbinim" demesine benzer bir
sözdür. O bu dehşet ve sevincin baskın geldiği yanılmanın sözkonusu olduğu bu
halinde kafir olmamıştır demişlerdir.
Bu hadis-i şerif
Müslim'den başka kaynaklarda: "Belki Allah'ın gözünden kaybolurum"
demiştir. Bu da onun: "Eğer Allah bana güç yetirirse" sözünün zahir
anlamı üzerinde olduğuna delildir.
Bir başka kesim de şöyle
demiştir: Bu Arapların mecazi ifadelerinden ve onların harika (bedi)
kullanımlarından birisidir. Onlar bu kullanıma "mezcuş-. şekkibil yakin:
şüpheyi yakine karıştırmak" adını verirler. Yüce Allah'ın: "Ben yahut
siz, ya bir hidayet üzereyiz ... " (Sebe, 24) buyruğuna benzer. Şekli
itibari ile şüphe ve tereddüt ifade eder. Ama maksat kesin inanışı ifade
etmektir.
Bir başka kesim de şöyle
demiştir: Bu adam yüce Allah'ın sıfatlarından bir sıfatı bilmiyordu. İlim
adamları sıfatı bilmeyen kimsenin tekfiri hususunda ihtilaf etmişlerdir. Kadı
Iyaz dedi ki: Bundan dolayı kişiyi kafir edenlerden birisi de İbn Cerir
et-Taberi'dir. Ebu'l-Hasan el-Eş'arı de önceleri bu kanaatte idi. Başkaları ise
sıfatın bilinmemesi sebebi ile kafir olmaz. Bundan dolayı o kişi -sıfatı inkar
edenin aksine- bununla iman adının dışına çıkmaz. Ebu'l Hasan el-Eş'arı de
sonra bu kanaate dönmüş ve bu husustaki görüşü bunda karar kılmıştır. Çünkü
böyle bir kimse (bu bilgisizlik halinde) bunu kesin olarak doğru kabul ettiği
din olarak ve şeriat olarak benimsediği bir inanç olmak üzere inanmamıştır. Ama
söylediğinin gerçek olduğuna inanan bir kimse ancak kafir olur. Bu kanaat
sahipleri der ki: Eğer insanlara sıfatlara dair soru sorulacak olursa bunları
bilen insanların da çok az olduğu görülecektir.
Bir diğer kesim de şöyle
demiştir: Bu adam sırf tevhidin fayda vereceği bir zaman diliminde (fetret
zamanında) yaşamıştı. Bu husustaki sahih kanaate göre şeriatin gelmesinden önce
teklifin sözkonusu olmadığı bir zamanda yaşamıştı. Çünkü yüce Allah: "Biz
bir rasul göndermedikçe azaplandıncılar değiliz" (İsra, 15) buyurmaktadır.
Başka bir kesim de şöyle
demiştir: Böyle bir kimsenin şeriatlerinde bizim şeriatimizden farklı olarak kafirin
affedilmesinin mümkün (caiz) olduğu bir zamanda yaşamış olması ihtimali vardır.
Bu ise ehl-i sünnetin kanaatine göre aklen caiz kabul olunan hususlardandır.
Bizim şeriatimizde ise biz şeriatimiz dolayısı ile bunu kabul etmiyoruz. Çünkü
yüce Allah'ın: "Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını mağfiret
buyurmaz" (Nisa, 116) buyruğu ve diğer deliller bunu ifade etmektedir,
Allah en iyi bilendir ..
Bir görüşe göre de onun
böyle bir vasiyette bulunması, kendisini tahkir etmek ve isyankarlığı sebebi ile
günahta aşırılığa gitmesi sebebi ile kendisine bir ceza olması içindir.
Böylelikle yüce Allah'ın kendisine rahmet buyurmasını ümit etmiştir.
25 - (2756) حدثنا
محمد بن رافع
وعبد بن حميد
(قال عبد: أخبرنا.
وقال ابن رافع
- واللفظ له -
حدثنا)
عبدالرزاق. أخبرنا
معمر قال: قال
لي الزهري:
ألا أحدثك بحديثين
عجيبين؟ قال
الزهري:
أخبرني حميد
بن عبدالرحمن
عن أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال
"أسرف رجل على
نفسه. فلما
حضره الموت
أوصى بنيه
فقال: إذا أنا
مت فأحرقوني.
ثم اسحقوني.
ثم اذروني في
الريح في
البحر. فوالله!
لئن قدر علي
ربي، ليعذبني
عذابا ما عذبه
به أحد. قال
ففعلوا ذلك
به. فقال
للأرض: أدي ما أخذت.
فإذا هو قائم.
فقال له: ما
حملك على ما
صنعت؟ فقال:
خشيتك. يا رب! -
أو قال -
مخافتك. فغفر
له بذلك".
6915-25/13-
Bize Muhammed b. Rafi' ve Abd b. Humeyd tahdis etti, Abd bize Abdurrezzak haber
verdi derken ıbn Rafi' -ki lafız ona aittir- tahdis etti dedi. Bize Ma'mer
haber verip dedi ki: Bana ez-Zühri dedi ki: Sana hayret verici iki hadis
nakledeyim mi? Zühri dedi ki: Bana Humeyd b. Abdurrahman, Ebu Hureyre'den haber
verdi, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Bir kişi kendi aleyhine aşırıya giderek çokça günah işledi. Ölümü
yaklaşınca oğullarına vasiyette bulunarak şöyle dedi:
. Ben öldükten sonra
beni yakın. Sonra beni ezip toz haline getirin. Sonra denizdeki rüzgarda beni
savurun. Allah'a yemin ederim eğer Rabbimin bana kudreti yeterse, kesinlikle
hiçkimseye yapmadığı bir azap ile beni azapllındıracaktır. Onlar da onun
dediğini ona yaptılar. Allah yere: Aldığını eksiksiz ver buyurdu. Adam ayakta
dikiliverdi. Ona: Bu yaptığına seni iten ne oldu dedi. O senin haşyetin
{korkun} Rabbim dedi. Ya da: Senden korktuğum için dedi. Bundan dolayı da ona
mağfiret buyurdu. "
(2619) قال
الزهري:
وحدثني حميد
عن أبي هريرة،
عن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال
"دخلت امرأة
النار في هرة
ربطتها. فلا
هي أطعمتها.
ولا هي
أرسلتها تأكل
من خشاش
الأرض. حتى
ماتت هزلا".
قال
الزهري: ذلك،
لئلا يتكل
رجل، ولا ييأس
رجل.
Zühri dedi ki: Bana
Humeyd de Ebu Hureyre’DEN tahdis etti, o Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir kadın bağladığı bir kedi
sebebi ile cehennem ateşine girdi. Ne kendisi ona yiyecek verdi ne de yer
haşeratından yesin diye onu saldı. Nihayet zayıflıktan öldü. "
Zühri dedi ki: Bu bir
kimsenin bir şeylere güvenerek yanlış bir tevekküle kapılmaması ve bir
diğerinin de ümit kesmemesi içindir.
Diğer tahric: Buhari,
3481; Nesai, 2078; İbn Mace, 4255
26 - (2756) حدثني
أبو الربيع،
سليمان بن
داود. حدثنا
محمد بن حرب.
حدثني
الزبيدي. قال
الزهري: حدثني
حميد بن
عبدالرحمن بن
عوف عن أبي
هريرة. قال
: سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول
"أسرف عبد على
نفسه" بنحو
حديث معمر.
إلى قوله
"فغفر الله
له". ولم يذكر
حديث المرأة
في قصة الهرة.
وفي حديث
الزبيدي قال
"فقال الله عز
وجل، لكل شيء أخذ
منه شيئا: أد
ما أخذت منه".
6916-26/14-
Bana Ebu Rabi' Süleyman b. Davud tahdis etti, bize Muhammed b. Harb tahdis
etti, bana ez-Zübeydi tahdis etti, ez-Zühri dedi ki: Bana Humeyd b. Abdurrahman
b. Avf, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini tahdis etti: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim:
"Bir kul kendi
aleyhine olmak üzere günah işlemekte aşırıya gitti" diyerek Ma'mer'in
hadisine yakın olarak "ve Allah ona mağfiret buyurdu" buyruğuna kadar
rivayet etti ve kedi kıssasında kadın ile ilgili hadisi zikretmedi.
ez-Zübeydi'nin hadisinde
de şunları söyledi: 'kiz ve celil Allah: Ondan azıcık bir şey dahi almış olan
her bir şeye: Ondan aldığını tastamam ver buyurdu" demiştir.
AÇIKLAMA: (6915)
"Bir adam kendi aleyhine olmak üzere günah işlemekte aşırıya gitti. "
Yani masiyetlerde mübalağa etti ve oldukça ileri gitti. Çünkü "seref"
haddi aşmaktır.
İbn Şihab'ın bu hadisi
zikrettiğini belirttikten sonra cehenneme giren ve açlığından ölünceye kadar
hapsettiği bir kedi sebebi ile azap gören bir kadını zikredip sonra da ıbn
Şihab'ın: "Bir adam yanlış bir şekilde tevekkül etmesin, bir diğeri de ümit
kesmesin diye" şeklinde kaydettiği sözlerinin anlamı şudur:
İbn Şihab ilk hadisi
zikredince o hadisi işiten bir kimsenin yüce Allah'ın rahmetinin genişliğine
ümitvar olmanın azametine bakarak, yanlış bir tevekküle kapılmaması için hemen
onun arkasından bunun zıddı olan korkutucu bir mahiyet arzeden kedi ile ilgili
hadisi ekleyiverdi. Böylelikle korku ve ümit bir arada bulunsun. İşte
"birisi yanlış bir tevekküle kapılmasın diğeri ümitsizliğe
kapılmasın" sözünün anlamı budur. Nitekim Kur'an-ı Azimuşşan'ın ayetlerinin
bir çoğu böyledir. Onlarda korku ve ümit bir aradadır. Nitekim ilim adamları da
böyle demişlerdir: Vaaz edip öğüt veren kimsenin verdiği vaazda korku ile ümidi
(havf ve recayı) birlikte sözkonusu etmesi müstehaptır. Böylelikle kimse
ümitsizliğe kapılmasın, kimse de yanlış bir tevekküle yönelmesin. Yine ilim
adamları der ki: Korkutma daha çok olmalıdır. Çünkü nefisler . ümide, rahata
güven duymaya ve bazı amelleri ihmal etmeye daha eğilimli olduğundan ötürü
korkutmaya daha bir muhtaçtır.
Kedi ile ilgili hadisin
de şerh! d3ha önce yerinde geçmiş bulunmaktadır.
27 - (2757) حدثني
عبيدالله بن
معاذ العنبري.
حدثنا أبي. حدثنا
شعبة عن
قتادة. سمع
عقبة بن
عبدالغافر يقول:
سمعت أبا سعيد
الخدري يحدث
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم؛
"أن
رجلا فيمن كان
قبلكم. راشه
الله مالا
وولدا. فقال
لولده: لتفعلن
ما آمركم به.
أو لأولين ميراثي
غيركم. إذا
أنا مت،
فأحرقوني
(وأكثر علمي
أنه قال) ثم
إسحاقوني.
واذروني في
الريح. فإني لم
أبتهر عند
الله خيرا،
وإن الله يقدر
على أن
يعذبني. قال
فأخذ منهم
ميثاقا. ففعلوا
ذلك به. وربي!
فقال الله: ما
حملك على ما فعلت؟
فقال: مخافتك.
قال فما
تلافاه غيرها".
6917-27/15-
Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberı tahdis etti. Bize babam tahdis etti, bize Şu'be
Katade'den tahdis ettiğine göre o Ukbe b. Abdulgafir'i şöyle derken
dinlemiştir: Ebu Said el-Hudri'yi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye
şunu tahdis ederken dinledim: "Sizden öncekiler arasından bir adama Allah
çokça mal ve evlat vermiş idi. Çocuklarına dedi ki: Ya size emrettiğimi
yaparsınız yahut da mirasımı sizden başkasına bırakırım. Ben öldükten sonra
beni yakınız -daha çok bildiğime göre o şöyle demiştir: Sonra beni öğütünüz ve
rüzgara karşı savurun. Çünkü ben Allah nezdinde hayır namına önceden bir şey
işlemedim ve şüphesiz Allah bana azap etmeye kadirdir. Böyle diyerek onlardan
and aldı. Onlar da bunu -Rabbime yemin olsun ki- ona yaptılar. Yüce Allah da: O
yaptığına seni ne itti buyurdu. O adam: Senden korkmak dedi. Bu söylediğinden başka
bir şeyonun kusurlarını telafi etmedi.''
Diğer tahric: Buhari,
3874 -muhtasar-, 6481, 7508
28 - (2757) وحدثناه
يحيى بن حبيب
الحارثي.
حدثنا معتمر بن
سليمان قال:
قال لي أبي:
حدثنا قتادة.
ح وحدثنا أبو
بكر بن أبي
شيبة. حدثنا
الحسن بن
موسى. حدثنا
شيبان بن
عبدالرحمن. ح
وحدثنا ابن
المثنى. حدثنا
أبو الوليد.
حدثنا أبو
عوانة. كلاهما
عن قتادة.
ذكروا جميعا بإسناد
شعبة نحو
حديثه. وفي
حديث شيبان
وأبي عوانة
"أن رجلا من
الناس رغسه
الله مالا
وولدا". وفي
حديث التيمي
"فإنه لم
يبتئر عند الله
خيرا" قال
فسرها قتادة:
لم يدخر عند
الله خيرا.
وفي حديث
شيبان "فإنه.
والله! ما
ابتأر عند
الله خيرا".
وفي حديث أبي
عوانة "ما
امتأر" بالميم.
6918-28/16-
Bunu bize Yahya b. Habib el-Harisi de tahdis etti, bize Mu'temir b. Süleyman
tahdis edip dedi ki: Bana babam dedi ki: Bize Katade tahdis etti. (H.) Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Hasan b. Musa tahdis etti, bize Şeyban
b. Abdurrahman tahdis etti. (H.) Bize İbnu'l Müsenna da tahdis etti, bize
Ebu'I-Velid tahdis etti, bize Ebu Avane tahdis etti, (Şeyban ile) ikisi
Katade'den rivayet etti, sonra hepsi Şu'be'nin isnadı ile onun hadisine yakın
olarak zikretti. Şeyban ve Ebu Avane'nin hadisinde: ''Allah'ın kendisine mal ve
evlat verdiği insanlardan bir adam" denilmektedir. et-Teymi'nin hadisinde
de: "Çünkü o Allah nezdinde hayır diye bir şey önceden yapmadı" dedi.
Sonra Katade bunu açıklayarak Allah nezdinde hayır namma bir şey biriktirmedi
dedi. Şeyban'ın hadisinde ise: "Çünkü o Allah'a yemin olsun ki Allah
nezdinde hayır namına bir şey önceden göndermedi. " Ebu Avane'nin rivayetinde
ise "maibteera" kelimesi "maimteera: önceden bir şey
göndermedi" şeklinde mim harfi iledir.
AÇIKLAMA: (6917)
"Sizden öncekilerden Allah'ın çokça mal ve evlat vermiş olduğu bir
adam" buradaki "raşehu: kendisine çokça verdiği" lafzı Müslim'in
Sahihi'nde iki şekilde rivayet edilmiştir: Birisi hemzesiz ve harf-i med olarak
elif ile ve şin ile "raşehu" şeklinde ikincisi ise hemzeli ve sin ile
"ra'sehu" diye rivayet edilmiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Doğrusu olan
birincisidir, cumhurun rivayeti de bu şekildedir, anlamı Allah'ın kendisine mal
ve evlat verdiği demektir. Burada bunun sin ile rivayetinin açıklanır bir
tarafı yoktur. Nitekim başkası da aynı şekilde bunun burada açıklanır bir
tarafı yoktur demiştir.
"Şüphesiz ki ben
Allah nezdinde hayır namına önceden bir şey göndermedim. " Bazı nüshalarda
ve bazı ravilerin rivayetinde bu lafız "ebteir" şeklinde te’DEN sonra
hemze iledir, birçoğunda ise te'den sonra he ile "ebtehir"
şeklindedir. Her ikisi de sahihtir. He hemzeden bedeldir. Her ikisinin de
anlamı önceden hayır namma bir şey göndermedim, hayır diye bir şey
biriktirmedim demektir. Katade bunu kitapta açıklamış bulunmaktadır. Bir
rivayette ise (6918) lem yebteir: (o) hayır namma bir şey göndermedi
şeklindedir. Bu bütün nüshalarda bu şekildedir. Bir rivayette ise "maimteere"
şeklinde yine mim ile ve hemzeli olarak kaydedilmiştir. Burada da mim be’DEN
bedeldir.
"Ve muhakkak Allah
beni azaplandırmaya kadirdir. " Diyarımızdaki nüshaların bir çoğunda bu
şekildedir. Raviler ve nüshalar buradaki bu ibarede "elif nun"m iki defa
tekrar edildiğini ittifakla nakletmiş olmakla birlikte ikinci "elif
nun" itimat olunur bazı nüshalarda düşmüştür. Buna göre birinci elif nun
şart edab olur. İfadenin takdiri: Eğer Allah'ın bana kudreti olursa (eline
geçersem) beni azaplandırır" şeklindedir. Bu da önceki rivayete uygundur.
Cumhurun rivayetine göre ise ikincisi ile birlikte birincisi de Sabittir. Bunun
takdirinde ihtilaf edilmiştir. Kadı Iyaz Bu sözde bir telfik vardır. Eğer
zahirine göre alınıp şanı yüce Allah'ın adı nasb edilerek "inne"ın
haberi yerinde uygun bir takdir yapılırsa lafız düzelir ve doğru bir anlam
kazanır. Ama daha önce kudret hakkında zahiri itibari ile şüphe ettiğini ortaya
koyan sözlerine aykırı olur. Bazıları da doğrusu buradaki ikinci elif nun'un
hazfedilmesi birincisinin de şeddesiz olması ve lafzatullahın merfu
okunmasıdır. Nitekim bunu bazı ravilerden bu şekilde zaptetmiş bulunuyoruz.
Kadı lyaz'ın açıklamaları bunlardır.
Bir diğer görüşe göre
ifade zahirinde görüldüğü gibi her iki yerde de "elif nun" harfinin
Sabit olması iledir. Birincisi de şeddelidir. Bunun da anlamı: Şüphesiz Allah
bana azap etmeye kadirdir demek olur. Bu da birinci rivayeti "kadere"
fiilini daralttt anlamında yorumlayanların yahut da ondan başka Allah'ın
kudretini gerçek mana nefyetmediği şeklinde te'vil edenlerin görüşüne uygundur.
Zahirinden anlaşılan anlam üzere olması da -bu görüşü nakledenin söylediği
gibi- mümkündür. Ama buradaki sözünün anlamı da şu olur: Şüphesiz Allah, beni
bu halimle defnedecek olursanız azaplandırma kudretine sahiptir. Ama şayet beni
öğütüp karada ve denizde savuracak olursanız bana güç yetiremez. Bunun da
cevabı daha önce geçtiği gibi verilir. Böylelikle rivayetler bir arada cem ve
telif edilmiş olur. Allah en iyi bilendir.
"Onlardan ant aldı,
onlar da bu dediğini ona yaptılar. Ve Rabbime yemin olsun." Müslim'in
bütün nüshalarında bu şekilde yemin olmak üzere "ve Rabbi: ve Rabbime
yemin olsun" diye kaydedilmiştir. Kadı lyaz da aynı şekilde Müslim'in
kitabında bunda ittifak olduğunu naklederek şunları söylemiştir: Bu onlar
hakkında bu durumu haber verenin verdiği haberin doğruluğunu anlatmak için
yaptığı bir yemindir. Buhari'nin Sahihi'nde ise ''onlardan Rabbim adına yemin
olsun diye ant aldı, onlar da ona bu dediğini yaptılar" şeklindedir.
Kimileri doğrusu budur demiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Hayır, bu iki rivayet hem
anlam hem yemin itibari ile birbirine yakındır. Ben bunu Müslim Sahihi'nin bazı
nüshalarında ama üstatlarımızdan -et-Temimı dışında- herhangi birisinini
rivayeti olmamak üzere İbnu'l Hazzan'ın rivayetinde şöyle olduğunu gördüm:
"Bu ona yapıldı ve külü savruldu." Sonra şunları söylemektedir: Eğer
bu rivayet sahih ise ifadenin uygun açıklaması budur. Çünkü o kendilerine
kendisini savurmalarını emretmişti. Muhtemelen müstehsinlerden birisinden "savuruldu
anlamındaki zürriye kelimesinin" zel harfi düşmüş, diğerleri de ona tabi
olmuşlardır. Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır.
Sözü edilen üç rivayet
mana itibari ile doğru ve açıktır. Ayrıca bunların birisinin yanlış olduğunu
söylemenin açıklanır bir tarafı yoktur. Allah en iyi bilendir.
"Bu söylediğimden
başka bir şeyonun kusurunu telafi etmedi." Yani onun eksiğini tamamlamad!.
(6918) "İnsanlardan
bir adama Allah çokça mal ve evlat vermişti." Burada resega: verdi ve
verdiğini ona Mübarek kıldı anlamındadır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
5- GÜNAHLAR VE
TEVBE, TEKRAR TEKRAR YAPILSA DAHİ GÜNAHLARDAN TEVBENİN KABUL EDİLECEĞİ