SAHİH-İ MÜSLİM

TEVBE

 

4- YÜCE ALLAH'IN RAHMETİNİN GENİŞLİĞİ VE RAHMETİNİN GAZABINI GEÇTİĞİ HAKKINDA BİR BAB

 

6903-14/1- Bize Kuteybe b. Said tahdis etti, bize Muğire -yani el-Hizami- Ebu Zinad'dan tahdis etti, o A'rec'den, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah mahlukatı yarattığı zaman kendi nezdinde arşın üstünde bulunan kendi kitabında: Muhakkak rahmetim gazabı ma galip gelir diye yazdı" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 3194

 

 

 

6904-15/2- Bize Zuheyr b. Harb tahdis etti... Ebu Hureyre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: ''Aziz ve Celil Allah: Rahmetim gazabımı geçmiştir buyurdu" buyruğunu rivayet etti.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6905-16/3- Bize Ali b. Haşrem tahdis etti... Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah mahlukatı yarattığı zaman kendi nezdinde bulunan kitabında kendisi üzerine: Şüphesiz rahmetim gazabımı geçer diye yazdı" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          (6903) yüce Allah'ın: "Muhakkak rahmetim gazabı ma galib gelir" bir rivayette de (6904) "rahmetim gazabımı geçmiştir" buyruğu ile ilgili olarak ilim adamları der ki: Yüce Allah'ın gazabı ve rızası iradesinin ihtiva ettiği anlama racidir (onun çerçevesi içerisindedir). Çünkü O'nun itaatkar olana sevap vermek ve kula fayda sağlamak iradesine rıza ve rahmet denilir. İsyankarı cezalandırıp onu ilahi tevfikten mahrum bırakma iradesine de gazap denilir. Şanı yüce Allah'ın iradesi ise bütün muradları (irade olunan her şeyi) kendisi ile dilediği kadim bir sıfatıdır. İlim adamları der ki: "geçmek ve galip gelmek" den buradaki maksat rahmetin çokluğu ve kapsayıcılığıdır. Nitekim filan kişiye keremkarlık ve kahramanlık galip gelmiştir ifadeleri onun bu halleri çokça görüldüğü zaman kullanılır.

 

 

 

 

6906-17/4- Bize Harmele b. Yahya et-Tucibi tahdis etti... Said b. elMüseyyeb'in haber verdiğine göre Ebu Hureyre dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim: "Allah rahmeti yüz cüz olarak takdir buyurdu. Doksan dokuzunu kendi nezdinde alıkoydu. Yere de sadece bir bölümünü indirdi. İşte yaratılmışlar kendi aralarında bu bölümden birbirlerine merhamet etmektedirler. Hatta hayvan üzerine basar korkusuyla tırnağını yavrusunun üzerinden kaldırır. "

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6907-18/5- Bize Yahya b. Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr tahdis edip dedi ki: ... Ebu Hureyre'den rivayete göre Rasınuilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah yüz rahmet yarattı. Birisini yarattıkları arasına koydu, bir eksiği ile yüz tanesini de alıkoydu" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6908-19/6- Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr tahdis etti ... Ebu Hureyre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"Şüphesiz Allah'ın yüz rahmeti vardır. Bunlardan bir: tanesini cinler, insanlar, hayvanlar ve haşerat arasına indirdi. İşte onun sayesinde birbirlerine şefkat ederler, birbirlerine merhamet ederler. Vahşi hayvanlar onunla çocuklarına şefkat gösterir. Diğer taraftan Allah doksan dokuz rahmeti erteledi. Onunla kıyamet gününde kullarına merhamet buyuracaktır. "

 

Diğer tahric: İbn Mace, 4293

 

 

 

6909-20/7- Bana el-Hakem b, Musa tahdis etti, bize Muaz b. Muaz tahdis etti, bize Süleyman et-Teymı tahdis etti, bize Osman en-Nehdi, Selman el-Farisi'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz Allah'ın yüz rahmeti. vardır. Bundan bir rahmet sayesinde yaratılmışlar kendi aralarında birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuz (rahmet) ise kıyamet günü içindir" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6910- .. ./8- Bunu bize Muhammed b. Abdula'la da tahdis etti, bize Mu'temir babasından bu isnad ile tahdis etti.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6911-21/9- Bize İbn Numeyr tahdis etti ... Selman dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah gökleri ve yeri yarattığı gün yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet gök ile yer arası kadardır. Bunlardan bir rahmeti yerde kıldı. Onun sayesinde anne yavrusuna, yırtıcı hayvanlar, kuşlar birbirlerine merhamet gösterirler. Kıyamet günü geleceğinde de bu rahmet ile onları (yüze) tamamlayacaktır. "

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: ''Allah rahmeti yüz cüz ... olarak yaratmıştır." Bu hadisler, müslümanlara reca ve müjde bahşeden hadislerdendir. İlim adamları der ki: Çünkü şu kederler üzerine bina edilmiş olan bu dünya yurdunda tek bir rahmetten İslam, Kur'an, namaz, kalbindeki merhamet ve bunun dışında yüce Allah'ın ihsan ettiği nimetler elde edilirse ahiret yurdundaki yüz rahmet hakkında ne düşünülebilir? O ahiret yurdu ki ebedi karargahtır ve amellerin karşılığının görüleceği yurttur. Allah en iyi bilendir.

 

Bizim diyarımızdaki bütün nüshalarda "rahmet" lafzının sonunda he (yuvarlak te) iledir. Kadı Iyaz ise sondaki he (yuvarlak te) harfi olmadan re harfi ötreli olarak "erruh" diye zikretmiştir ve biz bunu re harfi ötreli olarak rivayet ettik. Fethalı olması da caizdir. Rahmet anlamındadır demiştir.

 

 

 

 

6912-22/10- Bana Hasan b. Ali el-Hulvani ve Muhammed b. Sehl etTemımı -Iafız Hasen'e ait olmak üzere- tahdis etti, bize İbn Ebu Meryem tahdis etti, bize Ebu Gassan tahdis etti, bana Zeyd b. Eslem babasından tahdis etti, o Ömer b. el-Hattab'dan şöyle dediğini rivayet etti: ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e esir alınanlar getirilmişti. Bir de bakbk ki esirler arasından bir kadın aranıp duruyor. Esir çocuklar arasından bir sabi buldumu hemen onu alıp göğsüne yapıştırıp onu emziriyordu. Bunun üzerine ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize: "Bu kadının çocuğunu ateşe atması sizce mümkün müdür?" buyurdu. Biz: Allah'a yemin olsun ki o onu atmamak gücüne sahipken asla atmaz dedik. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz Allah'ın kullarına merhameti bu kadının yavrusuna olan merhametinden çok daha fazladır" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 5999

 

 

 

6913-23/11- Bize Yahya b. Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr birlikte İsmail b.

Cafer’DEN tahdis etti. İbn Eyyub dedi ki: Bize İsmail tahdis etti, bana el-Ala babasından haber verdi, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Eğer mümin Allah'ın nezdindeki cezayı bilse kimse O'nun cennetini ümit etmez. Ve eğer kafir Allah nezdindeki rahmeti bilse kimse O'nun cennetinden ümit kesmez. "

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          (6912) "Esirlerden bir kadın bir şeyler aranıyordu ... " Müslim Sahihi'nin bütün nüshalarında bu şekilde "ibtiğa: aramak, aranmak" den gelen bir kelime olarak "tebteği" şeklindedir. Bu da aramak demektir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu bir yanılmadır. Doğrusu Buhari'nin rivayetindeki şekli ile sa'y etmek {koşmak)den gelen "tes' a" koşuyordu şeklidir.

 

Derim ki: İkisi de doğrudur, bir yanılma yoktur. Çünkü kadın hem koşarak hem aranarak oğlunu bulmaya çalışıyordu. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

 

6914-24/12- Bana Mehdi b. Meymun'un kızının oğlu Muhammed b. Merzuk tahdis etti, bize Ravh tahdis etti, bize Malik, Ebu Zinad’DAN tahdis etti, o A'rec'den, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Hiçbir iyilik yapmamış bir adam aile halkına: Ölürse kendisini yakmalarını, sonra yansını karaya yansını denize savurmalarını söyledi. Çünkü Allah'a yemin olsun ki eğer Allah'ın ona gücü yeterse kendisini kesinlikle alemlerden hiçkimseyi azaplandırmadığı bir azap ile azaplandıracaktır. Adam ölünce kendilerine verdiği emri yerine getirdiler. Allah karaya emir buyurdu, içindekileri toplayıp bir araya getirdi. Denize de emir buyurdu, o da içindekileri toplayıp bir araya getirdi. Sonra: Bunu niçin yaptın dedi. O: Senin haşyetinden (korkundan) Rabbim ki zaten sen daha iyi bilirsin dedi. Yüce Allah da ona mağfiret buyurdu. "

 

 

Diğer tahric: Buhari, 7506

 

AÇIKLAMA:          Burada hiçbir iyilik yapmamış bir adamın çocuklarına kendisini yakmaları ve külünü karada ve denizde savurmalarını emrettiğine ve o adamın:

 

Allah'a yemin olsun ki eğer Rabbim bana kadir olursa hiç kimseye yapmayacağı bir azap ile beni azaplandıracağını söylediği ve hadisin sonunda: Bunu neden yaptın sorusu üzerine haşyetinden (korkundan) Rabbim. Sen zaten en iyi bilensin deyip ona mağfiret buyurduğu ile ilgili bu hadisin te'vili hususunda ilim adamları ihtilaf etmişlerdir. Bir kesim bu hadisi onun yüce Allah'ın kudretini reddetmek istediği şeklinde yorumlanması sahih olamaz. Çünkü yüce Allah'ın kudreti hakkında şüphe eden bir kimse kafirdir. Zaten hadisin sonunda da bunu ancak Yüce Allah'ın haşyetinden / korkusundan yaptığını ifade etmiştir. Kafir bir kimse ise Allah'tan korkmaz, Allah da ona mağfiret buyurmaz demişlerdir. Bu kanaat sahipleri şöyle demektedir: Bu durumda hadisin iki te'vili vardır:

 

ı. Bir te'vile göre hadis: Eğer hakkımda azabı takdir buyurursa yani beni azaplandırmaya hükmederse anlamındadır. Nitekim bu anlamda olmak üzere şeddesiz olarak "kadere" ve şeddeli olarak "kaddere" de denilir, her ikisi de aynı anlamdadır.

 

2: İkinci yoruma göre burada "inkadere: (güç yetirirse değil de) beni sıkıştırırsa" anlamındadır. Nitekim yüce Allah: "Onun aleyhine rızkın! daralttı" (Fecr, 16) buyurmaktadır. Bu aynı zamanda yüce Allah'ın: "Bizim onu sıkıştırmayacağımızı zannetti." (Enbiya, 87) buyruğu ile ilgili görüşlerden birisi de budur.

 

Bir diğer kesim buradaki lafız zahiri anlamı iledir. Ama bu adam bu sözlerini ifadelerini iyice kontrol etmeden ve anlamının gerçek mahiyetini kastetmeyip ona inanmadan söylemiştir. Aksine o bu sözlerini dehşetin korkunun ve aşırı tahammülsüzlüğün kendisine uyanıklığını ve söylediklerini düşünmesini ortadan kaldıracak şekilde kendisine baskın geldiği bir halde söylemiştir. Böylelikle o gaflet içinde olan, unutan bir kişi durumuna gelmiştir. Böyle bir durumda ise kişi sorumlu tutulmaz. Bu da kaybettiği devesini bulduğu zaman aşırı sevincin etkisi altında kalarak "sen benim kulumsun ben de senin Rabbinim" demesine benzer bir sözdür. O bu dehşet ve sevincin baskın geldiği yanılmanın sözkonusu olduğu bu halinde kafir olmamıştır demişlerdir.

 

Bu hadis-i şerif Müslim'den başka kaynaklarda: "Belki Allah'ın gözünden kaybolurum" demiştir. Bu da onun: "Eğer Allah bana güç yetirirse" sözünün zahir anlamı üzerinde olduğuna delildir.

 

Bir başka kesim de şöyle demiştir: Bu Arapların mecazi ifadelerinden ve onların harika (bedi) kullanımlarından birisidir. Onlar bu kullanıma "mezcuş-. şekkibil yakin: şüpheyi yakine karıştırmak" adını verirler. Yüce Allah'ın: "Ben yahut siz, ya bir hidayet üzereyiz ... " (Sebe, 24) buyruğuna benzer. Şekli itibari ile şüphe ve tereddüt ifade eder. Ama maksat kesin inanışı ifade etmektir.

 

Bir başka kesim de şöyle demiştir: Bu adam yüce Allah'ın sıfatlarından bir sıfatı bilmiyordu. İlim adamları sıfatı bilmeyen kimsenin tekfiri hususunda ihtilaf etmişlerdir. Kadı Iyaz dedi ki: Bundan dolayı kişiyi kafir edenlerden birisi de İbn Cerir et-Taberi'dir. Ebu'l-Hasan el-Eş'arı de önceleri bu kanaatte idi. Başkaları ise sıfatın bilinmemesi sebebi ile kafir olmaz. Bundan dolayı o kişi -sıfatı inkar edenin aksine- bununla iman adının dışına çıkmaz. Ebu'l Hasan el-Eş'arı de sonra bu kanaate dönmüş ve bu husustaki görüşü bunda karar kılmıştır. Çünkü böyle bir kimse (bu bilgisizlik halinde) bunu kesin olarak doğru kabul ettiği din olarak ve şeriat olarak benimsediği bir inanç olmak üzere inanmamıştır. Ama söylediğinin gerçek olduğuna inanan bir kimse ancak kafir olur. Bu kanaat sahipleri der ki: Eğer insanlara sıfatlara dair soru sorulacak olursa bunları bilen insanların da çok az olduğu görülecektir.

 

Bir diğer kesim de şöyle demiştir: Bu adam sırf tevhidin fayda vereceği bir zaman diliminde (fetret zamanında) yaşamıştı. Bu husustaki sahih kanaate göre şeriatin gelmesinden önce teklifin sözkonusu olmadığı bir zamanda yaşamıştı. Çünkü yüce Allah: "Biz bir rasul göndermedikçe azaplandıncılar değiliz" (İsra, 15) buyurmaktadır.

 

Başka bir kesim de şöyle demiştir: Böyle bir kimsenin şeriatlerinde bizim şeriatimizden farklı olarak kafirin affedilmesinin mümkün (caiz) olduğu bir zamanda yaşamış olması ihtimali vardır. Bu ise ehl-i sünnetin kanaatine göre aklen caiz kabul olunan hususlardandır. Bizim şeriatimizde ise biz şeriatimiz dolayısı ile bunu kabul etmiyoruz. Çünkü yüce Allah'ın: "Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını mağfiret buyurmaz" (Nisa, 116) buyruğu ve diğer deliller bunu ifade etmektedir, Allah en iyi bilendir ..

 

Bir görüşe göre de onun böyle bir vasiyette bulunması, kendisini tahkir etmek ve isyankarlığı sebebi ile günahta aşırılığa gitmesi sebebi ile kendisine bir ceza olması içindir. Böylelikle yüce Allah'ın kendisine rahmet buyurmasını ümit etmiştir.

 

 

 

 

6915-25/13- Bize Muhammed b. Rafi' ve Abd b. Humeyd tahdis etti, Abd bize Abdurrezzak haber verdi derken ıbn Rafi' -ki lafız ona aittir- tahdis etti dedi. Bize Ma'mer haber verip dedi ki: Bana ez-Zühri dedi ki: Sana hayret verici iki hadis nakledeyim mi? Zühri dedi ki: Bana Humeyd b. Abdurrahman, Ebu Hureyre'den haber verdi, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir kişi kendi aleyhine aşırıya giderek çokça günah işledi. Ölümü yaklaşınca oğullarına vasiyette bulunarak şöyle dedi:

. Ben öldükten sonra beni yakın. Sonra beni ezip toz haline getirin. Sonra denizdeki rüzgarda beni savurun. Allah'a yemin ederim eğer Rabbimin bana kudreti yeterse, kesinlikle hiçkimseye yapmadığı bir azap ile beni azapllındıracaktır. Onlar da onun dediğini ona yaptılar. Allah yere: Aldığını eksiksiz ver buyurdu. Adam ayakta dikiliverdi. Ona: Bu yaptığına seni iten ne oldu dedi. O senin haşyetin {korkun} Rabbim dedi. Ya da: Senden korktuğum için dedi. Bundan dolayı da ona mağfiret buyurdu. "

 

Zühri dedi ki: Bana Humeyd de Ebu Hureyre’DEN tahdis etti, o Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir kadın bağladığı bir kedi sebebi ile cehennem ateşine girdi. Ne kendisi ona yiyecek verdi ne de yer haşeratından yesin diye onu saldı. Nihayet zayıflıktan öldü. "

Zühri dedi ki: Bu bir kimsenin bir şeylere güvenerek yanlış bir tevekküle kapılmaması ve bir diğerinin de ümit kesmemesi içindir.

 

Diğer tahric: Buhari, 3481; Nesai, 2078; İbn Mace, 4255

 

 

 

6916-26/14- Bana Ebu Rabi' Süleyman b. Davud tahdis etti, bize Muhammed b. Harb tahdis etti, bana ez-Zübeydi tahdis etti, ez-Zühri dedi ki:

Bana Humeyd b. Abdurrahman b. Avf, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini tahdis etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim:

"Bir kul kendi aleyhine olmak üzere günah işlemekte aşırıya gitti" diyerek Ma'mer'in hadisine yakın olarak "ve Allah ona mağfiret buyurdu" buyruğuna kadar rivayet etti ve kedi kıssasında kadın ile ilgili hadisi zikretmedi.

 

ez-Zübeydi'nin hadisinde de şunları söyledi: 'kiz ve celil Allah: Ondan azıcık bir şey dahi almış olan her bir şeye: Ondan aldığını tastamam ver buyurdu" demiştir. 

 

 

AÇIKLAMA:          (6915) "Bir adam kendi aleyhine olmak üzere günah işlemekte aşırıya gitti. " Yani masiyetlerde mübalağa etti ve oldukça ileri gitti. Çünkü "seref" haddi aşmaktır.

İbn Şihab'ın bu hadisi zikrettiğini belirttikten sonra cehenneme giren ve açlığından ölünceye kadar hapsettiği bir kedi sebebi ile azap gören bir kadını zikredip sonra da ıbn Şihab'ın: "Bir adam yanlış bir şekilde tevekkül etmesin, bir diğeri de ümit kesmesin diye" şeklinde kaydettiği sözlerinin anlamı şudur:

 

İbn Şihab ilk hadisi zikredince o hadisi işiten bir kimsenin yüce Allah'ın rahmetinin genişliğine ümitvar olmanın azametine bakarak, yanlış bir tevekküle kapılmaması için hemen onun arkasından bunun zıddı olan korkutucu bir mahiyet arzeden kedi ile ilgili hadisi ekleyiverdi. Böylelikle korku ve ümit bir arada bulunsun. İşte "birisi yanlış bir tevekküle kapılmasın diğeri ümitsizliğe kapılmasın" sözünün anlamı budur. Nitekim Kur'an-ı Azimuşşan'ın ayetlerinin bir çoğu böyledir. Onlarda korku ve ümit bir aradadır. Nitekim ilim adamları da böyle demişlerdir: Vaaz edip öğüt veren kimsenin verdiği vaazda korku ile ümidi (havf ve recayı) birlikte sözkonusu etmesi müstehaptır. Böylelikle kimse ümitsizliğe kapılmasın, kimse de yanlış bir tevekküle yönelmesin. Yine ilim adamları der ki: Korkutma daha çok olmalıdır. Çünkü nefisler . ümide, rahata güven duymaya ve bazı amelleri ihmal etmeye daha eğilimli olduğundan ötürü korkutmaya daha bir muhtaçtır.

 

Kedi ile ilgili hadisin de şerh! d3ha önce yerinde geçmiş bulunmaktadır.

 

 

 

 

6917-27/15- Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberı tahdis etti. Bize babam tahdis etti, bize Şu'be Katade'den tahdis ettiğine göre o Ukbe b. Abdulgafir'i şöyle derken dinlemiştir: Ebu Said el-Hudri'yi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye şunu tahdis ederken dinledim: "Sizden öncekiler arasından bir adama Allah çokça mal ve evlat vermiş idi. Çocuklarına dedi ki: Ya size emrettiğimi yaparsınız yahut da mirasımı sizden başkasına bırakırım. Ben öldükten sonra beni yakınız -daha çok bildiğime göre o şöyle demiştir: Sonra beni öğütünüz ve rüzgara karşı savurun. Çünkü ben Allah nezdinde hayır namına önceden bir şey işlemedim ve şüphesiz Allah bana azap etmeye kadirdir. Böyle diyerek onlardan and aldı. Onlar da bunu -Rabbime yemin olsun ki- ona yaptılar. Yüce Allah da: O yaptığına seni ne itti buyurdu. O adam: Senden korkmak dedi. Bu söylediğinden başka bir şeyonun kusurlarını telafi etmedi.''

 

Diğer tahric: Buhari, 3874 -muhtasar-, 6481, 7508

 

 

 

6918-28/16- Bunu bize Yahya b. Habib el-Harisi de tahdis etti, bize Mu'temir b. Süleyman tahdis edip dedi ki: Bana babam dedi ki: Bize Katade tahdis etti. (H.) Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Hasan b. Musa tahdis etti, bize Şeyban b. Abdurrahman tahdis etti. (H.) Bize İbnu'l Müsenna da tahdis etti, bize Ebu'I-Velid tahdis etti, bize Ebu Avane tahdis etti, (Şeyban ile) ikisi Katade'den rivayet etti, sonra hepsi Şu'be'nin isnadı ile onun hadisine yakın olarak zikretti. Şeyban ve Ebu Avane'nin hadisinde: ''Allah'ın kendisine mal ve evlat verdiği insanlardan bir adam" denilmektedir. et-Teymi'nin hadisinde de: "Çünkü o Allah nezdinde hayır diye bir şey önceden yapmadı" dedi. Sonra Katade bunu açıklayarak Allah nezdinde hayır namma bir şey biriktirmedi dedi. Şeyban'ın hadisinde ise: "Çünkü o Allah'a yemin olsun ki Allah nezdinde hayır namına bir şey önceden göndermedi. " Ebu Avane'nin rivayetinde ise "maibteera" kelimesi "maimteera: önceden bir şey göndermedi" şeklinde mim harfi iledir.

 

 

AÇIKLAMA:          (6917) "Sizden öncekilerden Allah'ın çokça mal ve evlat vermiş olduğu bir adam" buradaki "raşehu: kendisine çokça verdiği" lafzı Müslim'in Sahihi'nde iki şekilde rivayet edilmiştir: Birisi hemzesiz ve harf-i med olarak elif ile ve şin ile "raşehu" şeklinde ikincisi ise hemzeli ve sin ile "ra'sehu" diye rivayet edilmiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Doğrusu olan birincisidir, cumhurun rivayeti de bu şekildedir, anlamı Allah'ın kendisine mal ve evlat verdiği demektir. Burada bunun sin ile rivayetinin açıklanır bir tarafı yoktur. Nitekim başkası da aynı şekilde bunun burada açıklanır bir tarafı yoktur demiştir.

 

"Şüphesiz ki ben Allah nezdinde hayır namına önceden bir şey göndermedim. " Bazı nüshalarda ve bazı ravilerin rivayetinde bu lafız "ebteir" şeklinde te’DEN sonra hemze iledir, birçoğunda ise te'den sonra he ile "ebtehir" şeklindedir. Her ikisi de sahihtir. He hemzeden bedeldir. Her ikisinin de anlamı önceden hayır namma bir şey göndermedim, hayır diye bir şey biriktirmedim demektir. Katade bunu kitapta açıklamış bulunmaktadır. Bir rivayette ise (6918) lem yebteir: (o) hayır namma bir şey göndermedi şeklindedir. Bu bütün nüshalarda bu şekildedir. Bir rivayette ise "maimteere" şeklinde yine mim ile ve hemzeli olarak kaydedilmiştir. Burada da mim be’DEN bedeldir.

 

"Ve muhakkak Allah beni azaplandırmaya kadirdir. " Diyarımızdaki nüshaların bir çoğunda bu şekildedir. Raviler ve nüshalar buradaki bu ibarede "elif nun"m iki defa tekrar edildiğini ittifakla nakletmiş olmakla birlikte ikinci "elif nun" itimat olunur bazı nüshalarda düşmüştür. Buna göre birinci elif nun şart edab olur. İfadenin takdiri: Eğer Allah'ın bana kudreti olursa (eline geçersem) beni azaplandırır" şeklindedir. Bu da önceki rivayete uygundur. Cumhurun rivayetine göre ise ikincisi ile birlikte birincisi de Sabittir. Bunun takdirinde ihtilaf edilmiştir. Kadı Iyaz Bu sözde bir telfik vardır. Eğer zahirine göre alınıp şanı yüce Allah'ın adı nasb edilerek "inne"ın haberi yerinde uygun bir takdir yapılırsa lafız düzelir ve doğru bir anlam kazanır. Ama daha önce kudret hakkında zahiri itibari ile şüphe ettiğini ortaya koyan sözlerine aykırı olur. Bazıları da doğrusu buradaki ikinci elif nun'un hazfedilmesi birincisinin de şeddesiz olması ve lafzatullahın merfu okunmasıdır. Nitekim bunu bazı ravilerden bu şekilde zaptetmiş bulunuyoruz. Kadı lyaz'ın açıklamaları bunlardır.

 

Bir diğer görüşe göre ifade zahirinde görüldüğü gibi her iki yerde de "elif nun" harfinin Sabit olması iledir. Birincisi de şeddelidir. Bunun da anlamı: Şüphesiz Allah bana azap etmeye kadirdir demek olur. Bu da birinci rivayeti "kadere" fiilini daralttt anlamında yorumlayanların yahut da ondan başka Allah'ın kudretini gerçek mana nefyetmediği şeklinde te'vil edenlerin görüşüne uygundur. Zahirinden anlaşılan anlam üzere olması da -bu görüşü nakledenin söylediği gibi- mümkündür. Ama buradaki sözünün anlamı da şu olur: Şüphesiz Allah, beni bu halimle defnedecek olursanız azaplandırma kudretine sahiptir. Ama şayet beni öğütüp karada ve denizde savuracak olursanız bana güç yetiremez. Bunun da cevabı daha önce geçtiği gibi verilir. Böylelikle rivayetler bir arada cem ve telif edilmiş olur. Allah en iyi bilendir.

 

"Onlardan ant aldı, onlar da bu dediğini ona yaptılar. Ve Rabbime yemin olsun." Müslim'in bütün nüshalarında bu şekilde yemin olmak üzere "ve Rabbi: ve Rabbime yemin olsun" diye kaydedilmiştir. Kadı lyaz da aynı şekilde Müslim'in kitabında bunda ittifak olduğunu naklederek şunları söylemiştir: Bu onlar hakkında bu durumu haber verenin verdiği haberin doğruluğunu anlatmak için yaptığı bir yemindir. Buhari'nin Sahihi'nde ise ''onlardan Rabbim adına yemin olsun diye ant aldı, onlar da ona bu dediğini yaptılar" şeklindedir. Kimileri doğrusu budur demiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Hayır, bu iki rivayet hem anlam hem yemin itibari ile birbirine yakındır. Ben bunu Müslim Sahihi'nin bazı nüshalarında ama üstatlarımızdan -et-Temimı dışında- herhangi birisinini rivayeti olmamak üzere İbnu'l Hazzan'ın rivayetinde şöyle olduğunu gördüm: "Bu ona yapıldı ve külü savruldu." Sonra şunları söylemektedir: Eğer bu rivayet sahih ise ifadenin uygun açıklaması budur. Çünkü o kendilerine kendisini savurmalarını emretmişti. Muhtemelen müstehsinlerden birisinden "savuruldu anlamındaki zürriye kelimesinin" zel harfi düşmüş, diğerleri de ona tabi olmuşlardır. Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır.

 

Sözü edilen üç rivayet mana itibari ile doğru ve açıktır. Ayrıca bunların birisinin yanlış olduğunu söylemenin açıklanır bir tarafı yoktur. Allah en iyi bilendir.

"Bu söylediğimden başka bir şeyonun kusurunu telafi etmedi." Yani onun eksiğini tamamlamad!.

 

(6918) "İnsanlardan bir adama Allah çokça mal ve evlat vermişti." Burada resega: verdi ve verdiğini ona Mübarek kıldı anlamındadır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

5- GÜNAHLAR VE TEVBE, TEKRAR TEKRAR YAPILSA DAHİ GÜNAHLARDAN TEVBENİN KABUL EDİLECEĞİ