SAHİH-İ MÜSLİM |
ZİKİR DUA TEVBE İSTİĞFAR |
12- İSTİĞFARIN VE ÇOKÇA
İSTİĞFAR ETMENİN MÜSTEHAP OLDUĞU BABI
6798-41/1- Bize Yahya b. Yahya, Kuteybe
b. Said ve Ebu Rabi el-Atekl birlikte Hammad'dan tahdis etti. Yahya dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, Sabit’DEN haber verdi, o Ebu Burde'den, o el-Eğarr el- Atekl den -ki onun sahabiliği vardır- rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz benim kalbime de
gaflet dnz oluyor ve muhakkak ben bir günde yüz defa
Allah'tan mağfiret diliyorum. "
Diğer tahric: Ebu Davud,
1515
AÇIKLAMA: "Şüphesiz
benim kalbime de gaflet arız oluyor. .. " Dil
bilginleri der ki: gayn yahut gaym
aynı anlamdadır. Burada maksat kalbi örten perdeleyen şeydir.
Kadı Iyaz
dedi ki: Burada maksadın Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
özelliği olan zikri sürekli yapmaktan gaflete düştüğü ve ara verdiği
dönemlerdir. Zikre ara verdiği yahut ondan gaflette kaldığı bu hallerini günah
saymış ve ondan dolayı mağfiret dilemiştir. Bir diğer görüşe göre bu ümmeti
sebebi ile ve kendisinden sonra ümmetinin kendisine gösterilen halleri sebebi
ile duyduğu üzüntü ve onlar için mağfiret dilemesidir. Bir diğer açıklamaya
göre bunun sebebi ümmetinin maslahatına olan işlerle diğer işleri ile,
düşmanlarla savaş, düşmanı idare etmek, kalpleri ısındırılacak olanların
kalplerini ısındırmak ve benzeri hususlar ile uğraşması idi. O bütün bu
hususlar en büyük itaatlerden ve en faziletli amellerden olmakla birlikte kendi
büyük konumuna . nisbetle bir günah olarak görüyordu.
Bu O'nun için yüksek derecesinden ve yüce Allah ile birlikte huzurda bulunmak,
O'nu müşahede etmek, O'nun murakebesi albnda bulunmak ve O'nun dışındaki her şeyden uzak kalmak
şeklindeki pek yüksek makamdan bir iniş olarak değerlendiriyordu. İşte bundan
dolayı mağfiret diliyordu.
Bir diğer açıklama da
şöyledir: Belki de bu "drız olan gaflet"
O'nun kalbini bürüyen sekinet idi. Çünkü yüce Allah:
"Bu sebeple onların üzerine sekineti
indirdi." (Feth, 18) buyurmuştur. Buna göre
O'nun mağfiret dilemesi kulluğunu Allah'a muhtaç oluşunu, sürekli huşu
içerisinde oluşunu ve kendisine ihsan ettiklerine şükür ettiğini açığa vurmak
içindi. el-Muhasibi dedi ki: Nebilerin ve meleklerin korkusu -Yüce Allah'ın
azabından emin olmakla birlikte- bir ta'zim
korkusudur. Bir diğer görüşe göre bu arız olan gaflet kalbi bürüyen bir haşyet
ve bir ta'zim hali olması ihtimali de vardır. Buna
göre O'nun mağfiret dilemesi az önce geçtiği üzere bir şükür olur. Başka bir
görüşe göre bu nefsin içinden geçirdiklerinden ötürü safi kalplere arız olan ve
onları başka şeylerle meşgul eden bir şeydir denilmiştir. Allah en iyi
bilendir.
6799-42/2- Bize Ebu Bekr b. Ebu
Şeybe tahdis etti, bize Gunder, Şu'be’DEN tahdis etti, o Amr b. Murre'den, o Ebu Burde’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Ben el-Eğarr'ı -ki Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in ashabındandıİbn
Ömer' den- şöyle dedi diye tahdis ederken dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey insanlar! Allah'a tevbe
ediniz. Çünkü şüphesiz ben bir günde O'na yüz defa tevbe
ederim" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6800- .. ./3- Bunu bize Ubeydullah b. Muaz tahdis etti, bize babam tahdis
etti. (H) bize İbnu'l-Müsenna
da tahdis etti, bize Ebu Davud ve Abdurrahman b. Mehdi tahdis etti, hepsi Şu' be’den bu isnad ile rivayet etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Ey insanlar! Allah'a tevbe edin. .. "
şeklindeki bu tevbe etme emri yüce Allah'ın: "Ey
müminler! Hep birlikte Allah'a tevbe edin" (Nur,
31) buyruğu ile "Ey iman edenler! Allah'a nasuh
bir tevbe ile tevbe
edin" (Tahrim, 8) buyruklarına uygundur. Bundan
önceki babta (hadiste) mağfiret dilemesinin ve tevbe etmesinin sebebini açıklamış bulunuyor. Bizlerin ise
mağfiret dilemeye, tevbe etmeye ihtiyacı daha
büyüktür. Mezhep alimlerimiz ve onlardan başka ilim adamları der ki: Tevbe etmenin üç şartı vardır. Masiyetten
vazgeçmek, onu yaptığına pişman olmak ve benzerine ebediyyen
bir daha dönmemek üzere kesin bir şekilde karar vermek. Eğer masiyet bir kul hakkı ile ilgili ise onun da dördüncü bir
şartı daha vardır. O da haksızlık yaptığı kişiye hakkını ödemesi yahut ondan
ibra tahsil etmesidir. (Yani hakkını bir şekilde bağışlatmasıdır). Tevbe İslam temellerinin en önemlilerindendir ve ahiret yolunu izleyenlerin birinci makamıdır.
6801-43/4- Bize Ebu Bekr b. Ebu
Şeybe tahdis etti, bize Ebu Halid -yani Süleyman b. Hayyan- tahdis etti. (H.) Bize İbn Numeyr de tahdis
etti, bize Ebu Muaviye tahdis etti. (H) Bana Ebu Said el-Eşec de tahdis etti, bize Hafs -yani b. Giyas tahdis etti- hepsi Hişam'dan rivayet etti. (H) Bana Ebu
Hayse me Zuheyr b. Harb da -lafız ona ait
olmak üzere- tahdis etti, bize İsmail b. İbrahim, Hişam b. Hassan’DAN tahdis etti, o Muhammed b. Sirin'den,
o Ebu Hureyre’DEN şöyle
dediğini rivayet etti: Resulutlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kim güneş battığı yerden doğmadan önce tevbe
ederse yüce Allah da tevbesini kabul eder"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Kim
güneş battığı yerden doğmadan önce tevbe ederse Allah
da tevbesini kabul eder. " ilim adamları der ki:
Bu tevbenin kabul edilmesinin sınındır.
Sahih hadiste de "tevbenin açık duran bir
kapısının bulunduğu ve güneş battığı yerden doğdu mu bu kapının kapalılacağı ve bundan önce tevbe
etmemiş olan kimseler için tevbe etme imkanının
kalmayacağı" belirtilmiştir. Bu da yüce Allah'ın: "Rabbinin
ayetlerinden biri geldiği gün daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır
kazanmamış kimseye imanı fayda vermez. " (Enam, 158) buyruğu ile aynı
anlamdadır.
"Yüce Allah onun tevbesini kabul eder." Yani onun tevbesinden
razı olur. Tevbenin bir diğer şam
daha vardır ki o da sahih hadiste geldiği üzere "gargara" halinden
önce tevbe etmiş olmasıdır. Gargara hali ise ruhun
alınma halidir. Böyle bir durumda kişinin tevbesi de başka
bir ameli da kabul edilmez, vasiyeti de, başka tasarruflan
da geçerli olmaz.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: