SAHİH-İ MÜSLİM

KALBİ YUMUŞATAN HADİSLER

 

27 - باب قصة أصحاب الغار الثلاثة، والتوسل بصالح الأعمال

27- MAĞARAYA SIĞINAN ÜÇ KİŞİNİN KISSASI VE SALİH AMELLERLE TEVESSÜL BABI

 

100 - (2743) حدثني محمد بن إسحاق المسيبي. حدثني أنس (يعني ابن عياض، أبا ضمرة) عن موسى بن عقبة، عن نافع، عن عبدالله بن عمر،

 عن رسول الله صلى الله عليه وسلم؛ أنه قال "بينما ثلاثة نفر يتمشون أخذهم المطر. فأووا إلى غار في جبل. فانحطت على فم غارهم صخرة من الجبل. فانطبقت عليهم. فقال بعضهم لبعض: انظروا أعمال عملتموها صالحة لله، فادعوا الله تعالى بها، لعل الله يفرجها عنكم. فقال أحدهم: اللهم! إنه كان لي والدان شيخان كبيران. وامرأتي. ولي صبية صغار أرعى عليهم. فإذا أرحت عليهم، حلبت فبدأت بوالدي فسقيتهما قبل بني. وأنه نأى بي ذات يوم الشجر. فلم آت حتى أمسيت فوجدتهما قد ناما. فحلبت كما كنت أحلب. فجئت بالحلاب. فقمت عند رؤوسهما. أكره أن أوقظهما من نومهما. وأكره أن أسقي الصبية قبلهما. والصبية يتضاغون عند قدمي. فلم يزل ذلك دأبي ودأبهم حتى طلع الفجر. فإن كنت تعلم أني فعلت ذلك ابتغاء وجهك، فافرج لنا منه فرجة، نرى منه السماء. ففرج الله منه فرجة. فرأوا منها السماء.

وقال الآخر: اللهم! إنه كان لي ابنة عم أحببتها كأشد ما يحب الرجال من النساء. وطلبت إليها نفسها. فأبت حتى آتيها بمائة دينار. فتعبت حتى جمعت مائة دينار. فجئتها بها. فلما وقعت بين رجليها. قالت يا عبدالله! اتق الله. ولا تفتح الخاتم إلا بحقه. فقمت عنها. فإن كنت تعلم أني فعلت ذلك ابتغاء وجهك، فافرج لنا منها فرجة. ففرج لهم.

وقال الآخر: اللهم! إني كنت استأجرت أجيرا بفرق أرز. فلما قضى عمله قال: أعطني حقي. فعرضت عليه فرقه فرغب عنه. فلم أزل أزرعه حتى جمعت منه بقرا ورعائها. فجاءني فقال: اتق الله ولا تظلمني حقي. فقلت: اذهب إلى تلك البقر ورعائها. فخذها. فقال: اتق الله ولا تستهزئ بي فقلت: إني لا أستهزئ بك. خذ ذلك البقر ورعائها. فأخذه فذهب به. فإن كنت تعلم أني فعلت ذلك ابتغاء وجهك، فافرج لنا ما بقي. ففرج الله ما بقي.

 

6884-100/1- Bana Muhammed b. İshak el-Müseyyebi tahdis etti, bana Enes -yami b. İyaz Ebu Damra- Musa b. Ukbe'den tahdis etti, o Nafi'den, o Abdullah b. Ömer'den, o Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: ''Üç kişi beraber yürümekte iken yağmur'a tutuldular. Bunun üzerine bir dağdaki bir mağaraya sığındılar. Mağaranın ağzına dağdan kopan bir kaya parçası düştü ve üzerlerini kapattı. Biri diğerine Allah için yaptığınız salih amellere bir bakın. Onları vesile ederek Yüce Allah'a dua edin. Belki Allah bu kayayı üzerimizden açar dediler.

 

Bunun üzerine biri şöyle dedi: Allah'ım durum şu ki benim oldukça yaşlı anne babam vardı. Karım ve küçük çocuklarım vardı. Onlar için (develerimi) otlatırdım. Davarlarımı meradan geri getirdiğim de süt sağar ve önce annem babamla başlar çocuklarımdan önce orilara süt içirirdim. Bir gün ağaçlık (otlak olarak) bir yer bulamadığım için uzağa gittim. Bu sebeple akşam oluncaya kadar gelemedim. Onların uyuduklarını gördüm. Önceden (davarlarımı) sağdığım şekilde sağdım ve içinde sağdığım süt bulunan kabı getirdim. Onları uyandırmak istemediğimden ötürü başlarının ucunda durdum. Aynı şekilde onlardan önce çocuklara içirmek de hoşuma gitmedi. Çocuklar ise ayaklarımın yanında açlıktan' bağırışıyorlardı. Fecr doğuncaya kadar benim de halim bu şekilde onların da hali bu şekilde devam etti. (Rabbim) eğer benim bu işi senin rıza n için yaptığımı biliyorsan bu kayayı üzerimizden bir miktar aç. O açılan yerden semayı görelim dedi. Hemen Allah kayayı bir miktar açtı. O açılan yerden semayı gördüler.

 

Diğeri dedi ki: Allah'ım gerçek şu ki benim bir amca kızım vardı. Onu erkeklerin kadınları sevdikleri en aşırı derecede sevdim. Kendisinden n'efsini (bana ait olmasını) istedim. O kendisine yüz dinar getirmediğim sürece kabul etmedi. O yüz dinarı toplayıncaya kadar çok yoruldum. O yüz dinarı ona getirdim. Ayaklarının arasına çöktüğüm zaman ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork ve haksız bir şekilde mührü gçma dedi. Derhal onun üzerinden kalktım. (Rabbim) Eğer sen benim bunu senin rıza n için yaptığımı biliyorsan bunun bir kısmını bize aç dedi. (Allah) onlara açtı.

 

Diğeri şöyle dedi: Allah'ım ben bir ölçek pirinç karşılığında bir işçi çalıştırmıştım. İşini 'bitirince bana hakkımı ver dedi. Ben ölçeğini arz edince onu kabul etmek istemedi. Ben de onun o ölçeğini ekip durdum. Nihayet o pirinçten çobanları ile birlikte bir sürü inek topladım. O adam bana gelerek:

 

Allah'tan kork ve bana hakkımda zulmetme dedi. Ben: Şu ineklerin ve çobanlarının yanına git, onları al dedim. Adam: Allah'tan kork ve benimle alay etme dedi. Ben: Seninle alayetmiyorum. O inekleri ve çobanlarını al dedim. O da onları alıp götürdü. Eğer benim bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan kapalı kalan kısmı da bizim için aç dedi. Allah da kalan kısmı açtı. "

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2215, 2333

 

AÇIKLAMA:          "Bir dağdaki bir mağaraya sığındılar." Mağara dağdaki oyuk demektir.

 

"Evev: sığındılar" fiilinde hemze kasr iledir. Bununla birlikte az önce açıklaması geçen az kullanılan bir söyleyişte fethalı söyleyiş (avev) şekli de caizdir.

 

"İşlediğiniz salih amellere bir bakın. Onları zikrederek Allah'a dua edin, belki bunu üzerinizdenaçar." Mezhep alimlerimiz insanın sıkıntılı hallerinde istiska (yağmur) duasında ve daha başka dualarda salih amellerini sözkonusu ederek dua edip o salih ameli ile Allah'a tevessül etmesinin müstehap olduğuna delil göstermişlerdir. Çünkü bunlar böyle bir iş yaptılar ve onların duaları kabul edildi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bunu kendilerinden övgüyle ve faziletlerinin güzelliğini dile getirerek zikretmiştir.

 

 

Bu hadisten ayrıca şu hususlar da anlaşılmaktadır:

 

1. Anne ve babaya iyi davranmanın, onlara hizmet etmenin, çocuk, eş ve onların dışında kalan diğerlerine anne babayı tercih etmenin fazileti

 

2. İffetli durmanın, haramlardan uzak kalmanın, özellikle de onları işleyebilecek güce sahipken ve onları yapmayı da kararlaştırmışken vazgeçmenin yüce Allah için İhlasla bunu terk etmenin fazileti

 

3. İcare akdi caizdir.

 

4. Ahdine güzel bir şekilde bağlı kalmak, emanetin gereğini eksiksiz yerine getirmek, karşılıklı ilişkilerde müsamahakar davranmak

 

5. Velilerin kerametlerinin Sabit olduğu ki hak ehlinin mezhebi budur. "Develerimi meradan geri getirdiğimde süt sağardım." Yani develerimi meradan onların yanına ve gece kalacakları yere geri getirdiğimde demektir.

 

''Ağaçlık (otlak) bir yer bulamadığım için uzağa gittim." Bazı nüshalarda (uzağa gittim anlamındaki lafız: neabi lafzı) naebi şeklindedir. Birincisi hemzeyi eliften önce kaydeder. Nitekim kıraat-i seb'a okuyucuları çoğunlukla böyle okumuşlardır. İkincisi ise bunun aksi söyleyiştedir. Her ikisi de iki ayrı söyleyiş ve iki ayrı kıraattir. Uzak düştü anlamındadır.

 

"İçinde süt bulunan kabı getirdi." Hilab kelimesi ha harfi kesreli olarak içine süt sağılan ve bir sağımlık deve sütü alan bir kaptır. Buna mihleb de denilir. Burada "hilab" ile sağıimış sütü kastetmiş olabilir.

 

"Küçük çocuklar açlıktan bağırışıyorlardı. " Feryad ediyorlar, açlıktan ağlaşıyorlardı demektir.

 

"Ben hep bu halimde kaldım." Bu halimi sürdürdüm. Fe harfi ötreli furce ve fethalı ferce gedik açıklık demektir; Daha önce defalarca açıklandı.

 

''Ayakları arasına çöktüm" yani cima için erkeğin oturduğu şekilde oturdum.

"Haksız yere mühürü açma." Burada mühür bakireliğinden kinayedir.

"Hakkı" ise zina ile değil nikah ile olması demektir.

 

"Bir ölçek pirinç" fe rak: ölçek re harfi fethalı ve sakin (fark) söylenir. İki ayrı söyleyiştir, fethalı söyleyiş daha güzel ve daha meşhurdur. Bu da üç sa' alan bir kaptır. Taharet kitabında açıklaması geçti.

 

"Onu kabul etmedi. " Yani beğenmedi, onu almayıp gitti .

 

 

 

100-م - (2743) وحدثنا إسحاق بن منصور وعبد بن حميد. قالا: أخبرنا أبو عاصم عن ابن جريج. أخبرني موسى بن عقبة. ح وحدثني سويد بن سعيد. حدثنا علي بن مسهر عن عبيدالله. ح وحدثني أبو كريب ومحمد بن طريف البجلي. قالا: حدثنا ابن فضيل. حدثنا أبو ورقبة بن مسقلة. ح وحدثني زهير بن حرب وحسن الحلواني. وعبد بن حميد قالوا: حدثنا يعقوب (يعنون ابن إبراهيم بن سعد). حدثنا أبي عن صالح بن كيسان. كلهم عن نافع، عن ابن عمر، عن النبي صلى الله عليه وسلم. بمعنى حديث أبي ضمرة عن موسى بن عقبة. وزادوا في حديثهم: "وخرجوا يمشون". وفي حديث صالح "يتماشون". إلا عبيدالله فإن في حديثه "وخرجوا" ولم يذكر بعدها شيئا.

 

6885- .. ./2- Bize İshak b. Mansur ve Abd b. Humeyd de tahdis edip dedi ki: Bize Ebu Asım, İbn Cureyc’DEN haber verdi bana Musa b. Ukbe haber verdi. (H.) Bana Suveyd b. Said de tahdis etti, bize Ali b. Mushir, Ubeydullah'dan tahdis etti. (H.) Bana Ebu Kureyb ve Muhammed b. Tarif el-Beceli de tahdis edip dediler ki: Bize İbn Fudayl tahdis etti, bize babam ve Rakabe b. Meskale tahdis etti. (H.) Bana Zuheyr b. Harb, Hasan el-Hulvani ve Abd b. Humeyd de tahdis edip dedi ki: Bize Yakub -yani b. İbrahim b. Sa'd- bize babam Salih b. Keysan'dan tahdis etti, hepsi Nafi'den o İbn Ömer'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den Ebu Damra'nın Musa b. Ukbe’DEN rivayet ettiği hadis ile aynı manada rivayet etti. Hadislerinde fazladan "çıkıp yürüdüler" dediler. Salih'in hadisinde "beraberce yürüyorlardı" denilmektedir. Ubeydullah müstesna. Onun hadisinde "çıktılar" demiş ve ondan sonra bir şey zikretmemiştir.

 

 

100-م 2 - (2743) حدثني محمد بن سهل التميمي وعبدالله بن عبدالرحمن بن بهرام وأبو بكر بن إسحاق (قال ابن سهل: حدثنا. وقال: الآخران أخبرنا) أبو اليمان. أخبرنا شعيب عن الزهري. أخبرني سالم بن عبدالله؛ أن عبدالله بن عمر قال:

 سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول "انطلق ثلاثة رهط ممن كان قبلكم. حتى آواهم المبيت إلى غار" واقتص الحديث بمعنى حديث نافع عن ابن عمر. غير أنه قال: قال رجل منهم "اللهم! كان لي أبوان شيخان كبيران. فكنت لا أغبق قبلهما أهلا ولا مالا". وقال "فامتنعت مني حتى ألمت بها سنة من السنين. فجاءتني فأعطيتها عشرين ومائة دينار". وقال "فثمرت أجره حتى كثرت منه الأموال. فارتعجت". وقال "فخرجوا من الغار يمشون".

 

6886- .. ./3- Bana Muhammed b. Sehl et-Temimi, Abdullah b. Abdurrahman b. Behram ve Ebu Bekr b. İshak tahdis etti. İbn Sehl bize Ebu'l-Yeman tahdis etti derken diğer ikisi haber verdi dedi: Bize Şuayb Zühri’DEN haber verdi, bana Salim b. Abdullah'ın haber verdiğine göre Abdullah b. Ömer dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim: "Sizden öncekilerden üç kişi yola Çıktı. Nihayet geceyi bir mağarada geçirmek zorunda kaldılar." Sonra hadisi NMi'in İbn Ömer'den diye rivayet ettiği hadis ile aynı manada zikretti. Ancak o rivayetinde şunları söyledi: Onlardan bir adam: ''Allah'ım benim yaşlı ihtiyar bir ebeveynim vardı. Akşam sütünü onlardan önce ne aile halkımdan, ne malımdan birisine içirmezdim." Yine şunları söyledi: ''Amcamın kızı benden kendisini uzak tuttu. Nihayet kıtlık yıllarından bir yıla düştü. Bana geldi. Ben de ona yüzyirmi dinar verdim." Yine şunları söyledi: "Onun ücretini onun için çalıştırdım. Nihayet ondan çokça mal çoğaldı da dalga dalga büyüdü" ve "mağaradan çıkıp yürüyüp gittiler" dedi.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2272

 

AÇIKLAMA:          ''Akşam sütünü onlardan önce ... kimseye içirmezdim." Buradaki "la egbuku: içirmezdim" fiilinde hemze fethalı, be ötrelidir. Yani akşam sütü paylarını içmekte kimseyi öncelemezdim. Gabuk akşam içmek, sabuh ise günün ilk vakitlerinde içmek demektir ...  Benim bu kelimenin zaptı ile alakalı olarak söylediklerim lugat kitapları ve garibu'l-hadis kitapları ile şerhlerde ittifakla kabul edilmiş hususlardır. Bu hususta ünsiyeti bulunmayan bazı kimseler bu lafız bazen tashif edebilir ve (hemze fethalı be ötreli olmak üzere egbuku diyecek yerde) hemze ötreli, be kesreli (uğbiku) diye zapteder. Bu ise yanlıştır.

 

"Onun ücreti" yani emeğinin karşılığı olan hakkını "onun için çalıştırırım."

 

"Nihayet onlardan mallar çoğaldı da dalga dalga büyüdü." Buradaki "irtecaat: dalga dalga büyüdü" ayn ve cim iledir. Yani hareketi, kımıldanışı açıkça görülünceye kadar ve çokluğundan ötürü dalga dalga bir hal alıncaya kadar çoğaldı. Çünkü "irtiac" sarsılmak ve hareket etmek demektir.

 

Hanefi mezhebi alimleri -ve onların dışında- başkasının malını satmayı ve mal sahibinin izni olmadan malında tasarruf etmeyi -bundan sonra sahibinin geçerli kabul etmesi şam ile- caiz kabul edenler bu hadisi delil göstermişlerdir. Bu hadiste bu görüşlerine delil olan nokta ise "ben o pirinci ekip durdum. Nihayet ondan çobanları ile birlikte bir sürü inek topladım" ifadesidir. Buhari'nin rivayetinde ise 'hnun ücretini ondan mallar çoğalıncaya kadar çalıştırdım, nemalandırdım ve: Gördüğün bütün bu develer, inekler, koyunlar, köleler senin ücretindendir dedim" denilmektedir.

 

Bizim mezhep alimletimiz ile sözü geçen tasarrufu caiz kabul etmeyen diğerleri şöyle cevap verirler: Bu bizden öncekilerin şeriati hakkında verilen bir haberdir. Bizden öncekilerin şeriatinin bizim için şeriat olması hususunda ise usul alimlerinin meşhur görüş ayrılıklan vardır. Eğer o bizim için bir şeriat değildir diyecek olursak zaten delil olmaz. Bu görüşü kabul etmesek o taktirde bu borç olmak üzere bir miktar pirinç karşılığında onu ücretle çalıştırdı. Fakat bu ücretini ona teslim etmeyip aksine almasını teklif ettiği halde o değersiz bulduğundan ötürü bunu kabul etmemiş, dolayısıyla sahih bir kabz olmadan muayyen olarak ecri tayin edilmemiş oldu. Böylelikle o ücreti onun ücretle tutanın mülkü olarak kaldı. çünkü zimmette (borç) olan bir şeyancak sahih bir kabz ile muayYen olur. Diğer taraftan ücretle tutan kişi bunda kendi mülkiyetinde olduğu halde tasarrufta bulunmuştur. Böylelikle o malda onun tasarrufu sahih olur. Onun kendisine ait olduğuna inanması ile işçinin hakkı olduğuna inanması arasında bir fark yoktur. Sonra da o ücret malından meydana gelen deve, inek, koyun ve köleleri her ikisinin de rızasıyla çalıştırdığı işçiye teberru olarak bağışladı. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

TEVBE - 1- TEVBE ETMENİN TEŞVİK EDİLMESİ VE TEVBE DOLAYISIYLA SEVİNMEK HAKKINDA BİR BAB