SAHİH-İ MÜSLİM |
BİRR VE SILA |
15 - باب
تحريم الظلم
15- ZULMÜN HARAM
KILINDIĞI BABI
55 - (2577) حدثنا
عبيدالله بن
عبدالرحمن بن
بهرام الدارمي.
حدثنا مروان
(يعني ابن
محمد
الدمشقي). حدثنا
سعيد بن
عبدالعزيز عن
ربيعة بن
يزيد، عن أبي
إدريس
الخولاني، عن
أبي ذر،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم، فيما
روى عن الله
تبارك وتعالى
أنه قال "يا
عبادي! إني
حرمت الظلم
على نفسي
وجعلته بينكم
محرما. فلا
تظالموا. يا
عبادي! كلكم
ضال إلا من
هديته.
فاستهدوني أهدكم.
يا عبادي!
كلكم جائع إلا
من أطعمته.
فاستطعموني
أطعمكم. يا
عبادي! كلكم
عار إلا من
كسوته.
فاستكسوني
أكسكم. يا عبادي!
إنكم تخطئون
بالليل
والنهار،
وأنا أغفر
الذنوب جميعا.
فاستغفروني
أغفر لكم. يا
عبادي! إنكم
لن تبلغوا ضري
فتضروني. ولن
تبلغوا نفعي
فتنفعوني. يا
عبادي! لو أن
أولكم وآخركم
وإنسكم وجنكم.
كانوا على
أتقى قلب رجل
واحد منكم. ما
زاد ذلك في
ملكي شيئا. يا
عبادي! لو أن أولكم
وآخركم.
وإنسكم وجنكم.
كانوا على
أفجر قلب رجل
واحد. ما نقص
ذلك من ملكي
شيئا. يا
عبادي! لو أن
أولكم وآخركم.
وإنسكم وجنكم.
قاموا في صعيد
واحد فسألوني.
فأعطيت كل
إنسان مسألته.
ما نقص ذلك
مما عندي إلا
كما ينقص
المخيط إذا
أدخل البحر.
يا عبادي!
إنما هي أعمالكم
أحصيها لكم.
ثم أوفيكم
إياها. فمن
وجد خيرا
فليحمد الله.
ومن وجد غير
ذلك فلا يلومن
إلا نفسه".
قال
سعيد: كان أبو
إدريس
الخولاني،
إذا حدث بهذا
الحديث، جثا
على ركبتيه.
6517-55/1-
Bize Abdullah b. Abdurrahman b. Behram ed-Ofuimi tahdis etti. Bize Mervan -yani
b. Muhammed ed-Dimaşki- tahdis etti, bize Said b. Abdulaziz, Rebia b. Yezid'den
tahdis etti, o Ebu İdris el-Havlani'den, o Ebu Zer'den, o Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den şanı yüce ve mübarek Allah'tan diye rivayeti olarak şöyle
buyurdu: "(Cenabı Allah) buyurdu ki: Ey kullanm! Şüphesiz ben zulmü
kendime haram ettiğim gibi aranızda da onu haram kıldım. Bu sebeple birbirinize
zulmetmeyin. Kullanm, kendisine hidayet. verdiğim kimse dışında hepiniz dalalettesiniz.
Bu sebeple benden hidayet dileyin ben de sizi doğru yola ileteyim. Kullanm,
kendisine yedirdiğim dışında hepiniz açsınız. O halde benden size yedirmemi
isteyin ben de size yedireyim. Kullanm, kendisini giydirdiklerim dışında
hepiniz çıplaksınız. Bu sebeple benden sizi giydirmemi isteyin. Ben de sizi
giydireyim. Kullanm, sizler gece gündüz hata ediyorsunuz. Ben de bütün
günahları bağışlarım. O halde benden mağfiret dileyin, size mağfiret edeyim.
Kullanm, sizler bana zarar vermeye ulaşamazsınız ki bana zarar verebilesiniz.
Bana fayda verecek hale varamazsınız ki bana faydalı olasınız. Kullanm,
ilkinizle sonuncunuzla insanınızla cininizle aranızdan en büyük takvaya sahip
bir adamın kalbine sahip bulunsanız dahi bu benim mülküme bir şey katmaz. Kullanm,
ilkinizden sonuncunuza kadar insanınızdan cinninize kadar en günahkar bir
adamın kalbine sahip olsanız' bu dahi benim mülkümden hiçbir şey eksiltmez.
Kullanm, ilkinizden sonuncusuna insanınızdan cinninize kadar hep bir düzlükte
ayakta dikilseler ve her bir insana da istediklerini versem bu da benim
yanımdakilerden ancak bir iğnenin denize sokulduğu zaman eksilttiği kadannı
eksiltir. Kullanm, bunlar ancak sizin amellerinizdir. Onları da sizin için
sayıyorum. Sonra onları eksiksiz size vereceğim. Bu sebeple bir hayır bulan
Allah'a hamd etsin, bundan başkasını bulan ise kendisinden başkasını kınamasın.
"
Said dedi ki: Ebu İdris
el-Havlani bu hadisi rivayet ettiği zaman dizleri üzerine çökerdi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
55-م - (2577)
حدثنيه أبو
بكر بن إسحاق.
حدثنا أبو
مسهر. حدثنا
سعيد بن عبدالعزيز،
بهذا الإسناد.
غير أن مروان
أتمهما حديثا.
6517m- ... /2- Bunu bana
Ebu Bekir b. İshak tahdis etti, bize Ebu Mushir tahdis etti, bize Said b.
Abdulaziz bu isnad ile tahdis etti, ancak ikisi arasında hadisi daha tamam olan
Mervan' ın rivayetidir.
55-م 2 - (2577)
قال أبو
إسحاق: حدثنا
بهذا الحديث
الحسن والحسين،
ابنا بشر.
ومحمد بن
يحيى. قالوا:
حدثنا أبو
مسهر. فذكروا
الحديث بطوله.
Ebu İshak dedi ki: Bu
hadisi bize Bişr'in oğulları Hasan ve Hüseyin ile Muhammed b. Yahya da tahdis
edip: Bize Ebu Mushir tahdis etti, deyip hadisi uzun uzadıya zikrettiler.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
55-م 3 - (2577)
حدثنا إسحاق
بن إبراهيم
ومحمد بن
المثنى. كلاهما
عن عبدالصمد
بن عبدالوارث.
حدثنا همام.
حدثنا قتادة
عن أبي قلابة،
عن أبي أسماء،
عن أبي ذر. قال
: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، فيما
يروي عن ربه
تبارك وتعالى
"إني حرمت على
نفسي الظلم
وعلى عبادي.
فلا تظالموا".
وساق الحديث
بنحوه. وحديث
أبي إدريس
الذي ذكرناه
أتم من هذا.
6518- .. ./3- Bize İshak
b. İbrahim ve Muhammed b. el-Müsenna ikisi Abdüssamed b. Abdulvaris’DEN tahdis
etti, bize Hemmam tahdis etti, bize Katade Ebu Kilabe’DEN tahdis etti, o Ebu
Esma'dan, o Ebu Zer’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) aziz ve celil Rabbinden rivayet ettikleri arasından şöyle
buyurdu: "Muhakkak ben zulmü kendime de kullanma da haram ettim. Bu
sebeple birbirinize zulmetmeyin" diye hadisi buna yakın olarak rivayet
etti. Zikretmiş olduğumuz Ebu İdris'in hadisi ise bundan daha tamdır.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Yüce
Allah'ın: "Şüphesiz ben zulmü kendime haram ettim" buyruğu ile ilgili
olarak ilim adamları şöyle demiştir: Yani ben ondan arındım ve ondan pek
yüceyim. Şanı Yüce Allah hakkında zulüm imkansızdır. Çünkü Şanı Yüce Allah'ın
üzerinde kendisine itaati gereken bir kimse yokken bir sınırı aşması nasıl
mümkün olabilir? Alemin tamamı O'nun mülkünde ve egemenliği albnda iken
başkasının onun mülkünde tasarrufu nasıl düşünülebilir?
Sözlük anlamı ile
"tahrim: haram kılmak" men etmek, yasaklamak demektir. Şanı Yüce
Allah'ın zulümden münezzeh olmasına "haram kılmak" demesi, bir şeyin
aslen olmaması hususunda yasak ve engel olunan şeye benzemesinden dolayıdır.
"Ve onu aranızda
haram kıldım. Bu sebeple birbirinize zulmetmeyin" yani kiminiz kiminize
zulmetmesin. Bu da yüce Allah'ın: "Kullarım onu aranızda haram
kıldım" buyruğunu daha da pekiştirmekte ve haram kılınmasının oldukça ağır
olduğunu ifade etmektedir.
"Kendisine hidayet
verdiklerim müstesna hepiniz dalalettesiniz. " elMazerİ' dedi ki: Bunun
zahiri yüce Allah'ın hidayet verdiği kimseler dışında onların dalalet üzere
yaratılmış oldukları anlamına gelir. Halbuki meşhur hadiste "her doğan
fıtrat üzere doğar" buyurulmaktadır. (el-Mazeri devamla) dedi ki:
Birincisinden maksat onların Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in peygamber
olarak gönderilmesinden önceki hallerinin nitelendirilmesi ve eğer kendileri
tabiatlarında bulunan arzularını rahatlarını tercih edip, düşÜnüp tefekkür
etmeyi ihmal etmekle başbaşa bırakılmaları halinde mutlaka sapacakları
anlamında olabilir. Bu ikincisi daha güçlüdür. Ayrıca bunda bizim mezhep
alimlerimizin ve diğer ehl-i sünnet mensuplarının şu kanaatlerine de delil
vardır: Hidayet bulan Allah'ın hidayete erdirdiği kimsedir. Allah'ın hidayeti
ile ve yüce Allah'ın bunu irade etmesi ile hidayet bulmuştur. Şanı yüce Allah
ise kullarının bir kısmının hidayet bulmasını murad etmiştir. işte hidayete
erişenler bunlardır. Diğerlerinin ise hidayet bulmasını murad etmemiştir. Eğer
hidayet bulmalarını murad etmiş olsaydı mutlaka hidayet bulurlardı. Bu ise
Mutezilenin şanı yüce Allah aslında herkesin hidayet bulmasını murad etmiştir
şeklindeki bozuk görüşlerine aykırıdır. Yüce Allah ise meydana gelmeyecek bir
şeyi dilemekten yahut dilemediği bir şeyin meydana gelmesinden yücedir,
münezzehtir.
"Bu ancak iğnenin
denize sokulması halinde ... " Mim harfi kesreli, ye harfi fethalı
"mihyat" iğne demektir. ilim adamları der ki: Bu, konunun anlaşılması
için yakınlaştırıcı bir örnektir. Kesinlikle bir şey eksiltmez anlamındadır. Nitekim
bir başka hadisde: "Hiçbir harcama onu eksiltmez" buyurmaktadır.
Çünkü Allah'ın nezdinde olan hakkında eksilme sözkonusu olmaz. Eksiklik mahdud
ve fani şeyler için sözkonusudur. Yüce Allah'ın bağışı ise O'nun rahmetinden ve
keremindendir. Bunlar ise eksilmeleri kesinlikle sözkonusu olmayan kadim iki
sıfatıdır. iğnenin denize daldırılmasının örnek verilmesi azlık için
verilebilecek en ileri örnek olmasından dolayıdır. Maksat onların müşaahede
ettikleri ile konuyu daha iyi anlamalarını sağlamaktır. Çünkü deniz gözle
görülen şeylerin en muazzam ve büyüklerindendir. iğne de mevcutların en
küçüklerindendir. Üstelik pürüzsüz ve düz olduğu için ona herhangi bir şekilde
suyun yapışması da sözkonusu değildir. Allah en iyi bilendir.
"Kullarım şüphesiz
siz gece gündüz hata işlersiniz." Meşhur rivayet te harfi ötreli olarak
tuhtiune: hata işlersiniz" şeklidir. Bu te ve tı harfleri fethalı olarak
"tehtaune" diye de rivayet edilmiştir. Nitekim bir kimse günah
kazanacağı bir işi yapacak olursa "hatie yehtau: hata etti, günah işledi,
eder, işler" denilir. Bu şekilde hata edene de "hatı" denilir.
Yüce Allah'ın: "Günahlarımız için mağfiret dile. Çünkü muhakkak biz hata
işleyenler olduk. " (Yusuf, 97) buyruğunda da bu lafız kullanılmıştır.
Günah işleyen hakkında da "ehtaa" denilir. Buna göre her iki şekil de
doğrudur.
56 - (2578) حدثنا
عبدالله بن
مسلمة بن
قعنب. حدثنا
داود (يعني
ابن قيس) عن
عبيدالله بن
مقسم، عن جابر
بن عبدالله؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال
"اتقوا الظلم.
فإن الظلم
ظلمات يوم
القيامة.
واتقوا الشح فإن
الشح أهلك من
كان قبلكم.
حملهم على أن
سفكوا دماءهم
واستحلوا
محارمهم".
6519-56/4-
Bize Abdullah b. Mesleme b, Ka'neb tahdis etti, bize Davud -yani b. Kays-
Ubeydullah b. Miksem'den tahdis etti, o Cabir b. Abdullah'dan rivayet ettiğine
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Zulümden sakının çünkü
şüphesiz zulüm kıyamet gününde zulumattır. Cimrilikden de kaçının. Çünkü
muhakkak cimrilik sizden öncekileri helak etmiştir. Onları birbirlerinin
kanlarını dökmeye itti ve onlar da kendilerine haram kılınmış şeyleri helal
kıldılar. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
57 - (2579) حدثني
محمد بن حاتم.
حدثنا شبابة.
حدثنا عبدالعزيز
الماجشون عن
عبدالله بن
دينار، عن ابن
عمر. قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إن
الظلم ظلمات
يوم القيامة".
6520-57/5-
Bana Muhammed b. Hatim tahdis etti, bize Şebbabe tahdis etti, bize Abdulaziz
el-Macişun, Abdullah b. Dinar’dan tahdis etti, o İbn Ömer'den şöyle dediğini
rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz zulüm
kıyamet gününde zulumattır" buyurdu,
Diğer tahric: Buhari,
2447; Tirmizi, 2030
AÇIKLAMA: "Zulümden
sakının çünkü zulüm kıyamet gününde zulumattır. " Kadı Iyaz dedi ki: Bu
hadis zahirine göre anlaşılır denilmiştir. Buna göre zulüm, zulüm yapan için
zulumat (karanlıklar) halini alır ve kıyamet gününde -müminlerin nurlan kendi
önlerinde ve sağlarında giderken- onlar gidecek yollarını bulamazlar. Burada
zulumatın zorluklar ve sıkıntılar anlamında olma ihtimali de vardır. Nitekim
yüce Allah'ın: "De ki karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim
kurtarır" (En'am, 63) buyruğunda geçen zulumat kara ve denizdeki zorlu ve
sıkıntılı haller demektir. Bunun ibretli ve ağır cezaların ifade edildiği bir
tabir olma ihtimali de vardır.
"Cimrilikden de
sakının. Çünkü cimrilik sizden öncekilerihelak etti."
Kadı Iyaz dedi ki:
Burada sözü geçen helak olmanın dünya hayatında onların "birbirlerinin
kanlarını dökmeleri" diye haber verdiği husus olma ihtimali de vardır,
ahiretteki helak olma ihtimali de vardır. Bu ikincisi daha güçlüdür. Bir diğer
ihtimale göre yüce Allah onları dünyada da ahirette de helak eder. Bir topluluk
da şöyle demektedir. Şuh (cimrilik) buhl (eli sıkılık) den daha ileridir ve
buhul’DEN yasağı daha ileridir. Bir diğer açıklamaya göre buhl hırs ile
birlikte olur. Bir diğer görüşe göre ise buhl bireysel hususlarda olur, şuh ise
geneldir. Başka bir açıklamaya göre buhul bireysel hususlarda sözkonusu iken
şuh mal ve iyilik yapmak hususunda olur. Bir diğer görüşe göre ise şuh yanında
bulunmayan şeylere karşı hırs göstermek, buhl ise yanında bulunan şeylerde
cimrilik yapmaktır.
58 - (2580) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
ليث عن عقيل،
عن الزهري، عن
سالم، عن
أبيه؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال
"المسلم أخو
المسلم، لا
يظلمه ولا
يسلمه. من كان
في حاجة أخيه،
كان الله في
حاجته. ومن
فرج عن مسلم
كربة، فرج
الله عنه بها
كربة من كرب
يوم القيامة.
ومن ستر
مسلما، ستره
الله يوم
القيامة".
6521-58/6-
Bize Kuteybe b. Said tahdis etti, bize Leys, Ukayl'den tahdis etti, o
Zühri'den, o Salim'den, o babasından rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu
teslim etmez. Kardeşinin ihtiyacını görenin Allah da ihtiyacını karşılar. Bir
müslümanın bir sıkıntısını giderenin Allah da onun üzerinden ona karşılık
kıyamet günü sıkıntılarından bir sıkıntısını açar. Bir müslümanın (kusurunu)
setreden kimsenin de kıyamet gününde Allah (kusurunu) setreder (gizler)"
buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2442, 6951 -muhtasar olarak"; Ebu Davud, 4893; Tirmizi, 1426;
AÇIKLAMA: "Kardeşinin
ihtiyacını görenin Allah da ihtiyacını görür. " O ihtiyacını görmek için
ona yardım eder ve bu hususta ona lütuflarda bulunur.
"Bir müslümanın bir
sıkıntısını açıp giderenin. .. setreder." Bu hadis, müslümana yardımcı
olmanın, onun sıkıntılarını açıp gidermenin, yanılmalarını setretmenin fazileti
hakkındadır. Sıkıntıları açıp gidermenin kapsamı içerisine bu sıkıntıyı malı
ile, makam ve mevkiinin etkisi ile ya da yardımcı olması ile açıp gidermek de
dahildir. Göründüğü kadarı ile bunun kapsamına ortaya attığı görüşü ile
danışması ile delaleti ile ortadan kalkmasını sağlayan kişi de buna dahildir.
Burada teşvik edilen
setr (hata ve kusurları gizlemek)den maksat ise başkalarına eziyet vermek ve
fesat çıkarmak özelliği ile tanınmayan belli bir konumda bulunan kimselerin ve
benzerlerinin hatalarını gizlemektir. Bu özellikle tanıncin kimselere gelince,
onların hatalarına gizlenip saklanmaması müstehaptır. Aksine böylelerinin
durumu -eğer bundan bir fesat ve kötülük çıkacağından korkulmuyorsa- veliyyül
emre (ilgili yönetici ve kamu yetkilisine) götürülür. Çünkü böyle birisinin
kusurlarını gizlemek, başkalarına eziyet vermek, fesat çıkarmak, haramları
çiğnemek hususunda onu teşvik eder, başkalarına karşı benzer işleri yapması
için de yüreklendirir.
Bütün bunlar meydana
gelmiş olup, bitmiş bir masiyetin örtülmesi hakkındadır. Ama kişiyi o masiyeti
işlemekte iken ve hala işlemeyi sürdürmekte iken görürse, onun bu yaptığına
karşı Çıkıp tepki göstermekte acele etmek ve buna güç yetiren kimseler için de
onu işlemekten alıkoymak icab eder. Bunu geciktirmek helal olmaz. Şayet bunu
yapamayacak durumda ise o taktirde eğer bundan dolayı bir kötülük ortaya
çıkmayacaksa meseleyi yetkiliye götürür.
Hadis ravilerinin ve
şahitlerin sadakalar, vakıflar, yetimler ve buna benzerlerin üzerinde emin olan
(mütevelli ve işlerini yönetmekle görevli olan) kimselerin cerh edilmelerine
(kusurlarının söylenmesine) gelince, ihtiyaç halinde onların cerh edilmeleri
icab eder. Eğer bu gibi kimselerden ehliyetlerine zarar veren bir hal görecek
olursa onların bu hatalarını gizlemek helal olmaz. Bu ise haram kılınmış gıybet
kabilinden değildir. Aksine bu yerine getirilmesi gereken (vacip) nasihat
kısmındandır. Bu husus üzerinde icma vardır.
İlim adamları kusurun
setredilip gizlenmesinin sözkonusu olduğu birinci kısım hakkında bu şekilde bir
gizlemek mendubdur. Eğer bu kusuru sultana ya da bu hususta yetkili kimseye
götürecek olursa icma ile günahkar olmaz. Ama onun bu yaptığı evla (daha uygun)
olana aykırıdır. Bazı şekillerde mekruh da olabilir. Allah en iyi bilendir.
59 - (2581) حدثنا
قتيبة بن سعيد
وعلي بن حجر.
قالا: حدثنا إسماعيل
(وهو ابن جعفر)
عن العلاء، عن
أبيه، عن أبي
هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال
"أتدرون ما
المفلس؟"
قالوا: المفلس
فينا من لا
درهم له ولا
متاع. فقال "إن
المفلس من أمتي،
يأتي يوم
القيامة
بصلاة وصيام
وزكاة، ويأتي
قد شتم هذا،
وقذف هذا،
وأكل مال هذا،
وسفك دم هذا،
وضرب هذا.
فيعطى هذا من
حسناته وهذا من
حسناته. فإن
فنيت حسناته،
قبل أن يقضى
ما عليه، أخذ
من خطاياهم
فطرحت عليه.
ثم طرح في النار".
6522-5917-
Bize Kuteybe b. Said ve Ali b. Hucr tahdis edip dedi ki: Bize İsmail-ki o b.
Cafer'dir- Ala'dan tahdis etti, o babasından, o Ebu Hureyre'den rivayet
ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "MüfUs kimdir
bilir misiniz" diye sordu. Ashab: Bizim aramızda müflis dirhemi de eşyası
da olmayan kimsedir, dedi. Bunun üzerine: "Benim ümmetimden müfUs şudur:
Kıyamet gününde namazla,
oruçla, zekatla gelir. Aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira etmiş, bunun
malını yemiş, ötekinin kanını dökmüş, berikini dövmüş olarak gelir. Bundan
dolayı onun hasenatından buna onun hasetanından berikine verilir. Eğer
üzerindeki haklar bitmeden onun hasenatı tükenecek olursa, bu sefer öbürlerinin
günahlarından alınarak bunun üzerine bırakılır, sonra da ateşe atılır"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Benim
ümmetimden müfUs kimse ... " yani müflisin gerçek anlamı ve mahiyeti
budur. Malı olmayan ve malı az olana gelince, insanlar müflis deseler bile
gerçekte müflisin hakikati bu değildir. Çünkü bu hal geçicidir, onun ölümü ile
sona erer. Bazen bu halinden sonra kendisi hayatta iken bölluğa kavuşmak sureti
ile de bu hali bitebilir. Ama gerçek manada müflis ancak hadiste sözü edilen bu
kişidir. Tam anlamı ile helak olacak kişi ve kesin olarak yokluğa mahkum olacak
kişi budur. Hasenatından alacaklıları için alınır. (Onlara verilir). Hasenatı
bitip tükendiği taktirde onların günahlarından alınıp üzerine konulur. Sonra da
cehenneme atılır. Böylelikle hüsranı, helakı ve iflası tam ve eksiksiz bir
dereceye ulaşır.
el-Mazeri dedi ki: Kimi
bid'atçilerin iddia ettiğine göre bu hadis: "Hiçbir (günah) yüklenici bir
kimse başkasının (günah) yükünü yüklenmez" (Fatır, 18) buyruğu ile çatışma
halinde olduğunu ileri sürmüştür. Halbuki bu itiraz böyle bir kimsenin bir
yanlışı, açık bir bilgisizliğidir. Çünkü o kişi ancak kendi yaptıkları günah
yükleri ve zulümleri sebebi ile cezalandırılır. Çünkü onun alacaklılarının
üzerinde hakları doğmuştur. Onların hakları da onun hasenatından onlara ödenmiş
olacaktır. Hasenatı tükendiği halde hala üzerinde bir miktar hak kalmış ise
şanı yüce Allah'ın yarattıkları hakkındaki hikmeti, kulları hakkındaki
adaletinin gereğine uygun olarak onların da karşılıkları verilerek o
haksızlıkların miktarınca onun hAsımlarının günahlarından alınarak onun üzerine
konulur ve bunun karşılığında da cehennemde cezalandırılır.
Buna göre gerçekte bu
ceza ancak onun zulmü sebebiyledir. O herhangi bir suç ve bir zulüm işlemeden
cezalandırılmaz. Bütün bunlar ehl-i sünnetin benimsediği kanaattir, Allah en
iyi bilendir.
60 - (2582) حدثنا
يحيى بن أيوب
وقتيبة وابن
حجر. قالوا: حدثنا
إسماعيل
(يعنون ابن
جعفر) عن
العلاء، عن أبيه،
عن أبي هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال
"لتؤدن الحقوق
إلى أهلها يوم
القيامة. حتى
يقاد للشاة الجلحاء
من الشاة
القرناء".
6523-60/8- Bize Yahya b.
Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr tahdis edip dedi ki: Bize İsmail Ya'nun b. Cafer-
el-Ala’DAN tahdis etti, o babasından, o Ebu Hureyre’DEN rivayet ettiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz haklar
kıyamet gününde sahiplerine öyle bir ödenecek ki boynuzsuz koyun lehine
boynuzlu koyuna kısas uygulanacaktır. "
AÇIKLAMA: "Kıyamet
gününde haklar mutlaka sahiplerine ödenecektir. .. " Bu hadis, kıyamet
gününde hayvanların .. haşredilecekleri ve tıpkı mükellef olan Ademoğulları'nın
tekrar yaratıldıkları ve tıpkı çocukların, delilerin ve herhangi bir şekilde
davetin kendilerine ulaşmadığı kimselerinyeniden diriltildikleri gibi
diriltilip haşredilecekleri hususunda açık bir ifadedir. Esasen Kur'an ve
Sünnetin delilleri de bu hususta birbirini pekiştirmektedir. Nitekim yüce
Allah: "Ve vahşi hayvanlar haşredileceği zaman" (Tekvir, 5)
buyurmaktadır. Şeriatın lafzı varid olup, onun zahiri üzere anlaşılmasının
önünde akıl y.a da şer'i bir engel de yoksa onu zahirine göre yorumlamak ve
anlamak gerekir.
İlim adamları der ki:
Kıyamet gününde amellerin karşılıklarının verilmesi, ceza ve sevap haşnn ve
yeniden yaratmanın şartı değildir. Boynuzsuz koyun lehine boynuzluya kısas
uygulanması ise mükellefiyetin gereği olan kısas türünden değildir. Çünkü
hayvanlar hakkında mükellefiyet sözkonusu değildir. Aksine bu karşılık
kısasıdır.
Hadiste geçen
"celha" med ile boynuzu bulunmayan, boynuzsuz demektir. Allah en iyi
bilendir.
61 - (2583) حدثنا
محمد بن
عبدالله بن
نمير. حدثنا
أبو معاوية.
حدثنا بريد بن
أبي بردة عن
أبيه، عن أبي
موسى. قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إن الله
عز وجل يملي
للظالم. فإذا
أخذه لم
يفلته". ثم
قرأ: وكذلك
أخذ ربك إذا
أخذ القرى وهي
ظالمة إن أخذه
أليم شديد. [11
/هود /102]
6524-6119
-Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr tahdis etti ... Ebu Musa dedi ki:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Muhakkak Aziz ve Celili Allah
zalime mühlet verir. Ama onu yakaladımı da bırakmaz" buyurdu sonra da:
"Rabbin zulüm yapan ülkeleri yakaladığında işte böyle yakalar. Şüphesiz
O'nun yakalayışı pek acıklı pek şiddetlidir" (Hud, 102) buyruğunu okudu.
Diğer tahric: Buhari,
4686; Tirmizi, 3110; İbn Mace, 4018
AÇIKLAMA: "Şüphesiz
aziz ve celil Allah zalime mühlet verir. .. " Hadisteki "yumli: mühlet
verir, erteler, ona uzun süre verir" demektir. Bu da müddet ve zaman
anlamındaki "mulveh" den gelir. "Onu bırakmaz" yani onu
bırakmaz, onun elinden kurtulamaz. Dil bilginleri der ki: Eftete: Serbest
bıraktı, infelete kendisini kurtardı anlamındadır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
16- ZALİM YA DA
MAZLUM KARDEŞE YARDIM ETMEK BABI