SAHİH-İ MÜSLİM |
BİRR VE SILA |
15- ZULMÜN HARAM
KILINDIĞI BABI
6517-55/1- Bize Abdullah b. Abdurrahman
b. Behram ed-Ofuimi tahdis etti. Bize Mervan -yani b.
Muhammed ed-Dimaşki- tahdis
etti, bize Said b. Abdulaziz,
Rebia b. Yezid'den tahdis etti, o Ebu İdris el-Havlani'den, o Ebu Zer'den, o
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
şanı yüce ve mübarek Allah'tan diye rivayeti olarak şöyle buyurdu:
"(Cenabı Allah) buyurdu ki: Ey kullanm! Şüphesiz
ben zulmü kendime haram ettiğim gibi aranızda da onu haram kıldım. Bu sebeple
birbirinize zulmetmeyin. Kullanm, kendisine hidayet. verdiğim kimse dışında hepiniz dalalettesiniz. Bu sebeple
benden hidayet dileyin ben de sizi doğru yola ileteyim. Kullanm,
kendisine yedirdiğim dışında hepiniz açsınız. O halde benden size yedirmemi
isteyin ben de size yedireyim. Kullanm, kendisini
giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız. Bu sebeple benden sizi giydirmemi
isteyin. Ben de sizi giydireyim. Kullanm, sizler
Said dedi ki: Ebu İdris el-Havlani bu hadisi rivayet ettiği zaman dizleri üzerine
çökerdi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6517m- ... /2- Bunu bana
Ebu Bekir b. İshak tahdis
etti, bize Ebu Mushir tahdis etti, bize Said b. Abdulaziz bu isnad ile tahdis etti, ancak ikisi arasında hadisi daha tamam olan Mervan' ın rivayetidir.
Ebu İshak dedi ki: Bu hadisi bize Bişr'in
oğulları Hasan ve Hüseyin ile Muhammed b. Yahya da tahdis
edip: Bize Ebu Mushir tahdis etti, deyip hadisi uzun uzadıya zikrettiler.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6518- ..
./3- Bize İshak b. İbrahim ve Muhammed b. el-Müsenna ikisi Abdüssamed b. Abdulvaris’DEN tahdis etti, bize Hemmam tahdis etti, bize Katade Ebu Kilabe’DEN
tahdis etti, o Ebu
Esma'dan, o Ebu Zer’DEN
şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aziz
ve celil Rabbinden rivayet ettikleri arasından şöyle buyurdu: "Muhakkak
ben zulmü kendime de kullanma da haram ettim. Bu sebeple birbirinize
zulmetmeyin" diye hadisi buna yakın olarak rivayet etti. Zikretmiş
olduğumuz Ebu İdris'in hadisi ise bundan daha tamdır.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Yüce
Allah'ın: "Şüphesiz ben zulmü kendime haram ettim" buyruğu ile ilgili
olarak ilim adamları şöyle demiştir: Yani ben ondan arındım ve ondan pek
yüceyim. Şanı Yüce Allah hakkında zulüm imkansızdır.
Çünkü Şanı Yüce Allah'ın üzerinde kendisine itaati gereken bir kimse yokken bir
sınırı aşması nasıl mümkün olabilir? Alemin tamamı
O'nun mülkünde ve egemenliği albnda iken başkasının
onun mülkünde tasarrufu nasıl düşünülebilir?
Sözlük anlamı ile "tahrim: haram kılmak" men etmek, yasaklamak demektir.
Şanı Yüce Allah'ın zulümden münezzeh olmasına "haram kılmak" demesi,
bir şeyin aslen olmaması hususunda yasak ve engel olunan şeye benzemesinden
dolayıdır.
"Ve onu aranızda
haram kıldım. Bu sebeple birbirinize zulmetmeyin" yani kiminiz kiminize
zulmetmesin. Bu da yüce Allah'ın: "Kullarım onu aranızda haram
kıldım" buyruğunu daha da pekiştirmekte ve haram kılınmasının oldukça ağır
olduğunu ifade etmektedir.
"Kendisine hidayet
verdiklerim müstesna hepiniz dalalettesiniz. " elMazerİ'
dedi ki: Bunun zahiri yüce Allah'ın hidayet verdiği kimseler dışında onların
dalalet üzere yaratılmış oldukları anlamına gelir. Halbuki
meşhur hadiste "her doğan fıtrat üzere doğar" buyurulmaktadır.
(el-Mazeri devamla) dedi ki: Birincisinden maksat
onların Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in peygamber olarak gönderilmesinden önceki
hallerinin nitelendirilmesi ve eğer kendileri tabiatlarında bulunan arzularını
rahatlarını tercih edip, düşÜnüp tefekkür etmeyi
ihmal etmekle başbaşa bırakılmaları halinde mutlaka
sapacakları anlamında olabilir. Bu ikincisi daha güçlüdür. Ayrıca bunda bizim
mezhep alimlerimizin ve diğer ehl-i
sünnet mensuplarının şu kanaatlerine de delil vardır: Hidayet bulan Allah'ın
hidayete erdirdiği kimsedir. Allah'ın hidayeti ile ve yüce Allah'ın bunu irade
etmesi ile hidayet bulmuştur. Şanı yüce Allah ise kullarının bir kısmının
hidayet bulmasını murad etmiştir. işte
hidayete erişenler bunlardır. Diğerlerinin ise hidayet bulmasını murad etmemiştir. Eğer hidayet bulmalarını murad etmiş olsaydı mutlaka hidayet bulurlardı. Bu ise
Mutezilenin şanı yüce Allah aslında herkesin hidayet bulmasını murad etmiştir şeklindeki bozuk görüşlerine aykırıdır. Yüce
Allah ise meydana gelmeyecek bir şeyi dilemekten yahut dilemediği bir şeyin
meydana gelmesinden yücedir, münezzehtir.
"Bu ancak iğnenin
denize sokulması halinde ... " Mim harfi kesreli,
ye harfi fethalı "mihyat" iğne demektir. ilim adamları der ki: Bu, konunun anlaşılması için
yakınlaştırıcı bir örnektir. Kesinlikle bir şey eksiltmez anlamındadır. Nitekim
bir başka hadisde: "Hiçbir harcama onu
eksiltmez" buyurmaktadır. Çünkü Allah'ın nezdinde olan hakkında eksilme sözkonusu olmaz. Eksiklik mahdud
ve fani şeyler için sözkonusudur. Yüce Allah'ın
bağışı ise O'nun rahmetinden ve keremindendir. Bunlar ise eksilmeleri
kesinlikle sözkonusu olmayan kadim iki sıfatıdır. iğnenin denize daldırılmasının örnek verilmesi azlık için
verilebilecek en ileri örnek olmasından dolayıdır. Maksat onların müşaahede ettikleri ile konuyu daha iyi anlamalarını
sağlamaktır. Çünkü deniz gözle görülen şeylerin en muazzam ve büyüklerindendir.
iğne de mevcutların en küçüklerindendir. Üstelik pürüzsüz ve düz olduğu için
ona herhangi bir şekilde suyun yapışması da sözkonusu
değildir. Allah en iyi bilendir.
"Kullarım şüphesiz
siz
6519-56/4- Bize Abdullah
b. Mesleme b, Ka'neb tahdis etti, bize Davud -yani b. Kays- Ubeydullah b. Miksem'den tahdis etti, o Cabir
b. Abdullah'dan rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Zulümden sakının çünkü şüphesiz zulüm
kıyamet gününde zulumattır. Cimrilikden
de kaçının. Çünkü muhakkak cimrilik sizden öncekileri helak etmiştir. Onları
birbirlerinin kanlarını dökmeye itti ve onlar da kendilerine haram kılınmış
şeyleri helal kıldılar. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6520-57/5- Bana Muhammed
b. Hatim tahdis etti, bize Şebbabe
tahdis etti, bize Abdulaziz
el-Macişun, Abdullah b. Dinar’dan tahdis
etti, o İbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz zulüm kıyamet gününde zulumattır" buyurdu,
Diğer tahric: Buhari, 2447; Tirmizi, 2030
AÇIKLAMA: "Zulümden
sakının çünkü zulüm kıyamet gününde zulumattır.
" Kadı Iyaz dedi ki: Bu hadis zahirine göre
anlaşılır denilmiştir. Buna göre zulüm, zulüm yapan için zulumat
(karanlıklar) halini alır ve kıyamet gününde -müminlerin nurlan kendi önlerinde
ve sağlarında giderken- onlar gidecek yollarını bulamazlar. Burada zulumatın zorluklar ve sıkıntılar anlamında olma ihtimali
de vardır. Nitekim yüce Allah'ın: "De ki karanın ve denizin
karanlıklarından sizi kim kurtarır" (En'am, 63)
buyruğunda geçen zulumat kara ve denizdeki zorlu ve
sıkıntılı haller demektir. Bunun ibretli ve ağır cezaların ifade edildiği bir
tabir olma ihtimali de vardır.
"Cimrilikden de sakının. Çünkü cimrilik sizden öncekilerihelak etti."
Kadı Iyaz
dedi ki: Burada sözü geçen helak olmanın dünya hayatında onların
"birbirlerinin kanlarını dökmeleri" diye haber verdiği husus olma
ihtimali de vardır, ahiretteki helak olma ihtimali de
vardır. Bu ikincisi daha güçlüdür. Bir diğer ihtimale göre yüce Allah onları
dünyada da ahirette de helak eder. Bir topluluk da
şöyle demektedir. Şuh (cimrilik) buhl (eli sıkılık)
den daha ileridir ve buhul’DEN yasağı daha ileridir.
Bir diğer açıklamaya göre buhl hırs ile birlikte
olur. Bir diğer görüşe göre ise buhl bireysel
hususlarda olur, şuh ise geneldir. Başka bir açıklamaya göre buhul bireysel hususlarda sözkonusu
iken şuh mal ve iyilik yapmak hususunda olur. Bir diğer görüşe göre ise şuh
yanında bulunmayan şeylere karşı hırs göstermek, buhl
ise yanında bulunan şeylerde cimrilik yapmaktır.
6521-58/6- Bize Kuteybe b. Said tahdis etti, bize Leys, Ukayl'den tahdis etti, o Zühri'den, o Salim'den, o babasından rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Müslüman müslümanın
kardeşidir. Ona zulmetmez, onu teslim etmez. Kardeşinin ihtiyacını görenin
Allah da ihtiyacını karşılar. Bir müslümanın bir
sıkıntısını giderenin Allah da onun üzerinden ona karşılık kıyamet günü
sıkıntılarından bir sıkıntısını açar. Bir müslümanın
(kusurunu) setreden kimsenin de kıyamet gününde Allah (kusurunu) setreder (gizler)" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari, 2442, 6951
-muhtasar olarak"; Ebu Davud,
4893; Tirmizi, 1426;
AÇIKLAMA: "Kardeşinin
ihtiyacını görenin Allah da ihtiyacını görür. " O ihtiyacını görmek için
ona yardım eder ve bu hususta ona lütuflarda bulunur.
"Bir müslümanın bir sıkıntısını açıp giderenin. .. setreder." Bu hadis, müslümana
yardımcı olmanın, onun sıkıntılarını açıp gidermenin, yanılmalarını setretmenin
fazileti hakkındadır. Sıkıntıları açıp gidermenin kapsamı içerisine bu
sıkıntıyı malı ile, makam ve mevkiinin etkisi ile ya da yardımcı olması ile
açıp gidermek de dahildir. Göründüğü kadarı ile bunun kapsamına ortaya attığı
görüşü ile danışması ile delaleti ile ortadan kalkmasını sağlayan kişi de buna
dahildir.
Burada teşvik edilen setr (hata ve kusurları gizlemek)den maksat ise başkalarına
eziyet vermek ve fesat çıkarmak özelliği ile tanınmayan belli bir konumda
bulunan kimselerin ve benzerlerinin hatalarını gizlemektir. Bu özellikle tanıncin kimselere gelince, onların hatalarına gizlenip
saklanmaması müstehaptır. Aksine böylelerinin durumu
-eğer bundan bir fesat ve kötülük çıkacağından korkulmuyorsa- veliyyül emre (ilgili yönetici ve kamu yetkilisine)
götürülür. Çünkü böyle birisinin kusurlarını gizlemek, başkalarına eziyet
vermek, fesat çıkarmak, haramları çiğnemek hususunda onu teşvik eder,
başkalarına karşı benzer işleri yapması için de yüreklendirir.
Bütün bunlar meydana
gelmiş olup, bitmiş bir masiyetin örtülmesi
hakkındadır. Ama kişiyi o masiyeti işlemekte iken ve
hala işlemeyi sürdürmekte iken görürse, onun bu yaptığına karşı Çıkıp tepki
göstermekte acele etmek ve buna güç yetiren kimseler için de onu işlemekten
alıkoymak icab eder. Bunu geciktirmek helal olmaz.
Şayet bunu yapamayacak durumda ise o taktirde eğer bundan dolayı bir kötülük
ortaya çıkmayacaksa meseleyi yetkiliye götürür.
Hadis ravilerinin ve şahitlerin sadakalar, vakıflar, yetimler ve
buna benzerlerin üzerinde emin olan (mütevelli ve işlerini yönetmekle görevli
olan) kimselerin cerh edilmelerine (kusurlarının söylenmesine) gelince, ihtiyaç
halinde onların cerh edilmeleri icab eder. Eğer bu
gibi kimselerden ehliyetlerine zarar veren bir hal görecek olursa onların bu
hatalarını gizlemek helal olmaz. Bu ise haram kılınmış gıybet kabilinden
değildir. Aksine bu yerine getirilmesi gereken (vacip) nasihat kısmındandır. Bu
husus üzerinde icma vardır.
İlim adamları kusurun
setredilip gizlenmesinin sözkonusu olduğu birinci
kısım hakkında bu şekilde bir gizlemek mendubdur.
Eğer bu kusuru sultana ya da bu hususta yetkili kimseye götürecek olursa icma ile günahkar olmaz. Ama onun bu yaptığı evla (daha
uygun) olana aykırıdır. Bazı şekillerde mekruh da olabilir. Allah en iyi
bilendir.
6522-5917- Bize Kuteybe b. Said ve Ali b. Hucr tahdis edip dedi ki: Bize
İsmail-ki o b. Cafer'dir- Ala'dan tahdis etti, o
babasından, o Ebu Hureyre'den
rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "MüfUs
kimdir bilir misiniz" diye sordu. Ashab: Bizim
aramızda müflis dirhemi de eşyası da olmayan kimsedir, dedi. Bunun üzerine:
"Benim ümmetimden müfUs şudur:
Kıyamet gününde namazla,
oruçla, zekatla gelir. Aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira etmiş, bunun
malını yemiş, ötekinin kanını dökmüş, berikini dövmüş olarak gelir. Bundan
dolayı onun hasenatından buna onun hasetanından
berikine verilir. Eğer üzerindeki haklar bitmeden onun hasenatı tükenecek
olursa, bu sefer öbürlerinin günahlarından alınarak bunun üzerine bırakılır,
sonra da ateşe atılır" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Benim
ümmetimden müfUs kimse ... " yani müflisin
gerçek anlamı ve mahiyeti budur. Malı olmayan ve malı az olana gelince,
insanlar müflis deseler bile gerçekte müflisin hakikati bu değildir. Çünkü bu
hal geçicidir, onun ölümü ile sona erer. Bazen bu halinden sonra kendisi
hayatta iken bölluğa kavuşmak sureti ile de bu hali
bitebilir. Ama gerçek manada müflis ancak hadiste sözü edilen bu kişidir. Tam
anlamı ile helak olacak kişi ve kesin olarak yokluğa mahkum olacak kişi budur.
Hasenatından alacaklıları için alınır. (Onlara verilir). Hasenatı bitip
tükendiği taktirde onların günahlarından alınıp üzerine konulur. Sonra da
cehenneme atılır. Böylelikle hüsranı, helakı ve
iflası tam ve eksiksiz bir dereceye ulaşır.
el-Mazeri
dedi ki: Kimi bid'atçilerin iddia ettiğine göre bu
hadis: "Hiçbir (günah) yüklenici bir kimse başkasının (günah) yükünü
yüklenmez" (Fatır, 18) buyruğu ile çatışma
halinde olduğunu ileri sürmüştür. Halbuki bu itiraz böyle bir kimsenin bir
yanlışı, açık bir bilgisizliğidir. Çünkü o kişi ancak kendi yaptıkları günah
yükleri ve zulümleri sebebi ile cezalandırılır. Çünkü onun alacaklılarının
üzerinde hakları doğmuştur. Onların hakları da onun hasenatından onlara ödenmiş
olacaktır. Hasenatı tükendiği halde hala üzerinde bir miktar hak kalmış ise
şanı yüce Allah'ın yarattıkları hakkındaki hikmeti, kulları hakkındaki
adaletinin gereğine uygun olarak onların da karşılıkları verilerek o
haksızlıkların miktarınca onun hAsımlarının
günahlarından alınarak onun üzerine konulur ve bunun karşılığında da cehennemde
cezalandırılır.
Buna göre gerçekte bu
ceza ancak onun zulmü sebebiyledir. O herhangi bir suç ve bir zulüm işlemeden
cezalandırılmaz. Bütün bunlar ehl-i sünnetin
benimsediği kanaattir, Allah en iyi bilendir.
6523-60/8- Bize Yahya b.
Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr tahdis
edip dedi ki: Bize İsmail Ya'nun b. Cafer- el-Ala’DAN tahdis etti, o
babasından, o Ebu Hureyre’DEN
rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz
haklar kıyamet gününde sahiplerine öyle bir ödenecek ki boynuzsuz koyun lehine
boynuzlu koyuna kısas uygulanacaktır. "
AÇIKLAMA: "Kıyamet
gününde haklar mutlaka sahiplerine ödenecektir. .. " Bu hadis, kıyamet
gününde hayvanların .. haşredilecekleri ve tıpkı
mükellef olan Ademoğulları'nın tekrar yaratıldıkları
ve tıpkı çocukların, delilerin ve herhangi bir şekilde davetin kendilerine ulaşmadığı
kimselerinyeniden diriltildikleri gibi diriltilip haşredilecekleri hususunda açık bir ifadedir. Esasen Kur'an ve Sünnetin delilleri de bu hususta birbirini
pekiştirmektedir. Nitekim yüce Allah: "Ve vahşi hayvanlar haşredileceği zaman" (Tekvir,
5) buyurmaktadır. Şeriatın lafzı varid olup, onun
zahiri üzere anlaşılmasının önünde akıl y.a da şer'i bir engel de yoksa onu
zahirine göre yorumlamak ve anlamak gerekir.
İlim adamları der ki:
Kıyamet gününde amellerin karşılıklarının verilmesi, ceza ve sevap haşnn ve yeniden yaratmanın şartı değildir. Boynuzsuz koyun
lehine boynuzluya kısas uygulanması ise mükellefiyetin gereği olan kısas
türünden değildir. Çünkü hayvanlar hakkında mükellefiyet sözkonusu
değildir. Aksine bu karşılık kısasıdır.
Hadiste geçen "celha" med ile boynuzu
bulunmayan, boynuzsuz demektir. Allah en iyi bilendir.
6524-6119 -Bize Muhammed
b. Abdullah b. Numeyr tahdis
etti ... Ebu Musa dedi ki: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Muhakkak Aziz ve Celili Allah zalime mühlet verir. Ama onu yakaladımı da bırakmaz" buyurdu sonra da: "Rabbin
zulüm yapan ülkeleri yakaladığında işte böyle yakalar. Şüphesiz O'nun
yakalayışı pek acıklı pek şiddetlidir" (Hud,
102) buyruğunu okudu.
Diğer tahric: Buhari, 4686; Tirmizi, 3110; İbn Mace, 4018
AÇIKLAMA: "Şüphesiz
aziz ve celil Allah zalime mühlet verir. .. " Hadisteki "yumli: mühlet verir, erteler, ona uzun süre verir"
demektir. Bu da müddet ve zaman anlamındaki "mulveh"
den gelir. "Onu bırakmaz" yani onu bırakmaz, onun elinden kurtulamaz.
Dil bilginleri der ki: Eftete: Serbest bıraktı, infelete kendisini kurtardı anlamındadır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
16- ZALİM YA DA
MAZLUM KARDEŞE YARDIM ETMEK BABI