SAHİH-İ MÜSLİM

SAHABE

 

34- HASSAN BİN SABİT (R.A.)'IN FAZİLETLERİ BABI

 

6334-151/1- Bize Amr en-Nakid, İshak b. İbrahim ve İbn Ebu Ömer hepsi Süfyan'dan tahdis etti, Amr dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne Zühri'den tahdis etti, o Said'den, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Ömer mescitte şiir okumakta iken Hassan'ın yanından geçti. Ona göz ucu ile bakınca ben burada senden daha hayırlı kimse varken de şiir okuyordum, dedi. Sonra Ebu Hureyre'ye yönelerek: Allah adına sana and veriyorum. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Benim adıma cevap ver. Allah'ım onu ruhu'l-kudüs ile destekle" buyururken dinlememiş miydin, dedi. Ebu Hureyre: Allah'ıma and ederim ki evet, dedi. 

 

Diğer tahric: Buhari, 453, 3212, 6152; Ebu Davud, 5013, 5014; Nesai, 715

 

 

 

6335- .. ./2- Bunu bize İshak b. İbrahim, Muhammed b. Rafi" ve Abd b. Humeyd, Abdurrezzak'dan tahdis etti, bize Ma'mer, Zühri'den haber verdi, o İbnu'l-Müseyyeb'den rivayet ettiğine göre Hassan aralarında Ebu Hureyre'nin de bulunduğu bir halkada: Ey Ebu Hureyre! Allah adına sana and veriyorum. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i... dinledin mi, dedi ve aynısını zikretti.

 

 

 

6336-152/3- Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi tahdis etti ... Ebu Seleme b. Abdurrahman, Hassan b. Sabit el-Ensari'yi Ebu Hureyre'nin şahitlik etmesini isteyerek şöyle dediğini dinlemiştir: Allah adına sana and veriyorum. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'i: "Ey Hassan! RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adına sen cevap ver. Allah'ım onu ruhul kudüs ile destekle" buyururken dinlemiş miydin, dedi. Ebu Hureyre: Evet, dedi.

 

 

 

6337-153/4- Bize Ubeydullah b. Muaz tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Şu'be, Adiyy -ki o b. Sabit'dir- den şöyle dediğini tahdis etti: el-Bera b. Azib'i şöyle derken dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i Hassan b. Sabit' e: "Onları hicvet -yahut onların hicivlerine karşılık ver- Cebrail de seninle beraberdir" buyururken dinledim.

 

Diğer tahric: Buhari, 6153, 3213, 4133

 

 

 

6338- .. ./5- Bana bunu Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Abdurrahman tahdis etti. (H.) Bana Ebu Bekr b. Nafi de tahdis etti, bize Gunder tahdis etti. (H.) Bize İbn Beşşar da tahdis etti, bize Muhammed b. Cafer ve Abdurrahman tahdis etti, hepsi Şu'be'den bu isnad ile aynısını rivayet etti.

 

 

AÇIKLAMA:          Hassan b. Sabit b. el-Munzir b. Haram el-Ensari kendisi babası ve geriye doğru iki dedesinin herbiri yüzyirmişer yıl yaşamıştır. Hassan'ın kendisi de altmış yıl cahiliyede, altmış yıl İslam döneminde yaşamıştır.

 

Hassan (radıyallahu anh)'ın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in izni ile mescitte şiİr okuduğuna dair hadislerden mübah olması halinde mescitte şİİr okumanın caiz olduğuna, eğer İslam'ın ve müslümanların methedilmesi yahut kafirlerin hicvedilmesi ve onlara karşı savaşın teşvik edilmesi yahut onların tahkir edilmesi ve buna benzer muhtevada olması halinde müstehap olduğuna dair delildir. Nitekim Hassan'ın şİİrleri de böyle idi.

Yine bu hadislerden anlaşıldığına göre bu türden şiir söyleyen kimselere dua etmek müstehaptır. Kafirlerden intikam almak caizdir. Kafir olmayanlardan da şartları yerine getirilmek sureti ile caizdir.

 

Ruhu'l-Kudüs ise Cebrail (a.s.)'dir.

 

 

 

 

6339-154/6- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis edip dedi ki: Bize Ebu Usame Hişam’DAN tahdis etti, o babasından rivayet ettiğine göre Hassan b. Sabit, Aişe aleyhine çokça konuşanlardan birisi olmuştu. Bundan dolayı ben de ona ağır sözler söyleyince Aişe: Kızkardeşimin oğlu, onu bırak. Çünkü o Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i savunuyordu, dedi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6340- .. ./7- Bunu bize Osman b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Abde, Hişam'dan bu isnad ile tahdis etti.

 

Diğer tahric: Buhari, 4145, 3531, 6150

 

 

 

6341-155/8- Bana Bişr b. Halid tahdis etti, bize Muhammed -yani b. Cafer- Şu'be’DEN haber verdi, o Süleyman'dan, o Ebu Duha'dan, o Mesruk’DAN . şöyle dediğini rivayet etti: Aişe'nin huzuruna girdim. Yanında Hassan b. Sabit vardı. Ona bir şİİr okuyordu. Kendisine ait gazelin bazı beyitlerini okurken şunları da söyledi: "İffetlidir, ağırbaşlı ve vakurdur. En ufak bir şüphe ile itham olunamaz. Hiçbir şeyden haberi olmayan kadınların etlerinden aç olarak sabahlar." Bunun üzerine Aişe ona: Ama sen böyle değilsin, dedi.

Mesruk dedi ki: Ben ona: Onun senin huzuruna girmesine neden izin veriyorsun. Halbuki aziz ve celil Allah: ''Aralarinda sözün en büyüğünü söyleyene ise çok büyük bir azab vardır" (Nur, 11) buyurmaktadır, dedim.

Aişe: Kör, olmaktan daha ağır hangi azab vardır ki. Şüphesiz ki o Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i savunuyor -yahut O'na yapılan hicivlere cevap veriyor- idi, dedi.

 

Diğer tahric: Buhari, 4146, 4755, 4756

 

 

 

6342- .. ./9- Bunu bize İbnu'l-Müsenna tahdis etti, bize İbn Ebu Adiyy, Şu'be'den bu isnad ile tahdis etti ve şöyle dedi: Aişe (radıyallahu anha): O Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i savunuyordu, dedi ve "iffetlidir, ağırbaşlı ve vakurdur ... "i zikretmedi,

 

 

AÇIKLAMA:          (6339) "Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i savunuyordu." Onu savunuyor, O'nun adına mücadele ediyordu .

 

(6341) "Kendisine ait bir gazelin bazı beyitlerini okuyordu: "İffetlidir, ağırbaşlı ve vakurdur ... " Buradaki "yuşebbibu: gazel okumak" demektir. elMeşarik adlı eserde (Kadı Iyaz) bunu böylece açıklamıştır. Hı harfi fethalı "Hassan" ise muhsan ve iffetli kadın. "Rezan" aklı mükemmel olgun kadın demektir. Erkek için bu sıfat "rezın" olarak kullanılır. Buradaki matuzenne: itham edilmez anlamındadır. Bir kimse hakkında iyi ya da kötü zanda bulunulması halini anlatmak üzere "zenene ve eznene" filleri kullanılır.

"Garsa: Aç kadın" demektir. Erkek için garsan, kadın için garsa kipi kullanılır. İnsanların gıybetini yapmaz anlamındadır. Çünkü onların gıybetini yapacak olursa onların etlerini yiyerek doyar.

 

 

 

 

6343-156/10- Bana Yahya b. Yahya tahdis etti, bize Yahya b. Zekeriyya, Hişam b. Urve'den haber verdi, o babasından, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Hassan: Ey Allah'ın Resulü! Ebu Süfyan hakkında (şiir söylememe) izin ver, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Peki onunla akrabalığımı nasıl yapacaksın" buyurdu. Hassan: Seni mükerrem kılan hakkı için bir saç telinin ekşi hamurdan çekildiği gibi seni de aralarından öylece çıkaracağım, dedi. Sonra Hassan:

 

"Şüphesiz Haşimoğulları arasından şan ve şerefin zirvesi

Mahzum kızının oğullarına aittir. Senin baban ise bir köledir" diye başlayan malum kasidesini söyledi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6344- .. ./11- Bize Osman b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Abde tahdis etti, bize Hişam b. Urve bu isnad ile hadisi rivayet etti ve buna göre Aişe şöyle dedi: Hassan b. Sabit müşrikleri hicvetmek hususunda Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den izin istedi, dedi ama rivayetinde Ebu Süfyan'ı zikretmedi. "Ekşi hamur" yerine: hamur kelimesini kullandı. 

 

 

Diğer tahric: Buhari, 4145; 3531, 6150

 

AÇIKLAMA:          "Ey Allah'ın Rasulü! Ebu Süfyan hakkında (hiciv söylememe) izin ver ... " Burada zikredilen beyitten sonraki beyiti Müslim zikretmemiştir. Ancak o beyitin zikredilmesi ile birlikte maksat tam olarak anlaşılır. Sözkonusu beyit şöyledir: "Bir de ondan gelen Zühreoğullarını doğuranlar şereflidirler Senin kocakarıların ise şerefe yaklaşamazlar bile."

 

"Mahzum kızı"nçlan kastı Amr b. Aiz b. İmran b. Mahzum'un kızı ve Abdullah, Zubeyr ile Ebu Talib'in anneleri olan Fatıma'dır. Burada sözü edilen ve hicvedilen Ebu 'Süfyan'dan kastı ise Ebu Süfyan b. el-Haris b. Abdulmuttalib'dir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in amcasının oğlu idi. O zamanlarda Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'i ve müslümanları rahatsız ediyor, onlara eziyet veriyordu. Daha sonra müslüman olmuş ve İslam'a güzel bir şekilde bağlanmıştır.

 

İkinci beyitteki "Zühre ... " den maksadı ise Hamza ve Safiyye'nin annesi Vehb b. Abdimenaf'ın kızı Hale'dir.

 

"Senin baban ise köledir" tabiri Ebu Süfyan b. el-Haris'e bir hakarettir.

 

Yani burada adı geçen Ebu Süfyan'ın babası olan el-Haris b. Abdulmuttalib'in annesi Mevheb'in kızı Sümeyye'dir. Mevheb ise Abdimenafoğullarının bir kölesi idi. Ebu Süfyan b. el-Haris'in annesi de böyle idi. İşte: "Senin kocakarıların ise şerefe yaklaşamazlar" sözü ile kastettiği budur.

 

Hassan (r.a.)'ın: "Andolsun seni ekşi hamurdan kılın çekildiği gibi aralarından çekeceğim" sözüne gelince, hamir (ekşi hamur}'den kasıt sonraki diğer rivayette geçtiği gibi hamurun kendisidir. Yani onu hicvederken senin nesebini öyle hassas ve dikkatli bir şekilde aradan çekeceğim ki senin nesebinden hicvin ulaştığı onların nesebi arasında en ufak bir iz dahi kalmayacaktır. Tıpkı bir kılın hamurun içinden çekilirken onun üzerinde hiçbir şeyin kalmadığı gibi. Halbuki aynı kıl sert bir şey içerisinden çekilecek olursa muhtemelen kopabilir ve o kılın bir kısmı o sert dsmin içerisinde kalabilir.

 

 

 

 

6345-157/12- Bize Abdulmelik b. Şuayb b. Leys tahdis etti, bana babam dedemden tahdis etti, bana Halid b. Yezid tahdis etti, bana Said b. Ebu Hilal, Ebu Umare b. Gaziye'den tahdis etti, o Muhammed b. İbrahim'den, o Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan, o Aişe’DEN rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kureyş'i hicvedin, çünkü bu onlara ok atmaktan da daha ağır gelir" buyurdu. Sonra İbn Revaha'ya haber göndererek: "Onları hicvet" buyurdu. O da onlara bir hiciv söyledi. Ama onu beğenmedi. Sonra Ka'b b. Malik'e haber gönderdi, sonra Hassan b. Sabit'e haber gönderdi. Hassan O'nun huzuruna girince: Artık sizin kuyruğunu (bögürlerine) vuran bu arslana haber gönderme zamanınız gelmiştir, dedi. Sonra dilini çıkartıp onu (sağa sola) hareket ettirmeye başladı. Sonra da şöyle dedi: Seni hak ile gönderene yemin ederim ki dilim ile bir derinin parçalandığı gibi onları parça parça edeceğim, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Acele etme, şüphesiz Ebu Bekir benim de aralarında nesebimin bulunduğu Kureyşlilerin nesebini en iyi bilen kişidir. O sana benim nesebimi hulasa etsin" buyurdu. Hassan ona gittikten sonra döndü ve: Ey Allah'ın Rasulü! Bana senin nesebini hülasa etti. Seni hak ile gönderene yemin ederim ki bir kılın hamurdan çekildiği gibi seni de onların arasından muhakkak öyle çıkaracağım, dedi.

Aişe dedi ki: Ben, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i Hassan [b.

Sabit]'e: "Şüphesiz sen Allah ve Rasulü adına mücadele ettiğin sürece Ruhul Kudüs de seni desteklemeye devam edecektir" buyururken dinledim.

Yine Aişe dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Hassan onları

hicvetti, hem şifa verdi hem de şifa buldu" buyururken dinledim.

Hassan dedi ki: "Sen Muhammed'i hicvettin. Ben de cevap veriyorum onun adına. Bundan dolayı Allah nezdinde mükafat vardır.

 

Sen pek iyi, pek takvalı ve karakteri vefakarlık olan Muhammed'i hicvettin

Şüphesiz benim babam, onun babası ve benim ırzım Muhammed'in ırzını size karşı korumak için bir kalkandır

Eğer onları (atlarımızı) Keda yolunun iki tarafından toz kaldırırken Görmezseniz -kızcağızımı kaybedeyim- -

O atlar üzerinize gelirken gemlerini çekerler

Sırtlarında ince mızraklar olduğu halde

Atlarımız pek hızlı koşarlar, kadınlar da başörtüleri ile tozlarını silerler

Eğer bizden yüz çevirirseniz umre yaparız

Fetih de müyesser olur perde de kalkar

Öyle yapmayıp yüz çevirirseniz o taktirde

Öyle bir günün vuruşmasında sabır gösterin ki

O günde Allah dilediğini aziz kılar

Ve Allah: Ben öyle bir kul gönderdim ki

Hakkı onda hiçbir gizlilik bırakmadan açıkça söyler, buyurdu Yine yüce Allah buyurdu ki: Ben öyle bir ordu hazırladım ki Maksatları düşmanla karşılaşmak olan ensardır

Bizim için her gün Mead'den (Kureyş'e)

Ya bir sövme, ya bir çarpışma ya da bir yergi vardır Sizden Rasulullah'ı hicveden ile

Onu methedip yardımında bulunan bizim için aynıdır Allah'ın elçisi Cebrail aramızdadır

Ruhu'l-kudüsün hiçbir dengi yoktur."

 

 

Diğer tahric: Bunu Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Kureyş'i hicvedin, çünkü o onlara ok atmaktan daha ağır gelir. "

 

Reşk: Ok atmak demektir. Re harfi kesreli "rişk" ise bir defada atılan oklara denilir.

Hadisten, eman altında bulunmadıkları sürece kafirleri hicvetmenin caiz olduğu ve bundan dolayı gıybetin sözkonusu olmadığı hükmü anlaşılmaktadır.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hicvedilmelerini emredip bunu ashabından ardı arkasına birer birer istemekle birlikte Hassan'a bu işi yapması için emir verene kadar birincisinin ve ikincisinin söylediklerini beğenmediğine gelince, bundan maksat kafirleri acıtacak şekilde hicivde bulunmayışIarını beğenmediğidir. Halbuki yüce Allah kafirlere karşı cihad etmeyi, onlara karşı da sert ve haşin olmayı emir buyurmuştur. Bu hiciv ise onlara atılan oklardan daha ağır gelecekti. İşte bundan dolayı bu hiciv menduptu. Aynı zamanda onların verdikleri eziyetleri de bertaraf etmek, onların eksikliklerini açıklamak ve müslümanları hicvetmelerine karşılık onlardan intikam almak da sözkonusu idi.

 

İlim adamları der ki: Müşriklerin İslam'a ve müslümanlara ağır sözler söyleyip sövmeleri ihtimaline karşılık öncelikle müslümanlar tarafından onlara sövüp hiciv edilmezler. Çünkü yüce Allah: "Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyiniz. Sonra onlar da Allah'a -haddi aşarak- bilgisizce söverler" (En'am, 108) buyurmaktadır. Diğer taraftan müslümanların dilinin çirkin sözlerden de tenzih edilmesi gerekir. Ancak onlar bu işi başlattıkları için Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yaptığı gibi- onların eziyetlerini ve benzeri zararlarını bertaraf etmek için buna zorunlu olarak ihtiyaç duyulması hali müstesnadır.

 

"Kuyruğunu bögürlerine vuran bu aslana haber gönderme zamanınız gelmiştir." İlim adamları der ki: Burada "kuyruk"dan maksat kendi dilidir. Kendisini intikam alması ve şiddetle yakalaması bakımından öfkelenmiş kızgın bir arslana benzetmektedir. O vakit arslan Hassan'ın dilini çıkartıp onu sağa sola oynattığı gibi arslan da kuyruğu ile böğürlerini vurur. Böylelikle, kendisini arslana, dilini de arslanın kuyruğuna benzetmiş olmaktadır.

 

"Sonra dilini çıkardı." Yani dudaklarının dışına çıkartıp uzattı.

 

"Dilimle derinin parçalanması gibi onları parçalayacağım." Yani bir derinin parçalanması gibi ben de onların şeref ve haysiyetlerini paramparça edeceğim.

 

"Hassan onları hicvetti ve hem şifa verdi, hem şifa buldu. '.' Yani müminlere şifa verdi, kendisi de kafirlerin şeref ve haysiyetlerini darmadağın edip paramparça ettiği İslam'ı ve müslümanları savunduğu için şifa buldu (rahat etti).

 

"Sen pek iyi ve takvalı Muhammed'e hicvettin." Bir çok nüshalarda "takiyya: takvalı" yerine "hanlfa" şeklindedir. Be harfi fethalı olarak ber: hayrı iyiliği pek bol, pek geniş kişi demektir. Be harfi kesreli olarak "bir" den alınmıştır. Bu da çok iyilik yapmak demektir. Her türlü hayrı kapsayan bir isimdir. Burada "ber"in günahlardan uzak nezih kimse anlamında olduğu da söylenmiştir. Hanif ise bir görüşe göre dosdoğru yolda giden demektir. Ama daha sahih olan açiklama hayra meyleden bir diğer açıklamaya göre ise İbrahim (aleyhisselam)'ın dinine tabi olan kişi demektir.

 

"Şime: huy" ahlak (ve karakter) demektir.

 

"Benim babam, babamın babası... size karşı Muhammed'in ırzını koruyucudur." Bu İbn Kuteybe'nin kişinin irzının kendisi demek olduğu, onun geçmişleri anlamına gelmediği şeklindeki kanaatine gösterdiği delillerdendir. Çünkü burada onun irzını ve ona atıfta bulunarak geçmişlerini sözkonusu etmiştir. Başkaları ise kişinin irzi onun kendisi ile övüldüğü ve yerildiği, hem kendisinin hem geçmişlerinin bütün nitelikleridir. Aynı zamanda onun için kusur olan bütün eksiklikleri de buna dahildir.

 

"Vika: Koruyucu (kalkan)" bir şeyi kendisi ile koruduğumuz şeye denilir. "Toz kaldırır" etrafı tozutur.

 

"Kedanın iki tarafından" Keda kaf harfi fethalı sonu medli olup, Mekke girişinde bir tepenin adı olup daha önce Hacc Kitabı'nda açıklandı.

 

Bu rivayete göre bu beyitte diğerleri ile uymayan bir ikva (kafiye kusuru) vardır. Bazı nüshalarda ise bunun son iki kelimesi (kenefey kedai yerine) "gayetuha kedau (son noktası keda olan)" bazılarında ise meviduha kedau: buluşma yeri kedadır şeklindedir. (Bu durumda kafiye kusuru yoktur).

 

"(O atlar) gemlerini çekerler" anlamındaki lafız "yubarine'l'ainnete (diye re’DEN sonra ye yerine ayn harfi ile: yubari'ne) " diye de rivayet edilmiştir.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Birincisi çoğunluğun rivayeti olup şu demektir. Bu atlar pek güçlü ve kuvvetli oldukları için onların sahip oldukları güçler kendilerinin gemlerini çekme gücüne benzer. İşte gemlerini çekmeleri de budur. Kadı Iyaz dedi ki: İbnul Hazza'nın rivayetinde ise: "Yubarinnel esinne: yani mızraklarla yarışırlar" demektir. Eğer bu rivayet doğru ise bu atlar duruşları ve dosdoğru yapıları ile mızraklara benzerler demek olur.

 

"Gelirken" yani sizin üzerinize yönelip gelirken, nitekim bir kimse bir yerden başlayıp yol alıp giderken "asada fil ard" denilerek durumu anlatılır. Dönen hakkında aynı tabir kullanılmaz.

 

"Sırtlarında ince mızraklar vardır." Cumhurun rivayeti bu şekildedir.

 

"Esel" mızraklar demektir. Zima' ise ince (mızraklar) olur. Yani sularının azlığından ötürü susamış gibidirler. Zima’DAN kastın düşmanların kanına susamışlar olduğu da söylenmiştir. Bazı rivayetlerde ise "el-üsüdü'z-zima" şeklindedir ki, kanınıza susamış arslanlara benzeyen yiğitler demek olur.

 

"Atlarımız pek hızlı koşarlar" yani atlarımız biri diğeri ile yarış ıp onu geride bırakırcasına hızlıca koşarlar.

 

"Kadınlar başörtüleri ile tozlarını silerler." Burada "humur: başörtüleri" himarin çoğuludur. Yani kadınlar onlarla atların üzerindeki tozu alırlar giderler. Bu ise kadınların o atlara verdikleri değer ve kıymetten dolayıdır. Kadı Iyaz'ın naklettiğine göre bu "hamreh"in çoğulu olarak mim harfi fethalı "humer" diye de rivayet edilmiştir. Bu da mana itibari ile doğrudur. Ama bilinen birincisidir. Atlara ikram ve değer bakımından o ifade de daha beliğdir.

 

"Allah: 'Ben öyle bir ordu hazırladım ki .. .' buyurdu." Yani ben onları bunun için hazırladım ve bunun için gözetleyip beklemelerini sağladım.

 

"Maksatları düşmanla karşılaşmak olan" onların maksatları ve istedikleri budur .

 

"Onun hiçbir dengi yoktur." Onun benzeri dengi ve ona karşı duracak kimse yoktur. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

35- EBU HUREYRE ED-DEVSİ (R.A.)'IN BAZI FAZİLETLERİ BABI