SAHİH-İ MÜSLİM |
SAHABE |
34- HASSAN BİN SABİT
(R.A.)'IN FAZİLETLERİ BABI
6334-151/1- Bize Amr
en-Nakid, İshak b. İbrahim ve İbn Ebu Ömer hepsi Süfyan'dan tahdis etti, Amr
dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne Zühri'den tahdis etti, o Said'den, o Ebu Hureyre'den
rivayet ettiğine göre Ömer mescitte şiir okumakta iken Hassan'ın yanından
geçti. Ona göz ucu ile bakınca ben burada senden daha hayırlı kimse varken de
şiir okuyordum, dedi. Sonra Ebu Hureyre'ye yönelerek: Allah adına sana and
veriyorum. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Benim adıma cevap
ver. Allah'ım onu ruhu'l-kudüs ile destekle" buyururken dinlememiş miydin,
dedi. Ebu Hureyre: Allah'ıma and ederim ki evet, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
453, 3212, 6152; Ebu Davud, 5013, 5014; Nesai, 715
6335- .. ./2- Bunu bize
İshak b. İbrahim, Muhammed b. Rafi" ve Abd b. Humeyd, Abdurrezzak'dan
tahdis etti, bize Ma'mer, Zühri'den haber verdi, o İbnu'l-Müseyyeb'den rivayet
ettiğine göre Hassan aralarında Ebu Hureyre'nin de bulunduğu bir halkada: Ey
Ebu Hureyre! Allah adına sana and veriyorum. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'i... dinledin mi, dedi ve aynısını zikretti.
6336-152/3- Bize
Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi tahdis etti ... Ebu Seleme b. Abdurrahman,
Hassan b. Sabit el-Ensari'yi Ebu Hureyre'nin şahitlik etmesini isteyerek şöyle
dediğini dinlemiştir: Allah adına sana and veriyorum. Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) 'i: "Ey Hassan! RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adına
sen cevap ver. Allah'ım onu ruhul kudüs ile destekle" buyururken dinlemiş
miydin, dedi. Ebu Hureyre: Evet, dedi.
6337-153/4- Bize
Ubeydullah b. Muaz tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Şu'be, Adiyy -ki o
b. Sabit'dir- den şöyle dediğini tahdis etti: el-Bera b. Azib'i şöyle derken
dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i Hassan b. Sabit' e:
"Onları hicvet -yahut onların hicivlerine karşılık ver- Cebrail de seninle
beraberdir" buyururken dinledim.
Diğer tahric: Buhari,
6153, 3213, 4133
6338- .. ./5- Bana bunu
Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Abdurrahman tahdis etti. (H.) Bana Ebu Bekr
b. Nafi de tahdis etti, bize Gunder tahdis etti. (H.) Bize İbn Beşşar da tahdis
etti, bize Muhammed b. Cafer ve Abdurrahman tahdis etti, hepsi Şu'be'den bu
isnad ile aynısını rivayet etti.
AÇIKLAMA: Hassan b.
Sabit b. el-Munzir b. Haram el-Ensari kendisi babası ve geriye doğru iki
dedesinin herbiri yüzyirmişer yıl yaşamıştır. Hassan'ın kendisi de altmış yıl
cahiliyede, altmış yıl İslam döneminde yaşamıştır.
Hassan (radıyallahu
anh)'ın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in izni ile mescitte şiİr okuduğuna
dair hadislerden mübah olması halinde mescitte şİİr okumanın caiz olduğuna,
eğer İslam'ın ve müslümanların methedilmesi yahut kafirlerin hicvedilmesi ve
onlara karşı savaşın teşvik edilmesi yahut onların tahkir edilmesi ve buna
benzer muhtevada olması halinde müstehap olduğuna dair delildir. Nitekim
Hassan'ın şİİrleri de böyle idi.
Yine bu hadislerden
anlaşıldığına göre bu türden şiir söyleyen kimselere dua etmek müstehaptır.
Kafirlerden intikam almak caizdir. Kafir olmayanlardan da şartları yerine
getirilmek sureti ile caizdir.
Ruhu'l-Kudüs ise Cebrail
(a.s.)'dir.
6339-154/6- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis edip dedi ki: Bize Ebu Usame Hişam’DAN
tahdis etti, o babasından rivayet ettiğine göre Hassan b. Sabit, Aişe aleyhine
çokça konuşanlardan birisi olmuştu. Bundan dolayı ben de ona ağır sözler
söyleyince Aişe: Kızkardeşimin oğlu, onu bırak. Çünkü o Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i savunuyordu, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6340- .. ./7- Bunu bize
Osman b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Abde, Hişam'dan bu isnad ile tahdis etti.
Diğer tahric: Buhari,
4145, 3531, 6150
6341-155/8- Bana Bişr b.
Halid tahdis etti, bize Muhammed -yani b. Cafer- Şu'be’DEN haber verdi, o
Süleyman'dan, o Ebu Duha'dan, o Mesruk’DAN . şöyle dediğini rivayet etti:
Aişe'nin huzuruna girdim. Yanında Hassan b. Sabit vardı. Ona bir şİİr okuyordu.
Kendisine ait gazelin bazı beyitlerini okurken şunları da söyledi:
"İffetlidir, ağırbaşlı ve vakurdur. En ufak bir şüphe ile itham olunamaz.
Hiçbir şeyden haberi olmayan kadınların etlerinden aç olarak sabahlar."
Bunun üzerine Aişe ona: Ama sen böyle değilsin, dedi.
Mesruk dedi ki: Ben ona:
Onun senin huzuruna girmesine neden izin veriyorsun. Halbuki aziz ve celil
Allah: ''Aralarinda sözün en büyüğünü söyleyene ise çok büyük bir azab
vardır" (Nur, 11) buyurmaktadır, dedim.
Aişe: Kör, olmaktan daha
ağır hangi azab vardır ki. Şüphesiz ki o Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'i savunuyor -yahut O'na yapılan hicivlere cevap veriyor- idi, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
4146, 4755, 4756
6342- .. ./9- Bunu bize
İbnu'l-Müsenna tahdis etti, bize İbn Ebu Adiyy, Şu'be'den bu isnad ile tahdis
etti ve şöyle dedi: Aişe (radıyallahu anha): O Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'i savunuyordu, dedi ve "iffetlidir, ağırbaşlı ve vakurdur ...
"i zikretmedi,
AÇIKLAMA: (6339)
"Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i savunuyordu." Onu
savunuyor, O'nun adına mücadele ediyordu .
(6341) "Kendisine
ait bir gazelin bazı beyitlerini okuyordu: "İffetlidir, ağırbaşlı ve
vakurdur ... " Buradaki "yuşebbibu: gazel okumak" demektir.
elMeşarik adlı eserde (Kadı Iyaz) bunu böylece açıklamıştır. Hı harfi fethalı
"Hassan" ise muhsan ve iffetli kadın. "Rezan" aklı mükemmel
olgun kadın demektir. Erkek için bu sıfat "rezın" olarak kullanılır.
Buradaki matuzenne: itham edilmez anlamındadır. Bir kimse hakkında iyi ya da
kötü zanda bulunulması halini anlatmak üzere "zenene ve eznene"
filleri kullanılır.
"Garsa: Aç kadın"
demektir. Erkek için garsan, kadın için garsa kipi kullanılır. İnsanların
gıybetini yapmaz anlamındadır. Çünkü onların gıybetini yapacak olursa onların
etlerini yiyerek doyar.
6343-156/10- Bana Yahya
b. Yahya tahdis etti, bize Yahya b. Zekeriyya, Hişam b. Urve'den haber verdi, o
babasından, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Hassan: Ey Allah'ın Resulü!
Ebu Süfyan hakkında (şiir söylememe) izin ver, dedi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Peki onunla akrabalığımı nasıl yapacaksın" buyurdu.
Hassan: Seni mükerrem kılan hakkı için bir saç telinin ekşi hamurdan çekildiği
gibi seni de aralarından öylece çıkaracağım, dedi. Sonra Hassan:
"Şüphesiz
Haşimoğulları arasından şan ve şerefin zirvesi
Mahzum kızının
oğullarına aittir. Senin baban ise bir köledir" diye başlayan malum
kasidesini söyledi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6344- .. ./11- Bize
Osman b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Abde tahdis etti, bize Hişam b. Urve bu
isnad ile hadisi rivayet etti ve buna göre Aişe şöyle dedi: Hassan b. Sabit
müşrikleri hicvetmek hususunda Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den izin
istedi, dedi ama rivayetinde Ebu Süfyan'ı zikretmedi. "Ekşi hamur"
yerine: hamur kelimesini kullandı.
Diğer tahric: Buhari,
4145; 3531, 6150
AÇIKLAMA: "Ey
Allah'ın Rasulü! Ebu Süfyan hakkında (hiciv söylememe) izin ver ... "
Burada zikredilen beyitten sonraki beyiti Müslim zikretmemiştir. Ancak o
beyitin zikredilmesi ile birlikte maksat tam olarak anlaşılır. Sözkonusu beyit
şöyledir: "Bir de ondan gelen Zühreoğullarını doğuranlar şereflidirler
Senin kocakarıların ise şerefe yaklaşamazlar bile."
"Mahzum
kızı"nçlan kastı Amr b. Aiz b. İmran b. Mahzum'un kızı ve Abdullah, Zubeyr
ile Ebu Talib'in anneleri olan Fatıma'dır. Burada sözü edilen ve hicvedilen Ebu
'Süfyan'dan kastı ise Ebu Süfyan b. el-Haris b. Abdulmuttalib'dir. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in amcasının oğlu idi. O zamanlarda Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'i ve müslümanları rahatsız ediyor, onlara eziyet
veriyordu. Daha sonra müslüman olmuş ve İslam'a güzel bir şekilde bağlanmıştır.
İkinci beyitteki
"Zühre ... " den maksadı ise Hamza ve Safiyye'nin annesi Vehb b.
Abdimenaf'ın kızı Hale'dir.
"Senin baban ise
köledir" tabiri Ebu Süfyan b. el-Haris'e bir hakarettir.
Yani burada adı geçen
Ebu Süfyan'ın babası olan el-Haris b. Abdulmuttalib'in annesi Mevheb'in kızı
Sümeyye'dir. Mevheb ise Abdimenafoğullarının bir kölesi idi. Ebu Süfyan b.
el-Haris'in annesi de böyle idi. İşte: "Senin kocakarıların ise şerefe
yaklaşamazlar" sözü ile kastettiği budur.
Hassan (r.a.)'ın:
"Andolsun seni ekşi hamurdan kılın çekildiği gibi aralarından
çekeceğim" sözüne gelince, hamir (ekşi hamur}'den kasıt sonraki diğer
rivayette geçtiği gibi hamurun kendisidir. Yani onu hicvederken senin nesebini
öyle hassas ve dikkatli bir şekilde aradan çekeceğim ki senin nesebinden hicvin
ulaştığı onların nesebi arasında en ufak bir iz dahi kalmayacaktır. Tıpkı bir
kılın hamurun içinden çekilirken onun üzerinde hiçbir şeyin kalmadığı gibi.
Halbuki aynı kıl sert bir şey içerisinden çekilecek olursa muhtemelen kopabilir
ve o kılın bir kısmı o sert dsmin içerisinde kalabilir.
6345-157/12- Bize
Abdulmelik b. Şuayb b. Leys tahdis etti, bana babam dedemden tahdis etti, bana
Halid b. Yezid tahdis etti, bana Said b. Ebu Hilal, Ebu Umare b. Gaziye'den
tahdis etti, o Muhammed b. İbrahim'den, o Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan, o
Aişe’DEN rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kureyş'i hicvedin, çünkü bu onlara ok atmaktan da daha ağır gelir"
buyurdu. Sonra İbn Revaha'ya haber göndererek: "Onları hicvet"
buyurdu. O da onlara bir hiciv söyledi. Ama onu beğenmedi. Sonra Ka'b b.
Malik'e haber gönderdi, sonra Hassan b. Sabit'e haber gönderdi. Hassan O'nun
huzuruna girince: Artık sizin kuyruğunu (bögürlerine) vuran bu arslana haber
gönderme zamanınız gelmiştir, dedi. Sonra dilini çıkartıp onu (sağa sola)
hareket ettirmeye başladı. Sonra da şöyle dedi: Seni hak ile gönderene yemin
ederim ki dilim ile bir derinin parçalandığı gibi onları parça parça edeceğim, dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Acele etme,
şüphesiz Ebu Bekir benim de aralarında nesebimin bulunduğu Kureyşlilerin
nesebini en iyi bilen kişidir. O sana benim nesebimi hulasa etsin"
buyurdu. Hassan ona gittikten sonra döndü ve: Ey Allah'ın Rasulü! Bana senin
nesebini hülasa etti. Seni hak ile gönderene yemin ederim ki bir kılın hamurdan
çekildiği gibi seni de onların arasından muhakkak öyle çıkaracağım, dedi.
Aişe dedi ki: Ben,
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i Hassan [b.
Sabit]'e: "Şüphesiz
sen Allah ve Rasulü adına mücadele ettiğin sürece Ruhul Kudüs de seni
desteklemeye devam edecektir" buyururken dinledim.
Yine Aişe dedi ki:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Hassan onları
hicvetti, hem şifa verdi
hem de şifa buldu" buyururken dinledim.
Hassan dedi ki:
"Sen Muhammed'i hicvettin. Ben de cevap veriyorum onun adına. Bundan
dolayı Allah nezdinde mükafat vardır.
Sen pek iyi, pek takvalı
ve karakteri vefakarlık olan Muhammed'i hicvettin
Şüphesiz benim babam,
onun babası ve benim ırzım Muhammed'in ırzını size karşı korumak için bir
kalkandır
Eğer onları (atlarımızı)
Keda yolunun iki tarafından toz kaldırırken Görmezseniz -kızcağızımı
kaybedeyim- -
O atlar üzerinize
gelirken gemlerini çekerler
Sırtlarında ince
mızraklar olduğu halde
Atlarımız pek hızlı
koşarlar, kadınlar da başörtüleri ile tozlarını silerler
Eğer bizden yüz
çevirirseniz umre yaparız
Fetih de müyesser olur
perde de kalkar
Öyle yapmayıp yüz
çevirirseniz o taktirde
Öyle bir günün
vuruşmasında sabır gösterin ki
O günde Allah dilediğini
aziz kılar
Ve Allah: Ben öyle bir
kul gönderdim ki
Hakkı onda hiçbir
gizlilik bırakmadan açıkça söyler, buyurdu Yine yüce Allah buyurdu ki: Ben öyle
bir ordu hazırladım ki Maksatları düşmanla karşılaşmak olan ensardır
Bizim için her gün
Mead'den (Kureyş'e)
Ya bir sövme, ya bir
çarpışma ya da bir yergi vardır Sizden Rasulullah'ı hicveden ile
Onu methedip yardımında
bulunan bizim için aynıdır Allah'ın elçisi Cebrail aramızdadır
Ruhu'l-kudüsün hiçbir
dengi yoktur."
Diğer tahric: Bunu
Yalnız Müslim rivayet etmiştir
AÇIKLAMA: "Kureyş'i
hicvedin, çünkü o onlara ok atmaktan daha ağır gelir. "
Reşk: Ok atmak demektir.
Re harfi kesreli "rişk" ise bir defada atılan oklara denilir.
Hadisten, eman altında
bulunmadıkları sürece kafirleri hicvetmenin caiz olduğu ve bundan dolayı
gıybetin sözkonusu olmadığı hükmü anlaşılmaktadır.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in hicvedilmelerini emredip bunu ashabından ardı arkasına
birer birer istemekle birlikte Hassan'a bu işi yapması için emir verene kadar
birincisinin ve ikincisinin söylediklerini beğenmediğine gelince, bundan maksat
kafirleri acıtacak şekilde hicivde bulunmayışIarını beğenmediğidir. Halbuki
yüce Allah kafirlere karşı cihad etmeyi, onlara karşı da sert ve haşin olmayı
emir buyurmuştur. Bu hiciv ise onlara atılan oklardan daha ağır gelecekti. İşte
bundan dolayı bu hiciv menduptu. Aynı zamanda onların verdikleri eziyetleri de
bertaraf etmek, onların eksikliklerini açıklamak ve müslümanları hicvetmelerine
karşılık onlardan intikam almak da sözkonusu idi.
İlim adamları der ki:
Müşriklerin İslam'a ve müslümanlara ağır sözler söyleyip sövmeleri ihtimaline
karşılık öncelikle müslümanlar tarafından onlara sövüp hiciv edilmezler. Çünkü yüce
Allah: "Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyiniz. Sonra onlar da Allah'a
-haddi aşarak- bilgisizce söverler" (En'am, 108) buyurmaktadır. Diğer
taraftan müslümanların dilinin çirkin sözlerden de tenzih edilmesi gerekir.
Ancak onlar bu işi başlattıkları için Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
yaptığı gibi- onların eziyetlerini ve benzeri zararlarını bertaraf etmek için
buna zorunlu olarak ihtiyaç duyulması hali müstesnadır.
"Kuyruğunu
bögürlerine vuran bu aslana haber gönderme zamanınız gelmiştir." İlim
adamları der ki: Burada "kuyruk"dan maksat kendi dilidir. Kendisini
intikam alması ve şiddetle yakalaması bakımından öfkelenmiş kızgın bir arslana
benzetmektedir. O vakit arslan Hassan'ın dilini çıkartıp onu sağa sola
oynattığı gibi arslan da kuyruğu ile böğürlerini vurur. Böylelikle, kendisini
arslana, dilini de arslanın kuyruğuna benzetmiş olmaktadır.
"Sonra dilini
çıkardı." Yani dudaklarının dışına çıkartıp uzattı.
"Dilimle derinin
parçalanması gibi onları parçalayacağım." Yani bir derinin parçalanması
gibi ben de onların şeref ve haysiyetlerini paramparça edeceğim.
"Hassan onları
hicvetti ve hem şifa verdi, hem şifa buldu. '.' Yani müminlere şifa verdi,
kendisi de kafirlerin şeref ve haysiyetlerini darmadağın edip paramparça ettiği
İslam'ı ve müslümanları savunduğu için şifa buldu (rahat etti).
"Sen pek iyi ve
takvalı Muhammed'e hicvettin." Bir çok nüshalarda "takiyya:
takvalı" yerine "hanlfa" şeklindedir. Be harfi fethalı olarak
ber: hayrı iyiliği pek bol, pek geniş kişi demektir. Be harfi kesreli olarak
"bir" den alınmıştır. Bu da çok iyilik yapmak demektir. Her türlü
hayrı kapsayan bir isimdir. Burada "ber"in günahlardan uzak nezih
kimse anlamında olduğu da söylenmiştir. Hanif ise bir görüşe göre dosdoğru
yolda giden demektir. Ama daha sahih olan açiklama hayra meyleden bir diğer
açıklamaya göre ise İbrahim (aleyhisselam)'ın dinine tabi olan kişi demektir.
"Şime: huy"
ahlak (ve karakter) demektir.
"Benim babam,
babamın babası... size karşı Muhammed'in ırzını koruyucudur." Bu İbn
Kuteybe'nin kişinin irzının kendisi demek olduğu, onun geçmişleri anlamına
gelmediği şeklindeki kanaatine gösterdiği delillerdendir. Çünkü burada onun
irzını ve ona atıfta bulunarak geçmişlerini sözkonusu etmiştir. Başkaları ise
kişinin irzi onun kendisi ile övüldüğü ve yerildiği, hem kendisinin hem
geçmişlerinin bütün nitelikleridir. Aynı zamanda onun için kusur olan bütün
eksiklikleri de buna dahildir.
"Vika: Koruyucu
(kalkan)" bir şeyi kendisi ile koruduğumuz şeye denilir. "Toz
kaldırır" etrafı tozutur.
"Kedanın iki
tarafından" Keda kaf harfi fethalı sonu medli olup, Mekke girişinde bir
tepenin adı olup daha önce Hacc Kitabı'nda açıklandı.
Bu rivayete göre bu
beyitte diğerleri ile uymayan bir ikva (kafiye kusuru) vardır. Bazı nüshalarda
ise bunun son iki kelimesi (kenefey kedai yerine) "gayetuha kedau (son
noktası keda olan)" bazılarında ise meviduha kedau: buluşma yeri kedadır
şeklindedir. (Bu durumda kafiye kusuru yoktur).
"(O atlar)
gemlerini çekerler" anlamındaki lafız "yubarine'l'ainnete (diye re’DEN
sonra ye yerine ayn harfi ile: yubari'ne) " diye de rivayet edilmiştir.
Kadı Iyaz dedi ki:
Birincisi çoğunluğun rivayeti olup şu demektir. Bu atlar pek güçlü ve kuvvetli
oldukları için onların sahip oldukları güçler kendilerinin gemlerini çekme
gücüne benzer. İşte gemlerini çekmeleri de budur. Kadı Iyaz dedi ki: İbnul
Hazza'nın rivayetinde ise: "Yubarinnel esinne: yani mızraklarla
yarışırlar" demektir. Eğer bu rivayet doğru ise bu atlar duruşları ve
dosdoğru yapıları ile mızraklara benzerler demek olur.
"Gelirken"
yani sizin üzerinize yönelip gelirken, nitekim bir kimse bir yerden başlayıp
yol alıp giderken "asada fil ard" denilerek durumu anlatılır. Dönen
hakkında aynı tabir kullanılmaz.
"Sırtlarında ince
mızraklar vardır." Cumhurun rivayeti bu şekildedir.
"Esel"
mızraklar demektir. Zima' ise ince (mızraklar) olur. Yani sularının azlığından
ötürü susamış gibidirler. Zima’DAN kastın düşmanların kanına susamışlar olduğu
da söylenmiştir. Bazı rivayetlerde ise "el-üsüdü'z-zima" şeklindedir ki,
kanınıza susamış arslanlara benzeyen yiğitler demek olur.
"Atlarımız pek
hızlı koşarlar" yani atlarımız biri diğeri ile yarış ıp onu geride
bırakırcasına hızlıca koşarlar.
"Kadınlar
başörtüleri ile tozlarını silerler." Burada "humur: başörtüleri"
himarin çoğuludur. Yani kadınlar onlarla atların üzerindeki tozu alırlar
giderler. Bu ise kadınların o atlara verdikleri değer ve kıymetten dolayıdır.
Kadı Iyaz'ın naklettiğine göre bu "hamreh"in çoğulu olarak mim harfi
fethalı "humer" diye de rivayet edilmiştir. Bu da mana itibari ile
doğrudur. Ama bilinen birincisidir. Atlara ikram ve değer bakımından o ifade de
daha beliğdir.
"Allah: 'Ben öyle
bir ordu hazırladım ki .. .' buyurdu." Yani ben onları bunun için
hazırladım ve bunun için gözetleyip beklemelerini sağladım.
"Maksatları
düşmanla karşılaşmak olan" onların maksatları ve istedikleri budur .
"Onun hiçbir dengi
yoktur." Onun benzeri dengi ve ona karşı duracak kimse yoktur. Allah en
iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
35- EBU HUREYRE
ED-DEVSİ (R.A.)'IN BAZI FAZİLETLERİ BABI